Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Türk ve Dünya Tarihi > Dünya Tarihi


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 28.06.2015, 01:51   #91
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Lord İle Carter'in Arası Açılıyor

Carnarvon Lordu ve Carter'in mezarı buldukları anda duydukları sevinç, bütünüyle yok olmustu. İkisi de çok sinirliydiler. Mısır hükümeti'yle olan ilişkileri bozulmuştu. Carter, mezarda bulunan eşyaları kaydetmek için günlerce çok kötü koşullar altında çalıştı. Bir akşam, Carnarvon Lordu ile bir araya geldi ve aralarında çok siddetli bir kavga çıktı. Lord, İngiltere'ye gitti.

1923 Şubat'ında Lord'un sağlık durumu bozuldu.Anlaşılmaz bir biçimde dişleri döküldü. Ateşi, bir yükseliyor bir düsüyordu. Mart ayı başında Mısır'a döndü ve bir süre için durumu düzeldi. Ama daha sonra yeniden kötüleşmeye basladı. Ailesi, Mısır'a geldi hemen. 26 Mart günü, Carnarvon Lordu'nda kan zehirlenmesi olduğu resmen açıklandı. 4 Nisan günü Kahire'de, Continental Svoy Oteli'nde komadaydı. Ertesi sabah saat 2'de, tüm hastalığı boyunca yanından ayrılmayan İngiliz hasta bakıcı , Carnarvon Lordu'nun öldüğünü bildirdi.

Tam o anda oteldeki ışıklar titredi ve söndü. Otelin penceresinden dışarı bakanlar, bütün Kahire'de elektriklerin kesildiğini gördüler. Kentte elektrik kesintileri çok sık olmakla birlikte, Lord'un öldüğü andaki arıza için hiçbir açıklamada bulunulmadı. Aynı saatlerde Lord'un İngiltere'deki şatosunda bulunan İskoçyali kahya da dehşet içinde irkildi. Lord'un köpeği, titriyor ve uluyordu. Biraz sonra o da öldü.
"Mezara Dokunana Ölüm…"
Lord'un ölümü, bütün dünyada şok etkisi uyandırdı. Gazeteler, Firavun Tutankhamon'un mezarında bulunmuş yazılardan söz ediyorlardı. Eski Mısır yazısıyla yazılmıs olan bu yazılardan biri, şöyle diyordu:
"Mezara dokunanlara ölüm gelecektir."
Bazıları da mezarda başka uyarılarin bulunduğunu ileri sürdüler. Bunlardan biri, şöyleydi:
"Ölüm, firavunların huzurunu bozanı, kanatlarıyla katledecektir."
Arkeolog Carter ise, Tutankhamon'un mezarında bu türden bir lanetin bulunmadığını söyledi. Onu rahatsız eden bir tek şey vardı. Mezarın altın sandukasının önünde bir lamba bulmustu. Bu lambanın üstünde şöyle yazıyordu:
"Gizli odaya girilmesini önleyecegim. Benim görevim, ölüyü korumak."
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 28.06.2015, 01:54   #92
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Gizemli Ölümler

Firavun Tutankhamon'un mezarını ziyaret eden arkeolog ve turistlerden bazıları da kisa bir süre sonra hastalanarak öldüler. Mezarın iç odalarından birinin açılışında bulunan kişilerden biri olan James Henry Breasted, ateşli bir hastalığa yakalandıysa da mezarda çalışmayi sürdürdü. 70 yaşınıa kadar, yani 12 yıl daha yaşadı. Amerikali Milyarder George Jay Gould, mezarı ziyaret ettigi gün ateşlenerek aniden öldü. Arkeolog Carter'in yardımcılarından biri olan A. C. Mace, ateş nöbetlerine tutulunca işi bıraktı ve 1928'de öldü. Bir başka yardımcısı Richard Bethell, 45 yaşında kan dolaşımı yetersizliğinden (!) öldü.

