Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Sağlığımız ve Hastalıklar > Psikoloji

Psikoloji Psikoloji, psikiyatri ve kişisel gelişim


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 21.11.2015, 11:30   #31
Çevrimdışı
İklim
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Psikoloji ile İlgili Makaleler

Alkanaga, hoca demişya hani bana ağaçtan düşeni getirin diye :-D öyle bir tarif olmuş. Kısa net anlaşılır :-D Teşekkürler.
Mobil Sürüm ile Gönderildi
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz İklim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.11.2015, 03:07   #32
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Psikoloji ile İlgili Makaleler

BASKIYA KARŞI TEPKİLER KAYGININ YÜKSELMESİ:




Korkuda objektif bir tehlike vardır. Korkunun objesi bellidir. Kaygı (Anksiyete) da obje belirsizdir. Sebebi bilinmeyen bir korku serbest dalgalanan belirsiz endişe gerilim halidir.
Fiziki belirtileri; ellerde titreme terleme sık idrara çıkma çarpıntı iştahın kaybolması bağırsakların bozulması kaslarda kasılma sık nefes alma vücutta ısı değişiklikleri gibi belirtiler oluşur.
Psikolojik belirtiler olarak zayıf kırılgan kişilik özelliğinde olanlar kolayca depresyon savaş şoku muharebe yorgunluğu post-travmatik stres bozukluğu gibi bulgularla savaşamaz hale gelir. Grup desteği birlik ruhu savaşma arzusu yeterli ise korkularını yener ve savaşma gücünü arttırır.
Yeterli ruhsal destek soyut değerlere inanç yoksa ufak baskıları tolere edemez. Özellikle kuvvetli ve uzun süreli baskılara dayanmak çok zorlaşır. Savaşta psikolojik yıkılmaların iki etkeni vardır. Birincisi baskıların şiddeti ikincisi kişinin direncidir.
Kişinin stres belirtileri sıkıntılı kızgın huysuz sinirli ufak olaylardan kavga çıkarma ağlama gibi belirtilerdir. Grubun stres belirtileri ise tartışmaların artması hastalıkların viziteye çıkışın artışı çalışma ahenginin bozulması kurallara önem vermemek üretkenliğin düşüşü eleştiriye duyarlılık otoriteye itaatsizliktir.
Savaş alanında olsun çalışma hayatında olsun grup stratejisinin uzun sürmesi verimliliği üretkenliği düşürür. Bunun için ideal olan savaş psikolojisinden kısa sürede çıkılmasıdır.
  • SAVAŞMA ARZUSU
    savaşın amacı düşmanı savaşamaz hale getirmektir. En kısa ve tehlikesiz yol savaşma arzusunu kaybettirmektir. İkinci yol düşmanı top yekun yok etmek üçüncü yol sadece silahlarını ve ikmal gücünü yok etmektir.
    Çinli savaş filozofu Sun-Tzu “Savaşmadan kazanmak en iyisidir” diyor. Bugün modern askeri düşüncede savaşma arzusunu kaybettirmek için psikolojik savaş yöntemleri uygulanıyor. Bozguncu propaganda ile savaşmama isteği doğurmak disiplin ve itaati bozmak komutana saygı ve güveni azaltmak korku duygusu ve ümitsizliği teşvik etmek desteklenir.
    Eğer bireylerde kişisel çıkarları toplumun ortak çıkarlarına feda etme kişisel kaygılardan vazgeçme milletin sevinç ve üzüntüsü ile üzülüp sevilebilme bir bütünün parçası olduğu şeklindeki grup duygusunu taşıyabilme özellikleri varsa savaşma arzusu kolay zarar görmez.
    Amaçlı ve savaş arzusu olan ordu gerekli ruhsal desteğe sahip demektir ve kolay durdurulamaz. Modern asker hayatta kalmasında birlik ruhunun önemini bilir. Bu güven onun direncini arttırır. Fakat modern askerin bir zaafı vardır. Teknolojiye güvenir ama psikolojik direnci düşüktür. Yıkanamadığı uykusuz kaldığı kolasını içemediği zaman kendini kötü hisseder. Bu durum uzun sürerse savaşma arzusu azalır. Küreselleşmenin nimetlerinden faydalanan belli konfora alışmış askerin uzun süre savaşma arzusunu devam ettirmesi çok zordur.
  • PSİKOLOJİK YARALANMALAR
    Psikolojik savaş insanların duygu düşünce ve davranışlarını değiştirmeyi hedefliyor. Bazen bu değiştirme insanı etki altına alıp yönlendirmenin ötesinde onun ruh sağlığını bozucu etki yapar.
    Stres etkeni
