Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Gezelim & Görelim > Buram Buram Türkiye'm > Akdeniz


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 13.04.2011, 22:29   #11
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yeşili, Mavisi, Beyazı ile Renk Cümbüşü Şehir: Adana

Adana Hamamları



Adana hamamlarına özellikle Selçuklu, Ramazanoğulları ve Osmanlı döneminin mimari özellikleriyle estetik unsurları belirgin bir şekilde yansımış, ne yazık ki çok az bir kısmı günümüze ulaşabilmiştir.


Osmanlı döneminde, İslamiyet'in de etkisiyle özellikle kadınların günlük yaşamında önemli bir yer oluşturan hamamlar zaman içinde arınma mekanlarına dönüşmüş ve çeşitli ritüellere tanıklık etmiştir.

Hititler, Romalılar, Araplar, Selçuklular, Ramazanoğulları, Osmanlılar, Türkmen ve Yörük aşiretlerinin Adana yöre kültürünün çeşitlenmesine katkıları olmuş, her uygarlık kendi kültür çeşitliliğini bir sonrakine aktararak Adana'nın bugün sahip olduğu kültür mozaiğinin oluşumuna katkı sağlamıştır.



Çarşı Hamamı



Büyük Saat Kulesi'nin karşısında bulunan Çarşı Hamamı Ramazanoğulları'ndan Pirî Paşa tarafından 936 H. (1529) tarihinde yaptırılmıştır. İri bir yapı olmasına ve ana cadde üzerinde yer almasına rağmen, ön yüzüne bulunan dükkanlar nedeniyle, neredeyse görülemez durumdadır. Özel şahıslar tarafından işletilmeye devam eden hamam, yarım gün kadınlara ve yarım gün erkeklere hizmet vermektedir. Tek hamam halindeki eserin ilk bölümünü oluşturan soyunmalık, kare plânda kalın kesme taştandır. Soyunmalık kısmının güney duvarı üzerindeki büyük kemer adeta bir eyvan şeklinde yapılmıştır. Güney ve kuzey duvarlarda bulunan büyük nişler küçük birer hücre şeklindedir.



Adana Çarşı Hamamı, bilhassa giriş kapısı üzerindeki oyma taş işçiliği ile dikkati çekmektedir. Sıcaklığın orta kısmını örten büyük kubbenin etek kısımları küçük mukarnaslarla süslenmiştir. Giriş Kapısı'nın üzerinde kabartma yazılı iki satırlık kitabe vardır.
Irmak Hamamı (Yalı Hamamı)

Günümüzde Irmak Hamamı olarak adlandırılmaktadır. Ancak daha önceki dönemlerde Yalı Hamamı olarak da bilinmektedir. Hükümet Konağı civarında, Kız lisesinin karşı sokağında bulunmaktadır. Hamama Irmak Hamamı denilmesinin sebebi Seyhan nehrine yakın oluşu nedeni ile ilgili olduğu sanılmaktadır. İkinci isminin de yine nehir kenarı, sahil ile ilgisi olması gerekir.

XVII. yüzyılın başlarında; yani Ramazanoğulları Beyliği'nin sonlarında bu yerdeki Geç Roma devrinden kalma bir hamamın temelleri ve bazı duvarları üzerine kurulmuştur. Külhan kısmındaki değişik temel taşlarıyla, tuğla ve kâgir sistem bunu göstermektedir. H.1117 (1705 -1706) Şevval tarihli tapu belgelerinden bu hamamın Piri Paşa vakfı olduğu ve seneliği 400 kuruştan kiraya verildiği anlaşılmaktadır.

Genel hatlarıyla (37,50 x 30,50) metre ölçüsünde dikdörtgen bir plâna sahip bulunan bu hamam, diğer klasik tip Türk hamamlarında olduğu gibi; soyunma yeri, soğukluk, sıcaklık (yıkanma yeri ) ve külhan olmak üzere dört kısımdan meydana gelmiştir. Soyunma ve yıkanma yerlerinin üstleri birer büyük, diğer kısımlarının üstleri küçük kubbelerle örtülmüştür. Irmak hamamı dış görünüşü bakımında profan mimarî örneklerimiz arasında yer almaktadır. Şu anda özel şahıslar tarafından işletilen hamam işlevini korumuş olmaktadır.


Mestanzade Hamamı


Mestanzade Camiini de yaptıran Ramazanoğlu Hacı Mahmut Ağa tarafından inşa ettirilen Mestanzade Hamamı Küçük Saat Meydanında bulunmakta olup hamama giriş Pazarlar Caddesinden yapılmaktadır. İnşa kitabesi yoktur. Fakat vakfiyesinin 1682 (H. 1093) tarihli olması nedeniyle, bu tarihten önce tamamlandığı anlaşılır.

Mestanzade hamamı kare planlı, soyunmalık üzerini tramp intikalli bir kubbe örtmektedir. Kubbe ortasında soyunmalığı aydınlatan feneri bulunmaktadır. Soğukluk olan 3 bölümün üzerini pandantifli kubbe örtmektedir. Sıcaklık üzerini sekizgen planlı ve merkezi bir kubbe örtmekte ve orta kısım etrafında sıcaklık eyvanları, eyvanlar arasında köşelere özel halvet hücreleri yer almakta olup, orta kısmın etrafında 4 eyvanlı olarak yapılmıştır. Sıcaklık arkasında yer alan külhan ve sıcak su sarnıçları hamamın planını tamamlar.

Yeni Hamam

Sarı Yakup Mahallesi 34. Sokakta bulunmaktadır. Musabalıoğlu Mustafa Bey tarafından 1133 H. (1720) tarihinde yaptırılmış olan Yeni Hamam da, Adana’daki diğer hamamların plan şemasına uygundur.

Adı geçen hamam soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve tezhin merkezinden oluşmaktadır. Giriş ve soğukluk kısmı kesme taşla, diğer kısımları tuğlayla inşa edilmiştir. Kemerli giriş mahallinden sonra hamamın soyunmalık mahalline girilmektedir. Soyunmalık mahallinde betonarme tadilat yapılarak soyunma sedirleri ile betonarme kolonlar üzerine oturan asma kat ilave edildiği, bu tadilatlar sonucu mahallin kubbeyi taşıyan köşe kemerinin yıkılarak tahrip edildiği, bunun sonucu ve diğer sebeplerden dolayı soyunmalık mahallinin dış cephe duvarının dışa doğru eğilim yaptığı görülmektedir.

1992 yılında restorasyon uygulaması gerçekleştirilen yapı, 1998 Adana depreminde ağır hasar görmüştür ve kullanılmamaktadır. Giriş kapısı çerçevesinin sağ yanında, yarım daire biçiminde düşey bir güneş saati bulunmaktadır.




__________________
  Alıntı ile Cevapla
11 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 14.04.2011, 22:10   #12
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yeşili, Mavisi, Beyazı ile Renk Cümbüşü Şehir: Adana

Hanlar ve Kervansaraylar




Gerek Adana merkezinde ve gerekse il sınırları içinde bulunan başlıca han ve kervansaraylar: Tuz Hanı, Adana Bedesteni, Gön hanı, Kurtkulağı kervansarayı ve Misis kervansarayıdır.


Kurtkulağı Kervansarayı


Ceyhan'ın 12 km. güneydoğusunda Kurtkulağı Beldesi'ndedir. Adana Müzesinde bulunan kervansaray kitabesine göre eser 1659'da Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmış olup, mimarı Mehmed Ağa'dır. Adana-Halep kervan yolu üzerindeki Kurtkulağı Menzilinde bulunan kervansaray, bir Osmanlı menzil handır. Kervansaray bir kale sağlamlığında gayet kalın ve sağlam duvarlara sahiptir.

Büyük bir dikdörtgenden oluşan planı Doğu cephede klasik kervansaray mimarisinden farklı özellikler taşımaktadır. Üç yanda saçak hizasına kadar kuvvetli payandalarla takviye edilmiş olan beden duvarlarının tamamı taştandır. Doğu cephedeki çıkıntıları hariç, 45,75 X 23,60 metre ebadındaki kervansarayın planını, enine uzanan iki sıralı payelerin birbirlerine sivri kemerlerle birleşmesi ve bütün üst örtüyü teşkil eden boyuna uzanan beşik tonozlar meydana getirmektedir.



İlginç diğer bir nokta ise, kervansarayın sağ kanadında bu odaların bir yeraltı dehlizine açılmasıdır. Muhtemelen bu dehliz başka bir yere çıkmakta ve kervansaray hücuma uğradığında, çeşitli sebepler için buradan dışarı çıkılabilmekte idi. Kervansarayın önünde yer alan bey odalarının yapı malzemesinin diğer kısımlardan farklılık göstermesi, bu odaların esas kısımdan daha sonra yapılmış olabileceği ihtimalini düşündürmektedir.

Kervansarayın içi beden duvarlarının üst kısımlarında açılmış olan içte geniş dışta dar olan mazgal pencerelerden ışık almakta ve bu şekil aydınlanma yeterli olmadığından, loş ve bazı kısımlar da karanlık kalmaktadır. Bütünüyle çok değişik bir kervansaray olarak karşımıza çıkan Kurtkulağı Kervansarayı kendisine özgü bir mimariye sahiptir.



Misis Kervansarayı


Adana ile Ceyhan ilçesi arasında, Ceyhan Nehrinin kıyısında ve nehrin iki yakasını birleştiren tarihi Misis Köprüsünün Doğu ucunda yer almaktadır. Kervansaray ve Kervansaraya ait kare plânlı, tek kubbeli bir mescitten ibaret olan yapı grubu bugün tamamen harabe haline gelmiştir. İki kısımdan ibaret olan kervansarayın birkaç duvarından başka hemen her tarafı yıkılmış durumdadır.

İlk defa tarihi Misis Köprüsü başına, köprüden geçen kervanların barınağı olarak Selçuklular zamanında bir kervansaray yapılmış, fakat bu kervansaray zamanla yıkılınca 1070 H. tarihinde Padişah IV. Mehmed'in emri ile eski kervansarayın yerine bir han ve bir de mescit yaptırılmıştır. Bu inşaat sırasında ayrıca köprü de onarılmıştır. Kervansarayın, bu yapım sırasında ne durumda olduğu bilinmemekle beraber, Evliya Çelebi, seyahatnamesinde köprünün onarımından bahsetmektedir.
Bugün kitabeleri Adana Müzesinde bulunan kervansarayın sadece Kuzeydeki duvarı ile giriş kapısı ayakta kalabilmiştir.

