Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Görsel ve İşitsel Sanat Yapıtları > Tiyatro Haberleri > Piyesler | Tiradlar


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 30.03.2017, 16:02   #1
Çevrimdışı
Senfonim
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Kel Şarkıcı – Eugene Ionesco

Kel Şarkıcı - Kel Şarkıcı Oyunu - Kel Şarkıcı Skeç - Kel Şarkıcı Tiyatro Oyunu

Bu oyunu üzerine konuşurken yazarın söylediği şu sözler Absürd tiyatroyu yaratan duyarlığın özeti gibidir. “İnsan trajik değilse, gülünç ve acıklıdır.”
Günümüz insanının kendi yarattığı dünyanın esareti altında yaşamasını konu alıyor oyun. İnsanın sanayi devrimiyle beraber kendini bir - teknolojik çıkmaza sürüklüyor olması ve bu gittikçe soyutlaşan dünyasında kendini unutması acı bir gerçek gibi gözüküyor… İnsanlar gittikçe özbenliklerini yitiriyorlar, bir kişi, ya da bir BEN olamıyorlar. Özgürlük yolunda kendilerine yeni kelepçeler taktıklarının farkına varmalılar. Ama çözümü kendileri bulmalılar; çözüm dışarıda, orada, burada değil… Sorumlu olan yine İNSAN.
İşte, Smith ve Martinler, bu dünyanın kendi varlığının bilincinde olmayan insanı olarak çıkıyorlar karşımıza. Geleneklerine körüne bağlılar, anlamsız kaprisleri, dertleri vardı. Kendilerinin ne olduğunun önemi yoktu, başkalarının varlığıydı onları onlar yapan. İçleri boş, AYNIYDILAR. Konuşuyor gözükmeleri ise bir yanılsamaydı, çünkü birbirlerini duymuyorlardı, hatta karı-koca olarak tanımıyorlardı bile… Maskeliydiler. Gerçekleri görmekten her zaman için kaçındılar, düzeni sorgulamak korkunç bir şeydi onlar için ve bir bağımsız bunu yaptığında, gerçek yüzlerini gizleyemediler ve birbirlerini yediler… Fakat bu çözümü getirmemişti, çünkü oyun devam edecekti; çünkü onlar ilk önce kendilerini sorgulamalıydılar. Bu yolda da yalnızlar…




Belki bir taşlama. Bir arada olan, ama bir araya gelemeyen insanların trajikomiksaçma bir arada görüntüsü…

Kel şarkıcı, sağlam bir 20. yüzyıl sevgisizlik taşlamasıdır. Eugene Ionesco, bayağılaşmış iki soyadı: Smith ve Martin isimlerini kullanarak, Avrupa’da ve Amerika’da kopmuş aile bağlarını, duygusuzluğu, anlayışsızlığı ve sevgisizliği yermiştir. Bunu da yapabileceği en iyi şekilde, absürdle vurgulamıştır. Paris’te ilk kez sahnelendiğinde, seyirci gülmekten kırılmış fakat hiçbir şey anlayamamıştı, Ionesco’yaa göre. Bunu sonucunda, sırf yaptığı işi kabul ettirebilmek ve önde gelen tiyatro eleştirmenlerine meram anlatabilme amaçlı olarak, düşüncesi ve oyunları hakkında bir dizi yazı yayımlamıştı.


Eugène Ionesco (Rumence: Eugen Ionescu, d. 26 Kasım 1909 – ö. 28 Mart 1994), uyumsuz tiyatronun önde gelen yazarlarından biridir. Sıradan durumların ötesinde bireyin var oluşundaki anlamsızlığı kendine özgü bir dille anlatmaktadır.