    Aynı olay A kişide hiç etki yapmazken B kişide hastalık yapabilir. Psikiyatri bozulan ruhsal durumu tanımlayan ve çözüm üretmeyi amaçlayan bir bilim dalıdır. Psikoloji bilgi psikiyatri ise çözüm üretir.
    Genetik yatkınlıkların stres etkeni karşısında büyük rol oynadığını son 10 yılda yapılan araştırmalar doğruladı. Stres karşısında depresyona girebilen veya şizofrenik dağılma gösterebilen insanların beyinlerinde stres altında protein üreten hatalı genler olduğuna dair güçlü kanıtlar var. Fakat son yıllarda bulunan yeni ilaçlarla stresin ürettiği ve bozduğu kimyasal denge düzeltilebiliyor.
    Depresyon
    Dünyada depresyon salgını denilebilecek bir artış söz konusudur. Eğer önlem alınmazsa 2020 yılında depresyon kalp-damar hastalıklarında en önemli ikinci sağlık sorunu olacaktır. Depresyon artış hızının nedenleri olarak modern insanın yaşadığı psikolojik taciz başarı baskısı tüketim çılgınlığı doyumsuz sermayenin rekabetçiliği ve hızlı yaşamı teşvik etmesi beklenti düzeyinin yüksek tutulması sayılabilir. Bireysel mutluluk bozulduğunda küresel mutluluk da bozulacaktır.
    Depresyon kişinin yaşamdan zevk almaması ilgi ve enerjisini kaybetmesi uyku ve iştahının bozulması zihninin yavaşlaması gibi belirtilerle seyreder. Çok şükür ki tedavisinde tıp çok başarılı. Beyinde bozulan kimyasal denge tedavi ile düzeltilebiliyor.
    Kedisi öldüğü için depresyona girebilen insan olumlu yaşam felsefesi ile hayattan zevk almayı başarabiliyor.
    Kronik uzun süre depresyon hastalığının mide kalp akciğer kemik iliği gibi bir çok organı bozduğu bugün bilimsel olarak belirlendi ve gösterildi.
    Psikolojik olarak acı çektirdiğimiz insanın bedenine de bir bedel ödettiğimizi unutmamalıyız. Fareler üzerinde yapılan bir deneyde uykusuz bırakılarak strese sokulan farelerin bir süre sonra midelerinde stres ülseri oluştuğu bilinmektedir.
    Posttravmatik stres bozukluğu (PTSB)
    Kişi fizik bütünlüğünü bozacak bir tehdit yaşadığında veya böyle bir olaya tanık olduğunda ortaya çıkan bir hastalık türüdür.
    Aşırı korku çaresizlik ve dehşet yaşanmıştır
    Olayı tekrar tekrar yaşar (Flashback). Rüyalar kabuslu ve korkutucu olur. Olayı hatırlatan durumlarda şiddetli sıkıntı hissi ortaya çıkar. İnsanlardan uzaklaşma ve yabancılaşma yaşanır. Geleceği kalmadığını düşünür. Gürültülü sese aşırı duyarlılık vardır. Düşüncesini toplayamaz.
    Bu belirtiler stresin beyinde yaptığı değişikliklerle ilgilidir.
    İnsanda korku çaresizlik ve dehşet uyandırmayı amaçlayan psikolojik savaş yöntemlerinin ne kadar insanlık dışı olduğu ortaya çıkardığı sonuçlardan anlaşılmaktadır.
  • Savaş şoku
    Savaşlarda başın yaralanması napalm yanığında daha fazla savaşma gücünü zayıflatan bir ruhsal yaralanmadır. Kişiyi savaşamaz hale getiren bütün psikolojik tepkilere savaş şoku denir.
    Sivil yaşamda hayatta kalmak ve ölmek gibi bir sorunu olmayan insanın vazifesi birden insan öldürmek olmuştur. Ayrıca yaşamı kısıtlanmıştır. Siperi terk edemez mazeret beyan edemez. Fiziki olarak iyi hazırlıklı olsa da gelecek tehlikeleri beklemek zorundadır. Böyle durumlarda ilk tepki korkudur. Eğer kişide savaş ideolojisi varsa sadakat duygusu gelişmişse ve ölümü kutsallaştırmışsa korku ona zarar vermez. Amaçsız keyif odaklı yetişmiş ölümden sonra yok olacağını düşünen bir asker kendisini riske atmamak için bütün yolları dener. Strese dayanıklılığı azalır kolayca savaş dışı kalabilir.
    Grup duygusu gelişmiş komutanına güvenen eğitim ve disiplin düzeyi yüksek bir askerin savaş şoku yaşama riski azdır. Ne yaptığını bilen komutan emrindekilerin ruhsal direncini yüksek tutmayı başarır. Psikolojik savaş yöntemlerini bilen komutan savaşın psikolojik baskılarını giderecek bir yol geliştirebilir.
Prof.Dr.Nevzat Tarhan
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.11.2015, 03:12   #33
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Psikoloji ile İlgili Makaleler

Çocuklara Cep Telefonu Ve Bilgisayar Niye Alınmamalı?