Selçuklu kervansarayından avlu kapısının bulunduğu duvar kalmış olmasına mukabil, Osmanlılar zamanında yapılmış olan handan yalnızca üst örtüyü taşıyan payeler ve kemer kalıntılarından başka bütün kısımları yıkılarak yerine petrol istasyonu yapılmıştır.


Gön Hanı Kapısı


Adana Arastası ile yan yana olan Gön Han'ından bugün sadece bir kapı kalmış bulunmaktadır. Hanın cümle kapısı olan bu kapının büyük sivri kemeri, Selçuklu mimarîsinde olduğu gibi yan yana sıralanmış küçük palmet motiflerinin teşkil ettiği bir kenar profili ile süslenmiştir. Kapı kemerinin iki köşesinde iki küçük kabara üzerine mührü Süleyman motifi işlenmiştir. Tamamen kesme taştan yapılmış olan cümle kapısının arkasında bugün vakıflara ait yeni dükkânlar yer almaktadır.



Adana Bedesteni



Bedesten Çarşı içinde ve Büyük Saat Kulesinin tam karşısında bulunmaktadır. Çevresi yeni yapılmış dükkânlarla kapanmış olan kapalı çarşı, bedesten olarak adlandırılmakta ise de klasik Bedesten mimarisinden çok, arastalara daha uygun bulunmaktadır.

Mimari tarzına göre eser XVI. yüzyılda yapılmış, fakat kitabesine göre 1267 H. (1850) tarihinde Kel Hasan Paşa tarafından onartılmıştır. Boyuna uzanan dikdörtgen planı, orta koridor ile üç bölüme ayrılmış olup, orta bölüm yanlara göre daha yüksek olarak inşa edilmiştir. Orta kısmın iki yanın da dükkanlar sıralanmakta ve bu dükkanlar orta koridora dikey gelecek şekilde ve beşik tonozla örtülmüştür. Orta kısmın üst örtüsü boydan boya uzanan beşik tonoz halindedir. İki yan duvarında yuvarlak kemerli pencerelerle aydınlanan arastanın biri Doğuda, diğeri Batıda bulunan iki kapısı vardır. Doğu kapısının sağ kenarı üzerinde gayet silik vaziyette XIX. yüzyılda yapılmış tamiratı gösteren kitabe bulunmaktadır.

Hicri 954 yılına ait vakfiyesinde "Çarşı içerisinde 65 dükkan ve 4 peyke mevcuttur. Bu peykelerin birincisinde pirinç, yağ, bal ve pekmez; ikincisinde un, üçüncüsünde incir ve dördüncüsünde buğday arpa satılmaktadır. Pazar yeri sakinleri için 300 sofa(sergi yeri) ve hayvan alımı satımı için boş arazi vardır. Bunların hepsi sur ile çevrilmiş olup, sekiz kapısı vardır." denmektedir.

Çarşı içinde yer alan dükkanların birçoğu mimari özellikleri kaybetmiş durumdadır. Ticari anlamda halen Adana ticareti çarşı ve çevresinde oluşup dönmektedir.




Tuz Hanı



Adana Ulu Cami'inin yanında yaralan Tuz Hanı (Ramazan oğlu Halil Beyin selamlık dairesi) Halil Bey tarafından 903 H. (1497) tarihinde selâmlık olarak yaptırılmış, fakat son yüzyıl içinde develerle getirilen tuzların burada satılmasından halk arasında Tuz Pazarı Hanı ismini almıştır.
Bugün sadece bir avlusu ve avlunun Batı köşesinde bulunan küçük bir mescit ile bu mescide bitişik hamamı kalmış olan selâmlık dairesinin diğer kısımları yıkılarak ortadan kalkmıştır. Memlük mimarî özelliğini taşıyan ve kare planlı mescidin tamamı kesme taştandır. Yüksek kasnaklı mescidin üzerini sivri bir külahı andıran kubbe örtmektedir.

Mescidin bitişiğinde bulunan, fakat bugün, soğukluğu ve soyunmalığı yıkılarak ortadan kalkmış olan hamamın sıcaklık kısmı kalıntıları da aynı külliyenin parçalarını teşkil eder. Hamamın kapısı üzerindeki kitabede 903 H. (1497) tarihi okunmaktadır ki bu da Ramazanoğlu Halil Beyin emirliğine rastlamaktadır.

Yapının günümüze ulaşan bölümleri Vakıflar Bölge Müdürlüğünce kiraya verilmiştir. Arsasında tek katlı dükkânlardan oluşan ve Vakıflar Çarşısı-Tuz Hanı adı verilen bir çarşı bulunmaktadır.




__________________
  Alıntı ile Cevapla
10 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 14.04.2011, 22:17   #13
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yeşili, Mavisi, Beyazı ile Renk Cümbüşü Şehir: Adana

Adana Köprüleri



Adana Köprüsü Taştan...

Adana Taş köprü, kentin en önemli simgelerinden biridir. Seyhan ırmağı ile ikiye ayrılan Adana kent merkezinin iki merkez ilçesi Seyhan ve Yüreğir’i birbirine bağlamaktadır. 2000’li yıllarda geçirdiği onarımdan sonra köprü araç trafiğine kapatılmıştır. Köprü tarihte birçok isimle anılmıştır. Saros Köprüsü, Justinianus Köprüsü ve en nihayetinde Adana Taş köprü olarak anılmaktadır.


Değişik türde malzemeler kullanılarak ve farklı tarihlerde yapım aşamaları geçirmiş olmasına karşılık köprü tüf taşı, mermer ve spolien malzeme kullanılarak inşa edilmiştir. Özellikle köprünün doğu tarafının ilk yapıldığı dönemin özelliklerini hala korumaktadır. Köprünün günümüzdeki uzunluğu 310 m.dir. Üzerindeki yol halen parke taş döşemelidir, kaldırımlar dahil genişliği 11,40 cm.dir.
Köprünün üzerinde süsleme elemanı olarak dikkati çeken unsurlar ise köprünün kuzeyinde 11. gözün üzerindeki kemer üzerinde kabartma olarak yapılmış aslan kabartmaları ve bunun dışında ay yıldızlı bayrak, kabartmasıdır.
Seyyahların gravürlerinde tabiiye genişliği, iki at arabasının yan yana geçemeyecek genişliğine sahip olduğunu görülmektedir. Yaklaşık olarak en fazla 3 m. olan bu genişlik, 20. yüzyıl başından itibaren arttırılmış olmalıdır. Nitekim bu genişletme çalışmaları sonucunda köprünün mansap tarafına, yeni kemer gözleri ilave edilmiştir. Bu ilavelerin ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak 1948 yılında köprüde Karayolları tarafından geniş çaplı bir onarım yapılmıştır. Bu ilaveler sonrasında köprünün tabiiye genişliği yaklaşık olarak 8.00-8.50 m. arasında değişen genişliğe ulaşmıştır.
Adana'da Türkülere konu olan tabliyenin yol döşemesindeki parke taşları Adana Valisi Süleyman Bahri Paşa (1899-1908) tarafından yaptırılmıştır. Köprünün ortasında Vali Mahmut Paşa tarafından yaptırılan dinlenme köşkü ise sonraki yıllarda yıkılmıştır.


Köprünün Tarihçesi


Taşköprü bugün Adana'da hüküm sürmüş tüm uygarlıkların ilaveleri ve onarımlarını üzerinde taşımaktadır. Köprünün ilk inşa dönemi hakkında kesin olarak bilgi bulunmamakla birlikte, Hitit İmparatoru Hattusili'nin Suriye'ye giderken Adana'dan geçtiği ve şehre bir köprü, yaptırdığı bilinmektedir. Bununla beraber yapımına dair ilk yazılı kanıt bugün Adana Arkeoloji Müzesi'nde, 1266 Envanter Numarasıyla Taş Eserler Bölümünde sergilenen Grekçe yazılmış kitabedir ve Alman Arkeoloji Enstitüsünde Schneider tarafından çevrilmiştir. Kitabe 12 satırdan ibarettir. Kitabede şunlar yazılıdır.

“Gerçek şu ki Auxentius, bu mucize senin iktidarının sayesinde oldu. Nehrin kış akıntısı üzerinde, demirlerle bağlanan bir temcide, sarsılmaz sütun olarak inşa edildi. Bunun üzerine geniş bir yolu gerdin. Daha önceleri, tecrübesiz olan çok kişinin çeşitli teşebbüsleri olmuştu. Fakat onların girişimleri Tarsus Çayı'nın dalgaları için bile zayıf olmuştur. Sen ise buradaki köprüyü, kemerlerin üzerinde, ebediyet için kurmuşsun. Ve hatta taşkın nehir dahi bununla ünlü valiye itaat ediyor..."

Bu kitabeye göre köprü Roma İmparatorluğu Döneminde “Auxentios” adlı bir mimar tarafından yaptırılmıştır. Aynı mimar 384 yılında Roma’da da bir köprü inşa etmiştir. Kitabe de yer alan ifadelere göre yapım dönemi konusunda I. Justinianus’un adının geçmesi, muhtemelen ilerleyen zamanda O’nun tarafından esaslı bir şekilde yaptırılan onarımdan kaynaklandığını göstermektedir.

Osmanlı döneminde köprü birkaç kez onarım geçirmiştir. Bu onarımlara ilişkin çeşitli kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtların en eski tarihli olanı 1713 tarihli Sultan III. Ahmet zamanına ait olanıdır. III. Ahmet Adana Valisi Osman Paşa'ya bir ferman göndererek köprünün eskiyen kısımlarının onarımını emrettiği vesika Adana Şer'i Mahkeme Sicillerinde bulunmaktadır.

Bir başka onarım 1847'de, Sultan Abdülmecid döneminde yapılmıştır. Adana Etnografya Müzesi, envanter no 505 ve 506 kayıtlı onarım kitabesinde köprünün uzun süredir harap durumda bulunması nedeniyle tamir edildiğinin belirtilmektedir.

Sultan Abdülhamit zamanında ise köprüde Adana Valisi Osman Paşa tarafından bir onarım daha gerçekleştirilmiştir. Kitabesi Adana müzesinde Env. No: 2469 da kayıtlıdır. Kitabesinde şu ifadeler geçmektedir.

