Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Sağlığımız ve Hastalıklar > Psikoloji

Psikoloji Psikoloji, psikiyatri ve kişisel gelişim


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 09.02.2025, 18:39   #1
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart FOMO’nun İkizi FOBO Nedir | Hayatınızı Nasıl Etkiliyor

FOMO’nun ikizi FOBO nedir? Hayatınızı nasıl etkiliyor


Büyük yada küçük bir karar alırken, seçimi yaptıktan sonra bile acı çekme durumunu ifade eden FOBO, günümüzde milyonlarca yetişkinin zihinsel sağlığını etkiliyor.


Çoğumuzun hayatını etkileyen ve ‘Bir şey kaçırma korkusu’nu ifade eden ‘FOMO’ terimini yaygınlığı nedeniyle iyi biliyoruz.

Peki onun ikizi diyebileceğimiz, benzer derecede kuvvetli ‘büyük yada küçük bir karar alırken seçimi yaptıktan sonra bile acı çekme durumunu’ yani ‘FOBO’yu biliyor musunuz?

FOBO da FOMO kadar etkili ve günümüzde milyonlarca yetişkine acı veriyor. Eğer siz de bu duyguya aşina ama kavrama uzaksanız, FOBO hakkında her şey aşağıda sizi bekliyor.
Uzmanlar anlatıyor: FOBO nedir?

FOMO ve FOBO terimlerini ilk kez 2004 yılında Harvard Business School’da öğrenciyken Patrick McGinnnis ortaya attı ve ‘HBS’de Sosyal Teori: McGinnis’in İki FO’su’ başlıklı bir makale yazdı.


Yazar ve girişim sermayedarı Patrick McGinnis, HuffPost’a verdiği demeçte FOBO’yu ‘FOBO yani daha iyi bir seçenek korkusu, daha iyi bir şeyin ortaya çıkacağı endişesidir ve bu da karar verirken mevcut seçimlere bağlı kalmayı zor bir hale getirir. Bu, özellikle önümüzde tamamen kabul edilebilir seçenekler olmasına rağmen sadece birini seçmekte zorlandığımız kararları ifade eder.’ sözleriyle açıklıyor.

McGinnis, FOBO’nun ‘bir bolluk hastalığı’ olduğuna inanıyor ve dünyamızın bizi görünüşte sonsuz seçeneklere boğduğunu ve bu nedenle bizi tüm seçeneklerimizi açık tutmaya ve bahislerimizi korumaya zorladığını söylüyor.

Yaşam koçu ve girişimci Tomas Svitorka şunları söyledi:

“FOBO, özellikle birden fazla seçenek mevcutsa, bir kararla karşı karşıya kaldığınızda sizi tereddüt ettiren veya düpedüz donduran o rahatsız edici his; daha iyi, hatta mükemmel bir seçeneğin orada olabileceği veya her an ortaya çıkabileceği endişesidir.
İster bir restoranda menüden bir şey seçmek, ister bir tatil yeri seçmek veya daha ciddi durumlarda bir hayat arkadaşı seçmek olsun, FOBO şu soruyla gelişir: Ya orada daha iyi bir şey varsa?“


Bu aşırı riskten kaçınma durumu, aşırı analiz etmeye ve ertelemeye yol açıyor. Sonuçta potansiyel olarak asla gerçek bir karar vermeme noktasına geliniyor ve temel olarak insanlar seçim yapma sürecini uzattıkça ve taahhütte bulunmakta tereddüt ettikçe kararsızlık ve ‘analiz felci’ gerçekleşiyor.

McGinnis bu süreci şu sözlerle açıklıyor:

“Sonuç olarak, belkiler dünyasında yaşıyorsunuz, kendinizi ve başkalarını oyalıyorsunuz. Seçeneklerinizi değerlendirmek, birini seçmek ve gününüze devam etmek yerine, kaçınılmaz olanı erteliyorsunuz.
Bu, çalar saatinizin erteleme düğmesine basıp sonra yorganı başınıza çekip tekrar uykuya dalmaktan farksızdır.“
Peki FOBO insanların hayatlarını ve ruh sağlıklarını nasıl etkiliyor?

