Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Türk ve Dünya Tarihi > Dünya Tarihi


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 24.06.2015, 23:18   #21
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Eski Mısır Sanatı
Firavun dönemi uygarlıklarının en sadık tanığı olan eski Mısır sanatı benzersiz özellikleriyle hemen dikkati çeker. Belli kurallara uyan bu sanat, Yukarı ve Aşağı Mısır'da üç bin yıllık bir süre içinde görülen toplum yaşamının, düşüncenin, dinin ve firavunların özelliklerinin yansımasıdır. Eski Mısır'da sanat için sanat anlayışı yoktur. Gerçektende Eski Mısır dilinde sanatı ve sanatçıyı belirtecek hiçbir sözcük bulunmaz: Bu dilde yalnızca 'çalışma'dan ve 'zanaatkâr’dan söz edilir. He yapıt belli bir eylemde bulunmak ve yararlı olmak için yaratılmıştır, her anıtın yaşamsal bir işlevi vardır. Zanaatkâr, Evren'le ilgili mitolojik bir görüşten kalkarak ve Evren'e hareket getiren öğeleri büyüleyici bir biçimde kullanarak, doğanın yarattığı kadar gerçek olan varlıklar yaratır; amacı eylemi büyünün korumasıyla bezemek ve yaratılan yapıtı iyi ya da kötü yapabilme gücüyle donatmaktır. Hemen her zaman metinlerle süslü olan sanat yapıtı, üzerinde bulunan hiyerogliflerle tanınır.

Eski Mısır sanatı bir gelenek sanatıdır. Mısır'da en eski dönemlerden beri rastlanan doğal öğeler, bu sanatı büyük ölçüde etkilemiştir, Irmak, bataklıklar, sazlar, papirüsler, deniz yüzeyinin üstüne çıkmış kara parçaları, çok geçmeden ve her zaman için sütunların biçimlerini, tapınak ve saraylardaki bitki süslemelerini etkilemiştir.

Tapınaklar benzer bir temel planı üstüne kurulmuştur. Bunun da en güzel en yetkin örneğini, Edfu tapınağı oluşturur. Yeni imparatorluk (Abidos, Karnak, Luksor, Ebu Simbel, Ramasseum, Medinet-Abu) ve Plotemaios dönemi (Dandara, Edfu, Esneh, Kom-Ombo, Philai) tapınakları görkemli görünüşleri ve zenginlikleriyle Yukarı Mısır'ı gezenleri etkiler.

Eski Mısır'da mezarlar ölülerin evleridir ve ölünün, 'öte yaşam'daki serüvenini kolaylaştırmak amacı güden özelliklerle donatılmıştır. Eski İmparatorluk döneminde mezar, 'Mastaba' adı verilen dikdörtgen bir sıra biçimindeydi, Gize ve Sakkara mastabalarını süsleyen alçak kabartmalarda ölünün yaşarken katıldığı etkinlikleri (tarlada çalışma, avlanma, balık tutma, zanaat işleri, eğlence) yansıtan sahneler yer alır. Yerden tavana yatay şeritler biçiminde düzenlenmiş bu tablolar, dönemin insanlarının gündelik yaşamıyla ilgili çoğu kez sevimli gündelik ayrıntılar sunar. Orta İmparatorluk mezarları Eski İmparatorluk mezarlarından daha az görkemli, Yeni İmparatorluk dönemindeki mezarlara göre de daha az ünlüdür. Yeni İmparatorluk'ta Teb dağına oyulmuş mezarlar göz kamaştırıcı güzellikte küçük anıtlardır. Amenofis ve Ramses dönemlerinde yaşamış soylular ve uluların mezarları burada yer alır. Duvarlara işlenmiş konular, bitip tükenmez ayrıntılarla, hareketlerdeki özgürlükle, kişilerin çekiciliğiyle sürekli yenilenir. Kral mezarları değişik biçimlerde evrim geçirmiştir. Eski İmparatorlukta Firavun, Tanrılara kavuştuğu piramide gömülürdü. Orta İmparatorluğun mezarlarında hiçbir resim yoktur. Yeni İmparatorlukta Teb kralları Nil'in batı kıyısında Krallar Vadisi'nde oydurdular. Burada mezar, Güneş'in gece yolculuğunu yaptığı yere, ölü firavun ise Güneş'e benzetilirdi. Krallık mezarlarının duvarları, öbür dünyada yapılan güneş yolculuğu mitolojisi yanı sıra Güneş'in geceleyin karşılaştığı düşman devleri yenip, geceden şafağa zaferle çıkışıyla ilgili mitolojiyi anlatan bazı metinler ve resimlerle süslüdür.


Eski Mısır Şiiri

Sevgili okuyucu; sen benim yazılarımı ilginç, şaşırtıcı ayrıntılarla dolu, heyecan verici ve öğretici buldukça, benim yazan adam sorumluluğum da artıyor. Sen benim canıma mı kastettin ey okuyucu? Senden aldığım feyzle, acaba daha ne incelikte şeyler üretirim derdine düştüm. Gecem gündüzüm birbirine karıştı. Biraz merhamet... Bırakın da azıcık uyuyayım.

Kurdun kırk hikayesi varmış, kırkı da koyun üstüneymiş. Hocanın bilmem kaç hikayesi varmış, hepsi de sanat üstüneymiş. Hadi kuşanalım abaları, önümüzde rehberlerimiz, edebiyat anamızın bilmem hangi kocaları ... düşelim yollara. Bugün eski Mısır’a gidiyoruz, epey bir gergin açalım kanatları. Malum, yolumuz uzak. Kolay mı üç bin küsur sene hiç yere inmeden mavi özgürlükte kanat çırpmak?

Bu yazıyı, günümüz Türk şiirinin kısırlaştığını düşündüğüm için yazdım. Şimdi hemen ne ilgisi var diyeceksiniz. Eski Mısır şiiriyle kısırlaşmış Türk şiirinin ne ilgisi olabilir? Bence sadece eski Mısır şiirinin değil, tüm kültürlerin şiirleriyle direk ilgilidir Türk şiiri. Yada şöyle diyelim, diğer kültürlerin şiirleri de Türk şiiriyle direk ilgilidir.

Şiir neyi anlatır? ... Hayatı ... Yani? ... Yani başta aşkı, sosyal hayatı, tutkuyu, inancı, doğayı, düşleri, vs... Her şair dünyanın değişik yerlerinde ve değişik zaman dilimlerinde bunları anlattığına göre; bu durumda onlar, hayatı korumaya yeminli büyük bir ordunun askerleri değiller midir? Öyleyse birinin şiirini Arapça, diğerinin Çince ya da birinin İbranice bir diğerinin Türkçe söylemesi neyi değiştirir ki? Hepsinin şarkısı aynı yüceliğe söylenen aşk ve öfkeyi anlatmaz mı? İşte bu seslerden birini, eski Mısır şiirinin sesini duyurmayı deneyeceğim bugün size. Sanatın koruyucu tanrısı Tot yardım etsin bana. Başlıyoruz.

Yazımı parçalara bölmeyi uygun buluyorum. Hem birçok genç okuyucunun eski Mısır kültürüne hakim olmadığı düşüncesinden, hem de birçok okuyucunun şiire hakim olmadığı düşüncesinden ötürü, yazımı dört aşamada yazacağım.

Birinci aşamada kısacık da olsa genel bilgilendirme yapıp, sosyal hayata dair şiirleri inceleyeceğim. Sonra din merkezli şiirlere örnekler verip, günlük yaşayışa bir göz atacağım. En son bölümde de eski Mısır edebiyatı ve aşk şiirleriyle yazımı toparlamayı deneyeceğim.

Bence eski Mısır kültürünün özünde, insan ruhunun ölümsüz olduğu düşüncesi yatar. Ölümsüz ruh her şeyden keyif alacağı gibi, aynı zamanda ruhani bir erdemler bütününü de sürekli olarak yüreğinde taşır. Yani hem dünya nimetlerini ve sanatın inceliğini yaşa, hem diğer dünya için ibadet et!.. Dünya nimetlerini haram sayan, engelleyici ve sadece öteki taraf için yaşamayı salık veren zihniyetin tutsaklığından uzak olduklarından mıdır nedir, eski Mısırlıların ulaştıkları sanatsal yükseklik bugün bile göz kamaştırıyor.

Eski Mısır’ın tarihin ilk büyük imparatorluğu olmasının altında, kutsal önder kavramına dayanılarak yaratılan büyük bir ulus ve ölümü reddeden bir din anlayışı vardı bana kalırsa. Çünkü gerçekle ruhani olan öylesine iç içeydi ki, hangisi nerede biter, diğeri nerede başlar, asla ayırt edilemezdi. Eski Mısırlı Nil’in çevresinde tarım yapan bir toplumun savaşçı olmayan üyesiydi. Yerleşik düzeni benimsemişti. Bu anlayışta doğal ve zorunlu olarak kentleşmeyi getirmişti yanı sıra. Yerleşik tarım toplumu, ürünler için ambar yapımını, gıda ve taşıma ihtiyaçları içinde hayvanları ehlileştirmeyi zorunlu kılmıştı. Bu yerleşik düzen, bunca sene sonra bile tüm sosyolojik belirteçleriyle karşımızdadır. Eski Mısırlılar M.Ö. 4241 yılında, kesinliği bizi hayrete düşüren ve 365 gün ilkesine dayanan bir takvim icat etmişlerdi. Ancak zaman kavramları oldukça ilginçti. Nil Nehri’nin belirli zamanlarda taşması ve tarım hayatını olumlu ya da olumsuz etkilemesini ölçü aldıkları sanılıyor. Çünkü eski Mısır dilinde “yıl” kelimesi tarımsal bir terim olarak bildirilmektedir. “Yıl” sözcüğü hiyerogliflerde, tomurcuklanan bir bitki şeklinde resmedilmiştir. Tam anlamıysa, “kendini yenileyen”dir. Mısır takviminde dörder aylık üç mevsim vardı: Sel, Ekinlerin Çıkışı, Hasat... Ayrıca bu takvimde otuzar günlük on iki ay yer alıyor, her yılın sonuna beş gün ekleniyordu.

