Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Kültür | Sanat | Edebiyat > Dünya Edebiyatı


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 24.02.2014, 15:28   #1
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Aşkları İçin Yazılanlarla Edebiyata Yön Veren Kadınlar




Kadınlar için yazılanlar bugüne kadar bir çok şiirin romanın konusu oldu. İşte aşkları için yazılanlarla edebiyatı etkileyen kadınlar…






Piraye, Nazım Hikmet’in kız kardeşinin arkadaşıdır. Kocasından ayrılmış, bir erkek ve bir kız çocuğu sahibi dul bir kadındır. 1935’de kimseye haber vermeden evlenirler. İstanbul’a yerleşirler. Ama rahat olamazlar. Nazım Hikmet’in mahpusluk günleri başlayacaktır. Nazım Hikmet Piraye’ye çok fazla şiir ve mektup yazmıştır. 1946’da Bursa Mahpushanesi’nde yatarken dayısının kızı Münevver’in ziyaretleri sıklaşmaya başlamıştır. Gönlüne sual olunmuyordu şairimizin ve artık Nazım Hikmet ile Münevver aşkı başlıyordu. Nazım mektup yazar Piraye’ye ve anlatır durumu tüm açık yürekliliği ile… Piraye Hanım yıkılır ama kimseye belli etmez. Bu arada Münevver bir çocuk sahibi evli bir kadındır. Kocası ayrılmak istemez. Nazım ve Münevver aşkı içinden çıkılmaz hale gelir. Nazım Hikmet bu aralar bir mektup yollar Piraye Hanım’a. Gelmezse intihar edeceğini söyleyen mektuplar yazar karısına ve haber gönderir. Piraye dayanamaz gider. Daha sonra da Nazım Hikmet’in Piraye Hanım’a yazıları devam eder. Nazım Hikmet açlık grevi yapmıştır mahpushanede ve rahatsızlandığı için hasteneye yatırılmıştır. Piraye Hanımla son görüşmelerinin hikayesi de şöyledir: Özel bir bağışlanma bekleyen şair serbest bırakılacağını düşünmektedir ve gene Münevver Hanımla görüşmelere başlamıştır. Piraye Hanım bilir durumu ama gene de hastaneye gider ve Nazım Hikmet'e çıktığında evine gelebileceğini söyler. Tam bu konuşma sırasında, kapısı açılır görüşme odasının ve içeriye Nazım Hikmet’in kız kardeşi ile Münevver Hanım girerler. Şairimiz iki arada kalmıştır ve durumu oldukça sevimsizdir. Piraye Hanım odadan çıkar ve bu Piraye ve Nazım’ın son görüşmesi olur.










Celile Hanım resimleriyle olduğu kadar güzelliği ile de tüm İstanbul’un diline destandır. İstanbul sosyetesinin en çok konuşulan kadınıdır. Oğlu Nazım’a ders vermek için evlerine giden şairimiz bu eşsiz güzelliğe tutulur; ama bu aşk hicranla biter. Nazım’ın karşı çıkması ve Yahya Kemal’in evliliğe yanaşmaması üzerine Celile Hanım yurtdışına gider. Yahya Kemal’in Sessiz Gemi’si “Hep ölüme yazılmış bir şiir olarak” bilinir. Oysa “demir alıp bu limandan kalkan gemi” Yahya Kemal’in, hayatındaki en büyük aşkı olan Celile’sinin, Ada’dan gemiyle İstanbul’a doğru uzaklaşırken yaşadığı çaresizliği anlatır. Ölümdür elbette Sessiz Gemi’nin konusu ama aşkta aranan ölümdür ve Celile’nin ardından Ada limanında bakakalan Yahya Kemal’in acılarını anlatır aslında.









