Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Görsel ve İşitsel Sanat Yapıtları > Sinema Haberleri > Yabancı Sinema ve Tiyatro Sanatçıları


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 01.02.2011, 17:25   #1
Çevrimdışı
DarkAngeL
...:: HüsoMeL::...

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Çözüldü Marlon Brando (1924 - 2004)

Marlon Brando
(1924 - 2004)




Doğum:
3 Nisan1924 yılında Omaha, Nebraska'da doğdu. 1935 yılında annesi ile babasının ayrılmasından dolayı annesi ve üç kardeşi ile Santa Ana, Kaliforniya'ya yerleşti. İki yıl sonra annesi ile babasının birleşmesi ile Illinois'e taşındılar. Alman asıllı olan oyuncunun annesi ve kız kardeşi de oyunculuk ile ilgileniyordu. Brando'nun sahneye ilgisi buradan gelmekteydi.


Çocukluk:
Marlon Brando'nun hareketli bir çocukluk dönemi oldu. Bir yıl kadar Libertyville Lisesi'nde okuduktan sonra 16 yaşındayken Minnesota'daki Shattuck Askeri Okulu'na gönderildi. Buradaki katı kurallara karşı gelerek okuldan izinsiz kaçtığı için cezanlandırıldı ve okula devam etmeme kararı aldı. Bir süre babasının yanında çalıştıktan sonra babasının karşı gelmesine rağmen New York'da yaşayan kız kardeşininin yanına gitti.



Eğitim:

Buradaki Sosyal Araştırma Enstitüsü'ndeki Erwin Piscator yönetimindeki drama workshoplarına katıldı. Moskova Sanat Tiyatrosu'nda Stanislavski ile çalışmış olan Stella Adler'ın öğrencisi oldu. Stanislavski methodunu öğrenerek bununla çalışmaya başladı. Kullandığı bu method, oyuncunun duygusal olarak kendini rolle bütünleştirmesiydi. Uzun bir hazırlanma süresi gerektirebilen bu sistemde, oyuncu gerektiğinde karaktere yakınlaşabilmek için onun gibi yaşamaya başlayabilirdi.



Oyunculuğa Giriş:

Kullandığı method oyunculuk Sayville Tiyatrosu'nda kast dışında kalmasına neden olmuştu ancak kısa süre sonra keşfedildi. 1944 yılında Gerhart Hauptman'nın "Hannele" adlı oyununda rol aldı. Ardından Broadway'de "I Remember Mama" adlı oyunda çıkışını yaptı.




Eleştirmenler Broadway'in umut vadeden genç yeteneği olarak adlandırdılar. Maxwell Anderson'un "Truckline Café", George Bernard Shaw'ın "Candida", Ben Hecht'in "A Flag Is Born" adlı oyunlarında oynadı. 1950 yılında "The Men" adlı filmde canlandıracağı rol için, bir ay hastanede kalarak gazilerle beraber tekerlekli sandalyede dolaşarak hazırlandı.




Başarıları:

2. Dünya Savaşı'nı konu alan bu filmden etkilenerek radikal Yahudi hareketlerine destek verdi. 1951 yılında Tennessee Williams'ın yazdığı Elia Kazan'nın yönetmenliğini yaptığı "A Streetcar Named Desire" adlı filmde canlandırdığı asi genç "Stanley Kowalski" rolüyle büyük başarı kazandı.




Ardından John Steinbeck'in kitabından senaryolaştırılan, Elia Kazan'nın yönetmenliğini yaptığı "Viva Zapata!" adlı filmde Anthony Quinn ile birlikte rol aldı. Bu filmdeki başarısı ile 1952'de Cannes Film Festivali'nde "En İyi Aktör" ve İngiliz Flim Akademisi'nden ise "En İyi Yabancı Aktör" dallarında ödül aldı.




1953 yılında Joseph Mankiewicz filmi "Jul Sezar"da Marcus Antonius rolünde oynadı. Bu üç filme üst üste üç kez "En İyi Erkek Oyuncu" Oscar'ına aday oldu ama kazanamadı.



1954
yılında ise adının efsaneler arasına yazdırdığı "On The Waterfront" adlı filmde rol aldı. Elia Kazan'nın yönettiği filmde "Terry Malloy" karakteriyle özleştirildi. Bu filmdeki rolüyle 1955 yılıda "En İyi Erkek Oyuncu" Oscar'ını kazandı. Birçok oyuncuya örnek olacak bir oyunculuk performansı sergiliyordu. "Rebel Without A Cause" adlı filmde James Dean, Brando'nun karakterlerinden esinlenerek oynadığını belirtmişti. Yeni bir ekolün yaratıcısı oldu.
1955 yılında kendi yapım şirketini kurdu.