II. Abdülhamit zamanında köprünün durumunu ve tamirini anlatan bir de salname bulunmaktadır. Bu salname de şunlardan bahsedilir:

"Mezkûr Seyhan Nehrinin üzerinde 400 arştın tulünde 22 adet kemer üzerine mebni cesim ve metin ve muntazam-ı kargir bir köprü vardır. Bu köprü asar-ı atik-i nadireden olup murur-u zaman ile kaldırımları ve gözlerinin bazıları haraba yüz tutmuş olmasına ve hali ile terki revk görülmesine mebni bu kerre üzerine muntazam bir kaldırım tefriş ittûrülüp kenarındaki duvarları dahi balıksırtı, suretinde yaptırılarak insan ve hayvan düşüp telef olması gibi vukua-ı mütevaliyenin önü alınmış ve gözleri güzelce tamir olunmuştur"


Ceyhan Üzerinde Bir Gerdanlık: Misis Köprüsü



Misis Köprüsü, Ceyhan Nehri üzerinde, Adana'nın Ceyhan ilçesinin Yakapınar beldesinde yer almaktadır. Anadolu’nun ilk Roma Köprüsü olarak bilinmektedir.

IV. yüzyılda Roma İmparatoru II. Flavius Julius Costantinus tarafından yaptırılmıştır. VI. yüzyıl ortalarında Bizans İmparatoru Justinianus tarafından ise onartılmıştır. Köprü dokuz gözlü olarak inşa edilmiştir. Eski Adana - Halep karayolu üzerindedir. Selçuklular, Bizanslılar ve Haçlılar arasındaki savaşlara sahne olan efsanevi kent Misis’in adını taşıyan köprü, Ramazanoğlu Beyliği ve Osmanlı dönemlerinde şiddetli depremlerle tahrip olmuş ama buna rağmen çeşitli zamanlardaki onarımlarla ayakta kalabilmiştir.




Toplam uzunluğu 132.70 metre olan köprünün genişliği ise 6.50 metredir. Dokuz açıklıklı olup en büyük açıklığı 11.00 metre olan taş kemer bir köprüdür. 1998 Adana Ceyhan depremi sırasında köprünün üst yüzeyinde birçok çatlak oluşmuştur. Köprü onarıldıktan sonra tekrar hizmete açılmıştır.

Yöredeki yaygın inanca göre Kuran’da da geçen Lokman Hekim’in ölümsüzlük ilacını kaybettiği köprü Misis köprüsüdür.


Bir Mühendislik Harikası: Alman Köprüsü


Alman Köprüsü, Berlin-Bağdat Demiryolu tarihteki ipek yolunun yerini alacak Batı ile Doğu'nun önemli köprüsü olarak 1900'lü yılların başında Almanlar tarafından yapıldı. 1888 Yılında Osmanlı İmparatorluğu'ndan Sultan 2. Abdülhamit ile Almanya Kralı Kaizer Willheim II tarafından yapılan anlaşmayla, Bağdat demiryolu inşaatı Almanlara verildi. Alman Deustche Bank'ın ayırdığı krediyle 15 yılda tamamlanan demiryolunun en zor kısmı Toroslar’da ortaya çıktı.



1888 yılında II. Abdülhamit ile Alman İmparatoru Kaiser Willhem tarafından imzalanan sözleşmeyle Haydarpaşa'dan Bağdat-Halep-Şam'a kadar demiryolu ağı kurulması öngörüldü. Bu projeyle, Osmanlı'nın asker, eşya ve yolcu taşıması, Almanların da ihtiyaç duyduğu petrol kaynaklarına ulaşması planlandı. Haydarpaşa'dan Eskişehir, Konya, Ereğli, Pozantı, Adana güzergahını izleyen Bağdat Tren Hattı'nın en önemli ve zor geçiş noktası olan Belemedik bölgesinde, 1905 yılında Almanlar tarafından 12 kilometre uzunluğunda, 22 tünel açıldı.



Projenin yapımı süresince Belemedik tren istasyonunda o yıllarda binlerce Alman ve Türk görev yaptı. Bölgede çalışmalarını sürdüren Almanlar adeta bir kasaba oluşturdular; hastane, kilise, okul, sinema ve hatta cami inşa ettiler. Bağdat Tren Hattı'nın bu zorlu aşamasını yıllar süren çalışma sonucu başarıyla tamamlayan Almanlar, Belemedik'teki yüksek bir kesimde bulunan 3 bin 700 metrekarelik alanda mezarlık oluşturarak, buraya hayatını kaybeden vatandaşlarını defnettiler. Bu çalışmalar kapsamında keskin bir vadinin iki ucunu birbirine bağlayarak ulaşımı daha risksiz ve kolay hale getirmek için 200 metre uzunluk ve 99 metre yüksekliğiyle abidevi bir görünüme sahip (bugün Alman Köprüsü diye bilinen) Varda Köprüsü de inşa edilmiş oldu.

Alman Köprüsü civarında bugün araç ulaşımı için kullanılan arka arkaya iki tünel ve bugün kullanılmayan köprü ayakları bulunur. Varda Köprüsü'nün inşasından önce geçiş için kullanılan ancak "U" şeklindeki formu nedeniyle bir trenin geçişinde yüksek risk oluşturan bu eski yol, vadinin direkt olarak geçilmesine imkan sağlayan Alman Köprüsü'nün inşaatı tamamlandıktan sonra kullanımdan kaldırılmıştır.




__________________
  Alıntı ile Cevapla
10 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 17.04.2011, 19:53   #14
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yeşili, Mavisi, Beyazı ile Renk Cümbüşü Şehir: Adana


Çukurova’nın İhtişamlı Abideleri: Kaleler





Çukurova baştan aşağı günümüze ulaşan 40’ tan fazla kale ile korunmaya çalışılmıştır. Dünya üzerinde kalelerle bu kadar sıkı korunmaya çalışılan başka bir toprak parçası daha herhalde yoktur. Bugün bazıları neredeyse tamamıyla zamana meydan okuyarak dimdik duran ve her biri özgürlük anıtı niteliğindeki kaleler Çukurova’nın yüzyıllarca başlıca simgeleri olmuşlardır.




Adana Kalesi



Adana kalesi, Adana'nın Tepebağ ve Kayalıbağ mahalleri mevkiinde kurulmuştur. Kaleden günümüze bu mahallerde yer alan bir iki kalıntıdan başka bir şey kalmamıştır. Kalıntıların incelenmesi sonucu Geç Roma devrine ait surlar olduğu anlaşılmıştır.

Adana kalesi surları, Adana'nın Mısır Kölemenleri tarafından işgali esnasında 1836 da Mısırlı İbrahim paşanın emriyle yıktırıldığı için bugün bir iki parça duvar enkazından ve "Kalekapısı", "Tarsuskapısı" gibi isimlerden başka bir eser ve hatıra kalmamıştır. 26 Aralık 1706 da Adana'ya gelen seyyah P. Lucas, Adana kalesini gezdiğini beyan ederken şöyle demektedir:
"Adana'nın ortasından Paris'in Sen nehri büyüklüğünde Çakıt (Seyhan) ırmağı geçmektedir. Bu nehrin kenarında şehrin kalesi vardır. Bu kale küçük olmakla beraber sağlam bir temel üzerinde sağlam yapılmıştır. Bir gün buradan geçerken kale kumandanı beni davet etti ve kaleyi gezdirdi. Üzerinde kuleleri bulunan surun, kale kadar eski olan kapısından içeri girdik. Bu kapının alt tarafı büyük demir levhalardan, üst kısmı da üç parmak kalınlığında at nallarından yapılmıştı. Buradan sonra dar yollardan giderek muhafızların oturduğu garnizona vardık. Burada askerlerin aileleri de bulunuyordu ki, sayıları kırktan fazla değildi. Bundan sonra surları dolaştık. Ben burada yalnız küçük bir top gördüm. Bir kaç tane de mühimmat deposu vardı. Fakat bunların hepsi boştu. Kalede başka görülmeğe değer bir şey yoktu. Çevresi 300 metreden fazla olmayan bu kalenin içinden büyük gözlü bir taş köprüye geçilmekte ve buradan şehrin dışına çıkılmaktadır. Bu köprünün sağ kolu üzerinde büyük su kemerleri ve bunların alt tarafında da nehirden su çeken su dolapları bulunuyordu. Büyük kemerli suyolları ırmaktan alman suyu kanallar vasıtasıyla şehre isal ediyordu. Adana kadar güzel ve fazla çeşmesi bulunan bir yer yoktur diyebilirim."
İngiliz seyyahı Kinneir de 1813 - 1814 de Adana'yı ziyaret ettiği zaman Adana kalesi hakkında şu kısa notu vermektedir: "Seyhan kenarındaki kale, köprüden uzak değildir ve taştan yapılmış kuleli duvarlarıyla tahminen 1/4 millik bir çevreye maliktir."




Mutlaka Gezilmeli: Anavarza Kalesi


Anavarza antik kentinin, kale ve kent kalıntıları olmak üzere yayıldığı alan oldukça geniştir. Anavarza kalesini meydana getiren surların önemli bir bölümü hala ayaktadır. Ancak buna karşılık kalenin yer aldığı kaya kütlesinin hemen batısında yer alan antik kentten, etrafını çevreleyen duvarların bir kısmı ve iç kısımda yer alan birkaç yıkıntı haldeki yapı dışında geriye pek bir şey kalmamıştır.

Ceyhan - Kozan karayolundan da görünen Anavarza Kalesi'ne, karayolunun 28. km.sinde yer alan Ayşe Hoca köyü içinden 4 kilometre doğuya gidilerek geçmiş yıllarda adı Anavarza köyü olan, şimdiki adı ile Dilekkaya Köyü'ne varılarak ulaşılır. Anavarza Kalesi ve üzerinde yer aldığı kaya kütlesi Ceyhan-Kozan yolundan da görünmektedir.
Günümüzde Anavarza olarak bilinen ve söylenen Adana'nın ve tarihi Kilikya'nın bu önemli şehri ve kalesi kayıtlarda Anazarba, Ayn-Zarba Ve Anazarbus gibi isimlerle anılmıştır.



Anavarza antik kentinin birçok bölümünde kale ve surlar ayaktadır ancak buna mukabil kalenin yer aldığı kaya kütlesinin hemen batısında yer alan antik kentten, etrafını çevreleyen duvarların bir kısmı ve iç kısımda yer alan birkaç yıkıntı haldeki yapı dışında geriye pek bir şey kalmamıştır. Anavarza kalesine çıkış kayalıkların birçok yerinin tamamıyla dik olmasından dolayı güney tarafından veya doğu tarafındaki kapının bulunduğu kısımdan yapılmaktadır. Kale üç bölüme ayrılmaktadır: Birinci surda ve Ermeni prenslerinden Toras'ın 1057 yılında yaptırdığı üç nefli küçük kilisenin de içinde bulunduğu askeri kışla; iki sur da arasındaki düz kayalık üzerine kurulmuş olan üç katlı kule; ikinci surda ve içinde bulunan bitişik odalar topluluğu, depolar ve su tankları. Üç katlı kuleye giriş sadece bir kapıdan ve dayanılan bir merdivenle yapılmaktadır.





