Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
|
Cevap: Türkiye’de İslam, Hıristiyanlık ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi
Fatih Külliyesi İstanbul
Fotoğraf: Umut Kaçar
Fatih’te Fevzipaşa Caddesi üzerinde.
II. Mehmet (Fatih) tarafından 1463-1470 tarihleri arasında Mimar Atik Sinan’a yaptırılan Fatih Külliyesi cami, medrese, darüşşifa, tabhane, imaret, kervansaray, sübyan mektebi, kitaplık, hamam, Saraçlar Çarşısı, Deve Hanı ve türbelerden oluşuyordu.
Caminin yerinde Bizans dönemine ait Havariyun Kilisesi (Haghios Apostoloi) bulunuyordu. 1509, 1557, 1754 depremlerinde hasar görüp onarılan caminin kubbesi 1766 yılındaki büyük depremde tamamen çöktü, duvarları yıkıldı.
İlk Fatih Camii’nin ortada bir büyük kubbesi ve mihrap tarafında yarım kubbesi, yanlarda daha alçak üçer küçük kubbeli bölümleri bulunuyordu.
Günümüzdeki cami, ilk Fatih Camii ile aynı yerde, yeni bir plana göre Sultan III. Mustafa tarafından 1767- 1771 yılları arasında Mimar Mehmet Tahir’e yeniden yaptırıldı. Yeni cami de 1894 yılındaki depremde zarar görerek onarıldı.
Dört büyük mermer sütuna oturan 26 metre çaplı merkezi kubbeyi dört yarım kubbe, bunları da 12 serbest yarım kubbe ile dört küçük kubbe çevreliyor.
Üç kapıdan girilen iç bahçeyi son cemaat yeri ile birlikte 12’si somaki mermer, altısı kırmızı granit, toplam 18 sütun ve 22 revak çevreliyor. Avlunun ortasındaki, saçakları ve kubbesiyle alımlı şadırvan eski camiden kalma.
Kakma teknikli renkli taş işçiliğiyle dikkat çeken eski kapı, ilk Fatih Camii’nden günümüze ulaşan öğelerden biri. Son cemaat yerinin iki yanında yükselen ikişer şerefeli minarelerin kürsü ve pabuçları da ilk yapımdaki özgünlüğünü koruyor. İç avludaki kimi pencerelerin alınlıklarındaki çiniler de ilk camiden devşirilip kullanılan mimari öğeler arasında.
Külliyenin merkezini oluşturan camiyi, ortada dört ayağa dayanan büyük bir kubbe ile yanlara doğru da dört yarım kubbe örtüyor. Kare mekânın köşelerinde de ayrıca dört küçük kubbe daha var.
Fatih Camii’nin minareleri 19. yüzyıla kadar tek şerefeliydi. Bu tarihten sonra birer şerefe eklenen minareler iki şerefeli olarak uzatıldı. İç mekân barok tarzda kalemişleriyle süslü.
Klasik Osmanlı medreseleri planındaki medrese, revakların arkasına dizili odalar ve bir derslikten oluşuyor.
Son cemaat yerinin duvarındaki mermer yazıt, İstanbul’un fethine dair hadisi Hattat Demir Çelebi’nin yazısıyla günümüze taşıyor: “İstanbul mutlaka fethedilecek. Ne mutlu onu fethedecek askere ve o askerin emirine.”
II. Mehmet’in (Fatih) cenaze namazının bu camide kılınması; ilk Türkçe ezanın da 29 Ocak 1932’de burada okunmuş olması tarihe düşülen notlardan.
II. Mehmet (Fatih) ve eşi Gülbahar Sultan, Fatih Camii’nin güney avlusundaki türbede yatıyor.
Divan Edebiyatı Müzesi
(Galata Mevlevihanesi)
İstanbul
Fotoğraf: Umut Kaçar
Galata’da, Tünel Meydanı’ndan Karaköy’e inen Galipdede Caddesi’nin Tünel girişinde.