BAYAN SMITH. İşte, saat dokuz. Çorbayı içtik balığı, yağda kızarmış patatesi, biber salatasını yedik. Çocuklar su içtiler. Bu akşam iyi doyduk.
BAY SMITH . (Okumaya devam ederek dilini şaplatır.)
BAYAN SMITH. Patatesler iyi kızarmıştı; salatanın yağı da kokmuyordu. Köşedeki bakkala yağı, sokağın başındaki bakkalın yağından daha iyi. Yokuşun altındaki bakkalın yağından bile daha iyi. Ama onlara yağlarının kötü olduğunu bir türlü söyleyemiyorum.
BAY SMITH. (Okumaya devam ederek dilini şaplatır.)
BAYAN SMITH. Ama köşedeki bakkalın yağı her zaman iyi.
BAY SMITH. (Okumaya devam ederek dilini şaplatır.)
BAYAN SMITH .Mary bu sefer iyi kızartmış patatesleri. Geçen sefer iyi kızartmamıştı. İyi kızartmadığı zaman hiç de sevmem onları.
BAY SMITH. (Okumaya devam ederek dilini şaplatır.)
BAYAN SMITH. Balık tazeydi. Ağzını sulandırdı. İki tabak yedim. Yoo, üç tabak yedim. Sonra dışarı çıkmak zorunda kaldım. Sen de üç tabak yedin. Ama üçüncü seferinde ilk iki seferden daha az aldın`, ben çok daha fazla aldım. Bu akşam senden daha iyi yedim ben.
Nasıl oluyor? Başka zaman, hep sen daha iyi yerdin. İştahına diyecek yoktur.
BAY SMITH (Dilini şaplatır.)
BAYAN SMITH. Ama biraz tuzluydu çorba. Senden de tuzluydu. Ha, ha,ha. Pırasası fazlaydı, soğanı da az konulmuştu. Mary’e turp tohumu katmasını söylemediğime pişmanım. Bir dahaki sefere artık.
BAY SMITH. (Okumaya devam ederek dilini şaplatır.)
BAYAN SMITH. Küçük oğlumuz bira içmek istedi;içmeye bayılıyor. Sana çekmiş. Büyüdüğünde çatlayıncaya kadar içecek. Masada, dikkat ettinmi, şişeye nasıl bakıyordu? Ama bardağına sürahiden su doldurdum. Susamıştı, içti. Helen bana çekmiş, idare etmeyi biliyor. Sonra tutumlu; piyanoda çalıyor.O hiç donimik kokteyli içmeyi sevmez. Sadece lapa yiyip süt içen küçük kızımıza benziyor.
İki yaşında olduğu besbelli. Adı Peggy. Fasulye pastası fevkaladeydi. Tatlıyla beraber ufak birer kadeh
Avusturya şarabı içmek pek güzel olacaktı ama çocukları oburluğa alıştırmak istemediğimden şişeyi masaya getirmedim. Kendilerini tutmayı bilmeleri gerek.
BAY SMITH. (Okumaya devam ederek dilini şaplatir.)
BAYAN SMITH. Bayan Parker, İstanbul’dan yeni gelen Popesco Rosenfeld adında Romanyalı bir bakkal biliyormuş. Yoğurt uzmanıymış. Edirne’deki yoğurtçuluk okulundan diploma almış. Yarin gidip ondan koca kase yerli Romanya yoğurdu alacağım. Böyle şeyler kolay bulunmuyor buralarda.
BAY SMITH. (Okumaya devam ederek dilini şaplatır.)
BAYAN SMITH. Yoğurt, mideyle böbrekler için çok iyiymiş. Apandisit ve kutsama içinde de... Bunu bana Doktor Mackenzie-King söyledi-hani şu komşumuz Jonlarin çocuklarının doktoru. Çok iyi bir doktor. İnsan güvenebiliyor. Önce kendi üzerinde denemediği hiçbir ilacı hastalarına vermez. Parker'ı ameliyat etmeden önce kendini ameliyat etti, halbuki hiçbir şeyciği yoktu.
BAY SMITH. Peki öyleyse Parker öldüğü halde Doktor niye hala yaşıyor?

