Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Görsel ve İşitsel Sanat Yapıtları > Sinema Haberleri > Türk Sinema ve Tiyatro Sanatçıları


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 11.07.2012, 13:49   #11
Çevrimdışı
SuLTaN
Fosforlu

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Re: Ayhan Işık ( 1929 - 1979 ) | Yeşilçam'ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık'ım benim, Kral'ım

Türk sinemasının yeni yeni şekillendiği dönemlerde, daha sinema oyunculuğunun ne olduğu bile tam bilinmezken çok güzel işler başarmışlar onlar. Dedem hep der ki:
"Kızım, ben o zamanın filmlerini eleştirenleri anlamıyorum. O kadar zor şartlar altında çalıştık ki... İki haftada bir film çekmeye çalışıyorduk. Şimdiki gibi makyaj, kamera, eğitim yoktu. O şartlara göre en iyilerini yaptılar, mekânları cennet olsun..."
Dedeme katılıyorum ben de.

Teşekkürler bu güzel konu, bu yaşıklı adam ve bu güzel müzik için Saylercığım.
__________________
"Dostlar bizi hatırlasın..."
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz SuLTaN'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 11.07.2012, 23:41   #12
Çevrimdışı
Makarchudra
Yeni Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ayhan Işık ( 1929 - 1979 ) | Yeşilçam'ın Taçsız Kralı

'' ‎...13 yaşındayken büyüsüne kapıldığı, ama cebinde bilet alacak harçlığı olamadığı için giremediği sinema, bir daha hiç çıkmadı Yılmaz Güney'in hayatından...O günlerde, sinema önünde çığırtkanlık yapan yaşlı bir adama yardım etmeye başladı. Tenekeden, huniye benzer bir boruyla bağırıyordu:
- Heyecan, aşk, yumruk ve kurşun!.. Hepsi bu filmde! Baytekin bu sinemada! 32 kısım tekmili birden...
Bazen de afiş panosunu sırtlayıp, caddelerde filmin reklamını yapıyordu. Aynı adam, daha sonra gelip, bilet satıyordu. Okul çıkışında, sinemaya koşuyor, bu yaşlı adama yardım ediyordu. Böylece, bir gün sinemanın "ücretsiz adamı" oldu.. İşleri bitince, istediği filme ücretsiz giriyor, istediği kadar seyrediyordu.. Panosunu sırtlayıp, mahalle aralarında dolaştırdığı ilk film de hep aklındaydı.. Sinemanın "Taçsız Kralı" olarak bilinen Ayhan Işık'ın "Kanun Namına" adlı filmiydi bu.. O da herkes gibi, Ayhan Işık'a hayran oldu bu filmle...''







Yıllar sonra birarada...





Ayhan Işık & Yılmaz Güney (1967)
__________________
Forum Gerçek Türkiyeli'nin Resmi Forumu
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Makarchudra'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 31.07.2012, 14:46   #13
Çevrimdışı
SuLTaN
Fosforlu

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ayhan Işık ( 1929 - 1979 ) | Yeşilçam'ın Taçsız Kralı

































































































__________________
"Dostlar bizi hatırlasın..."
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz SuLTaN'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 31.07.2012, 21:24   #14
Çevrimdışı
Makarchudra
Yeni Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ayhan Işık ( 1929 - 1979 ) | Yeşilçam'ın Taçsız Kralı


''Bu kitabı yazış sürecinde hep Ayhan var gözümün önünde...

Çünkü yaşam boyu onunla benzeri kaderi paylaştık.
Daha ilk günden itibaren hep sıkı dost olduk...
Konuşmadan anlaştık, aynı şeylere gülüp, aynı şeylere üzüldük.''

(Belgin Doruk'un ''Acı Dolu Yıllar'' adını taşıyan otobiyografik yazısından...)