Bütün bu ölümler, mâkul ve doğal nedenlerle açıklanabilir mi?Havalanan tozda bakteriler olduğu ileri sürüldüyse de, bilim adamı Alfred Lucas, bazı bakteri örneklerini inceledi. Bunlardan bir tanesi dışında asağı yukarı tümünün zararsız olduğunu açıkladı. Bir süre, mezar duvarlarını kaplayan mantarın bir alerjiye neden oldugu sanıldı. Ama bu konuda da bir kanıt getirilemedi. Eski Mısır'lıların çok etkili zehirler ürettikleri biliniyordu. Açılan tüm mezarlarda böyle zehirler arandı.Ama bulunmadı…
Ölümlerin Arkası Kesilmiyor

Firavun Tutankhamon'un mezarına ilgi gösterildikçe, ölümler de sürüp gidiyordu. Kahire'de Carnarvon Lordu'na bakan İngiliz hemşire, 1926 yılında (28 yaşında) doğum yaparken öldü. New York'taki Metropolitan Sanat Müzesi'nin temsilcisi Herbert Winlock, Mısır'a geldi. Firavun Tutankhamon'un mezarı yüzünden öldüğü sanılan insanların bir listesini yaptı. Kahire Üniversitesi'nden Dr.Izzettin Taha, yıllar sonra konuyla bilimsel olarak ilgilendi.

Arkeologların ve müzelerde çalışanların ciğerlerinde mantar hastalıkları olduğunu buldu. Eski mezarlara girmiş olanların da bu hastalıktan ölmüş olabileceğini ileri sürdü. Kısa bir süre sonra Kahire 'den Süveyş'e giderken düz yolda kullandığı araba, karşı yönden gelen bir arabayla çarpıştı. Yapılan otopside Dr.Taha'nın çarpışmadan saniyeler önce solunum yetersizliginden öldüğü ortaya çıktı… Tutankhamon'un mezarının kalıntılarının 1972'de Londra'da ve daha sonra da Amerika'da sergilenmesinde de gizemli ölümler meydana geldi. Bunlardan en üzücü olanı, Mısır Eski eserler Bölümü Müdürü Dr.Gamaleddin Mehrez'in ölümüydü. Mehrez,bütün bu gizemli ölümlerin, kuşkusuz kişiyi tedirgin edebileceğini, ama lânete kesinlikle inanılmaması gerektiğini söylemişti.

"Bakın bana!" demisti. "Bütün yaşamım boyunca mezarlar ve mumyalarla ugrastım. Bütün bunların bir rastlantı olduğunun en büyük kanıtıyım." Bu sözlerin üzerinden dört hafta sonra, sergilenecek.eserler Londra yolundayken, 52 yaşında öldü.


Lanet Devam Ediyor

Sergilenecek eserleri Londra'ya götüren RAF uçağının baş teknisyeni Lansdown, bilinmeyen bir nedenle Tutankhamon'un ölüm maskesinin bulunduğu kutuyu tekmelemişti.İki yıl sonra aynı bacağı garip bir kazada kırıldı. Mürettabattan başka kişiler de beklenmedik şekilde öldüler. Başka bir olay da ,1980'de "Kral Tutankhamon'un Laneti " adlı TV filminin çekimi sırasında ortaya çıktı.

Mısır'da çekimin birinci günü, tahıl yüklü bir araba bilinmedik bir nedenle devrildi ve filmin yıldızı Lan McShane'in bacağının 10 yerden kırılmasına neden oldu. Lan McShane'nin yerini Robin Ellis aldı, ancak başka yıldızlar, yapıma katılma teklifini reddettiler. Belki de Tutankhamon'un laneti, bir hileden ibaretti. Belki de halkın inançları, böyle bir olayı yaratmıştı. Ya da ,Tutankhamon, mezarında rahatsız edilmeden bırakılmalıydı.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 01.07.2015, 02:25   #93
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Sevgili Efruz değişim için teşekkürler
Ellerinize sağlık
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 15.07.2015, 00:51   #94
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Mısır’ın Kayıp “Labirenti”