Bayan SMITH. Neden olacak canım ameliyat doktorda başarılı geçti de Parker da başarılı geçmedi,ondan.
BAY SMITH. Öyleyse Mackenzie iyi bir doktor değil. Ameliyat ya ikisinde de başarılı geçmeliydi, ya da ikisi birden ölmeliydi.
BAYAN SMITH. Neden?
BAY SMITH. İyi doktor hastasını iyileştiremezse onunla beraber ölmeli. Bir geminin kaptanı gemisiyle beraber batmalı. Yalnız yaşaması hiç de doğru değil.
BAYAN SMITH. Hasta bir insanı gemiyle karşılaştıramazsın ya!
BAY SMITH. Neden? Bir geminin de hastalıkları vardır, üstelik senin doktor bir gemi kadar sağlam. İşte bunun için gemisiyle batan kaptan gibi, o da hastasıyla beraber yok olmalı.
BAYAN SMITH. Hiç böyle düşünmemiştim... Belki de doğrudur... Öyleyse bile bundan ne sonuç çıkarırsın?
BAY SMITH. Bütün doktorlar şarlatandır. Bütün hastalar da.
BAY SMITH .(Sessizlik)
BAY SMITH.(Gazetesini okuyarak.) İşte buna aklım ermiyor bir türlü. Gazetede hep ölenlerin yaşlarını yazıyorlar. Gülünç doğrusu.
BAYAN SMITH. Bak bunu hiç düşünmemiştim. (Yine kısa bir sessizlik. Saat yedi kere çalar. Sessizlik. Saat çalmaz.)
BAY SMITH.(Gazetesini okuyarak.) CIK,cık, cık. Burada Bobby Watson’ ın öldüğü yazılı.
BAYAN SMITH. Nasıl zavallı adam ölmüş mü?
BAY SMITH. Niye öyle şaşırmış gibi yapıyorsun?İki yıldır ölü olduğunu pekala biliyorsun. Bir buçuk yıl önce cenazesine gittiğimizi unutmana imkan yok.
BAYAN SMİTH .Sahi ya,tabii...Tabii hatırladım .Hemen hatırladım Ama bunu duyunca sen neden şaşırdın onu anlayamıyorum;gazetedeki ilanı-
BAY SMİTH.. Ben bunu gazetede okumadım ki .Bunu gazete yazalı üç yıl oluyor. Düşünürken birden aklıma geliverdi.
BAYAN SMİTH. Zavallı adam kendine ne kadar da iyi bakardı.
BAY SMITH. .İngiltere’nin en yakışıklı cesediydi onunki. yaşını da hiç göstermezdi üstelik. Zavallı Bobby dört yıldır ölüydü de cesedi hala soğumamıştı. Yaşayan bir ceset gibi . Ne de neşeliydi.

BAYN SMITH.. Zavallı Bobby
BAY SMITH .Hangi zavallı Bobby’ den bahsediyorsun kuzum?
BAYAN SMITH .Karısından canım onun adı da Bobby ya, Bobby Watson. İkisinin de adı aynı;bu yüzden, beraber oldukları zaman kimse ayırt edemezdi Onları ancak biri öldükten sonra karısının hangisi olduğunu anlayabildik. Onları daha hala birbirinden ayıramayanlar var;kadının yerine adama gidip "başınız sağ olsun" diyorlar. Biliyor muydun sen bunu ?
BAY SMITH. Kadını ben yalnız bir kere gördüm. Bobby’ nin cenazesinde.
BAYN SMITH. Ben hiç görmedim . Güzel mi bari?
BAY SMITH. Ayrı ayrı incelersen kaşı gözü düzgün,ama güzel denemez doğrusu. Oldukça uzun boylu,üstelik şişman da. Ayrı ayrı incelersen pek matah değil,ama yine de çok güzel. Boyu biraz kısa;biraz da zayıf. Şan dersi veriyormuş.
(Saat 5 kere çalar.Uzun bir sessizlik.)
BAYAN SMITH. Ne zaman evleneceklermiş kuzum?

