Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
|
Patnos
Tarihi ve Coğrafi Yapısı
Urartuların "Aladırı",Romalıların "Patisus" diye adlandırdıkları İlçemiz geçmişte cereyan eden tarihi olaylarla beraber günümüze kadar gelen olayların akisleriyle süslü eski kalıntılarıyla yaşayan yörelerimizden birisidir. İlçenin güneybatısındaki ehramvari koç heykeli, mezarlar, kümbetler ve kale yıkıntıları gibi manzaralar ilçemizin ne kadar köklü bir tarihe sahip olduğunu gösteren delillerden bazılarıdır.
Patnos"un geçmişi çok eski dönemlere hatta Milattan önceki dönemlere kadar uzanır. Bölgemizin en eski halkını Milattan 30 asır kadar önce Ortaasya da "Asiyetik" (Yafetik) adı altında gelen Hurular, Kastilerle aynı ırka sahip olan Subarlar teşkil ederler. Bunlar bu bölgede kuvvetli devletler kurmuşlardır. Özellikle Hurular bu bölgede 200 yıl kadar rakipsiz olarak yaşamışlardır. Mittani (Hüksüzler)" le beraber şarka hakimi olmuşlardır.
Huruların enkazı üzerinde Vangölü havzasında Asurluların Yukarı Ülke anlamına gelen Urartu veya "Ur-Artu" adını verdikleri bir devlet kuruldu. Urartuların Aladiri, Romalıların Patisus diye adlandırdıkları İlçemiz uzun zamanlara Urartu Medeniyetinin tesirinde kaldığı yapılan kazılarda Serefkus"un kurduğu krallığa, Sonra Asurluların, daha sonra Perslerin üzerinde yaşadığı İlçemiz daha sonraları Partların, Romalıların, Sasanilerin ve Hazar Türklerinin ellerine girmiştir.
1347 yılında Karakoyunlu Türkleri (Mamikonlu-Belanlı) Patnos, Erciş, Malazgirt, Adilcevaz ve Ahlat havalisinin kontrollerini ellerinde bulundurmuşlardır. 1514 yılında yapılan Çaldıran Savaşı neticesinde bu bölge Osmanlı İmparatorluğu egemenliği altına girmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin bu güzel ve değerli vatan parçası son olarak Rus işgali altında kalmış, ancak 14 Nisan 1918 tarihinde Birinci Dünya Savaşı ile işgalden kurtarılarak tekrar anavatana katılmıştır.
Patnos İlçesi Doğu Anadolunun Yukarı Murat-Van bölümünde yer alır. Doğuda Van İlinin Erciş, Batıda Muş İlinin Malazgirt, Kuzeyde İlimizin Tutak ve Hamur İlçeleri, Güneyde Bitlis İlinin Adilcevaz İlçeleri ile komşudur. İlçemizin Ağrı-Van, Ağrı-Muş ve Ağrı Bitlis karayollarının kesişme noktası üzerinde kurulmuş olması önemini artırmaktadır. Deniz seviyesinden yüksekliği 1640 metredir. İlçemizin 1 Belde Belediyesi, 91 köy ve 63 mezrası bulunmaktadır. İlçenin Yüzölçümü 1424 metrekaredir.
T u t a k
Tutak Doğuanadolu bölgesinin yukarı Murat bölümünde yer alan Ağrı İline bağlı tipik bir Anadolu İlçesidir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Van Eyaletinin Beyazıt Sancağına bağlı iken 1919 yılında ilçe statüsü kazandırılmış ve 1927 yılında merkezi Karaköse olarak Ağrı İline bağlanmıştır.
Yörenin tarihi konusunda elde edilen bilgiler M.Ö. XV'nci yüzyıla kadar uzanmaktadır. Bu yıllarda bölgenin Hurri - Mitani Krallığının kuzeydoğu ucunu teşkil ettiği, ancak ; esas egemenliğin Urartularda olduğu görülür. (Urartular Van merkez olmak üzere Doğuanadolunun büyük kısmını uzun yıllar ellerinde tutmuşlardır.)
Tutak M.Ö. VIII. Yüzyıl sonlarında İran da hüküm süren Medlerin hakimiyetine girer. Medlerin egemenliği perslere yenilmesi ile sona erer ve Persler bölgeye hakim olurlar. M.Ö.331 yılına kadar devam eden Pers egemenliği İssos muhaberesi ile sona erer ve bölge İskender İmparatorluğuna katılır. Büyük İskender ve generallerinin devirlerinden sonra Pers İmparatorluğunu yeniden canlandıran Partların eline geçer.
