Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Türk ve Dünya Tarihi > Türk Tarihi


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 11.08.2013, 17:47   #1
Çevrimdışı
Dilaver
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Türk Destanları 2. Bölüm




Manas Destanı, Türk boylarından biri olan Kırgızların milli destanıdır. Dünya edebiyatının da sayılı şaheserlerinden ve en uzunu olan destan, adını destandaki kahramandan alır.

Ünlü Türkolog Wilhelm Radloff (1837-1918) Manas Destanı’yla ilgili ilk derlemeyi, Kırgızistan’ın Tokmak şehri güneyindeki Sarı Bağış boyuna mensup bir Manasçıdan 1869′da yaptı. Radloff’un derlediği yedi bölümlük Manas Destanı, toplam 11 bin 454 mısradan oluşuyor. Fakat, Manasçıların okuduğu dize sayısının, 16 bin mısra civarında olduğu belirtiliyor.


Destan Radloff’a göre 12452 mısra olup, savaş hengameleri sırasında aşk maceraları , eğlenceler, düğünler, Şamanizm’in etkisi altındaki inançlar, gelenekler, kahinlerin rolleri göze çarpar.

Kırgız Türkleri arasında doğan Manas destanı Kazak-Kırgız Türk kültür dâiresi içinde bugün de bütün canlılığı ile yaşamaktadır. Bu destanın XI ile XII. yüzyıllarda meydana geldiği düşünülmektedir.


Destanın kahramanı Manas da, Oğuz Kağan Destanının islâmî rivayetindeki ve Satuk Buğra Han gibi islâmiyeti yaymak için mücadele eden bir kahramandır. Böyle olmakla beraber Manas destanında islâmiyet öncesi Türk kültür , inanç ve kabulle 600.000 beyit ile dünyanın en uzun destanıdır.

Manas, Kırgız kahramanlarındandır. Manas’ın babası Yakup Han’dır. Annesinin adı Çığrıcı’dır. Cakıp Han evlendikten on dört sene sonra Manas doğmuştur. Doğumu üzerine civardan gelen elçiler, onun bir kahraman olacağını hemen anlamışlardı.

On yaşına gelince tam bir kahraman oldu. Düşmanlarının üzerine saldırarak perişan etti. Atlarına at erişemiyor,zırhına ok işlemiyordu.

Cakıp Han, oğlunun atılganlıklarını, kahramanlıklarını görünce, onu korumak, onunla arkadaşlık etmek üzere, Bakay adında bir kişiyi onun yanına koymuştur.
Manas’ın savastığı düşmanları arasında en kuvvetlisi Gökçedir.

Bu muhteşem Türk Destanının tamamı 400.000 mısradır. Müslüman Kırgızlarla Budist Kalmuklar arasında mücâdeleleri anlatır. Bununla beraber Manas Destanının dokuzuncu yüzyılda, Kırgızların Yenisey Kıyılarında devlet kurmağa başladıkları sırada oluşmuş olduğunu ileri süren ilim adamları da vardır.

Manas’ın, tarihte gerçekten var olduğunu gösterir izler görülememiş ise de, Kırgız-Kalmuk mücadelelerinde göz doldurmuş bir Kırgız yiğidinin, belki de bir Kırgız Beğinin adı ve yiğitliği ile bu destana konu olduğunu düşünebiliriz.

Manas Destanı, Kırgızların bir bakıma ansiklopedisi gibidir. Manas Destanında Kırgızların bütün gelenek ve göreneklerini, törelerini, inanışlarını, görüşlerini, başka milletlerle olan ilişkilerini, masallarını ve ahlak anlayışlarını bulmak mümkündür.

Manas Destanının bütününü söyleyenlere Manasçı, bir kısmını söyleyenlere Ircı denilir. Manasçılar, destanı anlatırken kendi zamanlarının etkisi altında kaldıkları olaylar ile kendi duygu ve düşüncelerini de ustaca katmışlardır.

Manas Destanına ilk defa, Kazak-Kırgız yöneticisi olan Rus aslından Franel tesadüf etmiştir. Daha sonra Çokan Velihanof 1856 yılında destanı dinlemiş fakat destanın en uzun parçasını Radloff yazıya geçirerek 1885te yayınlamıştır.

Destanın en önemli bölümlerini Manas, Manas’ın oğlu Semetay, Manas’ın torunu Seytek, Colay ve Töştük’ün hikâyeleri teşkil etmektedir. Colay ve Er Tostuk hikayeleri ile ilgili bölümlerin Colay adında bir Manaş’çıdan derlendiği sanılmaktadır.




1) Yeditör adını taşıyan yerde Boyun Han oturmaktadır. Boyun Hanın oğlu Kara Han ve onun oğlu Çakıp Han (Yakûp Han) adıyla anılır. Çakıp Han, Alma Ata ırmağının gözesinde, Sungur Yuvası denilen yerde yerleşmiştir; Çakıp Han’ın hiç çocuğu yoktur. Bir gün Tanrıdan bir oğlan çocuk ister, onun yiğitler yiğidi olmasını diler. Tanrının izni ile bir oğlu olur. Oğlu olduğu için de Tanrıya güzel bir kısrak kurban eder. Dört Peygamber gelip çocuğa ad kor, adına Manas, der.


Manas dile gelir, babasına: “Ben İslâm yolunu açacağım, inanmayanların malını yağmalayacağım” deyince,

Çakıp Han, çok eski arkadaşı olan Baka'ya haber gönderir çağırır. Baka gelince Manas’ın söylediklerini ona nakleder, bu söz üzerine Baka: “Pek güzel söz” der: “Hemen atlanalım, Çin’e akın edelim, Pekin yolunu bozalım!”

Dediği gibi yaptılar.

Çakıp Han’ın oğlu genç Manas ise on yaşına gelince ok attı, on dört yaşına basınca Hân Evini basıp yıktı, Hân oldu. Kâşgar’dan bütün Çinlileri sürüp Turfana tıktı, Turfandaki Çinlileri sürdü, Aksu’ya attı.


2) Kalmuk Han’ın oğlu Almambet’in Müslüman oluşu, Er Kökçe’ye sığınışı, Er Kökçe’den de ayrılıp Manasa gelişini anlatır:

Yerin yer suyun su olduğu çağda… Altı atanın oğlu gavur, üç atanın oğlu Müslüman idi. O zaman Kara Han’ın oğlu Amambet doğdu, hemen büyüdü ve Müslüman oldu. Babasını Müslüman olmadığı için öldürdü, kaçıp geldi müslüman beylerinden Er Kökçe’ye sığındı. Er Kökçe’nin kırk yiğidi vardı. Bu kırk yiğit, Beylerinin bu Kalmuklu’ya, Almambet’e çok iltifatlar edip onu yanından ayırmadığını görünce kıskandılar, kıskanınca da Almambet hakkında dedikodular çıkarıp yaydılar. Bu yüzden Almambet ile er Kökçe Bey’in arası bozuldu.Almambet kalkıp Manas’ın Bey evine geldi.Manas da Almambet’i büyük iltifatlarla karşıladı. Manas, Almambet’i çok sevdi.