1961
yılında "One-Eyed Jack" adlı filmde Stanley Kubrick ile birlikte çalıştı. Ancak anlaşmazlıklar sonucu Kubrick filmi yarım bırakınca filmin devamını kendisi yönetti ve tek yönetmenlik çalışması bu film oldu.





1966 yılında Charlie Chaplin'nin yönettiği "A Countess From Hong Kong"da yer aldı. Oyunculuk kariyerinde yer aldığı tek komedi bu film oldu. Ardından 1967 yılında "Reflection in A Golden Eye", 1969 yılında da "Burn!" adlı filmlerde rol aldı.



1972 yılında "The Godfather" adlı filmde unutulmaz Don Vito Corleone karakterini canlandırdı. İkinci Oscar'ını bu filmdeki oyunculuğu ile aldı. Ancak Amerikan yönetinimin Kızılderililere yaptıklarını protesto etmek amacıyla törene katılmadı ve yerine genç bir Kızılderili kızı gönderdi. 1973 Bernardo Bertolucci'nin "Last Tango in Paris" adlı filminde oynadı. Ardından 1979'da Francis Ford Coppola'nın yönetmenliğini yaptığı "Apocalypse Now" ve 1978'de "Superman Returns" adlı filmlerde rol aldı.




Uzun bir süre ara verdikten sonra 1995 yılında Johnny Depp ve Faye Dunaway ile birlikte "Don Juan DeMarco" adlı filmde rol aldı. Bu filmde aldığı aşırı kilolarla dikkat çekti. 1994 yılında "Songs My Mother Taught Me" adlı otobiyografik kitabını yayımladı. 2001 yılında ise "The Score" adlı filmde Robert De Niro ve Edward Norton ile birlikte yer aldı. Hayatı boyunca ailevi sorunlar yaşadı. Annesi bir alkolikti, kızı 1995'te intihar etti ve oğlu kız kardeşinin sevgilisini öldürmekten cinayetle yargılandı. 1 Temmuz 2004'de Los Angeles'taki bir hastanede akciğer yetmezliğinden öldü.





Baba Oscar'ı Reddetti
Marlon Brando, The Godfather'daki rolüyle 1973 yılında En İyi Oyuncu dalında Oscar ödülünü kazanıyor. Ancak kendisi, Amerikan film endüstrisinin kızılderelilere karşı sergilediği tutumu protesto etmek amacıyla ödül törenine gitmiyor ve Oscar'ı reddediyor. Bunu törene gidip reddetmek yerine fotoğraftaki Pocahontas'i gönderiyor. Sacheen Littlefather adındaki bu kızıldereli kıza Brando, törende okuması için on beş sayfalık bir yazı veriyor ancak kuliste şovun yapımcısı Howard Koch, hanım kızımızı tehdit ediyor ve 45 saniyeden fazla bir konuşma yaparsa kendisini tutuklatacaklarını söylüyor. Sacheen Littlefather'da söylemek istediklerini kısa kesiyor.Brando mektubuyla gerçek bir aydının; sanatçı ve yazarın yok edilmek istenen bir millet söz konusu olduğunda nasıl duyarlı davranması gerektiğini gösteriyor.


İşte O Mektup:
"200 yıl boyunca toprağı, yaşamı, ailesi ve özgür olma hakkı için savaşan yerli halka şöyle dedik:

‘İndir silahını arkadaş, gel beraber oturalım. İndirirsen eğer silahını arkadaş, barıştan söz ederiz senle, anlaşırız senin hayrına.’

Silahlarını indirdiklerinde ise onları katlettik. Onlara yalan söyledik.

Onları topraklarından koparmak için kandırdık. Hiçbir zaman sadık kalmadığımız ve adına antlaşma dediğimiz o kağıtları zorla imzalasınlar diye onları açlığa mahkûm ettik.
Ve onları, yalnızca yaşamın anımsayabileceği kadar uzun bir süredir yaşam vermiş bu kıtada dilencilere döndürdük. Ve tarihi nasıl yorumlarsanız yorumlayın, ne kadar çarpıtırsanız çarpıtın: biz doğru davranmadık.Ne dürüst olduk ne de adil davrandık.

Onlara ne haklarını iade etmek zorundaydık ne de antlaşmalarımıza sadık kalmak.