M.S .1. ve 2. Yüzyıllarda Romalılar Anadolu'nun büyük bir kısmını ele geçirirler. Bölge zaman zaman Romalılarla Partların mücadelesine sahne olursa da Romalılar Fırat nehrinin doğusunda egemenlik kuramazlar. M.S. 3.Yüzyılda Partlar yerlerini Sasani İmparatorluğuna bırakırlar. Sasanilerin mücadeleleri Romalılar ile sürer. 642 yılında Sasani İmparatorluğuna son veren İslam orduları bölgeye hakim olurlar.
VIII. Yüzyıl ortalarından itibaren islamiyeti kabul eden Türkler,Abbasiler devrinde İslam Ülkelerine yerleşmeye ve Anadolu'ya akın etmeye başlarlar. Bu akınlara son vermek üzere yola çıkan Bizans ordusu 1071 yılında Alparslan komutasındaki Türk ordularıyla Malazgirt Ovasında karşılaşırlar. Bu savaş Bizans ordusunun kesin yenilgisiyle sonuçlanır. Anadolu kapıları Türklere tümüyle açılmış olur.
Malazgirt Meydan Savaşından sonra bölgeye bir müddet Celalettin Harzemşah daha sonra Moğollar hakim olurlar. Moğolları takip eden bölge sırasıyla İlhanlıların, Celayiroğullarının (1345) Timur İmparatorluğunun, Karakoyunluların ve Safevilerin yönetiminde kalır
Yavuz Sultan Selimin 1514 Çaldıran seferiyle Osmanlı topraklarına katılan bölge İran'la olan Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla (1639) kesinleşir.
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşlarında Rusların işgaline uğrayan bölge 1878 Ayastefanos Anlaşmasıyla tekrar Osmanlı topraklarına katılır.
Tutak adının nereden geldiği konusunda üç ayrı iddia vardır. Bunlardan birincisi Farsça'dan alındığı ve iki anlamına geldiği ve sonradan bu deyimin Tutak olarak değiştirildiği yolundadır. İkincisi yöreye ilk gelen Türkler tarafından tutulan yer anlamında Tutak dendiği savıdır. Üçüncüsü ise yörenin adını Alparslan ordusu komutanlarından olup, bu yörede konaklayan Tutak Beyinden dolayı İlçeye Tutak dendiği savıdır.
Yörenin yakın çevrece özellikle Kars ve Erzurum çevresinde Antep adıyla anıldığı bilinmektedir. Antep adının Güneydoğu İllerimizden Gaziantep'le bir ilişkisinin olup olmadığı konusunda bilgi edinmek mümkün olmamıştır.
Birinci Dünya savaşı sırasında Rus işgaline uğrayan bölge mahalli direnmeler devam ederken 1918 de Rusların geri çekilmesi ile işgalden kurtulmuştur.
H a m u r
Hamur ilçesi merkez ilçenin güneyinde ve il merkezinden 15 km uzaklıktadır. 2000 nüfus sayımına göre şehir nüfusu 4.265 köy nüfusu 17.530 köylerle birlikte toplam nüfusu 21.795 yüzölçümü 898 km2 ve nüfus yoğunluğu ise km2 başına 24 kişidir. İlçe nüfusunun büyük çoğunluğu kırsal alanlarda yerleşmiştir. İlçe ekonomisinde hayvancılık ön plan gelmektedir. Hamur Belediyesi 1958’de kurulmuştur. İmar Planı 1968’de yapılmıştır.
İlçenin doğusunda Taşlıçay batısında Tutak kuzeyinde merkez ilçe güneyinde ise Patnos bulunmaktadır.
Hamur’a bağlu 45 köy vardır. Köyler çoğunlukla ilçenin güney bölgesinde engebeli araziler üzerinde kurulmuştur. İlçenin güneyinde Aladağlar sıra halinde uzanmakta batısından ise Murat Nehri geçmektedir.Selçuklulardan kalma Havaran Kalesi ve Mahmutpaşa Kümbeti ilçenin başlıca tarihi eserleridir.
Hamur yaz mevsiminde önemli tabii güzellikler arzetmekte ve bir mesire yeri olmaktadır. İlçe merkezinde bir sağlık ocağı bulunmakta evler ise genellikle taştan ve tek katlıdır. İl merkezine yakın olmasına rağmen ilçenin gelişmesi çok yavaş olmakta Ağrı-Van yolu üzerinde bulunması sebebiyle ulaşımı çok kolay olmaktadır.
HAMUR KALESİ
İlçe merkezinin batısında, Hamur deresinin oluşturduğu derin vadinin kıyısında yalçın kayalar üzerinde oluşturulan geniş bir düzlükte kurulmuştur. Kimler tarafından ve ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, M.Ö. X yüzyıl başlarında merkezi Van (Tuşba)olmak üzere büyük bir devlet kuran Urartuların Patnos ve Eleşkirt'e egemen olmaları, ilçe topraklarının da bu devletin sınırları içinde olduğunu göstermektedir. Kalenin konumu ve mimari özellikleri göz önüne alındığında ilk yapımın Urartulara kadar uzandığı zannı kuvvetlenmektedir.