3) Manas ile Er Kökçe’nin savaşmasını anlatır:

Manas’ın çerileri Er Kökçe’nin ilini yağma ederler. Savaşta Er Kökçe yenilir. Ardından Çakıp Han, oğlu Manas’ı evlendirmek ister. Kız aramağa başlar. Temir Hanın kızı olan Kanıkey’in, Manas’a uygun bir evdeş olduğunu salık verirler. Temir Han da kızını Manas’a vermek istemektedir. Fakat Temir Hanın baş danışmanı bu evlenmeye engel olmağa çalışır. Bu yüzden düğün esnasında kavgalar olur, ucu savaşa ve yağmaya varır. Sonunda baş danışman Mendibay Manas’ı zehirler Manas ölür. Manas’ın ölümü ailesini yoksulluğa, sıkıntıya ve felâkete düşürür. Atı, doğanı ve köpeği mezarının başında ağlarlar; Manas’ın canını bağışlaması için Tanrıya yalvarıp yakarırlar. Manas’ın kırk yiğidi vardır ama hepsi de beğlerini unuturlar. Tanrı, Manas’ın hayvanlarının bu bağlılığı karşısında onların duasını kabul eder; Manas dirilir. Eskisi gibi, eskisinden daha güçlü bir şekilde iline ve töresine hizmet eder.


4) Kökütey Han’ın yas törenini anlatır:

Kökütey Han hastalanır. Son nefesini vermeden önce vasiyetini yapar. Ardından da ölür. Kökütey Han’ın ölümü üzerine komşu milletlerden yas töreni için çağırılanlar olur; herkes gelir. Büyük bir yuğ töreni yapılır. Törenin biteceğine yakın konuklar arasında bir kavga başlar, sonu savaşa varır. Manas ile Müslüman olmayan Colay Han arasında süren savaş uzayıp gider.


5) Göz Kaman’ı anlatır:

Çakıp Han’ın, küçükken Kalmuklara esir düşen ve Moğolistan’a götürülüp orada büyütülen Göz Kaman adlı bir kardeşi vardır. Göz Kaman Moğolistan’da, Kalmuklar arasında büyütülüp orada bir Kalmuk kızıyla evlendirilir; beş oğlu olur; bir gün oğullan ile birlikte asıl yurduna döner. Kalmukça konuşmaktadır.

Manas, hem amcasını hiç görmediği ve o güne kadar tanımadığı, hem de amcası Kalmukça konuştuğu için onu casus zanneder: yakalayıp zincire vurur. Bunları yaptıktan sonra böyle bir amcası olup olmadığını anlamak için babasına haber gönderir. ÇakıpHan haberi alınca sevinir ve kardeşini hoş tutması için oğluna emir verir. Fakat Manas’ın annesi ile karısı da Göz Kaman’dan hoşlanmamışlar hele Kalmukça konuşmasını büsbütün yadırgamışlardır. Bu yüzden birlik olup hep beraber Çakıp Hanın buyruğunu hiçe sayarlar. Yalnız Manas babasının buyruğunu dinleyip amcasına iyi davranır, hatta amcası ve oğullan için büyük bir şölen verir. Fakat Göz Kaman’ın oğulları bu şölende bir kavga çıkarıp Manas’ı döverler.

Manas, Kalmuklara karşı sefere çıktığında amcasının oğulları Kalmukça bildiği için onlardan yararlanmak ister. Gökçegöz’ü Kalmuklara casus olarak gönderir. Gökçegöz Kalmuklar tarafına geçer geçmez Manas’a ihanet eder. Manas bunun üzerine Almambet’i gönderir. Almambet’in yardımıyla Manas savaşı kazanır. Bir çok ganimetler alır, dönerken yarı yolda Gökçegöz ile karşılaşırlar Gökçegöz Manas’ı, kırk yiğidi ile birlikte zehirler. Kırk yiğit ölür. Manas’ı, karısı Kanıkey kurtarır. Mekke’den erenler gelir, Kanıkey’e yardım ederler. Manas iyi olur olmaz Mekke’ye gider; dua edip Tanrıya yalvararak kırk yiğidinin dirilmesini sağlar. ”


6) Semetey’in doğumunu anlatır.

Manas artık ihtiyarlamıştır. Ak atı halsiz düşmüş zayıflamıştır. Manas kırk yiğidini yanına çağırır. Ölümünden sonra doğacak olan oğluna iyi bakmaları için vasiyet eder. Ve Manas ölür.

Manas için büyük bir yuğ töreni yapılır, yas tutulur. Çakıp Han Kanıkey’e haber göndererek Manas’ın kırk yiğidinden biri olan Abeke’ye Onu beğenmezse Köbeş’e varıp evlenmesini buyurur. Kanıkey’in doğumu yakındır:

-Kızım olursa dediğini tutar evlenirim, gel gelelim oğlum olursa evlenmek şöyle dursun ne Abeke’nin suratına ne de Köbeş’in yüzüne bakarım, diye cevabını gönderir.

Kanıkey’in bir oğlu olur. Dediğini yapıp kimseyle evlenmez. Ötekiler Kanıkey’in oğlunu öldürmek isterler. Bunu öğrenen Kanıkey oğlunu alıp babası Temir Han’ın ülkesine kaçar. Yolda türlü sıkıntılar çeker, başına gelmedik kalmaz”. Sonunda Temir Hanın ülkesine varır, Bey Evine ulaşır. Temir Han kızına ve torununa kavuşunca pek çok şölenler verir. Torununa ad konulması için bütün il halkını toplar fakat çocuğa kimse bir ad bulup da koyamaz. Ansızın, nerden geldiği bilinmeyen aksakallı bir ihtiyar görünür, uzun uzun dualar eder; Temir Han’ın torununa Semetey adını verir.

Semetey büyür. Baba yurduna dönmek ister. Yola çıkacağı sırada annesi Kanıkey:

-Baka’ya selam söyle, ne söylerse sözünü tut, dışına çıkma, diye tenbih eder.

Semetey, baba ocağına döner. Çakıp Han sağdır; torunu Semetey’in, annesine yapılan eziyetlerin acısını çıkaracağını, öç alacağını sanarak korkar. Bu yüzden Semetey’i zehirlemeğe karar verir. Kararını uygulayacağı sırada durumu öğrenen Semetey hem Cakıp Hanı, hem de Abeke ve Köbeş’i öldürür.


7) Semetey’in baba ocağına yerleştikten sonrasını anlatır:

Semetey, baba ocağına dönüp öz yurduna yerleştikten sonra, Kalmuklar üstüne akınlar yapmak için hazırlıklara başlar. Babasının, hayatta kalan kırk yiğidini çağırıp toplar. Der ki:

-Akın yapmamız gerek; at sürüleri ve ganimet almamız gerek! Bu sözden sonra sefere çıkar.

Fakat kırk yiğit, kendi aralarında toplanıp konuşurlar:

-Bizden öncekiler yetmiş yaşına vardı; bizden sonrakiler altmışına ulaştı. Biz, bu Semetey’in babasına hizmet ettik, şimdi de oğluna hizmet edeceğiz, ihtiyarladık artık. Semetey, bizi bu ihtiyar hâlimizde yüce dağ başlarından aşırmak diler, çağlayanlı sulardan geçirmek diler; bizi öldürmeğe kastetmiştir, dönelim! dediler.

Semetey’in buyruğunu dinlemediler, geri döndüler, kaçtılar. Semetey, babasından kalma kırk yiğidin ardından yetişip onlara tatlı söz söyledi, alttan alıp yalvardı. Semetey, onca sözden sonra babasından kalma kırk yiğide söz geçiremeyince onları öldürür.