BAY SMITH. Ya önümüzdeki bahara,ya da daha sonra.
BAYAN SMITH. Düğünlerine gitmemiz gerekecek.
BAY SMITH. Ama gitmeden önce bir nişan hediyesi yollamaliyiz. Ne yollasak acaba?
BAYAN SMITH. Bize düğünümüzde getirdikleri o yedi tepsiden birini niye vermiyoruz sanki?Zaten hiçbir işimize yaramadı onlar. Zavallı kadın, bu genç yaşta dul kaldı.
BAY SMITH. Neyse ki çocukları yoktu,
BAYAN SMITH. Bir eksiklikleri oydu zaten. Çocuk. Zavallı kadın, nasıl başa çıkardı onlarla?
BAY SMITH. Daha genç canım .Yine evlenir nasıl olsa. Matem elbiseleri de pek yakışıyor hani.
BAYAN SMITH. Çocuklara kim bakar o zaman? Biliyorsun ki biri kız, biri oğlan iki çocukları var. Adları neydi?
BAY SMITH. Tabii babalarıyla anneleri gibi Bobbyle Bobby. Bir kere Bobby Watson’ın amcası yaşlı Bobby Watson çok zengin; üstelik oğlanı da pek seviyor. Öğrenimiyle de herhalde ilgilenir.
BAYAN SMITH. Gayet tabii. Eh, Bobby Watson’ın teyzesi yaşlı Bobby Watson da, Bobby Watson’ın öğrenim parasını karşılar. Bobby Watson’ın annesi Bobby de böyıece evlenebilir. Göz koyduğu biri var mıdır dersin?
BAY SMITH. Tabii. Bobby Watson’ın kuzenlerinden biri.
BAYAN SMITH. Kim ? Bobby Watson mı?
BAY SMITH. Hangi Bobby Watson’dan söz ediyorsun kuzum?
BAYAN SMITH. Şey canım, şu ölen Bobby Watson’ın ölen amcasi yaşli Bobby Watson’in oglu olan Bobby Watson
BAY SMITH. Yok yok, o değil, bu başkası. Bu ölen Bobby Watson?.
BAYAN SMITH. Haa, şu seyyar satıcılık yapan Bobby Watson?
BAY SMITH. Bütün Bobby Watsonlar seyyar satıcıdır.
BAYAN SMITH. Oldukça zor iş hani! Ama iyi para getiriyor.
BAY SMITH. Yalnız rekabet olmadığı zamanlar...
BAYAN SMITH .Rekabet ne zaman olmuyor?
BAY SMITH. Salı, Perşembe, ,Salı günleri.
BAYAN SMITH. Demek haftanın üç günü...Peki o günler Bobby Watson ne yapıyor?
BAY SMITH. Hiiç , yatıp dinleniyor.
BAYAN SMITH. Peki, rekabetin olmadığı bu üç gün niye çalışmıyor?
MARY .Evin hizmetçisiyim ben. Pek güzel bir gün geçirdim.
BAY SMITH. Ben nereden bileyim canım?Bütün aptalca sorularına cevap veremem ya.
MARY. Bir erkekle sinemaya gittim ,çok kadınlı bir film gördüm. Sinemadan çıktıktan sonra da gidip konyakla süt içtik;gazete okuduk.
BAY SMITH.(Gülümseyerek)Öyle olmadığını pekala biliyorsun-Umarım ki iyi bir gün geçirmiş,bir erkekle sinemaya gitmiş,konyakla süt içmişsindir,Mary...
BAYAN SMITH. Gazete de okumuşsundur.-bütün erkekler birbirinin ayni zaten!Sana gelince,ya ağzında bir sigara bütün gün öyle oturursun,ya yüzünü pudralarsın,ya ruj sürersin,ta da viski içersin.
BAY SMITH. Ya biz de böyle yapsaydık?Kadınlar gibi bütün gün sigara içip,pudralanıp,boyanıp,viski içseydik?
BAYAN SMITH. Bana ne?Ama eğer bunu beni sinirlendirmek için söylüyorsan,o zaman çok iyi bilirsin,ben böyle şakalardan hiç hoşlanmam.