Dumlu Kalesi



Düzgün kesme taşlardan yapılmış olan Dumlu Kalesi, ortaçağdan günümüze ulaşan bir kaledir. Yapılışı 11 ya da 12. yüzyıla tarihlenen kale, Çukurova'da "dağ kaleleri" olarak tanımlanan kaleler zincirinin ikinci halkasıdır.
Adana il sınırları içindeki birçok kale gibi hakkında fazla bilgi bulunmayan Dumlu Kalesi, Adana'nın Ceyhan ilçesine 17 kilometre uzaklıkta olan İmamoğlu ilçesine giderken Sağkaya beldesinden önce varılan Tumlu Köyü'nün sınırları içindedir. 75 metre yüksekliğindeki kalkerli bir tepe üzerinde kurulmuştur. Çukurova'daki "dağ kaleleri" zincirinin ikinci halkası olan Dumlu Kalesi, Adana-Kozan kervan yolunu gözetleyebilecek ve çevresindeki birçok kaleyle iletişim sağlamaya elverişli bir konumdadır.



Çevresi 800 metre olan Dumlu Kalesi'nin at nalı şeklinde 8 burcu vardır. Kaleye giriş kuzeydedir. Kuzey tarafta kayaların düzeltilmesiyle oluşturulmuş merdiven izleri yer yer fark edilmektedir. Ayrıca iç kısımda 3 adet yan giriş mevcuttur.

Dumlu Kalesi’nin ovaya bakan doğu köşesinde bir gözetleme kulesi ve savunma hendekleri ile surlar bulunmaktadır. Kalenin içinde 3 adet su sarnıcı mevcuttur. Kalenin doğu, güney ve kuzey kısımları baştanbaşa tonozlu yapılarla birbirine bağlantılıdır.





__________________
  Alıntı ile Cevapla
10 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 17.04.2011, 19:59   #15
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yeşili, Mavisi, Beyazı ile Renk Cümbüşü Şehir: Adana

Karasis Kalesi




Karasis Kalesi'nin Seleukos devrinde inşa ettirilmiş olabileceği düşünülmektedir. Büyük İskender’in MÖ 325 yılında Hindistan'ı fethetmesiyle çok önemli bir silah aracını, filleri de ele geçirmiş oldu. İskender'den sonra kurulan Helenistik krallıklar da savaşlarda filleri kullanmış, hatta Adana'daki kalede olduğu gibi fili krallık arması olarak seçmişlerdi.

Helenistik krallıklardan Ptolemaios Krallığı Afrika fillerini, Seleukoslar da kendi hâkimiyet bölgesi olan Hindistan'dan temin ettikleri Hint fillerini ordularında kullanmaya başlamışlardı. Filler, özellikle diğer bir Helenistik krallık olan Antiochos Monophtalmos'a karşı MÖ 301'de yapılan Ipsos Savaşı'nda Seleukosların başarılı olmasında büyük rol oynadı. Filler Seleukos'un arması oldu.




Filler, Seleukos sikkelerinde de görülür. Bu bilgiler doğrultusunde Karasis Kalesi'nin Seleukos devrinde inşa ettirilmiş olabileceği düşünülmektedir. Kalenin yaptırılmasındaki en önemli sebep de, Seleukos Nikator'un MÖ. 294'te Doğu Kilikya'yı tamamen kontrolü altına almasından sonra, imparatorluğunun merkezi olan Suriye'ye kuzeyden gelebilecek tehlikeleri önlemek üzere, Kapadokya'dan Kilikya'ya giden yol üzerindeki bu geçidi kontrol etmek istemesidir. Diğer bir neden de MÖ. 3. yüzyıl başlarında Anadolu'da büyük tehdit oluşturan Galatlar'ın Suriye'ye inmemesini önlemekti.

Öncelikle savunma amaçlı inşa edilmekle birlikte kapladığı yaklaşık bir kilometrekarelik alan ve yer yer kayaların içine oyulmuş evler göz önüne alındığında, aynı zamanda bir yerleşim birimi olarak kullanılmıştır. Kalenin doğu cephesindeki kulelerden birinde mitolojik tanrı Herakles Kallinikos’un sembolü olan ‘Herakles lobutu’ bulunmaktadır. Diğer bir kulenin batıya bakan giriş kapısı üzerinde ise kısmen tahrip edilmiş fil kabartması bulunur.



Ulaşım
Kaleye iki yoldan ulaşılabilmektedir. Birinci yol Kozan-Feke yolunun hemen Kozan çıkışında bulunan Petrol İstasyonunun yanındaki yola saparak 10 km sonra ulaşılabilmektedir. Diğer yol ise Dağılcak Mesire yeri civarından doğuya dönülerek 8 kilometrelik bir yoldan sonra ulaşılmaktadır.

Kozan Kalesi



Kalkerden meydana gelen oldukça dik bir tepe üzerinde bulunan kale, Kozan ilçesinin tam ortasında ve bulunduğu coğrafyaya hakim bir konumdadır. Anavarza'ya 36 km. uzaklıkta olan Kozan Kalesi, Çukurova’yı çevreleyen Dağ Kaleleri zincirinin dördüncü halkasını teşkil eder. İki gurup halinde inşa olunan kalenin 44 kule ve burcu vardır. Güneydeki tahkimat grubunun ortasında ve zirvede iç kale bulunmaktadır. Kuzey ve güneydeki bu iki gurup bir birlerine bir surla bağlıdır ki her ikisinin çevre uzunluğu 6 km.yi bulur.




Kalede 20 - 30 basamak merdivenle inilen mahzenler, gizli yollar vardır. Bu mahzenlerin erzak, cephane depola*rı ve sığınak olarak kullanıldıkları anlaşılmaktadır. Kalenin su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmış gayet büyük su sarnıçları vardır. Kalede Selçuklular ve Ermeniler tarafından yapılan onarımlara dair kitabeler bulunmaktadır. Fransız işgali sırasında Fransızların kaleye toplar yerleştirdikleri ve Tufanlı köyünü ateşe tutarak Türk kuvvetlerine zarar verdikleri anlatılmaktadır.



Kalenin eteğinde, kasabanın hemen kuzeyinde ikinci bir sur kalıntısı daha bulunmaktadır. Bu sur, bir zamanlar Kozan'da yerleşmiş olan Ermeni Prensliği'nin kilisesi ile bu kiliseye bağlı olan kütüphaneyi, misafirhaneyi ve ke*şiş odalarını çevreliyordu. Hıristiyanlık âleminde çok önemli bir mevki olan bu manastırda vaktiyle "pelesek" denilen vaftiz yağı çıkarılırdı. Vaftiz yağının çıkarılışı büyük merasimlerle olurdu. Bu merasimlere dünyanın her yanından gelen zengin Hıristiyanlar katılırlar ve inançlarına göre aziz mertebesine erişirlerdi. Vaftiz yağı çıkarma merasimleri Kozan, Açmiyazin ve Kudüs’te olmak üzere üç ayrı yerde yapılırdı ve böylece Kozan'a üç yılda bir sıra gelirdi.




Doruklarda Bir Güzel: Meydan Kalesi


Meydan Kalesi, Kızıldağ Yaylası’na 5 km, Kalkat Yaylası’na 8 km. uzaklıkta Üçürge suyu kaynak bölgesindedir. Batısında tarihi Kızıldağ Yaylası bulunmakta ve Aladağ vadisindeki diğer kalelere komşu konumdadır.

Meydan Kalesi, büyük dağ silsileleri tarafından yüzük şeklinde kuşatılmıştır. Kale burçlarının bir tanesi yarımay şeklinde öne çıkmaktadır. Surların bazı bölümleri yıkık durumdadır. Güneybatısında iki tane gizli odacık bulunmaktadır, kalenin en dıştaki kısmı dörtgen taşlardan örülmüştür. Kıyı kısımlarının bir bölümü yıkılmıştır. Yapılışı yaklaşık 12-13.yy dönemlerinin sonlarında gerçekleşmiştir.
Aladağ ilçe merkezine 12 Km. uzaklıkta olan Meydan Yaylası ve 1563 metre rakımlı tepe üzerinde 2000 metrekarelik alan üzerinde kurulu bulunan kalenin beraber gezilebilir.





Meydan Kalesi'nin güney tarafında yer alan Meydan Yaylası ile Kuzey tarafında Aladağ ilçesine kadar uzanan geniş ormanlık alan ve sahip olduğu ağaç türleri ile beraber seyri, ziyaretçilere keyif verir.

Meydan Yaylası'nın yerleşim merkezi içinden geçildikten sonra yaklaşık 2-3 kilometre araçla tırmanılarak kalenin yakınlarına varılır. Kalenin Meydan Yaylası'na bakan güney tarafından kapı yoktur. Kalenin ana giriş kapısı dışında bazı noktalardan kaleye giriş mümkünse de, kale duvarlarının yer yer yıkık olduğu bu noktalardan kaleye giriş oldukça tehlikelidir. Kalenin ana giriş kapısı, Aladağ ilçesine bakan kuzey tarafındadır. Araç park edildikten sonra, başınızın üzerinde abidevi biçimde yükselen çam ağaçlarıyla kaplı ormanın içinden 15-20 dakikalık bir yürüyüş ile Meydan Kalesi'ne varılabilir. Kaleye gezinti için çevreyi bilenlerden rehberlik almakta fayda vardır.


Yılanlı Kale


Yılanlı Kale (Yılan Kale olarak da anılmaktadır), Misis ile Ceyhan arasında birden bire yükselen, ovaya hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur. İç Anadolu'dan gelip Gülek Boğazı yolu ile Adana, Misis, Payas ve Antakya'dan geçen tarihi fethi ve kervan yolunun üzerinde bulunan Yılanlı Kale, bölgedeki dağ kaleleri zincirinin ilk halkasıdır. Bu kalenin ne zaman ve kimler tarafından inşa edildiği bilinmemekle beraber, kalenin mimarisi, yapısal özellikleri ve malzemesi Bizans devrinde yapıldığı kanısını uyandırmaktadır.





Ortaçağda yapıldığı kabul edilen kalenin Haçlılar zamanında da yapıldığı düşünülmektedir. Halen heybet ve sağlamlığını kaybetmeyen kalenin bazı kalıntılara bakarak antik bir şehrin harabeleri üzerine yapıldığı ileri sürülmektedir. Dıştan 700 metre kadar çevresi olan kale ikişer katlı 8 yuvarlak burçla tahkim edilmiştir. Burçlar ve araları tamamen mazgallı olup, bu mazgalların ortaları ateş etmek için deliklidir. Kale bedenleri adeti dantel gibi işlenmiştir. Kalenin güneye bakan bir demir kapısı vardır.