Bu arada, Acubey ile Almambet’in birer oğulları olmuştur. Semetey, bu çocukları kendisine kardeş edinir. Birinin adını Kançura ötekinin adını Külçura koyup öyle çağırır.

Kançura ile Külçura da büyürler. Büyüyünce Semetey’e hizmet etmeğe başlarlar. Bir gün gelir, Semetey, Kançura ile Külçura’ya, Akın Han’ın kızı Ay Çürek’i evlenmek üzere kaçırmak istediğini söyler ve onlardan bu iş için hizmet ister. Bunun için de Akın Han’ın ülkesine sefere çıkılması gerektiğini anlatır. Dediklerini yaparlar, Ay Çürek’i kaçırırlar. Gel gelelim Ay Çürek’in bir de nişanlısı vardır ki Kökçe oğlu Ümetey dîye bilinmiştir. Bu Kökçe oğlu Ümetey, Ay Çürek’in kaçırılışını kendisine yediremez. O da karşılık olarak Semetey’in sürülerini yağmalar. Bunun üzerine aralarında bir savaş başlar. Birbirlerini karşılıklı olarak yağmalayıp dururlar. Sonunda Semetey, Kökçe oğlu Ümetey’e barış teklif eder. Savaştan yorulan Ümetey de bunu kabul eder.

Ümetey’le yaptığı barıştan biraz rahatlayan Semetey, başka bir sefere çıkmak için hazırlandığı sırada bir düş görür. Düşünü karısı Ay Çürek’e anlatır. Ay Çürek düşü yorumlayıp:

-Sen bu sefere çıkma, der. Çıkarsan başına bir felâket gelecek.

Fakat Semetey inatçıdır. Boş sözlere kulak asacak türden değildir. Karısının düşünü yorumlamasına karşılık:

-Düş dediğin şey saçmalıktır!., diye karşılık verdi.


Böyle demesine rağmen, düşünün hayra yorulması için de babasının ruhuna en iyi kısraklarından birini kurban eder. Arkasından Er Kıyas’ın ülkesine akın başlar.

Akının en kızışmış zamanında Almambet’in oğlu Kançura, Semetey’e ihanet eder ve onu yakalayıp Er Kıyas’a götürür. Semetey’e ihanet etmeyen Külçura’yı da köle olarak kullanırlar.

Bu sırada Ay Çürek bir oğlan çocuk doğurmuştur. Ay Çüreğin bir oğlan çocuğu doğurduğunu duyan Er Kıyas, çocuğu yaşatmak istemez. Öldürtmeğe çalışır. Oğlunu kurtarmak isteyen Ay Çürek Er Kıyası korkutur:

- Eğer sen benim oğlumu öldürtürsen ben de seni babam Akın Han’a şikâyet ederim, ülkeni alt üst ettirir öcümü alırım, der.

Er Kıyas korktuğu için çocuğu öldürtmeyip kendine evlât edinerek yanında alıkoyar. Halkını toplayıp çocuğa ad koymak ister. Fakat kimse bir ad bulamaz. Aksakallı Aykoca derler bir ihtiyar vardır, sonunda o gelir, Ay Çürek’in oğluna Seytek adını verir.

Seytek de büyür, delikanlı olur, yiğit olur. Külçura’yı koruyup kölelikten kurtarır. Er Kıyas öldürülür. Bunlardan sonra Seytek baba yurduna, öz ocağına döner. Babasına ihanet eden Almambet’in oğlu Kançura, Seytek’in baba yurduna Bey olmuştur. Üstelik Seytek’in babaannesi Kanıkey’e koyun güttürüp çobanlık yaptırmış, işkence etmiştir.

Durumu görüp öğrenen Külçura, Kançura’yı yakalar ve Kanıkey de onu öldürür. Baba yurduna yerleşen Semetey ise Taşkent’ten Talasa kadar yayılan geniş ülkeleri yönetimi altına alıp oraların Hanı olur.



__________________

Tanrılar, erkeklerin ''balıkta'' geçirdiği zamanı ömründen saymaz. (Babil Atasözü)
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz Dilaver'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 11.08.2013, 19:59   #2
Çevrimdışı
Dilaver
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türk Destanları 2. Bölüm








Destan Moğol Türklerine aittir. Cengizname de denir. Cengiz Han'nın savaşlarını ve kahramanlıklarını anlatır.

On üçüncü yüz yıl ortalarına doğru teşekkül etmeye başlamıştır. En eski Oğuz ve Uygur soyuna ait bir kısım destanımsı söylentilerin, daha sonra diğer Türk Boyları arasında anlatılıp genişlemesi ve bunlara yapılan ilaveler, bilinen Cengiz Han Destanının esasını teşkil etmektedir.

Daha doğrusu Cengiz Han Destanı, aslı bu söylentiler olan ve sonradan Cengiz Han' ın şahsiyeti ve adı etrafında toplanıp geliştirilen yakıştırma bir destan görünüşündedir.

Cengiz Han Destanını anlatan eserler, Cengizname adını taşır. Tıpkı Oğuz Han Destanını anlatan eserlere Oğuzname denildiği gibi. Moğol, Türk ve İslami motifleri işleyişleri bakımından Cengiz Han Destanı üç ayrı rivayet halindedir. Türk rivayetlerinin işlediği bütün motifler, daha önce de belirttiğimiz gibi eski Türk Destanlarının motiflerine benzer. İslami rivayetiyle Cengiz Han Destanı, bir İslam mücahidin destanı gibidir. Moğol rivayetinde ise Cengiz Han' ı bir Moğol bahadırı olarak görürüz.





Cengiz Han, baba tarafından Oğuz Han' a dayanmaktadır; ana soyundan da Altın Han' a varmaktadır. Altın HaN Akdeniz' de, Malta' da hüküm sürmektedir. Çok güzel bir kızı vardır. Altın Han, dillere destan olan bu çok güzel kızını, güneş yüzü görmeyen, hiç bir yanından iç tarafına hiç bir ışık sızdırmayan bie saraya kapatıp gözlerden ırak tutmaktadır. Günlerden bir gün, bütün dikkatlere rağmen gün ışığı Altın Han' ın güzel kızını bulur. Kızın, bu gün ışığından bir çocuğu olacağını anlayan Altın Han utancını ve yüz karasını kimseye göstermemek için kızını, kırk cariye ile birlikte bir gemiye koyar denize salar.


Gemiye, denizde bir kahraman rastlar. Bu kahramanın adı Tumavi Mergendir. Altın Han' ın kızını görür görmez beğenir, alır. Kızın bir oğlu olur. Adını Dobun Bayan koyarlar.

Altın Han' ın kızının, tumavi Mergen' den de çocukları olur. Bunları da, Bilgidey ve Büdenedey diye çağırırlar.

Dobun Bayan büyür, evlenecek çağa gelir; evlendirirler. Alanguva adında bir güzel kız alırlar. Dobun Bayan' ın, Alanguva' dan üç oğlu olur. Bundan sonra Dobun Bayan ölür.


Dobun Bayan' ın ölümünden bir müddet sonra, Onun bir nur halinde yeniden dünyaya döndüğü anlaşılır. Bu nur halinde dönüşten sonra, yine Alanguvan' ın kocası olmuştur ve Alanguva bir erkek çocuk daha doğurmuştur. Bu çocuğun adını Cengiz koyarlar.

Cengiz doğunca, ruhu nur halinde dünyaya dönmüş olan Dobun Bayan, kurt halinde dünyayı bir daha terkeder.