McGinnis “FOBO, FOMO’dan çok daha fazla hasara yol açabilen ciddi bir sorundur. FOMO’nun aksine, çoğunlukla size zarar veren içsel bir mücadele olan FOBO’nun maliyetleri yalnızca sizin tarafınızdan karşılanmaz, aynı zamanda etrafınızdakilere de yüklenir” dedi.

FOBO’ya sahip kişiler arkadaşlarını, ailelerini, iş ortaklarını ve potansiyel romantik partnerlerini kendilerinden uzaklaştırma eğiliminde oluyor çünkü insanlar sonunda bir karar verebileceklerine olan inançlarını kaybediyor.

McGinnis bununla ilgili şunları söylüyor:

“Hayatınıza bir Tinder akışı gibi davrandığınızda, potansiyel seçeneklerden hiçbirine bağlı kalmadan pervasızca kaydırdığınızda, herkese net ve belirsiz olmayan bir mesaj gönderiyorsunuz: Siz nihai direnensiniz.
Net bir rota belirlemeyeceksiniz veya bir eylem planına bağlı kalmayacaksınız. Bunun yerine, olasılıkların birikmesine izin verecek ve yalnızca size uygun olduğunda, muhtemelen son dakikada, eğer varsa, bir karar vereceksiniz.“


FOBO kavramı, onun ‘ne kadar uzun bakarsak o kadar çok seçeneğimiz olacağı ve bunun bir şekilde daha iyi bir sonuca yol açacağı’ şeklindeki hatalı bir inanca dayanıyor.

Fakat bunu garantilemenin bir yolu yok ve insanlar o kadar uzun süre bekleyebiliyor ki, aslında onlar için iyi seçenekleri kaybetmeye başlayabiliyor ve sonrasında da daha seçimlerini daha erken yapmış olmayı dileyebiliyor.

Seçenek çokluğu FOBO’yu tetikliyor

FOBO’nun bir diğer nedeninin de modern dünyada insanların erişebildiği seçeneklerin giderek artması olduğu düşünülüyor.

Lisanslı evlilik ve aile terapisti Becky Stuempfig şunları söyledi:

* Örneğin, bir podcast dinlemek istediğinizi biliyorsunuz ve ilgi çekici bir şey aradığınızda, binlerce konu ve bölümle karşılaşıyorsunuz. Ya da yeni bir diş fırçasına ihtiyacınız var ve diş fırçası reyonuna doğru yönelip, hepsi farklı özelliklere ve fiyat noktalarına sahip 50 farklı diş fırçası türü buluyorsunuz. Birçok kişi bunu yiyecek alışverişinde deneyimliyor.

* Örneğin, fıstık ezmesi arıyorsunuz ve sayısız seçenekle karşı karşıyasınız: Kremalı? Çıtır? Karıştırılmamış? Organik? Tuzlu? Tuzsuz? Neredeyse alınması gereken her karar için sonsuz sayıda seçenek varmış gibi hissettiren bir şeyden bitkin hissetmek normal ve sağlıklı bir tepkidir ve sıklıkla karar yorgunluğuna neden olur.’

* Bunun bir derecesi normal, beklenen bir aralıkta olsa da, yaşam konularında ilerlemeyi engellediğinde birinin ruh sağlığına zarar verebilir.

Becky Stuempfig, FOBO’nun bulaşıcı olabileceği konusunda da uyarıyor. İşyerinde kaçınma örüntüsü geliştirirseniz, ev kararları veya aile meseleleri söz konusu olduğunda da benzer bir yol izleyebilirsiniz. Ve belirli deneyimler veya geçmişler şiddetli FOBO’ya yol açabiliyor.