“Onlar (12 Krallar) ortak bir anıt bırakmak istiyorlardı. Bu nedenle, Moeris Gölü’nün yukarısında, Timsahlar Kenti’nin yakınlarındaki Labirent’i inşa ettirdiler. Orasını ben de gördüm ve kelimelerle anlatılmasına imkan olmadığını söyleyebilirim. Bütün Yunanistan’daki benzer duvarlar ve yapılar bir araya getirilse, bu bir tek Labirent’te harcanan işgücüne ve paraya yaklaşamazlar… Labirent, Piramitler’i dahi geride bırakır. Kapıları birbirinin karşısına düşen üstü örtülü on iki avlusu vardır. Bunların altısı kuzeyde, altısı güneyde ve hepsi birbirinin yanındadır. Hepsinin etrafı bir tek duvarla çevrilidir. Bu binanın içinde iki tür oda vardır: yeraltı odaları ve bunların yukarısında yerin üstündeki odalar. Her iki türden 1500’er oda mevcuttur. Yerin üstündeki odaları dolaştığım için kendi deneyimlerime dayanarak konuşuyorum. Yerin altındaki odaları da görenlerden dinledim; çünkü Mısırlı bekçiler, bunları göstermeye kesinlikle razı olmuyorlar.









Dediklerine göre, bu odalarda, Labirent’i yaptıran kralların ve kutsal timsahların sandukaları bulunuyormuş. Kendi gözlerimle gördüğüm yerin üstündeki odalar ise insanüstü bir çalışmanın ürünü. Labirent’in sonundaki köşede, içine dev şekillerin hakkedilmiş olduğu kırk kulaç yüksekliğinde bir piramit yer alıyor. Yeraltındaki bir dehlizden geçilerek bu piramide giriliyor… Ancak kıyılarında bu Labirent’in inşa edildiği Moeris Gölü, daha da olağanüstü bir eser. İnsan elinden çıktığı çok belli çünkü gölün ortasındaki suyun içinden elli kulaç yukarıya sivrilen ve suyun da o kadar derinine inen iki piramit yükseliyor…”

Halikarnassoslu Heredot’un bu sözlerle anlattığı Labirent, hep bir efsane olarak yer aldı tarihçilerin gözünde. Bir kısmı da “Herodot zaten abartıyı sever, gene karalamış bir şeyler” mealinde hafiften dalgalarını geçip dudak büktüler bu anlatılara. Halbuki MÖ. 1. Yüzyılda yaşamış Sicilyalı Diodor da, Labirent’i, hem de Herodot’un anlattığının aynı biçiminde tarif etmişti. Yine MÖ 25 yılında Mısır’a uğrayan Yunanlı coğrafyacı Strabon, Labirent’i Herodot’tan 423 yıl sonra görmüş ve aynı şekilde aktarmıştı. Peki bu muazzam yapı, nereye kaybolmuştu? Günümüz arkeologları, hangi sebeple bu efsanevi Labirent’in peşine düşmeyi bırakmışlardı? Mısır tarihiyle içli dışlı olanlar için bile Labirent, neden sadece bir dipnottan ya da söylenceden ibaretti?








Karl Richard Lepsius’un Labirent’i


Prusya Kralı 4. Wilhelm, 1842’de bir araştırma heyetini Mısır’a gönderir. Heyetin başında ise o dönemde Alman arkeolojisinin “altın çocuğu” Karl Richard Lepsius vardır. Grup, çeşitli faaliyetlerinin ardından 1843 Mayıs’ında, Kahire’nin 120 km. güneybatısındaki Fayum Vahası’na gelir. Tek bir hedefleri vardı: Labirent’i bulmak.


