Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Bir Yudum İnsan > Sosyal Bilimler > Yaşamıyla İz Bırakanlar


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 04.06.2011, 17:10   #1
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Erich Fromm (1900 – 1980)




Erich Fromm (19001980)



Erich Fromm (23 Mart 1900, Frankfurt - 18 Mart 1980), Musevi kökenli Almanya doğumlu Amerikalı ünlü bir psikanalist ve sosyologdur. Ruh bilimine Marksist - Sosyalist ve insancıl yaklaşımın en önemli temsilcilerindendir.



Heidelberg ve Münih Üniversiteleri'nde toplum bilim ve psikanaliz eğitimleri gördü. 1922 yılında Heidelberg Üniversitesi'nde doktora öğrenimini tamamladı. Münih'te ruh hekimliği ve ruh bilim üzerine ek incelemeler yaptıktan sonra, Berlin Psikanaliz Enstitüsü'nde eğitim gördü ve 1931 yılında mezun oldu.


30'lu yılların başlarında Almanya'da Nazi hareketinin güçlemesi nedeni ile İsviçre'nin Cenevre şehrine yerleşti. 1933 yılında Chicago Ruh çözümleme Enstitüsü'nden aldığı davet üzerine Amerika Birleşik Devletleri'ne gitti. 1934 yılında , 1938'e kadar kadrosunda bir uzman olarak görev aldığı Frankfurt Toplumsal Araştırma Enstitüsü ile birlikte New York'a taşındı. Özel çalışmalarını sürdürdü ve Columbia Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.



1946 yılında William Alonson White Ruh Hekimliği , Ruh Çözümleme ve Ruh Bilim Enstitüsü'nün kurucuları arasında yer aldı. Yale Üniversitesi , New York Üniversitesi Bennington Koleji , Michigan Eyalet Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.


1949 yılında Meksika Ulusal Özerk Üniversitesi'nden gelen bir profesörlük önerisini kabul etti ve tıp fakültesi lisansüstü bölümünde ruh çözümleme şubesini kurdu , 1965 yılında emekli olana kadar orada çalıştı.

Emeklilik yıllarını geçirdiği 1980 yılında İsviçre'de öldü.

Marxist ve sosyalist , insancıl dünya görüşünü benimseyen Fromm , batı kapitalizmi ve sovyet komünizmini reddetmiştir.
Erich Fromm'un çalışmaları birçok dile çevrilmiştir.
Eserleri
Özgürlükten Kaçış (1941)
Kendini Savunan İnsan / Ahlak Felsefesinin Psikolojisine İlişkin Bir Araştırma (1947)
Ruh Çözümleme ve Din (1950)
Unutulmuş Dil (1951)
Sağlıklı Toplum (1955)
Sevme Sanatı (1956)
Sigmund Freud'un Kişiliği ve Etkileri (1959)
Bırakın İnsan Kazansın : Bir Sosyalist Manifesto ve Program (1960)
Zen Budizm ve Ruh Çözümleme - D.T. Suzuki ve Richard de Martino ile birlikte (1960)
Marx'ın İnsan Anlayışı (1961)
Yanılsama Zincirlerinin Ötesinde Marx ve Freud'un Kıyaslanması (1962)
Sevginin ve Şiddetin Kaynağı (1964)
Tanrılar Gibi Olacaksınız (1966)
Umut Devrimi (1968)
Meksika Köyünde Toplumsal Karakter - Michael Maccoby ile birlikte (1970)
Ruh Çözümlemeciliğin Bunalımı : Freud'un Denemeleri , Marx ve Toplumsal Ruh Bilim (1970)
İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (1973)
Sahip Olmak mı , Olmak mı? (1976)




__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
Eski 04.06.2011, 17:13   #2
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Erich Fromm (1900 – 1980)



Sevme Sanatı Kitabı'ndan



Sevmek bir sanat mıdır ? Eğer öyleyse bilgi ve çaba gerektirir . Yoksa sevgi rastlantıya bağlı olarak talihli kişilerin 'başına gelen' hoş bir duygu mu ? Elinizdeki bu küçük kitap ilk önermeye dayanmaktadır , buna karşılık insanların çoğunun ikinci önermeye inandığına kuşku yok .Bunun nedeni de insanların sevginin önemsiz olduğuna inanmaları değildir . Sevginin açlığını çekerler ; mutlu-mutsuz aşk öykülerine ilişkin sayısız film izler , aşk konulu yüzlerce ucuz şarkı dinlerler ; yine de sevgi konusunda öğrenilmesi gereken şeyler olduğunu pek düşünmezler . Bu garip tutum , tek başına veya diğerleriyle birlikte bu tutumu pekiştiren çeşitli önermelere dayanmaktadır .