Bu soru birçok anne-babayı oldukça fazla ilgilendiren önemli bir soru. Soruya cevap verilecek olsa anne-babaların hemen hepsinin kendine göre değişik nedenleri de olacaktır. Konuya sosyolojik ya da felsefi olarak bakmadan önce tamamen somut ve anlaşılır bir şekilde gelin temel başlıklarıyla konuya açıklık getirmeye çalışalım:
1. Cep Telefonu ve Bilgisayar Nedir? Sorusuna verilecek tanımlama ile başlayalım.
Cep Telefonu; Gelişen hızlanan ve karmaşıklaşan hayat temposuna aynı hızda uyum sağlamak için gerektiğinde ve zamanında hareket halindeyken bile ulaşmak-iletişim sağlamak ihtiyacını gideren önemli bir teknolojik alettir. Tüketim sağlıkzamanı etkili kullanmak… gibi birçok hassasiyete dikkati birlikte getirir.
Bilgisayar; Geometrik ve hatta sayısal verinin ifade edemeyeceği biçimde hızla artan bilgiyi depolamayı bilgi ile işlemleri hızla yapıp zaman tasarrufu sağlamayı internetle birlikte tüm evrenle çok hızlı iletişim kurarak gelişmeyi sağlayan devasa kütüphaneleri mikro bir çipe yerleştirmeyi başaran teknoloji harikası bir araçtır. Doğru ve etkili kullanım sağlık zaman internetin yararlı sunumu… gibi birçok hassasiyeti birlikte gerektirir.
2. Cep Telefonu ve Bilgisayar Ne Değildir?
Şimdi de özellikle bu iki teknoloji harikasının zararlı etkileri ve kullanımından bahsetmek lazımdır. Cep telefonu fotoğraf makinesi değildir müzik seti değildir atari değildir arkadaş değildir hele vücudumuzun bir parçası hiç değildir.
Bilgisayar; evimiz değildir sırdaşımız değildir film seti değildir. Oyun aracı değildir tek ¤¤¤¤imiz değildir sınavlara hazırlamaz ailemiz değildir edinemediğimiz bilgi ve ya gideremediğimiz her türlü merakımız için tek araç değildir. Ayrıca bunlara sahip olmak Çocuk Hakları ile ilgili bir gereklilikte değildir.
3. Çocuklara Ne Zaman Cep Telefonu ve Bilgisayar Alınabilir?
Bu sorunun cevabı yukarıda açıklanan iki maddenin ortak sonucudur. Her şeyden önce konuyu bilgisayarla tanışma süreci ile karıştırmamak gerekiyor. Bilgisayarı tanımak ile onu kullanıcı olarak hayatına sokmak çok ayrı birer süreçtir.
Çocuklarımızın sorumluluk almaya başladıklarını gördüğümüz kendileriyle ilgili konularda karar sürecine katılabildiklerini fark ettiğimiz; tüketimin insana yararlılığı ve ihtiyaçları ile ilişkisini kurabildiğini anladığımız değer yargılarını oluşturmaya başladığı ve kendini kontrol mekanizmasının gelişmeye başladığını fark ettiğimiz…….. daha da önemlisi ona cep telefonu ve bilgisayarı aile olarak biz alabileceğimiz zaman (Yani borçlanarak bilgisayar ya da cep telefonunun alınmaması gerektiğini bilmeyen aileler de var mı ki? ) çocuklarımıza uygun düzeyde bu araçları alabiliriz. Bir de tüm bunlar gerçekleşti ama çocuklarımız bu iki cazibenin de etkisine takılmamışsa eğer ihtiyaç değil ve onlar istemiyorken kendi başımıza almaya kalkışmak ta çok doğru bir tarz değildir.
Tüm izah edilenler ışığında genel olarak bazı aile ve çocuklar için lise dönemi uygun bir dönem olarak düşünülebileceği gibi bazen bu daha da geciktirilebilecek bir süreçtir.
Bazı anlayışların bu teknolojik araçların hayatı kolaylaştırmaktan başka ne zararı var ki ne olacak dediğini duyar gibiyim… Bu doğru ve uygun olmayan tarzın en önemli etkisini; çocuklarıyla anlaşamamak antisosyal gelişim fiziksel görünümlerinde dengesiz gelişim görevlerini ( öğrencilik evlatlık…) yapmamalarını şikayet özgüven eksikliği…vb. birçok problemle uzmanlara ve yardım merkezlerine ailelerimiz tarafından yapılan psikolojik yardım başvurularında sıkça yaşıyoruz…
Uzman Psikolojik Danışman Abdulkerim IŞIK
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.11.2015, 03:13   #34
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Psikoloji ile İlgili Makaleler

