Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Türk ve Dünya Tarihi > Dünya Tarihi


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 26.06.2015, 01:03   #51
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Mısırlılar'ın Dünya Görüşü

Şu halde Mısırlılar kendilerim nasıl görüyorlardı? Bu soruya ilk önce Mısırlıların resim ve heykellerde kendilerini nasıl gösterdiklerine ve ikinci olarak da "yabancıları" nasıl resmettiklerine bakarak bir cevap verebiliriz. Diğer pek çok kültürde olduğu gibi, Mısırlılar da kendilerine ait kimlik duygusunu, en önce kendilerini Mısır dışındaki diğer halklarla kıyaslayarak kazanmışlardır.

Mısırlılar'ın kendilerini ve yabancıları resmetmelerine bakacak olursak, tarihlerinin büyük bir bölümünde kendilerini siyah, yün saçlı Afrikalılar ile soluk tenli, sakallı Asyalılar arasında bir yerde gördükleri anlaşılmaktadır.

Yeni Krallık firavunları I. Seti ve III. Ramses'in Krallar Vadisi'ndeki mezarlarında güneş-tanrı Ra'nın hâkim olduğu evrendeki çeşitli insan tiplerini temsil eden resimler vardır. Bunların arasında kızıl-kahverengi tenli Mısırlılar, siyah derili Nübyeliler ve daha açık tenli Libyalılar ve Asyalılarla kesin bir çelişki oluşturmaktadır. Bu eski etnik karakterler ten rengi ve diğer fiziki karakteristikler dışında çeşitli saç ve giyim biçimleriyle de ayrılmaktadır.

Bu resimlerin işlevinin Mısırlılar'ın kendilerini dünyanın geri kalanına göre milli bir grup olarak tanımlama olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Mısırlılar'ın kendileri de bu resimleri hiç kuşkusuz basitleştirilmiş stereotipler olarak görmüş olacaklardır. Mezarların ve tapınakların duvarlarındaki binlerce resimde halkın açıktan koyu kahveye kadar çok geniş bir yelpazeyi kapsadığı görülmektedir.

Şu halde ''Mısırlılardın kendilerini ırkçı olmayan, kültürel açıdan ayrı bir halk olarak gördükleri anlamı çıkartılabilir. Çünkü, fiziki görünüşlerine göre "yabancı" olmalarına rağmen sosyal ve politik açıdan Mısırlı kabul edilen pek çok birey örneği bulunmaktadır.

Klasik Dünyada Siyah İnsanlar

Yunan ve Roma yazarları için "siyahi" olmanın en yaygın ölçüsü Etiyopya idi. Etiyopyalılar ("yanık yüzlü insanlar") Klasik dünyanın bildiği en kara tenli Afrikalılardır ve onların Aristoteles, Xenophanes ve Ptolemaios gibi yazarların eserlerinde Mısırlılar ile nadiren karıştırılmaları önemlidir. Gerçekten de Manilius, Astoronomiea'sında insanları azalan bir siyahlık derecesine göre şöyle sıralar: Etiyopyalılar, Hintliler, Mısırlılar ve Mağribiler.

Strabon ise Etiyopyalılar'ın Güney Hintlilerine ve Mısırlıların Kuzey Hintlilerine benzediklerini belirtir. Yunanlılar'ın ve Romalıların ten rengini ya da diğer ırksal karakteristiklikleri aşağılamak için tanımlamadıkları da aşikârdır.

Klasik dünyada insanları sınıflandırmada coğrafya ve etnik köken çok daha önemli yöntemlerdi. Ancak Klasik yazarlardan çoğu zaman bağlam dışında yapılan, dikkatle seçilmiş alıntılar, tartışma ortamı yaratmak isteyen modern yazarlar tarafından konuyu bulandırmak için sık sık kullanılmıştır.




Tutankamon'un tören bastonunun sapı bir Afrikalı ve bir Asyalı figürlerinden oluşuyor.

Sonuç

Öyleyse şu soruyu bir kez daha sormamız gerekir: Eski Mısırlılar kimlerdi? Günümüzde elde olan kanıtlara dayanarak bazı gerçekler kesinlikle söylenebilir. Bir kere, başta da belirtildiği gibi, Mısır, Ortadoğu ve Akdeniz'le yakın ilişki kurabilecek bir Afrika ülkesidir ama Afrika kıtasının da coğrafi ve ırksal köken olarak ayrılmaz bir parçasıdır.

İkincisi, Mısırlıların dilinin başlangıçta Afrika kökenli olduğu ama sonra giderek Sami dillerinden (özellikle Yeni Krallık Dönemi ve sonrasında) etkilendiği anlaşılmaktadır.

Üçüncüsü, fiziki görünüşleri bakımından eski Mısır'dan ve Klasik sanat ve edebiyatından kalma pek çok kanıta bakarak, aşağı Nil Vadisi halkının ırksal ve etnik bakımdan karışık olduğu ve güneyde tam Negroid bireylerden kuzeyde daha soluk tenli ve düz saçlı Kafkas tiplerine kadar bir çeşitlilik gösterdiği söylenebilir.

Dördüncüsü, Firavunlar Dönemi geleneksel Mısır resimlerinde Mısırlılar kendilerini Afrika, Asya ve Kuzey Akdeniz insanlarından ayırmak için, öncelikle ten rengi ve saç tiplerine dayanan bir ırksal stereotipleme kullanmışlardır.

Sonuncusu ve belki de en önemlisi "siyahi" insan kavramı bizim yaptığımız çağdaş bir sınıflandırmadır ve bunu eski çağın bağlamında kullanmaya kalkışmak yalnızca kavram karışıklığına yol açar. Mısır'ı "beyaz" bir uygarlık olarak tanımlamak için "beyaz Anglosakson Protestan" bir komplo olmadığı gibi, "siyahi" bir uygarlık olarak tanımlamak için de herhangi bir bilimsel neden yoktur.

Eski Mısırlılar çağdaş "siyahi" kavramını anlamayacaklardı ve kendileri "Mısırlılık"larını asla yalnızca ırksal terimlerle tanımlamayacaklardı. Eski Mısır'ın kültürü ve arkeolojik geçmişi pek çok ırksal grubun etkileşiminin ürünüydü. Diğer bir deyişle, Mısırlılar siyah, kahverengi ya da beyaz değil, yalnızca Mısırlı'ydılar.

GÜNÜMÜZ MISIR'ININ ETNİK YAPISI

Çağdaş Mısır halkının büyük çoğunluğu Hami ve Sami halkların karışımına dayanan çok homojen bir etnik grup oluşturur. Tarih boyunca çeşitli istilalara uğrayan Nil Deltası'nda bir bileşim, belirli yabancı öğeler de taşır. Nil Vadisi'nde oturan Saidiler, eski göçebe topluluklarla karışmanın ürünü olan farklı bazı fiziksel özellikler gösterirler.

Daha güneydeki Nübyeliler, bir ölçüde Arap kökeni taşımakla birlikte, belirgin özelliklerle ayırt edilen yerli kimliklerini korumuşlardır. Sina'da ve Doğu Çölü'nün kuzeyinde oturanlar, genellikle yakın dönemde göç etmiş Araplar'dan oluşur.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.06.2015, 01:12   #52
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Gize Sfenksi ve Horus'un Gözü


"Beyaz, Büyük Doğu Gök'ünde yükseldiği zaman tanrıların ibadetini güzelliği ile umutlandıran Horus'un Gözü, sana övgüler."

Mısır'ın Ölüler Kitabı'ndan

"Mısır'ın Ölüler Kitabı ve Mısırda Ölüm Sonrası Fikri" gibi kitaplar, bu tip tradisyonları incelemeyi sevenler için mutlaka okunması gereken bir kitaptır. Kitapta sfenks hakkında da bilgi verilmektedir. Mısır’ın Ölüler Kitabında şöyle denir: "Horus, aynı zamanda ve özellikle Harmakhis, 'Ufuktaki Horus', ünlü Gize Sfenksi'dir. Defalarca kumlar altında kalmış ve insanların gayreti ile tekrar ortaya çıkarılmıştır. Doğuya yönelik yüzüyle, hareketsizliği içinde devasa ve sabahın ihtişamına katılmış, gerçekten 'Ufuktaki Horus' tur. Piramitlerin çevresindeki dokunulmamış, geniş ölüler şehrini kollayan Horus-Kheprenidir. Göksel eşi Güneş'in, bütün doğumların kızıl oluşu gibi kırmızı kumlar içinde kırmızı doğacağı noktadan gözlerini ayırmayan Horus-Harmakhis'tir. Bu Gize Sfenksi, yıpranmış yüzünden sonsuz tatlılıkla Horus'tur. O Horus ki beş bin yıldır milyonlarca güneşin doğuşunu, tarih öncesi yıkımların, felaketlerin, korkunç patlamaların silinişini görmüştür."

