Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Gezelim & Görelim > Buram Buram Türkiye'm

Buram Buram Türkiye'm Gitmesek de, görmesek de o yer bizim yerimizdir...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 26.12.2011, 02:36   #11
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiye’de İslam, Hıristiyanlık ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi

Habib Neccar Camii ve Türbesi
Hatay
Fotoğraf: Umut Kaçar

Habibün Neccar’ın Antakya’da yaşadığına ve dülgerlike (marangozluk) uğraştığına inanılıyor.

Kuran’da adı anılmaksızın kendisinden bahsedilir. Yahya Suresi’nin 13-27. ayetleri arsında anlatılan olaylar onunla ilişkişlendirilir. Buna göre Allah, Antakya halkı sapıtınca iki elçi yollar (yorumculara göre Yahya ve Yunus), sonra bir üçüncüsünü gönderir (Şem’un). Ancak elçileri dinlemeyen halk sapkınlığa devam eder. Halkı elçilerin sözüne uyma konusunda uyaran bir kişi öldürülür. Bu öldürülen Habibün Neccar’dır. Araplar Neccar’ın mezarının bulunduğu Silpius Dağı’na Habibün Neccar adını verir.

Habib Neccar Camii, Hatay’da yapılan ilk cami olarak biliniyor. Baybars zamanında eski bir tapınağın yerine yapılan cami, 9. yüzyılda depremden zarar gördüğü için yeniden yapıldı ama minare eski şeklini korudu. Kitabesinde yeniden yapım tarihi olarak hicri 1275 yazıyor. Caminin bir köşesinde Habib Neccar’ın türbesi yer alıyor.


Aziz Paulus (St. Paul) Kilisesi
Isparta
Fotoğraf: Fatih Özenbaş


Aziz Paulus (St. Paul) Kilisesi, Yalvaç ilçesinin yaklaşık 1 kilometre kuzeyinde, Sultan Dağları’nın güney yamaçlarında kurulu Antiocheia antik kentinde yer alıyor.

İlk Hıristiyan kiliseleri arasında yer almasından dolayı önem taşıyor.

İsa’nın havarilerinden St. Paul’ün, St. Barnabas ile birlikte İS 46 yılında kente gelerek buradaki sinagogda ilk resmi vaazını verdiği söylenir. Daha sonra bu sinagog üzerine St. Paul Kilisesi inşa edildi.

Antiokheia’nın ilk ve en büyük kilisesi olan St. Paul, Roma hamamının 200 metre güneyinde yer alıyor. Yapı bazilikal planlıdır. Kilisede yapılan araştırmalar, daha önce inşa edilmiş küçük boyutlardaki bir sinagogun varlığını doğruladı.

Kilisenin taban mozaikleri ile sütunlu bir duvarın görünümü oldukça etkileyici. Kilisenin içinde çok sayıda mezar ve iskelet kalıntılarına rastlandı.

Kilisede yer alan kitabelerde Optimus Ortodoks liderlerinin adı geçiyor.



Aya Thekla
(Meryemlik)
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün

Silifke’ye 5 kilometre mesafede, Taşucu yolu üzerinde bulunan Aya Th ekla Hıristiyanlığın en eski ve en önemli merkezlerinden biri olup, İS 50 yılında kurulduğu tahmin ediliyor.

Meryemlik’in tarihi Azize Th ekla’nın buraya gelişi ile başlıyor. Hz. İsa’nın havarilerinden olan Aziz Paulus’un (St. Paul) vaazlarını dinleyerek etkilenen ve kendini Hıristiyanlık dinine adayan 17 yaşındaki Azize Th ekla, yörede (Konya, Yalvaç, Kapadokya) Hıristiyanlığı yaymaya çalışırken paganların (putperest Romalılar) baskılarına maruz kalıp öldürüleceğini anlayınca kaçarak Silifke’ye gelir.

Yeraltında bulunan mağaralarda saklanan ve dinini yaymaya devam eden azizenin, bunun yanı sıra hastalara yardım ettiği rivayet ediliyor. Azize Th ekla’nın öldürüleceğini anlayınca bu mağarada kaybolduğuna inanılıyor.

Azize Th ekla’nın içinde yaşadığı mağara, onun kayboluşundan sonra Hıristiyanlarca kutsal yerlerden sayıldı.

İS 312 yılında bu din serbest bırakılıncaya kadar gizli bir ibadet yeri olarak kullanıldı. Bu mağara bölümü daha sonra 4. yüzyılda kiliseye (yeraltı kilisesi) dönüştürüldü.

Üzerinde bugün sadece apsisinin biri bulunan Aya Th ekla Kilisesi, üç nefli Th ekla Bazilikası, büyük sarnıç, nekropol alanı ve kutsal yol görülmeye değer yerlerden.

Ashabı Kehf Mağarası

Fotoğraf: Şebnem Eraş

İçel’in Tarsus ilçesine 12 kilometre mesafedeki Ulaş köyü yakınında.


Kuranı Kerim’de bir sureye adını veren bu mağara, hem Müslüman, hem de Hıristiyanlarca kutsal sayılıyor.

İnanışa göre çoktanrılı dönemde, tek Tanrıya inandıkları için eziyet edilmekten kaçan Hıristiyan dinine mensup yedi genç (Yemliha, Mekseline, Mislina, Mernuş, Sazenuş, Debrenuş ve Kefeştetayuş), köpekleriyle birlikte bu mağaraya saklanırlar.

Mucizevi bir şekilde taş kesilip 300 yıl uykuya dalan bu dindar kişiler, uyandıklarında her şeyin çok farklı olduğunu görürler. İçlerinden birisi yiyecek almak için kente gider, ancak yakalanır. Yakalayanlar, onunla birlikte mağaraya geldiklerinde yedi yavru kuşun tünediği bir yuvadan başka bir şey görmez. Bu nedenle burası “Yedi Uyurlar Mağarası” olarak adlandırılır.

Mağaranın üstünde 1873 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan camiye sonradan üç şerefeli bir de minare eklendi.

Ashabı Kehf söyleni Anadolu insanını çok etkilemiş olmalı ki birçok yerde daha aynı adla ya da “Yedi Uyurlar”, “Yedi Uyuyanlar” adlarıyla anılan mağaralar görülüyor. Bunlardan en bilinenlerini anmadan geçemedik.
  • Yedi Uyurlar Mağarası (İzmir)
İzmir’deki Yedi Uyurlar Mağarası’nın söyleni ise 3. yüzyılın başında hüküm süren ve Hıristiyanlara karşı acımasızlığıyla bilinen Roma İmparatoru Decius zamanına dayandırılır.

Buna göre; Decius’un zulmünden kaçan yedi kişinin, sığındıkları Panayır Dağı’ndaki Yedi Uyurlar Mağarası’nda 200 yıl süren bir uykuya daldıkları kabul edilir.

Dört katı ortaya çıkarılan mağaralarda, iki kilise ve birçok mezar bulunuyor.
  • Ashabı Kehf Külliyesi ve Camii (Kahramanmaraş)
Afşin’in 8 kilometre batısında, yüksek bir tepe üstündeki yapılar topluluğu 13. yüzyıldan kalma. Cami, kervansaray, ribat ve planı saptanamayan birçok küçük yapıdan oluşuyor. Son yıllarda onarıldı.

Ashabı Kehf Mağarası’nın önünde, Bizans kilisesinden camiye dönüştüren yapı Ashabı Kehf Camii olarak biliniyor.

Kayaya oyulmuş, geniş kemerle birbirine bağlı iki tonozlu mağara bölümünün önünde üç bölümlü yapı yer alıyor.

Caminin doğusunda ikisi tonozlu, biri küçük kubbe ile örtülü üç bölümlü son cemaat yeri var.

Bir bölümü kayalara oyulmuş olan ribat iki katlı; alt katı kesme taş, üst kat ise tuğla ile inşa edilmiş. Yapıya güneydeki görkemli taçkapıdan giriliyor. Dışa taşkın dikdörtgen taçkapı iç içe bordürlerle bezeli. Mukarnaslı, yıldız geçmeli bordürlerin ortasında bitkisel ve geometrik rozetler yer alıyor. Taçkapıdan girilen uzun koridorun sağında, üç kemerle açılan başka bir salon, salonda ise kemerle bağlanan tonozlu mescit ile buna dikey eyvan yer alıyor.


Aziz Paulus (St. Paul) Kilisesi


İçel
İçel’in Tarsus ilçesinde bulunan ve Aziz Paulus’a (St. Paul) adandığı bilinen yapının İS 11.-12. yüzyıllarda inşa edildiği tahmin ediliyor.