Beynimizdeki Negatif Eğilim




Neden bir zamanlar bize yapılan hakaretler kötü davranışlar beynimizin içine belki de yıllar boyunca yerleşip kalıyor? Niye insanların depresyonu geçiştirmek için fazladan çaba göstermesi gerekiyor? Bütün bunlar beynimizdeki 'negatif eğilim'den kaynaklanıyor: Beyniniz kötü haberlere karşı daha fazla duyarlılık gösteriyor. Bu eğilim o kadar otomatik bir şekilde meydana gelir ki beynin bilgi işleme sürecinin en erken safhalarında bu keşfedilebilir.
Örnek olarak önceden Ohio State University'de şimdi ise University of Chicago'da çalışan John Cacioppo'nun çalışmalarını ele alabiliriz. Cacioppo insanlara değişik duygular uyandıracak resimler gösterdi; pozitif duygu uyandıranlar (örn: Ferrari pizza) negatif duygu uyandıranlar (örn: kötürüm bir surat ölü bir kedi) ve nötr duygu uyandıranlar (örn: tabak saç kurutma makinesi). Aynı zamanda bu sırada oluşan bilgi işlemenin şiddetini yansıtan ve beynin serebral korteksinde meydana gelen elektriksel aktivite kayıt edildi.
Cacioppo'nun açıklamalarına göre; beyin negatif uyaranlara karşı daha güçlü bir tepki gösteriyor. Elektriksel aktivitede daha fazla bir dalgalanma meydana geliyor. Bu yüzden tutumlarımız iyi haberlere oranla kötü olaylardan daha fazla etkilenmektedir.
Negatif olaylara daha fazla ağırlık vermemiz aslında iyi bir sebepten kaynaklanıyor olabilir ve bizi zarar verebilecek şeylerden koruyabilir. İnsanlık tarihi boyunca hayatta kalmamızı tehlikelerden kaçma yeteneğimize borçluyuz. Beynimiz bizim tehlikeleri fark etmemizi kaçınılmaz kılacak ve böylece bunlara tepki göstermemizi sağlayacak sistemler geliştirmiştir.
Negatif durumlara karşı beynin aşırı duyarlı olması bu eğilimin yaşamımızın bütün alanlarında da çalışacağı anlamına gelmektedir.
Bu eğilimin yakın ilişkilerimizin çoğu üzerinde güçlü bir rolü olduğunu öğrenmek süpriz olmamalıdır. Birçok çalışma göstermektedir ki çiftler arasındaki ilişkilerde olumsuzluk ve olumluluk arasında ideal bir denge vardır. Sağlıklı evliliklerde olumlu ile olumsuz arasındaki dengeyi otomatik olarak ayarlayan bir termostat var gibidir.
Mutlu çiftleri evliliklerinde derin sorunlar yaşayan diğer çiftlerden esas ayıran şey birbirlerine karşı olan olumlu ve olumsuz duygu ve hareketler arasındaki sağlıklı dengedir. Çok sık tartıştıkları haldebu durumu birbirlerine sevgi ve tutku gösterileriyle dengeleyebilen çiftler vardır. Bu çiftler pozitif davranışlara ne zaman ihtiyaç duyulduğunu net olarak bilirler.
Fakat bu işin hileli bir tarafı var. Negatif pozitife oranla daha ağır bastığı içi dengenin sağlanması demek pozitif ile negatif arasında %50 eşitlik olacak anlamına gelmemektedir.
Araştırmacılar çiftlerin kavga ederek ve olumlu bir şekilde geçirdikleri zamanı dikkatli bir şekilde planını çıkardılar ve evlilik hayatını her iki partner için de tatmin edici kılmak için gerekli olan olumsuzluk ile olumluluk miktarının arasında çok spesifik bir oran olduğunu buldular.
Bu sihirli oran bire beş. Karı-koca arasında her olumsuz olaya karşılık beş kez pozitif duygular ve etkileşim meydana geliyorsa bu evlilik zamanla daha dengeli olacak gibi gözükmektedir. Buna karşılık boşanan çiftler aralarında gelişmekte olan olumsuzluklarla mücadele etmek için çok az pozitif şey yapıyorlar.
Diğer araştırmacılar da yaşamımızın diğer alanlarıyla ilgili olarak benzer sonuçlar bulmuşlardır. Önemli olan bire beş oranındaki bu küçük pozitif hareketlerin sıklığıdır.
Arasıra meydana gelen büyük pozitif deneyimler (örn: doğum günü kutlaması) de iyidir fakat bu tip deneyimler beynimizin negatif eğilimi önemsememesini sağlayacak etkiyi yaratmıyor. Terazide mutluluğun ağır basması için küçük pozitif deneyimlerin sıklığı önemlidir.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.11.2015, 03:15   #35
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Psikoloji ile İlgili Makaleler

Bilgisayar Oyunları Çocukları Nasıl Etkiler?