Çevredeki yaşlıların anlattıklarına göre 1914 yılında kalede 1m.büyüklüğünde dikdörtgen yassı bir taş üzerinde yazılmış bir kitabenin olduğunu ve bu tarihten sonra kitabenin bir daha görülmediği söylenilmektedir. Kitabenin mahiyeti bugün bilinmemektedir. Ancak Urartu dönemine ait çevredeki çoğu kale ve mezar anıtlarında görülen daha çok kralların başarılarını veya dini içerikli metinlerin anlatıldığı büyük boy kitabeleri hatırlatması bu kitabenin de aynı dönemden kalmış olması fikrini kuvvetlendirmektedir.
Yöre halkının kale taşlarında Hz.Ali'nin atına ait Ayak izlerinin olduğuna dair rivayetleri kalenin İslam ordularının kontrolünde kaldığını göstermektedir.
Türklerin Anadolu'ya yaptıkları akınların bir yolu da Hamur bölgesi üzerinde olması Bargiri (Muradiye),Erçiş ve Adilcevaz kaleleri ile birlikte bu lalenin de bir üs olarak kullanılmasına neden olmuştur.
XIV. yüzyıl boyunca Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletleri arasında el değiştiren bölgede bu ile birlikte Şoşik kalesi gibi birçok kalenin Akkoyunlular tarafından onarılıp kullanıldığı XVI yüzyıl ortalarında bölgeye gelen Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinden anlaşılmaktadır.
D İ Y A D İ N
Genel Bilgiler
Merkez ilçenin doğusunda, Erzurum-iran yolunun 59.km sinde 7 km lik bir yolla bu yola bağlanmaktadır. ilçenin toplam nüfusu 33,158 yüzölçümü 1.274 km karedir. Nüfus Yoğunluğu ise Km kare başına 26 kişidir. Murat ırmağı kıyısında yer alan ilçenin temel ekonomik etkinliği hayvancılık ve tarımdır. ilçenin en önemli ticaretini de hayvan ürünleri ve Tahıl meydana getirmektedir. Diyadin de evlerin hemen hemen hepsi tek katlı ve taştandır. Kerpiç evlere rastlanmamaktadır.
Yılanlı çermiği
Diğer kaplıcaların ortasında, merkezi bir yerdedir. En şifalı olduğu bilindiğinden, modern bir bina içine alınmıştır. çermik tepesinin dibinde, Murat nehrinin kıyısındadır. Suyu alttan kaynar ve serindir; sıcaklığı 37 dereceyi geçmez. yıllar önce kaynağında yılan görüldüğü için Yılanlı adı verilmiştir.
Davut çermiği
Merkez kaplıca tesislerine 300m uzaktadır. Davut köyüne yakın ve bu köyden gelen suyun kenarında olduğu için Davut çermiği adını almıştır. Suyun kaynağı havuz, havuz da bina içerisine alınmıştır. üst kısmı açık olan bina, kadın ve erkekler için ikiye ayrılmıştır. Havuzda biriken ve kirlenen Su, bir kanalla dışarı akıtılır. Su bol minerallidir. Sıcaklığı 35-60 derece arasındadır. Kapalı ve Sulu yaralara, mide hastalıklarına, romatizmaya şifa verir. Romatizmalı kişiler, yakınındaki çamurdan sızlayan yerlerine sürer, güneşte kurutup yıkanırlarsa, daha etkili olur.
Köprü çermiği
Merkezi kaplıca tesislerinin 500 m. kuzey batısındadır. Yılanlı ve Davut çermiklerine göre en sert araziye sahip olan burasıdır. Bunun sebebi, çok sayıdaki kaynaktan çıkan suların Hava ile temasa geçmesi sonucunda yapısındaki kireç, kükürt ve benzeri Maddelerin taşlaşarak üst üste birikmesidir. Köprü çermiği su sıcaklığı en fazla olanıdır. Su 30 m. açıkta aktıktan sonra bina içine alınmıştır. Havuz ve binası Davut çermiğinin aynısıdır. Sudaki Mineral oranı fazla ise de içilebilir niteliktedir. Sular traverten oluşturduğu için Peri bacalarını ve Denizli-Pamukkale’ yi andırmaktadır.
Kudret Köprüsü
Köprü çermiğinin bitişiğindedir. Zaten bu çermiğin adı da buradan gelir. Murat Nehri buradaki toprak ve kaya yığınını sökemediğinden Altını delmiş açtığı tünelden akmıştır. Dünyada benzeri olmayan bu köprü, 30m. yükseklik, 30 m. genişliktedir. Aradaki 150m. boşluktan sonra ikinci doğal köprü yer almaktadır. üzerlerinden çevre köylerin yolları geçer. Köprüden Murat nehrinin manzarası ve kaplıcaların görünüşü insana zevk vermektedir. Evliya çelebinin Seyahatnamesinde de adı geçen bu güzel yapı Germ’ab-ı ibretnüma diye adlandırılmıştır.