1. yy.da yaşamış Yunan yazarı ve filozofu Jamblik'in anlattıklarına dayanarak, eserlerini hazırlayan Lancelin, İsis sırlarına inisiye olma törenlerini detaylı bir şekilde şöyle tanımlıyor; "Gize'deki Sfenks adaylara ait tek giriş yeriydi. Günümüzde bu giriş kumlarla, döküntü ve enkazla kapanmış durumdadır. Bununla beraber çömelmiş dev heykelin ön ayakları arasında yerleşmiş bulunuyor. Ama belirtelim ki, şimdiye kadar yapılan kazılarda böyle bir giriş tespit edilemedi. Belki daha sonra bulunur. Çok önceleri bu giriş, gizli giriş düzenini ancak rahiplerin bildiği bronz bir kapı ile kapalı idi. Sfenks'in içinde ve altında, Büyük Piramit'in yeraltı bölümüne bağlanan dehlizler kazılıydı ve o şekilde birbirleriyle kesişmekteydiler ki, rehbersiz girildiğinde, bu çıkışa veya daha ilerde sözü edilecek sonuca götürülmüş olunurdu. Kıdem sırasına göre ilk iki, aday kişiyi 22 basamaklı bir spiral merdivenden indirip, sınavların başlayacağı dairevi bir salona götürüyorlardı. Bu, ruhun cesaret, irade, sabır ve idrak genişliği özelliklerinden geçirilen sınavların ne ile ilgili olduğu ve kapsamı da bir sırdır. Yalnız şunu ifade edelim ki, bin engeli geçen, çeşitli merdivenleri aşan adayı, on iki Osiris rahibinin ellerine teslim edilirdi. Onlar inisiye adayını da son noktada bulunan büyük rahibe takdim ederlerdi."

Jamblik'in açıklamaları burada bitmektedir fakat diğer ezoterik tradisyon bilgileri ve okültistler; efsaneyi, Büyük Piramit ve onun yeraltı dehlizleri arasında da devam ettirdiler. Buna göre, imtihanları başarı ile geçip inisiyasyona kabul edilenler Yükselen Geçit'e götüren çıkış yoluna, başaramayanlar ise Nil'e ulaşan çıkış yoluna götürülürdü.Büyük Sfenks'in sırlı kimliğini daha detaylı açıklayan Dr. Mardrus Toute Puissance de L'Adepte adlı kitabında Sfenks için şunları anlatmaktadır;
"Senin adın silinmez. Saklananların saklısı senin adındır.
Amenler'in Amon'u senin adın,Phre Harmakhis Khephra Toum senin adın.
Bütün olmuş olanlar, olmakta olanlar ve olacak olanlar senin adındır.
Khephra Toum, yenileştirmelerin efendisi, değiştirmelerin üstadı…
Ey Amenler'in Amon'u, Sırların Sırrı, Saklıların Saklısı, Işık Saçan ve karanlıkta bırakan...
Ey Phre Harmakhis ve Khephra ,yüzünü Osirisli oğluna çevir,soylarının oğlu onu doğruluyor…
Ey ebedi Şekil, işte ben. Ona gir, özünü emsin. Seninle birleşsin.
Ben Büyük Ruh'un Parçalarından bir parçayım, uluhiyetin parçalarından bir parçayım.
Bütün Yaradılıştan önce o vardı. Bütün mevcudattan önce o mevcuttu.
Hiçbir şey olmadığı zaman o vardı. Hiçbir şeyin adı yokken o vardı..."
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.06.2015, 01:16   #53
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Gize Piramitleri



Gize piramitleri tahmini olarak M.Ö 3000 yıllarında eski krallık döneminde yapıldığı zannedilmekte. Bunlar; Keops, Kefren ve Mikerinos piramitleridir ve isimlerini aldıkları firavunlar tarafından yaptırılmıştır. Gize piramitleri dünyanın en büyük piramitlerdir. Bunlarla birlikte ve Mısır'da yüzlerce irili ufaklı piramit mevcuttur. Gize piramitlerini diğerlerinden ayıran farkların başında içlerinde yazı bulunmaması ve nasıl yapıldıklarının hala çözüme ulaşmamış olmasıdır.

Keops'un oğlu Kefren için yapılmış piramit 136 metre yüksekliğe sahip. Kefren piramidinin dış yüzeyinde yer alan kaplamalar bugün sadece tepesinde görülebilmekte. Bu üç piramitten sadece Keops (Khufu olarak da bilinir) Dünya'nın yedi harikası'ndan biridir. Dünya'nın yeni yedi harikası'nda da onur ödülü bulunmaktadır.

Gize'deki Piramitlerle İlgili Çarpıcı Bilgiler

Binlerce yıl önce yapılan piramitlerde bugün bile hala binlerce sır yatmaktadır.O tarihlerde piramitleri yapan insanlar herhalde metre kavramını bilmiyorlardı. Ve bütün bunları göz kararıyla yapmaları da imkansız. Bugün bile çok düzenli bir şekilde yapılan gökdelenlerde çok hafif bir sapma söz konusu olabiliyor. Peki o zamanlar bunları yapan insanlar ölçüm için ne kullandılar. Saniye mi? Arşın birimi mi? Mısır endazesi mi? Bilemiyoruz. Şimdi bu piramitlerde, özellikle Gize bölgesindeki büyük piramidin çeşitli oranlarda ölçümlerine bir bakalım. Bunların hepsi bir rastlantı mi? Olabilir. Ama bu kadar çok rastlantıda insani düşündürüyor'

