Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Gezelim & Görelim > Buram Buram Türkiye'm

Buram Buram Türkiye'm Gitmesek de, görmesek de o yer bizim yerimizdir...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 31.05.2011, 00:09   #1
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Yok Olmadan Önce Görülmesi Gereken Son Cennetler

Yok Olmadan Önce Görülmesi Gereken Son Cennetler

İğneada Ormanları



İğneada Ormanları, Karadeniz kıyılarında, Kırklareli il sınırlarında bulunuyor. Alan genellikle subasar longoz ormanı özelliğinde. İlkbahar aylarında alanın birçok yeri sualtında kalıyor. Orman içinde Mert, Erikli, Hamam, Pedina ve Saka gibi irili ufaklı göller bulunuyor. İğneada Ormanları’nın kuzeydoğusunda ise Istranca Dağları yer alıyor. İğneada’dan güneye yaklaşık 10 kilometre uzunluğunda bir sahil uzanıyor. Türkiye’nin sayılı subasar ormanlarından İğneada, çok sayıda canlı türüne ev sahipliği yapıyor. Burası tabiatı koruma alanı, doğal sit alanı ve milli park gibi yasal koruma statülerine sahip. Ama su rejimine DSİ’nin yaptığı müdahalelerden ötürü ciddi tehdit altında.
Alan lagünler, tatlı ve tuzlu su gölleri, alüvyal subasar ormanlar, mevsimsel bataklıklar, çayırlar, kıyı kumulları ve sığ deniz kıyılarından oluşan farklı habitatlar içeriyor. Türkiye’de az sayıda bulunan subasar ormanların (longoz ormanları) en iyi korunmuş örnekleri burada yer alıyor. Dağlardan gelen su miktarına göre seviyeleri değişen tatlı ya da az tuzlu göllerin yanı sıra turbalık ve bataklıklar özellikle su bitkileri ve sukuşları için önemli. Alandaki geniş kumullar, birçok kumul bitkisini barındırıyor.


İğneada (Kırklareli)
Fotoğraf: Turgut Tarhan

İğneada Ormanları bitki ve hayvan çeşitliliği bakımından Türkiye’nin benzersiz alanlarından biri. Burada 500’ün üzerinde bitki taksonu tespit edildi. Bunlardan bir tür sığırkuyruğu bitkisi olan Verbascum degenii endemik ve nesli küresel ölçekte tehlike altında. Subasar orman içi özellikle ağaç ve çalı türleri açısından son derece zengin; kızılağaç, dişbudak, kayın ve saplı meşe alanın baskın türleri. Alan kuş türleri açısından da zengin, 17 kuş türü buraya önemli doğa alanı statüsü kazandırıyor. Bu türler arasında ak kuyruklu kartal, küçük orman kartalı ve karaleylek de bulunuyor. Alan Türkiye’de kuğunun ürediği son yerlerden. Türkiye’de bulunan dokuz farklı ağaçkakan türü İğneada Ormanları’nda görülebiliyor. Yabankedisi ve susamuru alandaki memeli türlerinden. Alanda yoğun turizm faaliyetleri yapılıyor. Balıkçılık, arıcılık, ormancılık alan kullanım çeşitleri arasında.
Alan üzerindeki en ciddi tehdit, subasar orman ve gölleri besleyen derelerin suyunu İstanbul’a aktarmak amacıyla İSKİ tarafından Istranca Dağları’nda planlanan barajlar. Demirköy Barajı’nın yapımı şimdilik durduruldu ancak proje tümüyle iptal edilmedi. Master planı tamamlanmış olan Panayırdere Barajı da alanın sınırları içinde kalıyor. Diğer bir önemli tehdit nükleer enerji santralı; İğneada tesis için düşünülen yerler arasında. Alanda turizm ve ikinci konut baskısı da söz konusu. Bununla birlikte Türkiye ve Bulgaristan arasında kıyıdan bağlantıyı sağlayacak bir otoyol planlanıyor. İğneada Ormanları şimdilik doğal halini korumakla birlikte yakın gelecekte yok olma tehdidi altında. İğneada Ormanları’na Kırklareli- Demirköy istikametinden ulaşılabilir.


İstanbul



Pek fazla bilinmese de İstanbul, doğal güzellikleri ve canlı çeşitliliğiyle de büyük önem taşıyor. Göçmen kuşları ve bitki coğrafyalarının kesişme bölgesinde olmasıyla dikkat çekiyor. İstanbul içinde 11 önemli doğa alanı bulunuyor. Bu alanlardan Ömerli Havzası, Batı İstanbul Meraları ve Küçükçekmece Havzası son zamanlarda Kentsel Dönüşüm Projesi ve üçüncü Boğaz köprüsü konularında sık sık gündeme geliyor. İstanbul’daki tüm önemli doğa alanlarında yaşanan ortak sorun ise kentleşme baskısı, belediyeler tarafından gözden ilk çıkarılan alanlar ne yazık ki bu doğal alanlar.

Ömerli Havzası


Ömerli
(İstanbul)

Fotoğraf:
Ali İhsan Gökçen


Bölge Ömerli Baraj Gölü ile çevresindeki tepelerin üzerinde bozulmadan kalmış, yarı doğal orman ve fundalıkları içeriyor. Ömerli Havzası dünya ölçeğinde tehlike altındaki fundalıkların en geniş ve en iyi korunmuş örneklerinden birine sahip. Alanda 10 endemik bitki türü yaşıyor, bunlar arasında İstanbul çiğdemi de yer alıyor. Aynı zamanda sekiz kuş, bir çiftyaşamlı ve üç kelebek türü buraya önemli doğa alanı statüsü kazandırıyor.

Alan üzerindeki en büyük tehdit yapılaşma. Formula 1 için alana yeni yollar yapıldı ve doğal yapı geri dönüşsüz olarak bozuldu. Bununla birlikte son dönemde gündeme gelen üçüncü köprü, yine buradan geçecek ve alanı geri dönüşsüz olarak yok edecek.



Batı İstanbul Meraları

Sarıyer (İstanbul)
Fotoğraf: Hakan Öge


Bu meraar Esenler’in kuzeyinde, Alibeyköy Barajı ve barajın kuzeyindeki tepelerden oluşuyor. Alandaki meralar ve fundalıklar bitki türleri açısından çok zengin. Alanda sekiz endemik bitki türü bulunuyor, bunlardan İstanbul kekiği dünyada sadece burada yetişiyor. Buna ek olarak dört kuş, iki memeli, bir çiftyaşamlı, iki sürüngen ve dört kelebek türü bölgeye önemli doğa alanı statüsü kazandırıyor.

En büyük sorun yapılaşma baskısı. Özellikle son zamanlarda Kentsel Dönüşüm Projesi’yle bölge deyim yerindeyse talan ediliyor. Bir zamanlar İstanbul’un Avrupa yakasının güneyini kaplayan bu önemli alandan günümüzde kalan son parçalar mutlaka korunmalı; kentsel dönüşüm planları “kentte” uygulanmalı.

Küçükçekmece Havzası


Kemerburgaz (İstanbul)
Fotoğraf: Hakan Öge


Havza Avcılar ve Küçükçekmece ilçe sınırlarında. En derin noktası 20 metre. Hafif tuzlu bir dalyan olan Küçükçekmece Gölü kalkerli mera toplulukları, kuru fundalıklar ve tarım arazileriyle çevrili. Özellikle kuşlar açısından önemli alan, kış aylarında yüksek sayıda sukuşu barındırıyor. İçlerinde nesli küresel ölçekte tehlike altında olan dikkuyruğun da bulunduğu 12 kuş türü, buraya önemli doğa alanı statüsü kazandırıyor. Bununla birlikte bir memeli, bir çiftyaşamlı, iki iç subalığı ve altı kelebek türü alanı önemli kılan canlı türleri.
En önemli tehdit doğal su sistemine yapılmak istenen müdahaleler. DSİ alanın sit derecesini 1. dereceden 3. dereceye düşürüp doğal su rejimini değiştirmek için projeler yapıyor. Bununla birlikte Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi laboratuvarının sıvı atıkları 1997 yılına kadar göle boşaltılıyordu. Eski Halkalı Çöplüğü’nden sızan suların, yeraltı suyu ile etkileşerek göle akma olasılığı halen mevcut. Endüstriyel tesislerle kara ve deniz ulaşım araçlarının atıkları gölde ağır metal kirliliği oluşturuyor. Gölün kıyıları arıtma tesisi inşaatı, TEM otoyolunun yapımı ve yerleşime açma maksadıyla dolduruldu. D-100 (Eski adıyla E-5) karayolu ve bağlantı yollarının inşası doğal yapıya büyük zarar verdi. Gölün kuzeyinde bulunan toplukonutların meralara doğru genişlemesi, alanı uzun vadede tehdit ediyor. Alanın kuzey ve batı kesimlerinde yasadışı avcılık sürüyor.

kesfetmekicinbak
  Alıntı ile Cevapla
20 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 01.06.2011, 00:19   #2
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yok Olmadan Önce Görülmesi Gereken Son Cennetler

Manyas Gölü
(Kuş Gölü)


Balıkesir il sınırlarında yer alan bu geniş ve sığ tatlı su gölü, planktonlar ve dip canlıları açısından son derece zengin. Biyolojik çeşitliliğiyle dikkat çeken göl Türkiye’nin “kuş cenneti” olarak tanınan ilk alanı, bu vesileyle kuşların ve sulak alanların tanınmasına da öncülük etti. Manyas Gölü milli park, Ramsar alanı ve doğal sit alanı gibi yasal koruma statülerine sahip olmasına rağmen günümüzde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.

Alan sazlıklar, subasar çayırlar, makilikler ve subasar söğüt toplulukları da barındırıyor. Kocaçay ve Sığırcı derelerinin göle karıştığı yerlerde söğüt toplulukları ve sazlıklar yer alıyor. Göl kıyıları, özellikle yaz aylarında suların çekildiği yerlerde zengin sucul bitki örtüsüne sahip. Çevrede yer yer tarım alanları da var.

Manyas Gölü kuş türleri bakımından son derece zengin, özel bir alan. Küçük karabatak, mahmuzlu kızkuşu, kocagöz ve pasbaş patkanın da yer aldığı 24 tür göle önemli doğa ve kuş alanı statüleri kazandırıyor. Bu türler arasındaki dikkuyruk ve tepeli pelikanın nesli küresel ölçekte tehlike altında. Nesli küresel ölçekte tehlike altındaki içsu balığı Cobitis (Bicanestrinia) puncticulata da dünyada sadece bu alanda yaşıyor. Göldeki diğer bir önemli tür ise su samuru. Kirlenmeyle birlikte giderek azalan balıkçılık ve kerevit yöre halkı için önemli geçim kaynağı.


Manyas (Kuş) Gölü (Balıkesir)
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Manyas Gölü biyolojik zenginliği ve Türkiye doğasındaki simgesel önemi nedeniyle büyük değere sahip. Bununla birlikte alan geçtiğimiz 20 sene içerisinde bu özellikleri hiçe sayılarak çok sayıda tehdide maruz bırakıldı. Bu tehditlerin başında, göl çevresindeki sanayi tesislerinin ve tavuk çiftliklerinin atıklarının yol açtığı kirlilik geliyor. Diğer bir tehdit su rejimine DSİ tarafından yapılan müdahaleler. Manyas Barajı alanın kendine has, her sezonda değişen su rejimini bozdu. Buna bağlı olarak göl ve çevresinde, özellikle birçok sukuşu için yuva alanı olan söğütlükler kurudu. Bu doğal alanın kurtarılması için bir an önce kirliliğin ve yanlış su politikalarının durdurulması gerekiyor. Hâlâ çok sayıda kuş türüne ev sahipliği yapan Manyas Gölü’ne Manyas ilçesinden ulaşılıyor.



