Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Türk ve Dünya Tarihi > Türk Tarihi


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 17.10.2018, 22:48   #1
Çevrimdışı
Dilaver
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Baltalimanı Antlaşması | 16 Ağustos 1838


Baltalimanı Antlaşması

16 Ağustos 1838




Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile İstanbul’un imzaladığı antlaşmadır. Antlaşma 1838 yılında iktisadi ilişkilerin yoğunlaştığı dönemde Balta limanı semtinde imzalanmıştır.




8 Ekim 1838’de ilk önce Kraliçe Victoria tarafından daha sonra da Sultan 2. Mahmut tarafından onaylanmıştır.
Bu antlaşma Osmanlı ve genel anlamda Türk tarihinin ilerlemesi açısından önemli sonuçlar doğuran bir antlaşmadır.

Osmanlı 1826 yılından beri ülkedeki hammaddelerin yurtdışına çıkmasını engellemek için yedi-vahid yani tekel sistemini yürürlüğe koymuştur.

İngiltere, Osmanlı’ya baskı yapıyordu bunun nedeni ise bu uygulanan sistemin İngiltere’nin çıkarlarına uymamasıdır. Mustafa Reşit Paşa, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa‘nın isyanını bastırmak için İngilizlerden yardım istemiştir. Bu isyana destek olacak olan İngiltere ticari bakımdan büyük ayrıcalık veren Balta Limanı Antlaşması‘nı imzalamak istemiştir.


Antlaşma Maddeleri

1-Yedi-Vahid yani ''Tekel'' sistemi kaldırılacaktır. Britanyalılara diledikleri miktarda hammaddeyi satın alma imkânı verilecektir.


2-İç ticarete Osmanlı vatandaşlarının yanı sıra Britanyalıların da katılması öngörülmüştür.

3-Britanya vatandaşları Osmanlı ürünlerini Osmanlı tebâsından tâcirlerle aynı vergi koşulları altında satın alma hakkına sahip olacaklardır.

4-Britanyalılarla olan transit ticaretten alınan resmi vergi kaldırılacaktır.

5-Büyük Britanya gemileriyle gelen Britanya malları için bir defa gümrük ödendikten sonra, mallar alıcı tarafından nereye götürülürse götürülsün bir daha gümrük ödenmeyecektir.

6-Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde ticaret yapan İngilizler, Osmanlı vatandaşlarından bile daha az vergi ödeyeceklerdir.


Yukarıda sıralanan maddelerin sonuncusu, Britanya vatandaşları Osmanlı Devleti sınırları içinde ticaret yaparken, Osmanlı vatandaşlarından bile daha az vergi ödeyecekleri anlamına geliyordu.

Örneğin Selanik'ten İstanbul'a mal gönderen Müslüman yerli tüccar devlete transit gümrük vergisi ödediği halde Britanyalı tüccar bu vergiden muaf olmuş ve Müslüman tüccarların bir başka Osmanlı şehrine mal göndermesine, ticaret yapmasına yüksek vergilerden dolayı fiilen imkân kalmamıştı.

1838-1841 yıllarında buna benzer antlaşmalar Fransa, İsveç, Norveç, İspanya, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Portekiz'le de imzalandı.

Bu antlaşmalar kapitülasyon sistemini sağlamlaştırdı, Osmanlı sanayine büyük bir darbe vurdu. Osmanlı İmparatorluğu'nun diğer devletlere borçlanmasına yol açtı ve mali çöküntüsünü hızlandırdı.



__________________

Tanrılar, erkeklerin ''balıkta'' geçirdiği zamanı ömründen saymaz. (Babil Atasözü)
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Dilaver'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 18.10.2018, 20:36   #2
Çevrimdışı
Gülümsün
Yönetici

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Balta Limanı Antlaşması | 16 Ağustos 1838

BALTALİMANI ANTLAŞMASI ve TANZİMAT FERMANI

1838 BALTALİMANI ANTLAŞMASI




Islahat hareketlerinin babası ve 19.yüzyıl Osmanlı siyaset adamlarının fikir ustası olarak tanınan Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa, 16 Ağustos 1838’de, İngiltere ve Belçika’yla Serbest Ticaret Antlaşması imzaladı.