Konumuza ulaşmak ve onu daha iyi anlayabilmek için, bu toplumsal bilgileri kısacıkta olsa bilmekte fayda var. Hızla devam ediyorum özete ... M.Ö. 3500’e varmadan, Mısırlı tunç ve bakır madenini işlemeyi öğrenmişti. Savunma için güçlü kentler kurulmuş, tanrılarla ilgili efsaneler ya da günlük yaşamla ilgili ayrıntılar yazıya geçirilmeye başlamıştı. Ulaşım ve ticaret, Nil Nehri’nin avantajını iyi kullanan Mısırlı için bir zenginlik kaynağı olmaya başlamıştı.

Birinci hanedanın kuruluşundan başlayarak 400 yıllık sürede, Mısır kültürünün ilkel unsurları ağır bastı. Tanrı Firavun ve ona atfedilen sanatsal olmayan güzellemeler... “Eski Krallık” diye adlandırılan (M.Ö. 2900 – 2475 arası) dönemde devlet yönetimi olgunlaştı, madencilik ilerledi ve denizcilik güçlü bir pozisyonla; Finike’ye, Kızıldeniz’e ve hatta Somali kıyılarına kadar etkinliğini hissettirmeye başladı. El sanatları en yüksek olgunluğuna erişti. Ancak sanat ve edebiyatın atılımı Beşinci Hanedan döneminde başlayarak, aşağı yukarı 500 sene çıktığı zirveden inmemişti. İşte bu yazıda , sözü edilen dilimdeki eski Mısır şiirinin örneklerini inceleyeceğiz.

M.Ö. 2780 – 2270 yılları arası kabul edilen Üçüncü, Dördüncü, Beşinci ve Altıncı Hanedanlar dönemi , eski Mısır sanat ve edebiyatında da tam bir altın çağ kabul edildi. Heykel, süsleme sanatları ve şiir en yüksek düzeye ulaştı. Yazı kuralları kesinleşti. Müzik ve dans sanatında görülmemiş bir ilerleme sağlandı. (Yazımın ilerleyen bölümlerinde bu paragrafın içini kurcalayacağız.)
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.06.2015, 23:22   #22
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

1. Bölüm : Sosyal Hayata Dair
Mısır uygarlığının üstünlüğü, en çok sağlam toplumsal düzen ve iyi yönetimde aranmalıdır. Mısır’da yönetici olan her firavun, yeryüzünde yaşayan bir tanrı gibi hüküm sürmüştür. Bunun karşılığında Mısırlı, devletinin başına geçirdiği bu Tanrı – Firavun’u devletin ta kendisi kabul etmiş; onun her buyruğunu kutsal saymış, her yetkisini mutlak tanımıştır. Neden? Çünkü Mısır’da yazılı kesin kanunlar ya da adı konmuş kurallar yoktu. Onun için bağlı olduğu bereketli toprak ürün vermeye devam etmeli, zenginlik sürmelidir. Bunu başaran bir kuvvet olmalıdır; o kuvvet de Tanrı – Firavun’dur. Yani firavun, halkla tanrılar arasındaki manevi ilişkileri düzenlemekten sorumluydu. Hükümdar “her şeye kadir”di... Devletle firavun öylesine bir tutuluyordu ki, Mısır dilinde “hükümet”, “devlet” ya da “millet” terimleri bile yoktu. Böyle olunca da ölümsüzlük, firavunların doğal hakkıdır düşüncesi ve firavuna neredeyse tapılması kaçınılmaz oluyordu

İşte bu noktada eski Mısır şiiri, anlaşıldığı gibi ilkin firavunlara yazılmış güzellemeler ya da sanatsal olmayan övgülerle ortaya çıkar. Eski Mısır şiiri, sosyal hayatın tek hakimi firavunların tarihe armağanıdır desek pek yanlış olmayacak. “Sonsuz Hakan” şiirinde bakın firavun nasıl yüceltiliyor:

“Sonsuzluğa kadar sürecek varlığın,
Sen varoldukça sürecek sonsuzluk”

Eski Mısırlılar tanrısal firavunlarında üç kutsal nitelik ararlardı. “Hu”; (yetkili ve etkin konuşma) ya da (yönlendirici, yaratıcı buyruklar), “Sia”; (doğru görüş, duyuş, her şeyi anlama yeteneği) ve “Maat”; (adalet, iyi yönetim becerisi, hak, doğruluk ve gerçekçilik)... “Üçüncü Amenhotep İçin Övgü” adlı şiirde bu üç kutsal nitelik açıkça dile getirilmiştir

“...
O, hayatın ta kendisidir, serinlik veriyor ruha...
Halkını doyurmak için sebil ediyor hazinelerini.
Ardından gelenlerin karnı tok, sırtı pek...
Firavun demek, yiyecek demektir.
Bolluk fışkırıyor ağzından”

Sosyal hayatta çoğunlukla tarım insanı olan Mısırlı şairler, askerliğin ne kadar zor ve gereksiz bir iş olduğunu, bunun karşılığında katip ya da memur olmanın erdemi üzerinde çok yazı/şiir üretmişlerdir. Mısırlı baba oğluna öğüt olarak memur olmasını salık vermiş; savaşın kişiye şan getirmeyeceğini ve aşağılayıcı bir etkisi olduğunu anlatmıştır hep.


Memur Şiiri

“Asker, sabahleyin kalkar kalkmaz azar işitir.
Sonra, bütün gün ya talimde,
ya savaş alanında zahmet çeker.
Sırtına yaman bir darbe iner sonra
Derken kafasına iki gürz vururlar.
Sonra gözünü patlatırlar,
burnunun direğini kırarlar.
Katip ol oğul:
mafsalların ince kalsın,
ellerin yumuşak...
Şanınla şerefinle,
beyaz fistanlar içinde dolaş;
Saraylılar selam versin sana.”

Okuması yazması olan, devlet işlerini yöneten, bir çeşit halkın kaderini belirleyen bu seçkin sınıf, devletin en gözde sınıfıydı kuşkusuz. Yönetici ve memur olmak; halkın dertlerini dinlemek, onlara rehberlik etmek son derece önemli bir erdem sayılırdı eski Mısır’da. Bu konuda daha çok Mısırlı önderlere öğüt niteliği taşıyan iki şiir parçacığı da elimizde.

Öğüt Şiiri – 1 –

“Öndersen,
halkı yönetiyorsan,
mükemmel olmaya çalış!
Yaptıklarında pürüz olmasın
Dürüstlük yücedir.
Değerli olan, sürekli olur
Kötülük,
önderi hiçbir zaman
sakin bir limana götürmez.”

Sizi bilmem ama, bence şahane bir şiir bu. Hele şu aşağıdakinin samimiyetine bittim

Öğüt Şiiri – 2 –

“Öndersen
dilek sunanları can kulağıyla dinle.
Dertlerini sana iyice anlatsınlar.
Sabırla kulak ver,
sertlik gösterme
Yakınanlar, derman bulamasalar bile,
içlerini döküp rahatlamak isterler.”

Her ne kadar önderlerine bu denli erdemli öğütler veren şiirler yazmış olsalar da, yönetimin çökmeye başladığı ya da en azından sekteye uğradığı dönemlerde papirüse dökülen dizeler her zaman yürek kabartıcı olmamıştır. Şairler öylesine bir duruş göstermişlerdir ki, neredeyse eski Mısır’ı onların dizelerinden ölçebiliyoruz. Bir çeşit barometre gibi... Aşağıya aldığım şiir bu düşünceme nasıl da hizmet ediyor.


Ankhu’nun Bozuk Düzenden Yakınması

“Olup bitenler, çileden çıkarıyor insanı :
...
Kargaşalık var ülkede, yıkımın eşiğindeyiz.
Kapı dışarı ettiler adaleti,
...
Tanrı buyruklarına aldırış eden yok
Gün doğunca baş çeviriyoruz,
gece olanları görmemek için.
Olup bitenler, çileden çıkarıyor insanı :
...
Memleket baştan başa tedirgin,
Ama ağzını açıp tek kelime söyleyen yok.
Masum insan kalmadı artık,
Herkesin işi gücü fesat.
Yürekler yas içinde, tasa içinde.
Komut verenle komut alan bir örnek,
İkisinin de dünya umurunda değil.
Her sabah kalkar kalkmaz görüyoruz durumu,
Ama düzeltmek için bir çabaya girişmiyoruz.
Dün neyse bugün de o...
Miskinlik sinmiş insanların yüzüne.
...
Ne acıklı bunu görüp de haykırmamak
Ama anlamayanlara dil dökmek daha (da) acı

...
Bugünlerde herkes sırf kendini dinliyor;
Kendinden başkasına inanan yok.
Hiç ilişki kalmadı gerçekle söz arasında...

Sanki günümüzü anlatıyor değil mi? Demek ki şiir acayip bi’şey... Çağlar değişir, kostümler değişir, dil, iklim, kültür, inanış değişir; ama sağlam şiir her zaman, her yerde, her koşulda yüreğimizi yakalar. Demek ki sağlam şiir ölümsüzdür.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.06.2015, 23:40   #23
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

2. Bölüm : Din Merkezli Şiirlere Dair
Ölümün ... hayattan başka adı yoktur” demiş John Updike bir şiirinde... (“Mısırlı, Ecelle Karşı Karşıya” şiirinin son satırı.) Bu zihniyet kuşku yok ki, eski Mısırlının din anlayışını en kestirme tarafından özetleyen bir dizedir.

Mısır tarihi boyunca üç büyük inanç egemen olmuştur: Tanrıların ve kutsal liderlerin (firavunların) sınırsız gücü, yaşamanın çok kıymetli bir armağan olduğu fikri ve ölümsüzlük inancı... Bu üç inanç öylesine “kendine münhasır” değerli kabul edilmiştir ki; kültürler arasında Mısır kadar iyimserliğe, varolmanın sevincine, tanrı ve doğa sevgisine bağlı olan başka bir kültür yok gibidir.