Kaz Dağları




“İda” olarak da bilinen Kaz Dağları, Edremit Körfezi’nin kuzey kıyılarında, Çanakkale ve Balıkesir il sınırlarında yer alıyor. Homeros’un İliada destanında bu alan “bin pınar İda” olarak geçiyor. Alan milli park, tabiatı koruma alanı, önemli bitki alanı ve önemli doğa alanı statülerine sahip. Kaz Dağları’nda Avrupa-Sibirya ve Akdeniz bitki coğrafyaları kesişiyor, bu nedenle her iki bitki coğrafyasına ait türlere rastlamak mümkün. Alan yakın gelecekte madencilik faaliyetleri, termik santral ve hidroelektrik santralları yüzünden doğal karakterini kaybetme tehlikesi altında.


Kaz Dağları (Balıkesir)
Fotoğraf: Gökhan Tan


Kaz Dağları’ndaki bitki örtüsü garig, maki ve orman topluluklarından oluşuyor. Alçak rakımlarda Akdeniz iklimine özgü kızılçam, yüksek rakımlarda karaçam ormanlarıyla kaplı. Yer yer yaprak döken karışık kayın ve meşe ormanları bulunuyor. Alanın en dikkat çekici ağacı ise ismini buradan alan Kazdağı göknarı (Abies nordmanniana equi-trojana). Kaz Dağları’nda günümüze değin 900 civarında bitki taksonu tespit edildi, bu türlerden 32 tanesi endemik, Armeria trojan ve Hypericum kazdaghensis gibi dokuz türün ise dünya üzerinde bilinen tek yaşam alanı Kaz Dağları. Yöre memeli hayvanlar açısından da son derece zengin; ayı, kurt ve karaca gibi büyük memeli türleri yaşıyor; 15-20 sene öncesine kadar vaşak ve çizgili sırtlan da bulunuyordu ama artık bu türlerin izine rastlanmıyor. Alanda kaya kartalı, puhu, yılan kartalı, Anadolu sıvacı ve gökdoğan gibi kuş türleri ürüyor, 13 farklı kuş türü buraya önemli kuş ve doğa alanı statüleri kazandırıyor.

Kaz Dağları (Balıkesir)
Fotoğraf: Şebnem Eraş


Zeytincilik, küçükbaş hayvancılık ve ormancılık faaliyetleri ana geçim kaynakları. Yaylacılık faaliyetlerinin devam ettiği Kaz Dağları’nın köylerinde geleneksel hayat tarzı sürüyor. Yöre turizm açısından son derece hareketli, özellikle yaz aylarında Sarıkız Şenlikleri’ne çok sayıda ziyaretçi geliyor.

Alan kültürel açıdan da son derece zengin. Türkmen ve Yörük köylerinin bulunduğu Kaz Dağları, antik dönemdeki ününü günümüzde de devam ettiriyor. Sarıkız, Hasan Boğuldu gibi birçok efsanenin anlatılageldiği yöre, doğaya uyumlu kırsal yaşamın sürdüğü örnek yerler arasında.



Kaz Dağları (Balıkesir)
Fotoğraf: Gökhan Tan


Kaz Dağları son yıllarda baraj, termik santral ve maden şirketlerinin tehdidi altında. Çanakkale-Çan Akışkan Yataklı Termik Santralı’nın ÇED raporu onaylandı ancak Danıştay “ÇED raporu olumlu belgesinin iptali kararı” verdi. Ama santral inşaatı bitmiş ve deneme üretimine başlamış durumda. Günümüzde birçok madencilik firması, önemli doğa alanının muhtelif yerlerinde maden arama ve işletme ruhsatı başvurusunda bulunmakta. Ayrıca alanın güney kısmına Zeytinli Barajı’nın yapımı planlanıyor. İnşaatı biten ve su tutan Havran Barajı ne yazık ki binlerce yarasayı yok etti. Doğaseverlerin ise koruma girişimleri devam ediyor. Bu kapsamda “Kaz Dağları’na Sadakat” isimli bir gezi ile madencilik girişimlerine karşı halkın ilgisi çekilmeye çalışıldı.

Kaz Dağları Milli Parkı, ziyaretçilerine benzersiz doğal değerler sunuyor. Yörenin kültürel özelliklerini tanımak için Tahtakuşlar köyündeki etnografya müzesi de ziyaret edilebilir.
__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
Eski 01.06.2011, 00:21   #3
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yok Olmadan Önce Görülmesi Gereken Son Cennetler

Batı Toroslar


Antalya’nın Kemer, Kaş ve Finike ilçelerinin kuzeyinde kalan dağ silsileleri Batı Toroslar. Yöre Güllük Dağı, Beydağları, Tahtalı Dağları, Kıbrısçık ve Çığlıkara Ormanları olmak üzere beş önemli doğa alanını içine alıyor. Özellikle bitki türleri ve endemizm oranı açısından Türkiye’deki en önemli coğrafyalardan biri. Ayrıca birçok arkeolojik esere ve tarihi Lykia Yolu gibi yürüyüş güzergâhlarına sahip. Ancak alan tüm bu özelliklerine rağmen HES ve madencilik tehdidi altında, acilen önlem alınmazsa telafisi mümkün olmayan zararlara uğrayacak.

Çığlıkkara Ormanları - Batı Toroslar (Antalya)
Fotoğraf: Ali İhsan Gökçe


Orta Toroslar karakteristik Akdeniz makilikleri, alçak irtifalarda kızılçam ormanları, daha yükseklerde karaçam ve sedir ormanları, orman sınırının üzerinde ise yüksek dağ bozkırları ve ardıç toplulukları içeriyor. Özellikle maki ve frigana toplulukları endemizmin yüksek olduğu yaşam birlikleri.

Bu dağlar bitki türleri açısından son derce zengin, beş önemli doğa alanını kapsayan bölümde 223 endemik bitki türü yaşıyor. Bu türlerden Asperula pseudochlorantha, Asyneuma pulvinatum, Carum rupicola, Centaurea wagenitzii, Galanthus peshmenii, Gaudiniopsis huber-morathii, Globularia davisiana, Lathyrus phaselitanus, Origanum solymicum, Teucrium ekimii, Verbascum spodiotrichum, Vicia eristalioides gibi 31 bitki türü dünyada sadece bu alanlarda görülüyor.

Iğlıkkara Ormanları - Batı Toroslar (Antalya)
Fotoğraf: Ali İhsan Gökçe


Alan kuş türleri açısından da zengin 25 kuş türü buraya önemli doğa alanı statüsü kazandırıyor. Sakallı akbaba, yılan kartalı, Anadolu sıvacı ve zeytin mukallidi bu türler arasında. Bölgede aynı zamanda yakın zamana kadar Türkiye’de neslinin tükendiğine inanılan balık baykuşu da bulunuyor. Alan çiftyaşamlı semender türleri açısından da çok önemli, üç endemik semender türü buranın sakinleri arasında. Bu türlerden Lyciasalamandra billae dünyada yalnızca bu bölgede bulunuyor. Alandaki canlı türleri arasında karakulak ve vaşak gibi nadir memeli hayvanlar da var. Endemik Crocidura arispa ve kaya yediuyuru (Dryomys laniger) da görülüyor.

Turizm açısından da bir cazibe merkezi olan Batı Toroslar’da çok sayıda köy dışa bağımlı olmadan, doğaya uyumlu biçimde yaşamını devam ettiriyor. Doğal perma kültürü bahçelerinde ve tarlalarında uygulayan bu köylerin birçoğu günlük ihtiyaçlarını tamamen kendi ürünleri ile karşılıyor. Yöre Yörük ve Alevi kültürlerine de ev sahipliği yapıyor ama Yörükler artık yerleşik hayata geçmiş durumda.

Dedegöl Dağlar - Batı Toroslar (Antalya)
Fotoğraf: Hakan Öge


Bölgedeki en önemli sorun, yakın zamanda yapımı planlanan ve bir kısmının inşaatına başlanmış HES’ler. Tüm Akdeniz’de 350 civarında santral yapımı planlanıyor, sadece Antalya il sınırlarında 55 santral projesi var. Birçok vadiyi yok edecek bu santralların bir örneği Alakır Vadisi’nde şu anda inşaat aşamasında. Türkiye Su Meclisi çatısı altında toplanan birçok sivil toplum örgütünün ve yerel halkın uyarılarına rağmen inşaat devam ediyor; HES yapım aşamasında bile vadiyi yok etmeye başladı. Diğer önemli bir sorun taş ve maden ocakları. Özellikle Avlan Gölü civarındaki sedir ormanları büyük tehlike altında. Tahtalı Dağları’na yapılan teleferik, tüm uyarılara ve hatta yürütmeyi durdurma kararına rağmen inşa edildi. Yakın zamanda bu gidişata müdahale edilmezse doğal ve kültürel özellikler tümüyle yitirilecek. Muğla’daki Yuvarlak Çay’da planlanan bir diğer santral ise yöre halkının direnişi ile engellendi.

Toros Dağları’nı tanımak ve HES’lerin doğaya etkisine şahit olmak için Antalya il merkezinden Kuzca köyü sınırlarındaki Alakır Vadisi’ne gidilebilir.

Antalya Ovası ve Sorgun Ormanları



Antalya Ovası, deniz kıyısındaki kumul ve sulak alan habitatları ile deniz seviyesinden 70 metreye kadar yükselen bir traverten platformundan oluşuyor. Ova batıda Antalya şehir merkezi, doğuda ise Ulugüney Çayı ile sınırlanıyor. Yörede Antalya Ovası ve Kızılot önemli doğa alanları bulunuyor; burası Türkiye’nin Akdeniz kıyılarındaki en büyük ikinci kumulunu içermesiyle de önemli. Alanda, Sorgun ilçesi sınırlarında Sorgun Ormanları yer alıyor.

Antalya Ovası Doğa Akdeniz’e özgü maki toplulukları, kayalık bitki toplulukları, nehir kıyısı bitki toplulukları, kızılçam ormanı, kumul bitki örtüsü, fıstıkçamı ağırlıklı kumul ormanı ve delta ekosistemi ile verimli tarım alanları barındırıyor. Maki birlikleri, bitki çeşitliliği bakımından çok zengin.

Sorgun (Antalya)
Fotoğraf: Fatih Özenbaş


Antalya Ovası zengin bir bitki çeşitliliğine sahip. Toplam 28 bitki taksonu önemli doğa alanı kriterlerini sağlıyor. Gypsophila pilulifera, Stachys buttleri, Trigonella arenicola, Trigonella polycarpa bitki türleri dünyada sadece Antalya Ovası’nda bulunuyor. Alanda Alkanna macrophylla, Gaudiniopsis sorgerae ve Pyrus serikensis gibi nesli tehlike altında ve dar yayılışlı çok sayıda bitki türü de yaşıyor. Ovada üreyen kuş türleri arasında İzmir yalıçapkını, uzunbacak, zeytin mukallidi, dik kuyruklu ötleğen ve kara boğazlı ötleğen bulunuyor. Kıyıdaki kumullarda yüksek sayıda deniz kaplumbağası (Caretta caretta) ve az sayıda yeşil denizkaplumbağası (Chelonia mydas) ürüyor.