Yaşadığımız dönemde bilgisayar oyunları çocuklar için adeta vazgeçilmez bir eğlence konumuna geldi. Bilgisayarı olan ailelerin çoğu çocuklarını bilgisayarın başından kaldıramamaktan olmayanlar ise çocuklarının eve bilgisayar alma yönündeki ısrarlarından şikayet ediyorlar. Ayrıca son dönemlerde şiddet içeren oyunların giderek artması aileleri bu oyunların olumsuz etkileri üzerine de düşünmek zorunda bırakıyor.
Bilindiği gibi oyun oynamak çocuklar için bir lüks değil ihtiyaçtır. Bununla beraber çocuğa doğru bir eğitim verilmesi açısından ailelerin oyuna ayrılacak süre ve oyunun içeriği konusunda dikkatli olması ve bilinçli hareket etmesi kuşkusuz önemlidir. Bu başlık altında hem bilgisayar oyunlarının çocuk üzerindeki etkilerini hem de ailelerin dikkat etmesi gereken noktaları ortaya koymaya çalışacağız.
Bilgisayar Oyunları Çocukları Nasıl Etkiler?
Bilgisayar oyunları deyince çoğunluğun aklına şiddet içeren oyunlar ve bunların olumsuz etkileri geldiği için bu konuyu şöyle bir araştırmadan yola çıkarak anlatalım. Bir grup çocuğa tek başlarına iken şiddet içeren görüntüler izletiliyor. Aynı görüntüler başka bir grup çocuğa ise yanlarında bir büyük varken gösteriliyor. Görüntüleri yalnız başına izleyen çocuklar her seferinde bu görüntülerden daha çok zevk almaya ve günlük hayattaki konuşmalarında orada duydukları kelimeleri kullanmaya görüntüdeki kahramana benzer hareketler yapmaya başlıyorlar.
Bir yakınlarıyla birlikte görüntüyü izleyen çocuklar ise giderek şiddet içeren sahnelerden rahatsızlık duymaya başlıyorlar. Çünkü izleme esnasında yanlarındaki büyükleri çocuklara izledikleri olayların kötü olduğunu anlatıyor. Dahası şiddete maruz kalan kişinin hissedecekleri hakkında düşünmelerini sağlayarak çocukların empati yeteneğini geliştirmeye çalışıyor.

Yalnız başına izleyen çocuklar bu görüntüleri oyun olarak görüp ondan zevk alıyorlar diğerleri ise gördükleri olayların gerçekte nasıl anlamlandırılması gerektiğini öğrendikleri için aynı görüntülerden rahatsızlık duyuyorlar.
Televizyon gibi bilgisayar oyunlarının da küçük çocuklar üzerindeki etkisi daha fazladır. Çocuğun gerçeklik duygusunun yedi yaşında geliştiğini hatırlarsak yedi yaşından küçük bir çocuğun gerçekle hayal arasındaki sınırı çizemediğini görürüz. Gördüklerini anlamlandıramayan çocuk anne babasının tepkisine bakar. Eğer anne baba panik yapıyorsa ciddiye alıyorsa çocuk bunun ciddi bir şey olduğunu düşünür. Beyninde korkuyla ilgili alanlar harekete geçer ve aşırı stres kimyasalları salgılamaya başlar. Anne baba soğukkanlı ise daha az etkilenir. O nedenle çocukların özellikle küçük çocukların gerek televizyon izlerken gerekse bilgisayarda oynarken mümkün olduğunca yalnız bırakılmaması gerekir.

Son yıllarda iyice yayılan bir akım kitle iletişim araçları vasıtasıyla popüler kimliklerin oluşturulması ve bu kimliklerin bilgisayar oyunlarıyla desteklenmesi yoluyla çocuklara benimsetilmeye çalışılmasıdır. Çocukların popüler kimliklerle özdeşim kurması sağlanarak o kimliklerin üzerinden tüketim arttırılmaya çalışılmaktadır. Buna karşı çocukları küçük yaştan itibaren bilinçlendirmek gerekir. Aileler çocuklara bu kimliklerin kasıtlı olarak ortaya çıkarıldığını anlattıkları takdirde çocuk eleştirel düşünme becerisi kazanır. Eleştirel düşünebilen bir çocuk da her gördüğüne duyduğuna inanmak yerine görüp duyduklarını bir süzgeçten geçirdikten sonra kabul ya da reddeder. Gördüğü her şeyi olduğu gibi beynine yazan bir çocuk şiddeti haklılaştıran görüntüleri zihnine kaydederse büyük olasılıkla hak arama sorun çözme yöntemi olarak şiddeti seçecektir.Bilgisayarı ve televizyonu baştan sanık sandalyesine oturtmak yerine çocuğa bu aletleri doğru kullanmayı öğretmek gerekir. Yapılan araştırmalar bilgisayar oyunlarının çocukların zihinsel gelişimi üzerine olumlu etkilerinin de olduğunu gösteriyor. Doğru oyunlar aracılığıyla öğrenmeyle ilgili zihinsel süreçleri harekete geçirerek çocuğa stres altında soğukkanlı kalma becerisidikkatini uzun zaman sürdürme becerisi kazandırılabilir.Çocuğa doğal bir ihtiyacı olan oyun sayesinde birçok şey öğretilebilir. Mesela bizim klinikde kullandığımız bilgisayarlı eğitim modülleri dikkat dağınıklığı çeken okuldaki başarısı düşük olan çocuklara kavrama algılama akıl yürütme görsel beceri gibi yetenekler kazandırmakta oldukça faydalıdır. Özellikle hiperaktif çocukların acelecilik ve sabırsızlık gibi belirgin özelliklerini törpülemek onlara katlanmayı yılmamayı öğretmek için bu tür oyunlar kullanılmaktadır.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.11.2015, 03:23   #36
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Psikoloji ile İlgili Makaleler