Fakat, en çok kardeşleri, Cengiz' in hem nurdan doğmuş olduğuna hem de kendi kardeşleri olduğuna bir türlü inanmak istemezler. Kardeşlerine türlü eziyetler ederler. Fakat halk ötekilerden çok Cengiz' i sevmektedir.

Bir gün Cengiz kardeşlerinden kurtulmak için kaçar, dağda yaşamağa başlar. Türk boyları, aralarında temsilciler seçerek cengiz' e gönderirler ve yaşamakta olduğu dağda Cengiz' i bulup kendilerine Han seçerler.

Cengiz Han, bütün ömrünü yurduna ve milletine verir; çalışıp didinir, dünyanın en büyük ve en sağlam devletlerinden birini kurar. Sonunda bu devleti çocukları arasında taksim ederek ölür.






Bu rivayete göre Cengiz' in bir adı da Timuçin' dir. Doğacağını çok önceden kahinler haber vermişlerdir. Doğduğu zaman da , babası, Tatar Hanlarından Timuçin' i mağlup etmiştir. Bu yüzden doğan oğlunun adını Çimuçin (Timuçin) koyar.


Tıpkı Davut Peygamber gibi Timuçin de on yedi yaşına kadar çobanlık yapıp, dağda bayırda sürüsünü otlatır. Babası ölünce de, halk, Timuçin' in kendilerine Han olmasını isterler. Zaten Timuçin' in Han olarak seçilmesini Tanrı da buyurmuştur.

Eyliyalardan Abız gelerek Timuçin' e Cengiz adını vermiş ve bütün dünyayı fethedip efendisi olacağını muştulamıştır. Bu sırada bir kuş ötmeğe başlamış ve öterken: "Cengiz!.. Cengiz!.." diye haykırmıştır.

Bunun üzerine Hanlığı kabul eden Cengiz evliyanın dediklerini doğrulamıştır.


Metin:
diledebiyat.net

Resimler: ziranbula.com
__________________

Tanrılar, erkeklerin ''balıkta'' geçirdiği zamanı ömründen saymaz. (Babil Atasözü)
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz Dilaver'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 11.08.2013, 23:38   #3
Çevrimdışı
Dilaver
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türk Destanları 2. Bölüm









Timur Destanı Moğol kültür dairesinde gelişen bir destandır. Destanda Moğol hükümdarı Aksak Timur’un savaşları ve kahramanlıkları, diğer milletlerle ilişkileri anlatılmaktadır.




Hindistan Ülkesi'ne Cengiz Han'ın oğlu Jaday Han hanlık ederdi. Jaday Han günlerden birgün yatıyordu. Kötü bir rüya görüp, uyandı. Bir müddet bekledikten sonra rüya tabircilerini topladı. Dalağına baktırdı ve anlattı.
Rüya tabircileri söylediler : " Ey Han'ımız! Dalağında öyle görünür ki, kendi ülkende Almalık denilen köyde bir kişiden korkunuz vardır. O kişi, kırkıcı oğlu, kazancı oğlu, tavukçu oğlu Taragay denilen kişidir." dediler. "O Taragay'ın izi odur ki alnında beni var, sol gözünde akı var. O Taragay'ın hatunu hamiledir. Onun karnındaki çocuğundan ecelin var", dediler.

O ahmak, kaderi tedbir ile bozmak istedi. Allah'ın takdiri nasıl bozulur. Ondan sonra konuştular. " Bu hatunu öldürelim" , diye " Karnını yaralım", dediler. Han söyledi : " Bu hatunun karnındaki çoçuğu öldüresiniz, o çoçuğu çabuk öldürün! Anası ölmesin!", dedi.

Sonra o kadını diz çöktürdüler. Kadının aklı başından gitti. Birkaç gün sonra kadın bir oğlan doğurdu. Oğlanı alıp baktıklarında bir ayağının aksak olduğunu gördüler. Bu yüzden bu oğlanın adını Aksak Timur koydular.

Aksak Timur'un anası ve babası öldü ve Timur yetim kaldı. Timur'u büyütmek ve bakmak için kimse kalmamıştı. Sonraları Aksak Timur yürümeye başlayıp yiğit olduktan sonra, dışarı çıkıp altı yedi oğlan çocuk bir araya gelip, her gün buzağı otlatırlardı.

Aksak Timur her gün yıkık bir mezar taşına yaslanıp dururdu.Tam o sırada bir ayağı aksak bir gözü kör bir karınca geldi. Mezar taşına tırmanmaya çalıştı düştü. Tekrar denedi düştü. Üçüncü kez deneyince mezar taşının üstüne çıkmayı başardı.

Aksak Timur o karıncadan ibret aldı. " Ey Aksak ! Gördün mü ? ! Bu zayıf, ayaksız, gözsüz karınca kendini toparlayıp düşe kalka tam tepeye çıktı. Ben de himmet ile han olup, il, halk, şehir alıp , saray yapsam hiç de şaşırılmaz. Eğer tanrı izin verirse...." diye içinden bu düşünceyi geçirip yürüdü.




Kaynak

Resim: edebiyatogretmeni.org
__________________

Tanrılar, erkeklerin ''balıkta'' geçirdiği zamanı ömründen saymaz. (Babil Atasözü)
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Dilaver'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 12.08.2013, 15:07   #4
Çevrimdışı
Dilaver
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türk Destanları 2. Bölüm









Bizanslılar ile Araplar arasında 300 yıl süren kanlı savaşlar birçok efsane ve destanların ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bunlardan en önemlisi Baddal-Name (Seyit Battal Gazi Destanı)’dır. Bu destanının Bizanslılar tarafından değiştirilmiş biçimi “Digenis Akritas”destanıdır.

Bu destanın kahramanı Türkler arasında Battal Gâzi adıyla bilinmiş ve benimsenmiş bir Arap savaşçısıdır. Asıl destan, VIII. yüzyılda, Emevî’lerin Hristiyanlarla yaptıkları savaşlarda inanılmaz kahramanlıklar göstermiş Abdullah isimli bir kişiyle ilgili olarak meydana gelmiştir.

Arapçada Baddal kahraman anlamına gelmektedir. Battal Gâzi, Arap kahramanına verilen unvanlardır. Türklerin Müslüman olmalarından sonra Battal Gâzi destan tipi Türkleştirilmiş önceki destan epizotlarıyla zenginleştirilmiş ve anlatım geleneği içinde yerini bulmuştur.



Battalgazi Heykeli


XII ve XIII yüzyıllarda Battal-Nâme adı ile ve nesir biçimi yazıya geçirilmiştir. Hikâyeci âşıkların repertuarlarında da yer almıştır. Seyyid Battal adıyla da anılan bu kahraman hem çok bilgili, çok dinine bağlı ve cömerttir. Müslümanlığı yaymak için yaptığı mücadelelerde insanların yanında büyücü, cadı ve dev gibi olağanüstü güçlerle de savaşır. ” Aşkar Devzâde” isimli atı da kendisi gibi kahramandır. Arap, Fars ve Türklerin X-XX. yüzyıllar arasında oluşturdukları ortak İslâm kültür dairesinin ürünüdür. Orta Asya’da yaşayan Türk guruplar arasına da yayılarak Türk kabul ve değerleriyle ortak potada erimiştir.



Efsaneye göre;

Seyit Battal Gazi, Abbasi Halifeleri Mutasım ve Vathig zamanında yaşamıştır.