İnsanların çoğu sevgi sorununa temelde sevme ve kendi sevme kapasitesi sorunu olarak değil , sevilme sorunu olarak yaklaşmaktadır . Dolayısıyla onlar için sorun nasıl sevilecekleri , nasıl sevimli olabilecekleridir . Bu amaçla çeşitli yollar izlerler . Özellikle erkekler tarafından kullanılan bir yol başarılı , kendi konumunun elverdiği toplumsal sınırlar içinde olabildiğince güçlü ve zengin olmaktır . Özellikle kadınlar tarafından kullanılan yol ise , vücuduna , kılık kıyafetine özen göstererek çekici olmaktır . Hem erkekler hem kadınlar tarafından kullanılan diğer yöntemler arasında , hoş tavırlar , ilginç konuşma tarzları geliştirmek , yardımcı , alçakgönüllü olmak , tacizkar olmamak , vb. sayılabilir . Kendini sevimli (sevilebilir) kılmanın birçok yöntemi , başarılı olmak , 'insanları etkilemek ve dost kazanmak' için kullanılan yöntemlerle aynıdır . Aslına bakılırsa kültürümüzde insanların çoğunun sevilebilir olmakla kastettiği şey , özünde popüler olmayla cinsel çekiciliğe sahip olmanın bir karşımıdır . Sevgi konusunda öğrenilmesi gereken hiçbir şey olmadığı yolundaki tutumun arkasında yatan ikinci önerme , sevgi sorunun bir yeti sorunu değil , bir nesne sorunu olduğudur .

İnsanlar , sevmenin basit olduğunu , ama doğru sevgi nesnesini bulmanın -ya da sevilmenin- zor olduğunu düşünür . Bu tutumun , kökleri çağdaş toplumun gelişmesinde bulunan nedenleri vardır . Nedenlerden birisi , yirminci yüzyılda , 'sevgi nesnesi' seçimiyle ilgili olarak ortaya çıkan büyük değişikliktir . Viktorya çağında , geleneksel birçok kültürde olduğu gibi , çoğunlukla sevgi , sonunda evliliğe giden kendiliğinden bir kişisel deneyim değildi . Tersine , evlilik , ilgili aileler veya bir çöpçatan aracılığıyla , ya da aracıların yardımı olmaksızın bireylerin yaptığı bir anlaşmaydı ; toplumsal varsayımlar temeline dayanıyordu ve evlilik gerçekleştikten sonra sevginin gelişeceğine inanılıyordu . Son birkaç kuşakta 'romantik sevgi' kavramı , Batı dünyasında neredeyse evrenselleşti .

Geleneksel evlilik tarzının tamamen ortadan kalkmamış olmasına karşın , insanların büyük çoğunluğu 'romantik sevgi' , yani evlilikle sonuçlanması gereken kişisel sevgi deneyimi arayışı içindedir . Sevgi konusundaki bu yeni özgürlük kavramı , işlevin önemine karşıtlık içinde nesnenin önemini büyük ölçüde arttırmış olsa gerek . Bu etkenle yakından ilişkili bir başka şey de , çağdaş kültüre özgü bir başka özelliktir .

Kültürümüzün tamamı , satınalma iştahına , karşılıklı çıkara dayalı alışveriş görüşüne dayanmaktadır . çağdaş insanın mutluluğu , vitrinlere bakmaktan ve peşin ya da taksitle alabileceği her şeyi almaktan ibarettir . Kişi başkalarına da aynı gözle bakar . Erkek için çekici bir kadın ?ve kadın için çekici bir erkek- peşinden koşulan bir ödüldür . Burada 'çekicilik' , genellikle popüler olan ve kişilik pazarında arkasından koşulan hoş bir özellikler paketi anlamına gelir . Kişiyi özellikle çekici yapan şey , fiziksel ve zihinsel anlamda günün modasına bağlıdır . Yirmili yıllarda içki-sigara içen , atak ve seksi olan kızlar çekiciydi ; bugünün modasında ise daha çok evcil ve ürkek olmak gibi özellikler aranıyor . On dokuzuncu yüzyılın sonlarında ve bu yüzyılın başlarında bir erkek , çekici bir 'paket' olmak için saldırgan ve hırslı olmak zorundaydı , şimdi ise sosyal ve hoşgörülü olmak zorunda . Ne olursa olsun , aşık olma duygusu genellikle , kişinin salt alış-veriş için sahip olduğu olanaklar dahilinde gelişir .

Pazarlık peşindeysem , alacağım nesne toplumsal değer açısından arzu edilir olmalı , aynı zamanda da açık-örtülü değerlerim ve potansiyellerim açısından beni istemeli . Böylece , kendi piyasa değerlerinin sınırları içinde , pazarda mevcut bulunan en iyi nesneyi bulduklarına inandıkları zaman iki insan birbirine aşık olur . Sık sık , gayrimenkul satın alırken olduğu gibi , bu pazarlıkta da ileride gelişebilecek olan gizli potansiyeller önemli bir rol oynar .

