Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
|
Cevap: Avcılığın Tarihi
Avcılığın Özü
Avcılığın heyecan dolu evrensel bir etkinlik olduğunu, insan mutluluğuna bu denli katkısı olan bir eylemin nedenini araştırmak, onun şu veya bu konularla bağlantılarını değil, kendi içinde ne olduğunu anlamaya çalışmamız, bir başka deyişle avcılığı anlayabilmemiz için, öncelikle avcılığın “özünü” anlayabilmemiz gerekmektedir.
İnsanları ava iten neden, aslında insanın var olan öz yapısıdır.
İnsan yaratılışı itibari ile hepçil bir yaratıktır. Süreç içinde etçil yanı daha çok ön plana çıkmıştır. Öğütücü dişlerinin yanı sıra kesici (incisor) ve delici (canine) dişleri vardır. Bütün diğer etoburlar gibi gözleri mesafe tahmin edebilmek için yüzünün ön tarafında oluşmuştur. Dolayısıyla felsefi bağlamda insan, doğası itibariyle avcıdır ve biraz da abartı ile söylemek gerekirse, her an “saldırıya hazırdır”.
Buna karşılık, otobur hayvanların gözleri savunma esas kılındığıi için, yüzün her iki yanında yer almıştır. Aynı anda çift görüntü algılayabilir. Sistem, yine doğuştan “savunmaya” dönüktür. Avcılığı sadece etkinlik yada salt yarar sağlamak gibi geçici amaçları açısından tarif etmek, özünü anlayabilmek için yeterli değildir. Bunlar, olsa olsa onun çok eskiden beri uygulana geldiğinin, dolayısıyla kendi içinde tutarlı bir yapıya sahip olduğunun delilleridir.
Avcılığı, kendine özgü uygulama teknikleri ile de tanımlamak mümkün değildir. Çünkü bunlar pek çoktur ve birbirinden farklılıklar gösterir.
Kurt Lindner’in Prehistoric Hunting (Tarih Öncesi Avcılık) adlı yapıtında avcılığı “akıllı kovalamaca” olarak tarifi, eksik değilse de tam da değildir.
Çünkü mağara adamının tam anlamıyla akıllı olduğunu söylemek de zordur. Ayrıca, bu tanımlamalar günümüzün anlayışı içinde çok da anlamlı sayılmaz. Bizler yine tarihsel süreç içinde avlanmaktan beklenen nihai amacın öldürmek olmadığını da biliyoruz. Hayvanlari ehlileştirmek için canlı ele geçiren insanoğlunun bu davranışı, somut bir örnektir.
Zamana bağlı olarak, silahların etkinliği arttıkça insanoğlu, av hayvanlarının rakibi olarak, kendine özgür iradesi ile sınırlamalar getirmiştir. Avlayan ile avlanan arasında doğuştan var olan eşitsizliğin, en azından artmaması için hayvanların doğal savunma mekanizmalarını aşmamaya özen göstermiştir. Belirli bir sınırın aşılması halinde avcı-av ilişkisi, salt yok etme eylemine dönüşür ki, iste bu avcılığın özüne aykırıdır. Bilinmelidir ki, insanın, hayvanla karşı karşıya gelmesinde, kuralları insanlar tarafından konulmuş bir sınır vardır. Bu sınır, insanın akıl üstünlüğünün,insanın durması gereken noktadaki kurallarını içeren denetim mekanizmasıdır. Akıl gücü bu süzgeçten geçmez ve başı boş kalırsa, avlanmak, avcılık olmaktan çıkar.
Örnegin, balık yakalamak amacı ile derelere elektrik veren veya uyuşturucu maddelerle balık avlamaya çalışan bir balıkçının yaptığı eylemde, baştan akıl var gibi görünebilir. Halbuki bir veya birden fazla türün sonunu getirecek bu davranış aslında tamamen akıl dışıdır. Denetim mekanizmasinin, yeterince sağlıklı çalışmamasından ötürü akıl, kötü yönde kullanılmış, sayısal çokluğu temin için sınırlar yasa dışı yollarla aşılmıştır. Bu cürete karsı sadece bu tanımlama ile yetinmemiz mümkün de değildir. Bu davranış türü, aynı zamanda hakkından çok bir paya sahip olma arzusu taşıdığı için, en hafif tabiri ile ahlâkla da bağdaşamaz.
İste bu mantıkla, bu balıkçı, çok balık yakalamasına rağmen aslında avcı değildir.