Meya Mağaraları
Diyadin’in 15km. güney batısındaki Günbuldu Meya köyündedir. Mağaralar ve tarihi kalıntılar, köyün 400m. uzağında yüksek ve sıra kayalıklar içerisindedir. Sıra kayalık ile alt zemin arasında 100-150 metrelik çakıllı bir yamaç vardır. Bu yamacın üst ucundaki dik, yüksek ve sıra kayalara oyularak yapılmış; pek çok ve değişik yapıda barınma yeri , tapınak, ibadethane, oda ve mağaralar vardır.
Bazı odaların kapı ve penceresinin önünde balkonu mevcuttur. Kayalara oyulmuş bu barınak ve ibadethanelerde değişik inançların izleri görülmektedir. Mağara odaları savunma ve tehlikelerden korunma amacıyla, ele geçirilmesi güç kayalara yapılmıştır. Aşağıdaki durak yerinde , önceleri çeşitli hayvan heykelleri, mitolojik izler ve çeşitli binalar olmasına rağmen, onlardan çok azı kalmıştır. Büyük kaya parçasına oyulmuş mihrap, haçlı taşlar, islam ve yezidi mezarları.
Hz.Ali’nin atının Ayak izleri olduğu sanılan taşlar, geriye kalanlardır. iki koç heykeli önce Diyadin Hükümet konağı önüne, sonra da Ağrı’ya götürülmüştür. Meya antik kentin yakınındaki Sahabe Mezarlığı da tarihi ve efsanevi izler taşır. Kırmızı, Siyah ve Beyaz şehitler, bunların en tanınmışlarıdır. Burada, şehre su akıtan bir de su kanalı vardır. Ayrıca, rastlanan at, koç ve koyun motifli taş heykeller, mezar taşları, ait oldukları Türk Boyları hakkında bilgi vermektedir. Meya’daki mağaralar uzun ve oldukça geniştir.
Mağaraların gerisinde başka yerlere çıkan tünellerin olduğu söylenir. Tokluca köyündeki kayalardan yer Altına inen merdivenlerin buraya çıktığı sanılmaktadır.
Meya kalıntılarının az ilerisindeki sahabe mezarları adı tarihi ve efsanevi izler taşır. Kırmızı şehit (Şehit-i sor), siyah şehit (Şehiti reş) Beyaz şehit (Şehid-i çil) bu şehitlerin en tanınmışlarıdır. Burada şehre su akıtılan bir de su tüneli vardır.
Meya mağaralarının bulunduğu dağın tepesi düzdür. Ard arda uzayıp giden kayaların uzunluğu yaklaşık bir kilometredir. Bu kayaların yüksekliği ise 30-50 metre kadardır. Mağaralar peri bacaları, odalar, kale, sığınma ve barınma yerleri, vs. Hepsi bu dağın orta kısmında kayaların dibinde ve arasındadır. Kale, kayaların orta kısmına oyulmuştur. Güneye bakan pencereler, bazı odaların kapı ve balkon gibi bölümlerini oluşturmuştur.
Tendürek Dağı
Sönmüş, volkanik bir dağdır. Diyadin’in ve kaplıcaların güney doğusundadır. Dağın üzerinde Tandıra benzer sıcak çukurlar olduğundan böyle adlandırılmıştır. Doğal güzelliği ve kaynak sularının yanında, üzerinde buram buram buhar tüten sıcak su gözeleri de vardır. Sıcak ve soğuk kaynak suyu boldur. Murat nehrinin ilk çıkış yeri buradır.
Diyadin Kalesi
Diyadin ilçe merkezindedir. Kasabanın güneyinde, Murat kıyısındaki kayalıklar üzerine kurulmuş kaledir. Yapanı ve yaptıranı belli değildir. Eski adının Ziyaeddin olduğu. zamanla adının Diyadin’e dönüştüğü sanılan ilçe’nin kalesinden günümüze çok az şey kalmıştır. Evliye çelebi Seyahatnamesinde Diyadin kalesinden bahsederken. Ziyaeddin kalesi Azerbeycan hükümdarı Ziyaüddin’in yapısı olup Azerbeycan toprağında sağlam bir kaledir şeklinde tarif etmektedir. Yani Evliya çelebi’ye göre Diyadin kalesi. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Ziyaüddin tarafından yaptırılmıştır. Aslında Uzun Hasan’ın bu adda bir oğlu yoktur.
