Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Gezelim & Görelim > Müzeler

Müzeler Ülkemiz ve Dünyadaki önemli müzeler


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 25.01.2014, 19:17   #1
Çevrimiçi
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Atatürk ve Müzecilik | Atatürk Zamanında Açılan Müzeler












Müzeler, bir ulusun kimliği olma misyonunu taşımasının yanı sıra aynı zamanda uygarlıkları bize bırakan insanların zevklerinin, sevdalarının, düşüncelerinin, inançlarının, davranışlarının, yaşam tarzlarının korunduğu ve bu mirasın geleceğe taşındığı mekanlardır. Geleceği görebilmek için geçmişi bilmek, bir başka deyişle yarınları sadece bugünün değil, geçmişin üzerine de inşa etmek gerekir ki, bu da tarihi yaşatan ve unutturmayan müzelerle sağlanabilir.

Atatürk, millî kültür ve millî tarihin belgelerini depo eden ve sergileyen müzelere öğrencilik yıllarından itibaren ilgi duymaya başlamıştır. Harp Okulu’nda iken İstanbul’daki Askerî Müze’yi birkaç defa ziyaret ettiğini, Sofya’da Askerî Ataşe iken, verilen bir kıyafet balosuna, Askerî Müze’dengetirttiği Yeniçeri elbisesi ve silâhları ile katıldığını Prof. Dr. Afet İnan’ın bize anlattıklarından öğreniyoruz. 1917 yılı aralık ayının ortalarındaVeliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı gezide, beş gün Berlin’dekalmış, bu arada Potsdam Sarayı’nı, Berlin müzelerini gezmiştir.





Bergama - Zeus tapınağının sergilendiği Pergamon Müzesi’nin onu ne kadar etkilediğini daha sonra Müze Müdürü Tahsin Öz’e anlatmıştır. Millî Mücadele yıllarının başında Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni açan Atatürk, 9 Mayıs 1920’de işe başlayan ilk hükümette, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak bir Türk Asar-ı Atika Müdürlüğü kurulmasını emretmiştir.

Millî Mücadele’nin ölüm-kalım savaşı verildiği aylar ve yıllarında müzecilik alanında pek fazla bir çalışma yapılamamıştır. Ancak, Anadolu’nun işgal altında bulunan bölge ve şehirlerindeki eski eserlerin yıkıma uğraması ve müzelerin yağma edilmesi endişesi çok acı şekilde yaşanmıştır. Ne var ki bukonuda memleket fazla bir zarar görmemiş, ancak Büyük Taarruz’dan hemen sonra Yunanlıların İzmir’i ateşe verdiği günlerde, Amerikan Konsolosluğu İzmir Lisesi ambarlarında korunan Sard kazısı eserlerini 56 sandığa yerleştirerek bir gemi ile Newyork’taki Metro Politan Müzesi’ne göndermiştir.





Zaferden hemen sonra,doğrudan Atatürk’ün emriyle Müzeler Müdürü Halil Ethem (Eldem) eserlerin iadesi konusunda sert girişimlerde bulunmuş, uzun yazışmalar sonunda 3 sandık eser dışında, 53 sandık eski eser, 1924 yılı haziranında Türkiye’ye geri gönderilmiştir.

Büyük Taarruz öncesinde Atatürk, 1 Nisan 1922 tarihinde, yanında Rus Sefiri Aralof ve Azerbaycan Sefiri Abilof olduğu halde Konya’ya gelmiş, 4 Nisan 1922 tarihine kadar Konya’da incelemeler yapmıştır. Atatürk’ün bu gezisinde 3 Nisan 1922 gününü konuklarıyla birlikte Mevlâna Dergâhını, Konya Müzesi (Müze-i HümâyûnKonya Şubesi) ni, Konya’daki Selçuklu ve Osmanlı devri mimarî eserlerini ziyarete ayırdığını görüyoruz. Konya’da Selçuklu eseri Karatay Medresesi’ni ziyaret ederken medresenin dökülmekte olan çinilerini işaretederek: “Bu binanın tamiri lâzım. Bu muhteşem bir sanat eseri. Ne güzel çini müzesi olur” demiş, Atatürk’ün bu tavsiyesi yıllar sonra, 1955 yılında yerine getirilmiştir.
Zaferin kazanılmasından birkaç ay sonra, Milli Eğitim Bakanı İsmail Safa, 5 Kasım 1922 tarihli “Müzeler ve Asar-ı Atika Hakkında Talimat” başlığı ile bir genelge yayınlamış ve illere göndermiştir. Türk müzeciliğinin geleceği için önemli bir adım olan bu genelgede, müze müdürleri ve memurlarının görev ve sorumlulukları açıklanmakta, arkeoloji ve etnoloji ile ilgili eserlerin derlenmesi, envanter ve koruma işlerinin nasıl yapılacağı konusunda teknik bilgiler verilmektedir.

Milli Eğitim Bakanı İsmail Safa, bir süre sonra, Atatürk’ün emriyle, eğitim ve kültür sorunlarını incelemek üzere bir Heyet-iİlmiye kurmuştur. 15 Temmuz 1923’te Ankara’da toplanan Heyet’in çalışma programında; Ankara’da bir Millî Müze kurulması ve buna bağlı olarak Türk Etnografya Müzesi’nin hemen açılması, mevcut Asar-ı Atika Nizamnamesi’nin yeni şartlara göre bir daha gözden geçirilmesi konuları da yer almaktadır. İlim heyeti bir ay çalışmış ve raporunu Bakanlığa vermiştir.