Lisanslı evlilik ve aile terapisti Racine Henry “Kişinin önceden var olan bir kaygı bozukluğu olabilir, yanlış bir karara bağladığı travmatik bir geçmişi olabilir veya bu, köken ailesinden öğrenilmiş bir davranış olabilir” diyor.

Psikolog Patricia Dixon‘ınsa konuya ilişkin düşüncesi şöyle:

“Zihinsel olarak FOBO, daha iyi seçenekler için sürekli arayış bireylerin mevcut koşullarının tadını tam olarak çıkarmasını engellediği için kaygı ve depresyona katkıda bulunabilir. Bu zihniyet tatminsizliği besler ve öz güveni aşındırarak ertelemeye ve kararsızlığa yol açabilir. İlişkilerde bu korku kişisel gelişimi ve bağlantıyı engelleyebilir.“

Sürekli olarak kendinizi sorgulamak ve belirsizlik içinde yaşamak stres, bitkinlik ve kaygıya neden oluyor. Bu arada, hayatınızdan ve seçimlerinizden huzur ve memnuniyet duyma fikri, ulaşılması zor bir hayal haline gelebiliyor.

FOBO, bir zamanlar neşe kaynağı olan şeyleri altüst edebiliyor. Roman okumaktan keyif alıyor olabilirsiniz ancak sürekli olarak bir sonraki kitabınızı seçmek için uğraşmak, deneyimin keyfini kaçırıyor. Bu rahatsızlık birçok şekilde kendini gösteriyor.

Henrytekli, “FOBO, kaygı veya kişilik bozukluğunun gelişmesine yol açabilir. Semptomlar iştah ve uyku kaybına ve bu da fiziksel hastalıklara yol açabilir. Ek olarak, örneğin bir işe girmek veya bir evlilik fini kabul etmek gibi bir karar verilirse fırsat veya ilişki kaybı olabilir” diyor.

FOBO ile nasıl mücadele edebilirsiniz?

Dixon, “FOBO ile mücadele etmek için, seçimleriniz hakkındaki zihniyetinizi değiştirmeniz önemlidir. Daha sonra alternatifler ortaya çıksa bile, kararlarınızın o an için en iyisi olabileceği fikrini benimseyin” tavsiyesinde bulunuyor ve diğer seçenekleri doğal olarak daha iyi olarak görmek yerine, onları basitçe farklı olarak kabul etmenizi öneriyor.

Bu bakış açısı, daha iyi bir şey beklemek yerine kararlar almanız ve bunlara sahip çıkmanız için sizi teşvik edebiliyor. Ve yeni seçenekler ortaya çıktıkça gelecekte her zaman eksen değiştirebileceğinizi ve uyum sağlayabileceğinizi unutmamanız gerekiyor.

Dixon ayrıca sosyal medyanın, sürekli karşılaştırma kültürü ve her zaman daha iyi seçeneklerin sonsuz olduğu hissini teşvik ederek FOBO’yu daha da kötüleştirdiğine dikkat çekiyor ve ekliyor:

“Bu döngüyü kırmak için, öz güveni geliştirmek ve içgüdülerinizi dinlemek çok önemlidir. Çoğu zaman, daha’nın cazibesi, bizi mevcut seçimlerimizin değerini takdir etmekten alıkoyan bir aldatmacadır.“
Destek almayı deneyin

FOBO ile ilgili kaygı ve stresin hayatınızı tükettiğini düşünüyorsanız, bir ruh sağlığı uzmanından destek almayı düşebilirsiniz. Çünkü destek almak büyük kararlar almanıza yardımcı olabiliyor.

Henry’nin tavsiyeleri şöyle:

* Terapiye gitmenin yanı sıra, kararınızda söz sahibi olacak güvendiğiniz başkalarını dahil etmek veya kararın her iki tarafı için bir plan oluşturmak gibi başka olası çözümler de olabilir.

* Kendinize ‘Ne kaybedebilir/kazanabilirim?’, ‘Ya daha iyi bir seçenek gelirse?’, ‘Şu anki kararın kalıcı olması gerekiyor mu?’, ‘Bu işi almamayı göze alabilir miyim?’ diye sorun.