Mısırlılar dindar bir ulustu. Onların bölgesel ve evrensel tanrıları vardı. Bölgesel tanrılar ya hayvan biçiminde ya da hayvan başlı insan biçiminde düşünülmüştü. Evrensel tanrılar, genellikle insan gibi görülür ve öyle resmedilirdi. (Ama bunun kesin bir kuralı yoktu yine de. Örneğin, gökyüzü tanrısı Nut inek olarak da, kadın olarak da düşünülmüştü. Bunun yanında güzellik ve zevk tanrıçası Altın Hator hep alımlı bir kadın biçimindeydi.)

Eski Mısır’da, saptanabilmiş iki bin kadar tanrı adı kullanılmış.En uzun ömürlü olan Mısır tanrılarından biri, güneş tanrı Re ya da (Ra)’dır. Re Mısırlılara göre dünyanın yaratıcısıdır. Re’den bir kademe aşağıda Osiris ve İsis’le birlikte sekiz başka tanrı daha vardır. Osiris ve İsis’in oğlu Horus dokuz tanrıdan oluşmuş başka bir kutsiyetin başıdır.Güneşe tapan Mısırlılar, Horus’u doğan güneş, Re’yi öğle güneşi, Aton’u da batan güneş olarak görmüşlerdir

Bir başka tanrılar topluluğunun başındaysa Thot vardır. Thot, hep balıkçıl kuşu kafalı, insan gövdeli bir tanrı olarak resmedilmiştir. Thot; mevsimleri, yıldızları yöneten; hiyeroglif yazısını ve matematiği keşfetmiş; muhasebe, diller, büyücülük, hukuk hatta satranç oyununu bulan tanrı olarak kabul edilmiştir. Tanrıların katipliğini de Thot’un yaptığına inanılırmış.

Üçüncü bir tanrılar topluluğunun başkanı olarak da Ta adlı tanrı kabul görmüştür. Ta; tüm insanların manevi gücünün yansımalarını bünyesinde toplayan tanrıdır. Yani her duygu aslında onundur. Ancak Ta, insanlara yansımasını vermiştir. Yani tüm Mısırlıların duygularının tanrısıdır Ta. Şahin tanrı Horus Ta’nın yüreği, akıl tanrısı Thot’sa , Ta’nın dilidir. Ta sanatçıların ve yazarların koruyucusu olarak da bilinir. (Şu satırları yazarken, niye benim de koruyucu bir yazı tanrım yok diye hayıflanır gibiyim)

Bu kısa açıklamadan sonra artık Mısırlının din merkezli şiirine bir göz atabiliriz. Mısır şiiri, tanrıyı tek bir yeryüzü varlığı ve doğanın tümü olarak benimsemiştir. Yazarı belli ender şiirlerden biri olan ‘Dördüncü Amenofis’in Şiiri’ bu düşünceyi son derece açık bir şekilde destekler niteliktedir.


Dördüncü Amenofis’in Şiiri

“...
Kanat çırpıp uçanların hepsi
Sen yükselince yaşar.
Gemiler sana özenerek
Gidip gelir ırmak boyunca.
Açılır bütün yollar
Sen geliyorsun diye
Sıçrar bütün balıklar
Yüzünü görmek umuduyla.
Işıltıların ulaşır
Taa denizin yüreğine.


Mısır’ın en kudretli tanrılarından biri kabul edilen Amon, Teb kentinin baş tanrısıydı. Amon’un gücü arttıkça kendisine bağlı rahiplerin gücü de aynı eksende artmıştı. Hatta öyle artmıştı ki rahiplerin gücü, Teb’in firavunu İkhenaton, rahipleriyle bir mücadeleye girmek zorunda kalmıştı. Firavun “tek tanrı” uğruna bir din reformuna tutuşmuş, rahipleriyse gelenekçi tutumlarıyla İkhenaton’un firavunluğunu bitirmişlerdir. (Tarihe İkhenaton’un zındık firavun, günahkar firavun adıyla geçmesinin nedeni tek tanrı reformu uğruna verdiği mücadeledir) İkhenaton isteğini gerçekleştirememiş, ancak (sanki müslümanların kutsal kitabı Kuran’dan bir ayet okuyormuşuz hissine kapıldığımız) kuvvetli bir şiir bırakmıştır günümüze.


Reformcu İkheneton’un Tek Tanrı Üzerine Yazdığı Şiir


“Tanrı birdir, tektir, ondan başkası yoktur
Bir tanedir, O’dur her varlığı yaratan
Bir ruhtur tanrı, görünmeyen bir ruh,
Ruhlar ruhu, Mısır’ın yüce ruhu, kutsal ruh.
Ta başlangıçta vardı tanrı
İlk varlıktır O. Hiçbir şey yokken O vardı.
Her şeyi O yarattı kendi doğduktan sonra.
Başlayanların yaratanı, sonsuzdur tanrı
Zamanın başından sonuna kadar
Ezelden beri süregelen varlığı,
Sonsuzluğa kadar sürecek.”

Mısırlılara göre insanlarda en az iki manevi varlık vardı. En belirlisi olan “Ka”, insanla birlikte doğar, ömür boyu ayrı yaşar, ölüm anında vücuda geri dönerdi. Mumyacılık ve mezara ölünün resmini koyma usulleri bu anlayıştan doğmuştur. Böylece vücut bozulursa ya da kaybolursa, “Ka”nın mumyada, resimde, heykelde yaşamaya devam edeceğine inanılırdı.

Mısırlı, insanda bir de “Ba” bulunduğuna inanırdı. Ölümden sonra yaşayan ruh anlamına gelen “Ba”, önceleri sadece hükümdarlara ya da soylulara özgü kutsal bir ayrıcalıktı. Zamanla asillere özgü olan bu ölümsüzlük (Ba anlayışı) bütün Mısırlılar için mümkün görünmeye başladı.

Eskiden ölümsüzlük sağlamak için muhteşem, devasa, heybetli mezarlar, piramitler, tören yerleri yaptırmak gerektiğine inanılırken, artık iyiliğin insanı ölümsüzlüğe götüreceği inancı ağır basmaya başladı. “Geçici zenginlik şansla da gelir, hırsızlıkla da... Ancak “Maat” (dürüstlük ve iyilik) sonsuz mutluluğun tek yoludur” diye düşünen Mısırlı; işte bu inanışı uğruna piramitlere ya da mezarlara yiyecek, içecek ve süs eşyası koyardı. Bedeni gelecek çağlarda da yaşatmak için doğan mumya sanatı da, hep bu ölümsüzlük düşü uğruna yapılırdı.

Meraklısına Ek Bilgi : Mumyalama işleminde önce, beyin ve iç organlar çıkartılır, deri altına çamur ve kum doldurulurdu. Bütün bedene aşı boyası sürülürdü, yanaklara allık, dudaklara boya... Gözlerin yerine değerli taşlar yerleştirilir, vücut özel sargılarla sımsıkı sarılırdı. Sonra uzun bir tören yapılarak ölü görüyor, ölü duyuyor ya da konuşuyormuş gibi mumyalanan cesedin “canlandırıldığına” inanılırdı.

Mısırlının yaptığı mezarlarda da, göz kamaştıran piramitlerde de aslında ölüme meydan okuma, ölümü inkar etme anlayışı vardı. Birçok mezar buluntusunda; “Ey dünyada yaşayanlar, hayatı sevenler, ölümden nefret edenler...” yazması boşuna olmasa gerek... Yani Mısırlı, hem yeryüzünde yaşamaktan nasibini almak, hem de varolmanın zevkini sonsuzluğa kadar devam ettirmek istiyordu.


“Tertemiz Adam” ve “Güneş Tanrının Övgüsü” şiirleri bu anlayışı karşılayan en önemli şiir buluntuları kabul edilir


Güneş Tanrının Övgüsü

“...
Re’sin sen, bütün varlıklar sana tutsak,
Aşkınla esir etmişsin hepsini.
Yukarılarda dursan da,
gün ışığı ayak izlerindir senin.
...
Sen batınca...
Yeryüzü ölü karanlığına gömülüyor
...
Sen ufuktan yükselip Aton gibi ışıldayınca,
Şölenler başlıyor
...
Uyanıp kalkıyor herkes senin uğruna
Gövdeler yıkanıyor, giysiler cicili bicili,
Kollar yükseliyor sana tapınmak için
Memleketin dört bucağında işe sarılıyor
insanlar şafaktan gün batımına kadar.

Ne güzel değil mi? Çalışmayı ibadet saymak fikri üç bin sene öncede ne kadar doğru, şimdi de öyle... Her ne kadar din, günümüzde bazı yönetici çevrelerce bir sömürü aracı olarak kullanılsa da, yine de Mısırlının bu din temelli şiirini çok samimi buluyorum ben. Hele şu aşağıdaki “Tertemiz Adam” şiiri bence bir erdemler bütünü, bir üstün yaşam felsefesi olarak duvara asılacak cinsten

Tertemiz Adam

“Tanrım sana geldim işte
Gerçekleri bir bir sunmaya:
Senin uğruna ezdim kötülüğün kafasını
Kılına dokunmadım tek bir kişinin.
...
Dostluk etmedim değersiz kişilerle,
Ama kötülük de etmedim onlara
Böbürlenmedim faziletliyim diye.
Yüksek mevkilere ulaşmaya çırpınmadım
Kan kusturmadım (bu uğurda kimselere)
...
Hiç kimsenin canını yakmadım,
Aç bırakmadım tek kişiyi.
Ağlatmadım, öldürmedim
Acı çektirmedim hiç kimseye.
...
Hile karıştırmadım tartılara
Süt çalmadım çocukların ağzından.
...
Balık tutmak için
Yem yapmadım (başka) balıkları
Akan suları durdurtmadım,
Yıkmadım su yollarını
Yanan ocakları söndürmedim.
...
Asla karşı gelmedim Tanrıma.
Tertemizim, tertemizim, tertemiz.”
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.06.2015, 23:44   #24
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

3. Bölüm : Sanat Ve Günlük Yaşayışa Dair
Mısırlıların günlük yaşayışında sanat çok önemli bir yer tutuyordu. Daha doğrusu Mısır toplumu yaşamayı bir sanat gibi kabul edip kendini keyfe, eğlenceye ve güzelliğe vermişti.