Bay Smith. Sevgilim,kuzum benim,pilicim,nasıl da kan bürümüş gözlerini. Biliyorsun ki sadece bir şaka yaptım ben. Ne komik bir çiftiz biz!Hadi gel,lambaları söndürelim de gidip yatalım.
MARY. Misafirleriniz bay ve bayan Martin kapıdalar. Kendilerini içeri almamı bekliyorlar. Bu gece size yemeğe gelmişler.
BAYAN SMITH.A tabii. Bekliyorduk zaten. Aç olmalılar herhalde. Gelmedikleri için biz de onları beklemeden oturup yemiştik. Bütün gün yiyecek hiçbir şeyimiz yoktu. Dışarı çıkmamalıydın sen bugün.
MARY. Ama bana izin veren sizdiniz.
BAY SMITH. Pek o kadar da açık konuşmamıştık.
BAYAN SMITH. Mary’ciğim,hadi kapıyı aç da martinleri içeri al. Biz de hemen elbiselerimizi değiştirelim.(BAY VE BAYAN SMITH SAĞDAN ÇIKARLAR.MARY SOLDAKİ KAPIYI AÇAR,BAY VE BAYAN MARTIN GİRERLER)
MARY .Niye bu kadar geç kaldınız?Hiç de terbiyeli değilsiniz. Daima zamanında gelmeli anlıyor musunuz?Hadi şimdi oturun da bekleyin bakalım.(ÇIKAR)
BAYAN MARTİN. Acaba bana mı bakıyor?
BAY MARTİN. Acaba bana mı bakıyor?
BAYAN MARTİN. Acaba bana mı soruyor?
BAY MARTIN. Bana mı soruyor?
BAYAN MARTİN. Acaba ne söylüyor?
BAY MARTİN. Kendi kendime konuşuyorum.
BAYAN MARTIN. Kendi kendine konuşuyor.
BAY MARTIN. Acaba bir derdimi var?
BAYAN MARTIN. Oturuyorum.
BAY MARTİN. Tek başına oturuyor.
BAYAN MARTİN. Tek başına ayakta duruyor.
BAY MARTIN. Acaba onu daha önce bir yerde gördüm mü?
BAYAN MARTIN. Acaba onu tanıyor muyum ?
BAY MARTIN. Affedersiniz,bir şeyi merak ettim,yaniniza gelebilir miyim?
BAYAN MARTİN. Tabii,buyrun,neymiş merak ettiğiniz?
BAY MARTİN. Eğer yanılmıyorsam sizi bir yerde gördüm gibi geliyor bana.
BAYAN MARTİN .Bana da beyefendi ,bana da sizi bir yerde gördüm gibi geliyor.
BAYAN MARTİN Acaba sizi Manchester, mı gördüm,bayan?

