13.11.2014, 00:09 | #1 |
Çevrimdışı
|
Namık Kemal (1840 - 1888)
Namık Kemal (21 Aralık 1840, Tekirdağ - 2 Aralık 1888, Sakız Adası), Türk milliyetçiliğinin öncülerinden, Genç Osmanlı hareketi mensubu yazar, gazeteci, devlet adamı ve şairdir. 21 Aralık 1840 tarihinde Tekirdağ’da dünyaya geldi. Babası Yenişehirli Mustafa Asım Bey, annesi bir Arnavut olan Fatma Zehra Hanım’dır.
Dedesinin Kars’a mutasarrıf olarak atanması sebebiyle 1,5 yıl Kars’ta yaşadı. Karslı şair ve müderris Vaizzade Seyid Mehmet Hamid Efendi'den divan edebiyatını öğrendi. Avcılık, atıcılık, cirit dersleri aldı.[ Kars’ta görevi sona eren dedesi ile 1854’te İstanbul’a döndü. Burada görüp yaşadıkları ileride yazacağı tiyatro eserlerine ilham vermiştir.Namık Kemal, Midilli'de sürgüne gönderildiği sırada Abdülhak Hamit'e gönderdiği bir mektupta “nişanlısının arkasına düşerek, gönüllü nefer yazılmış, Kars'a kadar gelmiş ve bir taburun trampetçiliğinde bulunduğu halde şehit olmuş Kürd kızın cenazesini gördüğünden bahseder. Vatan yahut Silistre piyesinin konusunu oluşturan erkek kıyafetine girip nişanlısının ardından Silistireye giden Zekiye'yi buradan etkilenerek yarattığı düşünülür.
1855’te babasının Bulgaristan Filibe mal müdürü, dedesinin Sofya kaymakamı oluşu ile Sofya'ya gitti. Kars’ta öğrendiği aruz ve hece vezinlerini Sofya'da kaldığı dört sene boyunca pekiştirdi. Sofya’da evlerine ziyarete gelen dedesinin arkadaşı şair Binbaşı Eşref Bey, şiirlerini okuduktan sonra Mehmet Kemal’e yazıcı, kâtip anlamlarındaki “Namık” adını verdi. O günden sonra Namık Kemal olarak anılmaya başladı. 18 yaşına kadar kaldığı Sofya’da komşuları Niş Kadısı Mustafa Ragıp Efendi’nin kızı Nesime Hanım ile evlendi. Bu evlilikten Feride ve Ulviye adında iki kızı ve Ali Ekrem adında bir oğlu dünyaya geldi.
1857’de İstanbul’a döndü ve Bab-ı Ali Tercüme Odası'nda stajyer olarak memurluğa başladı. 1858’de büyükannesi Mahmude Hanım’ı, 1859’da büyükbabası Abdülatif Paşa’yı kaybetti. Babasının ikinci evliliğini yaptığı Dürrüye Hanım’ın Kocamustafapaşa’daki evinde yaşadı. Babasının bu evliliğinden Naşit adında bir kardeşi oldu. 1859’da Gümrük Kalemi’nde çalışmaya başladı.
1865’te Şinasi, Tasvir-i Efkar Gazetesi’ni kendisine bırakarak Fransa’ya gidince Namık Kemal, tek başına gazeteyi çıkardı. Aynı dönemde İttifak-i Hakimiyet adlı (daha sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti adını alacak) gizli derneğin kurucuları arasına girdi (Sağırahmetbeyzâde Mehmet Bey'in öncülüğündeki derneğin diğer kurucuları Menâpirzâde Nuri Bey, Kayazade Reşat Bey, Mir’at Mecmuası sahibi Mustafa Refik Bey, Suphipaşazade Ayetullah Bey ve Ziya Bey'dir). Derneğin amacı bir anayasa hazırlanmasını ve parlamenter bir yönetim sistemi kurulmasını sağlamaktı. Namık Kemal gazetesinde, bu görüşler doğrultusunda ve hükümet aleyhine şiddetli makaleler yayınladı. “Şark Meselesi” üzerine yazdığı bir makale, gazetenin 1867’de kapatılmasına ve kendisinin Erzurum vali muavini olarak atanmasına yol açtı.
Siyasetten uzak durmak, yazı yazmamak koşuluyla affedilmiş olan[9] Namık Kemal, İstanbul’a döndükten sonra "Diyojen" adlı mizah dergisinde imzasız fıkralar yazdı; Sadrazam Ali Paşa’nın ölümünden sonra 1872’de "İbret Gazetesi'"’ni çıkararak yeniden muhalefete başladı. Gazete sık sık kapatıldı ve sonunda sadrazam Mahmut Nedim Paşa’yı eleştiren yazılar yüzünden Namık Kemal, İstanbul’dan uzaklaşması için mutasarrıf olarak Gelibolu’ya atandı.