Bu çalışmaların yapıldığı günlerde yenilenen hükümet, 14 Ağustos 1923 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde okuduğu programında Hars Müdürlüğü tevsi ve ikmal olunarak muhtelif yerlerde tetkikata başlanacak, münasip merkezlerde millî müzeler vücuda getirilerek millî asarın cem ve tetkikine çalışılacaktır, sözlerine yer verilmiştir.

Cumhuriyet Döneminde:
Atatürk, Cumhuriyet’i kurduktan sonra: “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür, Cumhuriyet, zengin Türk millî kültürünün üzerine kurulmuştur”diyerek Türk kültürüne verdiği önemi bir kere daha belirtmiş, müzeleri Türk kültürünün maddi varlıklarının korunduğu ve sergilendiği yerler olarak saymıştır.






Cumhuriyetin ilk yıllarında yurt dışına kaçırılmış olan eserlerinde tekrar yurda getirilmesine de çalışılmış, Amerikan Konsolosluğu tarfından 30 Ağustos Zaferinden sonra Yunan ordularının İzmir'i terk etmelerinden önce İzmir Lisesi depolarında korunan Sardes Kazısı eserlerini bir gemi ile New York Metropolitan Müzesi'ne gönderilen eserler Zaferin arkasından Atatürk'ün emri ile 1924 yılında eserler tekrar yurda getirilmiştir.


Cumhuriyet’e kadar İstanbul’da arkeolojik eserlerin yer aldığı, Devlet Müzesi niteliğindeki Müze-i Hümâyûn ve bu müzenin Anadolu’nun belli başlı şehirlerinde, ama çoğu müze deposu görünümünde şubeleri vardır. Bunun yanında İstanbul’da 1914 yılında bir de Evkaf Müzesi açılmıştır.







Sonradan Türk-İslâm Eserleri Müzesi adını alacak olan Evkaf Müzesi, İslâmî devir eserlerini içine almaktadır. İstanbul’da Osmanlı Hazine-i Hümâyûn Kethüdalığının emrine verilmiş bulunan Topkapı Sarayı ile İstanbul’daki diğer Osmanlı saray, köşk ve kasırları birer müze gibi, kendi eşyaları ile koruma altındadır. Ne var ki, Topkapı Sarayı, artık terkedilmiş olduğundan bir çok bölümleri harabe halindedir. Sarayın zaman geçirmeden onarımı gerekmektedir.Onarım da yeter değildir. Kendi eşyasının en iyi biçimde korunması, hatta sarayın onarılan bölümlerinde sergilenerek yerli ve yabancı ziyaretçilere açılması günü gelmiştir. Atatürk bu düşüncesini Başbakan İsmet İnönü’ye ve Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar’a açmış, Sarayın müze olarak onarımı, düzenlenmesi ve ziyarete açılması için bir Bakanlar Kurulu Kararı aldırmıştır.


Kaynak

Kaynak
  Alıntı ile Cevapla
14 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.01.2014, 19:20   #2
Çevrimiçi
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Atatürk ve Müzecilik | Atatürk Zamanında Açılan Müzeler






















Anadolu Medeniyetleri Müzesi, 1921 yılından bu yana uzanan macerasında hep Türkiye’nin seçkin müzeleri arasında yer almıştır. Anadolu’da yaşamış medeniyetlere ait eserleri tarihsel sırasına önem vererek sergileyen müzede Hitit ve daha sonrasına ait eserler sergilenmektedir. Günümüzde müze konseptinde tek, alanında da en önemli müze olma özelliğine sahiptir.





1921 yılında Ankara Kalesi‘nin Akkule denilen bölgesinde Hitit dönemine ait eserlerin toplanması talimatını bizzat Mustafa Kemal Atatürk vermiştir. Hititlere ait eserlerle oluşturulan müze için Anadolu’nun değişik yerlerinden o döneme ait eserler Ankara‘ya getirilmiş ve zaman içinde yapı yetmemeye başlamıştır. Burada bulunan çeşitli tarihi yapılar da Anadolu Medeniyetleri Müzesi‘nin yardımcı binaları olarak hizmet vermiştir. 30 yıllık bir restorasyon dönemiyle 1968 yılında bu gün müzenin bulunduğu binalar kullanıma açılmıştır. Bu binalar Mahmut Paşa Bedesteni ve Kurşunlu Hanı isimli tarihi binalardır.






Bu gün müze içinde yalnızca Hitit eserleri bulunmamaktadır. Bunlarla beraber artık Anadolu’da yaşamış tüm medeniyetlere ait eserler sergilenmektedir. Anadolu Medeniyetleri Müzesi dünya çapında ün kazanmış bir müzedir. Tarihinde Avrupa’nın en iyi müzesi ödülünü almıştır. 1997 yılında verilen bu ödül müzenin 66 büyük müze arasından sıyrılmasıyla hak edilmiştir. O yıllardan bu yana Kültür Bakanlığı bünyesinde yaşanan sorunlar sebebiyle müzeye çok fazla emek harcanmamıştır. Bu gün Anadolu Medeniyetleri Müzesi Paleolitik Çağ ve sonrasının en büyük ve tek temsilcisi olarak yaşamakta, ancak eski popülaritesine sahip olmamaktadır. Bu gün müze içinde yürütülen faaliyetler arasında çeşitli kültür ve sanat faaliyetleri yer almaktadır. Özel sergiler, kültür sanat eğitimleri ve çeşitli el işi atölyeleri müze içinde hizmet vermektedir. Çok sayıda öğrencisi ve eğitmeniyle müze bu alanda da ciddi bir eksikliği kapatmaktadır.
Kaynak









Antalya Müzesi, Türkiye'nin en büyük müzelerinden biridir.
1919'da Antalya İtalyanlar tarafindan işgali sırasında işgal kuvvetleri ile birlikte gelen arkeologlar, yöreyi gezerek buldukları antik eserleri toplayıp İtalyan Konsolosluğu'na taşımaya başladılar. O zamanlar Antalya tarihine ilgi duyan ve arkeolojiyi seven lise öğretmeni Süleyman Fikri Erten, tarihi eserleri medeniyet adına topladıklarını iddia eden İtalyanların bu hareketlerine karşı çıktı. Tekeli Mehmet Paşa Camii'nin yanında terk edilmiş küçük bir mescidi düzenliyerek Antalya Müze'sinin ilk temelini atmış oldu. Daha sonra İtalyanların Antalya'dan çekilmesi üzerine onların topladıkları eserleri de bu küçük müzeye getirdi.