Fayum Vahası, bitkisel açıdan zengin bir arazidir ve binlerce yıldır Bahr Wahbi adı verilen bir kanalla Nil Nehri’ne bağlıdır. Fayum Vahası’nın eski başkentinin adı, Krokodeilon Polis”ti, yani “Timsahlar Şehri”. Labirent’i yaptıran “Marrhos”tu ki bu, Firavun III. Amenemhet’in tahttaki adıydı. Firavun, Fayum’un Hawara Bölgesi’ne kendi piramitini diktirmişti; Labirent de, bu piramitin yakınlarında olmalıydı. Nitekim “heyecanlı” arkeolog Richard Lepsius, bu bölgeye gelir gelmez Labirent’i bulduğunu iddia etti ve Berlin’e “Çadırlarımızı Labirent’in kalıntılarının üzerine kurduk”mesajını yolladı. İlerleyen günlerde Lepsius, kazılarında içinde granit ve kireçtaşı sütun kalıntıları bulunan bir alanı da açığa çıkarınca, Labirent’i bulduğuna emin oldu. Arkeolog ayrıca bölgedeki bir bendin kalıntılarını inceleyip, burasının yapay olarak oluşturulmuş Moeris Gölü olduğunu da iddia edecekti.
1899’da İngiliz arkeolog Flinders Petrie bölgeye geldi ve Lepsius’un bulduklarının aslında sadece Roma döneminden kalma bir köyün kalıntıları olduğunu keşfetti. Petrie, kazılarına devam ettikçe, köyün altında hiç de doğal olmayan bir taş platosuna rastladı. 304 metreye, 244 metre boyutlarında olan bu yapıyı Petrie, inanılmaz büyüklükteki bir yapının döşemesi olarak kabul etti. Ama bunun net olarak Labirent’le bağdaştırılamayacağını da söylerken notlarına şu eklemeyi yaptı: “Labirent, yüzlerce yıl bir taş ocağı gibi kullanıldı ve biz artık sadece onun bir zamanlar nereye kurulduğunu keşfedebiliriz.”

Labirent, tarihsel kayıtlara 1843’te Richard Lepsius tarafından keşfedilen, ama tamamen yok edilmiş bir efsanevi eser olarak geçti. III. Amenemhet’in piramidinin yakınlarındaki çöle dikilen, üzerinde “Labirent – Yapım: III. Amenemhet – Taş Yapı – 3000 Odalı” yazan paslanmış levha; yüzyılı aşkın bir süre boyunca, Labirent’in varlığını, yolu tesadüfen oradan geçenlere hatırlatacaktı.





Mataha Keşif Heyeti




Aradan geçen yıllar boyunca, Labirent’in varlığını Erich Von Daniken ve bazı gizem araştırmacıları dışında sorgulayan olmadı. Daniken’in “Sfenks’in Gözleri” (İnkilap Yayınevi, 1990) kitabının bir bölümü olduğu gibi Labirent’i anlatıyor ve bu yapının, nasıl oldu da buharlaştığını sorguluyordu. Daniken, Lepsius ve Petrie’nin bulgularını, tarihten gelen anlatılarla karşılaştırıyor ve Labirent’in halen keşfedilmediğini, orada bir yerlerde olduğunu iddia ediyordu.


Louis De Cordier, Mısır eski eserlerini araştırma ve korumaya kendini adamış Belçikalı bir sanatçıydı. Kendisi “Mataha Projesi” adını verdiği bir çalışmanın ilk adımlarını atmış ve bu projeye maddi kaynak olması için özel eğitimler vermiş; ayrıca “Altın Güneş Diski” adını verdiği bir zaman-diski tasarlamıştı. Sanatçı, gelecek nesillere arkeolojik bir buluntu olmasını amaçladığı bu göz alıcı yapıtın satışlarının gelirini de projesini desteklemek kullanıyordu.
“Mataha Projesi”, Mısır’ın efsanevi Labirent’ini bulmayı amaçlıyordu ve çıkış noktası, Petrie’nin “Labirent, taş ocağı olarak kullanıldı ve yok edildi” teorisinin doğru olup olmadığını araştırmaktı. Ayrıca, Petrie’nin bulduğu taş platonun, onun düşündüğünün aksine yapının tabanı değil, tavanı olabileceği ihtimali üzerine duruluyordu. Cordier’in projesine, NRIAG (Mısır Ulusal Astronomi ve Jeofizik Araştırma Enstitüsü) ve Gent Üniversitesi/ Kunst-Zicht’den araştırmacılar katıldılar. Projeye ayrıca Horus ve Isel Vakıflar’ı da destek oldular.
Kurulan “Mataha Keşif Heyeti” (Mataha, Arapça’da Labirent anlamına gelir), Arkeojeofizik adı verilen ve toprakta kazı yapmadan, en son teknolojik aletler yardımıyla, yüzey altının taranması olarak açıklanabilecek bir çalışmayla Hawara’da 18 Şubat 2008’de araştırmalara başladılar. Çalışmanın bir amacı da, bölgede yoğun biçimde varolan tuzlu yeraltı sularının, bulunması muhtemel herhangi bir yapıya zarar verip vermediğinin araştırılması idi. Bölgedeki tuzlu suyu boşaltmak amacıyla hükümet bir proje hazırlığı içindeydi; nitekim Mısır Eski Eserler Müdürlüğü de araştırma iznini aslında bu amaçla vermişti. Ama alınan sonuçlar beklentilerin çok çok ötesindeydi.