Osmanlı hükümeti tarafından açığa alınan Namık Kemal 1872’nin son günlerinde Gelibolu’dan İstanbul’a döndü, İbret’in başına geçti. Çok geçmeden bir makalesi nedeniyle hakkında soruşturma açılıp gazetesi tekrar kapatılınca tiyatro ile ilgilenmeye başladı. Vatan yahut Silistre oyunu, 1 Nisan 1873 gecesi İstanbul’da Güllü Agop’un Gedikpaşa’daki tiyatrosunda sahnelendi. Oyunun sahnelenmesi halkı coşturup olaylar çıkmasına neden olmuştu. Bu konuda İbret’te yayımlanan yazılardan sonra gazete bir daha çıkmamak üzere kapatıldı; Namık Kemal ve dört arkadaşı yargılanmadan sürgüne gönderildiler. Namık Kemal Mağusa'ya, Ahmet Mithat ile Ebüzziya Tevfik Bey Rodos'a, Menapirzade Nuri ve Bereketzade Hakkı Beyler de Akka'ya sürüldü.
Namık Kemal'in Mağusa (Kıbrıs) sürgünlüğü 38 ay sürdü. Mağusa'da son derece olumsuz koşullar altında yaşamak zorunda kaldı, pek çok kez sıtmaya ve başka hastalıklara yakalandı. Edebiyatçı Namık Kemal, birkaçı dışında eserlerinin tamamını bu dönemde Kıbrıs'ta vermişti.
Sürgün dönüşü İstanbul’da bir kahraman gibi karşılandı. Tahta çıkışından 93 gün sonra akıl bozukluğu gerekçesiyle indirilen V. Murat’ın yerine Osmanlı tahtına oturan II. Abdülhamit, ilk Osmanlı Anayasası’nı oluşturmak için bir komisyon kurdu. Namık Kemal, bu komisyonun bir üyesi oldu. Ancak şair, padişahın aleyhine bir tehdit beyiti yazıp bunu mecliste okuyunca mahkemede yargılandı. Söylediği Arapça beyit, ”Bir şey, ikilendi mi, muhakkak üçlenir de” anlamındaydı ve tıpkı Abdülaziz ve V. Murat gibi Abdülhamit’in de tahttan indirilebileceğini ima ediyordu. Namık Kemal, asayişi bozduğu gerekçesiyle suçlu bulunup 6 ay hapis cezasına çarptırıldıysa da sonradan beraat etti. Girit Adası’nda ikamete mecbur edildi. Kendi isteği üzerine ikameti Midilli Adası’na çevrildi. 2.5 yıl sonra Midilli mutasarrıfı olarak görevlendirildi. Midilli'de tanıdığı genç yaştaki Hüseyin Hilmi Paşa'yı ömrü boyunca koruyup destekledi. Hüseyin Hilmi Paşa, yıllar sonra 1909'da sadrazamlığa kadar yükselmiştir.
Sakız Adası’nın kuru havası nedeniyle rahatsızlanan Namık Kemal, 2 Aralık 1888 günü 48 yaşında hayatını kaybetti. Adada bir caminin haziresine defnedildi. Arkadaşı Ebüziyya Tevfik, şairin Bolayır’da gömülme arzusunu Padişah II. Abdülhamit’e iletince naaşı Gelibolu’ya nakledildi. Bolayır’da Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Gazi Süleyman Paşa’nın türbesinin yanına gömüldü. Birkaç yıl sonra Sultan Abdülhamit bir türbe yaptırdı. Türbenin planını Tevfik Fikret çizdi. 1912 Mürefte-Şarköy depreminde sütunlar zedelendiği için halen mermer kaplı bir kabirde bulunmaktadır.. Tanzimat döneminin en önemli düşünce, sanat ve siyaset adamlarından birisidir. ”Toplum için sanat” anlayışını benimsemiştir. Sanatı, toplumun Batılılaşması için bir araç olarak kullanmıştır. Eserlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmayı amaçlamıştır. Divan edebiyatının süslü-sanatlı düz yazısı yerine, belli bir düşünceyi iletmeyi amaçlayan yeni bir düzyazıyı kullanmıştır. Eserlerinde noktalama işaretlerini kullanmıştır. Gençliğinde Divan Edebiyatı tarzında şiirler yazmış, Avrupa’ya gittikten sonra yeni edebiyatı benimsemiş ve o yolda yapıtlar vermiştir. Namık Kemal, Fransız edebiyatını örnek almış, romantizmin etkisinde kalmıştır. Şiirleri biçim bakımından eski, konu bakımından yenidir. Yurt, ulus, özgürlük gibi konuları işlemiştir. Ayrıca şiirlerinde mücadeleci tipte bir insan yaratmıştır. Tiyatroyu “eğlencelerin en faydalısı” olarak nitelemiş, halkın eğitilmesinde okul gibi görmüş, sahne dili ve tekniği yönünden başarılı yapıtlar vermiştir. OYUN:
ROMAN:
ELEŞTİRİ:
TARİHİ KİTAPLAR:
Kaynak |
13.11.2014, 00:28 | #2 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Namık Kemal | (1840 - 1888)
''Ölürsem görmeden millette ümmîd etdiğim feyzi, |
13.11.2014, 00:38 | #3 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Namık Kemal | (1840 - 1888)
Vatanseverliği ve milliyetçiliğinin yanısıra, gazeteci, şair ve yazarlığı ile çok yönlü bir devlet adamıdır Namık Kemal.