Belgin Doruk & Ayhan Işık - ( 1952)
__________________
Forum Gerçek Türkiyeli'nin Resmi Forumu
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Makarchudra'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 31.07.2012, 21:32   #15
Çevrimdışı
LaLe
Ne Mutlu Türküm Diyene

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ayhan Işık ( 1929 - 1979 ) | Yeşilçam'ın Taçsız Kralı

Belgin Doruk'un bu kitabını okumuştum. Kolay yıllar değilmiş.
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz LaLe'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 31.07.2012, 22:09   #16
Çevrimdışı
Makarchudra
Yeni Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ayhan Işık ( 1929 - 1979 ) | Yeşilçam'ın Taçsız Kralı

Evet ne yazık ki öyle...
Kitaptan bazı alıntılar yaparak okumamış olan ama okumayı umut edebilecek olan sinemasever arkadaşları da mutlu edebilmek adına...

''1953''

''Kariyerimin ilk senesindeki filmlerim ne yazık ki yeterince ses getirmiyordu. İşte böyle bir dönemde Osman Seden "Öldüren Şehir" adlı filmde oynamamı istedi. Senaryosu bana daha önce izlediğim bir Alman filmim anımsattı. Fakir bir genç kızın düşleri ve başına gelenler... Karşımda da Ayhan olacaktı. Nihayet onunla aynı filmde oynayacaktık. Kenan Pars ilk kez bu filmle kamera karşısına geçecekti. Turan Seyfioğlu da vardı. Settar Körmükçü babamı, Muazzez Arçay annemi, Pola Morelli ise kötü kadın rollerini üstlenmişlerdi. Yönetmen ise Lütfü Akad'dı. Kameraman Kriton İlyadis, asistan Sim Gültekin. Kamera asistanı ise Kenan Kurt.. Bir yanımda Turhan, bir yanımda Ayhan fotoğraflar çekildi. İkisi de boylu poslu, ben bellerine geliyordum neredeyse. Ayağımın altına karton kutular koyup boyumu uzattılar... Tipik bir sinema işleyişi... Nihayet çekime başlandı. Mehtaplı bir gecede Ayhan ile bir bankta elele oturmamız gerekiyor. Ancak ışıklan gören halk başımıza toplandı. Bizi çembere aldılar. Başımı Ayhan'ın omzuna koymam lazım utancımdan koyamıyorum. Polis çağırmaya gittiler. Derken bir taş attılar üstümüze, sonra ötekiler... Resmen taşlanıyorduk. Linç edileceğiz korkusuna kapıldık... Arpar topar kaçtık oradan. Sonra bu sahneyi dahili çektik. Bu rol çok oyun gücü istiyordu. Lütfü (Akad) bey ise çok titizdi. Defalarca prova yaptırıyordu. Bir ağlama sahnesinde ise gözyaşlarım kurumuş gibiydi. Herkes çıldıracaktı. Lütfü bey geldi yüzüme iki tokat attı. Ne olduğumu anlamadan, başladım hüngür hüngür ağlamaya. İki tokat da Turhan'dan yedim. Beynim döndü. Burnumdan kan geldi. Turhan ne yapacağını şaşırdı. "Birşey olursa seni Londra'ya tedaviye götüreceğim" dedi durdu. Bu film bana yaşamımın en önemli ödülü olarak gördüğüm, sakladığım ve uğruna inandığım "Film Dostları Sanat Armağanı" ödülünü kazandırmıştı. Henüz onyedi yaşındaydım... ''

(Belgin Doruk)





Ayhan Işık & Turan Seyfioğlu


(Lütfi Akad ustanın ilk dönemine ait en önemli eserlerinden biri olan ''Öldüren Şehir'' filmi ne yazık ki bir arşiv yangınında yanarak tarihin tozlu sayfalarında yeri almış bir yapıt da aynı zamanda..Ama yine de bir kopyasının Akad ustanın uzun bir dönem sinema üzerine dersler verdiği Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi arşivinde olduğuna dair iddialar da olduğunu söylemeliyim.)
__________________
Forum Gerçek Türkiyeli'nin Resmi Forumu
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Makarchudra'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 31.07.2012, 22:13   #17
Çevrimiçi
Banemin
» » » Çapulcu « « «

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ayhan Işık ( 1929 - 1979 ) | Yeşilçam'ın Taçsız Kralı

O kadar tokattan sonra ağlamaması mucze olurdu

Güzel bir anekdot teşekkürler...
__________________
Ben hiç insan kaybetmedim...
Sadece zamanı geldiğinde, vazgeçmeyi bildim...