İkinci kez 1862 yılında yeniden yapılan kilise, iki sıra halinde dört sütunla üç nefe ayrıldı ve üzeri tonozla örtüldü. Kuzeydoğu köşesinde çan kulesi bulunan kilisenin iç mekânı fresklerle süslü olup, aziz ve melek tasvirleri ile Hz. İsa tasviri yer alıyor.
  • Aziz Paulus Kuyusu
Yine Tarsus ilçesinde, Cumhuriyet Alanı’nın yaklaşık 300 metre kuzeyinde, öteden beri “St. Paul’un Evi” olarak kabul edilen bir avluda bulunan kuyunun St Paul adına yapıldığı rivayet ediliyor.

Tarihi açıdan zengin geçmişi olan kuyu ve yakın çevresi günümüzde koruma altına alınarak arkeolojik araştırmalar yapıldı. Bu araştırmalarda, St. Paul Kuyusu ve çevresinin Roma, Bizans ve Osmanlı dönemi kültür katlarını verdiği tespit edildi. Suyunun şifalı olduğuna inanılan St. Paul Kuyusu, turistlerden yoğun ilgi görüyor.


Binbir Kilise
(Maden)
Fotoğraf: Özcan Yüksek

Maden, Karaman’ın 50 kilometre kuzeyinde Karadağ eteklerine kurulmuş Binbir Kilise olarak bilinen tarihi kalıntıların üzerinde yer alıyor. Köye girişte sağdaki ilk bina Büyük Kilise olarak anılıyor.


Düzgün kesme taştan yapılmış Büyük Kilise’nin (Mahalaç Kilisesi) girişi ile dokuz kemerli sol kanadı ayakta kalmış.

Kilisenin kuzeyinde büyük bir sarnıç bulunuyor. Kent susuz bir arazi üzerinde kurulduğundan tüm mabetler, keşişhaneler, rahip ve öğrenci odalarında ve konutların hepsinde sarnıç olduğu görülüyor. Kentin kuzeyinde bulunan Çanlı Kilise ise yıkıntı halinde.

Kentin tam ortasında bir mezarlık bulunuyor. Birinci kilisenin kuzeybatısında, ikinci bir kilise daha var. Bu kilisenin apsis kısmı ile girişi ayakta. Maden antik şehri bu değerlerinden dolayı kentsel sit alanı ilan edildi
  • Derbe
Karaman’a 23 kilometre mesafedeki Ekinözü (Aşıran) köyündeki antik Derbe yerleşiminde Kerti Höyük’ün yanı sıra Hıristiyanlığın ilk yıllarına ait kilise kalıntısı bulunuyor.

Bu kilisenin Ephesos’taki Meryemana Kilisesi’nden 13 yıl önce kurulan bir Hıristiyan kilisesi olduğu rivayet ediliyor. Kilisenin İS 41 yılında St. Paul ve St. Barnabas tarafından yapıldığı rivayet edilir.
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.12.2011, 02:51   #12
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiye’de İslam, Hıristiyanlık ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi

Aktekke Camii
(Maderi Mevlana)
Karaman
Fotoğraf: Özcan Yüksek

Karaman’da, Karamanoğulları dönemine ait olan cami merkezi tek kubbeli, yüksek minareli bir yapı.

I. Alaattin Bey tarafından Mevlana Celaleddin Rumi’nin annesine atfen 1371 yılında yapılan cami, 1925 yılında tekkelerin kapatılmasına kadar Mevlevi dergâhı olarak da kullanıldı.

Büyük bir kubbenin örttüğü caminin son cemaat yerini de iki mermer sütun ve yan duvarların üzerine dayanan üç kubbe örtüyor. Son cemaat yerinin solunda tek şerefeli bir minare yer alıyor.


Karaman
Fotoğraf: Yıldırım Güngör

Giriş kapısının sağında ve solunda iki mihrapçık yer alıyor.

Giriş kapısında, mermer kemerin üzerine bir Mevlevi sikkesi işlendiği görülüyor.

Camide, ayrılmış bölümde Mevlana’nın annesi Mümine Hatun ile ağabeyi Muhammet Alaattin’in sandukasıyla birlikte 20’den fazla, taş sanduka bulunuyor.

Sandukalardan bazılarının Seyfettin Süleyman gibi Karamanoğlu emirlerine ait olduğu sanılıyor.

Cami avlusunun karşısında, Mevlevi dervişlerin nefi slerini terbiye etmek için 40 gün kalarak çile doldurduğu “çilehane” var.

Mevlana’nın annesi için yapıldığından Maderi Mevlana Camii de deniyor.


Meryemana Katedrali
(Fethiye Camii)


Kars
Fotoğraf: Oktar Güloğlu

Ani antik kentinde.

Kars’a 48 kilometre mesafede, Ocaklı köyü yakınında Arpaçay Nehri kenarındaki Ani kentinin kuruluşu İÖ 350-300 yıllarına dayanıyor. Ani kenti 10. yüzyılda en parlak dönemini yaşadı; yerli Hıristiyan beyliğinin başkentliğini üstlenerek birçok kilise ve sivil binalarla donatıldı.

Katedralin yapımına 1010’da başlandı. Bazilikal planlı, üç nefl i ve silindirik gövdeli, konik çatılı kubbesi ile görkemli bir yapı olan katedral, 1064’te Alpaslan’ın Ani’yi almasıyla birlikte bir süre cami olarak kullanıldı.

Kayıtlardan yapının 1319 yılında depremden hasar gördüğünü ve Mimar Tiridat tarafından onarıldığını öğreniyoruz. Ani’deki en iyi korunarak günümüze ulaşan yapılardan biri de Meryemana Kilisesi’dir.


Menuçehr Camii


Kars
Fotoğraf: Mehmet Gulbiz


Menuçehr Camii de Ani’de.

Kars gibi Ani de jeopolitik durumu dolayısıyla birçok devletin istilasına ve yıkımına uğradı. Selçuklu Sultanı Alparslan, Ani’yi 1064 yılında alarak onarmış, kenti Selçuklu soyundan Şeddatoğullarına bırakmıştı. Şeddatoğulları da Ani’de önemli imar çalışmaları ve onarımlar yaptı. Selçuklu mimarisi örnekleri camiler, hamamlar, saraylar, konutlar, pazaryerleri ile kenti zenginleştirdiler.

Şeddatoğullarından Ebu Süca tarafından 1072 yılında yaptırılan Menuçehr Camii, Selçukluların Anadolu’da inşa ettikleri ilk cami olarak dikkati çekiyor. Üç nefli olup tavanlarındaki mozaik görünümlü taşları ve zengin motifli geometrik süslemeleriyle özgün bir Anadolu Selçuklu eseri.

Külah kısmı yıkılmış olan 99 basamaklı minaresinin şerefesinin altında renkli taşlarla yazılmış “Allah” yazısı Ani de okunuyor.


Soğanlı Kiliseleri

Karabaş Kilisesi (Kayseri)
Fotoğraf: Sinan Çakmak


Yeşilhisar ilçesine bağlı Soğanlı köyünde.

Soğanlı, Kayseri’ye 80 kilometre mesafede. Aşağı ve Yukarı Soğanlı olarak ikiye ayrılan yöre, kaya kiliseleri ve mağaraların günümüz konutlarıyla iç içe olduğu, yeşillikler arasında bir açık hava müzesi sanki.


Soğanlı Vadisi (Kayseri)
Fotoğraf: Sinan Çakmak


İS 4. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlığın Kappadokia’daki merkezlerinden biri olan Soğanlı’da 50’ye yakın kaya kilisesi ve mağara var.

Soğanlı kiliselerinin en önemlileri; Yılanlı Kilise, Gök Kilise, Balıklı Kilise, Karabaş Kilisesi, Tokalı Kilise, Geyikli Kilise, Meryemana Kilisesi, Kubbeli Kilise ve Aziz Barbara Kilisesi…

Kiliselerdeki fresklerde genellikle İncil’den alınmış konuların işlendiği görülüyor.
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.12.2011, 03:31   #13
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiye’de İslam, Hıristiyanlık ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi

Ahi Evran Camii ve Türbesi


Kırşehir
Fotoğraf: Fatih Pınar

Ahievran Mahallesi, Tekke Sokağı’nda.

Ahilik Anadolu’da esnaf arasında yardımlaşma temelli bir örgütlenmeydi. Ama belli dönemlerde siyasi etkisi de olduğu biliniyor. Arapçadan dilimize geçen “ahi” sözcüğü “kardeş” anlamına geliyor.

Arap kültüründeki Ahiliğin bir çeşit tarikat kimliği taşımasına karşın Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Türk halkı arasında yaygınlaşan örgütlenme gündelik geçim kaygısı ve insani ilişkileri düzenleyen, daha çok ahlaki kurallara vurgu yapan bir özellik gösteriyordu.