Şen Günler

“Şen geçir günlerini, bıkmadan, yorulmadan:
Ne malını mülkünü öbür dünyaya götürebilirsin
Ne de geri gelirsin öteki tarafa gidince.”

Eski Mısır’ın özellikle övülecek sanat ya da zenaati yoktur bana kalırsa. Bu renkli uygarlık hüküm sürdüğü üç bin yüz sene boyunca topyekün ve erişilmez güzellikte bir sanat ve zenaati miras bırakmıştır ardından gelen kültürlere. Övgüde birini bir diğerinden üstün tutmak çok zor: Mimari, gemicilik, takvim, resim ve heykel, şiir ve düz yazı, oymacılık, tıp, mumyacılık, taş işçiliği, dokumacılık, dans, çömlek yapımı, kuyumculuk, matematik ve astronomide yetkinlik, cam ve maden işçiliği, süs eşyası ve bugün bile göz kamaştıran takı tasarımı, mühendislik dehası anıtlar, ve saire, ve saire ... Peki bunu nasıl açıklamalıyız? Mısırlı için “yararlı” olan “iyi”dir. Bu pragmatik görüş en çok mimaride önümüze çıkar. Yani dehşetli yapılar piramitlerde ... Hemen hepsi İsa’dan önce 4000 yılından 2200 yılına kadar inşa edilmiş olan piramitlerde ... Hala tam olarak nasıl inşa edildiği açıklanamayan bu yapılar gerçek mimari şaheserleridir. Bunun yanı sıra Mısır kültürünün sembolü haline gelmiş olan Giza Platosu’ndaki büyük ve ünlü Sfenks de akıllara durgunluk veren bir mimari kalıttır. Dördüncü hanedan sırasında, 2600 yıllarında, taştan yontularak yapılmış bu anıtın yüksekliği 20 metredir. Kafası insan kafası, gövdesi aslandır.

Toplayacak olursak, eski Mısır’da başlıca üç sanat türünden söz edilebilir:

  1. Evlerde, gündelik işler için kullanılan eşya, araçlar, tas – tabak – çanak, süs eşyaları ve saireyle ilgili olan sanat.
  2. Ölüler için yapılan sanat: Mezarlar, maskeler, mumya sandukaları ve saire.
  3. Tanrılara, firavunlara, rahiplere adanan tapınak sanatı (Duvar süslemeleri, yazıtlar, dikili taşlar ...)

Dördüncü Amenhotep, Mısır’ın ilk gerçek düşünce ve sanat devrimini yarattı.

Güneş Tanrı Aton’a tek tanrı olarak tapılmasını devlet dini yapmaya uğraşan, bu uğurda başkenti ve kendi adını bile değiştiren (Amenhotep adı Güneş Tanrı’nın hizmetkarı anlamına gelen İkhenaton’a dönüşmüştür) bu firavun, sanatçıları gerçekçiliğe yöneltti. İnsanları oldukları gibi, yürürken, oynarken, konuşurken yani kısaca doğal halleriyle göstermelerini istedi. Bu dönemde geleneksel fantastik Mısır sanatı daha gerçekçi ürünler vermeye başladı. Edebiyatta hiciv ve mizah gelişti. Hatta şiirlerde açık saçıklık dönemi başladı. Adını bilmediğimiz Mısırlı kadın şairler son derece kışkırtıcı şiirler yazdı. (Bu şiirlerden iki tanesini 4. Bölüm’de “Aşk Şiirleri” incelemesinde sizinle paylaşacağım.)

Dördüncü Amenhotep, Mısır sanat tarihi için tam bir devrimcidir. Öylesine devrimcidir ki; sakatlığını örtbas etmeye çalışan Mısırlı ressamlara bile karşı çıkmış; kendisini olduğu gibi resmetmelerini istemiştir. Mısır sanatının şaheserlerinden kabul edilen, hatta kadınlığın sembolü sayılan heykellerin ve resimlerin sahibi Nefertiti’yle evlenmiştir. (Nefertiti kız kardeşidir)

Dokumacılıkta da (özellikle ketende) yirminci yüzyıla kadar Mısırlılardan daha üstün ve daha kaliteli bir keten üretemedi dünya... Sonra rastık, allık, dudak boyası, sürme, saç ve tırnak boyası, kına, takma saç ve parfümde de Mısırlı, günümüzde bile hayranlık uyandıracak bir kültüre sahipti. Tıp alanındaki yazıtların ilki de bu kültürün ürünüdür.

Ancak Mısır sanatı ve uygarlığının en ayrıntılı şaheseri ve en ilginç örneğini bize sunan anıt, hiç kuşkusuz Tutankamon’un mezarıdır. Tutankamon yirmi yaşına varmadan ölmüş önemsiz bir hükümdardı. O kadar önemsizmiş ki, sonraki firavunlardan biri, kendi mezarını onunkinin üzerine kurdurmuş. Tutankamon’un mezarı altta kalınca da erişilmez duruma gelmiş. Yüzyıllar boyunca Mısır’daki mezarları soyan hırsızlar, bu yüzden Tutankamon’un mezarını bulamamışlar. Böylelikle gizli kalan bu muhteşem eserlerle dolu mezar, 1922’de İngiliz arkeolog Howard Carter sayesinde gün ışığına çıkarılmıştır.

Mısır kültürü ve sanatının hiç tartışmasız en ilginç ve en nefis bulgusu hiyeroglif yazısıdır. Sağdan sola, soldan sağa, yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya yazılıp okunabilen bu güzel görünüşlü yazı, kuvvetli ihtimalle Mısırlıların kendi icadıdır. (Sümerliler, Mısırlılardan önce yazı kullanıyorlardı ama, Mezopotamya’daki çivi yazısıyla Mısır’ın resim-hiyeroglif yazısı arasında bir ilişki ya da benzerlik yoktur.)

İşte size hiyeroglif harfleriyle yazılmış olan “Ölüm” isimli şiir

Ölüme yazılmış bu tür şiirler sizi yanıltmasın, daha önceki bölümde uzun uzun anlattığım yaşama sevinci, Mısırlı için ecele karşı bir zaferdi. Mezarlar ve tapınaklar, ölümden sonra hayatın devam edeceğine inanıldığından ötürü, doğa güzelliklerinin, bayram ve şenliklerin, ziyafet ve oyunların resimleriyle süslenirdi.

“Yarınından ürkerek yatağa girme sakın
Düşünme ertesi gün nasıl geçecek diye
İnsan bilmez yarın neler getirecektir,
Tanrının elindedir yarının gerçekleri.”

Mısırlı her zaman eğlenceli yaşamın tadını çıkarmıştı. Yoksa tapınağının duvarına ya da kentine diktiği anıtın üzerine; “Günümüzü gün etmeye bakalım / Eğlenelim, coşalım / Sessizlik ülkesine gideceğimiz güne kadar...” diye yazar mıydı? (Biz bu anlayışa yıllar sonra “Carpe Diem” (Günün tadını çıkar) diyeceğiz.)

Bu bölümü nefis bir şiirle kapatmadan, dağılan zihinleri toplayalım. Mısırlı, insan aklını dünyayı yöneten ve hayatın önemli unsurlarını yaratan bir kudret olarak görmesiyle, uygarlık tarihinin başlıca entellektüel başarılarından birini gerçekleştirmiştir. Mısırlının aşağıdaki şiirde sanatçıya verdiği olağanüstü değere şapka çıkarmamak mümkün mü?

Sanatçının Aydınlığı Şiiri

“Elinde keskiyle çalışan sanatçı
Tarlayı belleyen ırgattan fazla yorulur
Akşam olunca yan gelip yatar mı?
Ne gezer?
Kolları koparcasına çalışır
ortalığı aydınlığa kavuşturmak için.”
4. Bölüm : Eski Mısır Edebiyatı Ve Aşk Şiirlerine Dair
Mısır edebiyatının ilk örnekleri, din yazıtları, ilahiler, firavunlara övgüler ve zafer kutlamalarıdır. Mısırlılar yazı ve şiirlerini genellikle duvarlara kazırlar, papirüs üstüne ya da defterlere geçirirlerdi. Yazı için en çok kamış kalem kullanılırdı. Papirüs pek dayanıklı olmadığı için, çok sayıda metin zaman içinde kaybolup gitmiştir. Papirüsten daha dayanıklı yazı malzemesi kullanılmış olsaydı bugün evimizde belki de yüzlerce, hatta binlerce edebiyat örneği ve tarih belgesi bulunacaktı.

Mısırlılar, dile gerek edebiyat ürünlerinde ve gerekse günlük yaşayışlarında çok önem vermişlerdi.

Dilin Gücü

“Güçlü olmak istersen söz ustası ol.
Dil, yiğit elindeki kırbaç gibidir.
İyi konuşan daha merttir iyi dövüşenden.
Dize getiremezler yüreği aşkla dolu olanı.
İyilikle, adaletle hüküm sürer
atalarının dilini güzel konuşan.”

Ne güzel söylemişler... Ne güzel, ne sade... Mısırlıların, “söz hünerlerin en zorudur” düşüncesine özel bir önem vermesinin altında; katip ve memurların Mısır devlet siyasasındaki konumlarına verdikleri değer, hiyeroglifleri güzelleştirmeleri ve edebiyatta (özellikle) şiirle çok uğraşmalarının izlerini aramalıyız. Bu görüşü destekleyen iyi bir şiir örneği var elimizde.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.06.2015, 23:48   #25
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Yazarlığa Övgü

“İnsan ölüp gider,
Toprak olur eti kemiği.
Çökmek ve çürümek herkesin alın yazısı
Ama okurlar var oldukça,
yazanlar sonsuz yaşar.”

Mısır edebiyatının en önemli iki türü din merkezli şiirler ve aşk şiirleridir. Din merkezli şiirleri daha önce incelemiştik. Şimdi isterseniz buyurun aşka gidelim.

En eski erdemli öğütler kitabının yazarı Ta-hotep, yazıtında; “Vaktini iyi kullanmayanlardan hayır gelmez. Onlar zamanın katilleridir. Çalışarak varlığını arttıran insan, servetini de arttırır. Ölümden sonra bile serveti sonsuz olur” derken, şairlere birer altın bilezik armağan ettiğini biliyor muydu acaba? Bugün bile altın kıymetinde olan bu öğüt, sanatla uğraşanların desturu olmalıdır bence.