Onun biyografisinin, forumumuzdaki yokluğunu giderdiğin için teşekkürler Rewdwine. |
13.11.2014, 15:54 | #4 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Namık Kemal | (1840 - 1888)
“Ne gam pür âteş-i hevl olsa da gâvga-yi hürriyet,
Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten?” Namık Kemal Vatan nasıl sevilir? , Vatan aşıkın, öğreten güzel insan... "Vatan Yahut Silistre" denildiğinde "Namık Kemal", "Namık Kemal" denilince Magosa ve mektupları düşer aklımıza. Edebiyatta ilkleri, sürgünleri, Vatan yahut Silistre'de halkın “Yaşasın vatan”, “Kemal Bey çok yaşa” nidaları, “Var olsun Kemal-i millet!” dileğiyle gazeteye bırakılan bir tezkere... Satırlara sığmıyor... "Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,. Yok imiş kurtaracak bahtı kara maderini?" Mustafa Kemal Atatürk’ün çocukluk yıllarında söylenen bu söz, gün gelecek Mustafa Kemal tarafından karşılık bulacaktır Namık Kemal’e… "Vatanın bağrına düşman dayasa hançerini, bulunur elbet kurtaracak bahtı kara maderini!" Dip Not: Namık Kemal'in Vaveyla Şiiri'ni tüm vatanseverlere itafen isteyebilir miyim kuzu. İsmet Özel'in seslendirdiği videoyu da ekleriz arkasından.
__________________
"Ama gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır." |
Mislina'in Mesajına Teşekkür Etti |
13.11.2014, 20:17 | #5 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Namık Kemal | (1840 - 1888)
Nefta 1 Feminin rengi aksedip tenine Yeni açmış güle misal olmuş İn'itafiyle bak! ne al olmuş! Serv-i simin safalı gerdenine Bu letafetle ol nihal-i revan Giriyor göz yumunca rü'yama Benziyor aynı, kendi hülyama Bu tasavvur dokundu sevdama Ah böyle gezer mi hiç canan? Gül değil arkasında kanlı kefen Sen misin sen misin ey garib vatan! Nefta 2 Bu güzellikte hiç bu çağında Yakışır mıydı boynuna o kefen? Cisminin her mesamı yare iken Tuttun evladını kucağında Sen gider isen bizi kalır sanma Şühedan oldu mevt ile handan Sağ kalanlar durur mu hiç giryan? Tende yaştan ziyadedir al kan Söyleyen söylesin sen aldanma! Sen gidersen bütün helak oluruz Koynuna can atar da hak oluruz Nefta 3 Git vatan! Kabe'de siyaha bürün Bir kolun Ravza-i Nebi'ye uzat Birini Kerbela'da Meşhed'e at Kainatta o hey'etinle görün! Bu temaşaya Hak da aşık olur Göze bir alem eyliyor izhar Ki cihanda büyük letafeti var O letafet olunsa ger inkar Mezhebimce demek muvafık olur Aç vatan göğsünü İlah'ına aç! Şühedanı çıkar da ortaya saç! Nefta 4 De ki Yâ Râb bu Hüseyn'indir Şu mubârek Habîb-i zî-şânın Şu kefensiz yatan şehîdânın Kimi Bedr-in kimi Hüneyn'indir Tazelensin mi kanlı yâreleri? Mey dökülsün mü kabr-i eshâba? Yakışır mı sanem bu mihrâba? Haç mı konsun bedel şu mîzâba? Dininin kalmasın mı bir eseri? Adem evlâdı bir takım cânî Senden alsın mı sâr-ı şeytânî? Namık Kemal
|
Redwine'in Mesajına Teşekkür Etti |
13.11.2014, 23:53 | #6 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Namık Kemal | (1840 - 1888)
“Ölürsem görmeden millette ümmid ettiğim feyzi.