Anadolu’daki Ahilik örgütlenmesinin kurucusu olarak Ahi Evran (1236-1329) kabul edilir.

Ahi Evran adına 1482 yılında inşa edilen cami Kırşehir kent merkezinde. Caminin yanındaki Ahi Evran Türbesi’ne 20. yüzyılın başında yapılan minare ile namaz odasından merdivenle geçilir.


Alaattin Camii

Konya
Fotoğraf: Özcan Yüksek

Alaattin Tepesi’nin kuzeyinde.

Konya’nın Anadolu Selçuklu dönemine ait en büyük ve en eski camisidir. Cami, şehrin merkezinde yüksekçe bir höyük olan Alattin Tepesi üzerinde yer alıyor.

Selçuklu Sultanı I. Rüknettin Mesut’un son zamanlarında başlayan, II. Kılıçaslan döneminde (1156– 1192) devam eden caminin yapımı I. Alaattin Keykubad tarafından 1221 yılında tamamlandı.

Eski Arap stilindeki çok sütunlu camilerin Anadolu’daki en eski örneklerinden olan cami 57x86 metre boyutlarında, mimarı Mehmed bin Havland.

Düz çatılı caminin ilgi gören özelliklerinden biri, abanoz ağacından yapılmış minberi. Minber, Anadolu Selçuklu ahşap işlemeciliğinin en güzel örneklerinden. Kuzeydoğu köşesinde tek şerefeli bir minaresi var. Çatıyı taşıyan düz, mermerden yuvarlak 62 sütun çeşitli Roma ve Bizans devri eserlerinden sökülerek camide kullanıldı. Batıda sonradan eklenen kubbeli kısmın iç yüzeyi çinilerle kaplı.

Ahlatlı Mengum Berti tarafından 1155 yılında yapılan mihrap çinilerle süslü.

Caminin kuzeyindeki bahçede, camiye bitişik kubbeli ve on köşeli Sultanlar Türbesi yer alıyor.



Mevlana Müzesi

Konya
Fotoğraf: Özcan Yüksek


Mevlana Celaleddin Rumi 1207‘de Horasan’ın Belh şehrinde doğdu.

Döneminin ünlü bilginlerinden “Sultanül Ulema” denilen babası Bahaeddin Veled ve ailesinin öteki bireyleriyle birlikte 1229’da Konya’ya yerleştiler.

İyi bir eğitim almış olan Mevlana tasavvufi şiirleriyle ve kurucusu olduğu Mevlevilikle günümüzde de dünya çapında üne sahip.

Mevlana 1244’te Şems-i Tebrizi (Muhammed Şemseddin) ile tanıştıktan sonra ders vermeyi bırakıp kendini bütünüyle tasavvufi düşünceye adadı.

Doğu şiirinin yüzyıllara yayılan birikimi içinde en başarılı yapıtlardan biri sayılan 25 bin 618 beyitten (ikilik) oluşan Mesnevi’yi, Farsça olarak bu dönemde yazdı. Vaazları, rubaileri ve mektuplarının yanı sıra 43 bin beyitten oluşan bir Divan’ı var.

Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlana Dergâhı’nın ilk çekirdeğini babasının mezarı oluşturdu. Babası 1231’de ölünce surların yakınındaki gül bahçesine gömüldü. Daha sonra Mevlana onun başucunda hazırlanan kabre gömüldü.

Mevlana 1273’ ölünce oğlu Sultan Veled, türbe yaptırmak isteyen müritlerin isteğini kabul etti. Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled öldüğünde de müritleri bir türbe yapılması için ısrar etmiş ama Mevlana “Gök kubbeden daha iyi kubbe mi olur” diyerek izin vermemişti.

Kubbei Hadra (Yeşil Kubbe) denilen türbenin mimarı Tebrizli Bedrettin.

Bu tarihten sonra inşaat faaliyetleri eklemelerle 19. yüzyılın sonuna kadar devam etti.

Mevlevi dergâhı ve türbe, 1926 yılında Konya “Asârı Atika Müzesi” adı altında hizmete açıldı. “Mevlana Müzesi” adını ise 1954 yılında yeniden düzenlenerek açılışında aldı.

Müzenin avlusuna “dervişan” kapısından giriliyor. Derviş hücreleri avlunun kuzey ve batı yönü boyunca sıralanıyor. Güney yönü, matbah ve Hürrem Paşa Türbesi’nden sonra Üçler Mezarlığı’na açılan “hamuşan” (susmuşlar) kapısı ile son buluyor.

Mevlana ve aile fertlerinin mezarlarının da içinde bulunduğu ana bina avlunun doğusunda. Burada ayrıca Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan Paşa türbelerinin yanı sıra semahane ve mescit bölümleri görülür.

Avluda, I. Selim’in (Yavuz) 1512 yılında yaptırdığı, üzeri kapalı şadırvan ile “Şebi Arus” (Düğün Gecesi) havuzu ve avlunun kuzeyinde “Selsebil” adı verilen çeşme bulunuyor.

Mevlana Müzesi’nde sergilenen eserler arasında; Tilavet Odası’nda çeşitli hat örnekleri, semahanede halılar, madeni ve ahşap eserlerle bazı müzik aletleri, mescit kısmında halı ve ahşap kapı örnekleri, cilt, hat ve tezhip örnekleri, derviş hücrelerinde çeşitli kıymetli halılar sayılabilir.

Şems-i Tebrizi Camii ve Türbesi

Konya
Fotoğraf: Özcan Yüksek

Asıl adı Muhammed Şemseddin olan Şems-i Tebrizi kimi kaynaklara göre 1164 yılında Tebriz’de doğdu. Yine kimi kaynaklar 1247 yılında Konya’da öldüğünü söylese de ölüm tarihi de doğum tarihi gibi kesin değil.

Kimi kaynaklara göre Şems, Mevlana’nın tasavvuf anlayışında etkili oldu. Konya’ya ilk gelişinde kısa süreli kalıp Şam’a döndükten bir süre sonra Mevlana, oğlu Sultan Veled’i göndererek Şems’i Konya’ya geri getirtti. Şems’in bu gelişinde Konya’da evlendiği rivayet ediliyor. Buna karşın bir gün habersizce ortadan kaybolmasının ardından, Mevlana’nın bazı müritleri tarafından öldürüldüğü de rivayet edildi.

Cami ve türbe Şerafettin Camii’nin kuzeyinde eskiden mezarlık olan Şems Parkı’nın içinde yer alıyor.

İlk yapının 13. yüzyılda yapıldığı sanılıyor, ancak kim tarafından yaptırıldığı bilinmiyor. Cami, 1510 yılında Abdurrezzakoğlu Emir İshak Bey tarafından türbeyle birlikte elden geçirildi ve genişletildi.

Cami bölümüyle bitişik durumda, içten tavanlı, dıştan sekizgen tambur üzerine piramidal külahla örtülü. Eyvan şeklinde olan türbe mescide kalemişi bezemeli ahşap Bursa kemeri ile açılıyor. Diğer yönlerde, biri altta, diğeri üstte olmak üzere ikişer penceresi var.

Türbenin duvarlarında herhangi bir süsleme görülmezken tavanı geometrik motifl erle bezeli. Gövdesi taştan, tambur ve külahı ise tuğladan yapılan türbe, 1977 yılında onarımı sırasında özgünlüğünü yitirdi.

Kapı Camii

Konya
Fotoğraf: Sinan Anadol


Sarrafl ar (Çıkrıkçılar) Caddesi üzerinde.

Caminin asıl adı İhyaiyye. Eski Konya Kalesi’nin kapılarından birine yakın olduğundan Kapı Camii adı ile anılıyor.

Cami, ilk defa 1658 yılında Mevlevi dergâhı şeyhlerinden Pir Hüseyin Çelebi tarafından yaptırıldı. Bir süre sonra yıkılan bu camiyi 1811 yılında Konya Müftüsü Esenlerlizade Seyyid Abdurrahman yeniledi. Ancak 1867 yılında bir yangın, cami ile birlikte çevredeki vakıf dükkânlarını da yok etti. Bu olaydan bir yıl sonra cami, üçüncü kez yeniden yapıldı. Taçkapısı üzerinde görülen 1868 tarihli kitabe üçüncü yapımında kondu.

Kapı Camii, Konya’da yer alan Osmanlı dönemi camilerinin en büyüğü. Kuzeyinde 10 mermer sütuna oturan yüksek bir son cemaat mahalli ve basık kemerli bir cümle kapısı var. Ayrıca, doğu ve batı yönlerinde de birer kapısı bulunuyor.

Kesme taştan inşa edilen caminin üzeri dıştan çatı, içten büyüklü, küçüklü sekiz kubbe ile örtülü. Taş mihrabı ve ahşap minberi sade bir işçilikle yapılmış.