Eski Mısır’da sanat asla sanat için olmamıştı. Sanatın ya da edebiyatın belirli toplumsal ve dinsel amaçlara hizmet etmesi istenirdi. Örneğin tarihin en değerli buluntularından biri kabul edilen “Kadeş Anlaşması” (M.Ö. 1269) tableti ve bazı tapınak duvarlarındaki Kadeş Savaşı yazıtları, Hititlilerle savaşan Mısır firavunu 2. Ramses’in kahramanlıklarını manzum bir destan olarak işler. Yani tarihin ilk nehir-şiir örneklerinden biri olarak karşımızdadır hala...

Mısır edebiyatının bir diğer ölümsüz eseri de, “Ölüler Kitabı”dır. M.Ö. 1600 yılında başlayan Yeni Krallık döneminde, mezarlara ve tapınaklara yerleştirilen çeşitli büyü metinlerinden oluşmuş bir derleme olan Ölüler Kitabı, ölülerin ölümsüz olmasına ve kutlu varlığına sonsuza kadar yardım amacıyla yazılmıştır. Birçok şiir gibi, bu derlemenin de kimler tarafından yazıldığı (çoğunlukla) bilinmemektedir. Minicik bir örnekle Ölüler Kitabı’nın içini anlamayı deneyelim.

“Ben dünüm, bugünüm, yarınım.
Varlığımla dolmayan gün yoktur.
Benim açtığım yoldur şimdiki çağ.”

Bana çok ilginç gelen bir ayrıntıyı paylaşmadan geçemeyeceğim. Hemen her firavunun sarayında, bir şairin görevli olduğunu saptadı araştırmacılar... Düşünsenize, bir şair sarayda ne görev için tutulur?.. Bu resmi şairlerin işi, olsa olsa firavuna kaside düzmek, önemli günler için şiirler hazırlamak ya da din törenleri için ilahiler yazmak olabilir, değil mi? Bir şair sarayda başka ne yapabilir ki? Yani sevgili okuyucu, bu muhteşem bir yapılanma değil mi sence de? Edebiyata hakim olmak, asil olmanın, tanrıyla eş tutulan firavunun yanında olmanın birinci koşulu olarak düşünülmüş. Yani edebiyatı, tanrısal bir ayrıcalık ve üstünlükle taltif etmiş Mısırlı... (Günümüzde ayaklar altında ezilen, öz gururunu magazine peşkeş çeken işbirlikçi sanat tüccarlarının elinde, her gün uğradığı tecavüzün aşağılanmasını yaşayan şiirimiz, üç bin yıl önceki saygınlığın yanında zehirli bir tütsü gibi ciğerimizi yakıyor)

Şimdi o güzel aşk şiirlerinden birine yaklaşalım da, yüreğimiz gönensin.

Şen Türkü

“Ben seninim sevgilim,
Bütün güzelliğimle senin.
Çiçeklerle, kokulu otlarla
Süslediğim bahçem gibi senin...
...
Kol kolayız,, el eleyiz...
Tepeden tırnağa huzur içindeyiz.
...
Sesin şarap gibi iç okşayıcı,
Seni duydukça güzeldir yaşamak.
(Seninle olmak, devirmektir tanrının doldurduğu aşk bardaklarını)
En güzel yemeklere,
en keskin içkilere değişmem
yüzümde gezinen bakışlarını...”

Mısır şiirinde uyak hiç yok dense yeridir. Zaten şiirlerin çevirilerinde de, incelemesinden çokça yararlandığım sayın Talat S. Halman hocamız da; “çeviriler, orijinal şiirlere sadık, ama Türkçe’nin özelliklerine uygun olmaları düşünülerek okuyucuya sunuldu” demektedir. Eski Mısır şiirinde vezin ve uyak bakımından kesin bir yargıya varılamamasının nedeni olarak, uzmanlar, Mısır yazısında sesli harflerin belirtilmemiş olmasını gösterirler. Ancak kendi içinde bir ritm düzeni olduğu da bellidir. Ortak kanı, şiirlerin şarkı ya da türkü formunda ve saz eşliğinde söyleniyor olduğudur.


Seni Seve Seve

“Senin o tatlı soluğunu sindiriyorum içime
Eşsiz güzelliğini seyrediyorum her gün.
...
Seni seve seve gençleşsin diyorum bedenim.
Ruhumu okşayan ellerini ver bana
Ellerini tutarak yaşasam diyorum
Adım düşmesin dilinden ... sonsuzluğa kadar.
...”

Yazımı bitirmeden önce birkaç aşk şiirinden yaptığım bir düzenlemeyle baş başa bırakayım sizi.

Sevgi Ezgileri

“...
Dedim ki: Sevgilim yaşatır beni
adını duysam dirilirim
Canıma can katar yolladığı haberler
Sevgilim, ilaçların en güçlüsüdür,
üstündür bütün ilaçlardan.
Sağlığım onun gelmesine bağlı,
onu bir görsem bir şeyciğim kalmayacak.

Sevgilimi görme (saati) yaklaşırken,
Güzelliğin böylesini...
Gönlümde sonsuz bir sevinç.
Sonsuz zaman geri alamaz,
bana sevgilimin getirdiğini.
...
Ey sevgilim,
Sonsuzluğa kadar sürecek varlığın,
Sen var oldukça sürecek sonsuzluk.

Son bölümde, ölümsüzlüğü yakalamayı başarmış, komplekssiz, duygularından emin, Mısır’ın kadın şairlerinden (belki de aynı kişinin) erotizm kokan iki şiiri üst üste sunmak istiyorum.

Hoş Türkü

“Mekmek çiçekleri, barış getirin bize!
Yüreğimin sözünü dinleyeceğim artık.
Sen beni kucaklayınca,
Saçtığın ışık öyle parlak ki,
gözlerime merhem sürmem gerekiyor.
...
Bütün erkekler içinde sensin benim erkeğim
...
Yeryüzü aydınlığa gömülmüş :
Ne olur, birlikte uyusak böyle.
(Zaman dursa)
Sonsuzluğun sonuna kadar
...

Erotik Sevgi Şiirleri

“Yemek vakti gitmek istiyorsun demek?
(Demek) senin asıl sevgilin yemek
Bu telaş niye?
Giysi satın almak da niye bu saatte?
Üzme tatlı canını sevgilim
Yatağımın örtülerinden (daha iyi bir giysi) yok bizim için
Susadın mı?
Al memelerimi
Bak, dolmuş taşıyorlar.
Güzellikleri lotüs çiçeği gibi
Memelerim, dünyanın en güzel yemişleri
...
Memfis’e gidiyorum ırmak boyunca
Koca tanrı Ta’ya diyeceğim ki:
“Gerçekler tanrısı Ta,
bu gece sevgilimle yatır beni.”
Ahh, bunu düşünmek bile şaraba çeviriyor ırmağı,
(titretiyor bedenimi)
..
Seninle olmak sevgilim,
Güneş kentinde olmak gibidir
Ağaçlarla dolu bahçeye dönüyorum,
kucak kucak çiçekle…
...
Görüyorum,
Ayaklarının ucuna basa basa yaklaşıyorsun,
beni arkadan (kucaklayıp) öpmek için
Ağır ve hoş kokular saçan saçlarımı öpmek için...
Sen kollarını dolayınca boynuma
Firavun olmuş gibi seviniyorum.”

Üç bin senelik yolculuğumuzu, üç bin senedir eskimemiş ve daha (görürse eğer) üç bin sene daha eskimeyecek bir şiirle bitirelim.

Yüreğin Şen Mi?

“Tanrının elinde yoksul musun?
Eksik olsun ambarlarda servet.
Yüreğin şen mi, için ferah mı?
Olmaz olsun,
üzüntü kumkuması zenginlik.”
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.06.2015, 23:58   #26
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Eski Mısır Tanrıları


















Aker: “IGICI”. Güneşi ayarlamak ve yükseltmekten sorumludur.
Amon: “Gizli biri”. Tanrıların Theban Kralıdır.
Ammut: “Ölü Yutucu”. Ölümsüz yaşama layık olmayanın kalbini yiyen canavar.
Anqet: “Kucaklama”. Elephantine’nin su Tanrıçası.
Anubis: “Kral çocuk”. Mumyalamanın çakal başlı Tanrıçası.
Apep: Güneşi yok etmek için günlük deneme yapan yılan.
Aten: Güneş Diski.
Atum: Re’nin bir formu. Güneşi ayarlayan bir Tanrı.
Bastet : Ev ve Güneş ışığının kedi Tanrıçası.
Bes: Müzik, dans ve savaşın cüce Tanrıçası.
Buto: Aşağı Mısır’ın kobra Tanrıçası.
Duamutef: Horus’un oğullarından biri. Ölünün midesinde korunmuştur.
Geb: Gökyüzünün eşi ve dünyanın Tanrısıdır.
Hapi: Nil’in Tanrısıdır.
Hapy: Horus’un oğullarından biri. Ölünün akciğerlerinde korunmaktadır.
Hathor: Aşk, müzik ve kadının inek Tanrıçası.
Horus: Firavunların ve Güneşin şahin Tanrısı.
Imhotep: Djoser’in veziri, sonra Ptah’ın oğlu gibi ibadet edilmiştir.
Imsety: Horus’un oğullarından biri. Ölünün karaciğerinde korunmuştur.
Isis: Osiris’in dulluğunun ve şiirin Tanrıçası.
Khonsu: Ay’ın Theban Tanrısı.
Khepare: Yükselen Güneşin böcek Tanrısı.
Khnemu: Su baskını ve Nil’in iri Tanrısı.
Ma’at: Gerçek ve hukukun Tanriçesi.
Mefetseger: Krallar Vadisi’nin Tanrıçası.
Min: Erkek bereket Tanrısı.
Montu: Mısırlı savaş Tanrısı.
Mut: Amon’un eşi ve Theban’ın ana Tanrıçası.
Nefertem: Nilüfer çiçeğinin Memphis Tanrıçası.
Neith: Savaş ve dokuma Tanrıçası.
Nekhebet: Yukarı Mısır’daki Akbaba Tanrıçası.
Nephthys: Seth’in eşi ve Isis’in kız kardesi.
Nut: Osiris ve Isis’in annesi ve gökyüzü Tanrıçası.
Nun: İlk suların Tanrısı.
Onuris: Savaşçı ve Abidos’un gökyüzü Tanrısı.
Osiris: Seth tarafından öldürüldü, yaşamdan sonrası ve tarım Tanrısı.
Ptah: Memphis’in mumya yaratma Tanrısı.
Qebehsenuef: Horus’un oğullarından biri. Ölünün bağırsaklarında korunur.
Qetesh: Semetik doğa Tanrıçası.
Ra: Güneş Tanrısı.
Satet: Nil suyu ve bereket Tanrıçası.
Sekhmet: Yıkım ve savaşın dişi aslan Tanrıçası.
Selket: Büyünün akrep Tanrıçası.
Serapis: Ahiret ve Güneş'in Helenistik Tanrısı.
Seshat: Ölçüm ve yazma Tanrıçası.
Seth: Osiris’in erkek kardeşi tarafından öldürüldü. Fırtına, gök ve gürültü Tanrısı.
Shu: Mut ve Geb’in babası. Hava Tanrısı.
Sobek: Timsahlar Tanrısı.
Tauret: Kadın doğumunun hipopotam Tanrıçası.
Tefnut: Nut ve Geb’in annesi. Yağmur ve nem Tanrıçası.
Thoth: Yazma akıl ve ay Tanrısı