1937 Yılından sonra Yivli Minare Camii müze olarak kullanıldı. Bölgede yapılan kazılarda yeni yeni eserler bulundu. Eski uygarlıkların kalıntıları bir bir toprak üzerine çıkarılıp sergileniyordu. Günümüzde Konyaaltı'nda bulunan Antalya müzesi 13 sergi salonu ile bahçe ve açık galeriden oluşmaktadır. Kapladığı alan 7.000 metrekare olan müzede sergilenen eser sayısı 5.000 kadardır. 25.000 - 30.000 kadar eser ise müzede sergilenmeden korunmaktadır.


Antalya Müzesi 1988 yılında "Avrupa Konseyi Özel Ödülü"ne layık görülmüştür.





__________________
  Alıntı ile Cevapla
12 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 01.02.2014, 00:31   #3
Çevrimiçi
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Atatürk ve Müzecilik | Atatürk Zamanında Açılan Müzeler








Sivas'ta müze teşkilatı kurulması fikri eski yıllara kadar ulaşmaktadır. Cumhuriyet Döneminde (1922) Hars (Kültür) Müdürlüğü'nün emirleriyle dağınık olarak bulunan eserlerin vilayet merkezindeki bir okulda toplanarak müze kurulması istenmiştir. Lise haline getirilen okulda küçük bir müzenin teşkil edilmesi sağlanmıştır. Kıymetli eserlerin bulunduğu bu müze 1923 yılında kabaca tasnif edilerek hizmete açılmıştır. Lise binasında müzenin gelişmesine imkan olmadığı anlaşılınca vilayette bir yer aranmış ve il merkezindeki eski eserlerinde değerlendirilmesi düşüncesi ile 1927 yıllında müze ve eserler Selçuklu yapısı olan Gökmedrese'ye taşınmıştır. Burada müzenin sistemli bir şekilde çalışmaya başladığı görülür.





1968 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarılan Buruciye Medresesine taşınan Müze Müdürlüğü 1980 yılına kadar uzman yetersizliğinden çalışmasını yeterli düzeyde yerine getirememiştir. 1980 yılından sonra gerçek manada müzecilik anlayışıyla çalışmalarına devam etmektedir. 1984 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünce onarıma alınan Müze Müdürlüğü birimlerinden; Buruciye Medresesi Arkeoloji ve Taş Eserler Müzesi, Kongre Binasının alt katı Etnografya Müzesi, üst katı ise Atatürk ve İnkılap Müzesi olarak onarım ve restorasyon sonucu halkımızın hizmetine açılmıştır. 1990 yılında Buruciye Medresesinde bulunan taş eserler Kongre Binasının deposuna taşınmıştır.

Kogre Binasının deposunda bulunan arkeolojik nitelikteki eserler 29.04.2009 tarihinde ilimizde açılan Arkeoloji Müzesine taşınmış ve burada ziyarete sunulmuştur.

Sivas Müze Müdürlüğü kayıtlarında 1997 yılı sonu itibarı ile 2857 adet etnografik, 4621 adet sikke, 1965 adet arkeolojik, 50 adet çivi yazılı tablet, 215 adet mühür ve mühür baskısı, 182 adet el yazması kitap olmak üzere 9890 adet eser mevcuttur.
Kaynak













Adana'nın ve bütün Çukurova'nın tarihi eserlerinin sergilendiği Müze, Cumhuriyetin ilanından hemen sonra 1924 yılında kurulmuştur. Bu nedenle Türkiye'nin en eski on müzesinden birisidir. İlk olarak çevredeki sütun, sütun başlıkları ve lahitlerin Polis Dairesinde toplanmasıyla kurulan Müze, Adana'lı Alyanakzade Halil Kamil Bey'in müdür olarak atanması ve başarılı çalışmaları sonunda, 1928'de Taşköprü'nün başındaki şimdi yıkılmış olan Cafer Paşa Camii'nin Medresesi'nde ziyarete açılmıştır.






1950 yılında, Kuruköprü'de şimdiki Etnografya Müzesi'ne taşınmıştır. Özellikle Tarsus/Gözlükule (1934), İçel/Yumuktepe (1936), Ceyhan/Sirkeli (1938) ve Yüreğir/Misis (1958) höyüğü kazılarında bulunan, Çukurova'nın ilk çağlarına ait seçkin eserler müzede toplanmıştır. Müzenin etnografik eser açısından zenginleşmesine Müze Müdürü Ali Rıza Yalman'ın (Yalkın) büyük katkıları olmuştur. Müze 5 Ocak 1972 yılında şimdiki binasına taşınmıştır.