Sultan (Mesir) Camii

Manisa
Fotoğraf: Kubilay Akdemir


İzmir Caddesi’nde.

Manisa deyince “mesir macunu” akla geliyor. Mesir Şenlikleri’nde halka mesir dağıtılan yer ise “Mesir Camii” de denen Sultan Camii.

Cami, I. Süleyman’ın (Kanuni) annesi Ayşe Hafsa Sultan adına, 1522’de yapıldı. Medrese, sübyan mektebi ve imaretten oluşan külliyeye sonradan darüşşifa ve hamam da eklendi. Yüksek dört duvar üzerine sekiz köşeli kasnakla oturtulmuş olan merkezi kubbenin iki yanında ikişer tane küçük kubbe var. Kesme taş ve tuğladan yapılmış caminin iki yanında birer şerefeli iki minaresi de kesme taştan. Gün ışığı camiye 20 pencereden giriyor.

Camide halka mesir dağıtılmasının tarihi ise 1540 yılına kadar gidiyor. Mesirin burada dağıtılmasının nedeni ise ilk kez külliyenin darüşşifasında görevli Merkez Efendi (1460-1552) tarafından yapılmış olması. Merkez Efendi’nin 41 çeşit baharat kullanarak yaptığı mesir macunu caminin minaresinden, 21 Mart’ta Nevruz gününe denk getirilerek avluda toplanan halka atılmış.

Asıl adı Musa Muslihittin bin Kılıç olan Merkez Efendi ünlü bir mutasavvıf olmasının yanı sıra hekimliğe de aşinadır. Sultan Camii’nin darüşşifasına İstanbul’dan getirilmesinin nedeni de hekimliğidir. I. Süleyman (Kanuni) zamanında İstanbul’a geri dönen Merkez Efendi, Şeyh Sümbül Sinan’ın müridi, sonra şeyhinin yerine geçerek Kocamustafapaşa Tekkesi’ne şeyh oldu. İlahileriyle de bilinen Merkez Efendi’nin türbesi Yenikapı civarında. İstanbul’daki Merkezefendi semtinin adı da ondan geliyor.
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.12.2011, 03:42   #14
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiye’de İslam, Hıristiyanlık ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi

Deyrüzzeferan Manastırı

Mardin
Fotoğraf: Hüseyin Keten


Mardin ilinin üç kilometre doğusunda bulunan manastır, 4. yüzyılda kuruldu.

Yukarı Mezopotamya’nın tarihi yapıları içinde en tanınmışlarından biri ola Deyrüzzeferan, Süryani Kadim cemaatinin dini merkezi.

Arapça “deyr” sözcüğü tapınak, mabet, kilise, manastır anlamına geliyor.
Mardin
Fotoğraf: Ayk Kökçü


Manastır içinde, yapıldığı dönemden kalma mozaikler bugün de görülebiliyor.

Manastırın mihrabı özgün. İki katlı bir yapı olan manastır bünyesinde çeşitli devirlere ait üç ibadethane bulunuyor. Duvarlarının alt kısmında 1x3 metre boyutlarında taş blokların harçsız tutturulmuş olmasıyla dikkat çekiyor.

Canlı bir tarih görünümünde olan manastırın en büyük özelliklerinden biri de içinde 52 Süryani patriğinin mezarlarının bulunması.


Göreme
Nevşehir
Fotoğraf: Fatih Özenbaş

Nevşehir’e 13 kilometre mesafedeki Göreme kasabasının iki kilometre doğusunda yer alanda kayalara oyularak inşa edilmiş birçok yaşam alanı ve dini yapı bulunuyor.

Bölgenin İS 4. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar yoğun biçimde manastır yapımına sahne olduğu biliniyor. Hemen her kaya bloğunun içinde kiliseler, şapeller, yemekhaneler ve oturma mekânları var.

Bugünkü Göreme Açık Hava Müzesi manastır eğitim sisteminin başlatıldığı yer olarak kabul ediliyor. Soğanlı, Ihlara, Açıksaray ise aynı eğitim sisteminin daha sonraları görüldüğü yerler.

Kiliselerde belli başlı iki boyama tekniği saptandı. Düzeltilen kaya yüzeyinin boyanması ve fresko tekniği ile yapılan boyama. Kiliselerde işlenen konuların İncil ve Hz. İsa’nın hayatından alınmış olduğu görülür.

Göreme Açık Hava Müzesi’nde Rahipler (Erkekler) ve Rahibeler (Kızlar) Manastırı, Aziz Basil Kilisesi, Elmalı Kilise, Aziz Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise ve Tokalı Kilise bulunuyor.
  • Rahibeler ve Rahipler Manastırı
Müze girişinin solunda yer alan altı yedi katlı kaya kütlesi “Rahibeler Manastırı” olarak biliniyor. Bu manastırın birinci katında yemekhane, mutfak, birkaç oda; ikinci katında ise yıkık şapel günümüzde de ayakta. Kilisede doğrudan kaya üzerine yapılan Hz. İsa freskinin yanında kırmızı bezemeler görülüyor.

Manastırda katlar arasındaki bağlantı tünellerle sağlanmış. Tehlike anında tünelleri kapatmak üzere yeraltı şehirlerinde olduğu gibi “sürgü taşları” kullanılmış. Sağdaki Rahipler Manastırı’nda ise erozyon nedeniyle katlar arasındaki geçişler kapandığından, sadece giriş katındaki birkaç oda görülebiliyor.
  • Aziz Basileos Şapeli
Göreme Açık Hava Müzesi’nin girişindeki kilise 11. yüzyıla tarihlendiriyor. Ana apsiste Hz. İsa portresi, önyüzünde Hz. Meryem ve çocuk İsa, kuzey duvarında at üzerinde Aziz Th eodore, güney duvarında ise yine at üzerinde ejderle savaşan Aziz George tasviri, Aziz Demetrius ve iki azize tasviri bulunuyor.


Elmalı Kilise (Nevşehir)
Fotoğraf: Şebnem Eraş

  • Elmalı Kilise
Elmalı Kilise 11. yüzyılın ortası ve 12. yüzyılın başına tarihlendiriliyor. Kiliseye, kuzeyden açılan bir tünelle giriliyor. Elmalı Kilise’nin ilk süslemeleri doğrudan duvara kırmızı boya ile yapılan haç ve geometrik motiflerden oluşuyor.

Fresklerinde İncil kaynaklı sahnelerin yanı sıra Tevrat, İbrahim Peygamber’in konukseverliği ve üç Yahudi gencin fırında yakılması sahneleri görülüyor.
  • Azize Barbara Şapeli
Elmalı Kilise’nin bulunduğu kaya bloğunun arkasındaki şapel 11. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendiriliyor.

Motifl er kırmızı boya ile doğrudan kaya üzerine çizilmiş. Duvarlarda ve kubbede zengin geometrik motifler, mitolojik hayvan betimleri yer alıyor.
  • Yılanlı (Aziz Onophorios) Kilise
Yılanlı Kilise 11. yüzyıla tarihlendiriliyor. Kilise tonozunun her iki yanında Kappadokia’da saygın olan azizlerin tasvirleri bulunuyor.

Fresklerde canlandırılan sahneler arasında; çıplak, uzun saçlı ve önünde palmiye ağacı bulunan Aziz Onophorios, yanında takdis pozisyonunda Aziz Th omas ve elinde bir kitapla Aziz Basileos betimi dikkat çekiyor.


Karanlık Kilise (Nevşehir)
Fotoğraf: Ahmet Özyurt

  • Karanlık Kilise
Kilise 11. yüzyıl sonu ile 12. yüzyıl başına tarihlendiriliyor. Narteks kısmındaki küçük pencereden çok az ışık almasından dolayı Karanlık Kilise olarak adlandırılıyor.

Fresklerinde İncil kaynaklı sahnelerin yanı sıra Elmalı ve Çarıklı Kilise’de olduğu gibi Tevrat kaynaklı sahneler de görülüyor.
  • Azize Katerina Şapeli
Karanlık Kilise ile Çarıklı Kilise arasında yer alan Azize Katerina Şapeli 11. yüzyıla tarihlendiriliyor.

Şapelin sadece naos kısmında figürler görülür. Pandantifl er kabartma geometrik süslemelerle bezeli.
  • Çarıklı Kilise
Kilise 12. yüzyıl sonu, 13. yüzyıl başına tarihlendiriliyor.