Fakat dünyaya geleceği, Hz.Muhammed'e ölümünden önce Cebrail tarafından haber verilmiştir. Bu yüzden peygamberin bir adamı mağarada saklanarak 200 yıl bekler. Peygamberin sözünü yerine getirir ve Seyit Gazi'nin atı Aşkar Divzade'yi kendisine verir.



Başka bir efsaneye göre:

Seyit Gazi'nin babası Malatya Sultanı'nın ordusunda kumandandır. Rumlar'a karşı yaptığı bir savaşta ölür. Seyit Battal on üç yaşına geldiğinde bütün İslam bilimlerini öğrenmiştir. Kılıç kullanmakta ve ata binmekte üstüne yoktur. Babasının intikamını almak üzere yola çıkar ve yirmi dört saat içinde düşman ordusunun kumandanını, kardeşini ve belli başlı on dört kumandanı daha öldürür. Hint'ten, Mağrib'e, zaferden zafere koşar ve yedi deniz ötesine kadar adı korku saçar.

Tanrı ona aynı zamanda doğa üstü güçler vermişti. Öyle bir sesi vardı ki, savaş meydanında bir kükredi mi yetmiş iki bin kâfir darmadağın olurdu.

Bir rivayete göre; bir Rum Kalesi 'nin kumandanının kızı, Seyit Battal'a aşıktır. Bu kalenin kuşatılması sırasında bir gün Battal kırda uyurken, kumandanın kızı kaleden bakar ve babasına imparator tarafından gönderilen yardımı görür. Seyit Battal'ı uyandırmak üzere kâğıda birkaç satır yazar, bir taşa sarıp atar. Bu küçücük taş, kahramanın tam kalbine rastlar ve onu hemen öldürür. Bu kazada Allah'ın iradesi kendini göstermiştir. Yoksa bu kadar olağanüstü güçleri olan bir kahramanın, hiçbir düşman tarafından yenilmesi mümkün değildir.


Adına destanlar yazılan, efsaneler anlatılan bu yiğit kişi için, filmler dahi yapılmıştır..

















Metin

Resimler: malatyasonsoz.com.tr /vilayet26.com / kemalsunalfilmcisi.blogspot.com / rehber.uzmantv.com

__________________

Tanrılar, erkeklerin ''balıkta'' geçirdiği zamanı ömründen saymaz. (Babil Atasözü)
  Alıntı ile Cevapla
8 Üyemiz Dilaver'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 12.08.2013, 17:27   #5
Çevrimdışı
Dilaver
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türk Destanları 2. Bölüm







Türklerin Anadolu’yu fethini anlatan destandır. Anadolu’da Türk büyükleri için 12. yüzyılda söylenmeye başlanan İslâmî-Türk Destanları’nın 13. yüzyılda yazıya geçirilmiş bir örneğidir. Başta Battal Gazi soyundan olan Danişmend Ahmed Gazi olmak üzere Danişmendliler’in kahramanlıklarını, bunların Bizanslı, Haçlı ve Ermeniler’le olan savaşlarını anlatır. Bir bakıma Malatya’nın Arap emiri Ömer bin Übeydillahi’s-Sülemî’ye ait efsanenin Türk Destanı üslûbuyla söylenmiş bir devamı gibidir.

Danişmendnâme ilk olarak Sultan II. İzzeddin Keykâvus’un emriyle, yazıcılarından İbni Alâ tarafından derlendi. Aynı eser, 14. yüzyılda I. Murad’ın emriyle Tokat dizdârı Arif Ali tarafından 1361 yılında sade bir Türkçe ile on yedi bölüm halinde, araya manzum parçalar da ilâve edilerek yeniden yazıldı. Daha sonra “Gelibolulu Åli” eseri “Mirkadü’l-Cihâd” adı ile yeniden kaleme aldı.




“Hicret’ten 360 sene sonra Battal Gazi’nin torunlarından Melik Ahmed Danişmend, Bağdat halifesinden izin alarak Tursun, Çavuldur, Kara Togan başta olmak üzere, arkadaşlarıyla Malatya’dan hareket edip Rumlar üzerine yürür. Gayesi Anadolu’yu fethetmektir. Önce Sivas’a gider. Orayı tamir ettirir. Ordusunu ikiye ayırır. Bir kısmı İstanbul, diğeri ise Karaman üzerine yürür. Kendisi de Sivas’dan Karadeniz’e kadar olan bölgeyi fethetmek üzere harekete geçer. Çorum, Niksar ve Amasya’yı alır. Canik’i fethetmek üzere sefere çıkar. Ancak yolda kâfirler tarafından pusuya düşürülür. Çatışmada ağır yaralanır, Niksar’a döner ve orada ölür. Danişmend Gazi’nin ölümünden sonra Niksar, Amasya, Tokat ve Sivas teker teker Hıristiyanların eline geçer. Danişmend’in İstanbul ve Karaman üzerine giden arkadaşlarından pek çoğu da ölmüşlerdir.

Danişmend Gazi’nin oğlu Melik Gazi, Bağdat halifesine başvurur. O da Hora-san’da, Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’e haber gönderir, Selçukluları gazâya davet eder. Tuğrul Bey Anadolu’nun fethine Süleyman Şah’ı memur eder. Süleyman Şah, Melik Gazi ile birlikte Anadolu’yu fetheder.”

Anadolu’nun fethini anlatan bu destanda Danişmentlilere büyük yer ayrılır. Destan kahramanı Danişmend Ahmet Gazi tam bir İslâm gazisidir. Dedesi Battal Gazi’nin bir benzeridir. Bütün gazâlarını İslâm uğruna yapar. En büyük gayesi Hıristiyanları hak dinine çağırmak ve ülkelerinin İslâm nuruyla aydınlanmasına vesile olmaktır.

Battalnâme’nin devamı gibi görünen eser, ondan daha küçük, daha az olaylı ve daha basittir. Ancak, mahallî özellikleri daha çoktur.

Bu eserde münacaatlar, Allah’a sığınıp yardım dilekleri, Hızır aleyhisselamın görünüp yaraları iyileştirmesi, bazı Hıristiyanların rüyalarında Peygamber efendimizi görerek Müslüman olmaları, kimi Hıristiyan kızlarının mücahidlerle evlenmeleri gibi dini motifler yanında tarihi ve efsanevi unsurlar da çoktur. Eserin son bölümü bir sonsözden ibarettir. Yazar burada dünyanın faniliğinden bahsederken dini ve ahlaki nasihatler verir. Danişmendname’de tarihi, masallaştıran ve pek çok vak’a için yanında tarihe ışık tutan parçalar da vardır. Eserde gazalara kimlerin hangi sıra ile katıldıkları belirtilmekte, özellikle başı açık, yalın ayak harb eden dervişlerin küffar ile yapılacak gazaya yürüyüşleri hakkında bilgi verilmektedir.

Danişmendname’nin kahramanı olan Melik Danişmend Gazi, Battal Gaziye benzeyen bir kişi olup, bilgili, dindar ve usta bir kumandandır. Bir kılıç darbesiyle, düşman askerinin başını ve vücudunu oturduğu atın eğer kayışına kadar ikiye böler. Muharebe esnasında attığı naralarla koca bir orduyu dağıtır.