Svitorka da benzer şekilde seçim yapmanın riskini ve geri döndürülebilirliğini değerlendirmeyi öneriyor.

“Rotanızı ne sıklıkla değiştirebileceğinize şaşırabilirsiniz. Pizzanın üstü umduğunuz kadar cezbedici değilse her zaman bir sonraki sefer vardır. İş gibi daha büyük şeylerde bile, her şey yolunda gitmediğinde başka bir iş arayabilirsiniz. Bu zaten son işiniz olmayacaktı” diyor ve menüler sizi bunalttığında her zaman daha sağlıklı yemeği veya biraz daha ucuz bir içeceği tercih etmek gibi kendi önceden belirlenmiş kurallarınızı oluşturmanızı da tavsiye ediyor.

Uzun vadeli vizyonunuzu ve değerlerinizi göz önünde bulundurmak – sağlıklı bir yaşam tarzı yaşamak ve para biriktirmek gibi – ve bunlara uygun kararlar almak kendinizi daha güvende hissetmenize yardımcı olabiliyor.

Durumu basitleştirin

Stuempfig, daha yüksek riskli kararlar için destekleyici sevdiklerinize, özellikle de bağları koparmak için tek bir insana danışmayı öneriyor. Bu egzersizin en azından ileriye doğru bir ivme yaratmaya yardımcı olabileceğini söylüyor.

Stuempfig şunları söyledi:

* FOBO’yu etkisiz hale getirmek için anahtar, basitleştirmektir.

* İnsanları, karar alma sürecinin en başında seçeneklerini iki ila üç seçeneğe indirerek basitleştirmeyi düşünmeye teşvik ediyorum.

* Oradan, bir sonraki adım, gelecekte pişmanlık duymamayı beklemekten, küçük miktarda pişmanlığa izin vermeye, küçük miktarda pişmanlığın kötü bir kararın yansıması olmaktan çok bir seçim yapmanın bir parçası olduğunu bilmeye, zihniyeti değiştirmeye yöneltiyorum.

Hiçbir pişmanlık duymadan bir karar almanızı veya bunun ‘doğru’ seçim olduğundan yüzde 100 emin olmanızı beklemek biraz acımasız görünüyor.

Biraz belirsizlikle yaşamanın, çok sayıda seçeneğe sahip olmanın lüksünün bir parçası olduğunu unutmamak büyük önem taşıyor.

Stuempfig son olarak, kararlarla karşı karşıya kaldığınızda, yargılayıcı olmayan, şefkatli bir mantra bulmanın yardımcı olabileceğini söylüyor:

“Çok sayıda seçeneğe minnettarım ve şu anda tam olarak olmam gereken yerde olduğumu biliyorum. Bu seçimi yapma kapasitesine sahibim ve seçimimin olası herhangi bir sonucuyla başa çıkmak için gerekli becerilere sahibim.”

https://www.diken.com.tr/fomonun-iki...sil-etkiliyor/
__________________
  Alıntı ile Cevapla
Eski 09.02.2025, 18:49   #2
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: FOMO’nun İkizi FOBO Nedir, Hayatınızı Nasıl Etkiliyor

FOMO bizi nasıl değiştirdi?


FOMO (fear of missing out) son yıllarda sıklıkla duyduğumuz bir terim. İnsanın içinde bulunduğu ana kıyasla daha güzel deneyimler yaşayabileceği bir anı kaçırma korkusu olarak tanımlanabilir. Diğer bir deyişle, başkalarının hayatının daha heyecan verici, daha tatmin edici ya da daha mutlu anlarla dolu olduğuna inanmak ve kendisinin bu anlardan mahrum kaldığına dair endişe duymak.