Hz. İsa’nın hayatını konu alan tasvirler, İbrahim Peygamber’in konukseverliğini gösteren Tevrat sahnesi, aziz ve kiliseyi yaptıran kişinin tasvirleri iyi korunmuş durumda. Elmalı ve Karanlık Kilise’ye benzemekle beraber, Hz. İsa’nın çarmıha gerilişi ve çarmıhtan alınış sahneleri kiliseyi ötekilerden farklı kılıyor. Buradaki figürler genellikle büyük ve uzun olmalarıyla ayrılıyor.
  • Tokalı Kilise
Bölgenin bilinen en eski 10. yüzyıl sonu, 11. yüzyıl başı) kaya kilisesi olup dört mekândan oluşur: Tek Nefli Eski Kilise, Yeni Kilise, Eski Kilise’nin altındaki kilise, Yeni Kilise’nin kuzeyindeki Yan Şapel.

Çeşitli azizlerin tasvirleri ve çoğunlukla Hz. İsa’nın mucizelerine ait sahneler yer alıyor.
  • Paşabağları ve Zelve Örenyerleri
Bir kilometre uzaktaki peribacaları en iyi Zelve örenyerinden görülüyor. Burada ayrıca Aziz Simeon adına yapılmış şapel ve birçok kaya mekânı var. Paşabağları’nın daha ilerisinde Göreme- Avanos karayolundan iki kilometre içeride, üç vadiden oluşan Zelve örenyeri, peribacalarının en yoğun olduğu yer. Bölge Hıristiyanların 9. ve 13. yüzyıllarda önemli yerleşim ve dini merkezlerinden. İkonaklastik dönem öncesine ait Balıklı, Üzümlü ve Geyikli kiliseler vadinin önemli kiliseleri.


Yeni Tokalı Kilise (Nevşehir)
Fotoğraf: Ahmet Özyurt
  • Çavuşin Kilisesi
Göreme-Avanos yolu kenarında, Göreme’ye iki buçuk kilometre mesafede yer alıyor.

İmparator Nicephoros Phocas adına yapılan Çavuşin Kilisesi 964-965 yıllarına tarihlendiriliyor. Fresklerinde, öteki kaya kiliselerinde görüldüğü gibi İncil Hz. İsa’nın hayatından alınmış sahnelerin işlendiği görülüyor.
  • Açıksaray Harabeleri
Gülşehir’e 3 kilometre mesafede. Tüf kayalar içinde oyulmuş sayısız mekânlar ve kiliseleriyle önemli bir örenyeri. 9-10. yüzyıla tarihlendiriliyor. Bu yörede bulunan mantar şeklindeki peribacası Kappadokia’da sadece bu örenyerinde görülüyor.
  • Aziz Jean Kilisesi
Kilise apsisinde yer alan yazıta göre 1212 yılında yapıldı.

Gülşehir ilçe merkezi girişindeki iki katlı yapının alt katında şarap mahzenleri, su kanalları ve mezarlar bulunuyor. Üst katı ise kilise olup duvarları İncil’den alınmış sahneler süslüyor. Bugünkü haline 1995 yılında onarımla kavuştu.
  • Özkonak Yeraltı Şehri
Avanos’a 14 kilometre mesafedeki Özkonak kasabasında bulunuyor. Özkonak Yeraltı Şehri, İdiş Dağı’nın kuzey yamaçlarında volkanik, granit bünyeli tüf tabakalarına inşa edilmiş.

Kaymaklı Yeraltı Şehri Nevşehir’e 20 kilometre mesafede bulunan Kaymaklı kasabasında. Sekiz katlı şehrin ilk katı erken döneme tarihleniyor. Roma ve Bizans dönemlerinde de diğer alanların oyularak genişletilmesi suretiyle yeraltı şehri haline dönüştürüldü.

Dar koridorlarla birbirlerine bağlanan oda ve salonlar, şarap depoları, su mahzenleri, mutfak ve erzak depoları, havalandırma bacaları, su kuyuları, kilise ve dışarıdan gelebilecek herhangi bir tehlikeyi önlemek için kapıyı içten kapatan büyük sürgü taşları görülüyor.
  • Derinkuyu Yeraltı Şehri
Nevşehir-Niğde karayolu üzerinde, Nevşehir’e 30 kilometre mesafede bulunan Derinkuyu ilçesinde. Yeraltı şehri sekiz katlı. Kaymaklı yeraltı şehrinden farklı olarak burada misyonerler okulu, günah çıkartma yeri, vaftiz havuzu ve ziyaretçilerin ilgisini çeken kuyu mevcut.


Nevşehir- Elmalı Kilise
Fotoğraf: Şebnem Eraş


  • Mazı Yeraltı Şehri
Antik adı “Mataza” olan Mazı köyü, Ürgüp’ün 18 kilometre güneyinde, Kaymaklı yeraltı şehrinin ise 10 kilometre doğusunda.

Kısa koridordaki iri sürgü taşı, yeraltı şehrinin giriş çıkışını kontrol altına alıyordu. İç kısımdaki küçük odanın, sürgü taşının rahat hareket etmesi için yapıldığı düşünülüyor. Yeraltı yerleşiminin geniş alanlarına yayılan ahırlar, diğerlerinden farksız. Ahırlardan kısa bir koridor vasıtasıyla yeraltı şehrinin kilisesine ulaşılıyor. Bu mekânın girişi sürgü taşı ile kapatılabiliyor. Kilise apsisi kabartmalarla süslü.
  • Özlüce Yeraltı Şehri
Eski adı “Zile” olan Özlüce köyü merkezindeki yeraltı şehri, Nevşehir-Derinkuyu karayolu üzerindeki Kaymaklı kasabasının altı kilometre batısında.

Yeraltı şehrine girişi sağlayan taştan yapılmış mekânlar, asıl yeraltı şehrini oluşturan kaya oyma mekânlara göre daha yeni. Girişteki koridorun bitiminde 1.75 metre çapında, sert granitten yapılmış sürgü taşı bulunuyor.

Girişteki ana mekân, yeraltı yerleşiminin en geniş alanı. Büyük mekânın sağında erzak depoları, solunda ise oturma odaları bulunuyor.
  • Tatlarin Kilisesi ve Yeraltı Şehri
Acıgöl ilçesine 10 kilometre mesafedeki Tatlarin kasabasında, “Kale” olarak adlandırılan tepenin yamacında yer alıyor. Oldukça iyi korunmuş olan fresklerdeki sahneler bantlarla birbirinden ayrılmış. Zeminde koyu gri, tasvirlerde ise mor, hardal ve kırmızı renkler kullanılmış.

Öteki yeraltı şehirlerinde pek bulunamayan tuvalete sahip olmasıyla dikkat çekiyor.
  • Tağar (St. Theodore) Kilisesi
Ürgüp ilçesinin Yeşilöz köyünde. Pandantiflere oturan kubbesinin altında bir galeri bulunuyor. Bu bakımdan Kapadokya kiliseleri içinde bir benzeri daha yok. Resimler 11. ve 13 yüzyıla ait. Taşıdığı iki ayrı üslup nedeniyle iki ayrı ressam tarafından yapıldığı anlaşılıyor.
  • Kırk Şehitler Kilisesi
Ürgüp’ün 80 kilometre güneyinde Şahinefendi köyündeki kilisede Sebaste’nin 40 din şehidinin resmi yer alıyor. Kilise 11. yüzyılda, Selçuklu egemenliği döneminde boyanmış.
  • Pancarlı Kilisesi
Ortahisar kasabasının güneyinde, Ürgüp-Mustafapaşa yolunun sağındaki Pancarlık Vadisi’nde yer alıyor.

Kilisedeki freskler oldukça iyi korunmuştur. İncil’den sahnelerin yer aldığı freskler içeren kilise, 11. yüzyılın ilk yarısına tarihlendiriliyor.
  • Mustafapaşa (Sinasos)
Ürgüp’ün altı kilometre güneyinde yer alan Mustafapaşa, 20. yüzyılın başlarına kadar Rum ve Türklerin birlikte yaşadığı bir kasabaydı. Eski Rum evleri zengin bir taş işçiliği sergiliyor.

Mustafapaşa’nın batısında yer alan Gömede Vadisi morfolojik açıdan Ihlara Vadisi’nin küçük bir benzeri. Ihlara Vadisi’nde olduğu gibi kaya kiliselerine ve barınaklara sahip.

Mustafapaşa’daki önemli kilise ve manastırlar; Aios Vasilios Kilisesi, Sinasos Kilisesi, Alakara Kilisesi, Aios Nichole Manastırı, Konstantin- Helena Kilisesi, Manastır Vadisi kiliseleri ve Basil Kilisesi.
  Alıntı ile Cevapla
8 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 04.01.2012, 00:52   #15
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiye’de İslam, Hıristiyanlık ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi

Hacı Bektaş Veli Müzesi
Nevşehir
Fotoğraf: Ergün Candemir

Asıl adı Muhammed bin Musa olan ve doğum ile ölüm tarihi net olmayan Hacı Bektaş Veli’nin 1242-1337 tarihleri arasında yaşadığı sanılıyor. Horasan’ın Nişabur şehrinde doğdu. Hicaz’a gittikten sonra Anadolu’ya gelerek Kırşehir civarında Karahöyük’te (Hacıbektaş) yerleşip dergâhını kurdu.