  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Banemin'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 31.07.2012, 22:47   #18
Çevrimdışı
Makarchudra
Yeni Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ayhan Işık ( 1929 - 1979 ) | Yeşilçam'ın Taçsız Kralı

''1959''


''Adım artık zirvedeydi. Filmlerim çok iş yapıyor, setten sete koşuyordum. Bir gün Nevzat Pesen'den Muazzez Tahsin'in ünlü eseri Samanyolu için öneri geldi. Filmin erkek oyuncusu ise uzun boylu mavi gözlü, sarışın bugüne kadar bir iki filmde oynamış olan Göksel Arsoy adında bir gençti... Kireçburnu'nda bahçe içinde eski bir yalıda çekimlere başlandı. Ben şımarık kolejli kız Zülal, Göksel ise içine dönük teyze oğlu... Nevzat (Pesen) film çekimi sırasında konsantre olalım diye klasik plaklar çalan, heyecandan da yüzü kıpkırmızı olan utangaç biriydi. Neriman Köksal'a da çok âşıktı ve birlikte oturuyorlardı, işleri bozulunca onuruna yediremedi ve bürosunun penceresinden atlayarak intihar etti... Ne acı bir son değil mi ?...Zaten Yeşilçam'da sonu parlak kaç kişi vardır ki? Samanyolu inanılmaz bir iş yaptı. Filmi bir gören bir daha görmek için sinemaya gitti. Böylece sinemamızda romantik aşk filmleri dönemi de başlamış oldu. Göksel ile müthiş bir ikili olmuştuk. "Satın Alınan Adam", "Zavallı Necdet", "Bülbül Yuvası", "Evcilik Oyunu" o bir dönem filmlerimiz. Çevremizde bir hayran seli oluştu. Harici sahnelerin çekiminde halkın hücumuna uğruyorduk. Arabalarımızı havaya kaldırıyorlar, bize dokunmak için birbirlerini çiğniyorlardı. Çoğu kez bir halat geriyor içinde oynuyorduk ve bizi polis koruyordu. Seyirci ile böylesine kucaklaşmak müthiş bir duygu. TV de yoktu ve seyirciyi iyice sinemaya bağlamıştık. Ancak bu aniden gelen şöhret Göksel'in başını döndürdü. Başladı adım önce yazılacak, fiyatım iki misli olacak, şu koşullar olursa çalışırım demeye... Zaten aramızda da öyle sıcak bir arkadaşlık asla olmadı. Bir Ayhan, bir Sadri ile çalışmaktan aldığım zevki ne yazık ki Göksel'den alamadım.... Hayran kitlesine bakıp bakıp böbürleniyor ve "işte benim tebam. Ben ne istersem yaparlar..." diyordu. Beni bir kalemde silip atmıştı bile. Bütün hikmetin yalnızca kendisinde olduğuna inanıyordu. Elbette bu tavırlar zamanla aramızdaki ilişkiyi iyice mesafelendirdi. O dönemde Ayhan şansını denemek için Hollywood'a gitmiş ancak hayal kırıklığına uğrayıp dönmüştü ve meydan iyice Göksel'e kalmıştı... Ama ne yazık ki Göksel bu boşluğu dolduracak kadar mütevazı değildi, sıcak değildi. "Küçük Hanım" filmlerinde oynamayı da istemedi. Filmleri, rolünü konuyu küçümsedi... Ve bence şanını ve şöhretini kendi elleriyle yeniden Ayhan'a devretti. Hiç unutmuyorum bu filmlerde Ayhan'ın oynayacağını duyunca 'öyle sert bir erkek tipinden bu karakter olmaz. Çok yanlış bir iş yapmışsınız' diye de bizi eleştirmişti...''