Tokat'ın Reşadiye ilçesi Danişment Köyü'nden




Metin

Resimler: danisment.biz / lightbookstore.com.au
__________________

Tanrılar, erkeklerin ''balıkta'' geçirdiği zamanı ömründen saymaz. (Babil Atasözü)
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Dilaver'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 12.08.2013, 18:56   #6
Çevrimdışı
Dilaver
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türk Destanları 2. Bölüm

Köroğlu Destanı



Köroğlu Bolu’nun Dörtdivan ilçesinde,16.yüzyılda yaşamış bir halk kahramanıdır. Gerçek adı Ruşen Ali’dir. Kendisi özgürlüğün sembolü haline gelmiş bir şair ve türkücüdür.

Şiirlerinde yiğitliği, doğayı ve aşkı konu almış ve birçok şaire ilham vermiştir. Aynı zamanda Osmanlı ordusuna katılarak İran ile savaşmıştır. Destan Ruşen Ali’nin Bolu beyinden intikam alması, Ruşen Ali’nin kahramanlıkları ve türkülerini konu alarak onu efsane haline getirmiştir.

Köroğlu önceden bir askerdi ve Osmanlı ordusuyla savaşlara katılmıştı fakat Bolu beyi’nin babasını öldürmesi üzerine eşkiya olmuş ve dağlara çıkmıştır. Hatta meşhur bir söz olan “tüfek icad oldu mertlik bozuldu” sözü bu devirde tüfeğin icad olması ve Bolu beyi’nin bu bölgede bunu denemesinden sonra söylenmiş bir sözdür.

Köroğlu ismine gelince bu ismi babasının kör olmasında dolayı almamıştır bu isim Türkler’de daha önceki kahramanlardan birinin ismidir ve bu isim Ruşen Ali ile efsaneleşmiştir. Hatta Azerbaycan Türkleri’nde de bir Köroğlu efsanesi bulunmaktadır.





Köroğlu’nun babası Yusuf bir seyistir hemde Bolu beyi’nin seyisidir. Bolu beyide ata binmeyi çok severmiş bir gün Bolu beyi seyisi Yusuf’tan güzel bir at ister ve Yusuf’un ona bir tay (at yavrusu) getirmesi üzerine bunu kendine bir hakaret sayan Bolu beyi,Yusuf’un gözlerine mil çektirir. Yusuf’ta tayını ve oğlunu alarak Bolu’dan uzaklaşır. Ruşen Ali babasının isteğiyle bu atı karanlık bir ahırda büyütür. Tay bir zaman sonra küheylan olur çıkar.

Daha sonra Yusuf ve Ruşen,Aras ırmağına giderler bu ırmaktan 3 sihirli köpüğü beklerler, Yusuf bu 3 köpüğü içerek gençleşecek ve gözleri iyileşecek bunun sayesinde de Bolu beyinden intikam alacaktır. Ruşen Ali köpüklü suyu kendi içer ve babasına da köpüksüz suyu verir. Daha sonra Yusuf intikamını kendi alamıyacağı için üzülür ama oğlu alacağı içinde bir yandan sevinmektedir.

Ruşen Ali’nin içitiği sudaki 3 köpük ona yiğitlik,şairlik ve ölümsüzlük mahiyetlerini kazandırır. Yusuf, Ruşen Ali’ye mutlaka intikamımı al der ve ardındanda ölür. Ruşen Ali, Kır atını alır ve dağa çıkar,ardından ün yapar ve giriştiği her savaşı kazanır. Paşalardan,beylerden aldıklarını yoksullara ve düşkünlere verir. Ardından da Bolu beyini öldürerek intikamını alır.

Ve son olarak tüfek icat olunup mertlik bozulunca arkadaşlarına dağılmalarını söyler ve kendiside şaşırtıcı bir şekilde yok olur gider.


Köroğlu, Bolu beyine ithafen bir türkü de yazmıştır:


http://www.youtube.com/watch?v=b4gGCD53ZuA



Benden selâm olsun Bolu Beyi’ne.

Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır.

At kişnemesinden, kalkan sesinden.
Dağlar seda verip seslenmelidir.

Düşman geldi tabur tabur dizildi.
Alnımıza kara yazı yazıldı.
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu.
Eğri kılıç kında paslanmalıdır.

Köroğlu düşer mi eski şanından.
Ayırır çoğunu er meydanından.
Kırat köpüğünden düşman kanından.
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır.




__________________

Tanrılar, erkeklerin ''balıkta'' geçirdiği zamanı ömründen saymaz. (Babil Atasözü)
  Alıntı ile Cevapla
8 Üyemiz Dilaver'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 14.08.2013, 12:20   #7
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türk Destanları 2. Bölüm

Tam destanlar bitti, kalkıp bir kahve yapayım derken 2. bölümü es geçmeye niyetlenmiştim ki, "savulun Battal Gazi geliyor" nidaları kulaklarımda cınlamaya başladı nedense...

Küçükken syiah beyaz ekranımızda sürekli filmlerini izlemiş olmamdan dolayı bilinç altıma yer etmiş olabilir mi?

Çocukluğuma inmek istemiyorum, yoksa canavar uyanır (Pek uyuduğu da söylenmez) Efe'ye okul müsameresi için yaptırdığım tahta kılıçını kuşanıp soluğu Taksim Meydanında almak var ki, bu sıcaklarda da yeni bir destan yazmak pek iyi olmaz.


Okun oku bitmiyor. Bulunmaz bir hazine gibi olmuş. Ne kadar teşekkür etsek azdır Dilaver.




  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 30.10.2013, 18:45   #8
Çevrimdışı
Damon
Ne Mutlu Türk'üm Diyene
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türk Destanları 2. Bölüm

Benden selâm olsun Bolu Beyi’ne.
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır.

At kişnemesinden, kalkan sesinden.
Dağlar seda verip seslenmelidir.

Düşman geldi tabur tabur dizildi.
Alnımıza kara yazı yazıldı.
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu.
Eğri kılıç kında paslanmalıdır.

Köroğlu düşer mi eski şanından.
Ayırır çoğunu er meydanından.
Kırat köpüğünden düşman kanından.
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır.


Mırıldanıyorum

Teşekkürler, ellerine sağlık Dilaver.


  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Damon'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 10.10.2015, 08:09   #9
Çevrimdışı
Çengelli İğne
«... Beklenen Şarkı ...»

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türk Destanları 2. Bölüm


Bu bölümü de satır satır okudum.

Birinci bölümdeki kadar keyif aldım.

Seyit Battal ne kadar pisi pisine ölmüş ya.

Hasan Mutlucan dolu dolu sesi ile Bolu Bey'i Türküs'nü ne kadar güzel yorumlamış.

Ellerine,emeklerine sağlık teşekküler.
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Çengelli İğne'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 04.09.2016, 02:23   #10
Çevrimdışı
Dilaver
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türk Destanları 2. Bölüm


İsveç tarihinin babası Prof. Sven Lagerbring der ki;

"Our ancestors are Turks who are comrades of Oden. We have got enough evidence on this subject. There are people who want to fool you into thinking they are Geto, or Tracian. I don't care whether it will be discrediting for me or not. Oden and his comrades were Turks."
"We Germanic People are in Origin Türks, we have not to be ashamed of this fact. The Turks are a very honorable and pride People."


Odin’s father was Bur, son of Búri= Buri-Börü= in Turkish. Meaning Wolf.

Odin; OD =Turkish "Fire"

Odin = Turkish (Odun) "Wood"

Odin was a Shaman from Tyrkland in Snorri's Edda.