Gize'deki piramitlerle ilgili yapılan bazı matematiksel araştırmalar, eski Mısırlıların çok gelişmiş bir matematik ve geometri bilgileri olduğunu göstermektedir. Bu hesaplamalara göre, piramitleri planlayanların matematik ve geometri bilgisi dışında, dünyanın ölçüleri, çevresi, ekseni ve bu eksenin eğimi gibi bilgilere de sahip olmaları gereklidir. MÖ yaklaşık 2500'lü yıllarda inşasına başlanan piramitlerle ilgili bu bilgiler, henüz büyük matematik bilginleri Pisagor, Arşimet ve Öklid'den dahi 2000 yıl daha önce bu piramitlerin inşa edildiği göz önünde bulundurulursa, çok daha çarpıcı bir hal almaktadır:
  • Piramitin açıları Nil deltasını iki eşit yarıya böler.
  • Gize'nin üç piramiti aralarında, bir Pisagor üçgeni oluşturacak biçimde düzenlenmişlerdir. Bu üçgenin kenarlarının birbirlerine oranları 3:4:5'tir.
  • Piramitin yüksekliğiyle çevresi arasındaki oran bir dairenin yarı çapıyla çevresi arasındaki orana eşittir.
  • Piramit dev bir güneş saatidir. Ekim ortasıyla Mart başı arasında düşürdüğü gölgeler mevsimleri ve yılın uzunluğunu gösterir. Piramiti çevreleyen taş levhaların uzunluğu, bir günün gölge uzunluğuna eşittir.
  • Piramitin dikdörtgen biçimindeki tabanının normal kenar uzunluğu 365,342 Mısır endazesine (dönemin ölçü birimi) denk gelir. Bu sayı günümüzde de kullanılan güneş yılının günlerinin sayısına oldukça yakındır. (Günümüzde güneş yılının gün sayısı 365, 224 olarak hesaplanmaktadır.)
  • Büyük Piramitle dünyanın merkezi arasındaki uzaklık, Kuzey Kutbuyla piramitin arasındaki uzaklığa eşittir.
  • Piramitin tabanının yüzeyi, anıtının yarısının iki katına bölündüğünde, pi sayısı elde edilir.
  • Piramitin dört yüzünün toplam yüzölçümü piramitin yüksekliğinin karesine eşittir.
  • Her biri 20 ton olan taşlardan inşa edilmiştir ve bu taşları temin edilebilecek en yakın mesafe yüzlerce kilometre uzaklıktadır. Bu taşların nasıl getirildiği konusunda kesin olmayan farklı varsayımlar bulunmaktadır.
  • Piramit, kimin adına yapıldıysa, onun bulunduğu odaya, yılda sadece 2 kez güneş girmektedir. (doğduğu ve tahta çıktığı günler)
  • Mumyalarda radyoaktif madde bulunduğundan mumyaları ilk bulan 12 bilim adamı kanserden ölmüştür.
  • Piramitlerin içerisinde ultra sound, radar, sonar gibi cihazlar çalışmamaktadır.
  • Kirletilmiş suyu, birkaç gün Piramit'in içine bırakırsanız; suyu arıtılmış olarak bulursunuz.
  • Piramit'in içerisinde süt, birkaç gün süreyle taze kalır ve sonunda bozulmadan yoğurt haline gelir.
  • Bitkiler Piramit'in içinde daha hızlı büyürler.
  • Piramit'in içine bırakılmış su, 5 hafta süreyle bekletildikten sonra yüz losyonu olarak kullanılabilir.
  • Çöp bidonu içindeki yemek artıkları, hiç koku vermeden Piramit içinde mumyalaşır.
  • Kesik, yanık, sıyrık gibi yaralar büyükçe bir Piramit'in içinde daha çabuk iyileşme eğilimi gösterir.
  • Piramitlerin bazı odalarının içinde ne olduğu hakkında bir bilgi yoktur; araştırmacıların çoğu, ya içinde kayboldular ya da aynı yerde birkaç tur attılar, fakat içlerini göremediler.
  • Piramitlerin içi yazın soğuk kışın sıcak olur
  • Büyük Piramidin açıları, Nil'in delta yöresini iki eşit parçaya bölerler.
  • Gize'deki üç piramit aralarında bir Pisagor üçgeni olacak şekilde düzenlenmişlerdir. Bu üçgenin kenarlarının birbirlerine göre oranı 3:4:5'dir.
  • Büyük Piramit'in tabanının yüzeyi, anıtın yarısının iki katına bölündüğünde pi=3,14 sayısı elde edilir.
  • Büyük Piramiti'n dört yüzeyinin toplam yüzölçümü, piramit yüksekliğinin karesine eşittir.
  • Büyük Piramit, dünyanın kara kitlesinin merkezinde yer alıyor.
  • Büyük Piramit, dört ana yöne göre düzenlenerek inşa edilmiştir.
  • Piramit dev bir güneş saatidir. Ekim ortasıyla Mart başı arasında düşürdüğü gölgeler mevsimleri ve yılın uzunluğunu gösterirler. Piramidi çeviren tas levhaların uzunluğu bir günün gölge uzunluğuna eşittir. Bu gölgelerin tas levhalar üstünde gözlenmesiyle günün 0,2419 bölümünde yılın uzunluğu yanlışsız olarak saptanabiliyordu.
  • Büyük Piramit'le dünyanın merkezi arasındaki uzaklık, Kuzey kutbuyla arasındaki uzaklığa eşittir ve kuzey kutbuyla dünyanın merkezi arasındaki uzaklığa eşittir.
  • Piramidin yüksekliğiyle,çevresi arasındaki oran, bir dairenin yari çapıyla çevresi arasındaki oranın dengidir. Dört kenarlar dünyanın en büyük ve çarpıcı üçgenleridir.
  • Gizde'den geçen boylam, dünyanın denizleriyle anakaralarını iki eşit parçaya böler. Bu boylam ayrıca,kara üstünden geçen en uzun kuzey-güney yönlü boylam olup,bütün yer kürenin uzunluğuna ölçümünde doğal sıfır noktasını oluşturur.
  • Büyük piramidin tepesi Kuzey kutbunu, çevresi ekvatorun uzunluğunu temsil eder. Ve iki uzunluk ayni mikyasa uygunluk gösterir.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.06.2015, 01:51   #54
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Haman ve Eski Mısır Yazıtları


Kuran'da Eski Mısır hakkında verilen bilgilerin bazıları yakın zamana kadar gizli kalmış bazı tarihsel gerçekleri açığa çıkarmaktadır. Bu gerçekler, Kuran'daki her kelimenin belirli bir hikmete göre kullanıldığını da bize göstermektedir.

Kuran'da Firavun'la birlikte adı geçen kişilerden birisi "Haman"dır. Haman, Kuran'ın 6 ayetinde, Firavun'un en yakın adamlarından biri olarak zikredilir.

Buna karşılık Tevrat'ta Hz. Musa'nın hayatını anlatan bölümde, Haman'ın adı hiç geçmez. Fakat Haman ismi Eski Ahit'in sonraki bölümlerinde, Hz. Musa'dan yaklaşık 1100 sene sonra yaşamış ve Yahudilere zulmetmiş bir Babil kralının yardımcısı olarak geçmektedir.

Kuran hakkında akıl dışı yorumlarda bulunan bazı gayrimüslimlerin iddialarının dayanaksız olduğu bir Mısır hiyeroglifinin bundan yaklaşık 200 yıl önce çözülüp, eski Mısır yazıtlarında "Haman" isminin bulunmasıyla ortaya çıktı. 18. yüzyıla dek Eski Mısır dilinde yazılmış kitabeler ve yazılar okunamıyordu. Eski Mısır dili hiyeroglifti ve çağlar boyunca bu dil varlığını sürdürmüştü. Fakat MS 2. ve MS 3. yüzyılda Hıristiyanlığın yayılması ve kültürel etkisiyle Mısır, dinini olduğu gibi dilini de unuttu; yazılarda hiyeroglif kullanımı azaldı ve sona erdi. Hiyeroglif yazısının kullanıldığı bilinen en son tarih MS 394 yılına ait bir kitabedir. Bundan sonra bu dil unutuldu ve bu dilde yazılmış yazıları okuyabilen ve anlayabilen kimse kalmadı. Ta ki bundan yaklaşık iki yüzyıl öncesine dek…

Eski Mısır hiyeroglifi 1799 yılında, Rosetta Stone adı verilen, M.Ö. 196 tarihine ait bir kitabenin bulunmasıyla çözüldü. Bu tabletin özelliği üç farklı yazıyla yazılmış olmasıydı: Hiyeroglif, demotik (hiyeroglifin el yazısı şekli) ve Yunanca. Yunanca metnin de yardımıyla tabletteki eski Mısır yazısı çözülmeye çalışıldı. Tabletin tüm çözümü, Jean-Françoise Champollion adlı bir Fransız tarafından tamamlandı. Böylece unutulan bir dil ve bu dilin anlattığı tarih aydınlanmış oldu. Bu sayede eski Mısır uygarlığı, onların dinleri ve sosyal yaşantıları hakkında bir çok şey öğrenildi.

Hiyeroglifin çözümüyle konumuzu da ilgilendiren çok önemli bir bilgiye daha erişilmiş oldu: "Haman" ismi gerçekten de Mısır yazıtlarında geçiyordu. Viyana'daki Hof Müzesi'nde bulunan bir anıt üzerinde bu isimden söz ediliyordu. Aynı yazıtta Haman'ın Firavun'a olan yakınlığı da vurgulanıyordu.

Tüm yazıtlara dayanılarak hazırlanan "Yeni Krallıktaki Kişiler" sözlüğünde ise, Haman'dan "Taş ocaklarında çalışanların başı" olarak bahsediliyordu.

Ortaya çıkan sonuç önemli bir gerçeği ifade ediyordu. Haman, aynen Kuran'da geçtiği gibi Hz. Musa zamanında Mısır'da yaşayan bir kişiydi. Kuran'da bahsedildiği gibi, Firavun'a çok yakındı ve inşaat işleriyle ilgileniyordu.