Sabahat 1942'de Hukuk Fakültesi'nin sınıfına girdiğinde Özdemir'in sıra üstünde uyuklayan kafası hemen canlanır. Güzelliğinden çarpılmıştır. Sonraları her gün kalabalık sınıfa erkenden gelip Sabahat için önlerden yer ayırır. Sabahat de Özdemir'den etkilenmiştir. Kibar, zarif ve şıktır Özdemir. Takım elbisesinin içine ipek ponje gömlek giyiyordur, kol düğmeleri altın üzerine inci kakmadır. Herkesten belirgin biçimde farklıdır ve dahası peşini hiç bırakmamaktadır. Hayata mantık gözlükleriyle bakan Sabahat, bu sevdada gelecek göremez; ne de olsa birinci sınıftadırlar, Özdemir okulu bitirip askere gidecektir daha, o güne kadar nelerin yaşanacağını kim bilebilir ki? Ayrıca annesinin yokluğunda kendisini fedakarca büyütmüş babasını üzmek istemez. Özdemir'in etkisinden kurtulmak için okulu bırakır. Özdemir Asaf ‘haftada 3-4 mektup gönderiyordu' diyor bir anısında Sabahat Arun. O sıralardaki bir mektubunda şöyle yazmış Özdemir; 'Eğer başkasını sevmiyorsan veya söz vermemişsen seni pek çok, herkesten fazla mesut etmeye çalışacak kadar çok seviyorum. Ve kendimde bazı vasıfların bulunmadığını bilsem hiç böyle bir teklife yanaşmazdım. Pek yakında kendime parlak ufuklar açacağım. Yeter ki beraber olalım'. Sabahat'ın babası durumun elbette farkındadır ve bir noktadan sonra dayanamaz. Özdemir, 4 yıl boyunca her anında peşinden koşturduğu Sabahatle 1946'da, Liman Lokantası'nda yapılan gösterişli bir düğünle evlenmeyi nihayet başarır.










Seniha, Cemal Süreya‘nın ilk aşkıdır. Orta ikide sınıfın en güzel kızı Seniha’ya aşık olur şair, derslerde onun kızıl saçlarından gözlerini alamaz. Ve bir gün tahtaya Kızıl Mısralar diye bir şiir yazar Süreya: Seni sevdiğim anda her şeyim kızıl oldu, Masmavi defterime kızıl satırlar doldu… Cemal Süreya eşi Seniha hamile iken kendisine “Üvercinka” adını taktığı genç bir kızla tanışır ve aralarında tutkulu bir aşk başlar. Fakat Süreya’nın 58 yıllık hayatında bu genç kızın ne adını bilen ne de yüzünü gören kimse olacaktır. Süreya’nın hayatında bir sır olarak kalan bu kız, Türk şiirinin en güzel ve gizemli şiirlerinden birini ortaya çıkaracak Süreya’ya şöhreti getirecektir…












İlk büyük aşkı Felice Bauer’di. Hayatı boyunca onunla iki kere nişanlandı. Ve beklendiği gibi mektuplaşmakten öte bir ilişkileri olmadı. Mektuplaştığı dört kadın arasında en ciddi ve önemli olanın Milena Jesenska’ydı. Milena’yla mektuplaşmaları önce bir arkadaşlık gibi başladı, daha sonra tutkulu bir aşka dönüştü. Fakat Milena evli olduğundan bu mutsuz ve imkansız aşkı Kafka’yı derin acılara sürükledi. Mektuplaştıkları üç yıl boyunca sadece iki üç kez görüşebildiler ve bu görüşmeler Kafka’yı üzmekten başka bir işe yaramadı, yine de onun yaratıcılığını olumlu yönde etkilediği rahatlıkla söylenebilir. Daha sonraları edebiyat tarihinin güzide eserlerinden biri sayılacak olan Milena’ya Mektupları’da Kafka şöyle dile getirir durumun; ‘’En çok seni seviyorum diyorum ama gerçek sevgi bu değil sanırım, sen bir bıçaksın, ben de durmandan içimi deşiyorum o bıçakla dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki…’’ Milena bu mektupları 1939 yılında yayınlaması için yakın arkadaşı Willy Haas’a verdi ve kendini 17 Mayıs 1944’te Almanya’da toplama kampında öldü. Kafka kısa yaşamında üç kez nişanlanmış ama hiç evlenmemişti. Aşkı ise ancak yaşamının son yıllarında beraber olduğu Polonya Musevisi Dora Dymant’ta buldu. 1923 yılında Baltık kıyılarında bir sayfiye merkezinde tanışan çift, Kafka’nın veremden ölümüne kadar ancak iki yıl birlikte olabildi. Tutucu bir Musevi aileden gelen Dora, gençlik yıllarında ailesini terk edip Avrupa’yı gezmeye başlamıştı. Yalnızlığı ve mutsuzluğu iyi tanıyan bir kadın olarak Kafka’ya aradığı dostluğu ve iyi bildiği Musevi geleneğini verdi. Dostlarının ve ailesinin anlattığına göre, yoksulluğa rağman Kafka, yaşamının en mutlu dönemini de Dora’yla geçirdi. Hastalığı sırasında Kafka’nın yanından ayrılmayan Dora, büyük bir aşkla bağlandığı sevgilisini asla unutmadı.