BAY MARTİN. Pekala olabilir. Ben Machesterlıyım. Buna rağmen beni manchesterda görüp görmediğinizi söyleyemeyeceğim.
BAY MARTİN. AA.. Ne tuhaf!Ben de manchesterlıyım,bayan.
BAYAN MARTİN. Sahi pek tuhaf,değil mi ama?Yalnız,bayan,ben manchesterldan ayrılalı aşğı yukarı 5 hafta oldu.
BAYAN MARTIN. Pek acayip doğrusu!Hem de ne tuhaf r tesadüf!Ben de beyefendi ,ben de manchester dan ayrılalı aşağı yukarı 5 hafta oldu.
BAY MARTİN. Ben bayan,Londra'ya 15:15'te gelen 8:30 trenindeydim.
BAYAN MARTİN. Cidden pek tuhaf ! o halde,bayan,belki de ben sizi o trende gördüm.
BAYAN MARTİN. Mümkündür tabii,yani olmayacak şey değil;pekala olabilir.Hem niye olmasın?Ama ben hatırlayamıyorum,sayın beyefendi.
BAY MARTİN. Ben ikincide yolculuk ettim. bayan, ingiltere' de ikinci sınıf yoktur ama ben hep ikinci sınıfta yolculuk ederim.
BAYAN MARTİN. Cidden pek tuhaf !Pek pek acayip!Hem de ne tesadüf!Ben de,beyefendi,ben de ikincide yolculuk ederim.
BAY MARTİN. Aaaaa.,ne tuhaf!Belki de biz ikincide tanıştık,sayın bayan.
BAYAN MARTİN. Mümkündür,olmayacak şey değil. Ama ...pek iyi hatırlayamıyorum ,sayın beyefendi.
BAY MARTIN. Ben im yerim sekizinci vagonun 16 numaralı kompartımanındaydım,sayın beyefendi.
BAY MARTIN. Pek acayip doğrusu,hem de ne tuhaf bir tesadüf!Belki de 16. Kompartımanda tanıştık ,sayın bayan.
BAYAN MARTİN. Belki de öyledir ,olabilir! Ama hiç hatırlayamıyorum,sayın beyefendi.
BAY MARTIN. Doğrusunu söylemek gerekirse,sayın bayan ,şimdi artık ben de hatırlamıyorum ama ,birbirimizi orada görmüş olabiliriz. Hem şimdi düşünüyorum da pekala mümkün görünüyor.
BAYAN MARTIN. Aa-tabii,evet tabii,beyefendi.
BAY MARTIN. Pek acayip doğrusu!Ben pencerenin yanında 3 numaralı koltukta oturuyordum.
BAYAN MARTIN. Aman tanrım,ne tuhaf,ne tesadüf;benim yerim de pencerenin yanında,sizin karşınızdaki 6 numaraydı ,beyefendi.
BAY MARTIN. Tanrım ne acayip şey,hem de ne tesadüf! o halde, karşı karşıya oturduk,sayın bayan!Sizi orada görmüş olacağım öyleyse!
BAYAN MARTIN. Ay ,ne tuhaf!Olmaz şey değil;ama hatırlayamıyorum,beyefendi.
BAY MARTIN. Doğrusunu söylemek gerekirse,sayın bayan,ben de pek hatırlamıyorum. Buna rağmen birbirimizi orada görmüş olmamız mümkündür.
BAYAN MARTIN. Sayın bayan,siz bana bavulunu kaldırmamı söyleyip sonra teşekkür eden.,sonra da sigara içmem için izin veren hanımefendi değil misiniz?
BAYAN MARTIN.A tabii,muhakkak ben olmalıyım! Aman ne tuhaf,aman ne tuhaf,hem de ne tesadüf!
BAY MARTIN. Pek acayip doğrusu,çok tuhaf,ne tesadüf!ÖYLEYSE...öyleyse belki tam o anda tanıştık ,bayan!
BAYAN MARTIN. Pek acayip doğrusu,hem de ne tesadüf!Gerçekten mümkün,ama hatırladığımı hiç sanmıyorum sayın beyefendi.
BAY MARTIN. Ben de bayan.(Bir an sessizlik. Saat 2 kere ,sonra da 1 kere çalar)Ben Londra’ya geldiğimden beri Bromfield sokağında oturuyorum,sayın beyefendi.
BAY MARTIN. Ne tuhaf,ama öyleyse,öyleyse belki de Bromfield sokağında tanıştık ,sayın bayan.
BAYAN MARTIN. Aman ne acayip ,ne tuhaf!Olmayacak şey değil. Ama hatırlayamıyorum ,sayın beyefendi.
BAY MARTIN. Ben 19 numarada oturuyorum ,sayın bayan!
BAYAN MARTIN. Tanrım ne acayip. Ben de 19 numarada oturuyorum,sayın beyefendi.
BAY MARTIN Ama öyleyse,ama öyleyse, ama öyleyse,ama öyleyse, ama öyleyse,belki de birbirimizi o evde gördük sayın bayan.
BAYAN MARTIN. Niye olmasın?Ama ben hatırlayamıyorum,sayın beyefendi.
BAY MARTIN. Benim dairem 6. Katta 8 numara sayın bayan!