__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.06.2015, 00:03   #27
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Amen (Amon,Amun,Ammon,Amoun): Amen’in adı “saklı olan” demektir. Amen ilk zamanlardan itibaren Teb şehrinin baş tanrısıdır ve Hermopolis rahiplerine göre yaşayan yaratıcı tanrı olarak görülmüştür.Kutsal hayvanları kaz ve koçtur. Orta krallığa kadar Teb’de yerel bir tanrıydı fakat Tebliler Mısır’da hükümdarlıklarını kurduklarında Amen kalıcı bir tanrı oldu ve 18. Sülale tarafından Tanrıların kralı olarak adlandırıldı. Ünlü tapınağı Karnak, insan tarafından yapılmış en büyük dini yapıdır. Bugde’ye göre, 19. Ve 20. Hanedanlar Amen’in “görünmeyen yaratıcı güç” olduğunu cennetteki, dünyadaki, engin derinlerde ve yer altı dünyasındaki hayatın temeli olduğunu düşünürler ve kendisini Ra’nın formunda gösterir. Artı, Amen ihtiyacı olan her adanmış dindarın koruyucusu olarak karşımıza çıkmıştır. Sonraki inanışa göre Amen kendi kendini yaratmıştır. Önceki Teb’li inanışa göre Amen Thoth tarafından başlangıçta varolan sekiz tanrıdan biri olarak yaratmıştır. (Amen, Amenet, Heq, Heqet, Nun, Naunet, Kau, Kauket) Yeni karllık boyunca Amen’in eşi Mut, “Anne” idi ve bunun Mısır’lı eşiti “Büyük (ulu) anne” olarak görülmektedir. Bu ikili (Mut ve Amen) Tanrı ve Tanrıça Çiftini oluşturur, bu diğer inanışlarda da görülür. Oğulları ay tanrısı Khons’tur.



Amen-Ra: Amen’in rahipleri tarafından sunulan birleşik tanrıdır. Amaçları Amen’in takipçisi olan Yeni krallıkta (18-21 Hanedan) daha önceki güneş kültünün tanrısı olan Ra ile bir bağ kurmaktı. Bu tip birleşmelerde tanrılar içiçe girerler böylece Ra’nın içinde Amen’in temsil ettiği gücü görüyoruz (ya da tam tersi). Bu tip ilişkiler Mısır tanrılarında, özellikle kozmik ve ulusal tanrılar arasında sık görülür. Bu Mısır tanrılarının nasıl görüldüğünün bir örneğidir. Morenz’in dediği gibi “kişilikleri vardır ama bireysellikleri yoktur.”



Amset (İmsety, Mestha; Golden Dawn, Amseth): Horus’un dört oğlundan biridir. Ölülerin karaciğerinin koruyucusudur ve Tanrıça İsis tarafında korunur.

Anubis (Anpu; Golden Dawn, Ano-Oobist): Nepthys’in oğlu; bazı inanışa göre babası Sethi, bazısına göreyse Osiris’ti (hatta bazı inanışa göre ise annesi İsis’ti). Anubis çakal olarak resmedilmiştir veya çakal başlı tanrı denmiştir. Çakal Tanrı. Çakal’ın lahitleri kolaçan etme eğilimi nedeniyle, ölülerle ilişkili olmuştur ve eski mumyalamanın kaşifi olarak bilinir be tapılır. Onun görevi ölüleri korumak ve yüceltmektir. Anubis aynı zamanda Upuaut (opener of the ways- yolların açıcısı) olarak bilinirdi ve tavşan başıyla gösterilirdi. Kıyamet günü için ölülere rehberlik ederdi ve ölüleri yeraltındaki ikinci ölümden korumak için gerçeğin derecelerini (Scales of Truth) gözlerdi (izlerdi).

Anuket: Yukarı Mısır’da, Elefantin’in çevresinde, Anuket, Khunum ve Sati’nin (kızları olarak) tapılmıştır. Kutsal hayvanı gazeldi. Soğuk su dağıtıcısı olduğuna inanılır ve kendi insan kafasına tüylü bir taç giyerdi.

Apis: Muhtemelen sadece hayvan olarak betimlenmiş ve hiçbir zaman hayvan başlı bir insan olarak gösterilmemiş eski bir Mısır Tanrısıdır. Apis çoğunlukla Ptah’la bağlantılı olmuştur ve kültünün merkezi Memphis’tir. Aslında Apis verimlilik tanrısıdır. Güneş diski ve uraeusserpent’ten oluşan boğa tacıyla betimlenmiştir. Kutsal Apis boğası Memphis’te bulunurdu ve Serapum’da büyük bir kitle halinde Apis boğalarının mezarı bulunuyor.

Bastet: Kedi tanrıça. Bubastis’in Delta şehrinde tapılmıştır, kedilerin ve onlara önem verenlerin koruyucusudur. Sonuçta evde önemli bir tanrıça (kediler değer kazandığıdan beri) ve ayrıca ikonografide önemlidir. (Papirüste güneş tanrısına saldıran yılanın kediler tarafından öldürüldüğü resmedilmiştir.Dişi aslanın tanrıçası Sekhmet’in yardımsever tarafı olarak görülmüştür.
Bes: Tanrıların cüce soytarısı.. Afrikalı veya sematik kökenli tanrı, Mısır’a 12. Silale döneminde gelmiştir. Sakallı, vahşi görünümlü komik bir cüce olarak ve yuvarlak bir yüzle resmedilmiştir (Mısır’ın sanatsal geleneklerinden farklı). Müzik, iyi yemek ve rahatlamak gibi aile zevklerinin tanrısı olarak sayılır. Ayrıca çocukların eğlendiğicisi ve koruyucusudur.






Duamutef (Tuamutef; Golden Dawn, Thmoomathpf): Horus’un 4 oğlundan biri. Duamutef çakal başlı mumyalanmış bir adam olarak gösterilmiş. Ölünün midesinin koruyucusudur ve Tanrıça Neith tarafından korunur.





Edjo: Delta’nın yılan tanrıçası, Aşağı Mısır’ın sembolü ve koruyucusu, Yukarı Mısır’ın tanrıçası Nekhbet’in tamamlayıcısıdır. Kralın tacının bir parcası olarak giyilirdi.





Geb (Seb): Yeryüzünün tanrısı, Shu ve Tefnut’un oğlu. Nut’un kardeşi ve kocası, Osiris, Set, İsis ve Nephthys’in babasıdır. Kutsal hayvanı ve sembolü kazlardı. Genelde yeşil ve siyah tenli olarak gösterilmiştir. Yeşil yaşayan canlıların rengi ve siyah ise Nil’in bereketli çamururun rengidir. Geb kötülerin ruhlarını tutuklu tutacak ve onları cennede çıkarmayacaktı. Diğer geleneklerde yeryüzünün dişi olmasıyla çelişerek Geb’in erkeğe özgü (erkeksi) olmasıyla göze çarpar.





Hapi: Horus’un dört oğlundan biridir. Babun kafalı mumyalanmış adam olarak görülüyor. Ölülerin ciğerlerinin koruyucusudur ve Tanrıça Nephthys tarafından korunurdu.Hapi ismi farklı hiyerogliflerle ifade edilmişti; çoğunlukla ama herzaman olmamak kaidesiyle Nil Nehrinin tanrısının ismiydi. Hapi, tacı zambaklardan (yukarı Nil) veya papirus bitkilerinden (Aşağı Nil) yapılmış şişman bir adama benzetilmiştir.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.06.2015, 00:09   #28
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Eski Mısır Tanrıları II


Harpocrates (Hor-pa-kraat: Golden Dawn, Hoor-par-kraat): “Çocuk Horus”, İsis ve Osiris’in oğlu, emzirilen küçük bir çocuk, Yukarı Mısır’ın büyük tanrısı yetişkin Horus’tan ayrılmıştır. Parmak emen genç bir oğlan olarak gösterilmiştir. Golden Dawn sessizliği ona ithaf etmiştir, çünkü tahminen parmağını emme hareketi genelde bilinen “shhh” ifadesini akla getiriyor.

Hator (Het-Heru, Het-Hert): Mısır’ın çok eski bir tanrıçasıdır, inek tanrı. Hator ismi yunan uyarlamasıdır. Het-Hert (the house above) ve Het-Heru (Horus’un evi)’nun değişik biçimlerinden yozlaştırılmasıdır. İki terim de onun gökyüzü tanrıçası olduğuna işaret ediyor. Sık sık İsis’le eşdeğer tutulmuştur. Hator Edfu’da Horus’un partneri olarak tapılmıştır. Teb’de ölümün tanrıçası olarak düşünülmüştü. Ayrıca o aşkın dansın alkolün ve yabancı toprakların koruyucusuydu.