Baltalimanı’ndaki Reşit Paşa Yalısında imzalanması nedeniyle Baltalimanı Antlaşması da denilen bu antlaşma, ülkeyi “Avrupa’nın açık pazarı” haline getirerek yol açtığı ekonomik çöküşle, Osmanlı İmparatorluğu’nu dağılmaya götürecek süreci başlattı. Ticari ve siyasi ayrıcalıkların kaldırıldığı Cumhuriyet’e dek, devlet siyasetine yön ve biçim verdi; Tanzimat, Islahat ya da batılılaşma adına, Osmanlı İmparatorluğu’nu yarı-sömürge bir ülke haline getirdi.

1838’den sonraki 80 yıl boyunca uygulanan dışa bağımlı politika; hep uygarlaşma, gelişme ve yenileşme söylemiyle sürdürüldü, ama her zaman ve kesin olarak ekonomik ödünler üzerine oturtuldu. “Islahat hareketlerinin evrimi, her aşamada, ekonomik sömürgeleşmenin evrimini” izledi.

1839 Tanzimat Fermanı nasıl 1838 Balta Limanı Antlaşması’nı, 1856 Islahat Fermanı’nı nasıl 1854 Borç Antlaşması izlemişse; 1878 Berlin Antlaşması da, 1875 malî iflasın arkasından geldi. Ekonomik her ödün, siyasi ödünlerle tamamlandı. Batılı devletler, ekonomik bağımlılığa atılan her adımda, Osmanlı Devleti üzerindeki siyasi etkilerini daha fazla arttırdılar.

1838 Osmanlı-İngiliz Ticaret Antlaşması, Türkiye zararına işleyen tek taraflı ve bağlayıcı maddelerle doluydu. Bu anlaşmayla, sürmekte olan kapitülasyonlara ek olarak; “Büyük Britanya uyruklarına ve gemilerine” yeni imtiyaz hakları tanınmış ve bu imtiyazların “Şimdi ve sonsuza dek süresiz olarak geçerli” olduğu hükme bağlanmıştı. İngiliz vatandaşları ve tüccarları, Müslüman olsun ya da olmasın, “İç ticaretle uğraşan Osmanlı tebaasının en çok kayırılan sınıfının ödediği vergilere eş vergi ödeyen” bir konuma getirilmişti. Antlaşmaya göre dışalım, dışsatım ve iç ticaret tam olarak serbest kılınmıştı. Herhangi bir Türk ürünü, Britanyalı bir tüccar ya da vekili tarafından dışsatım amacıyla satın alınırsa, bu ürünleri satın alan Britanyalı tüccar ya da vekili, hiçbir ticari kısıtlamaya bağlı olmayacak ve dilediği gibi davranmakta serbest olacaktı.

Anlaşmanın bazı maddelerini yazacak olursak;

1) Tekel sistemi kaldırıldı. Britanyalılara diledikleri miktarda hammaddeyi satın alma imkânı verildi.

2) İç ticarete Osmanlı vatandaşlarının yanı sıra Britanyalıların da katılması öngörüldü.

3) Britanya vatandaşları Osmanlı ürünlerini Osmanlı tebaasından tacirlerle aynı vergi koşulları altında satın alma hakkına sahip oldular.

4) Britanyalılarla olan transit ticaretten alınan vergi resmi kaldırıldı.

5) Büyük Britanya gemileriyle gelen Britanya malları için bir defa gümrük ödendikten sonra, mallar alıcı tarafından nereye götürülürse götürülsün bir daha gümrük ödenmeyecekti.

1839 TANZİMAT FERMANI

Tanzimat, o dönemde Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa’nın başlattığı; halkın sorunları ve toplumsal gerçeklerle bağı olmayan, özgüvenden yoksun, yüzeysel ve içi boş bir “yenileşme” hareketidir. Oluşum ve uygulamalarının kaynağı, Türkiye değil, Avrupa’dır.