Kuran'da, Firavun'un kule yapma işini Haman'dan istemesini haber veren ayet, bu arkeolojik bulguyla tam bir uyum içindedir:

Firavun dedi ki: "Ey önde gelenler, sizin için benden başka İlah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın İlahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum." (Kasas Suresi, 38)

Sonuç olarak, Eski Mısır yazıtlarında Haman'ın adının bulunması, Kuran'ın, gayba hakim olan Allah katından indirilmiş olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Zira Kuran'da Peygamber Efendimizin yaşadığı devirde ulaşılması ve çözülmesi mümkün olmayan bir tarihi bilgi mucizevi şekilde bizlere aktarılmıştı.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.06.2015, 01:56   #55
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Heliopolis (Güneş Kenti , Annu)





Eski Mısır'ın, tanrısı Ra olan "güneş kenti". Heliopolis, aynı zamanda 13 Aşağı Mısır Şehir Devletinin başkentliğini de yapmış Mısır'ın en eski şehirlerinden biridir.

Heliopolis'in Eski Mısır'daki adı, "Annu/on" idi ve bu adı, Grekçe "Güneş'in kenti" anlamına geldiği için almıştır. Kent, Kahire'nin 10 kilometre kadar kuzey doğusundadır.



Romalılar, buradaki dikilitaşları Roma'ya getirmişlerdir. Bugün, eski Mısır şehrinden yalnız bir dikilitaş kalmıştır.

İsmi aynı zamanda Kahire'de bulunan bir günümüz mahallesi ne de işaret etmektedir. Bilindik ismiyle مصر الجديدة Masr al-gidīdah (literatürde "Yeni Mısır"). Antik Şehir Nil'in 5 mil kadar güneyinde, عين شمس Ayn Şems deltasının kuzey ucunda bulunmaktaydı. Antik zamanda güneşe tapınmanın bir anlamda başkenti idi. Bu nedenle Grekçe de "Güneşin Şehri" olarak geçmektedir.[2] Hermopolis gibi Yunanca adıyla bütünleşen bu yer, Mısır dilinde "ise iunu, per aat" (büyük ev), ve "per atum" (Atum'un evi) gibi isimlerle anılır.[4] Zamanının en zengin şehirlerinden biri olan Heliopolis`in diğer bir adi da konaklar şehridir. Zamanında cerrah ve mumyacıları yetiştiren okulları ile ünlü olan kent, Amon Ra tapınağı'yla da tanınır.


Heliopolis, Kahire yakınlarındadır ve tanrı Helios tarafından kurulmuştur. Bu kentin bir özelliği de zeytin ağaçları ile dolu olup, antik cağlardan beri zeytinyağı üretilmesi,Abraham (Hz İbrahim)'ın da bu şehirde yaşamış olması ve Hz Musa'nın bu şehirde eğitim görmüş olmasıdır. Yaradılış efsanelerinde -Heliopolis için- tek tanrı olan Ra'nın dünyayı ve tanrıları yaratması anlatılır.

Heliopolis, ayrıca önemli bir dinî merkezdir ve antik Mısır'daki en önemli mitlerin kökeninin geldiği yerlerden biridir. "Ennead"; yani "dokuzlu" diye bilinen Mısır panteonunun en önemli isimleri de burada hüküm sürer. Dokuzlu, bir aile olarak karşımıza çıkar: Baş Tanrı; Yaratıcı Atum, çocukları Shu ve Tefnout, torunları Geb, Nut ve onların çocukları Osiris, İsis, Seth, ve Nephthys.

Bu figürlerden yaratılış destanları, kutsal üçlü mitleri, iyi ve kötünün savaşını anlatan Osiris-Seth hikayeleri ortaya çıkmıştır. Bu mitler, halkın inanışında daima önemli bir yer tutmuş ve çevresindeki kültürleri de etkilemiştir.

Zamanla Osiris - Seth savaşı ve Kutsal Üçlü'yü (Horus - İsis - Osiris) anlatan mitler, değişikliğe uğradı ve şahin başlı Horus, daha ön plana çıktı. Öncelikle politik, sonra da dini bütünleşme düşünceleriyle antik Mısır'ın en önemli figürlerinden Ra ile Horus birleştirilerek "Ra-Harakhiti" diye karma bir kült yaratıldı.

Güneş'le özdeşleştirilen Ra ile bütünleşen bu kent, Yunan etkisinin başlamasıyla Güneş Tanrısı Helios ile denk tutuldu ve kentin adı da Güneşin (Helios'un) şehri manasına gelen Heliopolis oldu. Tek tanrı inancına sahip firavun Akhenaton zamanında ise şehir, Aton'a adandı. Aton'un da sembolü, tıpkı Ra gibi güneş kursuydu.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.06.2015, 02:02   #56
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Horus




tanrı Kneph sarsıyordu evreni titreyerek:
ana İsis, o zaman doğruldu yatağından,
baktı şöyle yabani kocasına bir zaman,
ve parladı öfkesi yeşil gözlerinde pek.

"bakın, dedi ana, densiz yaşlı, uyuyor pek,
bütün kışları dünyanın geçmiş onun omzundan,
tutun ayağını, görmeyin gözünü aman,
volkanlar tanrısı, kışlar kralı bu, gerçek!

savuşup gitti kartal, düşüncem dedi bana,
onun için sarındım Cybèle'nin fistanına...
pek sevilen oğlu bu Hermes'le Osiris'in."

gitti tanrıça yaldızlı sedefi üstünde,
denizler gönderdi o cânım gölgesini de,
pul pul donandı gökler kuşağıyla iris'in.
Gerard de Leval
Horus, gök tanrısıdır. İsis ile Osiris'in oğludur. Horus, Mısır mitolojisinde şahin başlı tanrı, Firavunların bazı tasvirlerinde onları İsis'in kucağında görülebilir. Bu da firavunların dünya üzerindeki Horus olduğuna inanılmasındandır. Firavunlar kendilerini Horus'un yeryüzündeki cisimleşmiş halleri olarak gördükleri için Mısır'ın en önemli tanrılarından biridir.

Mısır kralları, kendilerini şahin-başlı tanrı Horus'la bağdaştırıyorlardı. Horus, tanrıların en önemlisiydi; çünkü firavun, onun dünya üzerindeki gölgesiydi; Krallar, "Horus" adını kendi adlarına katarlardı. Aynı zamanda, firavunların Ra'nın ardılı olmalarında dolayı, Horus güneşle de ilintili duruma geliyordu. İnsanlar için bu tanrı, Osiris'in oğlu kimliğini kazanmıştı. Tanrılar arası bu çelişkiyi çözmek adına verilen uğraşlar sonucu, Mısır'ın farklı bölgelerinde en azından on beş farklı Horus inancı ortaya çıktı. Bu değişik inançlar, kendilerine özgü soy biçimlerine göre kabaca ikiye ayrılabilir: güneşil ve osiril. Eğer Horus, İsis'in oğlu olarak biliniyorsa osiril; tersi durumda ise güneşil bir tanrıdır. Güneşil Horus'un; Atum'un, Ra'nın ya da Geb ve Nut'un oğlu olduğu söylenir.

Horus ismi, Eski Mısır'da "Hor" olarak anılmaktaydı. "Horus" ise eski Yunancadaki karşılığıdır. Ezoterik öğretilerde "dünya rabbi"nin sembolüdür. Horus'un bilinen en yaygın sembollerinden biri, "Ra'nın sol gözü" olarak ifade edilen göz şeklindeki amblemdir. Dünyayı görüp gözeten ve "evrensel idare mekanizması"nın bir unsuru olan "Siriusyen kültür"ün dünyayı görüp gözeten ve kontrol eden keskin gözünün sembolüdür.

Horus, mitolojik anlatımlarda genelde şahin ya da şahin başlı insan görünümünde sembolleştirilmiştir. Yolculuğu simgeleyen bir kayık içinde ve başının üstünde bir yıldız amblemi ile temsil edilen şekli en yaygın olanıdır. Yolculuktan kasıt, kozmik irtibat ya da bir başka deyişle kozmik tesirlerin dünyamıza gelişidir. kozmik tesirlerden kastedilenin ne olduğu; şahin başlı, insan vücutlu Horus sembolünün üstündeki yıldız ambleminde gizlidir.