Toprağın Altında Ne Vardı?





Araştırma ekibinin çalışmaları, III. Amenemhet’in piramidinin güneyindeki bölgede, toprağın altında arkeolojik buluntular olduğunu gösteriyordu. Taramalar sonucunda, birkaç metre kalınlığında dikey duvarlar ve bu duvarlara bağlı çok sayıda oda keşfedilmişti. Ayrıca Bahr Wahbi Kanalı’nın ikiye böldüğü alanın sağında 150’ye 100 metrelik bir alan, solunda ise 100 metreye 80 metrelik bir başka alan tespit edilmişti. Araştırmacılar, Labirent’in gerçek yapısı ve boyutlarını kesinleştirememiş olmakla birlikte, bir tarihsel söylentinin gerçek olduğunu kanıtlamışlardı: Labirent’in boyutları inanılmazdı. Bununla birlikte tuzlu yeraltı suları ve Kanal’ın varlığı daha net ölçümler yapmaya engel oluyordu.


Araştırmacılar, toprağın 1.5 -2.5 metre derinliğinden itibaren duvarlara ve yapılara rastladılar önce. Çamur tuğlalardan imal edilen duvarlar ve evlerden geriye karmakarışık harabelerden başka bir şey kalmamıştı ve bu katmanın Roma ve Ptolemy dönemine tarihlendiği biliniyordu. O dönemde Labirent bölgesi, aynı zamanda mezarlık olarak da kullanılıyordu ve sonradan Bizans döneminde yerleşim yeri haline gelmişti. Bu katmanın altında, 8 ile 12 metreler arasında, Petrie’nin de tespit ettiği devasa taş blok bulunuyordu. Araştırmacılar, bu taş bloğun da altını taradılar ve buldukları kendi savlarını kanıtlıyordu. Bu büyük taş’ın altında duvarlar ve odalar vardı. Petrie’nin ilk defa bulduğu bu taş blok, Labirent’in tabanı değil, tavanı idi. Mataha ekibi, toprağa kazma bile vurmadan tarihin en büyük arkeolojik keşiflerinden birini yapmıştı: Mısır’ın efsanevi Labirent’i toprağın altında öylece duruyordu.





Neden Bu Keşfi Kimseler Duymadı?





Hikaye bundan sonra çetrefilleşmeye başlıyor: Araştırma sonuçları, Mısır Eski Eserler Dairesi’ne ilk defa Ağustos 2008’de Kahire’deki bir çalıştayda sunuldu. Ardından NRIAG’ın bilimsel dergisinde ve son olarak da Gent Üniversitesi’nin yayınlarında yer aldı. Ama ardından devreye Mısır Eski Eserler Daire Başkanı Dr. Zahi Havass girdi ve Mısır’ın ulusal güvenliğini bahane ederek, sonuçların daha fazla yayılmasına engel oldu. Ekip, Dr. Havass’ın araştırma bulgularını uluslararası medyada açıklamasını beklemeye başladı, ama bu yönde hiçbir adım atılmıyordu. Sonunda (kendi ifadeleriyle) sabır sınırları aşılan araştırmacılar bir web sitesi hazırladılar ve tüm bulgularını bu sitede yayınladılar. (
Labyrinth of Egypt
) Dr. Havass’ın hangi amaçla bu bilgilerin açıklanmasını istemediği konusunda çeşitli spekülasyonlar yapılabilir, ama gerek Mısır tarihi ile ilgili çalışmalar yapanların; gerekse de doğrudan Mısırlılar’ın, bu dünya çapında tanınan bu ismi pek iyi sözlerle anmadıklarını belirtmemiz gerekiyor.





Peki Ya Bundan Sonrası?