Çünkü gücümüzün üstünlüğü bize diğerlerinin haklarına saldırma, mallarını gaspetme, yalnızca yaşamlarını ve özgürlüklerini savunmaya çalışırken yaşamlarını ellerinden alma hakkını sağlıyordu.

Onların erdemleri suça dönüşürken bizim ahlaksızlıklarımız erdem oluyordu!



Fakat bu sapkınlığın ulaşamayacağı bir şey var; o da tarihin büyük hükmü. Emin olun tarih bizi yargılayacaktır.
Ama umurumuzda mı?

Bu nasıl bir ahlaki şizofrenidir ki tüm dünyanın işitmesi için ulusumuzun en tepesindeki sesle ciğerlerimiz patlayana kadar taahhütlerimizi yerine getirdiğimizi haykırırız da, tarihin tüm sayfaları ve Amerikan yerlilerinin son yüzyıl boyunca geçirdiği tüm o aç, susuz günler ve geceler bu sesin dediklerinin tam tersini söyler. Görülen o ki bu bizim ülkede ‘komşunu sev’ ilkesi ve bu ilkeye saygı artık işlemez hale gelmiş ve tüm yaptığımız, gücümüzle yapmayı başarabildiğimiz ancak ve ancak, dost da olsa düşman da, yeni doğan ülkelerin umutlarını yok edecek şekilde onlara bizim insancıl, uygar olmadığımızı ve sözümüzü tutmadığımızı göstermek olmuştur.



Belki de şu anda kendi kendinize, ‘hay aksi şimdi bunun akademi ödülleri ile ne ilgisi var canım‘ diyorsunuz.

‘Bu kadın burada ne arıyor, hem akşamımızı berbat etti hem de bizi ilgilendirmeyen konularla yaşamlarımıza girdi, üstelik umurumuzda bile değil.

Sanırım bu sorulmamış soruların cevabı, sinema dünyasının da en az diğerleri kadar Kızılderilileri küçük düşürmekle, onları vahşi, düşmanca ve kötü göstererek karakterleriyle alay etmekle sorumlu olmasında yatıyor.



Bu dünya çocukların büyümesi için zaten yeteri kadar zor.
Kızılderili çocuğu televizyon izlerken film de izler ve soyunu filmlerde anlatıldığı gibi görünce o zihinlerin nasıl zedelendiğini bilmemiz mümkün değildir.

Geçenlerde bu durumu düzeltecek bir kaç sendeleyen adım atıldı ancak, çok az ve çok aksak.

Öyle ki bu mesleğin bir üyesi olarak, bir birleşik devletler yurttaşı olarak bu gece bu ödülü kabul etmek içimden gelmedi. Bu ülkede şu anda ödül almak ya da vermek, Amerikan yerlilerinin durumları önemli oranda düzeltilmediği sürece uygun değildir.



Eğer kardeşimizden sorumlu olamıyorsak en azından onların celladı da olmayalım.
Bu gece doğrudan sizinle konuşuyor olabilirdim ancak ırmaklar aktıkça ve otlar büyüdükçe onursuz kalmaya devam edecek bir barışın kurulmasını engelleyebilmek için elimden gelen yardımı yapmakla daha yararlı olabileceğimi hissettim.

Ümit ederim ki şu anda dinleyenler bunu kabalık olarak addetmez ve bu toprakların üzerinde tüm insanların özgür ve bağımsız kalma hakkı olduğuna inandığımızı söylemeye hakkımız olup olmadığı gibi önemli bir konuda dikkati çekmek için yapılmış samimi bir çaba olarak görürler.."


__________________
  Alıntı ile Cevapla
8 Üyemiz DarkAngeL'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 01.02.2011, 21:28   #2
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Marlon Brando - (1924 - 2004)

Ey gidi baba eyy... Gençliğinde ne canlar yakmıştır kimbilir.Ama pek bir huzurlu hayat da sürdürdüğü söylenemez.Evladının intiharı,oğlunun hapislerde olması...Bir baba için en büyük acı olsa gerek.

Hep "Baba" filmiyle hatırlayacağız.

***

Ellerine sağlık,teşekkürler Dark...

__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 03.02.2011, 06:33   #3
Çevrimdışı
şövaLye
Tam Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Marlon Brando - (1924 - 2004)

Büyük olmak ve o büyüklükte kalmak zordur.
Marlon Brando, büyük olmayı ve büyük kalmayı başardı.
Sanatçı olarak da, insan olarak da...
Adı unutulmayacaktır.