Hitit İmparatorluk dönemine ait "Dağ Kristali Heykelciliği" çok ilgi görmektedir.
Kaynak
__________________
  Alıntı ile Cevapla
11 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 01.02.2014, 03:42   #4
Çevrimiçi
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Atatürk ve Müzecilik | Atatürk Zamanında Açılan Müzeler











Bergama Anadolu'da arkeolojik açıdan en erken keşfedilen kentlerimizden birisidir. Bu keşif 1860'lı yıllarda Carl HUMMAN'ın İzmir - Dikili Karayolunu açmak için bölgeye gelmesiyle başlar. İlk resmi kazılar 1878 yılında başlamıştır. 1886 yılına kadar süren bu kazılarda Zeus Sunağı'na ait eserler ortaya çıkarılmıştır. Hazırlanan ilk Asar - ı Atika nizamnamesinin sağladığı yasal boşluktan yararlanılarak bu anıt Berlin'e götürülmüştür. Arkeoloji ve Sanat Tarihi açısından önemli eserler dışındaki diğer eserler kazı evi bahçesinde toplanmaya başlanır. Berlin, İzmir ve İstanbul müzelerine nakledilenler dışındaki eserler 1924 ile 1934 yılları arasında Cumhuriyet Meydanındaki Halkevi binasında sergilenir. Böylece Bergama müzesinin ilk çekirdeği oluşturulur.

Bergama Arkeoloji Müzesi, ilk olarak 1924 yılında Bergama Akropolü’nde, müze deposu olarak kurulmuş, 1936 yılında yeni binasında ziyarete açılmıştır. Müze, bir iç avlunun etrafını çeviren iki sundurmadan ve iki salondan ibarettir.







1934 yılında Bergama'ya bir askeri tatbikatı yönetmek üzere gelen büyük Atatürk'e Bergamalılar tarafından bir müze binasına ihtiyaç duyulduğu bildirilir. Bunun üzerine planı Zeus Sunağını anımsatan tarzda Alman mimarlarca projelendirilen müze binası 30 Ekim 1936 tarihinde İzmir Valisi Fazıl Güleç tarafından hizmete açılır.

Bugün Bergama müzesinde bulunan eserlerin büyük çoğunluğu Akropol, Asklepion, Kızılavlu tapınağı ve şehir içinde yapılan inşaat, sondaj kazılarında bulunmuştur. Bunların yanı sıra 1890 ve 1970 yılları arasında Bergama çevresinde yer alan önemli antik kentlerden Pitane (Çandarlı), Myrina (Güzelhisar), Gryneion (Şakran)'da ve son yıllarda Kestel ve Yortanlı barajı göl alanında yapılan kazılarda ortaya çıkartılan eserlerde yer almaktadır. Buna karşılık erken tunç çağına tarihlenen eserler ile sikke ve takıların bir kısmı da satın alma yolu ile Bergama müzesine kazandırılmış eserlerdir.

Bugün Bergama müzesinde 7844 sikke, 8795 arkeolojik eser ve 1925 etnografik olmak üzere toplam 18.568 adet envanterli eser bulunmaktadır. Bergama Müzesi yörenin eserlerini barındırması ve Cumhuriyet döneminin ilk müzelerinden olması dolayısıyla da önemlidir.

Kaynak











400 yıla yakın bir zaman Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetim merkezi ve ikametgahı olarak kullanılan Topkapı Sarayı, günümüze kalan sarayların en eskisi ve genişidir. İstanbul Fatihi II. Mehmet tarafından 1458-1478 tarihleri arasında yaptırılmış, kendisinden sonra gelen padişahların da zaman içerisinde yaptırdıkları bazı ilavelerle genişlemesi 19. yy.’a kadar devam etmiştir.





Saray, Sultan Abdülmecid’in saltanatı zamanında, 19. yüzyılın devlet protokolü ve merasimlerine ilişkin ihtiyaçları karşılamakta yetersiz kaldığı gerekçesiyle 1854 yılında Boğaziçi’nde yaptırılan Dolmabahçe Sarayı’na geçilmesiyle birlikte eski önemini kaybetmiştir. Ancak saltanat hazinesi, Mukaddes Emanetler ve imparatorluk arşivinin Topkapı Sarayı’nda muhafaza edilmesine ve bazı geleneksel tören ve kutlamaların burada yapılmasına devam edilmiştir. Osmanlı saltanatının 1922’de kaldırılmasından sonra, Topkapı Sarayı, 3 Nisan 1924’te Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle müzeye dönüştürülmüştür. Sesli rehberlik hizmetinin de sunulduğu müze, Salı günleri hariç haftanın her günü ziyarete açıktır.




Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 3 Nisan 1924 tarihinde halkın ziyaretine açılmak üzere İstanbul Âsâr-ı Atika Müzeleri Müdürlüğü’ne bağlanan Topkapı Sarayı önce Hazine Kethüdalığı, sonra Hazine Müdüriyeti adıyla hizmet vermeye başlamıştır. Bugün ise Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü adıyla hizmet vermeye devam etmektedir.
Kaynak
İlgili konu
__________________
  Alıntı ile Cevapla
12 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 01.02.2014, 23:22   #5
Çevrimiçi
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Atatürk ve Müzecilik | Atatürk Zamanında Açılan Müzeler








İzmir'de ilk arkeoloji müzesi üç senelik eser toplama ve derleme çalışmalarından sonra 1925 yılında Basmane semtinde bulunan Ayavukla (Gözlü) Kilisesi'nde ziyarete açılmıştır. 1951 yılında Kültür parkta ikinci bir arkeoloji müzesi daha hizmete girmiştir. Çevresindeki antik kentlerden gelen eserlerin yoğun olmasından dolayı yeni bir müzeye ihtiyaç duyulmuştur. Bunun üzerine Konak'ta Bahribaba Parkı içinde 5000 m²lik bir alanda yeni ve modern bir müze binası inşa edilerek 11 Şubat 1984 yılında ziyarete açılmıştır.