(Belgin Doruk)



Belgin Doruk
& Göksel Arsoy - Samanyolu Filminden (1959)
__________________
Forum Gerçek Türkiyeli'nin Resmi Forumu
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Makarchudra'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 31.07.2012, 23:53   #19
Çevrimdışı
Makarchudra
Yeni Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ayhan Işık ( 1929 - 1979 ) | Yeşilçam'ın Taçsız Kralı



Küçük Hanım Avrupa'da Filminden Bir Sahne

1960



''...Ayhan ve Sadri daha sette bir âlemdiler... Onların ilişkisini aralanndaki diyalogun sıcaklığını ve içtenliğini görünce, filmin sonucundan emin olduk. Ben de özel yaşamımda gülmeyi seven biri olduğum için ekibin içinde oldukça rahattım. Film vizyona girdiğinde kıyametler koptu, işletmeciler yüksek hasılatın mutlu sarhoşluğunda ikinci filmi ne zaman çekeceğimizi sormaya başladılar. O güne kadarki tüm hasılat rekorlarını kırmıştık. Aynca Sadri ile Ayhan'ın beraberlikleri herkesi müthiş etkilemişti. Füze gibi öne fırlamışlardı... Muhteşemdiler. Onları yan yana görüp de gülümsememek olası değildi, ikisi de hem çok yakışıklı hem de çok mütevazıydılar... O günleri yaşamış olmak benim hayatımın en renkli dönemi gibi geliyor. Bu başarımın ardından "Küçükhammın Şoförü"ne geldi sıra. Bu film bir öncekinden daha da çok iş yaptı. Halk bu kadroya bayılıyordu. Özdemir daktilonun başında sabahlıyor, Sadri, Ayhan ve ben aklımıza ne gelirse söylüyorduk... Sonunda daha da iyi çekebilmek için Avrupa'ya gidilmeye karar verildi. Öncelikle Özdemir'in amcası Salah Birsel Avrupa'ya gitti. O gereken izinleri aldı. izlememiz gereken rotayı çizdi. Çünkü yurtdışında öyle istediğin yere kameranı koyup hemen film çekemiyorsun. Nihayet amca Birsel bizi telefonla arayarak tüm izinleri aldığını, paralan yatırdığını ve bizi Paris'te beklediğini bildirdi. Senaryo gereği film gemide başlıyordu... Karadeniz vapurunda yerlerimiz ayrıldı. Ayhan Işık kaptan, Sadri Alışık çarkçı, Vahi Öz çarkçıbaşı, Hulusi Kentmen, Suna Pekuysal, Saltuk Kaplangil ve de iki koca Chevrolet arabalarımız gemiye bindik ve başladık çekimlere...Geminin çalışmadığımız yeri kalmıyordu. Makina dairesinden, balo salonuna, güverteden, kameraya kadar. Yolcular ise doğal figüranlardı. Hepsi nasıl da söz dinler, rol yaparlardı. Aslında hep bu filmin çekiminde insanlarımızın sıcaklığını düşündüm... Akşamlan yemek salonundaki yuvarlak masada önce rol gereği yemeğimizi yer, ardından da kurt gibi acıkmış olarak gerçekten karnımızı doyururduk. Dekor olmaktan çıkan yemekleri bir güzel midemize indirirdik. Ben zayıflama hapıma güvenerek o akışa kendimi kaptırıp yiyordum. Yemek masasında en güldüğüm şey Sadri olurdu... Sadri yemeğini rakısıyla birlikte yerdi. Ancak son lokmasını bir ressam gibi tabağının bir köşesine dizer öyle bakardı. Tek bir lokma bile olsa onu büyük bir zevkle çatalla oynar da oynardı. Çünkü rakısının sonuyla içmek isterdi. Ama bir çene, bir çene. Derken garson gelir önündeki tabağı alır giderdi. Sadri tabağın arkasından bakar kalırdı... Ağlamaklı olurdu nerdeyse "yarın akşam kaptırmayacağım sana tabağımı"der ertesi gün yine aynı şey olurdu. Artık biz akşam yemeklerinin sonunda bu olayı yaşamayı takip eder ve gülerdik... Sevgili Sadri seni gerçekten çok seviyorum, canım dostum benim.... Tanrı sana uzatmaları oynama izni verdiği için nasıl memnun oldum bilemezsin. Keşke Ayhan da bizimle olsaydı değil mi? ''