Bıldırcın avlamak için, ses cihazı kuran, geceleri ışık yardımıyla tavşan veya bir diğer hayvanı avlamaya çalışan, ağır kış şartlarında yaban hayvanlarının fiziki imkansızlıklarını kendisine avantaj sayan, motorlu taşıtlarla av yapan, teknik imkanları zorlayarak geceleri gece görüş dürbünü kullanmak suretiyle av yapan, yasaların öngördüğü avlanma metotlarının dışında avlanmayı alışkanlık haline getiren, yaban hayvanlarının çiftleşme dönemlerinde (kasım aylarında) yabanil tepkilerin en düşük düzeye indiği anlarda av yapan, hayvanları, yeme alıştırmak suretiyle onların en zayıf yönünden istifade yoluna giden avci kılıklı, ahlâk yoksunu kişi, gerçek avcıların, dolayısıyla insanların yüzkarasıdır.
Genel anlamda avcılık; birinin etken, diğerinin edilgen olduğu, yani birinin avlayan diğerinin avlanan olduğu, farklı türler arasındaki olgudur.
Av, avcıdan çok daha hızlı veya güçlü olabilir. Ancak, hayati nitelikteki değer açısından sonunda avcı, avına karşı üstünlük sağlayacaktır. Bu eylemin adına avcılık diyebilmemiz için avlanılanın kaçıp kurtulma şansının olması ve kural olarak kaçabilecek güçte olması gerekir.
Merkez Av Komisyonu kararlarında; Zaman Yasakları ve Yasaklanan Avlanma Usul ve Şekilleri başlığı altında belirtilen tarihlerden, metotlardan çıkarılması gereken anlam ve arzulanan temel amaç budur.
Yani, yeni doğan yavruların ergin hale gelip kaçabilme şansını yaratabilmektir. Bu bağlamda; Başarılı sonuç, avın olmaz ise olmaz şartı değildir.
Eve bos dönmenin ayıbı veya yadsınacak hiçbir yani yoktur. (renter bredoville – eve eli boş dönmek-)
Avcılığın en güzel yanlarından birisi de, “her zaman sorunlu” olmasıdır. Bir yerde bir sorun var ise, bir de çözüm var demektir. Çözüm yollarını zorlamak, bir eylemi gerektirmektedir ki, bu da ünlü düşünür Aristo’ya göre “mutluluktur”. Kısacası, mutluluğa erişmenin doyurucu yolu, zoru başarmaktan geçmektedir.
İnsanoğlu hiç kuşkusuz kendisine göre bir alt tür olan hayvanlara kaçma şansını bilerek vermelidir. Sahip olduğu üstün yetenek ve olanakları sınırlayarak türlerin devamını sağlamak ve avcılığın temel yaklaşımlarından biri olmalıdır. Ancak bu sayede avcılık gelecek nesillere aktarılabilir. Avcılığın bir etkinlik olarak yapılması ve bu nitelikle herkes tarafından anılması istenecek ise, avcı kendi özgür iradesiyle insana has olan üstünlüğünden vazgeçebilmelidir. Avlanma olayı, türler arasından eşitsizliği aşırı boyutlara getirmemelidir. Aqula non capit muscas. Kısacası, “kartal, sinek avlamaz”.
Kaynak: avcimusti
Sürdürülebilir Avcılık için Temel Egitim Kitabı T.C. Orman Bakanlığı Milli Parklar ve Av-Yaban Hayatı Genel Müdürlügü Ankara-2001
Marx/Engels Seçme Yapitlar, Sol Yayinlari, Cilt I
Serol Teber/ Doganin Insanlasmasi –s. 105/ Sorun Yayınları
Bugs/ Frank Lowenstein/ Sheryl Lechner/ s.10 Könemann Yayınları
Serol Teber: Doganin insanlasmasi / Sorun Yayınları s.120
Desmond Morris/ Insa- Hayvan Sözlesmesi s. 78, Inkilap Yayınları
G. Childe, Tarihte Neler Oldu
Buhr A., Kosing, A.: Felsefe Sözlüğü, Konuk Yayınları
Desmond Morris, / insan Hayvan Sözleşmesi, s. 77-78-79
Ekolojik Yeni Düzen,
José Ortega y Gasset/ Avcılık Üstüne s.35 Yapı Kredi Yayınları/ Çeviren: Derin Türkömer
José Ortega y Gasset/ Avcılık Üstüne Yapı Kredi Yayınları/ Çeviren: Derin Türkömer
José Ortega y Gasset/ Avcilik Üstüne Yapi Kredi Yayinlari/ Çeviren: Derin Türkömer
__________________
Tanrılar, erkeklerin ''balıkta'' geçirdiği zamanı ömründen saymaz. (Babil Atasözü)
|