Bilgisayar Karşısında Çok Fazla Zaman Geçiren Çocuklar




Çocukların oyun oynamalarının onlar için doğal bir ihtiyaç olduğunu ve bilgisayar aracığıyla da çocuklara bazı şeylerin öğretilebileceğini ifade ettik. Ancak bir çocuğun bütün gününü bilgisayarda oyun oynayarak geçirmesinin de doğru olmadığı açıktır.Oyunda başarılı olmak örneğin bir makineyi kontrol edebilmek bir yarışı kazanabilmek çocukta üstünlük duygusu oluşturur. Bu durum çocuğun hoşuna gider ve çocuk kendisini mutlu hisseder. Bunun nedeni o esnada beyninin mutluluk kimyasalları salgılamasıdır. Fakat çocuk bunu sürekli yaptığı zaman sadece onunla mutlu olmayı öğrenir başka mutlulukları tadamaz. Halbuki insan beyni başka sebeplerle uğraşlarla da mutluluk hormonu salgılayabilir. Bilgisayar oyunları da televizyon vb. de kontrollü kullanılmalı insanın hayatında başka şeylere de zaman ayrılmalıdır.Çocuk başka şekillerde karşılayamadığı duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için bilgisayar oyunlarına sığınıyor olabilir. Fakat şöyle bir sorun vardır; çocuk oyun oynarken mutlu olur ama oyun bittiği zaman hayatın gerçekleriyle karşı karşıya kalır mutsuz olur ve tekrar oyuna döner. Bir müddet sonra bütün gününü bilgisayar karşısında geçiren gece geç yatan sabahleyin kalkamayan gözü bir şey görmeyen okuldaki başarısı düşen bir çocuk ortaya çıkabilir. Böyle bir durumla karşılaşmamak için baştan önlem almak gerekir.
Aileler Ne Yapmalı?
Bir çocuğa “Bilgisayar oyunu oynama” demek hiçbir zaman gerçekçi olmaz. İnsanlarda yasaklanan şeylere karşı merak ve öğrenme içgüdüsü uyanır. Bu nedenle yasaklamak çözüm değildir. Yasaklamak yerine çocuğa bilgisayarı doğru kullanmayı öğretmek ve onu farklı alanlarla hobilerle tanıştırmak gerekir. Öncelikle çocuğu anlamak lazımdır anlamazsak çocuk için doğru olanı bulamayız. Uzun bir süre bilgisayar istedikten sonra buna kavuşan çocuğun ilk günlerde bunun keyfini çıkarmasına izin verilmelidir. Ondan sonra aile içi oturum yapılmalı ve çocuğa bilgisayar kullanma kültürü anlatılmalıdır.Çocuğa şöyle diyebiliriz: “Bilgisayarda oyun oynamanın yararları da zararları da var. Kimi oyunlarla zekanı düşünsel kapasiteni geliştirebilirsin. Ancak her konuda olduğu gibi bilgisayarla da ilgili bazı kurallarımızın olması gerekir. Biliyoruz senin eğlenmeye de dinlenmeye de ihtiyacın var ama bunun belli bir süresi olmalı.”Aileler bilgisayarla ilgili koydukları kurallara çocuklarının ne kadar uyduğunu takip etmelidirler. Çoğu anne bunu ilk birkaç gün takip edip sonra bırakabiliyor. Çocuklar annelerinin yufka yürekliliğinden yaralanıp bir müddet sonra rahatlıkla eskisi gibi davranabiliyorlar. Aileler uygulamayacakları kuralları koymamalı koydukları kuralın da arkasında durmalıdırlar. Çocuk böylece bilgisayarla oynamanın televizyon seyretmenin yöntemini öğrenmiş olur. Çocukta görev bilgisi sorumluluk duygusu oluştuktan sonra gerisi kolay olacaktır. Sorumluluk bilincine eren çocuk gereğinden fazla oyun oynarsa zaten kendisini huzursuz hisseder.Ailelerin yaptığı hatalardan birisi de şudur: Çocuk tam kendisini bilgisayara kaptırmış oynarken “Hadi ders çalış” denilince çocuk derse düşman olur. Onun yerine “Vaktin doluyor bak sana 10 dakika daha müsaade. 10 dakika sonra dersinin başına oturacaksın” denirse daha iyi olur. Öbür türlü çocukla anne zıtlaşır ve ilişkileri daha da bozulur. Bozulan ilişkiyi düzeltmekse oldukça zordur.Aile çocuğu bir türlü vurdulu kırdılı oyunlardan vazgeçiremiyorsa hiç olmazsa bunu onaylamadığını çocuğa ifade etmelidir. Uzmanlar çocukların günde en fazla iki saati bilgisayar başında geçirebileceğini söylüyorlar. Bu süre arttıkça zararlar da artıyor. Onun için anne babalar çocuklarına başka uğraşlar edindirme konusunda yardımcı olmalı mümkün olduğu kadar onlarla birlikte olup hep birlikte zaman geçirecekleri hobiler geliştirmelidirler.Bilgisayar oyunlarının popüler kimlikler benimsetme ve şiddete eğilimi arttırma gibi olumsuz etkilerinin olabileceğini vurgulamıştık. Bunun için anne babalar çocuğun gerek bilgisayar gerekse televizyon aracılığıyla maruz kaldığı mesajları takip edip gerektiğinde uyarılarda bulunmalı çocuğa eleştirel düşünme yeteneği kazandırmalıdırlar. Çocuğun doğru-yanlış iyi-kötü kavramlarını doğru kurgulaması büyük ölçüde ailenin göstereceği dikkat ve özene bağlıdır.Anne baba çocuğu eğitemiyor doğru yönlendiremiyorsa sorunu bilgisayar oyunlarında değil kendilerinde aramalıdırlar. Doğru yöntemler kullanıldığı takdirde bilgisayar oyunları zaman yönetimi mesajları doğru algılama eleştirel düşünme görsel becerinin artışı zihinsel kapasiteyi yükseltme stres altında soğukkanlı kalabilme becerisi gibi özelliklerin kazandırılmasına aracı olabilir. Bilgisayar oyunlarını zararlı deyip yasaklamak yerine doğru kullanmayı öğretmemiz gerekir.