Savaşlar ve ekonomik çöküntünün neden olduğu toplumsal bozulma, Tanzimat uygulamalarıyla yaygınlaşmış ve Türk toplumunun tarihsel değerlerindeki yozlaşma, bu dönemde hız kazanmıştır. Dinler ve etnik yapılar arasındaki eşitliği sağlamak adına yapılan değişiklikler, 540 yıl süren ve oldukça eskiyen devlet yönetim dengelerinin yerine yeni bir şey koyamadığı gibi, bu dengelerin dağılmasına neden olmuştur. Yayılan dinsel ve etnik ayrılıklar İmparatorluğun dağılmasını hızlandırmış, Tanzimat, yenileşme değil kapsamlı bir çöküş hareketi olmuştur. Bu gerçeği, Türkiye’de uzun süre kalarak araştırmalar yapan ve Tanzimat hareketi konusunda güvenilir eserler veren Fransız tarihçi E.D. Engelhardt, “Tanzimat” adlı kitabında şöyle dile getirmiştir: “Tanzimat, Avrupa’nın Osmanlı İmparatorluğu üzerinde gerçekleştirdiği manevi bir fetih hareketidir.”

Yönetim işleyişi, mali denetim, hukuk ve eğitim alanlarını kapsayan tanzimat kararları, bozulmuş olan yönetim yapısına duyulan tepki ve gelişen hoşnutsuzluklar üzerine oturtuldu ve meşru gerekçesini buradan aldı. Avrupa devletleri, Osmanlı İmparatorluğunun geniş topraklarını kullanmak, bunun için de kullanım biçimine uygun düşecek kurallar sistemini ülkeye yerleştirmek istiyordu.

İmparatorluğu çöküşe götüren, herkesin gördüğü yapısal bozuklukları ileri sürerek, bozulmayı daha da hızlandıracak programları, gelişme adına saraya dayatıyorlardı. Tüm yurttaşların temel haklarının güvence altına alınması gerektiğini söylüyorlardı, ama ana amaçları reayanın haklarının güvence altına alınmasıydı. Aynı bugün gibi, değişim için ileri sürülen gerekçeler görünüşte parlak, ancak önerilen programlar doğru değildi. Batılılar, ülke çıkarlarını savunacak bilgi ve bilinçten yoksun yöneticilere sahip Osmanlı Devleti’ne, diledikleri biçimi verebilme olanağını ele geçirmişlerdi; bu olanağı sonuna dek kullanacaklardı.

Tanzimat Fermanı’na göre; Padişah da olsa kimse, mahkeme kararı olmadan kişiye ölüm cezası veremeyecek ve sürgüne gönderemeyecekti. Vergi toplamada Müslüman-Hristiyan farkı ortadan kaldırılacak ve eşitlik sağlanacaktı. Yurttaşlık haklarından ırk ve din ayırımı gözetilmeksizin herkes eşit olarak yararlanacak, Hristiyanlar da devlet memuru olabilecekti.

Tanzimat’ın getirdiği Müslüman-Müslüman olmayan eşitliğinin, ekonomik yönden eşit konumda olmayan müslümanlar için yeni bir eşitsizliğin kaynağı haline gelmesi, halkın Tanzimat’a ve onun uygulayıcısı batıcı “aydınlara” karşı tepki duymasına neden oldu. Daha önce, ekonomik yetersizliklerini yönetim ayrıcalıklarıyla dengeleyen Müslümanlar, Tanzimat’la birlikte bu ayrıcalıklarını yitirdiler ve kendi ülkelerinde ekonomik güçten yoksun, eğitimsiz ve örgütsüz ikinci sınıf yurttaşlar haline geldiler. Tanzimat uygulamalarından müslüman olanlar değil, müslüman olmayanlar hoşnut kalmışlardı; mali ve ticari güçlerini geliştirerek zenginliklerini arttıranlar onlardı.

Türkiye’de var olan ya da yeni yerleşen Müslüman olmayan nüfusun, ticari ve mali alanda üstün duruma gelmesi, doğal olarak, batılı devletlerle ilişkilerin azınlıklar tarafından yürütülmesine neden oldu. Devletin, batılılaşma adına gümrüklerin denetimini yabancılara bırakması, Osmanlı topraklarının yabancı mallara açılması ve ekonomik yaşam alanlarının azınlıkların egemenliği altına girmesi; bir yandan geleneksel yerli üretimi ortadan kaldırırken, diğer yandan azınlıkları işbirlikçi bir sınıf haline getirdi. Günümüzdeki Gümrük Birliği uygulamaları ile yüz yetmiş yıl önceki Tanzimat kararları arasında, yabancılara tanınan ayrıcalıklar anlamında da şaşırtıcı bir benzerlik vardır.