1949’da bir gün İstanbul Büyük Kulüp'teki bir toplantıda, davetliler Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan bir şiir okumasını istediler. Eyüboğlu ayağa kalktı ve Karadut’u okumaya başladı. Bedri Rahmi, şiiri okurken aniden gözlerinden yaşlar süzüldü. Salondaki herkes niye ağladığını anlamıştı, tabii herkesten çok, hemen yanı başındaki karısı Eren Eyüboğlu. Çünkü şiirde "kadınım - kısrağım - karımsın" dediği kadın, karısı değildi. Bu şiir’i 3 yıl önce, karısı için değil Mari Gerekmezyan için yazmıştı. "Kara saplı bıçak gibi" Mari, Bedri Rahmi’nin asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi’nin Heykel Bölümü'ne misafir öğrenci olarak gelmişti. O dönem askerliğini yapmakta olan şair - ressamın sinesine "kara saplı bir bıçak " gibi saplanmıştı. Mari, Bedri Rahmi’nin bir büstünü yapmıştı. Bedri Rahmi bu büstü, Mari’nin çeşit çeşit portresiyle ve ona yazılmış şiirlerle yanıtlamıştı. Artık aşklarından bütün İstanbul haberdardı. Bedri Rahmi sanatında tam bir patlama yaşıyor, Eren Eyüboğlu ise sabırla eşinin kendisine dönmesini bekliyordu. Yorgun yürek "Karadut" 1946´da menenjit tüberküloz kaptı. İyileşebilmesi için antibiyotik lazımdı. Savaş yeni bitmişti ve ilaç ateş pahasıydı. Bedri Rahmi, genç sevgilisine ilaç alabilmek için tablolarını elden çıkarmaya başladı. Ancak bu çabalar da sonuç vermedi ve o yıl İstanbul Alman Hastanesi’nden Mari Gerekmezyan´in ölüm haberi geldi. Bedri Rahmi yıkılmıştı. Sevgilisini sonsuzluğa uğurladıktan sonra keder içinde eve döndüğünde kendisini teselli eden, yine eşi Eren olacaktı.











Anna Grigoryevna Snitkina 20 yaşındayken Fyodor Dostoyevski’nin yanında sekreter olarak çalışmaya başladı. Zaman içerisinde 20 yaşındaki Anna Grigoryevna Snitkina 45 yaşındaki Dostoyevski’ye aşık oldu ve evlendi. İkisi kız dört çocukları olmuştur fakat bunlardan yalnızda ikisi uzun ömürlü oldu. Anna Dostoyevski’nin yaşamı boyunca hep yanında bulundu. sovyet devrimi’ni gördü, açlık yıllarının sıkıntısını yaşadı. Kafkasya’da elma bahçeleri içindeki evine çekildi. Bir süre sonra bağırsak iltihabı tanısıyla Yalta’da tedavi gördü. Dostoyeski Anna için birçok yazı yazmıştır.