Labirent için şu anki en büyük tehlike, Hawara bölgesindeki tuzlu yeraltı suları. Zeminin 4-5 metre altında tespit edilen sular, Labirent’i de dolduruyor ve özellikle de duvar kaplamalarına büyük zararlar veriyor. Hawara Bölgesi’ndeki tuzlu yeraltı sularını boşaltma projesi halihazırda mevcut ve bir an önce harekete geçmesi gerekiyor ki Labirent, günışığına kavuştuğunda duvarlarındaki yazıtlar halen okunabilsin. Yapının büyüklüğü ve etkileyiciliği kadar, duvarlarındaki hiyerogliflerin ve kaplamaların da insanlık tarihi açısından önemi çok büyük. Hele ki sözü edilen, baştan aşağı hiyeroglif dolu 3000 oda ise; araştırmacıların ne gibi bilgilere ulaşabileceklerini hayal etmek bile güç.


UNESCO, 2008’deki çalıştayın ardından tüm Hawara’yı “Dünya Mirası” kapsamında ilan etme ve koruma programına alma çalışmalarına başladı. Fakat bu, sadece bir ilk adım; acilen bir arkeolojik kurtarma operasyonu yapılması gerekiyor. Mısır’da, Tutankhamon’un mezarı hariç, bulunan tüm eserler bir şekilde yağmalanmışlardı; ama toprağın altında olduğu gibi duran, bu büyüklükteki ve üstelik muhtemelen hiç dokunulmamış bir yapı, bir arkeoloğun hayal edebileceğinin bile ötesinde. İnsanı egosuyla, insanlığa hizmet duyguları arasında bırakabilir ve görünen o ki şu anda Labirent’i tuzlu sudan daha da fazla tehdit eden durum bu: Labirent’in kaderi, tek bir adamın elinde ve onun da hangi niyetle hareket ettiği henüz netleşmiş değil.
En kısa zamanda gerekli çalışmaların başlatılması ve Labirent’in tekrar günışığına çıkartılıp, insanlığa kazandırılması dileğiyle…




(İlk Yayın: Yeni Aktüel)
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.12.2018, 22:44   #95
Çevrimdışı
alkanaga
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Kuzey Afrika’da 9 milyon kilometrekarelik bir alana yayılan Sahra Çölü, eskiden yemyeşil ovalar ve mavi göllerle kaplıydı. Aslında Küresel ısınma bugün de iklimlerin hızla değişmesine yol açıyor. Bu MÖ 8000-9000’lerde kuzey afrika afrika için de böyle oldu. Hızla çölleşen topraklar insanlara yaşanabilir az yer bıraktı. Eski Nil deltası da bu nadir yerlerden biriydi. Aslında Mısırda bilinen ilk insan yerleşimi eski taş çağına (yontma taş devrine), paleotik çağa kadar uzanmaktadır. Bu dönemde mısır coğrafyasında Badari Kültürü, Armatyan ve Gerzyan kültürleri, Naqada Kültürü gelişme göstermiştir.
Özetle Küresel ısınmadan dolayı İnsanlar bu dar alanda ilk küçük kasabalar kurdular ve bir araya geldiler. Bu bir araya geliş yerleşik düzeni tetiklemiş oldu ve bir ticaret, üretim ve seçkinler sınıfı’nı oluşturdu.Batısı ve doğusunun dağlarla çevrili olması, güneyinde Nil Nehri'nin çevrili olması ve kuzeyinde Akdeniz'in bulunması, Mısır'ı saldırılara karşı korudu. Çevresindeki dağların, yapılarda kullanılan taş ihtiyacını karşılaması, doğusunda altın madenlerinin bulunması, Nil Nehri'nin tarım alanlarını beslemesi, papirüs ağaçlarının bolluğu Mısır Medeniyetini daha da geliştirdi.
Tarihçi Maneto tararından Eski Mısır hanedanlık tarihinin Firavun Menes ile başladığını söylenmektedir. Fakat tarihçi Maneto, Menes’in milattan önce 3150’li yıllarla 3200 yıllar arasında aşağı mısır ve yukarı mısır krallıklarını birleştiren ilk kral olduğuna inandı. Fakat yakın zamanda Mısırda arkeolojik kazılarla bulunan Narmer Paletinin okunmasıyla; Menes’in değil Narmer‘in ilk firavun ve Mısır’ın birleştiricisi olduğu düşünülmektedir..
Önceleri Mısır iki devletti. Yukarı Mısır bölgesinin bilinen ilk hükümdarı Tiu (Teyew) ‘dur fakat doğumu ve tam olarak yaşadığı dönem bilinmemektedir. Aşağı Mısır bölgesinin bilinen kurucusu Ro, en ünlü kralı ise Zekhen (Mısır akrebi) dir. Zamanla Güney kralı Kuzeyide feth edip Dinin de etkisiyle tek bir devlet yaratmayı başardı.