Evliya çelebi burayı gezdiği yıllarda, Diyadin kalesinde bir camii. Altı yüz toprak örtülü ev, bir hamam ve kırk-elli dükkan varmış. Diyadin kalesi yapılış tarzı, kullanılan malzeme ve işçilik yönünden Urartu yapılarına benzemektedir. Zamanla Arsaklılar, Akkoyunlular, Karakoyunlular ve Osmanlılar tarafından tamir ettirilmiş, yönetim binaları yapılmıştır. Kale XIX. Yüzyıl ve I. Dünya Harbindeki Osmanlı-Rus savaşlarında zarar görmüş, Ermeni çeteleri tahrip etmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında ise korunmaya alınmadığı için halk, surları ve binaların duvarlarını söküp ev yapımında kullanmıştır.
Avnik Kalesi
Avnik kalesinin hangisi olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, Evliya çelebi’nin tarifine uygun olan Koçbaşı kalesi olduğu sanılmaktadır. Zira Evliye çelebi Seyahatnamesinde Bir yalçın kaya amed, çar köşe kale-i rengidir. şeklinde tamamlamaktadır. Bu, sarp kayalar üzerinde dört köşe küçük bir yer olan Koçbaşı kalesinin yapısına uygundur. Kale Diyadin’e 29km. mesafede Yankaya (Ali Hido) mezrasında ve Aladağ’ın yüksek bir yerindedir. Avnik (Unik) kalesi, Cumhuriyet döneminde taşları köylülerce sökülüp ev yapımında kullanıldığı için, bugün ancak temeli kalmıştır.
Kuje Kalesi
Koçbaşı (Avnik) kalesine yakın bir yerde bulunan küçük çapta bir kale kalıntısıdır. çevre köylüler buraya Miraşe adını vermektedir. Kuje Kalesi tahrip olmuş ve unutulmuş kalelerdendir. Kale kullanıldığı dönemlerde, Gendel ve Murat yolu üzerinden iki arkla buraya su getirildiği anlaşılmaktadar.
Tokluca Kalesi
Diyadin’in Tokluca köyündeki kaledir. ilçe merkezine 19km uzaklıktaki Tokluca’da olan bu doğal kalede yer altına inen merdivenler vardır. Kayalara oyularak yapılan merdivenlerin, kalenin başka bir yere giden gizli yolu mu, yoksa Meya mağaralarına ulaşan yol mu olduğu henüz anlaşılmamaktadır.
D o ğ u b a y a z ı t
Genel Bilgileri
Zengin bir tarihe sahip olan Doğubayazıt, İpek yolunun buradan geçmesi ve bir sınır şehri konumunda olmasıyla önemli bir yere sahiptir.
Küçük bir yerleşim yeri olan Doğubayazıt, Osmanlı döneminde, sancak merkezi durumuna getirilerek, önemli bir bölge konumuna gelmiştir. Böylece burada bu dönem içerisinde bir çok yapılar onarılırken yeni yapıların da inşası gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde yapılan en önemli eserlerden birisi de, görkemli yapısıyla dikkat çeken İshak Paşa Sarayı olmuştur.
Uzun bir zaman dilimine yayılarak XVIII. Yüzyıl sonuna doğru tamamlanan saray; bu bölgede söz sahibi olan beylerin egemenlik ve devrin sosyo-ekonomik gücünü ortaya koyan, hayranlık uyandıran konum ve mimari açıdan da oldukça görkemli bir şekilde inşa edilmiştir. Ayrıca Osmanlı dönemimde merkezde bulunan saraylarla da yarışır durumda inşa edilen İshak Paşa Srayı, dönemin zengin yaşantısını ortaya koyan oldukça gösterişli bir eser meydana getirilmiştir.
Merkezden çok uzakta, doğu sınır bölgemizde bulunmasına karşın, en az merkezlerdeki saraylar kadar görkemli bir yapıya sahip olan İshak Paşa Sarayı, Edirne ve Topkapı Sarayı’dan daha küçük bir alan üzerine inşa edilmiş olmasına karşın plan açısından benzerlik göstermektedir. Topkapı Sarayı’nın küçük bir örneği olarak değerlendirebileceğimiz İshak Paşa Sarayı, yalnızca plan özellikleri açısından değil, avluların düzenlenişi ile birlikte saraydaki birimlerin fonksiyonları açısından da benzerlik göstermektedir.
Ahmedi Hani Türbesi
1651 yılında doğan ve ölüm tarihi kesin olarak bilinmeyen Ahmedi Hani ye ait bir türbedir. Türbenin yanında sonradan birde cami yapılmıştır. Türbe Doğubayazıt’a 8 km. mesafede, İshak Paşa Sarayının üst kısmındadır. Bölgede en çok ziyaret edilen türbedir.