Müze teşhir salonları, laboratuvarları, depoları, fotoğrafhanesi, kitaplığı, konferans salonu ile her türlü ihtiyaca cevap verebilecek şekilde düzenlenmiştir. Eserler müze binası içinde ve bahçede olmak üzere 1500 üzerindedir.





Üç katlı olan müze binasında teşhir, bölümler halinde hazırlanmıştır.

En üst kat teşhir salonları:

Müzenin bu salonun birinci galerisindeki eserler Batı Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bulunmuştur. Cam, bronz, yüzük taşları ve pişmiş topraktan yapılmış heykelcik, çanak çömlek ve kandil gibi küçük boydaki eserler gruplandırılarak vitrinlerde sergilenmiştir. Bunlar tarih öncesi çağlardan Bizans dönemi sonuna kadar kronolojik bir düzen içerisinde yer almıştır. Eserlerin buluntu yerleri kesin olarak bilinmemektedir. Bu eserler müzeye bağış, müsadere, satın alma yollarıyla kazandırılmıştır.

Teşhir salonunun galerisindeki eserler kesin olarak bilinen ve bilim adamları tarafından yapılan arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkmış eserlerdir. Bunlar da eğitici ve öğretici olması amacıyla kendi içindeki kronolojik düzen içerisinde sergilenmiştir. Bu kısımdaki eserler, Eski İzmir, Çandarlı, Myrina, Foça, Erythrai, Lasos antik kentlerinde yapılmış olan arkeolojik kazılarda ortaya çıkmış eserlerdir.

Ayrıca aynı katta hazine dairesi bulunmaktadır. Bu bölümde ise altın mezar hediyeleri cam ve bronz eserleri Halikarnas’da bulunmuş olan bronz Demeter’i görebiliriz. Vitrinlerin bir kısmı Yunan ve Roma devirlerine ait altın sikkeler ile Venedik Düka’lığı sikkeleriyle düzenlenmiştir.




Orta Kat Teşhir Salonu:

Müzenin giriş katı olan bu katta mermerden yapılmış heykel ve büstler ile heykel başı portreler sergilenmektedir. Salondaki bu eserler üst katta olduğu gibi kronolojik bir düzen içerisindedir.

Salonlarda bulunan 8 adet vitrin içerisinde, yine mermerden yapılmış küçük boyutlardaki eserler kendi aralarında gruplandırılarak teşhir edilmiştir. Salonun girişindeki Erythrai’de bulunmuş olan Kore Heykeli antik çağdaki büyük boy mermer heykellerin ilk örneklerinden olması nedeniyle Kyme’de bulunmuş olan Bronz Atlet Heykeli ise, bulunan ender bronz örnekler olduğundan ayrı bir önem taşımaktadır. Bu salon eserleri ile Batı Anadolu’yu tam anlamıyla temsil etmektedir.

Alt Kat:

Bu katın bir bölümü mezar kültürlerine ayrılmıştır. Diğer bölümlerde çeşitli tarihlerde pişmiş toprak ve mermerden yapılmışlahitler ve mezar stelleri sergilenmektedir. Lahitler arasında antik dünyada lahitleriyle ün yapmış, pişmiş toprak Klazomenai lahitleri görülebilir. Salondaki geç Helenistik mezar stelleri dünyanın en zengin koleksiyonlarındandır. Helenistik devrin önemli yapılarından ‘’Belevi Mezar Anıtı’’ tavan kaset kabartmaları da bu salondadır. Salon sonunda artık tamamen İzmir kentinin merkezinde kalmış olan, Agora Ören Yeri’nde bulunan Poseidon, Demeter ve Artemis’den meydana gelen yüksek kabartma heykel grubu güzel olduğu kadar İzmir’de bulunmuş olması nedeniyle salonun çarpıcı örnekleri arasında yer alır. Bu görünümü ile İzmir Arkeoloji Müzesi, Batı Anadolu’nun Prehistorik çağlardan bugüne kadar geçirdiği uygarlıklar ve kültür dönemleri hakkında yeterince bilgi vermektedir. Ayrıca antik devirlerin sanat anlayışını ve bu alandaki üstünlüğünü de örnekleriyle sergileyen Türkiye’nin belli başlı müzeleri arasında yerini alır.





Edirne’de ilk Müze, Atatürk’ün emriyle, 1925 yılında Selimiye Camii Dar-ül Hadis Medresesinde kurulmuştur. Bu müzeye Arkeoloji Müzesi denilmekle birlikte, müzede değerli etnografik eserler ve mezar taşları da yer almaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu’nun yaklaşık 94 yıl başkentliğini yapan Edirne’de saray, halk sanatlarını etkilemiş ve etnografya açısından zenginlik kazandırmıştır. Bu yüzden ikinci bir müzeye gerek duyulmuştur.

Selimiye Camii avlusu içinde bulunan Dar-üs Sıbyan Medresesi’nin, Trakya Umumi Müfettişi Kazım DİRİK başkanlığındaki Edirne ve yöresi eski eserleri sevenler kurumu tarafından restore ettirilmesi sonucu “Etnografya” adı altında ikinci bir bölüm, Edirne’nin kurtuluşunun on üçüncü yılında ( 25 Kasım 1936 ) burada açılmıştır. Bu Müze, Ankara Etnografya Müzesi ve Topkapı Sarayı Müzesi’nden bazı değerli eserlerle takviye edilmiştir.