Nil kaplumbağası (Trionyx triunguis)


Alanda Nil kaplumbağası (Trionyx triunguis) da bulunuyor. Alandaki kelebek türleri arasında Türkiye’ye endemik büyük esmer kelebek, nesli küresel ölçekte tehlike altında olan Osmanlı ateşi ile nesli bölgesel ölçekte tehlike altında olan kara gözlü mavi kelebek bulunuyor.

Alanda tarım, hayvancılık ve yoğun olarak turizm faaliyetleri gerçekleştiriliyor. Turizm merkezi ilan edilen kıyı şeridi yoğun yapılaşma ile karşı karşıya. Antalya Ovası’ndaki en önemli tehdit plansız turizm faaliyetleri ve yapılaşma. Kumsallarda inşa edilen resmi kurumlara ait dinlenme tesisleri ve yazlık kamplar nedeniyle kumullar önemli ölçüde tahrip oldu. Kızılot Önemli Doğa Alanı içinde kalan Sorgun Ormanları ve kıyı kumulları, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından golf ve otel alanı olarak tahsis edildi. Alandaki inşaatların bazıları doğaseverlerin tüm çabalarına rağmen yasadışı yollarla yapılıyor. Kumsalda yumurtlayan denizkaplumbağalarının yavruları da dinlenme tesisleri ile otellerin ışıklarından ve özellikle Belek’te hafriyat dökülmesinden olumsuz etkileniyor. Sulak alanlarda kurutma çalışmaları yapılarak yeni tarım alanları oluşturuluyor. Taban suyunun artması sonucu aşırı tuzlanma meydana geldiğinden tarımda verim düşüyor.
__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
20 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 01.06.2011, 23:06   #4
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yok Olmadan Önce Görülmesi Gereken Son Cennetler

Ermenek Vadisi


Göksu Nehri’nin en büyük kolu Ermenek Çayı’nın Orta Toroslar’da oluşturduğu bu derin vadi, Karaman ve Mersin il sınırlarında bulunuyor. Taşeli Platosu’nun kuzeyinde yer alıyor. Vadinin kuzeybatısında Geyik Dağları, doğusunda ise Kızıldağ, Teke ve Hisar dağları uzanıyor. Alanın jeolojik yapısı büyük ölçüde kireçtaşı ve mağaralardan oluşuyor. İran- Turan ve Akdeniz bitki coğrafyalarının arasında kalmasından dolayı tür çeşitliliği açısından son derece zengin. Vadi aynı zamanda yaban hayatı geliştirme sahası ve önemli doğa alanı statülerine sahip. Ermenek Vadisi’ndeki en büyük tehdit, alanın su rejimine DSİ tarafından yapılan müdahale.


GöksuyuErmenek (Karaman)
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Ermenek Vadisi’nin alçak rakımlarında maki ve öncü maki bitki toplulukları, tarım alanları, kızılçam ormanları bulunuyor. İklimin daha sert olduğu yüksek kesimlerde ise Toros göknarı, karaçam ve sedir ormanları yer alıyor. Orman sınırının üzerinde yüksek dağ bozkırı ve ağırlıklı olarak ardıç ağaçları görülüyor.

Zengin yaşam ortamlarının bulunduğu vadi bitki türleri açısından son derece zengin ve birçok endemik bitkiye ev sahipliği yapıyor. Ermenek Vadisi’nde 81 endemik bitki türü var. Bunlardan 16’sının dünya üzerinde bulunduğu tek yer Ermenek Vadisi. Bu türlerden Isatis ermenekensis adını Ermenek’ten alıyor. Ancak 16 bitki türünün tamamının nesli tehlike altında. Alan aynı zamanda kuş türleri açısından da önemli; kaya kartalı, yılan kartalı, gökdoğan gibi 10 kuş türü buraya önemli doğa alanı statüsü kazandırıyor. Vadide endemik bir memeli türü olan kaya yediuyuru ile Türkiye’de sayısı hızla azalan susamuru da yaşıyor.

Domitopolis KalıntılarıErmenek (Karaman)
Fotoğraf: Gökhan Tan


Ermenek Vadisi’nde en önemli geçim kaynağı tarım ve hayvancılık. Çoğunlukla bahçecilik ve kısıtlı miktarda kuru tarım yapılıyor. Alanda keçicilik de yaygın bir faaliyet. Yöre sakinlerinin bir kısmı bahar aylarında tarım işçisi olarak Ege Bölgesi’ne gidiyor.

Ermenek Vadisi (Karaman)
Fotoğraf: Gökhan Tan


Canlı çeşitliliği, özellikle dünyada yalnızca burada yetişen bitkileri ile Ermenek Vadisi, korumakla yükümlü olduğumuz bir açık hava müzesi niteliğinde. Derin vadi sistemleri alanı peyzaj açısından değerli kılıyor. Bununla birlikte vadi ve buradaki canlı türleri günümüzde büyük tehdit altında. DSİ önce alanın doğu sınırında Gezende Barajı’nı inşa etti. Türkiye’nin en büyük barajlarından Ermenek Barajı da 2009 yılında su tutmaya başladı. Gerçek anlamda bir ekolojik değerlendirme yapılmadan inşa edilen bu barajların, alanın çok özel iklim yapısına ne gibi etkileri olacağı bilinmiyor. Baraj inşaatları sırasında açılan yollar ve kurulan tesisler de vadinin doğal karakterine büyük zarar veriyor. Baraj gövdeleri ve gölleri alanın peyzaj bütünlüğüne büyük darbe vurdu. Endemik bitki türleri ve diğer canlıların akıbeti konusunda acilen araştırma yapılması gerekiyor. Alanı tanımak için Ermenek ilçesinde çeşitli dağ yolları mevcut.

Göksu Deltası



Göksu Nehri’nin Akdeniz’e döküldüğü yerdeki bu sulak alan, Mersin’in Silifke ilçesinde bulunuyor. Delta, Taşeli Platosu ve Geyik Dağları’ndan Göksu vasıtasıyla gelen sedimentlerin Akdeniz’i doldurmasıyla oluştu. Delta özel çevre koruma bölgesi, Ramsar alanı, doğal sit alanı, önemli kuş alanı ve önemli doğa alanı gibi statülere sahip. Alanda ayrıca irili ufaklı göller bulunuyor: Paradeniz Dalyanı, Akgöl, Kuğu ve Arapalanı. Göksu Deltası son 10 yıla kadar kısmen korunmuş bir alan olmasına rağmen DSİ’nin Göksu üzerinde planladığı çok sayıda baraj ve Mavi Tünel Projesi yüzünden tehdit altında.

Göksu Deltası (Mersin)
Fotoğraf: Hakan Öge


Göksu Deltası’nda tarım arazileri, göller ve sazlık alanlar, tuzcul sulak alanlar, kumsallar, kumullar ve yerleşim merkezleri bulunuyor. Denizle irtibatlı Paradeniz Dalyanı, kum seddiyle denizden ayrılıyor. Akgöl daha çok tatlı su gölü karakteri taşıyor. Kuğu Gölü, Akgöl ve Paradeniz arasında yer alıyor; Arapalanı Gölü ise Paradeniz’in doğusunda.

Göksu Deltası bir çok canlı türü için önem taşıyan bir sulak alan. Deltada 12 bitki taksonu bulunuyor. Yöreye endemik ve çoğunluğu kumul bitki örtüsüne ait türler arasında Aristolochia krausei, Bellevalia modesta, Beta adanensis, Beta trojana, Bromus psammophilus ve Stachys pseudopinardii yer alıyor.

Kuğu Göksu Deltası (Mersin)
Fotoğraf: Hakan Öge


Alan sukuşları için üreme ve kışlama dönemlerinde önem taşıyor. Alanda üreyen kuş türleri arasında pasbaş patka, akça cılıbıt, İzmir yalıçapkını, yaz ördeği ve saz horozu var. Deltada kışlayan önemli türlerin başında ise boz kaz, büyük orman kartalı, şah kartal, kır baykuşu, Sibirya kazı, küçük kuğu, turna, tepeli pelikan, küçük karabatak ve flamingo geliyor. Akdeniz foku da delta kıyılarını beslenme amacıyla kullanıyor. Göksu Deltası’ndaki ince kumul alan, denizkaplumbağası (Caretta caretta) ve yeşil denizkaplumbağasının (Chelonia mydas) Akdeniz’de ürediği önemli yerler arasında.
Delta kara gözlü mavi kelebek, Akdeniz melikesi, Himalaya mavi kelebeği ve kara mavi kelebek türleri için de önemli. Kızböceği türlerinden, Akdeniz biyomuna özgü ve dar yayılışlı Ceriagrion georgifreyi ile nesli küresel ölçekte tehlike altında olan Brachythemis fuscopalliata ve Onychogomphus assimilis alanda yaşıyor.

Beyaz Pelikan Göksu Deltası (Mersin)
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Alanda tarım, hayvancılık, balıkçılık ve turizm faaliyetleri yapılıyor. Hem kuru, hem sulu tarım görülüyor. Deltanın verimli toprakları yılda iki, hatta üç kez ürün veriyor. Kıyı ve tepelik alanlar arasında kalan bölgelerde zeytincilik ve bağcılık yaygın.

Uzun bir kıyı şeridine sahip olan alanda kıyı ve açık deniz balıkçılığı da yapılıyor. Paradeniz’de dalyan balıkçılığı önemli. Mavi yengeç ve karides avcılığı da ekonomide önemli bir yer tutuyor.

Göksu Deltası taşıdığı bunca zenginliğe rağmen ne yazık ki yok edilmek isteniyor. Alandaki en büyük sorun, çoğu sulak alanda olduğu gibi DSİ’nin plansız baraj ve sulama projeleri. Bunların en ciddi olanı Mavi Tünel Projesi ile Göksu Nehri’nin suları Orta Anadolu’ya taşınmak isteniyor. Yarısı tamamlanan projenin 2011 yılında bitmesi bekleniyor. Proje ile Konya Ovası’nda daha fazla alanı sulu tarıma açmak hedefleniyor. Konya Havzası’nda sulu tarım uğruna Tuz Gölü, Kulu, Bolluk, Tersakan gölleri ve Ereğli Sazlıkları gibi onlarca sulak alan kurutuldu. Daha fazla sulu tarım alanı için şimdi sıra Göksu Deltası ve vadisini Kurutmaya geldi. Çok basit bir matematik hesapla bile alanın kuruyacağını anlamak mümkün. DSİ, Göksu Nehri üzerine Kayraktepe, Mut, Dinç ve Sarıkavak barajlarını yapmayı planlıyor. Bu barajlarla birlikte yalnızca Göksu Deltası değil, diğer bir önemli doğa alanı Göksu Vadisi yok olacak. Göksu Deltası ve barındırdığı canlı türlerini görmek için belki de birkaç yıl kaldı. Alana Silifke’den ulaşım sağlanıyor.
__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
Eski 01.06.2011, 23:16   #5
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yok Olmadan Önce Görülmesi Gereken Son Cennetler

Seyhan Deltası
(Akyatan ve Tuzla Gölleri)

Seyhan Deltası, Adana ve Mersin il sınırları içinde yer alıyor; Seyhan Nehri ve Tarsus Çayı’nın Akdeniz’e döküldüğü bölge ile Tuzla ve Akyatan göllerinden oluşuyor. Doğal sit alanı, yaban hayatı geliştirme sahası, Ramsar alanı, önemli kuş ve doğa alanı statülerine sahip. Özellikle kuş türleri, deniz ve tatlı su kaplumbağaları açısından önem taşıyan alan ne yazık ki doğal hidrolojik yapısını kaybetmiş durumda. Alan geçmişte sulak çayırlar, taşkın düzlükleri, tatlı ve tuzcul çayırlar, kumulları ile peyzaj bütünlüğüne sahipti. Günümüzde yalnızca Akyatan ve Tuzla lagün göllerinden ibaret. DSİ’nin bu göller üzerin deki projeleri iptal edilmezse ne yazık ki alan tamamen yok olacak.