İDER İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı Başkanı- Psikiyatrist
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.11.2015, 03:24   #37
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Psikoloji ile İlgili Makaleler

MUTLU OLMAK POLYANNACILIK MI?





Mutsuz olmayı şuna buna söylenmeyi karamsarlığı öylesine derinden öğrenmişiz ki “Bu ülkede yaşanmaz” ve nihayet “Batsın bu dünya” demeye hakkımız olduğunu düşünüyoruz sonuçta. Ve daha da kötüsü iyimser birini gördüklerinde canları sıkılıyor kötümserlerin adeta “Şuna bir şey söyleyeyim de keyfi kaçsın” diyorlar içlerinden. Yıllardırseminerlerimde iyimser olmanın öneminden söz ettiğimde en az bir kişi çıkıp “Hoca iyi de o zaman bu polyannacılık olmaz mı?” der. Bu karamsarlığa prim veren bakış tarzı beni üzüyor. Şimdi söz konusu cümleye tekrar bakalım:
“İyimserlik küçük şeylerden mutlu olmak polyannacılık sayılmaz mı?
Bu görüşte sanırım iki hata var. Birincisi “iyimserlik eşittir polyannacılık” iddiasıdır ki bu doğru değildir. İkincisi böyle söylendiğinde polyannacılığın kötü olduğunu kim söyledi?
Polyannacılık kayba uğradığımızda elimizde kalanları fark etme ve sevinme becerisidir. Polyannacılık bir psiikolojik savunma mekanizmasıdır aşırı olmadan yerinde kullanıldığı sürece kişiyi kaygıdansıkıntıdan korur kişinin yarına kalma ihtimalini arttırır. Polyannacılık kendini avutmak değil bardağın dolu yanını fark etmektir.
Diyelim ki birisi bir bacağını kaybetti. Şüphesiz bu kötü bir durumdur. Ancak bu kişinin önünde iki yol uzanır:
Birinci yol bir bacak gittiği için yaşamdan elini çekmek sürekli üzülmek artık hiçbir şeyden keyif almamaktır. İkinci yol ise şudur: Kişi eğer geriye dönüş yoksa mevcut durumu kabullenir elinde kalan bacak için sevinir yaşamdan elini çekmez yaşama sevincini kaybetmez. İkinci yol polyannacılıktır. Polyannacının ömrü birinciye oranla daha kaliteli geçer.
Polyannacı tavır Çin atasözünü hatırlatıyor. Şöyle demiş Çinli:

Allah'ım bana değişebileceğim şeyleri
değiştirme gücü ver.
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmemi sağla.
İkisini ayırt edebilmem için de akıl ver.

Değiştiremeyeceğimiz kayıplar karşısında yaşama sevincimizi kaybetmemek polyannacılıktır. Karamsarlığa oranla da herhalde daha gerçekçi bir tavırdır.

Üstün DÖKMEN
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.11.2015, 03:25   #38
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Psikoloji ile İlgili Makaleler

VURMAYIN




Şiddetin aile içi yansımaları özellikle feodal toplumların en derin yarası iken en az değinilen ve medyada da ajitasyon unsuru olarak kullanılmasının dışında yer verilmeyen mesele çocuk istismarıdır.
Bu mevzunun derinliği birkaç yazının devamıyla ancak kavranabilir sanırım. Bu metinde daha çok fiziksel şiddet boyutundan söz edeceğim.