Kale içindeki büyük meydana her yönden birer merdiven inmektedir. Böylelikle meydandan kalenin her yönüne gidiş geliş kolay olmaktadır. Halk arasında "Şahmaran Kalesi" diye tanınan kalede söylentilere göre, Şeyh Meram adında bir kişi yılan besleyip terbiye etmiştir.

Yılanlı Kale'den Ceyhan ilçesinin görünümü ve Ceyhan nehrinin de bulunduğu ovanın manzarası oldukça göz alıcıdır. Kalenin 300 m. yakınına kadar araçla ulaşım sağlanmakta ve araçların bırakılabileceği sosyal bir tesis bulunmaktadır.


Diğer Kaleler:

  • Feke Kalesi
  • Anahşa Kalesi
  • Saimbeyli Kalesi
  • Bucak Kalesi
  • Yarıkkaya Kalesi

__________________
  Alıntı ile Cevapla
10 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 21.04.2011, 12:58   #16
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yeşili, Mavisi, Beyazı ile Renk Cümbüşü Şehir: Adana

Adana Ören Yerleri





Kilikya’dan Çukurova’ya


Her adım başında karşılaşılan höyük ve ören yerleri ile insanlık tarihinin belli başlı birçok çağına sahne olduğunu ispat eden Çukurova arkeolog ve tarihçiler için zengin bir miras; turistler için de unutamayacakları bir deneyim sunar.


Bir Film Platosu: Anavarza Antik Kenti


Ceyhan-Kozan karayolundan da gözüken Anavarza Kalesine, karayolunun 28. km'sinde yer alan Ayşe Hoca Köyü içinden 4 km doğuya gidilerek geçmiş yıllarda adı Anavarza köyü olan şimdiki adı ile Dilekkaya Köyüne varılarak ulaşılır.

Günümüzde Anavarza olarak bilinen ve söylenen Adana’nın ve tarihi Kilikya’nın bu önemli şehri ve kalesi kayıtlarda Anazarba, Ayn-Zarba Ve Anazarbus gibi isimlerle anılmıştır. Anavarza antik kentinin birçok bölümünde kalesi ve surları ayaktadır ancak buna mukabil kalenin yer aldığı kaya kütlesinin hemen batısında yer alan antik kentten, etrafını çevreleyen duvarların bir kısmı ve iç kısımda yer alan birkaç yıkıntı haldeki yapı dışında geriye pek bir şey kalmamıştır.



Şehrin ve Kalenin ne zaman kurulduğu konusunda kesin bir bilgi mevcut değildir. Ancak “Adım Adım Çukurova” kitabında Hadi Altay Asurlular tarafından yaptırıldığı düşünmekte ve bunu 1830-1840’lı yıllarda Anadolu’yu gezen Fransız Seyyah Charles Texier’e atfetmektedir. Charles Texier “Küçük Asya” adlı kitabında Anavarza Kalesi'nde şu sözlerle bahsetmektedir:

“Mermer cinsinden büyük bir dağın eteğinde bulunan Anavarza şehri Ceyhan ovasının ortasına çekilmiş bir yerdir. Bu şehrin konumu, tamamen Van Şehrine benzer. Anavarza’nın büyük ayasının içinde, hisar duvarlarını tutturmak için taşçı kalemiyle açılmış ve delinmiş oyukların aynını gördük. Bu eserlerin her ikisi de Asurlu eseri özelliğini gösterirler”
diye bahsetmektedir.



Anavarza’nın belgelere dayalı bilinen tarihi, M.Ö. I. yüzyılda başlar. O tarihlerde Kilikya Romalıların egemenliği altına girmiş ve önem kazanmıştır. M.S. 17 yılında Romalılar tarafından ele geçirilen kent, M.S. 19 yılında İmparator Augustus tarafından ziyaret edilmiş ve bundan sonra "Anazarbus yanındaki Caesarea" diye anılmaya başlamıştır.

M.S. 204-205 yıllarında Kilikya, İsauria ve Likaonia eyaletlerinin metropolisi (başkenti) olmuştur. M.S. 260 yılında diğer Kilikya kentleri gibi Anavarza da Sasani Kralı Şapur tarafından fethedilmiştir. M.S. 4. yüzyılda İsauria'lı Balbinos tarafından tahrip edilmiş olan Anavarza, İmparator II. Theodosius zamanında M.S. 408 yılında kurulan Cilicia secunda'nın (Bitek Kilikya) ve eyaletin başkenti olmuştur. 525 yılındaki büyük depremden zarar gören kent İmparator İustinianus tarafından onartılarak İustiniopolis adını almıştır. Ancak 561 yılında ikinci kez deprem felaketine uğramıştır. 6. yüzyılda ise kent büyük bir veba salgınına uğramıştır.


Araplar tarafından alınınca "Ayn-Zarba" adını almış ve 796’da Harun Reşid tarafından kale surları tahkim edilmiştir. Halife Mutasım tarafından buraya Hindistan’da gelen Müslümanlar yerleştirilmişlerdir. 804, 806, 835 ve 855’te Bizans saldırılarına sahne olmuşsa da, 10.yüzyılda bile Arapların önemli bir ticaret merkezi olmayı sürdürmüştür o zamanlar Kilikya, Suriye ve Fenike’nin en büyük kentlerinden biri olarak geçmektedir.

14. yüzyıl ortalarında Ramazanoğulları’nın eline geçen şehir terk edilmiş ve tenha bir haldedir. Anavarza ören yeri aşağıda şehir kalıntıları ve yukarıda kale olarak ikiye ayrılabilir. Birincisi asıl kale ve diğeri de şehri çevreleyen surlar olmak üzere kent merkezidir. Surlar kuzeye doğru uzanmaktadır. Şehrin surları doğu yönünde 1500 metreyi bulmaktadır. Yüksekliği 8-10 metre arasında değişen bu surlar her 70 metrede bir 20 burçla tahkim edilmiş olup günümüze sadece bir bölümü ulaşmıştır. 1500 metrelik hat boyunca bazı kapılar halen durmaktadır. Ancak bu kapılarda da çevre şartlarına bağlı olarak üst bölümlerinde erimeler gözlenmektedir. Bu surlar üzerinde şehrin 4 kapısı vardır.
Dilekkaya köyünün içerisinde kalan ve kayalık alanın güneyine yakın bölümünde yer alan kapı abidevi bir biçimde durmaktadır. Üç Kapılı bir takı zafer olduğu bilinen bu abideden bugün orta ve yan kapılardan bir tanesi durmaktadır.


Anavarza'nın geçmişte karşılaştığı birçok deprem yüzünden, zafer takı ancak kısmen günümüze gelebilmiştir. Güney yüzünde siyah granitten altı adet Korinth stili sütun başı bulunan, üç kemerli bir geçittir. Kuzey yüzünde ana kemerin her iki tarafında birer heykel nişi vardır. Bu taç kapıdan içeri girildiğinde kayalık sırtlara doğru kentin amfi tiyatroya ulaşılabilir. Vahşi hayvanlı gösteriler için yapılmış olan amfi tiyatro tamamen taşlarla inşa edilmişti. Antik çağda (birçok binada olduğu gibi) diğer binalara malzeme sağlamak amacıyla sürekli olarak yağmalanmış olduğu anlaşılmaktadır. Kayalık kütle boyunca devam edildiğine şehir kalıntılarından bazıları tapınak ve hamam gibi kalıntılarla ve bir kilisenin absid bölümü ile karşılaşılır. Anavarza kalesine çıkış kayalıkların birçok yerinin tamamıyla dik olmasından dolayı güney tarafından yapılır



Stadyumun elli metre kadar kuzeydoğusundaki kayalık yapay bir yarıkla ayrılmıştır. Roma ya da ilk Bizans döneminde, Anazarbus'tan Flaviopolis (Kadirli) ve Hierapolis Kastabala'ya giden yola geçit vermek için açıldığı sanılan geçit 250 metre uzunluğunda, 4-15 metre genişliktedir. Yolun her iki tarafında kayalar 50 metre yüksekliğe kadar uzanır. Bu kaya kesiğinde bulunan kitabede şunlar yazılıdır: Tanrım; inancım uğruna yer gök altüst olsa, dağlar denize inse, her tarafı su bassa, korkmayacağım”. Yazar büyük olasılıkla Anavarza'nın meşhur depremlerinden birini yaşamıştır. Yerden su çıktığını görmüştür. Her ne kadar korkmadığını söylese de bu depremlerden korkmuştur. Bugünün Anavarza köyünde, müze olarak da kullanılan bekçi evinin içinde olağanüstü güzellikte mozaikler, bir Roma lahdi ve mezar stelleri bulunmaktadır. Koç kabartmalı lahitler hem mitolojide yeniden doğuşu simgeleyen bir nesnedir, hem de Mısır’daki Koç Amon kültürünün buralardaki kalıntısıdır. Kitabeler dönemle ilgili önemli bilgiler vermektedir.


__________________
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 21.04.2011, 13:06   #17
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yeşili, Mavisi, Beyazı ile Renk Cümbüşü Şehir: Adana

Tarihe Yolculuk: Akören Örenyeri





İnsanın hayatında bazı anlar vardır; zamanın bağlayıcılığından istemdışı uzaklaşıp, unutulmayacak anılara dönüşmeyi bekleyen. Bazı mekanlar vardır, zamandan ve günün rutininden koparan. İnsanı kendine çeken, ama yaklaştıkça inadına uzaklaşıyormuş gibi bir bekleyişle davetkar... Adana'nın Aladağ ilçesine bağlı bir belde olan Akören ören yeri de bunlardan biri.


Akören I ve Akören II olarak adlandırılan iki farklı noktada bulunan harabeler, bölgedeki en ilgi çekici kalıntıları barındırır. Yöresel adı Göveren olarak da bilinen Akören, kimi kaynaklara göre Roma döneminde kurulmuş olan ve bugüne değin yayla olarak kullanılan bir merkez olarak bilinmektedir. Ancak bölgede yapılan araştırmalar, birbirine yakın iki yerleşim bölgesinden oluşan örenyerindeki kilise kalıntılarının, mimari özellikleri ve duvar süslemeleri de göz önünde tutulduğunda Geç Roma ve Bizans döneminden kalma yapılar olduğunu ortaya koymuştur. İki farklı bölge, bugün Akören I ve Akören II olarak tanımlanmaktadır.