Cumartesi akşamı hemen herkesin dışarıda eğlendiğini varsayarak evde oturulan dakikalarda hayatın kaçırıldığına inanıp huzursuz olmak FOMO için bir örnek teşkil edebilir. Özellikle, sosyal medyanın ortaya çıkışıyla insanların birbirinin göstermelik hayatını takip edebilmesi, “Şu an daha iyi bir yerde olabilirdim. Bir şey kaçırıyorum” düşüncesini ve dolayısıyla huzursuzluğu da yaygınlaştırdı.

Hep daha iyisini aramak

Günümüzde FOMO öyle bir duruma geldi ki kimse sahip olduklarından memnun değil. Hemen herkes içinde bulunduğu andan çok daha iyi koşullara sahip olabileceği bir anı deneyimleyebileceği ama o anı kaçırdığı düşüncesi içinde.

Buradaki ‘daha iyi’ tanımı kişiden kişiye değişir. Kimisi için daha eğlendiği bir an, diğeri için yeni insanlarla tanışma olasılığının olduğu bir an, bir başkası için daha lüks yaşam koşullarının olduğu bir an ya da bazısı için de daha entelektüel bir sohbet içinde olduğu bir an olabilir.

İşin doğrusu, insan kendisi için neyin daha iyi olduğuna inanıyorsa öyle bir anın içinde olmayı dileyebilir. Bunda bir problem yok. Yalnız, kendi hayatını sürekli yetersiz bulup hayatı yaşarken bir şeyler kaçırdığı endişesi duymak, insanı kronik mutsuzluğa sürükler. Özellikle yalnız olduğu anlarda insanın sosyal bir ortamda olması gerektiğine, çünkü hayattan başka türlü keyif almasının mümkün olmadığına inanması da kendisini sık sık samimiyetsiz kalabalıklara itmesine neden olabilir.

FOMO ve ilişkiler

FOMO her ne kadar sosyal medyanın yükselişe geçmesi ve diğer insanların sahip oldukları hayatlarla insanın kendi hayatını kıyaslama oranının artmasıyla ortaya çıktıysa da onu alttan besleyen birçok psikolojik sebep var. Öz değer eksikliği, duygusal ve sosyal ihtiyaçların karşılanmmaması, çarpık gerçeklik algısı ve entelektüel birikim yetersizliği, bu sebeplerden sadece birkaçı.

Tüm bunların yansıra, FOMO son yıllarda ilişkileri de olumsuz yönde etkiliyor. Yalnız romantik ilişkilerde değil, arkadaşlık ilişkilerinde de çoğu insan birlikte zaman geçirdiği insandan ne kazancı olacağına odaklanıyor. Yani ilişkiye ya da karşısındaki insana yatırım yapmaktansa, birlikte geçireceği zamanın olası kazançlarını düşünüp programını ona göre organize ediyor. Yani birim zamanda maksimum kazanç sağlayacağı insanlarla görüşmeye öncelik veriyor.

Ben eskiden ‘Hayat gerçekten zor. Çalışmaktan arta kalan zamanlarda da bize iyi gelen insanlarla görüşmemiz gayet mantıklı‘ diye düşünürdüm. Fazla pragmatik ve yüzeysel olduğu kanısına vardım ve fikrimi değiştirdim. Her zaman bize iyi gelen insanlarla buluşmamız, uzun vadede sürdürülebilir değil, çünkü arkadaşlıkların bitmesine sebep olur.

Toksik insan

Hazır yeri gelmişken ‘toksik insan’ terimine değinmeden geçemeyeceğim. Bu terimi de son günlerde sıkça duyuyoruz.

Anlamına gelecek olursak: hayatınıza mutsuzluk katan ve/veya sizi travmatize eden insan. Yalnız, bugünlerde hemen herkes daha iyi bir anı kaçırıyorum korkusuyla hayatına ve ilişkilerine yön vermeye çalıştığı için bir arkadaşının problemini dinlemeye ya da depresif döneminde yanında olmaya bile tahammül edemez oldu. Geçtim bir arkadaşının problemini dinlemekten kaçmayı, bazı insanlar o an birlikte eğlenemediği ya da herhangi bir şekilde üzerinden kazanç sağlayamadığı insanları bile toksik olarak etiketlemekten çekinmiyor. Özetle, bazıları için beklentiyi karşılamayan insan ‘toksik insan’ anlamına geliyor.