Yok yok merak etmeyin kaynağı var..

Öğrenmek istiyorsan tıkla
......



DEDE KORKUT hikayeleri ile Beowulf Destanı’nda yer alan toplumsal hayata ait motiflerin saptanması ve karşılaştırılması.

Destan, bir kişinin, sanâtkârın değil, bir milletin müşterek dehasının mahsulüdür. Türk Edebiyatının kadim örneklerinden Dede Korkut Kitabı ile İngiliz Edebiyatının ilk destanı olan Beowulf, sözlü edebiyat geçmişleri boyunca yaşayan toplumu yansıtarak yazıya geçirildikleri için, toplumsal hayatların dönemsel özelliklerini net ve açık şekilde gözler önüne sermektedirler.

Dede Korkut Hikâyeleri, gerek dil gerekse kültür ve sanat değeri olarak Türk Edebiyatının önemli eserlerinden biridir. Dede Korkut Hikâyelerinde Oğuz toplumunun sosyal ahlâkî, mukaddes değerleri tesbit edilmiştir.

Muhayyileden süzüle süzüle geldiği ve yaratıldığı için Türk milli dehasının mahsülüdür. Konu açısından baştan başa Türk içtimai ve milli hayatının bir aynası durumundadır. Kısaca yaratıcısı Türk milleti, konusu Türk millî hayatıdır.

Kitabın, bilim adamlarınca da kabul gören iki nüshası bulunmaktadır. Bunlardan biri Dresden yazmasıdır ve Dresden krallık kütüphanesinde, Fleischer Külliyatı arasında 86 numaradadır.

Dresden yazması, Dede Korkut’un dilinden söylenmiş atasözlerinden oluşan giriş ile başlar. Dirse Han oğlu Boğaç Han, Salur kazan’ın evinin yağmalanması, Kam Büre Bey oğlu Bamsı Beyrek, Kazan Bey oğlu Uruz Bey’in tutsak olması, Duha koca oğlu Deli Dumrul, Kanlı Koca oğlu Kan Turalı, Kazılık Koca oğlu Yegenek, Basat’ın Tepegöz’ü öldürmesi, Begil oğlu Emren, Uşun Koca oğlu Segrek Salur Kazan tutsak olup oğlu Uruz’un çıkarması iç Oğuz’a Taş Oğuz Asi olup Beyrak’in ölmesi olarak adlandırılan 12 bölümle devam eder.

Vatikan Yazması, Vatikan Kütüphanesinde Türkçe yazmalar arasındadır. Bu yazmada girişle birlikte sadece altı hikâye bulunmaktadır.Bunlar; Hikayet-i Han oğlu Boğaç Han, Kazan’ın Evi Yağmalanduğudur. Hikayet-i Kazan Beg’ün oğlu Uruz Han Dutsak olduğudur, Hikayet-i Kazılık Koca oğlu Yegenek Beg, Hikayet-i Taş Oğuz iç Oğuz’a Asi olup Bayrek (Beyrek) vefatı, olarak sıralanır.

Ne Dresden ne de Vatikan Yazmalarının ne zaman yazıya geçirildiklerine dair bir bilgi yoktur.

İngilizcenin arkaik şekli olan Anglo-Saksonca ile yazılmış edebî kayıtlar bulunmaktadır. Bu dilin harfleri bir Latin alfabesinden farklı olup Germen alfabesindendir. Bazı Edebiyat tarihçileri eski İngilizce Dönemini, İngiliz Edebiyatının Başlangıcından çok bir giriş sayarlar. Bu yaklaşımın sonucu olarak “The Pelican Guide to English Literature” gibi çok ayrıntılı bir antoloji eserinde bile eski İngilizce Dönemi ele alınmaz. Anglo-Saxonca XI. yüzyıla doğru iyice değişir ve orta İngilizce’ye dönüşür.

Büyük Britanya Adalarının yerli halkı Keltlerdir. V. yüzyıldan itibaren Büyük Britanya’ya saldıran ve sonrada VIII. yüzyılda işgal eden Germen Kabileleri (Angle’lar, Saxson’lar ve Jute’lardan oluşan) Keltleri kuzeye ve batıya (İrlanda ve İskoçya’ya) doğru sürdüler. Ada’nın bu yeni sakinleri kendi ülkelerinde ürettikleri sözlü edebiyatı da taşıdılar. Bu yüzden Eski İngiliz şiirinde olduğu gibi Beowulf’ta da mekân Avrupa anakarasıdır.

Eski İngiliz Edebiyatının Hıristiyanlık öncesi döneminin en ünlü ürünü ve İngiliz Edebiyatının ilk epik şiiri bizim ikinci temel malzememiz olan Beowulf’tur. Bu eser, Germenler’in Büyük Britanya’ya gelmeden önce, VII. yüzyılında geçen olayları anlatan, Avrupa’nın en eski destanıdır. Bu yüzden Beowulf’da İngiltere ya da İngiliz sözü geçmez. Olaylar Danimarka’da ve İsveç’in güney bölgesinde geçer. Beowulf bir Geat, yani güney İsveçlidir.13 Destandaki anlatımların İngiltere’nin hangi bölgesinde ortaya çıktığı bilinmediği gibi, tek bir şair tarafından mı ya da toplumun düzenlediği bir anlatım olarak mı, ortaya çıktığı da net değildir. Beowulf’un 1020’li yıllarda yazıya geçirilmiş olduğu söylenebilir.

British Library Museum’da 18.yüzyılın ilk yarısında hazırlanmış bir metin bulunmaktadır. Kraliçe I. Elizabeth’in hükümdarlığı döneminde orijinal metin Sir Robert Cotton’un (1571 –1631) kütüphanesinde korunmuştur. Eser 1757’de British Museum’a taşınarak koruma altına alınmıştır.

Beowulf’un çağdaş okuyucunun da ilgisini çekecek özellikleri bulunur. Birinci özellik, seçkin bir serüven öyküsü olmasıdır. Grendel, annesi ve ejderha, dehşet verici canavarlardır. Bu canavarlarla yapılan her mücadele hareket dolu ve heyecanlıdır. İkinci özellik, Beowulf çok alımlı bir kahramandır. Olağanüstü yetenekli, üstün cesaret sahibi bir savaşçıdır. Yaşamını dünyayı güvenli bir yer haline getirmeye adamıştır. Üçüncüsü, destan, insan davranışlarının psikolojik yönlerine değinmesidir. Dan kahramanı Unferth’in konuşması, Beowulf’u kıskandığını gözler önüne serer. Beowulf’un savaşçılarının ejderhayla olan savaştaki davranışları, korkaklıklarına dikkat çeker. Beowulf’un kahramanlığa karşı tutumu, olgunluğunu ve deneyimini yansıtır. Kral Hrothgar’ın yaşama karşı tavrı da, yaşlı bir soylunun deneyimlerini gösterir.


SONUÇ

Dede Korkut Hikâyeleri ve Beowulf destanını Stith Thompson’un The Motif-Index of Folk Literature adlı eserinin cemiyet maddesini rehber alarak karşılaştırılmaya çalışıldı.

Muharrem Ergin’in Dede Korkut Kitabı ile David Breeden’in Beowulf varyantını esas alınarak, cemiyet maddesi altında 194 motifi, metinlerde tarandı. Dede Korkut Kitabı’na ait 43 motif ile Beowulf’a ait 41 motif saptandı. Dede Korkut ve Beowulf’un incelenmesi sonucu 28 ortak motif tespit edilirken, Dede Korkut’ta rastlanmayıp sadece Beowulf’ta rastlanan 13 motif ve Beowulf’ta rastlanmayıp sadece Dede Korkut’ta rastlanan 15 motif tespit edildi.