Akören I

Akören beldesinin yaklaşık 1-2 kilometre üst tarafındadır. Bulgulara göre Akören I ören yerinde Bizans dönemine ait yaklaşık 30-40 taş ev bulunmaktadır. Köy merkezinde, dar sokak aralarındaki birbirine bitişik evlerin arasında genişliği yaklaşık 18 metre, eni yaklaşık 14,1 metre olan "üç kubbeli" bir kilise mevcuttur. Kilisenin güney kapısının üstündeki kalker taşından yapılma konsolun üzerinde 572 (M.S. 553) tarihi yazılmıştır. Kilisenin Bizanslılar tarafından restore edildiği düşünülmektedir. İlgi çekici kilise kalıntıları arasında yağ yapımında kullanılan formda bir taş bulunmaktadır.


Akören II

Akören beldesinin doğusuna doğru gidildiğinde, yaklaşık 1-2 kilometre sonra bir tepe üzerine kurulmuş olan Akören II ören yerine ulaşılır. Akören II ören yerine ulaştığınızın en belirgin göstergesi, toprak yoldan da görünen, bir tepe üzerine inşa edilmiş kilise kalıntılarıdır. Akören II bölgesinde bugün harap halde bulunan 2 kilisenin duvarları ayakta kalabilmiştir.

Akören II ören yeri, "Kayabaşı" diye adlandırılan bölgede, yerleşim alanının doğu ve batı düzleminde sıralanan, birbirine oldukça sık biçimde duran, 30 ila 50 evden oluşmaktadır.

Yerleşim bölgesinin ayakta kalan üç yapısından ikisi kilise, biri de "yıkılmazlığı simgeleyen" ağır kalker taşından yapılmış mezar odasıdır. Kilisenin batısındaki duvarların önünde haç ve dekoratif mofilerle süslenmiş iki adet kesme dikili taş bulunmaktadır. Kilise duvarlarındaki birden fazla yazıtta (M.S. 525) yazmaktadır.



Bir Cennet Bahçesi: Şar




Şar'ın Adana’nın Tufanbeyli ilçesinde Tufanbeyli’ye uzaklığı 20 km ve Adana’ya uzaklığı 211 km’dir. Adana-Kayseri il sınırına birkaç km uzaklıktadır. Hitit çağında (Kumanni) adı ile anıları merkez Romalılar devrinde (Komana) adı ile karşımıza çıkar. Eski Kapodakya'nın sınırları içinde yer alan bu şehir Hitit, Roma, Bizans, Ermeni çağının kalıntıları ile doludur.

"Kilikya Komanası" diye anılan Şar, Hititlerin dini merkezlerinin ikincisi olup ilki "Pontus Komanası" idi. Hitit Kralları burada dini ayinlere katılırlardı. Bu dini merkezlerde başrahibin emrinde kadın ve erkek altı bin kişi hizmet görürdü. Tapınağa vakfedilen zengin toprakların gelirini de başrahip alırdı. Büyük rahiple kral aynı soydandı ve başrahibin Kilikya ve Kapadokya Komanalarındaki mevkii kraldan hemen sonra gelirdi.



Şar’da ayakta kalabilen eserler çoğunlukla Roma eserleridir. Bunlar arasında amfi tiyatro, yani kademeli açık hava tiyatrosu özellikle dikkati çeker. Yukarı mahallenin güneyinde, çayın sol kıyısındaki yamaçta yer alan bu tiyatro bugün bir hayli harap durumdadır. Ayakta kalan bölüm, yüksek bir duvar ile merdiven şeklinde yükselen bazı sıralardır. Bu merdivenlerin altında hem destek vazifesi gören ve hem de vahşi hayvanların barınak yeri olarak kullanılan mahzenler vardır. Bunların bir kısmı halen toprak altındadır.

Burada bir diğer önemli eser de Bizanslılardan kalma kilisedir. Kubbesi yıldırım düşmesiyle yıkılmış olan bu tapınak yontulmuş iri taşlarla inşa edilmiştir. "Kilise Mahallesi" diye anılan yerdeki bu Hıristiyan tapınağının ayakta kalan tek bölümü apsis kısmına ait 5 metre yükseklikteki duvardır. Bu binaya ait yerdeki taş bloklar üzerinde çeşitli geometrik motifler ile biri üzerinde bir haç şekli görülür.
Şar’dan günümüze gelebilen en önemli eseri Alakapı'dır. Bulunduğu mevki bu ad ile anılmaktadır. Büyük mermer bloklardan meydana getirilen 6 metre boyunda ve 3 metre enindeki bu yüksek yapının, Ana Tanrıça Tapınağı'nın kapısı olduğu tahmin edilmektedir. Tapınak tamamen yıkılmış olmakla birlikte, bu kapının yanı başında görülen üzerleri bitkisel motiflerle süslenmiş cephe ve yan duvar taşları binanın orijinal durumu ve ölçüleri hakkında bir fikir verebilmektedir. Romalılar döneminde Hieropolis adıyla anılan bu yerde başka bina kalıntıları, rölyefler ve kitabeler ile sütun, sütun başlığı, arşitrav ve kemer gibi çeşit çeşit mimari öğeler görülmektedir.



Misis & Mopsuhestia



Misis bölgesinde yapılan kazılarda, Osmanlı, Bizans, Arap ve Roma çağlarına ağıt kültür katlarına rastlanmış, ne yazık ki sadece Müzedeki mozaikler ile birkaç tarihi eser ve eski zamanlara uzanan öyküsü ile Misis Köprüsü günümüze kadar ulaşabilmiştir.

Misis Kazıları

Misis yöresinde 1956, 1957 ve 1958 yıllarında Prof. Dr. Theodor Helmuth Bosser başkanlığında kazılar yapıldı. 1959'daki kazıda höyüğün batısındaki kilisede IV. yüzyıla ait mozaikler bozuk bir durumda ele geçirildi. Kilisenin altında bir Roma tapınağı olduğu sanılır. Esas höyüğün merkezinde ve batı yamacındaki çalışmalarda Bizans ve daha genç devirlere ait duvarlar ve 6 m yüksekliğinde tuğladan kubbeli kaleye ait su sarnıcı bulundu. Sarnıç geç bir devreye ait olduğu anlaşıldı. Kilisede bazı Arapça yazılı mezar taşları ele geçti. Ayrıca bol sayıda Bizans boyalı çanak çömleği bulundu.


Misis Köprüsü




1957'deki çalışmalarda höyükte İslam çağına ait kubbeli, tuğladan büyük bir sarnıç meydana çıkarıldı. Ele seçen Bizans çanak çömleğinde ise figürlü tasvirler vardı. 1958'de höyüğün doğu yamacında çalışıldı.

Osmanlı, Bizans, Arap ve Roma çağlarına ait kültür katları, şehir duvarları kule ve kapıları sondajlarla tespit edildi. 12. yüzyıla ait kilise inşaatı bulundu. Kazıda elde edilen Bizans ve İslam seramikleri zaman bakımından tespit edilerek 8. ve 9. yüzyıla ait İslami döneme ait seramikler, Grekçe ve Arapça kitabe parçaları, Roma ve İslam çağına ait heykeller bulundu.


Misis hakkında yazılanlar


Misis’e dair ilk bilgiler M.Ö. 1183-1181 yılları arasında baştanbaşa onarıldığına dair Herodot ile Strabon'dan edinilen bilgilerdir. Misis’e dair Heredot ve Strabon iki farklı hikaye aktarmışlardır. Heredot, Truva'nın zaptından sonra Ege'li Yunanlılardan Anflochos'un Kilikya'ya göçerek Suriye hududundaki eski Pesideion şehrini kurduğunu yazarken M.Ö. 66’da Amasya’da doğan Strabon ise Anflochos'un Mopsos ile birlikte Kilikya'ya döndüğünü ve beraberce Misis gibi bir sıra önemli şehirler tesis eylediklerini söylemektedir.

Yunanlılar tarafından ise Mopsuhestia diye söylenen ve Mopsos'un evi manasına gelen eski Misis gelişmiş bir şehir olarak bilinirdi. Burada şehrin stadyumu ve akropolü gibi büyük tesisleri yükselir ve iki tarafı mermer sütunlu geniş bir yoldan yelkenlilerin bağlandığı ırmak boyuna gidilirdi. Bir zamanlar da Danuna Krallığı’nın hükümet merkezliğini yapan Misis'in birçok defalar İran Satraplarınca yönetilmesi Misis’in stratejik durumu kadar ekonomik ekonomik açıdan önemini de göstermektedir.


__________________
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 21.04.2011, 13:11   #18
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yeşili, Mavisi, Beyazı ile Renk Cümbüşü Şehir: Adana

Magarsos





Magarsos ismiyle anılan eski Karataş şimdikinin takriben beş kilometre batısında, fenerin bulunduğu sırt üzerinde kurulu idi. Bugün harabelerin bulunduğu alan, Magarsos'un limana hakim muhteşem kalesi ile denize nazır amfi tiyatrosu ve Minerva mabedi yükseliyordu.

Tarihi çok eskilere dayanan Karataş, askeri ve ticari yollar üstünde kurulmuştur. M.Ö. 1900'lü yıllarda Arvaza ve Huri Krallıklarının, M.Ö. 1530'lu yıllardan sonra da Hitit Krallığı'nın idaresine girmiştir. M.Ö. 1200'lerde önce Kue, sonra da Asur Krallığı'na geçmiştir. Pers, Selevkos, Roma, Bizans, İslam Arapları ve Selçuk Türkleri devirlerini yaşamıştır. Antik devirlerinde "Magarsos" olarak bilinen bu yöre, ortaçağlardan itibaren "Karataş" olarak bilinmektedir.
Stratejik bir konuma sahip ve birçok kavmin iştahını kabartan Magarsos aynı zamanda, Ceyhan nehri boyunca sıralanan; Mallos, Misis, Hemite ve Karatepe'ye kilit vazifesi görmekte idi. Önemi ve stratejik konumu dolayısıyla ki, Büyük İskender, Üçüncü Dara ile harbe giderken Tarsus'tan önce süvari kıtalarını Mallos'a gönderdikten sonra kendisi ayrı bir koldan Magarsos'a uğramış ve Athena ilahesine kurbanlar kesmişti.



Magarsos hakkında birçok yazılı kaynakta bilgiler verilmektedir. Bunlardan Büyük Türk denizcisi Piri reis 1517 yılında kaleme aldığı Kitab-ı Bahri adlı eserinde Karataş şu şekilde bahsetmektedir.