Akyatan GölüSeyhan Deltası (Adana)
Fotoğraf: Turgut Tarhan


Seyhan Deltası lagün gölleri, tatlı ve tuzlu bataklıklar, subasar çayırlar ve kumul yaşam alanlarından oluşuyor. Geçmişte alanı besleyen tatlı su kaynaklarının çevresindeki doğal sazlık alanlar, drenaj ve kurutma kanalları etrafında görülüyor. Bununla birlikte göllerin çevresi drene edildikten sonra göl aynasının yer yer 100 metre yakınına kadar gelen tarım alanları, yapay habitatları arasındadır.


Flamingo Seyhan Deltası (Adana)
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Seyhan Deltası’nın tür çeşitliliğine bakıldığında kaplumbağalar ve kuşlar ön plana çıkıyor. Toplam 19 bitki taksonu buraya önemli doğa alanı statüsü kazandırıyor. Bu türlerden 16’sı endemik olup Bromus psammophilus gibi 13 bitki türünün nesli tehlike altında. Alan aynı zamanda 29 türle önemli kuş alanlarından biri. Yaz ördeği ve dikkuyruk nesli tehlike altındaki kuş türleri. Seyhan Deltası, deniz ve tatlı su kaplumbağaları açısından da Türkiye’deki en önemli alanlardan biri; nesli küresel ölçekte tehlike altında olan Caretta caretta ve Chelonia mydas denizkaplumbağası ve Trionyx triunguis tatlı su kaplumbağasının üreme alanı. Memeli türleri açısından ise en dikkat çekici olanı saz kedisi.

Tarım, hayvancılık ve balıkçılık temel alan kullanım biçimleri. Deltanın yüzde 60’ını tarım arazileri oluşturuyor ve bu oran deltanın aleyhine giderek artıyor. Dalyan balıkçılığı da alandaki önemli faaliyetlerden. Delta ayrıca çok sayıda kuş gözlemcisinin uğrak yeri.

Seyhan Deltası (Adana)
Fotoğraf: Ali İhsan Gökçen


Alandaki en büyük tehdit DSİ’nin hidrolojik yapıya yönelik uygulamaları. Sulak alan kurutulup tarım arazilerine dönüştürülüyor. Seyhan Deltası artık delta özelliğini büyük oranda kaybetti. DSİ, “Aşağı Seyhan Sulama Projesi”nin son ayağında göllere yakın bölgelerdeki son sulak alanları da kurutmayı hedefliyor. Diğer bir önemli tehdit kirlilik tarımda kullanılan ilaç ve suni gübre gibi kimyasallar doğrudan ya da dolaylı yoldan göl sularına karışıyor. Türkiye’nin önemli kumsallarından Akyatan kumulları, 1960’lardan beri ağaçlandırılıyor. Deltaya yabancı birçok ağaç türünün kullanıldığı bu çalışmalar, kumul habitatının doğal yapısını bozuyor.

Seyhan Deltası’nı kurtarmak için bir an önce doğal su rejiminin yeniden kazandırılması, DSİ’nin projeleri sonlandırması ve drenaj, kurutma, tahliye kanallarının kapatılması gerekiyor.

Kızılırmak Deltası


Kızılırmak Deltası, Samsun’un Ondokuzmayıs, Bafra, Alaçam ve Yakakent ilçeleri sınırlarında bulunuyor. Kızılırmak Nehri, alan içinde menderesler çizerek Bafra Burnu’ndan denize dökülüyor. Türkiye’nin en geniş ve barındırdığı canlılar açısından en zengin sulak alanlarından biri olan Kızılırmak Deltası, Karadeniz Bölgesi’nin de en büyük sulak alanı. Bununla birlikte delta yakın gelecekte kuruma ve tuzlanma tehdidi altında.

Kızılırmak Deltası tatlı ve hafif tuzlu göller, nehir ekosistemi, kuru ve subasar çayırlar, sazlıklar, çamur düzlükleri, çok geniş bir kumul şeridi ve tarım alanlarından oluşuyor. Deltanın her iki yakasında denize paralel uzanan sulak alanlar bulunuyor. Alanın doğu kısmındaki açık su alanı ve bataklık arazi yaklaşık 10 bin hektar. Delta sınırları içerisinde Türkiye’nin ender subasar ormanlarından Galeriç Ormanı yer alıyor. Batıda ise Karaboğaz adıyla bilinen geniş göl var.


Kızılırmak Deltası (Samsun)
Fotoğraf: Turgut Tarhan


Delta kuşlar, sürüngenler ve içsu balıkları için büyük önem taşıyor. Türkiye’nin en iyi izlenen sulak alanlardan biri olan deltada bugüne kadar 320 kuş türü görüldü. Kızılırmak Deltası zengin bir çalı örtüsüne ve çok büyük böcek popülasyonuna sahip olması nedeniyle Karadeniz üzerinden göç eden ötücü kuşlar için önemli bir dinlen me ve beslenme alanı. Alanda üreyen önemli kuş türlerinin başında erguvani balıkçıl, kara leylek, kaşıkçı, pasbaş pakta ve turna geliyor. Nesli dünya ölçeğinde tehlike altında olan, göç döneminde ve kış aylarında burada konaklayan dikkuyruk ördekleri deltadaki öncelikli türler arasında. Kızılırmak Deltası mersinbalığı başta olmak üzere birçok balık için önemli bir alan. Acipenser gueldenstaedtii, Acipenser stellatus, Acipenser sturio ve Huso huso deltada yaşayan ve nesli dünya ölçeğinde tehlike altında bulunan balık türleri. Alanda yaşayan Aphanius danfordii ise Türkiye’ye endemik bir balık türü.

BafraKızılırmak Deltası (Samsun)
Fotoğraf: Yunus Emre Aydın


Yöre insanı sulak alandan tarım için sulama suyunu sağlamak, balıkçılık, hay van yetiştiriciliği, saz kesimi gibi etkinliklerle yararlanıyor. Deltada tarım alanları önemli yer tutuyor. Hububat, karpuz, çeltik, sebze ve şekerpancarı önemli gelir kaynakları. Deltadaki diğer bir ekonomik etkinlik saz kesimi. Sazın önemli bir bölümü ihraç ediliyor ve gelir kaynağı oluşturuyor. Diğer bir etkinlik ise balıkçılık. Deltanın doğu bölümünde üç, batı bölümünde ise bir balıkçı kooperatifi var.

Aladoğan Kızılırmak Deltası (Samsun)
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Delta üzerindeki en ciddi tehdit DSİ’nin yürüttüğü Bafra Kızılırmak Aşağı Havza Sulama Projesi. Yukarı havzadan gelen suların denize deşarjını sağlayacak olan kuşaklama kanalı, deltanın önemli su kaynaklarının önünü kesecek ve kanalın çevresindeki sulak alanlarda ve çayırlarda tahribata neden olacak. Proje kapsamında planlanan BDT2 kuşaklama kanalının inşaatına doğaseverlerin tüm çabalarına rağmen başlandı. Etkileri öngörülmeden inşa edilen bu kanal, deltadaki gölleri besleyen yeraltı suyunun önünü kesecek. Yakın gelecekte göllerin kurumasına sebep olabilecek bu kanalın yapımına bir an önce son verilmesi ve yeraltı sularının doğal haline bırakılması gerekiyor. Alandaki bir diğer tehdit ise tarım ve hayvancılıkta kullanılan kimyasal ilaç ve gübrelerin neden olduğu kirlilik. Alana deşarj edilen kimyasal ilaç ve gübre atıkları sulak alanda ötröfikasyona neden oluyor, suda yaşayan canlılara zarar veriyor.

Kızılırmak Deltası’nı ve doğal güzelliklerini görebilmek için Bafra ilçesinin Doğanca beldesi üzerinden alana ulaşmak mümkün. Cernek Gölü’nün yanında kuş gözlem kuleleri bulunuyor.
__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
21 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 02.06.2011, 23:44   #6
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yok Olmadan Önce Görülmesi Gereken Son Cennetler

Yeşilırmak Deltası



Samsun il sınırlarındaki delta, Yeşilırmak’ın taşıdığı alüvyonlarla oluştu. Alan Tekkeköy ve Terme ilçeleri arasındaki kıyı şeridi ile bu ilçelerin kuzeyindeki sulak alan sistemlerinden oluşuyor. Alanda irili ufaklı göller bulunuyor, bunların en büyükleri deltanın doğu kısmındaki Akgöl ve Simenit. Alanın doğusunda yer alan göller ve çevresi, yaban hayatı geliştirme sahası statüsü ile koruma altında. Bununla birlikte Yeşilırmak Deltası, 1960’lardan bu yana DSİ tarafından su rejimine yapılan müdahalelerden dolayı doğal yapısını kaybetti.


Yeşilırmak Deltası (Samsun)
Fotoüraf: Kiraz Erciyas


Delta tatlı su gölleri, sulak çayırlar, kalkerli turbalıklar, sazlık alanlar, tatlı ve tuzlu bataklıklar, kıyı kumulları, subasar ormanlar ve tarım alanlarından oluşuyor. Kuş türleri ve içsu balıkları açısından büyük önem taşıyor. Aynı zamanda önemli kuş ve doğa alanı statülerine sahip. Toplam 13 kuş türü buraya önemli doğa alanı özelliği kazandırıyor. Bu türlerden pasbaş patka ve kadife ördeğin nesli bölgesel ölçekte tehlike altında. Alan aynı zamanda kış aylarında on binlerce sukuşuna ev sahipliği yapıyor. İçsu balıkları deltanın diğer önemli canlı grubu, 11 içsu balığı türü bu sularda yaşıyor. Bunlar arasında yer alan Acipenser gueldenstaedtii, Acipenser stellatus, Acipenser sturio ve Huso huso türlerinin nesli küresel ölçekte tehlike altında.

Deltadaki temel alan kullanım tipleri tarım, hayvancılık ve balıkçılık. Başlıca tarım ürünleri fındık ve çeltik. Alanın daha sulak bölümlerinde plantasyon kavaklıklar bulunuyor. Simenit ve Akgöl’de balıkçılık yapılıyor. Saz kesimi diğer bir alan kullanım şekli.