Piyasa yöneliminin ağır bastığı ve nesnel başarının başta gelen değer olduğu bir kültürde , insan sevgisi ilişkilerinin de eşya ve işgücü piyasasında egemen olan aynı değiş-tokuş yapısına sahip olmasına şaşırmak için pek bir neden göremiyorum . Sevgi konusunda öğrenilecek hiçbir şey olmadığı yanılsamasına yol açan üçüncü bir hata da , başlangıçtaki aşık 'olma' yaşantısı ile , kalıcı aşık 'olma' durumu , ya da daha iyi bir deyişle aşık 'kalma' durumu arasındaki kafa karışıklığıdır . Hepimizin olduğu gibi , birbirine yabancı olan iki insan ansızın , aralarındaki duvarın yıkılmasına izin verdikleri ve kendilerini yakın , bir hissettikleri taktirde , bu birlik anı , yaşamdaki en çoşkulu , en heyecanlı deneyimlerden birisi olur . Bu , daha önce yalıtılmış , sevgisiz , kapalı olan insanlarda çok daha harika ve mucizevi gözüken bir deneyim olur . Cinsel çekimle ve birleşmeyle başlaması halinde bu ani yakınlaşma mucizesi çok daha kolay olur . Ne var ki doğası gereği bu tür bir sevgi kalıcı değildir . İki insan birbirini daha iyi tanır ve düşmanlıkları , hayal kırıklıkları , karşılıklı birbirinden sıkılmaları başlangıçtaki heyecandan geri kalan kalıntıları yok edene dek yakınlıkları mucizevi yapısını giderek yitirir . Ama başlangıçta bütün bunları bilmezler : aslında bu tutulmanın , bu birbirlerine 'deli' olmanın başlangıçtaki yoğunluğunu , sevgilerinin yoğunluğunun bir kanıtı sanma yanılgısına düşerler , oysa gerçekte bu sadece önceki yalnızlıklarının derecesinin bir kanıtı da olabilir . Sevginin her şeyden daha kolay olduğu yolundaki bu tutum , tersini gösteren verilere rağmen sevgi konusundaki ağır basan görüş olmayı sürdürmüştür . Aşk kadar baş döndürücü umutlarla ve büyük beklentilerle başlayan , yine de aşk kadar değişmez bir şekilde başarısızlıkla sonuçlanan başka bir etkinlik veya girişim yok gibidir . Diğer konularda böyle olsaydı insanlar , başarısızlığın nedenlerini bilmek ve nasıl daha iyi yapabileceklerini öğrenmek isterler , ya da vazgeçerlerdi .

Aşk durumunda vazgeçmek mümkün olmadığı için , öyle gözüküyor ki sevgide başarısızlığın üstesinden gelmenin tek bir yolu vardır : bu başarısızlığın nedenlerini incelemek ve sevginin anlamını araştırmak . Atılacak ilk adım , tıpkı yaşamanın bir sanat olması gibi , sevginin de bir sanat olduğunu kavramaktır ; sevgiyi öğrenmek istiyorsak , izlememiz gereken yol , tıpkı müzik , resim , marangozluk , ya da tıp veya mühendislik sanatını öğrenmek istediğimiz zaman izlediğimiz yolla aynıdır.

Bir sanatı öğrenmek için gerekli olan adımlar nelerdir ? Sanat öğrenme süreci iki bölüme ayrılabilir : birincisi teoride ustalık , ikincisi ise pratikte ustalık . Tıp sanatını öğrenmek istiyorsam , ilk önce insan bedeni ve çeşitli hastalıklara hakkındaki bilgileri almam gerekir . Bu teorik bilgiye sahip olmam , hekimlik sanatında usta olmam anlamına gelmez . Sadece çokça pratik yaptıktan sonra , yani teorik bilgimle pratikte aldığım sonuçlar bir bütün içinde (her sanatta ustalaşmanın özü olan sezgilerimde) birleştiği zaman bu sanatta ustalaşmış olacağım . Ama teori ve pratiğin yanı sıra bir sanatta başarılı olmak için gerekli üçüncü bir etken daha söz konusudur : sanatta ustalaşma nihai amaç olmalı ; dünyada sanattan daha önemli başka hiçbir şey olmamalı . Bu müzik , hekimlik veya marangozluk için olduğu kadar sevgi için de geçerlidir .

Sadece para ya da prestij kazanmasına yarayacak şeyleri öğrenmeye değer bulunması ve 'sadece' ruha faydası olan , ama çağdaş anlamda karsız (yararsız) olan sevginin , uğruna fazla çaba harcama hakkına sahip olmadığımız bir lüks olduğuna inanılmasından mı kaynaklanmaktadır ?

Alıntı : Erich Fromm/Sevme Sanatı Kitabından ...




__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
1980, erich, fromm


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 13:37.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.