Ahmedi Hani ünlü “Mem-u Zin” adlı eserin yazarıdır. Hakkari Han köyünden Doğubayazıta geldiği söylenmektedir. Ahmedi Hani bu eserde, Emir Zeyneddin’in güzellikleriyle dillere destan olan Zin ve Sili adlı iki kız kardeşin Memo ve Taceddin adındaki iki gençle olan aşklarını şiir şeklinde anlatır. Eser aynı adla sinemaya da uyarlanmıştır. Bilgin ve edebiyatçı kişiliğiyle bilinir.
Yöremizin çok önemli şair ve filozoflarındandır. Babasının adı İlyas'dır.Han kelimesi Hakkari yakınlarında bulunduğu söylenen Han köyünden veya burada yaşayan Hani aşiretinden yada mensubu olduğu Haniyan ailesinden aldığı tahmin edilmektedir.Ahmedi Hani Doğu Anadolu'nun birçok bölgesini dolaşarak Arapça,belagat ve dini ilimleri okudu;ayrıca Astronomi ile ilgilendi.Bir süre bu bölgenin kültür merkezi olam Cizre'de yaşayan ve Mem-u Zin adlı eserini Kaleme alan Ahmedi Hani daha sonra eski Beyazıt'a gitti ve orada vefat etti.Yazma bir eserde 1707 yılında vefat ettiği ileri sürülmektedir.Halk arasında Veli olarak kabul edilen Ahmedi Hani'nin Doğubeyazıt'ta İshakpaşa Sarayı'nın yanında bulunan türbesi halen ziyaretgahtır.Sait Nursi'nin de gençliğinde kabrini ziyaret ederek ondan feyz aldığı nakledilir.
Başlıca Eserleri
MEM-U ZİN
Ana teması aşk olmakla beraber yöre halkının yaşayış biçimi ve ilişkilerini de iler.
NUBAHAR
Arapça-Kürtçe sözlük
İMAN AKİDESİ
İman esaslarını sunni görüşe göre işlediği eser.
ÇAR KUŞE
Her bir mısra dört ayrı dilde(Arapça,Farsça,Türkçe,Kürtçe)yazılan eserleri aşk,ayrılık,ve kavuşma temalarını işler.
E l e ş k i r t
Coğrafi yapısı
Ağrı nın batı bölümünde, kendi adını taşıyan ovanın kuzey batı kenarındadır. Doğusunda Ağrı, güneyinde Tutak ilçesi, Batıda Erzurum (Horasan ve Karayazı), Kuzeyde Kars (Sarıkamış ve Kağızman) vardır. Denizden yüksekliği 1650 m., alanı 1.559 km karedir. ilçe Kösedağ ve Aras Güneyi dağları, güneyinde çakmak dağlarının uzantıları volkanik yükseltileridir. Kasabanın doğusunda ve güneyinde Eleşkirt ovası uzanır. ilçenin adını taşıyan akarsu şehrin ortasından geçer.
ilçe topraklarının büyük bölümü, özellikle kuzey, batı ve güneyi yüksek dağlarla kaplıdır. Bu dağların yüksek noktaları, şunlardır: Batıda Hayrangöl dağı 2850m., Sacı Dağı, Tahir dağı, kuzeyde Kösedağ (3433m.) güneyde Mızrak Dağı (2350m) ile Kılıç dağı (2306). Dağların yÜksek yerleri çoğu zaman karlarla örtÜlÜdÜr; yayla olarak kullanılırlar.
Eleşkirt ovası ilçe topraklarının yaklaşık Üçte birini oluşturur. Doğu kısmında Karaköse ovası ile birleşir. Aslında Karaköse ovası bunun devamıdır. Ovanın yüksekliği 1650 - 1700 m. arasındadır. çevredeki dağlar kolay kolay geçit vermez. Ancak TÜrkiye - iran transit yolu ilçenin batısındaki Güzeldere vadisinden sağlanır.
ilçenin en büyük akarsuyu olan Güzeldere batıdaki çakmak dağlarından doğar ve doğuya doğru akarak şehrin güneyinden geçer. çevredeki dağlardan birçok dere ve çay ovaya iner, bu nehir e karışır. Bunlardan Eleşkirt deresi Kösedağ ve Derem dağından, Kopuz çayı Taşkom dağlarından doğar. Ovanın gÜney kenarı boyunca batıdan doğuya doğru akan GÜzeldere, Ağrı nın gÜneyinde Murat nehri ile birleşir. GÜzeldere nin Eleşkirt ovasına girdiği boğazda baraj ve sulama kanalları yapılmıştır.
Toprakkale
Ağrı daki antik kentlerden biri de, Eleşkirt e 14 km. mesafedeki Toprakkale dir. Toprakkale önceleri ilçe merkezi iken, ulaşım yetersizliğinden Cumhuriyet döneminde Eleşkirt e bağlanmıştır. Buradaki kale ve camii önemlidir.