“Cihan suyunun beri yanında Od kalesi dirler denize karşı yüce bir yerde bir harap kale vardır. Ol kalenin altında yani lodos tarafında bir adacık var. Ol adacığa Porto Melun dirler. Küçük gemiler mezkûr adacıkla kenar arasına girerler.”
1885 senesinde yazdığı Sissouan ou L'Armeno-Cilicie kitabında Alishan eski ve yeni Karataş'ta gördüklerini şöyle belirtmektedir:

“Antik Magarsus'un bulunduğu Karataş burnunun üstünde şimdi bir kaç harabe ile kuzey tarafında Sen Nikola adına yapılmış küçük bir kilise mevcuttur. Kubbesi 4 sütun üzerine kurulmuş olan bu kilisenin yanında mezar kapakları (lahit) ve biraz ilerisinde de eski bir hamam ile sarnıç görülmektedir. Kilisenin güneyinde bir şatoyu andıran kare şeklindeki yapı kalıntısının sütunları durmaktadır. Burnun doğusunda, eskilerin Didime dedikleri, iki küçük adada bazı inşaat kalıntıları vardır. Sahilde büyük bir han ile 50 hanesi Hıristiyanlara ait, Karataş köyü bulunmaktadır.”

Sirkeli Höyüğü



Adana’nın 40 km doğusunda eski Misis-Ceyhan karayolu üzerinde yer alan Sirkeli köyünde Ceyhan Nehri kenarında bulunan bir höyüktür. Hemen yanında bir kaya kütlesinin üzerinde Muvattali Kabartması bulunmaktadır.

Sirkeli Höyük, 300×400 m büyüklüğünde ve 30 m yüksekliğindedir. Nehrin diğer yakasında da yerleşimin devam ettiği tespit edilmiştir. Oval bir biçime sahip olan yerleşimin kuzeyinde trapez biçimli bir düz alan ve güneybatıdan kuzeydoğu yönüne doğru devam eden bir kayalık görülebilmektedir. Bu kayalığın kuzeydoğu kenarında iki tane kaya kabartması yer almaktadır.




Genel olarak, bütün bu buluntular, Sirkeli Höyük‘ün, antik kaynaklardan bilinen bir ticaret ve kült kenti olan Lawazantiya olduğuna işaret etmektedir. Mısır Firavunu II. Ramses ile dünyadaki en eski barış antlaşmasına imza atan Hitit kralı II. Hattuşili’nin eşi ve Aşk Tanrıçası Sawuska‘nın rahibinin kızı olan Hitit Kraliçesi Puduhepa, bu kentte doğup büyümüştür.

Yerleşimin coğrafi açıdan kilit oluşturan bir konumda bulunması, buraya kaya kabartmalarının yapılmasını etkilemiştir. Hitit Kralı II. Muvatalli‘yi gösteren kabartma bilinen en eski Hitit kabartmasıdır.



Şirin bir Liman Kenti: Ayas



Kız Kalesi - Ayas



Eski Yunancada "keçi" anlamına gelen AIKS sözcüğünden türetilmiş Aigeai, Araplar'ın hâkimiyetinde iken Ayaş, Venedikliler döneminde Lajazzo adlarını taşımıştır. Osmanlılar döneminden itibaren de Ayas ismi kullanılmaya başlanmıştır.

Aigea (Ayas-Yumurtalık), kuzeyinde M.Ö. 4. yüzyılın son çeyreğinde Büyük İskender'in Pers İmparatoru Dara'yı bugünkü İskenderun ile Dörtyol arasında kalan ovada yenmesinden sonra Büyük İskender'in halefleri olan Makedonyalı komutanlar, tarafından bir liman şehri olarak kurulmuştur.

Kente eski Yunancada "keçi" anlamına gelen AIKS sözcüğünden türetilmiş Aigeai adının verilmesi Büyük İskender’in ordusuyla Dara'ya karşı yürüyüşü sırasında bu bölgeye geldiğinde, karşısında bulduğu Pers garnizonunu geceleyin keçilerin boynuzlarına bağladıkları meşalelerle büyük bir ordunun saldırdığı izlenimini vererek buradan kaçırması ile bağlantılı olduğu bir efsane olarak İskender dönemi tarih yazarları tarafından anlatılmaktadır. M.Ö. 1. Yüzyılda tarihin en parlak dönemini yaşamaya başlayan kentin adı Hellenistik dönemde basılan sikkeleri üzerinde keçi kabartması olmasının nedeni bu öyküden kaynaklanmaktadır.



Aigeai’nin tüm Akdeniz ülkelerinde tanınması ise antik dünyanın en önemli üç hastanesinden birinin burada olması ve bu tesisin içindeki sağlık tanrısı Askiepios tapınağının bu kentte bulunmasından kaynaklanmaktadır. Askiepios tapınağı ve çevresindeki hastane, kent için büyük bir gelir kaynağı olmuştur.

Hıristiyanlık dinini Roma imparatorluğunun tek ve resmi dini yapan imparator büyük Konstantin'in Askiepios tapınaklarında büyücülük yapıldığını öne sürerek tüm sağlık tanrısı tapınaklarının imha edilmesi için verdiği emir üzerine, M.S. 326 yılında Askiepios tapınağı tümüyle yıktırılarak yerine bir kilise inşa edilmiştir.

7-10 yüzyıllarda, Araplarla Bizans arasındaki savaşlarda tamamen tahrip olan kent 11 yüzyıldan itibaren Ayaş adıyla piskoposluk merkezi oldu Bu dönemde de Akdeniz'in ünlü bir ticaret limanı olma özelliğini sürdüren Ayaş'ta biri karada bir de limandaki adada olmak üzere iki kale inşa edildi 1201'de Cenovalılar 1261'de de Venedikliler Ayaş'ta ticari koloni kurma ayrıcalığını elde ettiler.
Kentin asıl gelir kaynağı olan deniz ticaretini ellerinde tutan Venedikliler, kenti Lajazzo olarak adlandırmaktaydılar. 1268 yılında kenti ziyaret eden Marko Polo, limanın Venedikli ve Cenovalı tüccarlarla dolu olduğundan ve bunların ipek, yün, hububat ve baharat ticareti yaptıklarından bahsetmektedir. Marko Polo 1271 yılında da Çin'den dönüşünde ikinci kez kenti ziyaret eder. Venedikli'ye Cenovalı tüccarlar buradan Kilikya içlerine kadar uzanan ticari geziler yapmaktaydı ve kendilerine asıl birer İane kiliseleri vardı.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde, kentin tüm surları onarmış Ayas’ın batı tarafında günümüzde "Süleyman Kulesi” adı verilen küçük bir kule yaptırmıştır. Yazıdan ebcet hesabı ile kulenin inşa tarihinin H. 943 olduğu ve bu tarihte Miladi takvime göre 1536’ya rastlamaktadır.




__________________
  Alıntı ile Cevapla
8 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 03.05.2011, 22:58   #19
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yeşili, Mavisi, Beyazı ile Renk Cümbüşü Şehir: Adana

Geleceğe Yansıyan Zengin Bir Geçmiş: Adana Müzeleri

Yüz yıldan fazla bir geçmişe uzanan Türk müzecilik tarihinde önemli bir yere sahip olan Adana müzeleri, sergilenen eserler ile Adana ve Çukurova bölgesinin eşsiz tarihi ve kültürel güzelliklerini yansıtırken, bölgede yüzlerce hatta binlerce yıl önce yaşamış medeniyetler hakkında bilgi sahibi olmamıza da imkan veriyor.



Adana’nın Tarihini Barındırıyor: Arkeoloji Müzesi



Adana Arkeoloji Müzesi, Türkiye'nin en eski on müzesinden birisidir. Adana'nın ve bütün Çukurova'nın tarihi eserlerinin sergilendiği Müze, ilk defa 1924 yılında Alyanazade Halil Kamil beyin idaresinde Taşköprü civarındaki Caferpaşa Camii'nin Medresesinde açılmıştır. Bir kaç yıl sonra Kuruköprü semtindeki Rum Kilisesine taşınmıştır. Bu binanın da kısa bir süre sonra küçük gelmesi üzerine kilisenin apsis kısmı yıkılarak buraya kâgir bir ek yapılmıştır.


1937 yılında o zamanki Müze Müdürü Ali Rıza Yalgın Çukurova'nın etnografyasını dile getirmek amacıyla müzeye yeni bir seksiyon eklenmiş, böylece Adana Arkeoloji Müzesi aynı zamanda bir "Etnografya Müzesi" halini almıştır.
Adana Arkeoloji Müzesi'nde, Tarsus-Gözlükule, Mersin-Yümüktepe, Milis, Karatepe, Soğuksutepe gibi höyük ve iskan yerlerinde yapılan arkeolojik kazılarda çıkan eserler ile Adana ve çevresinden derlenen eserler bulunmaktadır. Bu eserler, prehistorik (tarih öncesi), Hitit, Asur, Fenike, Frig, Helenistik, Roma ve Bizans devirlerine ait heykel, kitabe, lahit, stel, mimari parçalar gibi taş eserler, pişmiş topraktan yapılmış çanak, çömlek, çeşitli kaplar, silindirik ve magma mühürleri, madeni paralar ve diğer arkeolojik buluntulardır.



Müzede sergilenmekte olan çok sayıdaki Neolitik, Kalkolitik, Bronz, Proto-Hitit, Hitit, Yunan, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı devirlerine ait eserlerinin yanı sıra, az miktarda Asur, Fenike ve Ermeni eseri de müzede sergilenen eserler arasında bulunmaktadır. Bu eserler, heykel, kabartma, kitabe, mezar taşı, sütun, lahit, küp, çanak - çömlek, tablet, silah, meskukat, elbise, ev eşyası, çalgı gibi eserlerdir. Çoğu kazı yoluyla, az bir kısmı da halk tarafından tesadüfen bulunup müzeye getirilen arkeolojik ve etnografik nitelikteki eserlerdir.


Bahçede Sergilenen Eserler


Müze girişinde Hitit dönemine ait kapı arslanı Silifke-Taşucu'ndan ve Uzuncaburç'tan getirilen iki adet Augustus heykeli ile zengin çelenkli lahitler, küpler, mancınık gülleri, yazıtlar, sunaklar ve çeşitli mimari parçalar sergilenmektedir.



Giriş Katında Sergilenen Eserler


Müzenin giriş katındaki bölümü, taş eserler salonudur. Bu salonda bulunan ve Troya savaşlarını yüksek kabartma biçiminde betimleyen mermer "Akhilleus Lahdi", Tarsus'tan getirilmiştir. Ayrıca Seyhan baraj gölünde kalan Augusta Antik Kenti'nden getirilen ve üzerine Medusa figürü bezenmiş olan lahit ile Karataş/Magarsus Antik Kenti'nden getirilen insan boyutlarındaki bronz Karataş Heykeli, bu salonun en çok ilgi gören eserlerindendir.