Yeşilırmak Deltası (Samsun)
Fotoğraf: Kiraz Erciyas


Alan bütün değerine rağmen delta özelliğini kaybetti. Deltayı günümüzde yalnızca Akgöl, Simenit ve çevresindeki subasar ormanlar temsil ediyor. Bunun başlıca nedeni su rejimine yapılan müdahaleler. Yeşilırmak üzerine 1966 yılından beri barajlar kuruldu ve nehrin aşağı hav zası seddelendi. Tarım alanı açma ve taşkın kontrolü amacıyla 1968 yılından günümüze kadar 67 bin hektarlık bölgede drenaj ve tahliye kanalları ile taşkın koruma çalışmaları yapıldı. Deltada yer alan Dipsiz ve Kuş gölleri kurutuldu. Simenit Gölü, Simenit ve Akgöl olarak ikiye ayrıldı. Türkiye’nin en verimli tarım toprakları arasında yer alan Çarşamba Ovası üzerine Samsun Organize Sanayi Bölgesi ve Samsun Havaalanı inşa edildi. Herhangi bir yönetim planı olmadan, bölgenin doğal karakteri göz önünde bulundurulmadan yapılan bu çalışmalar deltayı yok etti.

Yeşilırmak Deltası (Samsun)
Fotoğraf: Kiraz Erciyas


Delta şimdi de çevrecilerin girişimleri ile durdurulan termik santral projesinin tehdidi altında. Bununla birlikte DSİ tarımdan dönen zehirli suları denize deşarj etmek amacıyla bir tahliye kanalı planlıyor. Söz konusu kanal, alanın son gölleri Simenit ve Akgöl içinden geçirilmek isteniyor. Kanal inşa edilirse bu iki göl de olasılıkla drene edilip kurutulacak. Doğal yapısını kaybetmiş deltadaki son doğal yaşam alanlarını kurtarmak için bu girişimler mutlaka durdurulmalı. Yeşilırmak Deltası’nın son kaleleri olan Akgöl ve Simenit Gölü’nü, çevredeki subasar ormanları görmek için Samsun’un Terme ilçesinden alana ulaşmak mümkün.



Doğu Karadeniz Dağları


Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Bayburt, Gümüşhane ve Erzurum il sınırları içerisinde kalan Doğu Karadeniz Dağları, kesintisiz doğal yaşam alanları içeren bir ekocoğrafya. “Kafkasya Sıcak Noktası”nın aşağı Kafkaslar bölümünde bulunuyor. Milli park ve daha birçok yasal koruma statüsü bulunan yöre, biyolojik çeşitliliği ile olduğu kadar kültürel zenginliğiyle de ön plana çıkıyor. Burada kırsal hayatın çok farklı örneklerini görebilir, beş farklı dilde şarkı dinleyebilir, kır hayatının sisler altındaki vadilerde günümüze kadar nasıl devam ettiğini görebilirsiniz. Ama tüm bunları yapabilmek için görebilirsiniz. Ama tüm bunları yapabilmek için ön celikle alanı tümüyle yok eden Karadeniz Sahil Otoyolu Projesi ve HES’lere engel olmak gerekiyor. Sahil yolu projesi tamamlandı, HES projeleri ise doğaseverlerin girişimlerine rağmen devam ediyor.

Fırtına Vadisi (Doğu Karadeniz Dağları)
Fotoğraf: Turgut Tarhan


Farklı yaşam ortamlarına sahip Doğu Karadeniz Dağları, çok sayıda canlı türüne ev sahipliği yapıyor. Bu yaşam alanları, kayalıklar, yer yer kumullardan oluşan kıyı ekosistemi, nemli akarsu bitki örtüsünün uzandığı akarsular, tarım alanları, alçaklarda yaprak döken ormanlar (kayın, gürgen, kestane, kızılağaç), daha yüksek rakımlarda iğneyapraklı ormanlar (doğu ladini, Doğu Karadeniz göknarı, sarıçam), huş ağaçlarının içinde bulunduğu karışık yüksek dağ ormanları, orman kuşağı içinde ve orman sınırı üzerinde ormangülü türleri, turbalık alanlar, yüksek dağçayırları ve daha yüksek rakımlarda alpin göller ve sarp kayalıklar.

İkizdere (Doğu Karadeniz Dağları)
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Alanda 159 bitki taksonu bulunuyor; Alchemilla trabzonica ve Salix rizeensis gibi 21 bitki türü, dünyada yalnızca burada yetişiyor. Türkiye’deki saf şimşir ormanlarının en iyi örneklerinden biri Fırtına Vadisi’nde bulunuyor. Alan kuş türleri için de hayati öneme sahip. Çoruh Vadisi, yırtıcı kuşlar için küresel ölçekte önemli bir göç merkezi. Bunun yanında alanda birçok kuş türü ürüyor. Dünyada yalnızca Kafkasya ekolojik bölgesinde bulunan dağhorozunun en büyük popülasyonu burada. Nesli küresel ölçekte tehlike altında olan küçük akbaba ile kızıl, sakallı ve kara akbaba alanda ürüyor. Ayı, kurt, vaşak, çengel boynuzlu dağkeçi sinin de içinde bulunduğu 22 farklı memeli türü bu dağlarda yaşıyor. Yöre dar yayılışlı, endemik sürüngen ve çiftyaşamlı türleri açısından da oldukça önemli. Bunlar arasında çiftyaşamlılardan Kafkas semenderi, sürüngenlerden Hemşin yılanı, Kafkas engereği ve Çoruh engereği bulunuyor.

Kafkas Semenderi (Doğu Karadeniz Dağları)
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Yaylacığın günümüzde de devam ettiği dağlarda arıcılık geleneksel yöntemlerle yapılıyor. Diğer alan kullanım örnekleri ormancılık, tarım, hayvancılık ve turizm. Alan kültürel olarak da çok zengin, hâlâ bölge ekolojisine uygun bir kırsal hayat hüküm sürüyor. Özellikle yaylalarda ve şehir merkezlerinden uzakta kırsal yaşam modeli korunuyor. Ama ahşap evler ve tarihi yapılar özellikle turizmin ağırlıkta olduğu Ayder Yaylası gibi alanlarda yerini betona bırakıyor.

Doğu Karadeniz Dağları’nın sorunları her geçen gün artıyor. Plansız turizm uygulamaları Ayder gibi birçok yaylayı beton yığınına çevirdi. Uzungöl’ü çevreleyen duvar, gölün peyzaj bütünlüğü bozuyor ve yaban hayatı olumsuz etkiliyor. Özellikle yayla şenlikleri için genişletilen ve yeni açılan yollar da dağhorozu, urkeklik gibi kuş türlerini tehdit ediyor. Bölgede 1700 civarında HES yapılması planlanıyor. İkizdere, Fırtına Vadisi gibi yerler, HES’lerin verdiği zararların ne boyutlarda olabileceğinin en canlı örnekleri. Bununla birlikte Türkiye Su Meclisi’nin girişimiyle açılan birçok davada HES’ler için yürütmeyi durdurma kararları verildi. HES projeleri ve yanlış turizm uygulamaları devam ederse alan doğal bütünlüğünü kaybedecek ve geri dönüşü olmayan bir duruma gelecek.
__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
19 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 02.06.2011, 23:52   #7
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yok Olmadan Önce Görülmesi Gereken Son Cennetler

Çoruh Vadisi


Türkiye’nin doğal oluşumlar açısından görülmeye değer alanlarından Çoruh Vadisi Bayburt, Erzurum ve Artvin il sınırları içerisinde kalıyor. Yaklaşık 150 kilometre uzunluğundaki vadi, Doğu Karadeniz Dağları ile Yalnızçam ve Allahuekber dağları arasında yer alıyor. Birden azalan ve artan yükseltisiyle Akdeniz mikroklimasına ev sahipliği yaptığı gibi Yalnızçam Dağları’nda 3 bin 54 metre ile alpin kuşağı barındırıyor. Kültürel anlamda da çok zengin olan yöre, Yusufeli çevresindeki kilise kalıntılarıyla dikkat çekiyor. Yusufeli ve İspir arasında vadi tabanındaki yoldan ilerlerken karşılaşılan vadi du varları, etkileyici doğal güzellikler sunuyor.

Çoruh Vadisi (Artvin)

Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Çok kısa mesafelerde Doğu Karadeniz’e özgü sık ormanlar, Doğu Anadolu’ya has yüksek dağ bozkırları ve Akdeniz’e özgü makilik alanlar görülüyor. Peyzaj yapısı, bitki ve kuş zenginliği Çoruh Vadisi’nin öne çıkan özellikleri arasında.

Çoruh Vadisi’nde Karadeniz, İç Anadolu ve Akdeniz iklim tiplerinin bir arada görülmesi bitki zenginliğinin nedenlerinden biri. Alanda 750 civarında farklı bitki taksonu tespit edildi. Bu türlerden 65 tanesi endemik, üçü tanesi ise dünyada yalnızca Çoruh Vadisi’nde bulunuyor. Hatila Vadisi’nde ise Fıstıklı köyü civarında kalıntı fıstıkçamı popülasyonlarına rastlanıyor. Yine vadi boyunca Yusufeli ve Borçka arasında Akdeniz maki topluluğu üyelerinden menengiç ve zeytin gibi türler görülüyor.

Çoruh Vadisi

Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Alan kuş türleri açısından da oldukça zengin; sakallı akbaba, kızıl akbaba ve nesli küresel ölçekte tehlike altındaki küçük akbaba için önemli bir üreme alanı. Başka bir deyişle Avrupa’daki dört farklı akbaba türünün üçü Çoruh Vadisi’nde ürüyor. Vadinin yüksek bölümlerindeki alpin kuşakta urkeklik ve duvar tırmaşık kuşu ürüyor. Alan aynı zamanda dünyanın önemli kuş göçü merkezlerinden biri. Yılan kartalı ve küçük orman kartalı gibi sayıları 10 binleri bulan yırtıcı kuş yöredeki boğazlardan göç ediyor.

Çoruh Vadisi memeli hayvanlar açısından da önem taşıyor. Vadide ilerlerken vaşak ve dağkeçisi gibi türlerle karşılaşılabilir. Dağların yüksek kesimlerinde ise çengel boynuzlu dağkeçisi yaşamını devam ettiriyor. Alanda ismini Çoruh Vadisi’nden almış bir sürüngen türü olan, nesli tehlike altındaki Çoruh engereği de yaşıyor.

Çoruh Vadisi

Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Yusufeli ve İspir çevresinde çeltik ve bostan tarımı yaygın olarak yapılıyor. Doğa turizmi bir diğer geçim kaynağı; rafting, trekking ve dağcılık gibi çok sayıda doğa sporunu yapma fırsatı da var. Özellikle Yusufeli rafting açısından önemli bir cazibe merkezi ve çok sayıda turisti yöreye çekiyor. Son yıllarda sayısı hızla gelişen kuş gözlem turizmi, özellikle bölgedeki yırtıcı göçüne odaklanıyor ve bu faaliyetler Borçka ile İspir çevresinde yoğunlaşıyor.

Çoruh Vadisi’nin bu zenginlikleri, üçü tamamlanmış 29 baraj projesinin tehdidi altında. Barajlar yüzünden Türkiye ve dünyanın en önemli doğal zenginlikleri arasında bulunan vadi ve çevresindeki yaşam alanları doğal yapısını kaybedecek. Barajların yapımı için vadide açılan yeni yollar şimdiden alanda neler olacağını gösterir nitelikte. Geleceğe aktarmakla yükümlü olduğumuz vadiyi bir an önce baraj projelerinden temizleyip sorumluluğumuzu yerine getirmemiz gerekiyor.



Macahel
(Karçal Dağları)


Karçal Dağları’nda yer alan Macahel, ekolojik yapısı ve kültürel özellikleriyle geçmişten günümüze bozulmadan ulaşmış, benzersiz bir alan. Macahel Havzası, Türkiye’deki 122 önemli bitki alanından biri; UNESCO tarafından belirlenen 482 biyosfer rezerv alanı arasında ve Türkiye’de bu kapsama dahil edilmiş tek yer.