Yurtiçi ve yurt dışı istatistiklere göre şiddet uygulayan kişi ile eğitimi arasında doğrudan bir bağlantı mevcut değil. Olayın matematiği şematiği akademiği vs vs vs… yıllardır yazılıp çizilmektedir. Biz burada tekrar lama sıkıcılığına düşmeyelim.
Aile içi şiddeti yaşamının bir parçası haline gelmiş çocuklar ilk çocukluk dönemi(0–8)henüz olayı tanımlayamıyor olmanın şaşkınlığı ile dışarıda gözle görünür bir tepki vermezler. Hatta öyle doğal canlı ve neşeli davranabilirler ki siz serap’ın Ayşe’nin murat’ın her akşam tekme tokat darp aldığına aşağılandığına inanamazsınız. Ne zaman ki bahar gelip de yazlıklar giyinir o zaman neden bu çocuklar uzun kollu giyiyor şort giymiyorlar diye belki düşünebilirsiniz. Sıradan doktor muayenelerinde fark edilen çürükler anne ve babası tarafından düşmüş! Çocuk işte diyerek kolayca geçiştiriliverir.
Kimi zaman evin erkeği (?) dir bu işkenceci… Ancak kendini ve insan hayatını böylesine aşağılayan annelerde azımsanmayacak orandadır.
Kocasından gördüğü şiddetin ve cinsel istismarın(eşlerine tecavüz eden beylerin trajedisi ayrı bir yazının konusu)acısını evlatlarından çıkartmakta pek de bir mani görmezler. Ve bu karanlığı aydınlatmaya yetecek örnekleri de olduğunu savunurlar.
Çok yoruluyorum. Hiç söz dinlemiyor. Bu çocuk bunu hak etti. Dayak cennetten çıkmadır. Anne baba değil mi? döverde severde…
Minicik bedenler bu darplara hiç tepki veremezler belki sadece ağlayabilirler. Sonra da minik karnında ki yara bacağında ki morluk ve kesik kendilerine sorulduğunda sakin sakin hiçbir duygu ifadesi belirtmeden anlatırlar.

Bu yazıyı okuyanların içinde minik bir sızıntı yayılabilir; ya kendi yaşadıklarından ya da kendi çocuklarına yaptıklarından…
Ancak sızıntı sızlama sızlanma ne yaraları iyileştiriyor ne de geleceğe ektiğimiz minik bedenlerin kalbinde ki sönmüş umutları geri getirebiliyor?

Feodal toplumlarda yaşanan trajedilerin en önemlisi yaşanan işkencenin yokmuş gibi yapılması kol kırılır yen içinde kalır atasözümüze sadık kalınarak dışarıya karşı cici gülümsemelerin takınılmasıdır.
El ne der? Eller duymasın! Rezil oluruz ele âleme vs…
Yıllar önce Ankara da yaşadığımız büyük bir site vardı. Orta halli işçi ve memur ailelerinin yaşadığı bu uzun apartmanlarda her evden değişik sesler gelirdi. Henüz dokuz yaşlarında saçları örgülü bir ilkokul öğrencisi iken alt katımızda s…adlı arkadaşımın evinden yükselen sesler çocuk belleğime kazınmıştı…

Sabahları muhtemelen hiç uyuyamadan belki yorgunluk ve acıdan birkaç saat sızdıktan sonra hiçbir şey yok gibi o kara önlükleri giyer dantel yakarlımızı takar ve okul yoluna düşerdik.
Konuşmazdı. Konuşamazdı. Ne desin di? Kime ne desin? Nasıl anlatsın? Kim çare olabilir di?

Yıllarca sürdü bu. Sürebildi. Çocuktum o zamanlar. Ben ne deseydim? Bütün komşular bilirdi o evde ne cehennemlerin yaşandığını…
Onların geldiği ortamlarda ağır bir sessizlik olurdu. Annesi kadınların toplantılarına katılamazdı çürüklerinden utancından. Kimse de bir şey yapmazdı. Herkes seyretti olup biteni.
Sessizlik uğursuz bir sessizlik…

Taşındık sonra ve tekrar karşılaştığımızdagözlerinde öfkekalbinde ise masum bir bekleyiş gördüm.üniversiteyi okuyamadı.evlendi mi bilmiyorum….sevdi mi hiç? Sevildi mi? Sevginin ve emeğin değerini bilen insanlarla karşılaşabil dimi?
Nedir bir insanı arkadaştan ayıran?
Kalabalık mıyız? Toplum mu?
Siz hiç kendi yavrusuna tekme tokat girişen bir hayvan gördünüz mü?
Bir şiirimde şöyle demiştim;
Kötülük gücünü sessiz çoğunluktan alır…


Pınar NURHAN
Eğitimci Yazar ( rehberlik )
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.11.2015, 03:33   #39
Çevrimdışı
Kartal
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Psikoloji ile İlgili Makaleler

Derin bir araştırma konusu olmuş, hepsini okumadan bir teşekkür ile geçiştirmek zorunda kaldım.
Önce bir makaleyi hazmederek okuyup diğerlerine geçmek lazım.
Linkini not aldım, önemli bir konu olmuş.
Ellerine sağlım Suzim
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Kartal'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.11.2015, 03:36   #40
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Psikoloji ile İlgili Makaleler

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi Kartal Mesajı göster
Derin bir araştırma konusu olmuş, hepsini okumadan bir teşekkür ile geçiştirmek zorunda kaldım.
Önce bir makaleyi hazmederek okuyup diğerlerine geçmek lazım.
Linkini not aldım, önemli bir konu olmuş.
Ellerine sağlım Suzim


Ben teşekkür ederim Kartal


__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
ilgili, makaleler, psikoloji


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 02:45.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.