Kronolojik Eserler Salonu


Kronolojik eserler salonu, ilk çağlardan Osmanlı dönemine kadar Çukurova'da kurulan uygarlıklara ait eserleri kapsamaktadır. Sergilen eserler arasında adak eşyaları, kap, kandil, tanrı, tanrıça, insan ve hayvan figürleri de bulunmaktadır. Adana'nın Tepebağ Mahallesi'nde bulunan "Lir Çalan Orpheus Mozaği" de bu salondadır.



Bölgesel Eserler Salonu


Adana Müzesi'ne ait olup, kazılar ve satın alma yoluyla gelen eserler, Bölgesel Eserler Salonu'nda sergilenmektedir. Zengin formlu cam örnekler, Selçuklu çinileri ve çeşitli uygarlıklara ait mühürler de bu salonda yer almaktadır.

Sikke, Mühür ve Mücevher Eserler Salonu

İlk defa paranın görüldüğü Lidya dönemiyle, bundan sonraki çeşitli dönemlere ait sikkeler, takılar ve Adana'nın ilçelerinde bulunan defineler bu salonda sergilenmektedir. Hitit İmparatorluğu dönemine ait "Dağ Kristali Heykelciliği" çok ilgi görmektedir.


Ata’dan Yadigâr: Atatürk Müzesi


Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, 15 Mart 1923'te eşi ile birlikte Adana'ya geldiğinde, Ramazanoğulları'ndan Suphi Paşa'ya ait olan bu konakta ağırlanmışlardır. 1981 yılından bugüne "Atatürk Müzesi" olarak ziyaretçilerin akınına uğrayan konak, hem o dönemin yaşam tarzını yansıtması, hem de Mustafa Kemal'in izlerini taşıması bakımından Adana'daki önemli müzelerden biridir. Atatürk'ün Adana'ya gelişi, her yıl 15 Mart'ta bu binada resmi törenle kutlanmaktadır.


Müze binası, Seyhan Caddesi üzerinde 19.yy. da yapılmış geleneksel Adana evlerindendir. İki katlı, çıkmalı, kırma çatılı, kâgir bir yapıdır. Bu özellikleri nedeniyle yapı Bakanlıkça "Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlığı" olarak tescil edilmiş ve koruma altına alınmıştır. Bina Atatürk Bilim ve Kültür Müzesi Koruma ve Yaşatma Derneği'nce zamanın Kolordu Komutanı Bedrettin Demirel'in önderliği ve halkın yardımıyla kamulaştırılıp restorasyonu yapılmış ve 1981 yılında Müze Müdürlüğü'ne bağlı bir müze olarak hizmete açılmıştır.



Alt Kat

Çalışma Odası:
Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonraki yıllarda çıkan yerel gazetelerden Yeni Adana, Türk Sözü, Çukurova, Dirlik gazetelerinin yer aldığı bölümdür.



Kütüphane:
Kütüphanede Osmanlıca ve Türkçe (Latin harfleriyle) yazılı 2000'e yakın kitap vardır. Kitapların çoğu bağış yoluyla sağlamıştır.

Üst Kat

Sofa:
Emekli subay Nevzat Duruak tarafından yapılmış olan Atatürk'ün mumdan heykeli yer almaktadır.


Yatak Odası:
Pirinç karyola, sim işlemeli yatak, masa örtüsü, ayrıca Maraş işi iki koltuk ve elbise dolabı bulunmaktadır.


Çalışma Odası:
Maraş işi koltuk, masa, sandalye, telefon, dolap ve Atatürk' ün portresi bulunmaktadır.


Basın Odası:
Vitrin içerisinde Yeni Adana Gazetesi'nin ciltlenmiş Pozantı nüshaları ve çalışanlarının çerçeveli resimleri bulunmaktadır.



Mücahitler Odası:
Gani Girici'nin ve bazı mücahitlerin portreleri, Gani Girici' ye ait madalya ve Atatürk'ün ölüm anına, 9.05’e ayarlanarak durdurulmuş bir saat bulunmaktadır.



Oturma Odası:

Cevizden sandalye, nargile, madeni mangal, kilim ve halılar bulunmaktadır.

Hatay Odası:
Atatürk Adana'ya geldiğinde, Ayşe Fıtnat hanımın başkanlığında bir grup Fransız işgalindeki Hatay'dan gelerek Atatürk' ün huzuruna çıkmış ve ona siyah gül hediye etmiştir. Buna karşılık, Atatürk de "Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz." demiştir. Bu olayı anlatmak için mankenler konmuştur. Ayrıca ceviz oymalı sehpa, Türk bayrağı ve Hatay'dan gelen heyetin çeşitli boylarda fotoğrafları bulunmaktadır.



Silah Odası:
Cins ve ebatları değişik tüfekler, tabancalar, paşa apoleti, Atatürk' ün doğduğu evin maketi, Anıtkabir'e Osmaniye'den giden taşın numunesi ve vitrin içerisinde çeşitli yıllara ait madeni paralar bulunmaktadır.



Yaver Odası:

Atatürk'ün yaverinin kaldığı oda içerisinde pirinç karyola, sim ve gümüş işlemeli yatak örtüsü, ceviz kaplamalı elbise dolabı, madeni ibrik ve leğen bulunmaktadır.



Kuva-yi Milliye Odası:
Atatürk, İsmet İnönü ve Kuva-yi Milliye döneminde emeği geçen ve Kuva-yi Milliye hareketini başlatanların büstleri bulunmaktadır.




Atatürk Müzesi pazartesi günleri hariç diğer günler ziyarete açıktır. Türk öğrenci ve askerleri müzeyi ücretsiz olarak ziyaret etmektedirler.

  Alıntı ile Cevapla
8 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 03.05.2011, 23:01   #20
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yeşili, Mavisi, Beyazı ile Renk Cümbüşü Şehir: Adana

Adana Etnografya Müzesi





Eski Müze adıyla da anılan Adana Etnografya Müzesi'nde, Çukurova köylerinde ve Toroslar'da yaşayan Türkmen ve Yörükler'in kültürlerini yansıtan birçok eşya sergilenmektedir.

İl merkezinde, Kuruköprü mevkiindeki 1845 yılında yapılmış ve terkedilmiş kilise binası 1924 yılından sonra müze olarak düzenlenmiştir. 1972 yılına kadar bina Arkeolojik ve Etnografya eserlerinin sergilendiği bir müze iken 1972 yılında eserlerin yeni müze binasına taşınmasının ardından kilise restore edilmiş, 1983 yılında ise Etnografya Müzesi'ne dönüştürülmüştür.




Taş Eserler

Bahçede kûfi, sülüs ve nesih hatla yazılmış kitabe ve mezar taşları teşhir edilmektedir.

Güney ve kuzey kısımda sade, sikke başlıklı, mecidiye tipi, kavuklu, fes ve barok başlıklı, 17. yy.'dan kalma Osmanlı kadın ve erkek mezar taşları yer almaktadır. Bunlar arasında yörenin ileri gelenlerinden Adana Valisi Süleyman Paşazade Ahmet Paşa, Karaisalı Kaymakamı Hasan Fevzi Bey, Adana Askeri Alaybeyi Miratizade İbrahim Bey, Adana Defterdarı Sofyalı Mustafa Bey, Orman Başmüfettişi Akif Efendi'ninkiler de vardır.



Batı kısmında Türk-İslâm eserlerine ait kitabeler sergilenmektedir. Bunlar arasında Misis hanı, Adana Vilayet konağı, Bahripaşa çeşmesi, Taşköprü ve Misis köprüsü tamir kitabeleriyle Osmanlı devlet arması da bulunmaktadır.


Etnografik Eserler

Istar Bölümü

El dokuma tezgâhları, ıstar, mekik, kirkit, yay, kirmen, çıkrık ve duvarda kilim örnekleri yer almaktadır.


Yörük Çadırı

Kurulmuş halde kara kıl çadır, içinde çeyiz çuvalları, yerde keçeler, kilimler, duvar yastıkları, fener, keklik kafesi, hızman, tüfek ve barutluk bulunmaktadır.. Çadırın önünde deri çarık ayakkabı, ağaç su kabı, dibek, yayık, haviye ve kaşıklık yer almaktadır. Çadırın sol tarafında deri yayık başında Türkmen kızı, el değirmeni, duvarda eli belinde koçboynuzu motifli kilim yer almaktadır.



Şark Odası

Ortada bir mangal ve giyinmiş kuşanmış Türkmen kızı mankeni bulunmaktadır. Duvarda ise geyik derisi ve yazılı bakır tepsi vardır.

Panolar

Toroslar’da yaşayan aşiretlerin el dokuma, cicim, zili, sumak, ilikli, düz dokuma kilim örnekleri, halı, heybe, seccade, yastık örnekleri teşhir edilmektedir. Ayrıca keçe seccade ve çeyiz çuvalı vardır.



Misis Mozaik Müzesi





Misis Mozaik müzesi Adana-Ceyhan arasında bulunan tarihi ipek yolu üzerinde yer almakta olup Adana'ya uzaklığı yaklaşık 26 km'dir. Adana Bölge Müzesine bağlı olarak 1959 yılında halkın ziyaretine açılan Misis Mozaik Müzesi, Misis höyüğünün batı yönündeki sırt üzerindedir. Bir rastlantı sonucu bulunan mozaiklerin tamamı o sıralarda Misis höyüğünde çalışan Prof. Bossert ile Dr. Ludvving Budde tarafından arkeolojik bir kazı sonucu meydana çıkarılmıştır.



Araştırmalardan mozaiklerin Genç Roma devrine, muhtemelen IV. Yüzyılın sonlarına ait Bazilika tipinde bir tapınağın tabanını kapladığı anlaşılmıştır. Küp şeklindeki ufak renkli taşlardan meydana getirilen bu şekilleri geometrik ve bitkisel motifler ile insan ve hayvan motifleri olmak üzere üç grupta toplamak mümkündür. Bitkisel motiflerin tamamen stilize olmalarına karşılık insan ve hayvan figürleri son derece realist olarak işlenmiştir. Etrafı bitkisel ve geometrik motiflerle çerçevelenmiş bir karenin içini kaplayan kompozisyonunun tam ortasında bir kümes, bunun etrafında yine ayrı türlerden 16 tane vahşi ve evcil hayvan yer almıştır.



Ayrıca Misis Mozaik müzesinde, Misis Höyüğü'nde yapılan kazılar sonucu elde edilen birçok eser ziyaretçilerini beklemektedir.














__________________
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
adana, beyazı, cümbüşü, mavisi, renk, yeşili, Şehir


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 11:13.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.