Artvin’in Borçka ilçesindeki Macahel, orman ve yüksek dağçayırları gibi habitat tiplerine ev sahipliği yapıyor. Avrupa ile Orta Asya’yı içine alan çok geniş bir coğrafyadaki en büyük doğal yaşlı orman ekosistemlerine Macahel’de rastlanıyor. Yöre aynı zamanda, dünyada ılıman yaprak döken ormanların üçüncü zamandan bu yana kesintiye uğramadan varlığını sürdürdüğü kalıntı bir alan.


Machel (Artvin)

Fotoğraf: Yıldırım Güngör


Karçal Dağları 70 endemik bitki türüne ev sahipliği yapıyor; alan aynı zamanda diğer canlı grupları için de büyük öneme sahip. Dünya ölçeğinde tehlike altında olan Kafkas engereği ve Kafkas semenderi yöredeki önemli sürüngen ve çiftyaşamlı türleri. Macahel, vaşak ve ayı gibi memeli türlerine de yaşam alanı oluşturuyor. Özellikle yüksek irtifa kuş türleri için önemli olan yöre, dağhorozu ve urkeklik gibi kuş türlerinin sağlıklı popülasyonlarının bulunduğu son alanlar arasında. Arıcılık geleneksel bir faaliyet; saf Kafkas ana arısı üretimine yönelik çalışmalar devam ediyor. Son yıllarda doğa ve kültür turizmi açısından önem kazanan Macahel, Kafkas Arı ve Bal Festivali’ne ev sahipliği yapıyor. Kilise kalıntıları ve çok sayıda kapılı, kemerli köprü Macahel’in tarihte önemli bir kültürel merkez olduğunu gösteriyor.

Alan gerek ekolojik, gerek tarihi anlamda bu kadar değerli olmasına rağmen son yıllarda ciddi bir yok oluş sürecine girdi. DSİ yöreyi doğa değil, sadece “elektrik rezervi” olarak görüyor. Bunun sonucunda Didgale, Camili, Gorgit, Uğur, Demirli, Demirkapı, Sakaligela, Efeler, Satgomi ve Urhul dereleri üzerine sekiz HES planlanıyor. Genişletilen yollar yüzünden tahribata uğrayan biyosfer rezerv alanını doğal haliyle görmek ve korumak için zaman giderek daralıyor.
__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
19 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 03.06.2011, 00:07   #8
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yok Olmadan Önce Görülmesi Gereken Son Cennetler

Akşehir ve Eber Gölleri



Orta Anadolu’nun önemli sulak alan sistemlerinden birini oluşturan Akşehir ve Eber gölleri, Akarçay Kapalı Havzası içinde yer alıyor. Bir tatlı su gölü olan Eber, Sultan Dağları’ndan gelen dereler ve Akarçay’la; Akşehir Gölü ise Eber’den çıkan Taşköprü Çayı ve yine Sultan Dağları’ndan akan derelerle besleniyor. Akşehir Gölü, kaynakların girdiği kısımda tatlı su, özellikle orta ve kuzey bölümlerinde ise tuzlu su özelliği gösteriyor. Doğal sit alanı olan göller günümüzde ne yazık ki büyük oranda kurumuş durumda ama yağmurlu aylarda su birikmeleri görülüyor. Akşehir Gölü kıyılarında düzenlenen şenliklerde son üç yıldır kuruma yüzünden temsili Nasrettin Hoca mayayı bir havuza çalıyor.

Akşehir ve Eber göllerinde sazlık alanlar, sulak çayırlar ve sulak alan çevresinde ova bozkırı habitatları görülüyor. Bununla birlikte göllerin etrafında meyve bahçeleri ve tarım alanları bulunuyor


Eber GölüKonyaAfyon
Fotoğraf: Ufuk Sarışen


Akşehir ve Eber gölleri, biyolojik çeşitlilik bakımından özellikle kuş türleri açısından önem taşırken günümüzde bu niteliğini büyük ölçüde yitirdi. Kuş türlerinin birçoğu artık alanda görülmüyor, geçmişte burada üreyen sukuşlarının neredeyse tamamı artık alanı kullanmıyor. Geçmişte 24 farklı kuş türü göllere önemli kuş alanı ve önemli doğa alanı statüsü kazandırmaktaydı. Bunlar arasında pasbaş patka, gece balıkçılı, küçük karabatak, kaşıkçı ve ak pelikan gibi türler bulunuyordu. Özellikle kış mevsiminde çok sayıda sakarca kazı ve ördek türü kışlamak için alanı kullanıyordu. Göller aynı zamanda içsu balıkları açısından da önemliydi, üç farklı endemik balık türü vardı. Bunlardan Alburnuz nasreddini dünya üzerinde sadece bu göllerde yaşamaktaydı. Akşehir ve Eber gölleri 2005-2006 yıllarında neredeyse tümüyle çekildi. İçsu balığı türlerinin nesillerinin tükenip tükenmediği hakkında detaylı çalışmalara ihtiyaç duyuluyor. Yörede sulak alanın hayat verdiği 64 endemik bitki türü de bulunuyor, bunlardan piyan (Thermopsis turcica) dünya üzerinde yalnızca burada yetişiyor.

Balıkçılık ve sazcılık geçmişte yaygınken günümüzde azalmış durumda. Bununla birlikte Afyon’daki Yakasinek beldesi ve Taşköprü köyünde genellikle yaşlılar tarafından hasır ve boyra (kamış hasırı) örücülüğü devam ettiriliyor. Boyra, çoğunlukla evlerin tavanlarında kullanılıyor. Saz kesimi kâğıt fabrikaları için devam ediyor. Kurumayla ortaya çıkan kuru göl tabanları ise tarım alanına dönüştürülmüş durumda.

Akşehir ve Eber gölleri, yağışlı aylarda su tutmakla birlikte yaz mevsiminde çoğunlukla kuruyor. En önemli tehdit Akarçay üzerine inşa edilen DSİ barajları. Sulu tarıma geçişle birlikte artan su ihtiyacı da göller üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor. Kirlilik özellikle Eber Gölü için ciddi bir tehlike.

Tuz Gölü



Ankara, Aksaray ve Konya il sınırlarında bulunan Tuz Gölü, milyonlarca yıl önce dünyanın büyük bir bölümünü kaplayan Tetis Denizi’nden kopan bir içdenizin kalıntısı. Hollanda’daki Wageningen Üniversitesi’nin bir araştırması, Türkiye’nin tuz ihtiyacının yarıdan fazlasını karşılayan gölün tarım, hayvancılık ve ekoturizm gibi faaliyetlerle ekonomiye yılda 5 milyon ABD doları katkıda bulunduğunu ortaya koyuyor.

Günümüze değin bozulmadan kalmış ova ve tuzcul bozkırlar, gölün güneyinde pınarların yoğunlaştığı alandaki sulak çayırlar, gölü besleyen tatlı su kaynakları boyunca uzanan sazlıklar önemli yaşam alanları barındırıyor. Alan endemizm açısından son derece önemli; tuzcul habitatlar 39 endemik bitki türüne, ayrıca dünyada sadece burada bulunan, “tek nokta endemiği” olarak adlandırılan üç bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Göl aynı zamanda önemli kuş alanı statüsüne sahip ve flamingo, toy, bozkır kartalı gibi türler görülüyor. Türkiye’de en büyük flamingo üreme kolonisini barındıran Tuz Gölü, ince gagalı martı ve mezgeldek gibi kuş türleri için de son üreme alanlarından biri. Burası, Anadolu tarlasıçanının (Microtus anatolicus) da dünyada bilinen tek yaşam alanı.

Tuz GölüKonyaAksarayAnkara
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Tuz Gölü de son yıllarda kuruma tehlikesi ile karşı karşıya. Peçenek, Melendiz, Karasu ve Kırkdelik çayları üzerindeki barajlarla yeraltı sularının kullanımı için açılan kuyular gölün kurumasına neden oluyor. Bunlara ek olarak Konya’nın atık sularını taşıyan kanal da gölü kirletiyor. Oysa çevredeki tarım alanlarında ürün modelinin ekolojik şartlara göre belirlenmesi, vahşi sulama sistemi yerine modern tekniklerin kullanılması, çayların yeniden göle ulaşmasının sağlanması ile göl daha uzun yıllar yaşayabilir. Ankara- Konya yolu üzerindeki Cihanbeyli ve Eskil ilçeleri, günümüzde gölün zenginliklerinin en iyi gözlenebileceği yerler.

Ereğli Ovası



Bolkar Dağları’nın kuzeyinde Konya, Karaman ve Niğde il sınırları içinde yer alıyor. Tabiatı koruma alanı, doğal sit alanı, önemli kuş alanı ve önemli doğa alanı gibi statülere sahip. Ereğli Ovası geçmişte tarım, sazcılık, balıkçılık ve sürü hayvancılığı açısından bir cazibe merkeziydi. Alanın batısında Akgöl ve sazlık alanlar, doğusunda ise ova bozkırları yer alıyordu. Bozkırlar nesli tehlike altındaki sekiz bitki türüne ev sahipliği yapıyordu. Aynı zamanda kuş gözlemcilerinin uğrak noktasıydı ve bu sayede sulak alan ekosistemine ilişkin çok sayıda veri toplanmıştı. Burası aralarında toy, dikkuyruk, flamingo, turna gibi türlerin yer aldığı 32 farklı kuş türü için küresel ölçekte öneme sahip bir yaşam alanıydı. Günümüzde bunlardan yalnızca uzunbacak ve küçük kerkenez yörede yaşamını devam ettiriyor. Ereğli Sazlıkları içsu balıkları açısından da zengin; alanda beş endemik içsu balığı türü yaşıyor, bunlardan Barbatula eregliensis dünyada yalnızca burada bulunuyor. Ancak alanın neredeyse tamamı kuruduğu için neslinin tükendiği sanılıyor.

Ereğli Ovası (Konya)
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Geçmişte ekonomik ve ekolojik değerleriyle Türkiye’nin önde gelen doğal alanlarından biri olan Ereğli Ovası, neredeyse tümüyle yok oldu ve restorasyon aşamasına geldi. Ova, Ereğli sazlıklarını ve Akgöl’ü besleyen Kızılçay ve İvriz Çayı üzerine inşa edilen barajlar yüzünden kurudu. Bu nedenle yok olan bitki örtüsü, yöreyi erozyona açık hale getirdi. Rüzgârla kalkan tozlar da çevredeki tarım alanlarını kullanılamaz hale getirmeye başladı. Geçmişte sazcılık ve balıkçılık ile geçinen köylüler başka yerlere göç etti. Alanın eski haline dönebilmesi için derelerin doğal akışının devam etmesi, plansız açılan yeraltı su kuyularının kapatılması ve sulu tarımdan ekolojik yapıya uygun kuru tarıma geçilmesi gerekiyor.

Ereğli Ovası’na Karaman- Niğde karayolundan ya da Konya-Ereğli karayolundan ulaşılıyor. Yağmurlu dönemlerde, özellikle ilkbaharda Akgöl’de biraz su biriktiğinden göçmen sukuşlarını gözlemleme şansı bulunuyor.