__________________
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Gülümsün'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 18.10.2018, 20:46   #3
Çevrimdışı
Gülümsün
Yönetici

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Balta Limanı Antlaşması | 16 Ağustos 1838

Baltalimanı Antlaşması




Osmanlı Devleti’nin pazarlarını dış ticarete açan ancak aynı zamanda bağımsız bir dış ticaret politikası belirleyebilme seçeneğini de ortadan kaldıran 16 Ağustos 1838 tarihli Baltalimanı Antlaşması olmuştur.

Kuşkusuz bu antlaşma bir zorunluluğun sonucuydu. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın Osmanlı’yı zor durumda bırakan askeri başarıları sonucunda, İngiltere Osmanlı’nın yardımına koşmuş ve birtakım tavizler elde etmeyi başarmıştı. Hızlı bir şekilde sanayileşmesini başarmış ve ikinci sanayi devrimini yaşamakta olan İngiltere’nin yeni pazarlar arayışında olduğu da unutulmaması gereken bir gerçekti. İlerleyen zamanlarda bu ayrıcalıklar İngiltere ile sınırlı kalmayacak ve birçok Avrupa ülkesi benzeri ayrıcalıklar elde edecekti.

Bu Antlaşmayı Düşünür Doğan Avcıoğlu Türkiye’nin idam fermanı olarak yorumlar ve Türkiye’yi İngiltere’nin bağımlı tarım ülkesi haline getirmek için İngiliz ekonomi politik üstatlarının çabalarına gerek kalmadan İngiliz diplomatlarının Osmanlı devlet adamlarına serbest ticari doktrinini kolayca kabul ettirdiklerini ve Türkiye’nin söz konusu ticaret antlaşmasıyla ileri Avrupa ekonomisinin açık pazarı haline geldiğini, böylece ekonominin gelişiminin engellendiğini kitabında yazar.

Bu Antlaşma ile başlayan yeni dönemi daha iyi anlayabilmemiz için anlaşmanın hükümleri üzerinde durmak faydalı olacaktır. Antlaşmanın kritik hükümlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
  • Antlaşma Osmanlı İmparatorluğu’nun tamamında uygulanacaktır.
  • ‘İlelebet mer’i ve muteber’ olduğu belirtilen antlaşma hükümlerinden, öteki bütün devletler yararlanabilecektir. (Sonuç olarak, öteki Avrupa devletleri ile de aynı tipte Antlaşmalar imzalanmıştır.)
  • Kapitülasyonlar devam edecek, antlaşmayla tanınan yeni imtiyazlar, eskilerine eklenecektir.
  • İngiliz tüccarlarının ortakları ve adamları için de İngiliz tüccarlarına tanınan bütün haklar sağlanacaktır.
  • Gerek iç gerek dış ticaret amacıyla, İngiliz tüccarları, ortakları ve adamları, memleketin her tarafında her çeşit emtiayı ‘bilaistisna’ alıp satabileceklerdir.
  • Emtia alımı ve nakli için tezkere istenmeyecektir. Tezkere isteyen vezirler ve memurlar, devletçe şiddetle tedip olunacaklar ve İngiliz tüccarların bu yüzden uğrayacakları zararlar tazmin edilecektir.
  • İngiliz tüccarı, ortakları ve adamları, iç ticarette, en imtiyazlı yerli tüccardan fazla vergi ödemeyecektir.
  • İhraç mallarından, ihracatın yapılacağı iskeleye kadar hiçbir vergi alınmayacak, iskelede %9 vergi alınacaktır. İskeleden ihracında ayrıca %3 gümrük resmi verilecektir.
  • İthalatta yalnız %3 ithal resmi ödenecektir. Ayrıca %2 oranında ek vergi alınacaktır.
  • Ek olarak ithal malları memleketin her yanına vergisiz gidecek, bir yerden bir öbür yere tekrar tekrar getirilip götürülse dahi vergi ödenmeyecektir. Buna göre, bir Osmanlı tüccarı, içerideki bir yerden öbür yere götürüp satacağı emtia için %12 vergi öderken, yabancı tüccar, ortakları ve adamları %5 vergi ödeyeceklerdir.
  • İngiliz tebaası ve adamları, yalnız İngiliz mallarını değil, dış ülkelerden gelmiş her türlü emtiayı ülkenin her yerinde serbestçe alıp satabilecektir. Bunlar için yalnız %3 ithal resmi ve %2 ek vergi ödenecektir ki, bu da yeni ve önemli bir imtiyazdır.
  • Yabancı emtia, boğazlardan serbestçe geçecek, Osmanlı limanlarında bir gemiden ötekine aktarma edebilecek, transit serbest olacak bu muamelelerden ayrıca hiçbir resim alınmayacaktır.
Antlaşmanın maddelerinden çıkan sonuçta yerli üreticilerin yabancı tüccarlar karşısında savunmasız bırakıldıkları, hatta bazı durumlarda onlardan daha fazla vergi ödemek zorunda da kaldıkları görülmektedir. Sanayileşememiş Osmanlı’da üretilen malların maliyetinin çok yüksek olması, rekabet edemeyen yerli üreticinin bir de bu Antlaşma ile iyice zora düşmesiyle Osmanlı ekonomisi de bir hayli zor bir döneme girmiştir. Bu antlaşma çok sayıda yerli üretici için sonun başlangıcıydı.