Zamanla eserlerin çoğalmasıyla burasının müze için yetersiz duruma gelmesi sonucunda, aynı kurum tarafından Selimiye Camii’nin Dar’ul Kurra Medresesi onarılmış ve Etnografik eserler taşınarak burası “Etnografya Müzesi” olarak düzenlenmiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra Edirne Müzelerindeki eserlerin birçoğunun müzelere geri verilmesi sonucu elde kalanlar yalnızca Dar-ül Hadis Medresesi’nde sergilenmiştir. Bundan sonraki yıllarda satın alma, bağış ve kazılardan gelen eserlerle müzedeki eserlerin sayısının artması nedeniyle Edirne’de ihtiyaç duyulan yeni bir müze binası 1966 yılında programa alınmıştır. Selimiye Camii civarında müze için temin edilen arsa üzerine, Y. Mimar İhsan KIYGI tarafından hazırlanan projeye göre yapılan müze binası, 13 Haziran 1971 yılında “Arkeoloji ve Etnografya Müzesi” adı ile açılmıştır. Dar-ül Hadis Medresesindeki Müze de “Türk İslam Eserleri Müzesi” olarak düzenlenmiştir.
Kaynak
__________________
  Alıntı ile Cevapla
13 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 02.02.2014, 01:30   #6
Çevrimiçi
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Atatürk ve Müzecilik | Atatürk Zamanında Açılan Müzeler













Etnografya Müzesi Ankara’nın Namazgâh adı ile anılan semtinde, Müslüman mezarlığı olan tepede kurulmuştur. Anılan tepe, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce 15 Kasım 1925 tarihli Bakanlar Kurulu kararı gereğince, Millî Eğitim Bakanlığı’na müze yapılmak üzere bağışlanmıştır.

1924’te İstanbul’da Prof. Celal Esad (Arseven) başkanlığında, daha sonra 1925 yılında İstanbul Müzeleri Müdürü Halil Ethem başkanlığında, eser toplamak ve satın almak üzere özel bir komisyon kurulmuştur. Satın alınan 1250 adet eser, 1927 yılında inşası tamamlanan müzede teşhir edilmiştir.

15 Nisan 1928 yılında müzeyi ziyaret eden Gazi Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) müze hakkında bilgi aldıktan sonra, Afgan Kralı Amanullah Han’ın Türkiye’yi ziyaretleri nedeniyle, müzenin hizmete açılmasını istemiştir. Müze 18.7.1930 da halka açılmış ve 1938 Kasım ayında müzenin iç avlusu, geçici kabir olarak ayrılıncaya kadar açık kalmıştır. Atatürk’ün naaşı, 1953’te Anıtkabir’e nakline kadar burada kalmıştır. Bu kısım halen Atatürk’ün anısına hürmeten sembolik bir kabir şeklinde korunmaktadır. Üzerinde beyaz mermere yazılmış şu kitabe bulunmaktadır: "Burası 10.11.1938’de sonsuzluğa ulaşan Atatürk’ün 21.11.1938’den 10.11.1953’e kadar yattığı yerdir."







15 yıl süreyle Etnografya Müzesi Anıtkabir işlevi görmüştür. Devlet başkanlarının, elçilerin, yabancı heyetlerin ve halkın ziyaret yeri olmuştur. Bu süre içinde müzede çalışmalar sürdürülmüş; 6-14.10.1956 tarihinde, Uluslararası Müzeler Haftası nedeniyle, gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra müze tekrar halkın ziyaretine açılmıştır. Binanın mimarı Arif Hikmet (Koyunoğlu) Cumhuriyet Dönemi mimarlarının en değerlilerindendir. Bina dikdörtgen plânlı olup tek kubbelidir. Yapının taş duvarları küfeki taşı ile kaplanmıştır. Alınlık kısmı mermer olup üzeri oyma süslüdür.

Binaya 28 basamaklı bir merdivenle çıkılır. 4 sütunlu, üçlü bir giriş sistemi vardır. Kapıdan girilince kubbe altı holüne ve buradan da iç avlu denilen sütunlu kısma geçilir. Buranın ortasına mermer bir havuz yapılmış, çatı kısmı açık bırakılmıştır. Daha sonra bu iç avlu Atatürk’e geçici kabir olarak ayrıldığında, havuz bahçeye nakledilerek, çatısı kapatılmıştır. İç avlunun etrafında simetrik olarak büyüklü küçüklü salonlar yer almaktadır. İdare kısmı müzeye bitişik olup iki katlıdır.
Kaynak



1926 yılında emekli öğretmen Halis Cinlioğlu'nun çevreden topladığı tarihi eserlerin Gazi Osman Paşa Bulvarı üzerinde bulunan Gökmedrese'de (Selçuklu Anıtı) depo edilmesiyle ilk müze kurulmuştur. Müzenin halen faaliyet göstermekte olduğu bu tarihi anıt ± 1277 yılında Selçuklular devrinde Muinüd-din Pervane Bey tarafından yaptırılmış uzun yıllar medrese ve daha sonra Darüşşifa olarak hizmet vermiştir.
Kırkkızlar Medresesi olarak da bilinen anıt iki katlı, iki eyvanlı, revaklı, ortası açık avlulu plân tipine girmektedir. Kemerleri Türk mavisi, patlıcan moru ve lacivert çinilerle bezeli Anadolu Selçuklu medreselerinin en güzel örneklerinden birisidir. Selçuklular zamanında taşın çeşitli bitkisel ve geometrik motiflerle işlenmesinden meydana gelen bir de portali vardır. 1976 yılında Bakanlığımız Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nce başlatılan büyük onarım çalışmaları nedeni ile bir süre kapatılan müzeninin kişaf sahasında bulunan sivil yapıların da kamulaştırılmasıyla yeniden çevre tanzim ve teşhir düzenlenmesi yapılarak 1982 yılı Ocak ayı içinde yeniden ziyarete açılmıştır. Halen müze (Gökmedrese) bahçesinin kuzeyindeki kamulaştırılan alanda müdürlükçe yürütülen kazılarla Selçuklu zaviyesinin açığa çıkarılması çalışmaları sürdürülmektedir. Müzedeki arkeolojik ve etnografik eserler bir arada teşhir ve muhafaza edilmektedir.