Yazılsın seng-i kabrimde vatan mahzun ben mahzun” Namık Kemal (Biz esir-i derd-i aşkız, başka bir sevdayız.) “…Salonda derin bir sessizlik oldu. Sonra birkaç cılız alkış duyuldu. Derken bu alkışlar hızla yükseldi. Salondaki yüzlerce insan hep bir ağızdan bağırmaya başladı. “Yaşasın hürriyet!”, “Yaşasın vatan!” diye haykırıyorlardı. Dışarıya çıktılar. Sesleri duyan ve fener ışıklarını gören mahalle halkı da sokağa çıkıp bu kalabalığın arasına karıştı. Böylece 1 Nisan 1873 Salı gününün o yağmurlu gecesinde yüzlerce insan semtin sokaklarını doldurdu. Kalabalık, tiyatro binasından iyice uzak yerlere taştı. Bali Paşa yokuşu bile coşkulu insanlarla doldu. Oyunun yazarını alkışladılar ve “Yaşa Kemal!” diye bağırdılar. Asesler, zaptiyeler, karakullukçular Gedikpaşa semtini bastı. Göstericiler kovalandı. Yakalananlar da hırpalanarak yakın güvenlik merkezlerine götürüldü. Genellikle tepkisiz Osmanlı toplumunda o gece böyle bir patlamaya neden olan kişi, olaylar karşısında ürktü. …Sürgün edildiği açıklandı. Hiç yargılanmadan hakkında verilmiş bulunan bu sürgün kararı, önce onu çok korkuttu. Sonra ansızın tuhaf bir düşünceye kapıldı. Kendisini bu kadar çok seven halk, onu mutlaka kurtarırdı. Sadece dört perdelik bir oyunu seyretmekle böyle ayaklanan, padişaha ve kolluk kuvvetlerine karşı gelen halk, canı pahasına da olsa onu kurtarır ve Kıbrıs’ta zindana atılmasına izin vermezdi. O gece çok rahat uyudu. Sürgüne yollanacağı tarih yaklaştıkça halkın ya da onun baskısıyla padişahın kendisini kurtaracağına olan inancı iyice arttı. Bir hafta sonra askerler arasında Karaköy limanına geldiğinde bu duygular içindeydi. Kendisini Kıbrıs’a götürecek olan Mısr ismindeki iyice eskimiş posta vapuruna küçümseyerek baktı. Sonra da gelip kendisini kurtaracaklarına kesin olarak inandığı halkı beklemeye koyuldu. Halk gelmedi. Askerler onu ite kaka gemiye götürdü. Halk gelmedi. Gemi demir aldı, düdük öttürdü ve hareket etti. Halk gelmedi. İşte o zaman çöktü….. O gece küçücük kamarada düşündü durdu. Acaba halka fazla mı güvenmişti. Acaba halka asla güvenmeyen padişah haklı mıydı?” Lemi Özgen *** Bir çığlık nasıl mısralara sığdırılır? Tüm Ustaları saygıyla anıyorum (Yüreğine sağlık yavrum)
__________________
"Ama gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır." |
Mislina'in Mesajına Teşekkür Etti |
13.11.2014, 23:56 | #7 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Namık Kemal | (1840 - 1888)
''Ne efsunkar imişsin ah ey didar-ı hürriyet
Esiri aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten'' diyerek özgürlüğe duyulan aşkı harika bir biçimde özetlemiştir.
__________________
Yerli dizilerle ilk tanışmam TV'de değildi. 12 yaşındaydım, bir ilçede arkadaşlarla geyik yapıyorduk. Arkadaş bir diziden bahsetmişti: ''Abi şimdi bir adamın yengesi var ona yürüyor, yenge de çocuğa yürüyor, amca teyzeye yürüyor...'' Ana fikir açık, basit ve doğruydu. En sonunda Cem Yılmaz ve diğerlerinin öğrendiği şeyi öğrendim; Bahçevan aşçıya, aşçı evin büyük oğluna, büyük oğul yengeye, sonra hep beraber uşağa Kurt Sutter bazılarının neyine la, bu imza yeter. He bu suç değildir inşallah. |
01.12.2018, 20:15 | #8 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Namık Kemal | (1840 - 1888)
|
Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz |
Etiketler |
1840, 1888, kemal, namık, sonra |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
|
|
Önemli Uyarı | |
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz. |