İkinci Osmanlı hükümdarı Orhan’ın yeniçerilik teşkilatını kurduğu zaman Hacı Bektaş Veli’nin duasını istediği, hatta “yeniçeri” adını da onun koyduğu rivayet edilir. Yeniçeri külahından sarkan keçenin Hacı Bektaş Veli’nin hırkasının sarkık kolunu temsil ettiği söylenir.

Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesindeki Hacı Bektaş Veli Dergâhı 13. yüzyılda yapılmış olmakla birlikte, sonradan birçok onarım gördü.
Nevşehir
Fotoğraf: Sinan Anadol

Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan onarım projesi ile 1958-1964 yılları arasında onarıldı; 16 Ağustos 1964 tarihinde arkeoloji ve etnografya müzesi olarak düzenlenip ziyarete açıldı. Müze binası plan bakımından üç ana bölümden oluşuyor.

Birinci avluya güneydeki anıtsal görünümlü çatal kapıdan giriliyor. “Üçler Çeşmesi” bu avluda. İkinci avluya ise üçgen alınlıklı ve sivri kemerli “Üçler Kapısı”ndan giriliyor. Avluda Aslanlı Çeşme, Şevi, Baba Köşkü, Tekke Camii, havuz, mihman evi, meydan evi, kibr evi, Dedebaba Köşkü bulunuyor. “Hazret Avlusu” da denen üçüncü avluya basık kemerli, yeşil kanatlı, “Altılar Kapısı”ndan giriliyor. Bu avlu içinde Atatürk Köşesi, pir evi, Balım Sultan Türbesi ve hazine bulunuyor.

Müzede ayrıca Suluca- Karahöyük kazılarında ele geçen buluntular Eski Tunç, Assur Ticaret Kolonileri, Hitit, Phryg, Roma, Doğu Roma eserlerinin yanı sıra çeşitli etnografik eserler sergileniyor.


Gümüşler Manastırı
Niğde
Fotoğraf: Bünyad Dinç

Niğde’ye dokuz kilometre mesafedeki Gümüşler kasabasında.

Manastır, Bizans sanatının Anadolu’daki en iyi korunmuş örneklerinden biri. Büyük bir kaya kütlesi içine kazılmış manastırın bulunduğu bölge 1973 yılında arkeolojik sit alanı ilan edildi.

Fresklerle bezeli, dört sütunlu manastır 10. yüzyıla tarihlense de yapımının 8 ila 12. yüzyıllar arasında sürdüğüne dair izlere rastlandı. Manastırın kilise kısmına, kayaya oyularak yapılmış bir koridordan geçilerek giriliyor.

Buradaki kare planlı avlunun doğu, güney ve kuzey kısımlarında odacıklar sıralandığı görülür. Kuzeydeki büyük odanın mezar odası olarak kullanıldığı sanılıyor. Güneyde ise, avludaki havalandırma boşluğundan da fark edilebilen iki katlı yeraltı kenti bulunuyor.

Kilisenin kuzey duvarlarını kapsayan apsisteki fresklerin en üstünde bir otorite sembolü olarak Hz. İsa taht üzerinde resmedilmiş olarak görülüyor. İsa’nın yanında Meryem, St. John, meleklerden Cebrail ile Mikail ve diğer kutsal semboller bulunuyor.

Orta bölümde 12 havarinin portreleri, alt kısımda ise pelerin giymiş Meryem, onun sağ ve solunda da kilisenin ileri gelenleri resmedilmiş. Bu merkez apsisinin sağ ve solundaki iki niş içerisinde Meryem ve St. John tasvirleri var. Sol nişteki “Gülümseyen Meryem ve Bebek İsa” freski ise ayrıcalıklı bir eser. Kilisenin batı duvarlarında da İncil’den alınmış konuların betimlendiği freskler yer alıyor.



Alaattin Camii

Niğde
Fotoğraf: Bünyad Dinç

Şehir merkezindeki Alaattin Tepesi’nde.

Türk-İslam eserleri arasında büyük bir öneme sahip olan Alaattin Camii, Selçuklu Sultanı I. Alaattin Keykubat döneminde, Niğde Sancak Beyi Zeynettin Beşare tarafından 1223 yılında yaptırıldı.

İl merkezindeki Alaattin Tepesi üzerine inşa edilen cami, giriş kapısındaki “Taçlı Kadın Başı” figürüyle tanınıyor.

İki portalli caminin en görkemli kısmı, geleneksel Selçuklu sundurma özelliklerine göre yapılan doğu portali. Güneş ışıkları, belirli saat ve dakikalarda (yaz ayları saat 10:00 / 11:00 civarında), portaldaki taş oymalar üzerinde bıraktığı gölgelerle “taçlı kadın başı” oluşturuyor.

Kapısı Selçuklu bezeme sanatının tüm inceliklerini yansıtan Alaattin Camii’nin duvarlarında gri ve sarı olmak üzere iki renk taş kullanıldığı görülür.

Çatı sularını toplayan çörtenler, aslan başı biçimine yapılmış.



Veysel Karani Camii ve Türbesi
Siirt
Fotoğraf: Fatih Pınar

Baykan ilçesinin Yeşilçevre (Ziyaret) köyünde.

Cami ve türbe Diyarbakır- Bitlis karayolu üzerinde, Baykan ilçesine yaklaşık sekiz kilometre mesafede yer alıyor.

Hz. Ali zamanında Sıffın Savaşı’nda, 657 yılında şehit olan Veysel Karani’ye atfedilen türbe Selçuklu döneminde yapıldı.

Günümüzdeki Veysel Karani Camii 1887 yılında inşa edildi. Türbesi ise 1901 yılında onarım gördüyse de 1967 yılında yeniden yapıldı. Yörenin “cas” denilen harcıyla yapılıp kubbe ile örtülen türbe, 1974 yılında Vakıfl ar Genel Müdürlüğü’ne devredildi. Türbe, karayolundan geçen bütün araçların uğrak yeri olduğu gibi, bahar aylarında yurdun dört bir yanından gelen ziyaretçilerin akınına uğruyor.

Külliyede 2001 yılında restorasyon çalışmaları yapılarak, dokuya uygun proje çerçevesinde hizmete sunuldu.


Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası
Sivas
Fotoğraf: Fatih Pınar

Divriği’de, kalenin güneyinde.

Divriği Ulu Camii, Mengücekoğullarından Ahmet Şah tarafından 1228 yılında yaptırıldı. Bu nedenle Ahmet Şah Camii olarak da anılıyor.

Cami ile darüşşifası 32x64 metrelik alanı kaplıyor.

Camiye kuzey, doğu ve batı yönünde yer alan üç kapıdan giriliyor. Kuzeydeki görkemli taçkapının güzel taş işçiliği Divriği Ulu Camii’ni Anadolu camilerinin tümü arasında özel bir konuma oturtuyor. Taçkapı oymalı geometrik ve çiçek motifleriyle dantel gibi işlenmiş olmasıyla tanınıyor.

Camiyi 25 değişik tonoz ve kubbe örtüyor. Kubbe sistemini dört sıra halinde 16 sütun taşıyor. Sütunlar, sekiz kenarlı kılıfla 18. yüzyılda kalınlaştırıldı.

Caminin kuzeybatısında, boyu kısa, tek şerefeli bir minaresi var.

Mihrabın üst yarısı bitkisel motiflerle, abanoz minberi geometrik motiflerle süslü.

Darüşşifası ise Behram Şah’ın kızı Melike Turan Melek tarafından 1228 tarihinde yaptırıldı. Bu eşiz anıt 768 metrekarelik alana oturuyor. 18. yüzyılda medrese haline getirildiği için Şifahiye Medresesi de deniliyor.

Anadolu’da erken dönem mimarisinin en seçkin örneği olan Divriği Ulu Camii ve şifahanesi; plan, mimari elemanların oranları, süsleme, örtü biçimlerinin dengeli ve uyumlu bir şekilde ayarlanmasıyla başlı başına kendine özgü bir yapıttır. UNESCO’nun koruma çalışmaları kapsamında yürütülen “Dünya Kültür Mirası” listesine Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası da dâhil edildi.
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 06.01.2012, 00:49   #16
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiye’de İslam, Hıristiyanlık ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi

Gök Medrese
Sivas
Fotoğraf: Tijen Burultay

Sivas Kalesi’nin ve 4 Eylül Parkı’nın güneydoğusunda.