İnsanlar bazen mutlu olur, bazen mutsuz. Bazen kırılır, bazen de istemeden de olsa kırar. Tüm bunlar insan olmanın ve ilişkilerin doğasında var. Yalnız, bir insan sizin ideal dünyanıza göre davranmadığı için toksik olarak etiketlenemez.

Özetle, FOMO ilişkileri de esir almış durumda. Ve dolayısıyla, birçok insan daha iyi bir anı yakalayacağım diye olasılıklar peşinde koşarken arkadaşlık ilişkilerini de çöpe atıyor.

İyi günde mi kötü günde mi?
İlişkiler emek ister. İnsanın önemsediği insanlara zaman ayırması gerekir. Bir insanı boş zamanlara sığdırmaya çalışmak ona önem vermek değildir. Günümüzde bazı insanlar eğer herhangi bir getirisi yoksa arkadaşlarına zaman ayırmak yerine, onları artık zamanlarına sığdırmaya çalışıyor. İyi gününde asla arayıp sormuyor ama kötü gününde kapısını çalıyor.

Bu aslında birçoğumuzun aşina olduğu bir durum. Hele ki ben mesleğimden dolayı olsa gerek birçok arkadaşımın hayatında tescilli kara gün dostu olarak görev yapıyorum. Bundan bir şikâyetim yok. Yalnız, gerçek dostluğun sadece kötü günde birlikte olmakla özdeşleştirilmesini yanlış buluyorum.

Eskiden ben de birçok kişi gibi; “Aman canım iyi günde herkes yanında olur. Önemli olan bir insanın kötü gününde yanında olması” diyordum. Zamanla bu konuda da fikrimi değiştirdim. Daha doğrusu hayat bana aksini öğretti. Eğer bir insandan para veya iş istemiyorsanız ya da o insan tamamen çıkar odaklı ilişkiler kuran biri değilse (ya da gerçekten kötü kalpli biri değilse) bu ülke topraklarında çok zor gününüzde hemen herkes bir şekilde yanınızda olur. İstisnalar illaki olacaktır ama kötü gününüzde yanınızda ne kadar fazla insan olabileceğini ancak o duruma düşünce ve yardım talep edince anlıyorsunuz. Ciddiyim. Ben bunun örneklerini kendi hayatımda çokça gördüm. İnsanlar gündelik hayatınızdaki- onlara göre- basit problemleri dinlemekten kaçınabilir ama ölüm, sağlık problemleri, maddi çöküş gibi ağır problemlerle yüzleştiğinizde yakın olmadığınız bir insanın bile yanınızda olma ihtimali yüksektir.

Bunun sebebi, belki insanlık, belki insanın içinde gizlenmiş kurtarıcı fantezisi, belki zor durumdaki birini görünce kendi durumuna şükretmenin getirdiği rahatlama duygusu… Sebebini bilemem. Yalnız, inanın bana- özellikle de siz yardım istediğiniz sürece- çok kötü gününüzde yanınızda tahmininizden çok insan olur.

Oysa gerçek dostluğu belirleyen bir insanın kötü gününde yanında olmaktan fazlasıdır. FOMO esiri olmayan yani ‘Şu an daha iyi seçeneklerim var onları değerlendireyim‘ düşüncesiyle sizi cepte görüp arka plana atmayan, kendi iyi gününde de sizin iyi gününüzde de- kendi çıkarı olmaksızın- yanınızda olan, sizi artık zamanlara sığdıran değil size zaman ayıran insandır -bence- gerçek dost.