İstanbul’un en eski Mevlevihanesi. Kulekapı Mevlevihanesi adıyla da anılan yapı külliye olarak 1491 yılında inşa edildi. III. Mustafa zamanındaki (1766) bir yangında hasar görüp yenilenen yapı, III. Selim ve Abdülmecit dönemlerinde de onarım geçirdi. Son onarımların etkisiyle 18. yüzyıl barok üslubunun gözlendiği yapı sekizgen planlı. Giriş kapısı üzerinde Sultan Abdülmecit’in 1853 tarihli onarım kitabesi görülüyor.
Külliye semahane, derviş hücreleri, şeyh dairesi, hünkâr mahfi li (padişahın namaz kıldığı bölüm), bacılar kısmı, kütüphane, sebil, muvakkithane, mutfak, türbeler, harize (mezarlık) bölümlerini bünyesinde toplamıştı. Günümüzde “semahane” bölümü müze olarak kullanılıyor.
İstanbul
Fotoğraf: Umut Kaçar
Galata Mevlevihanesi 1925 yılına kadar etkinliğini sürdürdü. Müze düzenlemesiyle 1967-1972 yıllarında bakıma alınan yapı, 1975 yılında ziyarete açıldı.
Müzik gereçleriyle Mevlevi kültürüne ait eserlerin sergilendiği müzede ahşap kafeslerle ayrılmış üst kısımda kronolojik sıra ile Şeyh Galip, İsmail Ankaravi, Esrar ve Fasih Dede ile şair Leyla Hanım’a ait elyazması eserler var.
Galata Mevlevihanesi’nin şeyhlerinden Şeyh Galip (Mehmet Esat) 18. yüzyılın ikinci yarısında 41 yıl yaşamış olmasına karşın önemli yapıtlar bırakmış bir şair. Divan’ının yanı sıra 26 yaşındayken yazdığı Hüsn ü Aşk (Güzellik ve Aşk) adlı mesnevisi günümüzde de uluslararası çapta üne sahip.
İstanbul
Fotoğraf: Hakan Ezilmez
İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt’taki tarihi binasının arkasında, Haliç’e, Marmara’ya ve Boğaziçi’ne bakan tepe üzerinde.
“Rüzgâr, deniz, endamlı ince kemerleri üstünde nasıl durabildiğine şaşılan eski bir taş köprü, ‘Çarşambayı sel aldı’ türküsü, bir yağlığın kenarındaki ‘oya’, bütün bunlar nasıl, ne kadar bir Cami değilse, bütün bunların Cami olmakla” ne kadar alakaları yoksa, bence Süleymaniye de öyle ve o kadar Cami değildir…” diyor modern şiirimizin kurucularından Nâzım Hikmet ve şöyle devam ediyor:
“Süleymaniye, benim için, Türk HALK dehasının; şeriat ve softa karanlığından kurtulmuş; hesaba, maddeye, hesapla maddenin ahengine dayanan en muazzam verimlerinden biridir. Sinan’ın evi, maddenin ve aydınlığın mabedidir.”
Mimar Sinan’ın evi, son dinlenme mekânı Süleymaniye, mimarının yer seçimindeki titizliği ve ustalığının göstergesi olarak tarihi yarımadanın en yüksek tepelerinden birine, Haliç ve Boğaz’a egemen bir alana konumlanmasıyla ayrıcalıklıdır. Yahya Kemal’in “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” başlıklı şiirinde dediği gibi: “Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi/ Seçmiş İstanbul’un ufkunda bu kudsi tepeyi”…
Mimar Sinan’ın 1550-1557 yılları arasında, I. Süleyman’ın (Kanuni) emriyle yaptığı Süleymaniye Külliyesi mimarisi, ekonomik ve kültürel işleviyle klasik dönemin simgesidir adeta. Yaklaşık 60 dönümlük engebeli alan üzerinde, geometrik bir düzen içinde yerleştirilen yapılar; cami, medreseler, türbeler, türbedar dairesi, darülhadis, tıp medresesi, darüşşifa, bimarhane, darülkurra, sübyan mektebi, imaret, tabhane, han, hamam, kitaplık ve pek çok dükkândan oluşan koca bir semt gibidir. Ve bu semti günümüzde yarıya yakını kapalı 11 kapısı bulunan dış avlu olanca ferahlığıyla çevreliyor.