Batı yönünde giriş kapısının yer aldığı ana portal üzerindeki kitabesinde, 1271 yılında Sahip Ata Fahrettin Ali tarafından yaptırıldığı yazıyor. Taçkapısının yan sütunçe başlıkları üzerindeki imzaya göre ise Gök Medrese’nin mimarı Konyalı Kaluyan.

Minare kaidelerinden aşağı doğru inen mermer yüzeyde büyük boyutlarda geometrik, simetrik yazı ve bitkisel motifl er var. Medreseye girişte sağda mescit bulunuyor. Ahşap minberi sonradan yapıldı. Çini kaplı mihrabın büyük kısmı günümüze kadar gelebildi.

Üçgenler ile kubbeye geçişin sağlandığı mescidin kubbesi ve etekleri de çini bezemeli. Girişin solunda kare planlı, kubbeli darülhadis bölümü yer alıyor.

İç duvarları sıvanmıştır. Üzeri açık dikdörtgen planlı iç avlunun ortasında bir havuzu olması gerekir. Bugün yapının içinde hâlâ duran mermer taşlarından 22 köşeli olduğu anlaşılıyor. Buna göre Anadolu’da bilinen en büyük Selçuklu havuzuydu.

Avlunun kuzey ve güneyinde altı sütun üzerine inşa edilmiş bir revak kısmı bulunuyor. Bu revakların gerisinde, küçük kapılardan hücrelere giriliyor. Doğu yönündeki ana eyvanı yıkıldığı için yerine mevcut taş ve kitabelerle bir duvar örüldü. Kuzey ve güneydeki yan eyvanların içini çiniler süslüyor.



Nemrut Tahtı
(Der Yakup Kilisesi)
Şanlıurfa
Fotoğraf: Fırat Tur

Şanlıurfa Kalesi’nin batısında.

Hıristiyanlığın doğuşundan sonra Anadolu’da yaptırılan ilk kiliselerden olduğu bilinen Der Yakup Kilisesi’nin, İS 38 yılında Hıristiyan olan Süryaniler tarafından yapıldığı tahmin ediliyor.

Buraya Nemrut Tahtı ya da Nemrut’un Mezarı diyenler olduğu gibi halk arasında Apgar’ın Dağı da deniyor. Süryaniler ise buraya Deyro D’Nafşatho (Ruhların Manastırı) adını vermişlerdi. Bu manastır Türklerin eline geçtikten sonra bir süre karakol ve gözetleme kulesi olarak kullanıldı.


İbrahim Peygamber Mağarası

Şanlıurfa
Fotoğraf: Fırat Tur

Şanlıurfa Kalesi’nin eteğinde, göl kenarında.

İbrahim Peygamber’in Doğduğu Mağara (Dergâh) ve Mevlidi Halil Camii, Şanlıurfa’nın en çok ilgi gören yerleri arasında.

İbrahim Peygamber’in doğduğu mağara, Halilürrahman ve Aynzeliha göllerinin yaklaşık yüz metre doğusunda yer alıyor. Mağara sonradan Mevlidi Halil Camii avlusu içinde kaldı.

Hz. İbrahim’in bu mağarada yedi yaşına kadar kaldığı rivayet ediliyor. Mağarada bulunan şifalı suyun birçok hastalığı iyileştirdiğine inanılıyor.

Bu mağaranın yanına Osmanlı döneminde Hz. İbrahim’in hatırasına Mevlidi Halil adı verilen küçük bir cami yapılmıştı. İbrahim Peygamber’in makamını ziyaret etmeye gelen binlerce kişiye bu cami küçük gelmeye başlayınca yanına 1986 yılında çifte minareli büyük bir cami daha yapıldı.

Eyüp Peygamber Makamı ve Kuyus

Şanlıurfa
Fotoğraf: Murat Çorakbaş


Şanlıurfa’nın iki kilometre güneyinde, Akçakale yolu üzerinde.

Eyüp Peygamber’in hastalık çektiği mağara ve kutsal suyunda yıkanarak şifa bulduğu kuyunun yanı sıra Osmanlı döneminden kalma cami yer alıyor. Sabrın sembolü Eyüp Peygamber’in bu mağarada yedi yıl boyunca şiddetli bir hastalık çektiğine inanılır.

İS 460 yılında Piskopos Nona tarafından Eyüp Peygamber Kuyusu’nun cüzamlı hastaları iyileştirdiğinin keşfedilmesi üzerine, buraya bir cüzam hastanesi yapıldı ve hastalar bu kuyunun suyu ile yıkandılar.


Selahattin Eyyubi Camii

Şanlıurfa
Fotoğraf: Murat Çorakbaş

Piskopos Nonan tarafından 5. yüzyılın ortalarında yaptırılan, aynı zamanda Adalet Sarayı olarak kullanılan ve kırmızı renkteki 32 adet mermer sütunuyla ünlü Vaftizci Yahya (St. Jean) Kilisesi’nin, restore edilerek Selahattin Eyyubi Camii’ne dönüştürüldüğü sanılıyor.

Doğu batı istikametinde apsise dikey üç nefli bazilikal plana sahip yapıdaki nefler normal Helenistik bazilikalarda olduğu gibi sütunlarla birbirlerinden ayrılıyor. Boydan boya tek beşik tonozlarla örtülü nefler dışarıdan düz damlı. Orta nef, yan neflerden daha geniş ve yüksek.

Yan nefl erdeki büyük pencerelerin kenarlıklarında birbirine dolanmış yılan (ejder) kabartmaları, orta apsisin yanlarında yer alan yarım sütunların başlıklarındaki haç taşıyan melek ve kuş figürleri ile giriş cephesi orta kemerindeki taş süslemeler dışında yapıda başka süsleme yok.

Pencere kenarlıklarındaki yılan kabartmalarının bir benzeri 1716 tarihli Rızvaniye Camii’nin iç kapısı yanlarında da görülür.


Halilürrahman (Döşeme) Camii

Şanlıurfa
Fotoğraf: Ayk Kökçü

Halilürrahman Gölü’nün güneybatı köşesinde yer alan bu cami medrese, mezarlık ve Hz. İbrahim’in ateşe atıldığında düştüğü makamdan oluşan bir külliye görünümü sergiliyor.

Caminin güneydoğu köşesine bitişik kare gövdeli kesme taş minarenin batı cephesindeki kitabede, Eyyubilerden Melik Eşref Muzaff Erüddin Musa’nın emriyle 1211 yılında yaptırıldığı yazılı.


Şanlıurfa
Fotoğraf: Kadir Can


Halk arasında Döşeme Camii veya Makam Camii olarak da adlandırılan Halilürrahman Camii’nin Bizans devrine ait Meryemana Kilisesi’nin yerinde inşa edildiği tahmin ediliyor. Bir görüşe göre de şehirdeki en eski camilerdendir. Halife Me’mun zamanında Hz. İbrahim Makamı üzerine yapıldığı da rivayet edilir.
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 07.01.2012, 00:04   #17
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiye’de İslam, Hıristiyanlık ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi

Cudi Dağı ve Nuh Peygamber Cami

Şırnak Nuh peygamber Camii ve Türbesi
Fotoğraf: Umut Kaçar


Şırnak’ın 18 kilometre güneydogusunda.

Nuh Peygamber rivayete göre Adem’in ölümünden 1742 yıl sonra dünyaya geldi ve 950 yıl yaşadı. Peygamber olduğunda 50 yaşındaydı. Kavmine söz geçiremeyince Tanrı’nın emriyle gemi yaptığında ise 500 yaşındaydı. Eşi ile Sam, Yafes, Ham adlı üç oğlunu ve üç gelinini, ayrıca her hayvandan birer çift alarak gemiye bindi.

Kırk gün, kırk gece süren tufan ve ardı arkası kesilmeyen şiddetli yağmur yeryüzünü sulara boğdu. Yeryüzü tam 150 gün sualtında kaldı.

Sular çekildiğinde Nuh’un Gemisi Cudi Dağı’na (Tevrat’a göre Ağrı Dağı’na) oturdu. Anlaşılacağı üzere insanlar Nuh’un çocuklarından, hayvanla da gemiye alınan çiftlerden çoğaldı.

Nuh’un mezarının Cizre’de bulunduğuna inanılması, Şırnak’a bir zamanlar Şehri Nuh denmesi, Cizre surlarının gemi biçiminde olması da buna kanıt olarak gösteriliyor.

Yerli ve yabancı turizm bakımından kendine özgü bir önemi olan Cudi Dağı’na araçla çıkılması olanaksız. Birkaç yerden yaya olarak çıkılabiliyor. En uygun yol Silopi’nin Kösreli (Hesana) köyünün Griçolya mevkiinden başlayan rota. Tırmanış yaklaşık 45 dakika sürüyor. Zirvenin altında 500 metrekarelik düzlük, Sefi - ne (Gemi) adıyla anılıyor ve Nuh’un Gemisi’nin burada olduğuna inanılıyor.