Abdülhak Hamit çok sevdiği karısı Fatma’yı veremden kaybetmiştir. Çok genç yaşta kaybettiği eşi Fatma Hanım’ın acısıyla yazdığı Makber edebiyatımızda bir başyapıt olmuştur. Bu büyük aşkı ve acıyı çabuk unutan şair daha sonra Lucienne Hanımla evlenmiş ve onun için de şiirler yazmıştır.










Mona Roza Tek Gül anlamına gelir. Sezai Karakoç üniversitedeyken bir okul arkadaşına sevdalanır.. Fakat kendisini yakışıklı bulmadığı için ona bir türlü açılamaz.. Bir gün cesaretini toplayıp aşkını Muazzez Hanım´a arzeder. Fakat reddedilince çok üzülür. Okullar tatil olur ve Muazzez Hanım Geyve´de yazlıkta kalmaya başlar. Sezai Karakoç' ta tam karşısındaki yazlığın bahçesinde bahçıvan olarak çalışmaya başlar. Her gün karşılıksız sevgi duyduğu sevgilisini seyreder. . Ona şiirler yazar. Mona Roza şiirinin her kıtasının baş harflerine dikkat edersek Muazzez Akkaya'nın ismi ortaya çıkar. Okul biter ve mezuniyet töreni yapılır. Mezuniyet törenindeyse Sezai Karakoç ''Mona Roza'' şiirini okur. Muazzez Akkaya ise tam karşısındadır. Şiiri bittikten sonra bir alkış tufanı kopar. Herkes bir daha okuması için ısrar eder. Ve tam 3 kez Sezai Karakoç bu şiiri ard arda okur. Sahneden tam ineceği sırada Muazzez Hanım koşarak yanına gelir ve ona hala teklifinin geçerli olup olmadığını sorar. Sezai Karakoç senin aşkın artık benimkine yetişemez der ve hayır cevabını verir Muazzez Hanım bayılır. Ertesi gün ise Muazzez Hanım´ ın intihar ettiği duyulur. Sezai Karakoç hala evlenmemiştir...

Kaynak
__________________
  Alıntı ile Cevapla
11 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.02.2014, 16:44   #2
Çevrimdışı
SuLTaN
Fosforlu

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Aşkları İçin Yazılanlarla Edebiyata Yön Veren Kadınlar

Aşkın lezzeti, heyecanı bitince o kooocccaman âşık başkalarına mı meylediyor yani? İstemez, kalsın.

Teşekkürler Canan.
__________________
"Dostlar bizi hatırlasın..."
  Alıntı ile Cevapla
8 Üyemiz SuLTaN'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.02.2014, 17:17   #3
Çevrimdışı
SoRGeNTe
Gerçek Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Aşkları İçin Yazılanlarla Edebiyata Yön Veren Kadınlar

Kimbilir belki de bu kadar aşk acısı çekilmese ne Nazım Hikmet ne Özdemir Asaf ne de diğerleri aradan yıllar geçse dahi hislerimize derman olan o güzel eserleri yaratamayacaklardı. Paylaşım için teşekkürler.
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz SoRGeNTe'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.02.2014, 17:51   #4
Çevrimdışı
MoStAr
Gerçek Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Aşkları İçin Yazılanlarla Edebiyata Yön Veren Kadınlar

Böyle değerli Şairler hep sevgi üzerine aşk üzerine yazmışlar. Niye acaba ihanet üzerine bir şey yazmamışlar. sevgi ile ihanetin aynı anda olamayacağını çok iyi biliyorlarmış sanırım.
Aslında yazılarının bir de altına not düşmeleri gerekirdi. sevdiğine aşkına seni seviyorum dediklerine ihanet edenler bu satırları okuyamaz diye.
__________________
Sevdan üfledi bir kere,
Vakit Aşk-ı Kıyamet.
Sen!
Kopuyorsun yüreğimde...
Ey Yar,"Yüreğim Yüreğine Emanet"
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz MoStAr'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.02.2014, 21:33   #5
Çevrimdışı
Lion
...Az İnsan Çok Huzur...