Yirmi değişik şekil altında Horus, Mısır Panteonun'un (tanrılar grubunun) en büyük tanrılarındandır. O, Louvre müzesinde görebileceğimiz, firavunun önünde zarif kutsama jestini tekrarlayan atmaca başlı Horus'tur. Piramit tekstlerinde, Seth'i Horus'la karşı karşıya getiren korkunç savaş ilişkisi anlatılır. Oradan Seth'in nasıl husyelerini (testis) kaybettiği ve Horus'un bir gözünden olduğunu öğreniyoruz. Bu kötülüğü kovalayan, yakalayan ve peşini bırakmayan Horus, özellikle ölüler tarafından saygı görmektedir. Çünkü bu ışık yapılı Horus, onların gözünü açmıştır. Böylece ölüler, onun aracılığı ile görebileceklerdir. Nil kıyılarında canlı iken yürüdükleri zamanki gibi adımlarını ebediyete o kadar kolaylıkla yöneltebileceklerdir.

Horus'un çocukluğu, yani "sabi Horus", Harpokrates olarak bilinir ve İsis tarafından emzirilen bir bebek biçiminde betimlenir. Belinden aşağısının gelişmediği söylenir. Bunun nedeni, annesi ona gebe kaldığında babasının ölü olması ya da erken doğmuş olması olabilir. Harpokrates, oturup baş parmağını emen ve gençliğini yansıtır biçimde yana taranmış saçları olan bir çocuk olarak resmedilir. Ayrıca krallık tacını ve yılanlı başlığını (Uraeus) giymiştir. Daha sonraları; Harpokrates, doğan güneş imgesiyle bütünleşmiştir.

Harsiesis; "İsis'in oğlu": Horus'a, İsis'in büyüleri ile babası Osiris'in öldürülmesinden sonra gebe kalınmıştır. Annesi tarafından Buto'ya yakın yüzen ada Chemmis'te büyütülmüştür. O, şeytânî amcası Set'in daimi düşmanıydı; fakat annesi onu korudu ve yaşattı. Harpokrates, saçları yandan lüleli ve baş parmağını emerken de resmedilmiştir. Mısır sanatında, Harpokrates bir timsahın üzerinde ayakta duran, bir elinde akrep, diğerinde yılan tutan bir çocuk olarak da betimlenmiştir.

Harmakhis; "Ufuktaki Horus": Doğan güneş olarak kişileştirilmiştir ve dirilişin ve sonsuz hayatın sembolü Khepera ile simgelenmiştir. Giza platosundaki Büyük Sfenks Horus'un görünümlerinden biridir.

Haroeris; "Yetişkin Horus": Horus'un erken formlarında Yukarı (Güney) Mısır'ın lider tanrısıydı. Hathor'un oğlu ya da bazen de kocası olarak metinlerde geçer. Aynı zamanda Osiris ve Seth'in erkek kardeşiydi. Set'in ülkesi Aşağı Mısır'ı yaklaşık M.Ö. 3000 yıllarında fethetmiş ve her iki krallığı birleştirmiştir.

Yetişkin Horus'un çok sayıda karısı ve çocuğu vardır. Dört erkek evladı bir gruplandırılır. İsis'ten olma olduklarına inanılır. Bunlar, mumyalanma sonrası ölünün organlarının konduğu kanopik denen kavanozlara yerleştirilirler. Her çocuk, vücudun başka bir bölümünü korur. Bunların isimleri; Duamutef, Imsety, Hapi ve Qebehsenuef'tir. Lotus çiçeğinden doğmuşlar ve yaratılış ile ilişkilendirilen güneş tanrılarıydılar. Nun'un suyunu, Ra'nın emri ile yeniden getirmişlerdir. Anubis, onlara cenaze törenlerinde mumyalama, "Ağız açma", Osiris'i ve tüm erkeklerin gömülmesi ödevlerini verdiğine inanılır. Horus onları daha sonra dört ana yönün koruyucusu yaptı. Maat'ın ölüleri yargılaması sırasında lotus çiçeğinin üzerinde Osiris'in önünde otururlar. Diğer taraftan, çok yaygın olarak ölünün iç organlarını koruyucusu olarak hatırlanırlar.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.06.2015, 02:08   #57
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Mumyalama, "ağzın açılması", Osiris ve tüm insanların gömülmesi ile ilgili görevlerin Osiris tarafından onlara verildiğine inanılır. Horus, onları daha sonra "dört esas nokta"nın korucuları yapmıştı. Maat salon'unda, Osiris'in yanındaki bir lotus çiçeğinin içerisinde otururlar. e var ki, yaygın olarak ölülerin iç organlarının koruyucuları olarak hatırlanırlar. Her oğul, bir iç organı korur ve bir tanrıça tarafından da korunur.

Behdet Horus'u, eski Horus'un Behdet'teki batı deltası'nda tapınılan bir biçimiydi. Ra'nın oğlu ve varisi olarak Behdet Horus'u, daha re kimliğinin oturmadığı Helipolis düzeni ve inançları ile bütünleşmişti. Bu tanrı, Ra'nın dünya üzerindeki krallığı boyunca, onu Seth'e karşı korumuştu. genellikle kanatlı bir güneş plağı ya da savaş sırasında firavunun üzerinde uçan bir şahin biçiminde betimlenir. Çift taç giyen şahin başlı bir adam olarak resmediliyorsa, elinde Seth'e karşı kullandığı şahin başlı silah bulunur.

Cennetin hükümdarı, yeryüzünün kralı ve kutsal şahin olmak üzere teslis (üçlü) kavramı mısır dininin yerleşmiş yönüydü. Horus'un evrensel olduğu ve ezelden beri var olduğu fikri, birinci hanedânlığa kadar uzanır ki, bu da piramit yazılarında belirtiliyor. (Bu yönüyle Osiris ve üçlü birlik kültü, mevcut Hıristiyanlığın dejenere olmasında önemli rol oynamıştır.)

Behdetli Horus, yetişkin Horus'un bir başka formu olup, Behdet'in batı deltasında tapınılırdı.

Mısır mitolojisine göre Aşağı Mısır'ı temsil eden Horus, Yukarı Mısır'ı temsil eden set ile barış içinde yaşar.. M.Ö. 2400 dolaylarında ise Mısır'da Osiris kültü yayılmaya başladığında Horus, Osiris'in oğlu olarak görülmeye başlar. Mısır tahtına göz koyan Seth ise Osiris'i öldürür ve artık Horus'un baş düşmanı olur. Efsaneye göre Horus, Seth'i yenerek babasının öcünü alır ve Mısır tahtına geçer. Bir savaş sırasında yaralanan sol gözünü ay tanrısı Toth iyileştirir.. Bu inanış, mısır mitolojisine bir açıklık getirir ki Horus'un iyileşmiş gözü, zamanla güçlü bir tılsım olarak kabul görür.. Bu yüzden Horus, pek çok yerde şahin kafasıyla figürize edilir.

Osiris'in mumyasının cinsel organı hariç her parçası bulunur; ama hâlâ ölüdür. İsis de gerek maji gücüyle gerek üstün performansıyla kayıp parçayı yaratır ve Osiris de dirilip ölüler diyarına hükmeder ve Horus'un dünyaya gelir.

Harsiesis'e göre Horus, "İsis'in oğlu Horus"tur. İsis, kocası Osiris'in ölümünden sonar, büyülü bir biçimde Horus'a gebe kalmıştı. Annesi, Horus'u, Buto yakınlarındaki Chemmis Adası'nda, zalim amcası Seth'in sürekli tehlikesine karşın büyütmeyi başarmıştı

Osiris'in Seth tarafından öldürülmesinden sonra İsis, büyü gücüyle hamile kalır ve hüküm süren Seth'ten gizlice oğlunu büyütür.

Horus büyür, set'in freskine dart atarak kendini geliştirir. sonunda karşısına dikilir ve büyük savaş sonuncunda onu yener. gözünde savaşın izi kalır. babasına yapılana ithâfen o da küçük set'i uçurur ve set de kısırlıkla lanetlenir. üstüne sürgün edilir ama geri döneceğini söyler. Horus da rövanş için bekleyeceğini söyler.

S. Mayassis şöyle yazmaktadır; "İsis, Osiris'i Horus biçiminde dirilttikten sonra onu gökyüzüne tanrıların karşısına, yeni şekillere doğru çıkardı. eski mısırlılar içinden çıktığı eski bir şekilden evrim sonucu oluşan her şekle çocuk diyorlardı. genç bir adam, kendi kendinin çocuğu, çocukluğunun oğul' u, yetişkin, genç adamın oğlu, ihtiyar*da yetişkininkidir. Horus, Osiris'in yeni bir yaşam biçimidir."