Rekabet edemeyen üretici, üretimi bırakarak hammadde satışına yönelmiştir. Bu durum Osmanlı Devleti’ni tamamen ithalata dayalı bir tüketim toplumu haline getirmiştir.

Osmanlı ekonomisi tarım ve hammadde ihraç edip mamul mal ithal eden bir ekonomi haline gelmiştir. Bu antlaşma ilerleyen yıllar boyunca olumsuz etkisini artırarak sürdürmüş ve Düyun-u Umumiye’ye giden yolun önemli bir unsuru olmuştur.

Antlaşma ile birlikte Osmanlı pazarları, yabancıların denetimine geçmiş olmakta diyebiliriz. Devlet sırtlandığı bu yük sonucunda iç ve dış borçlanmaya başvurmak zorunda kalmıştır.

1839 ile 1841 yılları arasında, 1838 Ticaret Antlaşması’na benzer antlaşmalar, Sardunya, İsveç, Norveç, İspanya, Hollanda, Rusya, Danimarka, Toskana ve Belçika ile de yapılmıştır.

Özellikle, dışarıdan getirtilecek ürünler için gümrük haklarını hatırı sayılır ölçüde indirip yerel aracılara tanınmış ayrıcalıkları ortadan kaldırmayı öngören bütün bu antlaşmalar, imparatorluğun ticari ilişkilerinde hemen hemen mutlak bir liberalizmin temellerini de atmış olmaktaydı.

Bu Antlaşmalar sonucunda, yaklaşık 40 yıl içerisinde, İmparatorluğun ticari alışverişi beş katına çıkmıştır. Osmanlı hızlıca borçlanmaktadır. Uzun vadeli olarak bakıldığında, bu antlaşmanın Osmanlı hükümetlerinin bağımsız dış ticaret politikası izleyebilme seçeneğini ortadan kaldırdığını görüyoruz. 19. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu’da ve İmparatorluğun diğer yörelerinde ücretli işçi çalıştırarak mamul mallar üretecek kapitalist fabrikalar kurma girişimleri başladığında, gümrükleri yeterince yükseltmek mümkün olmayacak ve biraz da bu nedenle, sanayileşme girişimleri açık ekonomi koşullarında çok yavaş ve çok cılız olarak ilerleyecektir.

Görüldüğü gibi, ticaret antlaşması Osmanlı tüccarı aleyhine bir durum yarattı, çünkü yerli tüccarlar kendi topraklarında bir yerden bir yere giderken %2 oranında vergi vermek zorunda kalıyorlardı.
Bu durum uzunca bir süre bu şekilde devam etmiştir. Tanzimatçılar, devletin içinde bulunduğu bu ekonomik duruma 1840’lı yılların ortalarından itibaren bir çözüm üretme çabası içine girmişlerdir.