Hotamış Sazlığı


Hotamış Sazlığı, Konya ve Karaman il sınırlarında. Hotamış beldesi ve Çumra ilçesi arasında, Konya Kapalı Havzası’nın güneyinde bulunuyor. Güneyinde volkanik Karadağ yer alıyor. Alan geçmişte bölgedeki en büyük sazlık alanlardan biriydi, güneyinde Süleymanhacı adlı küçük tuzlu su gölüne ve Hotamış Gölü’ne sahipti. Hotamış Sazlığı doğal sit alanı, önemli kuş alanı ve önemli doğa alanı. Ama tüm bu özelliklerine rağmen günümüzde tamamıyla kurutulmuş ve restorasyon aşamasına gelmiş durumda.

Hotamış Sazlığı (Konya)
Fotoğraf: Gerwant Magnin


Alan geçmişte geniş sazlıklar, tatlı ve tuzlu su gölleri, sulak alan çevresinde geniş ova ekosistemine sahipti. Şimdi göl tabanında kalan çıplak düzlükler ve sulak alandan drene edilerek oluşturulan tarım alanlarını içeriyor. Sulak alan geçmişte dikkuyruk, yaz ördeği, tepeli pelikan gibi nesli tehlike altındaki pek çok kuş türü için önemli bir üreme alanıydı. Toplam 18 farklı kuş türü Hotamış Sazlığı’na önemli kuş alanı statüsü kazandırıyordu. Ayrıca 1986 yılına kadar ak kuyruklu kızkuşunun Türkiye’deki tek üreme alanıydı.

DSİ tarafından kurutulmadan önce sazcılık civardaki köylerin önemli bir geçim kaynağıydı. Bununla birlikte balıkçılık da yapılıyordu. Günümüzde yalnızca tarım ve hayvancılık devam ediyor. Alandaki kurumanın nedeni, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının DSİ tarafından başka alanlara taşınması.

Günümüzde tamamen kurutulan alan restorasyon aşamasına geldi. DSİ ise hâlâ alanı Mavi Tünel Projesi kapsamında toplama barajı haline dönüştürmeyi planlıyor. Bu projeyle Hotamış Sazlığı doğal yapısını tümüyle yitirecek ve restorasyon ihtimali de ortadan kalkacak. Alanın eski günlerine dönmesi için beslenme kaynakları olan yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının yeniden alana aktarılması gerekiyor.
__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
20 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 03.06.2011, 20:38   #9
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yok Olmadan Önce Görülmesi Gereken Son Cennetler

Tersakan Gölü



Tuz Gölü’nün batısında yer alan Tersakan Gölü, Konya il sınırlarında. Göl yeraltı suları ve yüzey akımlarıyla besleniyor. Tuz Gölü’yle hidrolojik açıdan ilişkili olan Tersakan, seviyesinin çok yükseldiği yıllarda Konya ana tahliye kanalı aracılıyla sularını ona boşaltıyor. Bu kanal ile Tersakan Gölü arasında geniş çamur düzlükleri bulunuyor. Tuz ve Tersakan gölleri ornitolojik açıdan da ilişki içinde; Tuz Gölü’nde üreyen bazı kuş türleri Tersakan’ı beslenmek için kullanıyor. Sodyum sülfat üretiminin yapıldığı göl, ekonomik açıdan da önem taşıyor. Tersakan doğal sit alanı, özel çevre koruma alanı ve önemli doğa alanı gibi koruma statülerine sahip. Buna rağmen kurumaya yüz tutmuş durumda.

Tersakan Gölü ve çevresinde tuzlu göl yüzeyi, tuzcul subasar çayırlar ve bozkırlar, tarım alanları ve kısıtlı miktarda tatlı bataklık habitatları bulunuyor. Göl ve çevresindeki tuzcul habitatlarda yer alan bitkilerde endemizm oranı yüksek; dar bir alanda sekiz endemik bitki bulunuyor, bir kuşkonmaz türü olan Asparagus lycaonicus dünyada yalnızca burada yaşıyor. Göl kuşlar açısından da son derece önemli, yedi kuş türü buraya önemli kuş ve doğa alanı statüsü kazandırıyor. Turna ve büyük cılıbıt alanda üreyen sukuşu türleri arasında. Tersakan Gölü ayrıca kış aylarında çok sayıda kuş türüne ev sahipliği yapıyor. Tuz Gölü’nde bulunan Türkiye’nin en büyük flamingo üreme kolonisi, Tersakan’ı beslenme amacıyla kullanıyor. Orta Anadolu’da sayıları yok denecek kadar azalan ince gagalı martı, alanı beslenmek için kullanan diğer bir kuş türü. Tersakan Gölü’nde alan kullanım şekillerinden önde geleni sodyum sülfat üretimi. Bununla birlikte göl çevresinde tarım, bozkır ve çayırlık alanlarda hayvancılık yapılıyor.


Tersakan Gölü (Konya)
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Alan tüm değerine rağmen son 20 yılda yürütülen yanlış tarım politikaları nedeniyle tehdit altında. Konya Kapalı Havzası’nda kuru tarımın yerini sulu tarıma bırakması, havzayı, barındırdığı gölleri ile birlikte yok olma noktasına getirdi. Yağış miktarının sulu tarım için yeterli olmamasından dolayı çiftçiler gerekli suyu yeraltı kuyularından temin etmeye başladı. Buna ek olarak salma sulama gibi vahşi sulama yöntemleri, havzada zaten kısıtlı bulunan suyu israf etti. Tersakan Gölü’nün de nasibini aldığı bu olumsuz tabloyu değiştirmek için kararlı adımlar atılması gerekiyor. Başlangıç olarak havzadaki ürün modeli bölgenin doğal yapısına uygun kuru tarım modeliyle değiştirilmeli, devlet teşviki bu yöne kaydırılmalı, damlama sulama gibi modern teknikler yaygınlaştırılmalı. Ayrıca havzadaki hidrolojik sistem üzerinde herhangi bir teşebbüse girişmeden önce, mutlaka havza bazında planlama yapılmalı.
Tersakan Gölü özellikle yağışlı dönemlerde su tutmaya devam ediyor. Göl ve çevresindeki doğal zenginlikleri görmek için ilkbahar mevsimi tercih edilebilir. Cihanbeyli ilçesinden göle ulaşmak mümkün.


Kulu Gölü



Tuz Gölü’nün kuzeybatısında yer alan göl, Ankara il sınırları içerisinde ve Kulu ilçesine beş kilometre mesafede. Alan hafif tuzlu Kulu Gölü, güneyindeki küçük tatlı su gölü ve bunların çevresindeki sulak alan ve bozkırlardan oluşuyor. Gölü besleyen temel kaynaklar Kulu Deresi ve yeraltı suları. Göl içerisinde bulunan dokuz ada sukuşları açısından önemli bir üreme alanı. Kulu doğal sit alanı, özel çevre koruma alanı, önemli kuş alanı ve önemli doğa alanı gibi statülere sahip. Bununla birlikte son 15 yılda su seviyesi günden güne azalan göl ilk kez 2006’da tamamen kurudu. Sonraki yıllarda yağışlı dönemlerde su tutmaya devam eden Kulu Gölü, yine de eski günlerinden uzak bir görüntü sergiliyor.

Alanda tatlı su ekosistemi, tuzlu su ekosistemi ve bunlarla bağlantılı ova bozkırları bulunuyor. Tatlı su gölünün kıyılarında yer yer sazlıklar var. Derelerin göl ile birleştiği yerlerde sulak çayırlar görülüyor. Alanın çevresinde kuru tarım alanları da yer alıyor.

Kulu Gölü (Konya)
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Kulu Gölü ile çevresi bitki ve kuş türleri açısından çok zengin. Göl geçmişte 200’ün üzerinde kuş türüne ev sahipliği yapmaktaydı, bunlar arasında nesli küresel ölçekte tehlike altında olan dikkuyruk gibi türler bulunuyordu. Toplam 18 kuş türü Kulu’ya önemli kuş alanı ve doğa alanı statüsü kazandırıyordu. Akdeniz martısı, ince gagalı martı, bataklık kırlangıcı, kaşıkçı gölde üreyen türler arasında. Göl aynı zamanda sakarca kazı gibi çok sayıda sukuşu için önemli bir kışlama alanı. Türkiye’nin nadir kuş türlerinden tarla kazı kış döneminde, kara kanatlı bataklık kırlangıcı ve dağ cılıbıtı ise göç esnasında alanı kullanan kuş türleri arasında. Göl çevresindeki bozkırlarda geçmişte toy, mezgeldek ve bağırtlak ürüyordu ama günümüzde yalnızca az miktarda bağırtlak görülüyor. Çok sayıda kuş gözlemcisinin ziyaret ettiği alan önemli cazibe merkezlerinden biri. Göl çevresindeki ıslak çayırlarda ve bozkırlarda hayvancılık yapılıyor. Yörede yer yer kuru tarım alanları da mevcut.

Sayısız özelliği ve peyzaj değerine rağmen Kulu Gölü’nü korumaya yönelik herhangi bir çaba ne yazık sarf edilmedi. Konya Kapalı Havzası’ndaki genel sorun olan yanlış ürün desenine bağlı aşırı yeraltı suyu kullanımı, su kaynakları üzerindeki plansız müdahaleler havzadaki diğer göller gibi Kulu’yu da yok olma noktasına getirdi. İlk kez 2006’da kuruyan göl üzerindeki adacıklar kara ile birleşti ve buralarda üreyen kuş türleri olumsuz etkilendi. Diğer bir önemli sorun olan yasadışı avcılık, özellikle kışın ve üreme döneminde kuş türlerini olumsuz etkiliyor.

Kulu Gölü yağışlı aylarda su tutmaya devam ediyor. Doğal güzelliklerini görmek isteyenler Ankara-Konya yolu üzerinde bulunan Kulu ilçesinden göle ulaşabilir.


Bolluk Gölü


Bolluk, Konya Kapalı Havzası’ndaki Tuz Gölü’nün uydu göllerinden biri. Konya ili Cihanbeyli ilçesinde yer alıyor. Alan aynı zamanda Bolluk’un güneyindeki küçük sığ gölleri ve bunlar arasındaki mevsimsel sulak çayırları kapsıyor. Alanda, göller arasında bulunan, nadir bitki türlerine ev sahipliği yapan sulak çayırlar ve tuzcul bozkırlar da yer alıyor. Bolluk, Tersakan Gölü gibi sodyum sülfatça zengin ve ekonomik değeri yüksek. Doğal sit alanı, özel çevre koruma bölgesi, önemli kuş alanı ve önemli doğa alanı gibi statülere sahip Bolluk Gölü, 2007 yılında tamamen kurudu.

Alan sahip olduğu farklı yaşam ortamlarından dolayı kayda değer bir bitki ve kuş zenginliğine sahip. Alanda bir glayöl türü olan Gladiolus halophilus gibi yedi endemik bitki türü var. Bunların tamamının nesli tehlike altında, bu konuda özellikle son yıllardaki kurumalardan sonra detaylı araştırmaya ihtiyaç duyuluyor.

Toplam 10 kuş türü Bolluk Gölü’nü uluslararası öneme sahip kuş ve doğa alanı haline getiriyor. Büyük cılıbıt, ince gagalı martı, Akdeniz martısı, kaşıkçı kuşu gibi türler gölün doğal yapısı bozulmadan önce alanda üremekteydi. Tuz Gölü’nde üreyen flamingolar da beslenmek için Bolluk Gölü’ne geliyordu.