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Aşkları İçin Yazılanlarla Edebiyata Yön Veren Kadınlar

Güzel bir paylaşım olmuş biraderim, emeğin için teşekkürler.
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Lion'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.02.2014, 10:17   #6
Çevrimdışı
Türkü
...> Ata'm İzindeyiz <...

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Aşkları İçin Yazılanlarla Edebiyata Yön Veren Kadınlar

Beni en çok etkileyen Nazım Hikmet ve Piraye aşkı. Birbirinden güzel eserler herkese ışık tutuyor.

Teşekkürler Canan.
__________________
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Türkü'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.02.2014, 10:48   #7
Çevrimdışı
Hasat
Uzman Üye
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Aşkları İçin Yazılanlarla Edebiyata Yön Veren Kadınlar

Ne şairler umrumda oldu nede onlara şiir yazdıran kadınlar ....Piraye ve Eren hanımlar ne asil kadınlarmış..Eşin herkesin önünde başkasına yazdığı şiiri ağlayaak okuyacak ve sen orda hanımlığını bozmayacaksın.Esas aşk piraye ve Eren hanımın aşkıymış..Eren hanımın dinlemek zorunda kaldığı şiir :




Karadut

Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Agaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın a gülüm
Günahımsın, vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.

II

Sigara paketlerine resmini çizdiğim
Körpe fidanlara adını yazdığım
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekün azade
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum

N'etmiş, n'eylemiş, n'olmuşum
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.

Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun.

Bedri Rahmi Eyüboğlu
__________________
Bazen su olmak lazım sessiz sakin ...!!! Bazen sel olmak lazım öfkeli ve hırçın...!!!
Bazen mum alevi olmak lazım; sabırla tükenmeyi bekleyen, bazense volkan olmak lazım; önüne gelen herşeyi hızla tüketen...!!!
Kimine SU oLacaksın, kimine SEL ...!!! Kimine MUM olacaksın, kimine VOLKAN ...!!! Ama kimseye asla ve asla KUL oLmayacaksın... !!!
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Hasat'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 01.04.2017, 12:13   #8
Çevrimdışı
Redwine
"Her Şey Güzel Oldu"

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Aşkları İçin Yazılanlarla Edebiyata Yön Veren Kadınlar

Şu sıralar "Ele Gözlü Pars, CELİLE" kitabını okuyorum... Konu ile ilgili araştırma yaparken "Sessiz Gemi" şiirinin hikayesi ilgimi çekti...

Burada sizlerle paylaşmak istedim...

Konu çok güzel hazırlanmış ellerine sağlık Canancığım...

***

Nazım Hikmet'in annesiyle Yahya Kemal arasındaki aşkı farkettiği an...

Celile Hikmet resimleri ile olduğu kadar güzelliği ile de tüm İstanbul’un diline destan bir kadındı... İstanbul sosyetesinin en çok konuşulan kadınları arasındaydı...

1900 yılında bu dillere destan güzellik, Osmanlı’nın meşhur valilerinden Nazım Paşa’nın oğlu Hikmet Bey ile evlendi...
Türk şiirinin dünya çapındaki en önemli ismi olan Nazım Hikmet de bu beraberlikten doğacaktı...

1916’ya gelindiğinde Celile Hanım‘la eşi Hikmet Bey arasında şiddetli bir geçimsizlik başladı...


***

O günlerde Yahya Kemal, Bahriye’de okuyan genç Nazım Hikmet’in şiir hocası olarak eve gelip gitmeye başlamıştı...
Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım’la, Yahya Kemal arasında filizlenen aşk kısa bir süre sonra Celile Hanım’ın anlaşamadığı eşinden boşanmasıyla sonuçlandı...