Evet, insan konuşmasa da görüşmese de seneler sonra bile buluştuğunda kaldığı yerden devam edebiliyorsa bu gerçek dostluktur; fakat birlikte zaman geçirmemek ve anı biriktirmemek ister istemez ilişkiyi zayıflatır. Çünkü ortak paydada buluşulacak deneyimler azalır ve emek verilmeyen her şey gibi dostluklar da emek verilmediğinde kaybedilir.

FOMO ve narsisizm
Tabii ki hayat ve koşullar zor. Hele son senelerde aç kalmamak için çok çalışmamız gerekiyor. Dolayısıyla, ilişkilere ayırdığımız zaman da daha az. Yalnız, ‘Kısıtlı zamanımda maksimum kazanç elde edeceğim kişiyle görüşeyim‘ düşüncesiyle hareket etmek, arkadaşlık değerlerini de yaralamaya başladı. İnsanlar ilişkileri kurtarmaktan çok kestirip atmayı tercih eder oldu. Açık, net iletişim kurabileceğinizi düşündüğünüz, aynı sayfada olduğunuza inandığınız insanların içinden bile ilişki sürecinde ortalama manipülasyonlara başvuran kırılgan benlikler, narsisistik kişilik örüntüleri çıkmaya başladı.

Tam bu noktada eklemek istediğim bir şey var. Narsisizm her zaman vitrinde durmaz. Vitrine çıkmak için gerekli koşulların oluşması gerekebilir.

Örneğin bir insanın işinde yükselmesi, birden zengin olması ya da zengin partner bulması, bastırılan narsisistik örüntüyü depodan çıkartıp vitrine koyabilir. Ve tanıdığınızı sandığınız insanları tanımadığınızı düşünmeye başlayabilirsiniz.

FOMO hemen her insanı kendiyle barışık bir hayat sürmekten uzaklaştırıp memnuniyetsizliğin sığ sularına atarken patolojik tutum ve davranışlara da kılıf olup onları normalleştirmeye başladı.

Özetle, bugünlerde narsisizm daha iyi bir anın peşine düşmenin kendine değer vermek olarak tanımlanabiliyor. Yani narsisizm ve öz değer birbirine karıştırılıyor.

Ayrıca, duygu ve düşünceleri açıkça ifade etmenin saldırı olarak algılanması, ‘En iyi defans saldırıdır’ denip insanların üste çıkma amacıyla birbirini azarlaması veya ghosting yapması, bir ilişkide alttan almanın büyüklük değil de eziklik olarak tanımlanması da FOMO ile ilişkilendirilebilir. İnsan daha az emek harcayacağı ama daha fazla kazanç elde edeceği ilişkiler olduğuna inandığı sürece elindekileri sabote etmesi mümkün. “Neden çekeyim ki?” lafı günümüzün mottosu olmuş durumda. Bir kuşak öncesinde sado-mazoistik ilişki döngüleri, yani saçın süpürge edilmesi değer görürken, günümüsde ‘Uğraşamam‘ temalı ilişkiler daha fazla rağbet görüyor.

Sonuç olarak, toplumumuzun siyah ve beyazlarda gidip gelirken ilişkiler konusunda da borderline bir örüntü gösterdiğini inkâr etmek zor. Bir gün umarım grilerde kalmayı başaracağız.

Hayatı yaşamak, anı kaçırmamak, daha iyisine daha güzeline erişmeye çalışmak, ilişkileri ve hayatımızdaki insanları harcamak değildir. Her zaman her şeyin daha iyisi illaki vardır ama buna odaklanıp sahip olduğumuz hayatı kendimize zehir etmek de kaygıdan ve mutsuzluktan başka bir şey getirmez. Aslında yapmamız gereken kendi hayatımızdaki anlamı bulmaya çalışmak, başkalarının kopyala yapıştır göstermelik hayatını idealize edip hayatımıza anlam katmaya çalışmak değil!

DR. FEYZA BAYRAKTAR
__________________
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
etkiliyor, fobo, fomonun, hayatınızı, ikizi, nasıl, nedir


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 18:51.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.