Bolluk Gölü (Konya)
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Bir şirket 1963 yılından bu yana 200 hektarlık tuzlada sodyum sülfat ve sodyum klorür üretiyor. Alan çevresinde tarım ve tuzcul bozkırlarda küçükbaş hayvancılık yapılıyor.

Alan son 20 yıldır tedrici bir biçimde kuruyor ama 2007 yılında ilk kez tamamen kurudu. Büyüklüğü 6 bin 400 hektarı bulan sulak alanın kurumasıyla başta kuşlar hiçbir canlı burayı kullanamaz oldu. Konya Kapalı Havzası’ndaki genel sorun, diğer tüm göller gibi Bolluk’u da etkiledi. Havzadaki yanlış ürün modeli ve teşviki, vahşi sulama yöntemleri, kaçak yeraltı su kuyuları kurumanın nedenleri olarak gösterilebilir. Bolluk Gölü kurumadan önce çevredeki tarım alanlarından ve Konya Tahliye Kanalı’ndan gelen zehirli sular da bir diğer tehditti. Bolluk ve Konya Kapalı Havzası’ndaki diğer göllerin kurtarılması için yanlış tarım ve su politikaları acilen değiştirilmeli ve alandaki su kullanımı havza bazında planlama dahilinde yapılmalı.

Bolluk Gölü özellikle yağışlı aylarda bir miktar su tutuyor. İlkbaharda karların erimesiyle bir miktar su toplayan Bolluk Gölü’nde bazı kuş türlerine rastlanabiliyor. Bolluk Gölü’ne Ankara-Konya karayolu üzerinden, Cihanbeyli ve Altınekin ilçelerinden ulaşmak mümkün.
__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
20 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 03.06.2011, 20:54   #10
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yok Olmadan Önce Görülmesi Gereken Son Cennetler

Obruk Yaylası


Konya il sınırları içerisinde yer alan Obruk Yaylası, karstik bir plato. Yayla, Tuz Gölü Havzası ve Konya Ovası’nı birbirinden ayırıyor. Yeraltından akan sular, karstik yapıyı eriterek yaylada çok sayıda obruk adı verilen doğal çöküntüler oluşturuyor. Son iki yılda alana 10 yeni obruk daha eklendi. Meyil, Kızören ve Çıralı, yöredeki obrukların en büyükleri arasında. Obruk Yaylası coğrafi yapısı ve biyolojik zenginliğiyle büyük öneme sahip. Bu özellikleri nedeniyle doğal sit alanı ve özel çevre koruma bölgesi statülerini almış durumda. Bununla birlikte Konya Kapalı Havzası’nda uygulanan yanlış tarım politikaları yaylayı da etkiliyor, obruk göllerini kuruma tehdidiyle karşı karşıya bırakıyor.

Ceruk Gölü (Konya)
Fotoğraf: Hakan Öge


Obruk Yaylası bozkır yaşam alanlarına sahip. Buralarda yavşan bitkisi hâkim, yayla çevresinde kuru tarım alanları, kuru ve sulu obruk gölleri yer alıyor. Alanda nesli küresel ölçekte tehlike altında, endemik bir bitki türü olan Scorzonera boisseri yaşıyor. Alan aynı zamanda kuş türleri açısından da önemli, özellikle obrukların çevresindeki dik yarlar yırtıcı kuşlara yaşam alanı sağlıyor. Obruk Yaylası ve çevresinde çok sayıda bozkır kuş türü yaşıyor. Bunlar arasında kır incirkuşu, kızıl şahin, bozkır toygarı, bağırtlak, boğmaklı toygar yer alıyor. Kuş türleri arasında nesli bölgesel ve ulusal ölçekte tehlike altında olan kocagöz ve büyük cılıbıt da bulunuyor. Alanda ağırlıklı olarak hayvancılık ve tarım yapılıyor. Obruklar coğrafik açıdan benzersiz oluşumlar, çok sayıda ziyaretçi onları görmeye yöreye geliyor.

Ama Obruk Yaylası da yakın gelecekte yok olma tehlikesi altında. Ağırlıklı olarak Orta ve Güneydoğu Anadolu’da yürütülen yanlış tarım ve su politikaları çok uzak görünse de Obruk Yaylası’nı da etkiliyor. Konya Kapalı Havzası’nda yıllardır yürütülen sulu tarım politikasına bağlı aşırı yeraltı su kullanımı, tüm havzayı kurumanın eşiğine getirdi. Bu durumdan obruk gölleri de etkilendi.

Bu eşsiz alanı tanımak için Konya-Aksaray yolu üzerindeki Obruk köyünden Kızören Obruğu’na ulaşılabilir.



Yeşildere
(İbrala Deresi)

Yeşildere, diğer adıyla İbrala Deresi, Karaman il sınırlarında yer alıyor. Darboğazlar ve kıvrımlar oluşturan vadi sisteminde akan Yeşildere, Toros Dağları’nın kuzey eteklerinden doğuyor; bozkırın ortasında bir vaha görünümü sunuyor. Alanda nehir kıyısı bitki toplulukları, kavaklıklar ve tarım alanları bulunuyor. Dere boyunca yer yer sazlık alanlar görülüyor. Vadi çevresinde ise kayalık ve bozkır yaşam alanları uzanıyor. Yeşildere Vadisi içsu balıkları açısından büyük öneme sahip, Gobio hettitorum adlı tür dünyada yalnızca burada yaşıyor. Yörede kuru ve sulu tarım yapılıyor. Diğer bir önemli geçim kaynağı da hayvancılık. Vadi ayrıca cazip bir mesire yeri.


Yeşildere Vadisi (Karaman)
Fotoğraf: Füsün Sipahiler


Yeşildere de yanlış tarım ve sulama politikalarından etkileniyor. Tarımda açık ve vahşi sulama tekniklerinin kullanması, gün geçtikçe daha fazla suyun tarımda israf edilmesine yol açıyor. DSİ, Yeşildere üzerine İbralı Barajı’nı inşa ediyor; barajın 8 bin 700 hektar alanı sulaması hedefleniyor. Baraj tamamlandığında dünyada yalnızca bu derede yaşayan endemik içsu balığı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. Baraj çalışmasının 2011’de bitirilmesi planlanıyor. Yeşildere’ye Karaman üzerinden ulaşılabilir.


Eşmekaya Sazlığı


Aksaray il sınırlarında, Tuz Gölü’nün güneyinde yer alan Eşmekaya Sazlığı, Türkiye’nin önemli sulak alanlarından biriydi. Sazlık 1992’de doğal sit alanı ilan edildi, 1994’te de yaban hayatı koruma sahası kapsamına alındı. Ancak adı “kayadan çıkan çeşme” anlamına gelen Eşmekaya Sazlığı günümüzde kurutulmuş durumda.

Alan geçmişte Eşmekaya Gölü ile Akgöl, Turna, Sülüklü ve Bezirci gölleri etrafında sazlık alanlara sahipti. Eşmekaya Sazlığı, nesli küresel ölçekte tehlike altında endemik Gladiolus halophilus bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Kurutulmadan önce alan çok sayıda kuş türü de barındırıyordu. Küçük kerkenez, dikkuyruk, bozkır delicesinin de içinde bulunduğu 19 kuş türü buraya önemli kuş ve doğa alanı statüsü kazandırmaktaydı. Endemik üç içsu balığı da burada yaşıyordu. Bunlardan Aphanius anatoliae’nin nesli küresel ölçekte tehlike altında.


Eşmekaya Sazlığı (Aksaray)
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Sulak alan çevresinde geçmişte kuru tarım yapılıyordu ancak 1980’li yıllardan sonra hızlı bir şekilde sulu tarıma geçildi. Sulak alan çevresinde hayvancılık bir diğer önemli geçim kaynağı. Eşmekaya, tarımda ürün deseninin değişmesi ve yeraltı su kuyuları açılması nedeniyle kurudu. Sultanhanı civarındaki yer altı suyu işletmelerinin bilinçsiz su tüketimi, alanın kurumasında önemli bir paya sahip. Alana son darbeyi DSİ 1995’te vurdu. Eşmekaya Sazlıkları’nın baraj gölüne dönüştürülmesi yönünde çalışmalara başladı, ancak bu çaba hem yasadışı olduğundan, hem de yeraltı sularının çekilmesi nedeniyle yarım kaldı.

Bu süreçte sulak alan büyük ölçüde tahrip oldu ve alanın doğusunda çok sayıda yarasanın kullandığı ve arkeolojik kalıntılar barındıran mağara tahrip edildi. Kültür Bakanlığı’nın DSİ aleyhinde açtığı davayı kazanması sonucu mahkeme alanın eski haline getirilmesine karar verdi. Ancak ne DSİ, ne de yüklenici firma bu kararı uyguladı. Eşmekaya Sazlığı günümüzde tamamıyla kurumuş ve restorasyon aşamasına gelmiş durumda. Eski haline dönmesi mahkeme kararının uygulanmasına ve çevredeki tarım modelinin yörenin ekolojik yapısına uygun olarak yeniden planlanması ile yeraltı kuyularının kapatılmasına bağlı.

Seyfe Gölü


Seyfe Gölü, Kırşehir il sınırlarında, Malya Yarı Kapalı Havzası’nın güney ucunda yer alıyor. Gölü besleyen önemli tatlı su kaynakları Seyfe, Horla ve Yenidoğanlı pınarları. Seyfe Gölü içerisinde bulunan adacıklar kuşlar tarafından üreme amacıyla kullanılıyor. Göl aynı zamanda doğal sit alanı, tabiatı koruma alanı, Ramsar alanı ve önemli doğa alanı. Tüm bu statülerine rağmen son yıllarda tümüyle kuruyan Seyfe Gölü, yağışlara göre dönemsel olarak su tutuyor. Göl ve çevresindeki temel alan kullanım faaliyetleri tarım ve hayvancılık.


SumruSeyfe Gölü (Kırşehir)
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Alanda sığ, tuzlu bir göl ve onu çevreleyen sulak çayırlar bulunuyor. Sulak alan çevresinde ise tuzcul bataklıklar ve bozkırlar uzanıyor. Bozkırlar endemik ve nesli tehlike altında olan Centaurea pergemacea ve Lepidium caespitosum bitki türlerine ev sahipliği yapıyor. Seyfe Gölü geçmişte 200 civarında kuş türü barındırıyordu. Türkiye’de Tuz Gölü’nden sonra flamingoların en büyük üreme alanıyken günümüzde bu özelliğini tümüyle yitirdi.

Seyfe Gölü (Kırşehir)
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün


Seyfe Gölü yanlış su ve tarım politikaları sonucu kurudu. Sondaj kuyularıyla Mucur ilçesi ile Dalakçı ve Gümüşkümbet köylerine içme suyu götürülmesi, DSİ’nin açtığı büyük çaptaki drenaj kanalları ve sulama kuyuları bu yanlış uygulamalara örnek olarak verilebilir. DSİ 1990 yılında göldeki kurutma projesini “Seyfe Gölü Ekoloji Koruma Projesi” olarak değiştirdi ve göle giriş yapan tatlı suyu drenaj kanalları ile uzaklaştırdı, bu şekilde Seyfe Gölü kurutuldu. Kırşehir’de kurulan Bozkır Çevre Derneği gibi sivil toplum kuruluşları, gölün eski günlerine dönmesi için çeşitli projeler yürütüyor.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
cennetler, olmadan


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 22:38.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.