Şırnak
Fotoğraf: Sinan Anadol

Bu durak yeri bir iki metrelik taş duvarla çevrili. Çeşitli kaynaklarda, buranın Nuh’un yaptırdığı bir ibaret yeri olduğu ve daha sonra Hıristiyanlığın yayılmasıyla burada Deyrüc Cudi diye anılan bir kilisenin inşa edildiği kaydediliyor.

Sefi ne’den batıya doğru ilerlendiğinde iki taş örgü sarnıç ve doğal kuyular görülüyor. Sefi ne’nin güneydoğusunda, Çılmire adı verilen yerde çeşitli kabartmalar, taş heykeller ve Assur Kralı Sanherib’e ait kitabe görülüyor. Doruğa yakın noktadaki büyük mağara da çeşitli hayvan kabartmalarıyla yerli ve yabancı gezginlerin ilgisini çekiyor.
  • Nuh Peygamber Camii (Şırnak)
Önceleri kilise olan caminin bodrumunda Nuh Peygamber’e ait olduğu söylenen, beş metre uzunluğunda bir sanduka bulunuyor. Dar bir merdivenden bodruma inildiğinde karşılaşılan namazgâhın mihrabında beyaz taş üzerine işlenmiş, kırmızı–mavi renkli bir motif bulunuyor.



Sümela (Meryemana) Manastırı

Trabzon
Fotoğraf: Mehmet Gülbiz


Maçka ilçesinin 19 kilometre güneydoğusunda, Altındere köyü yakınında.

Sümela Manastırı, Trabzon’daki dini yapıtlar içerisinde en tanınmış olanı. Maçka ilçesinin Altındere Milli Parkı’ndan geçildikten sonra Trabzon’a 45 kilometre mesafede bulunan manastır, Karadağ üzerindeki doğal mağaradan da yararlanılarak teraslar üzerine inşa edilmiş bir yapı.

Manastıra zikzaklar çizerek zorlu bir tırmanıştan sonra ulaşılabiliyor. Kuruluş hikâyesi İS 4. yüzyıla dayanan manastırın ilk temelinin, Atinalı Keşiş Barnabas ile yeğeni Sopherenios tarafından atıldığı rivayet ediliyor. Karadağlar’ın en dik yamacına çıkan keşişler burada iki oda kurar, keşişlerin ölümünden sonra burası Hıristiyanlarca kutsal tapınak olarak kabul edilir…

Sümela Manastırı 13. yüzyılda Komnenoslar döneminde genişletilerek onarıldı. III. Aleksios zamanında ise bugünkü manastır 72 oda ve büyük bir kitaplık ile yeniden yaptırıldı. Daha sonra duvar freskleriyle süslenen manastır, Osmanlı döneminde manastıra gelir sağlaması için vakıfa verildi; haklarının korunması için fermanlar çıkarıldı, özellikle 19. yüzyılda kütüphane, misafirhane gibi ek bölümlerle genişletildi.

Günümüzde koruma altına alınan manastırda mağara kilisesi yapıların çekirdeğini oluşturuyor. İsa ve Meryem’in yaşamından sahneler içeren freskler 14. ve 15. yüzyıllara tarihlendiriliyor.

Manastırın ikinci bölümü keşiş odaları, kitaplık, kiler gibi yaşam alanlarından oluşuyor.


Ayasofya Müzesi
(Trabzon)
Trabzon
Fotoğraf: Gökhan Tan


Şehrin kuzeybatısında, sahil yolu üzerinde.

Geç Bizans kiliselerinin güzel bir örneği olan Ayasofya Kilisesi, Trabzon İmparatorluğu krallarından I. Komnenos zamanında inşa edildi.

İngiliz seyyah ve araştırmacı G. Finlay tarafından 1427 yılına tarihlenen çan kulesi kilisenin batısında yer alıyor. Kilisenin kuzeyinde bulunan üç apsisli şapel kalıntısı ise daha erken bir döneme ait.

II. Mehmet (Fatih) Trabzon’u aldıktan sonra yapı camiye çevrildi. 1864 yılında harap durumda olan yapı, Bursalı Rıza Efendi’nin teşvikleriyle onarıldı. I. Dünya Savaşı yıllarında depo ve hastane olarak da kullanıldı. 1958-1962 yılları arasındaki onarımın ardından 1964’te müze olarak ziyarete açıldı.

Kare haç plan üzerine kurulu yapı yüksek bir kubbeye sahip. Narteksli bir giriş holü ve üç nefi olan yapının ortadaki nefi beş köşeli, yanlardakiler ise yuvarlak birer apsisle son buluyor. Narteksin üzerinde şapel var.

Ayasofya’da süslemelerin önemli bölümünü meydana getiren fresklerde İncil’den alınmış konular işleniyor.


Akdamar Kilisesi

Van
Fotoğraf: Hakan Öge

Van Gölü’nün güneyinde, Gevaş açıklarında bulunan Akdamar Adası’ndaki kilise, bölgedeki Hıristiyanlık dönemine ait en erken eser sayılıyor.

Yaygın olarak adanın adıyla anılan kiliseye Kutsal Haç Kilisesi de deniyor.

Akdamar Kilisesi, İS 915-922 yıllarında Vaspurakan Kralı I. Gagik tarafından bir saray kilisesi olarak yapıldı. Kilisenin mimarı aynı zamanda bir keşiş olan Manuel’dir, ancak gerek kilisenin gerekse beraberindeki saray ve kentin planlamasında kralın bizzat kendisinin projeye katkıları oldu.

Yaklaşık 15x20 metre boyutlarındaki küçük yapı dıştan üç yönden güdük kollarla ayırt edilen haç plana sahip. Haçın ortasındaki büyük kare alanı örten, yerden 20 metre kadar yüksekteki kubbe dıştan onaltıgen bir form sergiliyor.

Kilisenin kubbe kasnağında, doğudan başlayarak Adem ve Havva’nın yaratılması ve sonrası olayları anlatan Tevrat’ın yaratılış öyküleri resmediliyor. Bugün sadece kasnaktaki birkaç fresk mevcut.

Van
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Kubbe, konik külahının altında birbiri ardına koşan aslan, panter, köpek, kaz, karaca, yabandomuzu gibi hayvan bezemeleriyle dikkat çekiyor.

Akdamar Kilisesi’nin apsis duvarındaki altı havari betimlemesi ise kısmen iyi durumda. Bunun gibi yapı içinde payeler üzerinde üst üste panolarda tam boy figürler halinde azizler görülebiliyor. İsa’nın yaşamının anlatıldığı İncil öyküleri güney haç kolundan başlayarak batı ve kuzey haç kollarında iki sıra halinde yer alıyor.

Akdamar Adası’ndaki Kutsal Haç Kilisesi’nin doğusunda bir zamanlar katolikosların ve manastır görevlilerinin gömüldükleri bir mezarlık var. Mezar taşlarının en erkeni 1336 tarihli ve Katolikos IV. Stefanos’a; en geç tarihlisi ise 1893 ile Katolikos Şirayan’a ait. Taşlardan uzun dikdörtgen olanın üzeri kuyumculuktaki “telkâri” işçiliğine benzer, derin oymalı çizgisel desenlerle bezeli.

Anıt müze olarak düzenlenen kilise 2007 yılında ziyarete açıldı.
  Alıntı ile Cevapla
10 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 07.01.2012, 00:32   #18
Çevrimdışı
LaLe
Ne Mutlu Türküm Diyene

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiye’de İslam, Hıristiyanlık ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi

Sevgili Başakça,

konu için ne kadar zaman harcadığını biliyor ve emeklerin için sana çok teşekkür ediyorum.

Eminim ki böyle bir konuyu nette bulup, bu kadar güzel bilgileri bir arada bulan kişiler de sana müteşekkir olacaktır.


Ellerine sağlık

  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz LaLe'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 07.01.2012, 01:26   #19
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiye’de İslam, Hıristiyanlık ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi

Bütün Türkiyeyi kapsayan bir konu olmuş. Bilgilerin hepsini okumasam da okuduklarım doyurucu, fotograflar harika.
Emeklerine sağlık Başakça
Teşekkürler
__________________
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 21.04.2013, 21:38   #20
Çevrimdışı
Mustafa Akten
Abdülmelik Hankendi

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiye’de İslam, Hıristiyanlık ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi

Paylaşımınız için teşekkürler elinize yüreğinize sağlık.
__________________
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz Mustafa Akten'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
abidesi, hıristiyanlık, islam, kutsal, museviliğin, türkiyede


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 00:13.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.