1840-1860 yılları arasındaki ilk dönemde, devletçiliğin ağır bastığı, yani devletin eskiden olduğu gibi ihtiyacı olan malları üretmek amacıyla fabrikalar kurma ve mevcutları modernize etme politikası takip ettiği görülür. Devletin bu girişimi Batı’daki üretim usullerinin Osmanlı geleneksel üretim usulüne üstünlüğünün anlaşılmaya başladığı bir döneme rastlamaktadır. Çeşitli iç ve dış sebeplerle Tanzimatçıların bu politikası başarılı olamadı. Ve 1860’lı yılların başında da büyük ölçüde bu politikanın terk edildiğini görüyoruz.

Yine de bu çalışmalar sayesinde ülkeye batı tarzında tesisler kazandırılmıştır. (Örneğin: basmahane) Devletçilik ağırlıklı sanayileşme politikasının bekleneni vermemesi üzerine 1860’lı yılların başından itibaren Osmanlı esnafını güçlendirmeye yönelik bir takım yeni tedbirler alındı. Bunları; ithal gümrüğünün arttırılması, İstanbul sanayi mektebinin açılması olarak örneklendirebiliriz.

Tanzimatçıların ekonomiyi güçlendirmek için ülke çapında başlattıkları bu çalışmaların sonuçsuz kaldığını yorumu yapılır. Mali sıkıntılar, yeterli yetişmiş kadronun bulunmaması gibi sebepler bu durumun nedenleri arasında gösterilmektedir.

Tanzimat döneminde büyük ümitlerle başlayan sanayileşme atılımlarının başarısızlığa uğraması ve ithal mallarına talebin artması Osmanlı’yı mali bir çıkmaza sokmuştur.

1854 yılındaki ilk borçlanmayı pek çok yeni borçlanma takip etmiştir. Bir süre sonra Osmanlı borçlarını ödeyemeyecek duruma gelince, yukarıda da belirttiğimiz gibi 1881 yılında Düyun-u Umumiye İdaresi kurulmuştur.

Sonuç Olarak, Osmanlı İmparatorluğu, ticaret antlaşmaları ile başarısız sanayileşme girişimlerinin bedelini çok ağır bir şekilde ödemiştir. İmparatorluk ekonomik bağımsızlığını yitirmiş, Batı’nın esiri olmuş bir ekonomi Cumhuriyete miras kalmıştır.

Bazı akademisyenler ise Osmanlı’nın Baltalimanı Antlaşmasından çok daha önce zaten ekonomisinin dışa bağımlı bir hale geldiğini söylemektedirler. Osmanlı’nın serbest piyasa koşullarına girdiği bu Antlaşma’nın bir diğer sonucunun ülkenin (olumsuz şartlarda olsa dahi) Avrupa’ya daha fazla entegre olması şeklinde yorumlar da mevcuttur.


__________________
  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz Gülümsün'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 18.10.2018, 20:47   #4
Çevrimdışı
Gülümsün
Yönetici

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Balta Limanı Antlaşması | 16 Ağustos 1838

Bu güzel paylaşımın için teşekkürler Dilaver modum ellerine sağlık olsun.
__________________
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Gülümsün'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 18.10.2018, 21:16   #5
Çevrimdışı
Redwine
"Her Şey Güzel Oldu"

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Balta Limanı Antlaşması | 16 Ağustos 1838

Osmanlı dönemine hayranlık duyup o dönemi dönemek isteyenler okusa bu konuyu keşke...

Okusalarda anlarlar mı? Anlamak isterler mi? orası muamma tabi...

İngilizler bizden daha az vergi ödeyecek, şimdi Suriyelilerin öz biz Türklerin övey evalat muamelesi gördüğümüz gibi...

Ellerine sağlık Dilaver modum...

Tarihin tozlu sayfalarından çıkardığın konunla iyi bir dönüş yaptın foruma...

Diğer konularınıda merak bekliyoruz...

Teşekkürler...

__________________
  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz Redwine'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
1838, ağustos, antlaşması, balta, limanı


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 21:33.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.