Sembolizm'de Horus

“Horus” adı, bu ilahın Grekçe'deki adıdır, Mısır dilindeki asıl adı “Hor”dur. Eski Mısır eserlerinde Horus, sık sık bir gözle, şahin kafasıyla veya atmaca kanatlı bir yıldız diskiyle tasvir edilir. Çocuk başıyla ya da genç bir insan başıyla temsil edildiğinde parmağı kelam organı olan ağzında ya da ağzını işaret eder tarzda tasvir edilir.

Horus, sembolizmde genellikle, İlâhî Yasalar'ın insanda vicdan tarzında belirmesini simgeler. Şahin kafalı Horus'un yırtıcı kuşların keskin bakışıyla tasvir edilmesi, kişinin hiçbir hareketini gözünden kaçırmayan bir ilah oluşunu, yani vicdanın gözünden hiçbir şeyin kaçmayacağını simgeler. Bir başka deyişle bu, insanın iç dünyasındaki her niyetini ve sosyal yaşamındaki her hareketini gözden kaçırmayan merhametsiz yargıcın keskin bakışını simgeler. Bu, yasaların kıl kadar şaşmadan uygulanmasını gözeten, kişiden özellikle öte-âlemde hesap soran vicdanın ifade edilişidir. Günde yirmi dört saat uyanık ve gözleri hep açık olmalıdır; çünkü hem yasaların kıl kadar şaşmadan uygulanmasını sağlamakta, hem de ilah Seth (‘nefsâniyeti ve kötülüğü simgeleyen ilah) ile mücadele etmektedir. Bu yüzden Güneş ve Ay, Horus'un gözleri olarak ifade edilir. Çünkü Güneş ve Ay'ın her ikisi nöbetleşe, gece ve gündüz insanın üzerinden eksik olmaz, Horus'un 24 saat açık kalan gözleri gibi. Horus'tan “Sirius içindeki Horus” olarak söz eden kimi Mısır metinlerinde ise, Horus'un Dünya insanlarına Sirius'tan gelen bir ‘tesir' olduğu ve kaynağının göksel Osiris olduğu belirtilir.

Parmağını ağzına götürmüş Horus ise misterler konusundaki sessizlik ilkesini simgeler.



Behedet Şehri'nde tapılan Horus'un formlarındandır. Büyük kanatları, güneş diskinin bir formu olarak gösterilir. Genelde önemli manzaraların üstünde uçtuğu görülür (Mısır'ın dinsel sanatında). Hadît, Horus'un her zaman her yerde hazır oluşuyla resmedilmiştir. Crowley'in "Magic in Theory and Practice" kitabında dediği gibi, “Son derece küçük ve atomik haldeki her yerde ve her zaman hazır olan parçaya hadît” denir.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.06.2015, 02:12   #58
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Horus'un Gözü


Horus'un gözü eski Mısır tasvirlerinde ilâh Horus'un “Ay gözü” de denilen sol gözüne verilen addır. Horus'un gözünün eski Mısır tradisyonunda başlıca iki anlamda kullanıldığı belirtilir:

Horus'un gözü, manevi anlamıyla, vicdanın gözünden hiçbir şeyin kaçmayacağını, insanın iç âlemindeki her niyetini ve yaşamdaki her davranışını gözden kaçırmayan bu merhametsiz yargıcın keskin bakışını sembolize eder. Bu vicdanın 24 saat kapanmadan açık kalan gözüdür. Bu yüzden Güneş ve Ay, Horus'un gözleri olarak ifade edilir. Çünkü Güneş ve Ay'ın her ikisi nöbetleşe, gece ve gündüz insanın üzerinden eksik olmaz, Horus'un 24 saat açık kalan gözleri gibi.(Bu nedenle Horus'un gözü güneşle temsil edilen Ra'nın gözü olarak da ifade edilir.) Bu, vicdanın karşıtı olan nefsaniyetin hiç işine gelmez; nefsaniyeti ve kötülüğü temsil eden Seth de bu yüzden bu gözü çıkarmaya çalışmıştır. Eski Mısır mitolojisine göre, Horus sonunda bu gözünü babası Osiris'e vermiş ya da Osiris'in kullanımına bırakmıştır.

Horus'un gözü, biçimsel anlamıyla, Tanrı'nın "bir"liğini (tekliğini) matematiksel olarak gösteren bir semboldür. Bu anlam şöyle açıklanır: Bir bütün ikiye bölündüğünde 1/2 elde edilir. Bu da ikiye bölündüğü takdirde 1/4 elde edilir. İşleme bu şekilde hep ikiye bölme ile devam edilirse sırasıyla, 1/8, 1/16, 1/32 ve 1/64 elde edilir. Bunların tümü toplandığında ise 63/64 bulunur. Buradan şu sonuç çıkar: Bir bütün, sürekli olarak ikiye bölünmeye devam edilirse, toplam değerde, sonsuzluk hariç, hiçbir zaman bire, birliğe ulaşılamaz; yalnızca Mutlak (Allah) bir'dir. Horus'un gözü, “glifler” denilen parçalardan oluşur ki, bu altı parça, sırasıyla, 1/2, 1/4, 1/8, 1/16, 1/32, 1/64'ü ifade eder.

Mısır'ın Ölüler Kitabı ve Mısırda Ölüm Sonrası Fikri gibi kitaplar, bu tip tradisyonları incelemeyi sevenler için mutlaka okunması gereken bir kitaptır. Kitapta sfenks hakkında da bilgi verilmektedir. Mısır'ın Ölüler Kitabında şöyle denir; "Horus, aynı zamanda ve özellikle Harmakhis, 'Ufuktaki Horus', ünlü Gize Sfenksi'dir. Defalarca kumlar altında kalmış ve insanların gayreti ile tekrar ortaya çıkarılmıştır. Doğuya yönelik yüzüyle, hareketsizliği içinde devasa ve sabahın ihtişamına katılmış, gerçekten 'Ufuktaki Horus' tur. Piramitlerin çevresindeki dokunulmamış, geniş ölüler şehrini kollayan Horus-Khepreni'dir. Göksel eşi Güneş'in, bütün doğumların kızıl oluşu gibi kırmızı kumlar içinde kırmızı doğacağı noktadan gözlerini ayırmayan Horus-Harmakhis'tir. Bu Gize Sfenksi, yıpranmış yüzünden sonsuz tatlılıkla Horus'tur. O Horus ki beş bin yıldır milyonlarca güneşin doğuşunu, tarih öncesi yıkımların, felaketlerin, korkunç patlamaların silinişini görmüştür."

1. yy.da yaşamış Yunan yazarı ve filozofu Jamblik'in anlattıklarına dayanarak, eserlerini hazırlayan Lancelin, İsis sırlarına inisiye olma törenlerini detaylı bir şekilde şöyle tanımlıyor;"Gize'deki Sfenks adaylara ait tek giriş yeriydi. Günümüzde bu giriş kumlarla, döküntü ve enkazla kapanmış durumdadır. Bununla beraber çömelmiş dev heykelin ön ayakları arasında yerleşmiş bulunuyor. Ama belirtelim ki, şimdiye kadar yapılan kazılarda böyle bir giriş tespit edilemedi. Belki daha sonra bulunur. Çok önceleri bu giriş, gizli giriş düzenini ancak rahiplerin bildiği bronz bir kapı ile kapalı idi. Sfenks'in içinde ve altında, Büyük Piramit'in yeraltı bölümüne bağlanan dehlizler kazılıydı ve o şekilde birbirleriyle kesişmekteydiler ki, rehbersiz girildiğinde, bu çıkışa veya daha ilerde sözü edilecek sonuca götürülmüş olunurdu. Kıdem sırasına göre ilk iki, aday kişiyi 22 basamaklı bir spiral merdivenden indirip, sınavların başlayacağı dairevi bir salona götürüyorlardı. Bu, ruhun cesaret, irade, sabır ve idrak genişliği özelliklerinden geçirilen sınavların ne ile ilgili olduğu ve kapsamı da bir sırdır. Yalnız şunu ifade edelim ki, bin engeli geçen, çeşitli merdivenleri aşan adayı, on iki Osiris rahibinin ellerine teslim edilirdi. Onlar inisiye adayını da son noktada bulunan büyük rahibe takdim ederlerdi."