Arkeolojik Eserler:
Maşat Höyük (Zile) kazısı ile, Ulutepe (Turhal) Niksar ve çevresinde yapılan kurtarma kazılarında açığa çıkarılanlarla, satın alma ve bağış yoluyla kazanılan eserlerden oluşmaktadır.

Etnografik Eserler:

Çevrede çok zengin ve çeşitli olan bu eserler, satın alma ve bağış yolu ile elde edilmektedir. Binanın kurulduğu yıllarda müze binası olarak kullanılacağı düşünülmediğinden tüm eserlerin kronolojik bir düzen içerisinde sergilenmesi ancak sınırlı bir şekilde gerçekleştirilebilmiştir. Açık avlulu medrese tipinde plânlanan yapının zemin kat 1-15 No.lu odaları ile 1. kat 1-6 No.lu odaları ve revaklar teşhirde kullanılmaktadır.

Maşat Höyük Kazısı Eserleri

Bu eserler Zile'nin kuş uçumu 20 km. güneyinde Maşat (Yalınyazı) Köyü'nün 1500 m. batısındaki höyükten çıkmaktadır. Kazılar 1973 yılından beri Prof. Dr. Tahsin Özgüç başkanlığındaki heyet tarafından sürdürülmektedir.
Bu eski yerleşim yerinde Eski Tunç, Hitit, Demir Çağı kültürlerine ait mimarî kalıntılar ile pişmiş toprak, kemik, maden ve taş eserler açığa çıkarılmıştır.

__________________
  Alıntı ile Cevapla
12 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 10.02.2014, 21:54   #7
Çevrimiçi
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Atatürk ve Müzecilik | Atatürk Zamanında Açılan Müzeler










Mevlana Müzesi 1925′te tekke,türbe ve zaviyelerin kapıatılması kanunu ile müze olarak düzenlenmiştir.Önce 1926 yılında Asar-ı Atika müzesini almış daha sonra 1954 yılında mevlana müzesi adını almıştır.

Mevlana Türbesinin mimarı Bedreddin Tebrizidir. Mevlana Celaleddin Rumi”nin türbesi çevresindeki mescit, semahane, meydanı şerif, matbah, derviş hücreleri, şadırvan, şebi aruz havuzu ve çelebi dairesiyle bir külliye halindedir. Külliyeyi meydana getiren yapılardan esas türbe binası Selçuklu devrine, türbenin yivli gövdesi ve külahı ile giriş koridoru, çelebi mezarları, post kubbesi Karamanoğulları devrine, mescit, semahane, türbeler, derviş hücreleri, matbah ve şadırvan ise Osmanlı devrine aittir. Türbenin bugünkü şekli; kare planlı bir zemin üzerinde üç tarafı kemerli ve bir tarafı kapalı mekân halindedir. Bu mekânın üzerini 16 dilimli sivri bir külah örter.






Külahın tepesinde bir hilâl içinde Mevlevi sikkesi bulunan yüksek bir alem vardır. Külahın üzerini firuze çiniler kaplar. Külaha Yeşilkubbe denir. Yeşilkubbenin altında Mevlânânın ve oğlu Sultan Veledin gök mermerden yapılmış üstü puşide ile örtülü sandukaları vardır. Türbenin bir “mumyalık” kısmı da vardır, cephede bugünkü Gümüş Eşikin altında bulunan bu kısmın kapısının XVIII. yy.da örülmüş olduğu bilinir. Çapraz tonozla örtülü olduğu sanılan bu kısımda Mevlânânın naşı mumyalanarak muhafaza edildi.

Bugün müze olarak kullanılmakta olan Mevlâna Dergâhının yeri, Selçuklu Sarayının Gül Bahçesi iken bahçe, Sultan Alâeddin Keykubad tarafından Mevlânanın babası Sultânül-Ulemâ Bâhaeddin Velede hediye edilmiştir.
Sultânül-Ulemâ 12 Ocak 1231 tarihinde vefat edince türbedeki bugünkü yerine defnedilmiştir. Bu defin gül bahçesine yapılan ilk defindir.





Sultânül-Ulemânın ölümünden sonra kendisini sevenler Mevlânaya müracat ederek babasının mezarının üzerine bir türbe yaptırmak istediklerini söylemişlerse de Mevlâna “Gök kubbeden daha iyi türbe mi olur” diyerek bu isteği reddetmiştir. Ancak kendisi 17 Aralık 1273 yılında vefat edince Mevlânanın oğlu Sultan Veled Mevlânanın mezarı üzerine türbe yaptırmak isteyenlerin isteklerini kabul etmiştir. “Kubbe-i Hadra” (Yeşil Kubbe) denilen türbe dört fil ayağı (kalın sütun) üzerine 130.000 Selçukî dirhemine Mimar Tebrizli Bedrettine yaptırılmıştır. Bu tarihten sonra inşaî faaliyetler hiç bitmemiş 19. yüzyılın sonuna kadar yapılan eklemelerle devam etmiştir.

Mevlevî Dergâhı ve Türbe 1926 yılında “Konya Âsâr-ı Âtîka Müzesi” adı altında müze olarak hizmete başlamıştır.1954 yılında ise müzenin teşhir ve tanzimi yeniden gözden geçirilmiş ve müzenin adı “Mevlâna Müzesi” olarak değiştirilmiştir.