Heqet: Kurbağa başlı başlangıçta var olan tanrıçalardan, Hermopolis’teki 8 tanrıdan biri olarak inanılır ve Antinoe’deki Khunum’un partneri olarak görülür.


Heru-ra-ha: Crowley’in Mısır benzeri mitolojisinin karma bir tanrısı; Ra-Hoor-Khuit ve Hoor-par-kraat’ın bir karması İsmi Mısır diline çevrildi, tahminen “Horus ve Ra’ya şükredin” anlamına geliyor. Tabi, bu da başka bir yozlaştırma.

Horus: Osiris´le İsis´in oğlu, Mısır tahtını miras almıştır... Hatta taht için Seti ile olan savaşları Mısır mitolojisinde onemli yer tutar. Cennetin hükümdarı aynı zamandada Mısır´ın kralı Horus´un cennetin kralı, yeryüzünün kralı,ve kutsal şahin olmak uzere Teslis (uçlü )kavramı Mısır dininin yerleşik yönü oldu. Horus´un evrensel olduğu ve ezelden beri var olduğu fikri, 1. hanedanlığa kadar uzanır ki, bu da Piramit yazılarında belirtilmiştir.
Horus of Behedet (Hadit): Behedet şehrinde tapılan Horus’un formlarındandır. Büyük kanatları güneş diskinin bir formu olarak gösterilir, genelde önemli manzaraların üstünde uçtuğu görülür (Mısır’ın dinsel sanatında). Hadit, Horus’un her zaman her yerde hazır oluşuyula resmedilmiştir. Crowley’in de Magic in Theory and Practice kitabında dediği gibi, “son derece küçük ve atomik haldeki her yerde ve her zaman hazır olan parçaya Hadit” denir.

Horus’un dört oğlu: Osiris’in vücudunun parcalarının koruyucularıdır ve bundan sonra ölülerin vücutlarının koruyucuları olmuşlardır. Amset, Hapi, Duamutef ve Qebsenuef. Sırasıyla tanrıçalar İsis. Nephthys, Neith ve Selket tarafından korunurlardı.

Imhotep (Imouthis): Imhotep mimar, katip ve 3. Firavun Zoser döneminin büyük(baş) veziriydi. Sakkara ‘daki basamaklı piramidi tasarlayıp inşa eden Imhotep’ti. Imhotep Ptah’ın oğlu ve hekimlik tanrısıydı, aynı zamanda katiplerin başıydı (Thoth ile beraber). Yunanlılar onun Asklepios olduğunu düşünürler.

İsis: Sanat Tanrıçası... Osiris´in karısı ve kız kardeşi... Horus´un annesi, aşk tanrıcası ve İştar, Aşera, Asherah, AsTarte , Sibel, Afrodit ve Venüs´ün karşıtı idi. Büyük bir anne ve eş olarak, bütün dişi ilahların en popüleri oldu..

Khepri (Keper): Eski Heliopolitan büyük şehir bilimine göre yaratıcı tanrı ve Atum ve Ra ile karışmıştır. Mısırca kökeninde “Kheper” birkaç anlama gelir, bazısına göre en çok dikkat çeken “yaratmak” veya “dönüştürmek” fiilidir, ayrıca “*** böceği” sözcüğüne denk gelir. *** böceği, güneşin sembolü sayılırdı. Dışkısının çevresine yumurtalarını bırakırdı ve *** böceği güneş tanrısı sembılü sayılırdı. *** böceği güneşi gökyüzüne doğru iterdi.

Khnum: Koç başlı insan olarak görünürdü. Antinoe ve Elefantin’de tapılıyordu. Çömlekçi çarkında insanlara şekil veren, yaratıcı tanrılardan biriydi. Onun arkadaşları(partnerleri) Heqet, Neith ve Sati’ydi.

Khons(Chons): Teb’in büyük (triad)larının 3. Üyesi (ailesi Amen ve Mut’la). Khons ayın tanrısıydı. Onun hakkında en çok bilinen hikaye Thoth’la senet (passage) denen eski bir oyun oynarken ışığının bir kısmına bahse girmiş. Thoth kazanmış, ışığının bir kısmını kaybettiği için Khons bir ay boyunca tüm ihtişamını gösterememiş ve batıp tekrar büyümek için beklemesi gerekmiş. Karnak’taki çevrili olan tapınak ona adanmıştır.

Maat: Çeşitli geleneklere göre Thoth’un karısı Ra’nın kızı olduğu düşünülmüştür. Maat’ın adı “gerçek” ve “adalet” hatta “kozmik sıralamayı” ifade eder İngilizce’de net bir söylenişi yoktur. Maat’ın konseptiyle bir kişileştirme ve biraz da mitoloji vardır. Maat saçında devekuşu tüyü olan uzun boylu bir kadın olarak belirtilmiştir. O ölümün kararı için vardı ve tüyü ölünün saf ve dürüst bir hayat yaşamış olup olmadığına karar vermek için ölünün kalbini dengelerdi.

Min (Menu, Amsu): Elinde yıldırım taşıyan Amen’ın bir formu olarak resmedilmiştir (Mısır sanatında yıldırım olarak belirtilmeye çalışılmış) ve ereksiyon halindeki penisiyle resmedilmiştir. Tam adı Menu-kamuf-f (Min, Annesinin Boğası). Erkekliğin (güç ve iktidar) tanrısı olarak tapıldı, Ona marul (lahana) hediye edilmiştir(sunulmuştur) ve sonra erkekliği elde etme umuduyla bunlar yenmiştir. Kadınlığın (feminenliğin) ve aşkın tanrıçası Qetesh’in kocasıdır.

Month (Mentu, Men Thu): Amen kültünün doğmasından önce Teb’in baş tanrısıydı. Şahin başlı adam olarak gösterilir ve Horus’la birleşmiştir. Aslında savaş tanrısıdır.

Mut (Golden Dawn, Auramooth): Teb geleneklerinde Amen’in karısı, Mısır dilinde mut “anne” ve ay tanrısı Khons’un annesidir.

Nefertum: Ptah ve Sekhmet’in genç oğlu, doğan güneşle bağlantılı olarak zambak çiçekleriyle taçlandırılmıştır veya zambak çiçeğinin üstünde oturtulmuştur olarak resmedilmiştir.

Neith (Net; Golden Dawn, Thoum-aesh-neith): Eski bir savaş tanrıçası, Delta’da tapıldı. Bilgelik tanrıçası olarak saygı gösterildi, Yunan mitine göre Athena olarak gösterilmiş daha sonraki inanışlara göre İsis, Nephthys, Selket’in kız kardeşiydi ve ölülerin midesinin tanrısı Duamutef’in koruyucusuydu. Timsah tanrı Sobek’in annesiydi.



__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.06.2015, 00:15   #29
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Nekhbet: Yukarı Mısır’ın büyük tanrıçasıdır, ikonu akbaba ve firavunun tacının bir parçasıdır. Aşağı Mısır’ın tanrıçası olan Edjo’nun tamamlayıcısıdır.

Nephthys (Nebt-het): Geb ve Nut’un en genç çocuğu, Set’in kardeşi ve karısıdır ve İsis ve Osiris’in kardeşidir. Anubis’in annesidir (Set veya Osiris’in oğlu). Set Osiris’i öldürdüğünde onu terketmişti ve İsis’e Horus’un bakımında ve Osiris’in dirilişinde yardımcı olmuştu. Kardeşiyle birlik olmuş ve ölülerin özel koruyucu tanrıçası olarak düşünülmüş ve ciğerlerin koruyucusu olan Hapi’nin gardiyanı olmuştur.


Nut (Nuit): Gökyüzü tanrıçası, Shu ve Tefnut’un kızı, Geb’in kızkardeşi ve karısı, Osiri, Set, İsis ve Nephthys’in annesidir. Crowley Magic in Theory and Practice kitabında “sınırsız uzaya tanrıça NUİT denirdi” demiş. Nut genelde mavi tenle ve vücudu yıldızlarla kaplı, 4 ayak üzerinde ve kocasının üzerine eğilerek resmedilmiştir. Gökyüzü olarak dünyanın üzerinde kemer gibi uzanmıştır. Nut’un Hadit’le olan ilişkisi Crowley’in bir buluşudur. Bu Ejiptolojide bir temele bağlı değildir. Hadit genelde Nut’un altında resmedilmiş- birisi Nut’un bir resim üst karesinin oluşturduğunu buluyor ve kanatlı disk Hadit sessizce aşağıdan uçuyor. Bu sanatsal bir gelenek ve iki Mısır mitinin arasında evlilik yoktu.

Osiris: Ölülerin tanrısı, ölümsüz yaşam için diriliş tanrısı, kuralkoyucu, koruyucu, ölülerin yargıcı ve ölünün prototipi olmuştur (Ölü tarihte “Osiris” olarak görülürdü). Lahidinin bulunduğu yer, Abidos’ta kültünün oluştuğu yerdir. Osiris Nut ve Geb’in ilk çocuğuydu, Set, Nephthys ve İsis’in kardeşiydi, aynı zamanda İsis’in kocasıydı. Horus, İsis’ten oğluydu. Bir hikayeye göre Nephthys İsis gibi davranmış ve Osiris’i baştan çıkararak Anubis’i doğurmuş. Osiris başka erkeklerin dünyasının kuralkoyucusu olmuş ve Ra gökyüzüne kural koymak için dünyayı bıraktığında kardeşi Set Osiris’i öldürdü. İsis’in sihiri sayesinde tekrar yaşama döndü. İlk ölen yaşayan canlı olduğu için sonraları ölülerin lordu oldu. Oğlu Horus onun ölümünün öcünü aldı. Set’i yenmişti ve onu Batı Mısır’ın çölüne (Sahra) gönderildi. Tüm Mısır tarihi boyunca dualar ve büyüler Osiris’e yöneltilmişti, onu kutsama ve kendisinin kural koyduğu öbür dünyaya girmesi umulmuştu, ama orta krallık süresinde popularitesi arttı. 18.Sülale döneminde Mısır’da en çok tapılan tanrı olmuştu. Osiris’in popularitesi Mısır tarihinin en son evrelerine kadar dayanmaktadır (sürmüştür). Mısır’ı fetheden Roma imparatorlarında bile hala onun etkisi görülüyormuş. Firavun kıyafetlerini giyerek ona tapınaklarda adak adıyorlarmış.