Jamblik'in açıklamaları burada bitmektedir; fakat diğer ezoterik tradisyon bilgileri ve okültistler; efsaneyi, Büyük Piramit ve onun yeraltı dehlizleri arasında da devam ettirdiler. Buna göre, imtihanları başarı ile geçip inisiyasyona kabul edilenler Yükselen Geçit'e götüren çıkış yoluna, başaramayanlar ise Nil'e ulaşan çıkış yoluna götürülürdü. Büyük Sfenks'in sırlı kimliğini daha detaylı açıklayan Dr. Mardrus "Toute Puissance de L'Adepte" adlı kitabında Sfenks için şunları anlatmaktadır:
Senin adın silinmez. Saklananların saklısı senin adındır.
Amenler'in Amon'u senin adın,Phre Harmakhis Khephra Toum senin adın.
Bütün olmuş olanlar, olmakta olanlar ve olacak olanlar senin adındır.
Khephra Toum, yenileştirmelerin efendisi, değiştirmelerin üstadı…
Ey Amenler'in Amon'u, Sırların Sırrı, Saklıların Saklısı, Işık Saçan ve karanlıkta bırakan...
Ey Phre Harmakhis ve Khephra,yüzünü Osirisli oğluna çevir,soylarının oğlu onu doğruluyor…
Ey ebedi Şekil, işte ben. Ona gir, özünü emsin. Seninle birleşsin.
Ben Büyük Ruh'un Parçalarından bir parçayım, uluhiyetin parçalarından bir parçayım.
Bütün Yaradılıştan önce o vardı. Bütün mevcudattan önce o mevcuttu.
Hiçbir şey olmadığı zaman o vardı. Hiçbir şeyin adı yokken o vardı...



__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.06.2015, 23:09   #59
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

İsis (Aset)






İsis; Osiris, Nephthys ve Set'in kardeşidir, Nut ve Geb'in kızları ve çocuk Horus'un annesidir. Osiris'in aynı zamanda kocasıdır. Bazı kaynaklara göre Anubis de, İsis ile Osiris'in oğludur.




İsis, Bir çift boynuzun arasında güneş diski bulunan akbaba şeklinde bir şapka giymiş kadın olarak gösterilir. Çok seyrek olarak, bir çift koç boynuzu ya da Ma'at tüyü ile beraber Güney ve Kuzey çift tacını giyer. İsis, bir tanrıça olarak değil; ama kadın olarak ise sıradan saç biçimiyle gösterilir, ancak her zaman alnında bir yılan figürü bulunurdu.
Osiris'in karısı olarak ise; İsis, yeryüzü krallığı boyunca kocasına yardımcı olmuştur. Piramit yazıtlarında, İsis'in, kocasını ölümünü önceden gördüğünü göstermektedir. Onun ölümünün arkasından, İsis, kocasının yeraltı dünyasında huzur içinde yatması ve uygun şekilde gömülmesi için gövdesini yorulmaksızın aramıştır. Büyüleri sayesinde, Osiris'i hayata geri döndürmüş, kendini ondan erkek çocukları Horus'a hamile bıraktırmıştır.
İsis, tanrılar ile insanoğlu arasında hayâti bir bağlantıdır. Firavun, yaşayan Horus olarak, onun oğlu kabul edilirdi. Piramit yazıtlarında, İsis'in kutsal memelerinden emzirilen olarak gösterilmiştir. İsis'i genç Horus'u kucağında gösteren çok sayıda heykel ve resim vardır. Sıklıkla, ana kraliçenin resmi ve o anki firavun aynı yerde resmedilmiştir. İsis, Horus'u çocukluğu boyunca onu öldürmek isteyen amcası Seth'ten korumuştur. Onun bir gün büyüyüp babasının intikamı alması onun hayatındaki boşluğu doldurmuştur.
Ölüler kitabında, hayat verici ve ölümün gıdası olarak gösterilmiştir. Ölümün yargıçlarından biri olarak da düşünülebilir. Ona atfedilen bir başka rol ise, Horus'un dört oğlundan biri olan İmsety'nin koruyuculuğudur.
İsis, büyük bir büyücü ve büyü yeteneklerinin kullanması ile meşhurdur. Örneğin, ilk kobrayı, onun zehirli ısırığını kullanarak Ra'ya gizli ismini itiraf ettirmek için yaratmıştır.
Mısır tarihinin başından sonuna kadar, İsis, Mısır'ın en büyük tanrıçası olmuştur. Yararlı bir tanrıçadır ve sevgisi tüm yaşayan canlıları kapsayan bir annedir.
Ona tapınma Mısır'ın sınırlarının çok ötesinde İngiltere'ye bile yayılmıştır. Klasik yazarların eserleri, O'nu Persephone, Tethys, Athene, Osiris'i ise Hades, Dionysos ve diğer yabancı tanrılar ile eşleştirmiştir.
Aslında, erken Hıristiyanlık, O'nun bazı özelliklerini Bakire Meryem'e atfetmiştir. Şefkatli ve koruyucu anne olarak, onun kültüne yakın olan doğu insanlarına İsis çekici gelmiştir. Hiç kuşkusuz, birçok Madonna ve çocuk ikonaları, çocuğu Horus'u emziren İsis görüntülerini çağrıştırır.

İsis’in Eski Mısırca’daki adları Ast ve Esi’dir. İsis eski Yunanlılar’ın koyduğu bir addır. Hiyeroglif yazıdaki As-t ideogramı aynı zamanda, taht sözcüğünde kullanılan ilk ideogramdır. Bir başka deyişle, İsis’in adının ideogramı; tahttır. İsis ve Osiris, Geb ve Nut’tan doğan dört ilahtan ikisidir. Diğerleri, İsis’e yardımcı kız kardeş Nephtys ve kötü kardeş Seth’tir. Kimi zaman başı üzerinde yer alan bir yıldız ve beyaz tacıyla, kimi zaman da kucağında çocuğunu emzirir, süt verir halde tasvir edilen ve Mısır metinlerinde Sirius gibi “vericilik” özelliğiyle nitelenen İsis, aynı zamanda Osiris’in beden parçalarını bir araya getirmeye çalışan bir ilâhedir. Şefkatli bir anne gibi verici olan İsis’in diğer belirgin özellikleri sorumluluk taşıması, vazifesine bağlı olması ve sadık kalmasıdır (Osiris’e sadakati). O’ndan ilâhî anne ve sihirlerin efendisi olarak da söz edilir. Rüzgârlara, yağmurlara, ırmaklara, gemilere hükmeden, tüm suların da hükmedicisi olan İsis’tir. Yıldızı Sothis, yani Sirius-A’dır. Mısır Ölüler Kitabı’na göre, ölüm olayı ile bedenini terk eden varlıklardan tekamül düzeyi ileri olanlardan bazıları İsis’in kudretinden yararlanır, ışığa dönüşür, ilahlarla özdeşleşir ve Sirius’un “yüce kapısı”na ulaşabilirler. Şahin biçiminde resmedilen oğlu Horus ise, içteki vicdan sesinin ilâhıdır. İsis’e çeşitli tasvirlerde en sık eşlik eden semboller inek, boynuzlar, küre, testi, hilal, yunus, emzirilen çocuk ya da süt verme, gemi ya da kayık, orak, kulplu haç ya da ankh ve bu ankh sembolüne benzeyen, “İsis’in düğümü” denilen semboldür.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.06.2015, 23:18   #60
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

İskenderiye




2000 yılı aşkın suredir,deniz ticaretinde sadece Mısır diil,Guney asya ve uzak dogu ile akdeniz ve bati dunyasinin odaklandigi bir liman kenti olan iskenderiye,M.O 332 de Buuyk iskender in buyrugu ile kurulmustu.Mimar Deinoktares'in izgara planli kent projesini hazirladiginda burasi yoksul bir balikci koyu idi.iskenderin olumunden sonra Ptolemaios Krallari,Kentin kurulusunu ve gelismesini surdurerek limani Heptastadion sosesi ile Pharos adasina bagladilar.Burada hellen kultur ve sanatinin mimari yapilari ve kurumlari olan Tiyatro,Agora ve Gymnasium'un yani sira unlu Serapeium ve Poseidon tapinaklari,İskenderiye Kutuphanesi,Felsefe okulu ve liman Tesisleriyle Hellenistik dunyanin en onemli Ticaret,edebiyat,Kultur ve sanat merkezi haline geldi.