BAYAN MARTIN. Pek acayip,aman tanrım ne tuhaf şey!Hem de ne tesadüf!Ben 6. Katta ,8 numaralı dairede oturuyorum,sayın beyefendi.
BAY MARTIN. Aman ne acayip,aman ne acayip hem de ne tesadüf!Biliyor musunuz,benim yatak odamda bir yatak var;üzeri yeşil pikeyle örtülü. Bu yataklı,yeşil pikeli oda koridorun sonunda,banyoyla kütüphanenin arasındadır,sayın bayan.
BAYAN MARTIN. Ne tesadüf,tanrım ne tesadüf!Benim yatak odamda da yeşil pikeli bir yatak var;hem bu oda koridorun sonunda,banyoyla kütüphanenin arasındadır,sayın beyefendi.
BAY MARTIN. Ne acayip ,ne tuhaf!Öyleyse,bayan,biz aynı odada oturuyor,,aynı yatakta yatıyoruz. Belki de orada karşılaştık.
BAYAN MARTIN. Aman ne acayip,hem de ne tesadüf!Orada tanışmış olmamız pekala mümkündür;hem de belki de dün gece. Ama hatırlayamıyorum ,sayın beyefendi.
BAY MARTIN. Benim küçük bir kızım var,sayın bayan. Benimle oturur. İki yaşında ,sarışın,pek güzel. Bir gözü kırmızı,bir gözü de beyaz. Adı da sayın bayan, adı da Alice.
BAYAN MARTIN. Ne acayip tesadüf!Benim de küçük bir kızım var. İki yaşında,bir gözü beyaz,bir gözü kırmızı;çok da güzel. Onun da adı Alice ,sayın beyefendi!
BAY MARTIN. Pek acayip doğrusu,hem de ne tesadüf!Pek tuhaf!Belki ikisi de aynı Alice' tir ,sayın bayan!
BAYAN MARTIN. Aman ne tuhaf!Pekala mümkün,sayın beyefendi.(uzunca bir sessizlik. saat 19 kere çalar)
BAY MARTIN. Öyleyse sayın bayan,daha önce görüştüğümüze,sizin de benim karım olduğunuza hiç şüphe yok...Elizabeth,yine buldum seni.
BAYAN MARTIN. Donald ,demek sensin sevgilim!
MARY. Elizabeth ve Donald. Elizabethle Donald beni duyamayacak kadar mutlular. Onun için ,ben size bir sırrı rahat rahat söyleyebilirim. Burada ne Elizabeth Elizabeth,ne de Donald Donald.İşte isbatıonald'ın bahsettiği çocuk ,Elizabeth'in çocuğu değil. İkisi aynı çcuk değil de ondan.Donald'ın kızının bir gözü kırmızı bir gözü de beyaz. Tıpkı Elizabeth' in kızınınki gibi. Ama Donald' ın çocuğunun sağ gözü beyaz ,sol gözü kırmızıyken,Elizabeth'in çocuğunun sağ gözü kırmızı sol gözü beyaz!Böylece bu son engelle Donald'ın bütün sistemi çöküyor.Su götürmez birer isbat gibi gelen bütün o inanılmaz tesadüflere rağmen,Donaldla elizabeth aynı çocuğun anne ve babaları olmadıklarına göre Donaldla Elizabeth değiller.O kendisinin Donald öteki de kendisinin Elizabeth olduğundan yüzde yüz emin. Adam kadının Elizabeth ,kadın da admın Donald olduğuna bütün gücüyle inanıyor...ama kocaman birer yanlış yaparak.Ama gerçek Donald kim?Gerçek elizabeth kim?Kim istiyor bu karışıklığı uzatmayı?Bilmiyorum.Siz de bilmeye çalışmayın.Her şeyi oluruna bırakın.
BAY MARTIN. Sevgilim ,birbirimizi tekrar bulduk artık. Şimdiye kadr aramızda geçmeyenleri unutalım;bundan sonra da kaybolmadan eskisi gibi yaşayalım
BAYAN MARTIN. Olur sevgilim.
BAYAN SMITH. Hoş geldiniz;sizi bu kadar beklettiğimiz için özür dileriz. Her ne kadar habersiz olsa da ziyaretlerinizle bizi şereflendirdiniz;onun için gidip elbiselerimizi değiştirmek gerekti.
BAY SMITH.(ÇOK ÖFKELİ)Bütün gün hiçbir şey yemedik.4 saattir sizi bekliyoruz. Niye bu kadar geç geldiniz?
BAY SMITH. Hm(sessizlik).
BAYAN SMITH. Hm,hm.(sessizlik)








__________________
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
eugene, ionesco, şarkıcı


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 01:56.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.