Tutkuyla, ateşle, kıskançlıklarla dolu tarihin sayfalarının arasına gizlenen aşk başlıyordu...
O aşkın aktörleri sadece Celile Hanım ve ünlü şair Yahya Kemal değildi...
Nazım Hikmet, Necip Fazıl hatta Celile’nin yeğeni Oktay Rıfat’ın, yani Türk şiir dünyasının bütün ustalarının bir tarafından dahil oldukları bir aşktı o...


***

Heybeliada’da okuyan genç Bahriyeli Nazım, hafta sonları okuldan çıkar annesinin yanına gelirdi...
Yahya Kemal o günlerde genç birer Bahriyeli olan Nazım Hikmet ve Necip Fazıl’ın bulunduğu öğrenci grubuna şiir dersleri verirdi...
Yahya Kemal hafta sonları “Genç Nazım Hikmet’e Türkçe ile şiir dersleri” verirken, İstanbul’un en güzel kadınlarından olan, ressam Celile Hanım’la yakınlaştı...

Nazım’a verdiği derslerden arta kalan zamanlarda Celile Hanım ile Yahya Kemal sanat ve edebiyatla başlayan uzun sohbetlere başlamışlardı...
Bir süre sonra bu ilişkinin kokusu Nazım’ın ve Necip Fazıl’ın öğrencisi olduğu Bahriye mektebinde duyuldu...


***

Dedikoduların ayyuka çıkması üzerine Yahya Kemal bir süre okula gelmedi...
Geldiğinde karşısına öğrencisi Necip Fazıl çıkacaktı...
Hocası olan Yahya Kemal’e şöyle dedi:
“Hocam, kibrit suyu içerek intihara kalkıştığınızı duyduk... Sınıfın bu durumdan duyduğu derin üzüntüyü size söylemek isterim...”
Hocasına yönelik bu alaycı, ironik, dalga geçen tutum bir Deniz Harp Okulu öğrencisi Bahriyeli için kabul edilmez bir davranıştı...

Necip Fazıl “Bu aşk ilişkisini alaycı bir şekilde ima eden” sözleri nedeniyle “Kodes” adı verilen tahta dolabın içinde cezaya gönderildi okulda...


***

Ne ki bu Fransızcayı ana dili gibi konuşan, piyano çalan, natürmort resimler yapan dünyalar güzeli, sanatçı genç kadın Celile ile Yahya Kemal’in aşkı alevinden bir şey kaybetmiyordu...

“HOCAM OLARAK GİRDİĞİNİZ BU EVE BABAM OLARAK...”


Olayı genç Nazım Hikmet de fark etmişti...
Necip Fazıl’dan sonra bir gün Yahya Kemal’in siyah pardösüsünün cebine bir not bıraktı...
Kâğıtta Yahya Kemal’e hitaben şöyle yazıyordu:
“Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz...”
Bu not üzerine ünlü şair, tedirgin oldu...
Bir süre Celile Hanım’ın evine gelmedi...
Genç Nazım’la karşılaşmaktan çekindi...
Celile Hanım ise Yahya Kemal yüzünden kocasından boşanmış, bütün İstanbul’un kulaktan kulağa dedikodusunu yaptığı bir aşka “evet” demişti...
Artık evlenmek istiyordu...

Yahya Kemal bir taraftan kadını deliler gibi kıskanıyor, diğer yandan bu eviliğe yanaşmıyordu...

***

Aşkını dile getirdiği olay inanılmazdı:
“1916 yılından 1919 yılına kadar bir kadına deli gibi aşık oldum...
Bu kadın yazın adada otururdu...
Ben de orada idim...
Deli divane olmuştum...
Sonbahar’da Nişantaşı’ndaki evini düzenlemek için İstanbul’a inerdi...
1916 Sonbaharı’nda yine İstanbul’a iniyordu...
Ben müthiş muzdariptim...
Artık vapur giderken iskeleden mendil sallamalar, ağlamalar...
O gidinceye kadar Ada dopdolu idi...
Gider gitmez benim için boşalıverirdi...