(Belgin Doruk)
__________________
Forum Gerçek Türkiyeli'nin Resmi Forumu
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Makarchudra'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 01.08.2012, 00:30   #20
Çevrimdışı
Makarchudra
Yeni Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ayhan Işık ( 1929 - 1979 ) | Yeşilçam'ın Taçsız Kralı


''Küçük Hanım Avrupa'da'' Filminden Bir Sahne

''İlk durağımız Pire idi. İnip çekimler yaptık. Hem geziyoruz, hem iş yapıyoruz. Burada eğleniyoruz da. Suna (Pekuysal) aynen filmde olduğu gibi çok muzip bir insandır. Daha sonra çekimler için Atina'ya geçtik. Orada bir basın toplantısı düzenledik. Bize gösterilen ilgi gerçekten çok hoştu. Haberlerimiz, resimlerimiz Yunan gazete ve dergilerinde oldukça iyi biçimde değerlendirildi. Artist ve ünlü olmanın, sevilip sayılmanın o güzelliğini en çok bu filmler sırasında yaşadığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Ayhan ile Sadri'nin etrafı ise hayranlarından hiç boş kalmıyordu. Zaman zaman Çolpan ve Gülşen'e 'kızlar dikkat kocalarınızı her an melekler kaçırabilir" diyordum.. Onlar da gördükleri ilgileri, eşlerine bire on katarak anlatıyorlardı... "Ha bir de o kızıl saçlı, balık elindeki kız sana nasıl da sarılmıştı değil mi Ayhan?" "Yok oğlum o sana sarılandı. Benimki Birgit.'' İtalya'nın Napoli kentinde de çekim yaptıktan sonra tekrar gemiye döndük..

İşler saat gibi işliyordu. Sonunda Marsilya limanına yanaştık. Arabalarımız vinçlerle limana indirildi, îki kameramız da bagajlarda. Programımıza göre önce Paris'e sonra Cote Azur, italya, Roma Venedik ve Napoli'den sonra dönüşte yine gemiye bineceğiz. Marsilya'dan Paris'e doğru yola çıktık. Nüzhet önde Fransa'nın Valans kentine geldik. Nüzhet'in arabası bozulmaz mı? Suna (Pekuysal), Ozdemir (Birsel), Nüzhet (Birsel) ve ben tamir için kaldık. Ayhan, Sadri, Saltuk (Kaplangu), Nejat (Saydam) ve kameraman Turgut Ören yola devam ettiler. Salah Birsel de bizi otelde bekliyor. Bizim araba tamire gitti. Nüzhet ile Ozdemir tamirhanede biz de Suna ile otelde bekliyoruz. Suna ile elimizde koca bir torba kabak çekirdiğini çata çata çat yiyoruz. Sonra da susayınca garson kadından su istiyoruz. Sürahi sürahi... Hem yiyor hem istiyoruz. Sonunda kadın yüzümüze öyle bir baktı ki korktuk... Sonra "bu Türkler ne çok ne biçim su içiyorlar. Bu ne böyle" diye isyan etti. Bizim çılgın bekleyişimiz arabanın otelin arka kapısına gelmesiyle sona erdi. Hemen arabaya bindik. Saat 18 sularıydı. Bütün gece yol alsak ancak ekibe yetişecektik. Neyse güle oynaya başladık yola. Ancak bir süre sonra arkada oturan Suna ile Özdemir uyudular ve sonra başladılar horuldamaya... Biri nefes veriyor öteki alıyor... Bu ritm önce bizi güldürdü sonra da sinirlerimizi bozmaya başladı. Nüzhet gözleri yarı açık yarı kapalı direksiyona yapıştı. Benim kucağımda bir kutu lokum ha bire bir onun ağzına, bir kendi ağzıma attım... Neyse sağ salim otele vardık ve ekibe yetiştik...