M.O30'da Roma egemenligine gecen İskenderiye,Mısır eyaletinin merkezi oldu.İmparator Augustus'un Mısır i Kisisel mulku ilan etmesi ile İskenderiye,Mısır ve Afrika urunlerinin ihrac edildigi ve Depolandigi ayricalikli bir statuye baglandi.Bizans zamanindaki Hiristiyan Monofizit ve Kipti Patrikliginin merkezi olan kent 7.yy da Musluman Araplar tarafindan isgal edildi.Bu sirada tahrip edilen Kent sonralari Araplar'in onemli Ticaret limani ve deniz ussu haline donusturuldu.Ortacag boyunca latin Cumhuriyetlerinden Venedik,Cenova ve Pizali deniz tacirlerinin,Dogu akdenizde baharat ve Hint Ticaretini ustlendikleri en onemli liman oldu.1517'de Mısırla birlikte Osmanli egemenligine giren kent 1798'de Napoleon'un komutasindaki Fransiz Kuvvetleri tarafindan isgal edildi.Kent bu isgalden buyuk zarar gordu ve nufusu 7000'e dustu.1801'de ingiliz ve Turkler tarafindan geri alindi.Kavalali Mehmet Ali Pasa zamaninda buyuk imar faliyetleri baslatildi.Kenti Koruyan surlar yeniden insa edildi ve onarildi.1819'da Mahmudiye Kanali acildi.Tophane Tersane ve Res El-Din Sarayi insa edildi.XiX.yy'da Buyuk onem kazanan iskenderiye,Mısır'i elde etmek isteyen İngilizler tarafindan 11 Temmuz 1882'de topa tutuldu ve yagmalandi.Ardindan isgal edildi.Birinci Dunya Savasi sonunda Osmanli egemenliginden cikan kent;ingizlilerin deniz ussune donusturuldu.

1922'de Tam bagimsiz olan Mısır'in en buyuk 2.kenti olan İskenderiye'nin,liman tesislerinde,antrepolarinda yogun deniz ticareti yasanir.Kistak Kesiminde eski Dogu limaninin guneyinde ise modern yerlesim bulunur.Bircok cami,saray,anit,park ve bahceleriyle canli ve renkli bir kent olan İslenderiye,petrol,dokuma gida,otomativ sanayi,gelismis ticari yasami,Kahire,Port Said'e bagli yollari ile Kahire'den son en gelismis kenttir.

Mısırin son Kralicesi Kleopatranin sarayida İskenderiyede bulunmaktadir.Daha Cok yeni olarak İskenderiye Korfezinde Yapilan su alti arastirmalari sonucunda bu sarayin kalintilari su yuzune cikarilmistir.


İskenderiye Feneri




Fenerin toplam yüksekliği 117 metreydi ve bu yükseklik günümüzdeki 40 katlı binalara eşittir. Ortadan geçen şafta yakılan ateşin yakıtı konuluyordu. En tepede tunçtan yapılmış gizemli ayna duruyordu. İlk yapımında fenerin damında veya tepesinde Tanrı Poseidon'un bir heykeli vardı.

"Denizin tanrıları adına..." (Cnidianlı Sostratus)

Şimdi mimari bir harikadan söz edeceğiz; İskenderiye Feneri, her fener gibi denizcilerin limana güvenle dönmeleri için yapılmıştı. Çağında dünyanın en uzun yapısı olarak biliniyordu. Ama Fener'in gizemli yönü olan ünlü "Ayna" bilimcileri daha çok ilgilendirmektedir. Fenerin ışığını yansıtan aynanın 50 kilometre (35 deniz mili) uzaklıktan görüldüğünü kaynaklar yazmaktadır.

İskenderiye Feneri, antik çağın yedi harikası içinde günlük yaşam için kullanılan tek eserdir. Ayrıca yedi harikanın ve gelmiş geçmiş deniz fenerlerinin en yüksek olanı da bu fenerdir.

Yeri; Şimdiki İskenderiye kentinin önünde bulunan Pharos Adası (Faros Adası)'nda. Türkçe'ye Fransızca'dan geçmiş olan far (mesela otomobil farı) kökü bu adanın adıdır.

Tarihi; Büyük İskender'in ölümünden sonra kumandanlarından Ptolemy Soter, Mısır'ı bir dönem yönetti ve İskenderiye'nin kuruluşuna tanık oldu. Kentin kıyısını Pharos Adası yani Firavun Adası kapatıyordu. Kıyıda ve liman girişinde su altı çok tehlikeli olduğundan bir fenerin yapılması gerekliydi. . inşası milattan önce 285-246 yılları arasında süren Fenerin Tasarım ve ilk çalışmalar Ptolemy Soter'e aittir ama fener, oğlu Ptolemy Philadelphus tarafından bitirilmiştir. Euclid'in çağdaşı olan mimar Knidos'lu Sostratus, fenerin ayrıntılı hesaplarını vermektedir. Fener, koruyucu tanrılara, Ptolemy Soter'e ve karısı Berenice'ye adanmıştı. Limanın girişini belirtiyordu. İçinde geceleri ateş yakılıyor, gündüzleri ise güneş ışığı bir ayna yardımıyla yansıtılıyordu. Fener, Eski Yunan ve Roma paralarında gösterilmektedir. Araplar Mısır'ı ele geçirince İskenderiye'yi ve iklimini çok beğendiler ve fener yanmaya devam etti. Ama başkent Kahire'ye taşınınca fenerin bakımı ihmal edildi ve kazayla dev ayna kırılınca da bir daha yenisi yapılamadı. MÖ 956'daki depremde fener zarar gördü ama yıkılmadı. Fakat 1303 ve 1223'te Memlük Sultanı Kayıtbay İskenderiye'nin savunulması için bir kale yaptırmaya karar vererek (Kayıtbay Kalesi), yıkık fenerin tüm taşlarının ve mermerlerinin kalenin yapımında kullanılması emrini verdi.

Tanımlama; Yok olan altı harikadan en sonuncusu İskenderiye Feneri'dir. Bugün yeri tam olarak bilinmiyor. Strabo'ya ve Romalı tarihçi Küçük Pliny'e göre, kulenin dışı tamamıyla beyaz mermerle kaplıydı. Gizemli aynaların yansıttığı ışığın onlarca kilometre uzaktan görüldüğünü yine bu tarihçiler yazıyor. Bazı efsanelerde aynanın yansıttığı güneş ışınıyla düşman gemilerinin yakıldığı da yazmaktadır. 1166'da Arap gezgini Ebu Haccac el-Endülüsî feneri gezdi ve uzun uzun tanımladı. Modern uzmanlar, bu kaynaklardan yola çıkarak, fenerin üç katlı olduğunu söylüyor. En alt kat 55.9 metre yükseklikte ve kare şeklindeydi. Ortası yukarıya doğru giden rampası olan bir silindir şeklindeydi veya şaft vardı. Karenin üstünde 18.30 metre eninde 27.45 metre yüksekliğinde sekizgen bir kule, onun üstünde de 7.30 metre yüksekliğindeki üçüncü kat bulunuyordu. Fenerin toplam yüksekliği 117 metreydi ve bu yükseklik günümüzdeki 40 katlı binalara eşittir. Ortadan geçen şafta yakılan ateşin yakıtı konuluyordu. En tepede gizemli ayna duruyordu ve üzerinde alevin bulunduğu bir odası vardı. İlk yapımında fenerin damında veya tepesinde Tanrı Poseidon'un bir heykeli vardı. İskenderiye Feneri, sonraki yüzyıllarda yapılan birçok fenere mimari örnek teşkil etmiştir. . Yıkılmadan önce yapılan resimleri, dünyadaki deniz fenerlerine yüzlerce yıldan beri örnek olmuştur. Bulunduğu adanın Pharos sözcüğü, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca'da "Fener" yerine kullanılmaktadır. Fenerin en büyük gizemi olan ayna hakkında hiçbir bilgi bulunmuyor. Bu kadar büyük bir aynayı kimin, nasıl yapabildiğini ve hangi tekniğin kullanıldığını hala bilmiyoruz.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
antik, eski, medeniyeti, mısır


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 01:02.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.