Tam o günlerde Berlin Büyükelçisi Hakkı Paşa İstanbul’a dönecek lafı çıktı...
Hakkı Paşa, benimkinin uzaktan akrabası oluyordu ve İstanbul’a geldiğinde geceler düzenler, İstanbul’un bütün güzel kadınlarını çağırırdı...
Benimki de oralara gidecek diye içim burkuluyordu...
Hatta kendisine bu endişemi söylemiştim...
Gitmeyeceğine yemin etmişti...

Bir gece Ada Oteli’nde otururken, yandaki iki kişinin ‘Berlin Büyükelçisi bu gece davet veriyor... İstanbul’daki bütün güzel kadınlar davetli’ lafını ettiklerini duydum...

***

Müthiş bir acıyla yerimden kalktım...
İskeleye doğru gittim... Son vapur çoktan kalkmıştı...
Sert bir lodos esiyordu... Deniz karmakarışıktı, ancak ne olursa olsun, sandalla Maltepe’ye geçmeye karar verdim...
Sandalcılara gittim, yanaşmıyorlardı...
Çok para verince biri ikna oldu...
Açıldık, bir süre sonra lodos büsbütün arttı...
Denizde çalkalanıp duruyorduk... Sandalcı bana küfretmeye başlamıştı...
Ölmek üzereydik, ama ben sadece sevgilimin katıldığı geceyi düşünerek müthiş bir kıskançlık duyuyor ve bir an önce orada olmak istiyordum...
Sırılsıklam Maltepe’ye gelebildik...

Hemen bir kahvehaneye gidip, araba bulmaya çalıştım...
Yoktu...
Bunun üzerine Maltepe’den Bostancı’ya yürümeye karar verdim...
Tren yoluna çıkarak koşmaya başladım...
Maltepe-Bostancı arasının bu kadar uzun olduğunu o zamana kadar fark etmemiştim...”

***

“Kan ter içinde Bostancı’ya geldim...
Vakit hayli geçti...
Karakola gittim. ‘Bana bir araba bulunuz hastam var’ dedim...
Aradılar taradılar birini buldular..
Yine bir sürü para verdim...
Arabayla yola koyuldum...
Kadıköy, oradan Üsküdar... Karşıya geçtim. Doğru Nişantaşı!.. Sevgilimin oturduğu apartmanın kapıcısı ahbabımdı. Penceresini vurarak onu uyandırdım. ‘Benimki evde mi’ diye sordum?

Adam halime bakıp şaşırdı: ‘Evde, bu akşam çıkmadı!’ dedi, ‘Ne diyorsun diye bağırdım?’ Bütün katettiğim mesafe sanki başıma yıkılmıştı. Eve kaçta geldiğini araştırttım...
Sözüne inanamıyordum. ‘Çık bir bak! Evde mi?’ diye adamı zorladım...
Adam çarnaçar çıktı. Bir münasebetle hizmetçisine sormuş uyuyor! demiş... Geldi haber verdi... Sanki dünyalar benim oldu...
Apartmanın karşısında bir arabacı meyhanesi vardı. Orada sabaha kadar içtim...
Sabahleyin, doğru eve çıktım... Benim halim berbat. Toz toprak içinde olduğumu görünce şaşırdı ve hemen anladı... Sarmaşdolaş olduk...”

***

Yahya Kemal deli gibi aşıktı, ama evlenmekten hayatı boyunca korkmuştu...
Belki, böylesi bir kadına hiçbir zaman sahip olamayacağını bilmekten, belki o beraberlikte ters bir olaydan ürkmekten, belki de genç Nazım Hikmet’ten ve etraf ne der diye ürkmekten?..