Bu ayrıntılı ve dolu dolu başlık için teşekkürler D@rk@ng€L...
__________________
Ulusal onurdan yoksun olanlar, insanlık onurundan da yoksundurlar...
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz şövaLye'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 06.11.2011, 23:08   #4
Çevrimdışı
Heliosaga
Cehennem Yolcusu

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Marlon Brando - (1924 - 2004)

O ekranlardaki şöhreti hiçbir zaman istemedi o sadece kalplerdeki sevgiyi istedi öylede oldu zaten..
Böyle büyük bir usta için bu dünya fazla geldi belkide...

"Baba" ya saygılar...

Ruhu şad olsun...
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Heliosaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 14.05.2013, 12:50   #5
Çevrimdışı
DarkAngeL
...:: HüsoMeL::...

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Marlon Brando - (1924 - 2004)

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi SerseriGezgin Mesajı göster
O ekranlardaki şöhreti hiçbir zaman istemedi o sadece kalplerdeki sevgiyi istedi öylede oldu zaten..
Böyle büyük bir usta için bu dünya fazla geldi belkide...

"Baba" ya saygılar...

Ruhu şad olsun...
Aynen öyle Serseri

Biz de onun bu duruşunu sevdik zaten
__________________
  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz DarkAngeL'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 14.08.2015, 13:02   #6
Çevrimdışı
Defective1907
Tam Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Marlon Brando | (1924 - 2004)

karizma denince ilk akla gelen...
  Alıntı ile Cevapla
Eski 27.03.2021, 00:12   #7
Çevrimdışı
OkyanusunKalbi
WoodStock

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Marlon Brando | (1924 - 2004)

Marlon Brando Efsanesi
Bugüne dek Amerikan sinemasının gelmiş geçmiş en büyük aktörü olan Marlon Brando, hem oyunculuğunda hem de özel yaşamında çok ayrıksı bir kişilikti. Amerikan sinemasının yenileyici, çarpıcı bir kimliği olan Marlon Brando, Hollywood’un hem içinde hem dışındaydı, sisteme hep karşı durdu.


“Yaşam anlaşılmazlığını sürdürüyor. Benim zamanın dışındaki o bilinmezler ülkesinin neresinde olacağım konusunda kafa yormam gerekmiyor. Yine de şunu söyleyebilirim, son nefesimi verirken kendimi yeniden Nebraska, Mason Caddesi’ndeki çocukluk evimde bulacağımdan eminim” diyen Marlon Brando 80 yaşında dünyaya veda ederken çocukluk evine doğru huzurlu bir yolculuğa çıkmış olmalı.


Bugüne dek Amerikan sinemasının gelmiş geçmiş en büyük aktörü olan Marlon Brando, hem oyunculuğunda hem de özel yaşamında çok ayrıksı bir kişilikti. Doğal, sıradan görünebilen yorumları, ağzının içinde yuvarladığı sözcüklerle konuşması, beden dilini iç güdüleriyle yönlendirerek kullanması, çok çeşitli tiplemeler yaratmasıyla zamanın ötesinde, kendisinden önceki ve sonraki oyuncuların ilerisinde oldu.


İhtiras Tramvayı, 1951
1940’ların sonunda Amerikan tiyatro ve sinemasına en ünlü oyuncuları yetiştiren Actor’s Studio’nun ilk üyelerinden olan Brando, Amerikan sinemasına yeni bir oyunculuk biçimini, metot oyunculuğunu getirdi; Kendisinden sonraki birçok oyuncuyu (Jack Nicholson, Robert De Niro, Al Pacino) etkiledi. O, kendi stilini ekrana taşıyan ilk ve tek Amerikalı aktördü. Marlon’un perdeye yansıyan, oradan dışarı taşan karizması, çekim gücü onu sanatsal ve sosyal bir ikona dönüştürdü.

Gençler onun Beat kuşağını simgeleyen uzlaşmaz, başkaldıran, ehlileşmeyen yanını yürekten sevdiler. Orta kuşak içinse Brando antisosyal bir tehdit, dizginlenemeyen, denetimde tutulamayan bir simgeydi. Hiçbir yönetmen onu tam anlamıyla yönetemedi.