Çalışmamızda dikkatimizi çeken önemli konulardan biri P553 kodu ile temsil edilen silahlardır. Dede Korkut Hikâyeleri ve Beowulf’ta, sayıca en çok bahsi geçen motif silahlara aittir. Silah adları, her iki destanda da benzerlikler göstererek dönemin teknolojik özelliklerini ortaya koyar. Örneğin kılıç, metinlerin başından sonuna kadar çokça adı geçen bir silah olarak tespit edildi. Kılıcı,mızrak izler. Dede Korkut’ta alaca mızrak, altmış tutam mızrak olarak nitelendirilirken, Beowulf’ta gri ucuyla dişbudaktan yapılma mızrak, dikenli mızrak olarak geçer. Kalkan motifi de iki destanda ortak olarak bulunur. Ok ve yay, Dede Korkut Hikâyelerinde çokça saptanmasına rağmen, Beowulf’ta seyrek olarak rastlanır. Dönemin akıncı ruhu göz önüne alındığında, Oğuzların ve Danimarkalıların, var olan topraklarını saldırganlara karşı korumak ve topraklarını genişletmek istediklerinde hareket edebilmek için günlük hayatın içinde bu kadar çok ve sık silah ismi kullanılmış olmalarını olağan karşılamak gerekir.

Dikkatimizi çeken ve burada sözünü etmek istediğimiz diğer konu P327 ile tanımlanan kutlama ve P634 ile tanımlanan bayram-ziyafet maddeleridir. Dede Korkut Hikâyeleri ve Beowulf’ta kutlanacak sevinçli olayların sonunda muhakkak ziyafet sofralarının kurulmaktadır. Dede Korkut Hikâyelerinde, av dönüşü, düğün, zaferle sonuçlanan akınların kutlamaları büyük sofralarda yemek yiyerek yapılırken, Beowulf’ta, Kral Hrothgar’ın sadece ziyafetler için Herot’u yaptırmış olması dikkat çeker. Burada yapılan ziyafetlerde tatlı içki içerek mutluluğun paylaşılması, iki kültür arasındaki ortaklıklardan biri olarak göze çarpar.

The Motif-Index of Folk Literature’da, P233 olarak kodlanan baba-oğul maddesini incelendiğinde de, her iki metindeki maddelerin çokluğu dikkat çeker. Oğulların isimlerinin babaları ile birlikte anılması, Oğuzlar ve Danimarkalılar da aynı toplumsal gelişim sürecinin basamağı olarak yorumlanabilir. Daha açık bir deyişle, soyadının henüz kullanılmadığı çağlarda, her iki ülke insanı da kimliği açık olarak belirtebilmek için baba isimlerini kullanır.

Beowulf’ta, Danimarkalılar yerleşik düzene geçen, kaldırımlı yolları olan,ziyafet salonları inşa eden bir ulus olarak, tanıtılırken, Dede Korkut Hikâyelerinde, Oğuzların göçebe hayata devam ettikleri, çadır ve otağlarda yaşadıkları işaret edilir. Halkın geçim kaynağı olarak Dede Korkut Hikâyelerinde hayvancılıktan bahsedilirken, Beowulf’ta bu konu ile ilgili açık bir bilgiye rastlanmaz.

Kadın simgesini içinde barındıran motiflerden P210 karı-koca , P231 ana-oğul, P216 kocasını ikna edebilen tek kişi olarak kadın, P212 akrabalarından daha merhametli kadın başlıkları altında, Dede Korkut Kitabı ve Beowulf destanında tespit edilebilen farklar şunlardır: Oğuzlarda, kadın aldığı ok atma, at binme, güreş tutma eğitimleri ile, erkeklerin yanında toplumsal hayatın her alanında yer alabilecek düzeyde gözükmektedir. Eşinin yanında, fikri sorulan, konuştuğu sözlere değer verilen olarak yansır. Beowulf’ta ise, Dede Korkut Hikâyelerine göre kapsadığı konunun darlığı ve manzumenin kısalığı göz ardı edilmeksizin söylenmek istenen, kadın simgesinin, toplumsal hayatın içinde bir rol olmaktan çok bir figür olduğu yönündedir. Destan’da kadın olarak kraliçelerden söz edilir. Yaptıkları ve konuştuklarıyla değil, varlıklarıyla Beowulf’ta yer alırlar.

Araştırmamızda, iki farklı coğrafyada, dönemin teknolojik ve lojistik şartları göz önüne alınarak, iletişim ve etkileşim ihtimali düşük, iki topluluğun Oğuzlar ve Danimarkalıların yaşayışlarında gözlemlenen ortak paydaları ortaya konmaya çalışıldı. Eksikliklerimize rağmen, bu konu ile ilgili yapılacak yeni çalışmalara ışık tutacağına inanıyoruz.

FUNDA TUNÇDÖKEN, 2009..
.........



DEDE KORKUT Kitabı ve BEOWULF Destanı'nda Yaşlılık ve Yaşlanma

Dede Korkut en yaşlı ve en bilge olan karakterdir. Oğuz halkına yol gösterir, sözü dinlenir, bilici ve rehberdir.

Beawulf'ta da yaşlı kral Hrothgar saygıdeğer, bilge bir kraldır. Epitetleri onu "bilge ihtiyar" diye konumlandırır.

Doç. Dr. Huriye REİS
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi,
İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü
....


BEAWULF ve DEDE KORKUT'taki Alp ve Canavar

Destanlarda genel olarak karşımıza iki tür karakter çıkmaktadır: destanı şekillendiren kahraman karakter ve kahramana karşı savaşan canavar. İslamiyet’in ve Hıristiyanlığın kabulü öncesindeki destanlarda kahraman, davranışları ile halkına iyi örnek olur ve halkının takdirini toplamak için elinden gelenin en iyisini yapardı.

İslamiyet öncesinde Gök-Tanrı ve Şamanizm inancını içinde barındıran destanlarda kahramanın kahraman olabilmesi transa geçmesi, rüya görmesi yada doğa üstü güçlere karşı başarı sağlaması gerekirdi. Buna benzer bir şekilde Hıristiyanlığın kabulü öncesindeki ve sürecindeki paganizmi içinde barındıran destanlarda da doğaüstü güçleri olduğuna inanılan kahraman doğuştan getirdiği meziyetleri ile canavarla savaşır halkını korur, ülkesini kurtarırdı. Böylece destanın adı kahramanın ya da alpin adını alırdı.

Destanın şekillenmesine katkısı olan canavar ise dev, kocakarı, yılan, lanetlenmiş bir melek ya da yeraltında yaşayan ifrit olarak karşımıza çıkmaktadır.


Hülya TAFLI DÜZGÜN

Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi,
2009 Güz (11), 109-117


Bu bilgiler tabii ki; Semraaa Baraktaarrrr hocamdan...


__________________

Tanrılar, erkeklerin ''balıkta'' geçirdiği zamanı ömründen saymaz. (Babil Atasözü)
  Alıntı ile Cevapla
Dilaver'in Mesajına Teşekkür Etti
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
bölüm, destanları, için, manas, oğlu, türk


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 08:36.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.