Mevlana Müzesi
Müze alanı bahçesi ile birlikte 6.500 m² iken, yeri istimlak edilerek Gül Bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18.000 m²ye ulaşmıştır.

Müzenin avlusuna “Dervîşân Kapısı” ndan girilir. Avlunun kuzey ve batı yönü boyunca derviş hücreleri yer almaktadır. Güney yönü, matbah ve Hürrem Paşa Türbesinden sonra, Üçler Mezarlığına açılan Hâmûşân (Susmuşlar) Kapısı ile son bulur. Avlunun doğusunda ise Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan Paşa türbeleri yanında semahane ve mescit bölümleri ile Mevlâna ve aile fertlerinin mezarlarının da içerisinde bulunduğu ana bina yer alır.

Avluya
Yavuz Sultan Selimin 1512 yılında yaptırdığı üzeri kapalı şadırvan ile “Şeb-i Arûs” havuzu ve avlunun kuzey yönünde yer alan selsebil adı verilen çeşme, ayrı bir renk katmaktadır.

Tilâvet
Arapça bir kelime olup,Kuran-ı Kerimi güzel sesle ve usulüne uygun olarak okuma anlamına gelir. Geçmişte bu oda da Kuran-ı Kerim okunulduğu için buraya tilâvet odası denmiştir. Halen Hat Dairesi olarak kullanılmaktadır.
Hat Dairesinde Mahmud Celaleddin, Mustafa Rakım, Hulusi, Yesarizâde gibi devirlerinin meşhur hattatlarının levhaları yanında, Sultan II. Mahmudun yazdığı altın kabartma bir levha da yer almaktadır. Gümüş kapı üzerinde teşhir edilmekte olan Yesarizâde Mustafa İzzet Efendinin hattı ile yazılmış olan Molla Camiye ait Farsça beyitte şöyle denilmektedir.

Kabetül-uşşâk bâşed in mekam
Her ki nakıs amed incâ şod temam

İlgili konu burada:

Kaynak










Müze ilk defa 1925 yılında II. Beyazıt Külliyesi'nin bir bölümü olan medrese binasında az sayıda arkeolojik eserler ile mumyaların bir araya getirilmesi sonucu Müze deposu olarak kurulmuştur. Daha sonra eserlerin çoğalması ve teşhir edilecek yeni mekanlara ihtiyaç duyulması neticesinde 1962 yılında Selçuklu Dönemi Monumental yapılardan olan Gökmedrese’ye nakledilmiştir.

22 Mart 1977 yılında yeni yapılan bugünkü modern binasına taşınmış olup 14 Haziran 1980 tarihinde ziyarete açılmıştır.






13 ayrı medeniyete ait arkeolojik, efnografik, sikke mühür el yazması ve mumyalar olmak üzere yaklaşık 24.000 civarında eseri ile bölgenin modern ve zengin müzesi olarak ülkemiz kültür ve turizmine hizmet etmektedir.

Açık Hava Teşhiri (Bahçe)
Müze binasının batısında bulunan müze bahçesi içerisinde Hitit, Hellenistik, Roma, Bizans, İlhanlı, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait taş eserler teşhir edilmektedir.





Mumyalar

Müzede mumyalar, müze bahçesi içerisinde yer alan Selçuklu Sultanı I.Mesud ‘a ait türbede teşhir edilmektedir.
Müzede sekiz adet mumya bulunmaktadır. İşbuğa Nuyin, Cumudar İzzettin Mehmet Pervane Bey, Cariyesi,kız ve erkek çocuklarına ait oldukları sanılmaktadır. 14.yy. İlhanlı'ların Anadolu’daki hakimiyetleri döneminde nazırlık ve emirlik yapmış şahsiyetlere aittir.
Kaynak
__________________
  Alıntı ile Cevapla
12 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 10.02.2014, 22:23   #8
Çevrimdışı
ReaL
Deniz Sevengillerden

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Atatürk ve Müzecilik | Atatürk Zamanında Açılan Müzeler

Yine çok güzel bir konu oluşturmuşsun..

Ellerine sağlık teşekkürler Canan.
__________________



Tüm katılımcı arkadaşların okumasını rica ediyorum... Lütfen Tıklayınız..
* * *
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz ReaL'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 10.02.2014, 23:17   #9
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Atatürk ve Müzecilik | Atatürk Zamanında Açılan Müzeler

Geçmişin her izini edebileştirilmesi adına medeniyetlerin beşiği olan yurdumuzun hemen hemen her ilinde bir müzenin oluşmasına vesile olmuş.

Bulunan her bir kalıntının değerli bir taş gibi korunması ve insanımızın bu konuda bilgilenmesi için bu oluşumun önderliğini de yapmasına nazaran, bu güne kadar müzeciliğin daha da gelişmesi gereken yerine AVMcilik gelişmiş durumda.

Bir çok insanımız bu müzelerden bihaberderdir ne yazık ki. Sadece kültürel geziler yapıldığında akıllara gelir gidip de ziyaret etmek.


Teşekkürler Canan.






__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
8 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 11.02.2014, 17:36   #10
Çevrimdışı
Cansuyu
« Gün Batımı »

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Atatürk ve Müzecilik | Atatürk Zamanında Açılan Müzeler

Emeğine sağlık @Canan güzel bir konu olmuş..

Sayende bizde gezinti yapmış olduk..
__________________
“Gittin mi büyük gideceksin!
Ayrılık bile gurur duyacak seninle..



  Alıntı ile Cevapla
8 Üyemiz Cansuyu'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
açılan, atatürk, müzecilik, müzeler, zamanında


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 13:46.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.