İhtiras Tramvayı, 1951

Onu önce sahnede, sonra da sinemada yöneten Elia Kazan, Marlon’un İhtiras Tramvayı’ndaki (1951) yorumunu şöyle açıklamıştı:

“Marlon oynarken yaşıyordu. İçten dışa yansıttığı coşkusunun onu sürüklediği yere doğru akıyordu. Oyunculuğu sürprizlerle doluydu.
Karşınızda bir oyun mucizesi oluşuyordu. Onun varlığı tüm öteki oyunculara adeta bir meydan okumaydı”. Yönetmenlerin Marlon’u tümüyle yönlendiremediğini vurgulayan Kazan, onun rolünün neyi gerektirdiğini çok iyi bilen bir aktör olduğunu belirtmişti: “Marlon gene her zaman olduğu gibi benim ilerimdeydi. Yeteneği kanat takmışçasına uçuyordu. Onun doğal yeteneği taşıdığı tüm bilgilerini aşmıştı”.


Viva Zapata, 1952
İhtiras Tramvayı’nda Brando’nun merdivenlerin dibinden ikinci kata doğru ‘Stella, Stella’ diye bağırması izleyicilerin belleğine kazınmıştır. Viva Zapata’da (1952) yeniden onunla çalışan Kazan, kimi sahnelerde ona tek sözcük söylemediğini anlatmıştır:

“Karşısındaki aktör yetenekliyse yönetmenin yapacağı nasıl bir yorumla karşılaşacağına bakmaktır. Marlon’un performansıysa her zaman yönetmenin önermelerinden üstündü”.

1968’de Quiemada’da (Kanlı İsyan) Kolombiyalı siyahi figüranların az ücret aldıklarını, kötü yemekler yediklerini farkedince Marlon seti terketmişti. Bu konuda anlaşma sağlanınca sete geri dönmüştü. Amerikan sinemasının yenileyici, çarpıcı bir kimliği olan Marlon Brando, Hollywood’un hem içinde hem dışındaydı, sisteme karşı duruşunu hiç yitirmedi.


On the Waterfront, 19541954

Kore Savaşı’na katılmadı. Güney’de bir siyahinin linç edilmesini protesto eden dilekçeyi imzaladı diye cadı avında adı kara listeye alındı. Irkçılığa, adaletsizliğe, yoksulluğa, açlığa karşı çıktı, konformizmi hor gördü, düzenli bir aile yaşantısı olmadı, ten rengi değişik olan kadınlarla olmayı yeğledi, birçok kadından çocukları oldu, tek eşliliğe inanmadı.


Reflections in a Golden Eye, 1967
Amerikan Yerlileri Hareketi’ne gönüllü katıldı, George C.Scott’la birlikte Oscar heykelciğini reddetti, kurduğu yapım şirketiyle ABD’nin iç ve dış politikasını eleştiren filmer çekti, Kızılderilileri ve siyahileri sürekli destekledi.


Quiemada, 1968
Müzikal komediden drama, savaş filminden serüvene dek değişik çalışmalarda oynayan Brando, tiplemeden makyaja dek oyunculuğun gerektirdiği her konuda uzmandı, bir mim ustası, olağanüstü bir taklitçiydi.


Paris'te Son Tango, 1972

Ama bir karakterin salt makyaj, kostüm ve dış etkilerle yaratılmadığını da savunmuştu: “Oyunculukta kim ve ne olduğunuz çok önemlidir, yaptıklarınız deneyimlerinizin bir uzantısıdır. Hepimiz içimizde çeşitli duygular barındırırız, işte oyunculuk bu yoğun sarmala dalarak yaratacağınız karaktere en uygun duyguları çekip çıkartabilmektir” diyen Brando maddi açıdan çok şeye sahip olmasına karşın Amerika’nın mutsuz insanlar ülkesini olduğunu irdelemişti:

“Amerika bana karşı cömertti, fakat bu bir lütuf değildi, bu cömertliği alnımın teriyle kazandım. Doğru koşullar olmayıp şansım yaver gitmeseydi belki de dolandırıcılıktan hapsi boylardım. Ya da yüksekokul diploması İstenmeyen bir yerde iş bulacak şansım olur, evlenir, çocuklar yapar, elli beşimde pek çok Amerikalı gibi posası çıkmış olarak kapı dışı edilirdim”.


Apocalypse Now, 1979
Marlon Brando, sinemanın gelmiş geçmiş en büyük mitiydi. Fransız oyuncu Jean Rochefort ondan şöyle söz etmişti:

“O yıldız oyuncular sınıfındandı. Öylesine çağdaş, öylesine zamanının ötesindeydi ki, bu durumu hemen anlaşılamadı. Bizler ona göre çok gecikmeliydik”.

Kaynak

  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
brando, marlon


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 04:43.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.