Toprakkale nin yapım yılı bilinmemekle birlikte, tarihi eskilere, Urartulara kadar uzanır. Urartuların Ağrı daki önemli merkezleri Patnos ve Toprakkaledir. Urartuların burada bir kale yaptırdıkları, I.Rusas ın kale ve içindeki yapıları başlattığı, 2. ve 3. Russas tarafından tamamlandığı bilinmektedir. Daha sonra küçük Arsaklılar dan Sanatru oğlu Valarş Han (194 -216), Toprakkale yi (Valarş Kerd) adıyla yeniden imar ettirdi.
1879 yılında ingiliz arkeologların yaptığı kazılarda, Toprakkale de elde ettikleri önemli bulguları yurtdışına kaçırdıkları sanılmaktadır.
Toprakkale de tapınak ve yerleşim yerleri tamamen harap hale getirilmiştir. Sadece kale burçları ve bir kısım duvarlar yıkılmamıştır. Eleşkirt in Pirabat köyünde de benzeri bir höyük vardır.
Toprakkale Cami
Toprakkale köyünde 1684 tarihinde Mirza bin Abdi Paşa nın yaptırdığı camiidir. Höyüğün güney yamacında olduğu için, güney tarafında teras oluşturularak üzerine inşa edilmiştir. Camii, 12,5 12,50 m. ölçülerinde, kare planlı, sivri kemerli, basık trampalara oturan tek kubbeli ve minaresiz bir yapıdır. Kubbesi 8,20 m. çapındadır. Beden duvarlarının köşeleri, taç kapı ve pencere etrafları kesme taştan, diğer kısımlar tamamen moloz taşlardan örülmüştür. 14 ahşap direk üzerine oturtulan son cemaat yerinin bir kısmı sonradan yapılmıştır. Beden duvarlarında 6, sekizgen kubbe kasnağının yüzeylerinde birer atlamalı olarak yerleştirilmiş 4 pencere vardır. Son cemaat yerine sonradan moloz taştan yapılmış bir ek bölüm vardır.
Gövde kısmının kuzey cephesindeki kapının üzerinde Arapça yazılmış bir kitabede, camiinin Abdi oğlu Mirza tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir. Aynı kitabede mimar olarak ağabeydin adı geçmektedir.
Selçuklu mimari tarzına uygun olan camii, 1864 depreminde zarar görmüştür. Eski eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünce 10.05.1963 tarih ve 2029 sayılı Karar ile Korunması Gereken Eski Eserlerden kabul edilmiştir. Camii, 1968 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır. Dış duvarlardaki derz, bu onarımda yapılmıştır.
T a ş l ı ç a y
Genel Bilgileri
Taşlıçay ilçesi Ağrı’ya 32 km uzaklıkta, Erzurum-iran transit yolunun üzerindedir. alanı 798 km karedir Murat Irmağının suladığı bir düzlükte kurulmuş olan ilçenin en önemli ekonomi etkinliği ve halkın geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. ilçe doğuda Diyadin, batıdan Hamur ve Merkez ilçe, kuzeyden Kars ile güneyden Erciş ile çevrilidir. Taşlıçay’ın güneyinde Aladağ silsilesi uzanır ve bu da Tendürek dağına ulaşır. Kuzeyinde Aras sıradağları uzanarak Ağrı dağı ile birleşir. ilçenin doğusu ve batısı engebelidir.
Murat Irmağı ilçenin güneyinden geçer. ilçenin kuzeydoğusundan Büyük çay geçer ve Murat Irmağı ile birleşir. ilçe, Söğüt, akcaağaç, akasya ve kavak ağaçlarıyla ağaçlandırılmıştır. Taşlıçay’da yaz aylarında halkın büyük kısmı yaylalara çıkar. Yaylalar bu mevsimlerde görülmeye değer özellikler arzeder. Taşlıçay diğer ilçelerimizden farklı olarak daha iyi imkanlara sahiptir. ilçede hastane ve Sağlık ocağı bulunmakta, diğer sosyal hizmetler ve imkanlar açısından da ilçe kendine yetecek durumdadır. Esenköyde bulunan mandıra sütün değerlendirilmesinde ve peynir haline getirilmesinde önemli faydalar sağlamaktadır. Kumlubucak köyündeki sulama tesisleri sayesinde tarımda büyük ölçüde üretim artışı elde edilmektedir.
Taşlıçay Geçitveren Köyü
Geçitveren Köyü Türkiye'nin en doğu ucunda yer alan Ağrı ilinin30 km. doğusunda yer alan Taşlıçay ilçesinin batısında şirin bir köydür.
İlçeye uzaklığı 5 km'dir. Köyün tarihi çok eski zamanlara dayanmaktadır. İlçenin çevre ve merkezinde yapılan kazılarda Urartu dönemine ait tarihi eserlere ve yapılara rastlanmıştır.