Halk ayaklanmalar ile Seçkinleri ya da Kralı devirebiliyor, mezarlarını talan edebiliyordu Bu suretle Mısır Hükümdarları Dinin gücüne başvurdular ve kendilerini yarı tanrı ya da tanrının temsilcisi ilan ettiler. Bu sayede tathtlarını çok daha rahat koruyabiliyor, kendilerine ilahi bir güç adledebiliyorlardı.
Bu değişimi ilk mısır krallarının mezarlarında da görebiliriz. Daha önce gömülen mezarlar daha sonra tanrısallığı görünür kılma adına yüzey üstüne yapılmaya başlandı zira dini inanışlara göre, krallar öldükten sonra tanrılaşmış sayıldıklarından, onlar için yapılacak mezarların sonsuza kadar varolması düşünülmüştür. Dinin de etkisiyle Mastabalar inşaa edildi. Mastabalar, imparatorluğun ilk çağlarından büyük devlet memurları tarafından kendileri için yapmış olduklar mezarlardı. Bunar üç odalı mezar tipleridir.
1. Dış oda; burada ölüye sunulan eşyalar bulunur, duvarlar ziyafet ve bayram sahnelerini gösteren kabartmalarla süslenirdi.
2. Gizli iç oda, Sardab adı da verilen bu odada ailenin ölülerinin heykelleri toplanmıştı.

3. Lahidin bulunduğu asıl mezar odası; bir yer altı bacasından ulaşılan bu odada, ölünün özel eşyaları bulunuyordu.
Kısacası Mastabalar’ın mısır mimarisinin gelişimine ait katkısı büyüktür. Daha sonraları Orta imparatorlukta mastabaların yapımına devam edilmekle birlikte Yeni İmparatorluk dönemi içerisinde mastabalar yerine kayalara oyulmuş kaya mezarlarının yapımına başlanmıştı. Kaya mezarlar pek çok eski uygarlıkta da görülmüştür. 2017 yılında da Kahire’nin yaklaşık 200 km güneyinde Samalut kentinin yakınlarındaki El-Kamin El-Sahrawi adlı bölgede 3 kaya mezar bulunmuştu.
Piramit mezarlar ise Mastaba tipi mezarlardan evrimleşelerek gökyüzüne kadar uzanan piramit yapıda mezar olarak ortaya çıktılar. Amaç yine tanrılara ulaşmak, bir güç ve büyüklük gösterisiydi. Kısaca Din, bir toplumu ayakta tutan ve ortak bir kültür oluşturan yegane çimento oldu...

Kaynaklar
https://khosann.com/eski-iklimler-sa...manlari-vardi/
https://onedio.com/haber/gecmisten-g...-tarihi-721177
Mısır Uygarlığı (Medeniyeti) ve Tarihi
Mısır'da Üç Yeni Antik Mezar Keşfedildi | Arkeofili
https://www.dicle.edu.tr/Contents/71...8b7bd3d09a.pdf
__________________
Sevmekten asla vazgeçmeyin. Sevgisiz bir hayat amaçsız, anlamsız olur.
Alkanaga
  Alıntı ile Cevapla
alkanaga'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 27.01.2019, 19:27   #96
Çevrimdışı
Rapİ
Tam Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Ne kadar özenli ve kapsayıcı bir arşiv olmuş. Emeğinize sağlık.
Antik dünyanın en merak edilen konusu.
__________________
  Alıntı ile Cevapla
Rapİ'in Mesajına Teşekkür Etti
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
antik, eski, medeniyeti, mısır


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 07:49.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.