Süleymaniye Camii, Mimar Sinan’ın deyimiyle kendisinin ve Osmanlı mimarisinin “kalfalık dönemi”ni simgeliyor.
İstanbul
Fotoğraf: Umut Kaçar
Caminin dikdörtgen planının merkezindeki kareye yakın, 63x68 metre ölçülerindeki ana mekânını 53 metre yükseklikte, 26 metre çapında merkezi kubbe örtüyor. Ana kubbeyi mihrap ve cümle kapısı önündeki iki yarım kubbe tamamlıyor. Bunlardan başka iki yanda beşer kubbecik daha görülür. Ana kubbenin kasnağına açılmış 32 pencere camiye gün ışığının girmesine olanak sağlıyor. Caminin toplam pencere sayısı ise 138. Kubbeyi taşıyan dört ayağın üçü Baalbek yıkıntılarından, Eski Saray’dan ve İskenderiye’den getirildi. Dördüncüsünün ise Fatih’teki Kıztaşı olduğu rivayet ediliyor. Yapıda Hipodrom’un sütunları da kullanıldı.
Merkezi kubbenin örttüğü iç avluya üç ayrı kapıdan girilebilir. Zeminine mermer döşenmiş olan iç avluyu 28 kubbeli revak çevreliyor. Mermer ve pembe granitten kubbeler 28 sütunun birbirine bağlandığı sivri kemerlere oturuyor. Mihrap ve minberin ince mermer işçiliğiyle göz kamaştırdığı camide mihrabın ayrıca 16. yüzyıl İznik çinileriyle taçlandırıldığı görülür.
Kapı ve pencere kanatlarındaki fi ldişi ve sedef kakma sanatının özgün örnekleri görülebilir. Yapı, dönemin usta hattatları Karahisari Ahmet Efendi ve Hasan Çelebi’nin yazılarıyla bezelidir.
Süleymaniye Camii’nin dört minaresinden ötekilere oranla epey kısa tutulmuş ikisi ikişer şerefeli ve iç avlunun ön cephesinde yer alıyor. Arka cephedeki uzun iki minare ise üçer şerefeli.
Caminin yapımı uzayınca ve tabii dedikodular ayyuka çıkınca hiddetlenen padişah inşaatın iki ay içinde bitirilmesini emreder. Bir anlamda Mimar Sinan’ın “kelle”si tehlikededir, cami istenilen sürede tamama erdirilince ise padişah, Sinan’ı onurlandırmak için elinde tuttuğu anahtarı mimara uzatarak “açılışı” onun yapmasını söyler.
I. Süleyman’ın cenaze namazının bu camide kılınması; minarelerinin “şifre”si tarihe düşülen notlardan. Dört minare I. Süleyman’ın İstanbul’un alınışından sonra dördüncü sultan olmasını; dört minaredeki toplam şerefe sayısının on ile sınırlanması ise I. Süleyman’ın onuncu Osmanlı sultanı olmasını simgeliyor.
Süleymaniye’nin mermerleri Marmara Adası’ndan, renkli mermerleri Yemen’deki Belkıs yıkıntılarından, yeşil mermerleri ise Arabistan’dan. Külliyenin kurucusu I. Süleyman, mihrap önündeki türbede yatıyor. Bitki motifi çinilerle bezenmiş türbeyi 28 sütuna oturan revaklar çevreliyor. Hürrem Sultan Türbesi’nin yanı sıra külliyenin solunda bir sebil ve Mimar Sinan’ın türbesi bulunuyor.
|