O günlerde Celile Hanım, Yahya Kemal’e bir mektup yazdı, şöyle diyordu:
“Bugün Pazar belki gelirsin diye üç vapurunu pencerede bekledim...
Gelmedin mahzun oldum...
Verdiğin konferansa gelmedim, kalabalıktır memnun olmazsın diye, fakat hep aklım sende idi...
Çok çok göreceğim geldi...
Beni niye aramadın...
Sana gücendim canımın içi, pek göreceğim geldi... Ben o günden beri yani Salı gününden beri evdeyim, dikiş dikiyorum... Evimiz için çalışıyorum...”

Hiçbir zaman o evlilik olmadı...
Yahya Kemal hep kaçtı o evlilikten ve beraberlikten...

NAZIM HİKMET’E YARDIM ETMEDİ...


Uzun yıllar geçti bu olayın üzerinden...
Nazım Hikmet büyük bir şair olmuştu...
Sosyalistti...
Dönemin iktidarı tarafından hapislerde süründürülüyordu...
Celile artık yaşlanmıştı...
O güzelliğinden eser kalmamış üstüne üstlük kör olmuştu...
Oğlunun hapislerden kurtulması için Galata Köprüsü’nde açlık grevine başlamıştı o görmeyen gözleriyle anne yüreği...
Tuhaf bir rastlantı sonucu, Celile açlık grevi yaparken, Yahya Kemal Galata Köprüsü’nden geçiyordu...
Büyük aşkını gördü...
Ama yanına gitmedi...
Bir zamanlar “Hocam olarak girdiğin eve babam olarak girmeni istemiyorum” diyen genç Nazım Hikmet’in kurtulması için kör gözlerle açlık grevi yapan Celile’ye destek imzasını vermedi...
Hızla uzaklaştı oradan...

***

Öldüğünde evraklarının arasından içinde kurumuş iki yaprak bulunan bir zarf çıktı Yahya Kemal’in...
Şöyle yazıyordu:
“Bu zarfın içindeki hatıra, 19 Ağustos 1930’da Sirkeci garında gece saat 10’da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir... Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim...”
Celile muhtemelen bu aşkın devam etmeyeceğini anladığı gece Paris’e giderken, Sirkeci Garı’nda vermişti Yahya Kemal’e göğsünde duran o iki yapraklı çiçeği...

SESSİZ GEMİ...

Yahya Kemal’in Sessiz Gemi’si “hep ölüme yazılmış bir şiir olarak” bilinir...
Oysa demir alıp bu limandan kalkan gemi...
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol dizeleri...
Yahya Kemal’in hayatındaki en büyük aşkı olan Celile’sinin Ada’dan gemiyle İstanbul’a uzaklaşışı esnasında yaşadığı çaresizliği anlatır...
Ölümdür elbette Sessiz Gemi’nin konusu...
Ama aşkta aranan ölümdür ve Celile’nin ardından ada limanında bakakalan Yahya Kemal’den esintiler içerir...

***


“Artık demir almak günü gelmişse zamandan...
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan...
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol...
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol...
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli...
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli...
Biçare gönüller!.. Ne giden son gemidir bu...
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu...
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler...
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler...
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden...
Birçok seneler geçti dönen yok seferinden...”
__________________
  Alıntı ile Cevapla
Redwine'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 01.04.2017, 21:04   #9
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Aşkları İçin Yazılanlarla Edebiyata Yön Veren Kadınlar

Çok güzel...

Redwineciğim konuya katkın için teşekkürler
__________________
  Alıntı ile Cevapla
Canan'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 21.02.2018, 17:17   #10
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Aşkları İçin Yazılanlarla Edebiyata Yön Veren Kadınlar

Eski kendini bilenlerin yaşadıkları aşk bambaşka. Lakin, kimi vuslat, kimi kavuşamamakla sonuçlanmış.
Mobil Sürüm ile Gönderildi
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
aşkları, edebiyata, için, kadınlar, veren, yazılanlarla, İçin


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 09:05.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.