Paris'teyiz... Biraz dinlendikten sonra başladık çalışmaya. Paris'in altını üstüne getirdik. Change Elisse, Sen Nehri, Eyfel Kulesi ve ünlü kafelerde... işlerimiz tıkır tıkır yolunda gidiyordu. Son gece Ayhan, Sadri, Nejat, Turgut baba (Ören), Özdemir ve Nüzhet "Eh Paris'e kadar gelmişken Pigal'e de bir uğrayalım" dediler.... Ben yorgun olduğum için gidemeyeceğimi söyleyince Ozdemir altın bulmuş madenci gibi sevinerek "Eh Belginciğim o zaman ben de onlara katılayım" dedi. Duşumu aldım yattım... Hemen uyumuşum. Kapının gıcırtısı ile uyandığımda güneş doğmuştu.... Özdemir çakır keyf "Günaydın karıcığım nasılsın?" dedi. Ben de güldüm geçtim. İkimizde duşumuzu alıp aşağıya indik. Hepsinin suratı darmadağınıktı... Kahvaltı ederken Sadri iki masa öteden "Ulal la pigal... Olalala Ozdemir" diye nara atıyor... O böyle güldükçe, Özdemir'in tası attı.... Kimbilir ne halt ettiniz? diye sinirlendim. Pigal'in şöhreti malum... Ötekilerin, yanlarında karıları yok. Eh bir gecelik kaçamak neyse ama ben oradayım... Çok kızdım. Ben kızdıkça da Sadri "O lala Ozdemir o lala Pigal ahhhh" diyor. Sonunda o kadar kızdım ki Özdemir'in arabasına binmedim. Ayhan'ın yanına oturdum. Arka koltukta Suna, Nejat ve Saltuk var. Sadri artık yolda işi iyice abarttı ve kafasını ön arabadan çıkartıp elleriyle de sesini destekleyerek "Oley Pigal oley" diye bağırdı... Roma yolu bana zehir oldu. Dönüşte boşanmaya karar verdim... Canım Ayhan da ''Belgin, Sadri'yi bilmez misin mahsus yapıyor... Vallahi hiçbir şey olmadı Pigal" de diyor ama dinleyen kim? Bu arada bütün paralar, pasaportla Nüzhet'in arabasında. Giderken gece birden kendimizi bir dağ yolunda bulduk. Nüzhet yok olmuştu... Yolu kaybettik. Yüzümüzden düşen bin parça öylesine gidiyorduk. Bu arada Ayhan "Canım her yol Roma'ya gider" diye bizi teselli etmeye bastırmaya başladı... Derken uzaktan ışıklar göründü. Nihayet bir polis görüp yolu sorduk. Sabah yola çıkarsak akşam Roma'da olabileceğimizi söyledi polis... Hepimiz yorgun ve açtık. Neyse Nejat'ta biraz para varmış. Ayak üstü bir şeyler atıştırmamıza yetti... Derken geceyi nerede geçireceğimiz geldi aklımıza. Sonra çok ucuz fakat felaket bir otel bulduk. Merdivenleri gacırdayan, küf kokan kötü bir otel. Daha önce kameramızın birini bagajdan çaldırdığımız için bu kez ikinci ve son kamerayı çantamızdan daha iyi korumak konusunda kararlıyız. Onu yanımıza aldık. Saltuk "Kızlar burası pek tekin değil. Dolap filan ne varsa kapının arkasına koyun" dedi. Biz de koyduk. Sonra Saltuk kapıyı kontrol edeyim diye bir açmaya kalktı, meğer kapı içe değil, dışa açılıyormuş...Kapı küt diye dışa düşmez mi? Saatlerce güldük...Sonunda yorgun düşmüştük herhalde uyuduk kaldık...''


(Belgin Doruk)

__________________
Forum Gerçek Türkiyeli'nin Resmi Forumu
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Makarchudra'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
ayhan, ayhan ışık, belgin doruk, beyazperde, işık, taçsız, türkan soray, yeşilçam


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 20:41.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.