Pharoah: En eski zamanlardan beri Mısır’da firavunlar tanrılar gibi tapılmışlardır: Ra’nın oğlu, Horus’un oğlu, Amen’in oğlu... Bu dönemde ve şehre bağlı olarak isimlendirilmiştir. Firavunlara dualar ve adaklar adanması çok nadirdi. Firavunun gerçek kültünü destekleyecek kanıt çok az veya yoktur. Firavunlar tanrı babaları tarafından seçilmiş ve onlara benzetilmişlerdir.

Ptah:
Memphis’te tapılıyordu (M.Ö.3100). Ptah evrenin yaratıcısı olarak görülmüş. Öbür dünyada erkeklerin ruhlarının yerleşeceği vücutları şekillendirir. Başka mitlere göre Thoth’un emrine çalışıyordu ve Thoth’un açıklamalarına uygun olarak cennetleri ve dünyayı yaratmaktı. Ptah sakallı takke giymiş, mumya gibi sarmalanmış, elleri ambalajdan çıkmış, elinde asa, Ankh ve Djed (denge, istikrar, sağlamlık işareti) tutuyor. Çoğunlukla Seker ve Osiris’le birlikte tapılırdı, Ptah-seker-ausar adı altında tapılırdı.Sekhmet’in kocası ve Nefertum’un babası (sonra da Imhıtep’in babası) olduğu söylenir.


Qebsenuef (Kabexnuf, Qebseneuef):
Horus’un dört oğlundan biri, Qebsenuef mumyalanmış şahin başlı bir adam olarak betimlenmiş. Ölülerin bağırsaklarının koruyucusudur ve tanrıça Selket tarafından korunurdu.



Qetesh: Suriyeli bir tanrı olduğuna inanılıyor, Qetesh aşkın ve güzelliğin tanrıçasıdır. Qetesh güzel çıplak bir kadın olarak, bir aslanın üstünde ayakta durur veya onu sürer durumda, elinde çiçek, ayna veya yılanlarla resmedilmiştir. Genelde yuvarlak yüzle gösterilmiştir (Mısır sanat ve geleneklerinde alışılmamış bir durum). Aynı zamanda erkekliğin tanrısı Min’in partneri olarak düşünülüyor.
Ra:Tabiatın bütün tezahürleri arasında, tapılan en belirgin şey güneştir. Mısır ideolojisinin büyük bir kısmı güneş ve nehir uzerinedir. Güneş tanrıları arasında başlıcası Ra (Heliapolis tanrısı)´dır. Güneşin diski olarak Ra, atmaca kafalı bir insan olarak temsil edildi. Bu durumda da Ra yaradılışın hükümdarı olarak ele alındı.

Ra-Horathky (Ra-Hoor-Khuit): Horizonların Horus’u olan Ra’dır. Ra’nın başka bir tanımlaması da onu Horus’la bir tutmaktır. Bu ikisi solar gücün göstergesi olarak gösterilmiştir. “Ra-Hoor-Khuit”in yazılışı Aleister Crowley tarafından önce Book of Law kitabında popüler edilmiştir.

Sati: Elefantin’in tanrıçası, Khunum’un eşi, Soğuk su dağıtıcısı Anuket ile beraber eş olmuşlardır. İnsan başı, Yukarı Mısır’ın tacıyla ve gazellerin boynuzlarıyla betimlenmiştir.


Seker: Işığın tanrıçası yeraltından başlayan öbür dünyaya giden ölülerin ruhlarının koruyucusudur. Seker Ptah’ın bir formu veya Ptah-seker veya Ptah-seker-ausar’ın bileşik tanrılarının bir parçası olarak Memphis’te tapılırdı. Seker genelde şahin kafasıyla ve Ptah’ınkine benzer bir şekilde mumyalanmış olarak resmedilmiştir.


Sekhmet: Dişi aslan tanrıçası, Ptah’ın tanrısı olarak takip edilmiş. Ra’nın gözündeki ateşten insanları günahlarından dolayı cezalandıracak olan bir intikam yaratığı olarak yaratılmıştır. Sonra da doğrunun barışçıl bir koruyucusu olmuştur. Yardımsever Bast ile yakından ilgilidir (bağlantılıdır).

Selket (Serqet, Serket): Akrep tanrıça, kafasının üstünde hareketsiz duran akrebiyle güzel bir kadın olarak gösterilmiştir. Onun yaratığı kötü ruhlu insanlara ölüm veriyordu ve akrepler tarafından sokulan insanlara da hayat veriyordu. O ayrıca kadınların çocuk doğurmalarına da yardımcı oluyordu. O Ra’yı tehdit eden şeytani ruhları etkisiz hale getiren kişi olarak resmedilmiş ve İsis’i Set’ten korumak için yedi akrebini göndermiş. Selket, Horus’un oğlu, ölülerin bağırsaklarının koruyucusu olan Qebsenuef’in koruyucusudur. Amerika’yı 1970’de turlayan kolleksiyonun bir parçası olan Tuthankamon’un lahdindeki heykeli sayesinde tanındı.


__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.06.2015, 00:18   #30
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Serapis: Ptolemi dönemini tanrısı, Yunanlılar tarafndan Osiris ve Apis’ten düzenlenmiş (tasarlanmış). Tahminen İsis’in arkadaşı (partneri), öbürdünya (ölümdensonraki yaşam) ve verimliliğin tanrısıydı. Ayrıca fizikçiydi ve endişeli, üzüntülü inananların yardımcısıydı. Hiçbir zaman çok fazla önem vermedi. Onun kültünün merkezi Alexandria’dır (İskenderiye).

Set: En eski dönemlerde Set, Aşağı Mısır’ın koruyucu tanrısıydı ve çölün şiddetli fırtınalarını sembolize eder. Bu fırtınaları Aşağı Mısır’lılar yatıştırmak için yöntemler aramışlardır. Yukarı Mısır Aşağı Mısır’ı yendiğinde ve ilk hanedana giriliğinde, Set Yukarı Mısır’ın Hanedanlık tanrısı Horus’un şeytani düşmanı olarak bilinmeye başlandı. Set, Osiris, İsis ve Nephthys’in kardeşi ve aynı zamanda Nephthys’in kocasıydı. Bazı mitlere göreyse Aubis’in babasıydı.Set’in kardeşini öldürmesi ve yeğeni Horus’u öldürmeye teşebbüs etmesiyle bilinir. Ama Horus kurtulmayı ve babasının öcünü almayı başarır. Bunu Mısır’ın heryerinde kurallarını koyarak yapmıştır. Set’i hadım etmiş ve Sonsuza kadar onu çöle sürmüştür. 19.Hanedanda Set’e olan saygı yeniden dirilmeye başlamıştır ve birzamanların büyük tanrısı olarak görülmüştür. Mısır’ı yabancılardan koruyan ve çöldeki kuvvetleri yardımseverce zapteden tanrı olmuştur.

Shu: Kuru rüzgarların ve atmosferin tanrısı, Ra’nın oğlu, Tefnut’un kardeşi ve kocası, Geb ve Nut’un babasıdır. Hiyerogliflerde kafasına devekuşu tüyü giymiş olarak gösterilmiştir (Maat’ınkine benzeyen). Genelde boylu boyunca uzanmış olan Geb’le kızı Nut’u ayrılarak ayakta durmuş olarak gösterilmiştir. “Shu” ismi genelde “kuru, boş” anlamına gelen shu kökünden geliyor. Shu aynı zamanda güneş ışığının kişileştirmelerinden biridir. Shu ve Tefnut’un bir ruhun iki yarısı olduğu söylenir. Belki de eşruhların en eski (ilk) kaydedilen örneğidir.


Sobek: Fayum´un merkezi Crocodillopolis´in tanrısı idi. Orada canlı sürüngenler ve timsahlar havuzlarda muhafaza edilirlerdi. Su tanrısı olarak, aynı zamanda Nil´in yıllık tasmasını ve vadisinin gübrelenmesini sembolise etti.

Sothis: Yıldız Sirius için feminen bir Mısırlı ismi, İsis’le birbirine geçmiştir. (Orion olan Sahu-Osiris’in partneriydi). Hator’la da ilişkilidir

Tavaret: Hamile kadınlara göz kulak olan olan suaygırı tanrısı..
Tefnut: Nem ve bulutların tanrıçasıdır. Ra’nın kızı, Shu’nun kardeşi ve karısıdır. Geb ve Nut’un annesidir. Kutsal hayvanı olan dişi aslanın başıyla resmedilmiştir. “Tefnut” adı teftef kökünden gelmektedir. Anlamı “serpiştirmek, nemlendirmek” ve nu kökü “sular, gökyüzü” anlamına gelmektedir.

Thoth (Tahuti) ToT: Bilgeliğin tanrısı, Maat’la beraber zamanın başında kendi kendine yaratılmıştı veya Ra tarafından yaratılmıştı. Hermopolis’te Thoth’dan sekiz tane çocuk oluşturmuştu, en önemlisi “gizli olan Amen’di. Amen Teb’de Evrenin Lordu olarak takip edilirdi. Thoth isminin Mısır dilinde orijinali Thuti’dir ve Yunanca versiyonu Thoth’dur. Thoth ibis kuşu başıyla resmedilmiştir ve elinde bir dolmakalem ve herşeyi kaydettiği parşomenler vardır. Tanrıları içeren neydeyse tüm temel görüntülerde Thoth görevli olarak görünürdü, ama özellikle ölülerin hükmünde görülüyor. Tanrılar’ın habercisi (ulağı) olmuş ve Yunanlılar’ın Hermes’iyle eş tutulmuştur.Osirian mitlerine göre Thoth Osiris’in veziri olmuştur (Şef tavsiyecisi ve papazı). O sa Khons gibi ay tanrısıdır ve zamanın, büyünün ve yazının tanrısıdır. Hiyeroglifleri icat edenin Thoth olduğu düşünülür.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
antik, eski, medeniyeti, mısır


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 10:31.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.