Urartulardan sonra bu çevrede; Medler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Araplar ve Bizanslılar kısa süreli olarak yaşamışlardır.
1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı sonrasında köylülerin dedeleri buralara yerleşmişler.
Yerleşim alanının adını da 'Gülesor Köyü' olarak koymuşlardır. O zamanlar köyün içinden geçen tren yolu nedeniyle, köy kısa zamanda büyümüş ve Diyadin ilçesine bağlanmıştır.
1 Haziran 1954 yılında Taşlıçay ilçe olana dek köyün toprakları birkaç kez düşman istilasına Uğramış, 1914' de yani 1. Dünya Savaşında bu Topraklar Ruslar tarafından işgal edilmiştir.
Halk kendi çabalarıyla yurtlarını şehitler vererek düşmandan temizlemiş, özellikle Ermeni
zulmüne maruz kalınmıştır.
Nihayet, 14 Nisan 1918' de bu topraklar tamamen düşmandan kurtarılmıştır. Bu tarih Taşlıçay'ın düşman işgalinden kurtuluşu olarak halen kutlanmaktadır. Köyün 500 m. önünden geçen transit yol nedeniyle Gülesor adı, Geçitveren olarak değiştirilmiştir
Sinek ve Aladağ Yaylaları
ilk baharda karlar erimeye başlayınca, yaylalar hayat ve canlılık kazanır. Renk renk çiçekler, göçmen kuşların cıvıltıları ve yemyeşil kırlara yayılan sürüler, doyulmaz bir tabiat güzelliği oluştururlar. Buz gibi kaynak sular, serin ve temiz Hava bu yaylalarda hep vardır. Yaylalar yeşilliğini ve tazeliğini ağustos ortalarına kadar korurlar. Yaylaların gidilebilecek her yerine yol yapılmıştır.
Taşlıçay'a 40km olan Göl, Doğubeyazıt’ ın Sinek Yaylası’nda bulunmaktadır. 2245 metrelik rakımı ile yurdumuzun en yüksekte bulunan gölüdür. 34 km2 lik yüzölçümü bulunan gölün çevresinde kurulu 10 tane köy vardır.
Bu köylerden 5 tanesi ilçemize bağlıdır. Doğubeyazı’ın içme Suyu da bu gölümüzden sağlanmaktadır. Özel bir tür alabalığı ve çok lezzetli Sazan Balığı vardır. Gölün çevresindeki köy halkı geçimini balıkçılık ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Gölün ortasında üzerinde tarihsel kalıntılar bulunan 4 dekar alanında bir de Ada bulunmaktadır. Kışın tamamen donan gölde yazın yerli ve yabancı turistler tekne turu yapmaktadırlar. Muhteşem günbatımı ve Ağrı Dağı manzarasıyla kartpostallara konu olan güzelliğiyle görülmeye değer bir doğa harikasıdır.
Balık Gölü ilçenin kuzeyindeki Balık gölü Sinek yaylasında alabalığı ile ünlü bir lav seti gölüdür. Gölün suyu tatlı ve temizdir. Sazan balığı ve ünlü kırmızı pullu (kızıl alabalık) alabalığı vardır. Gölün çevresindeki buz gibi kaynaklar, Anadolu’nun en güzel sularıdır. Göl, doğal bir güzelliğe ve sade bir manzaraya sahiptir. Doğu Anadolu’nun Abant’ı sayılmaktadır. Gölün kuzey tarafında üzerinde tarihi kalıntılar bulunan dört dekar genişliğinde küçük bir ada vardır. Adaya motorlu ve kürekli kayıklarla gitmek mümkündür.
Bayrak Tepe
İlçeye 3 km uzaklıkta, anayol üzerinde bulunan Geçitveren Köyü girişindeki Toptaş Tepesi’nin düzenlenmesi ile oluşturulmuştur. Çevre düzenlemesi ile modern bir mesire alanı görünümü kazanan Bayraktepe’de yaz aylarında Havanın yakıcı sıcağından korunmak için kamelyalar ve mangal yapmaya elverişli alanlar bulunmaktadır. Ayrıca çocuklarınızın hoş vakit geçirebilecekleri oyun parkı da bulunmaktadır.
Bayraktepe’nin yapım çalışmalarına Ağrı Valiliği, Tugay Komutanlığı ve ilçe esnafının maddi ve manevi büyük katkıları olmuştur. İlçede çalışan memur, korucu, jandarma ve Polis seferber olmuş, Bayraktepe’ nin inşaatında gönüllü olarak çalışmışlardır.. Bayraktepe’de, Anıtkabir’de 01 Şubat – 15 Şubat 2004 tarihleri arasında dalgalanan şanlı Türk Bayrağı dalgalanmaktadır.
__________________
Tarihini bilmeyen bir millet, yok olmaya mahkumdur.
Mustafa Kemal ATATÜRK
|