Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Eğitim | Öğretim > Terörle Mücadele

Terörle Mücadele SEN! Kendi geleceğin için ülkenin geleceğine sahip çık ve bu halinle yeryüzünde nefretin değil, sevginin temsilcisi ol!


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 11.08.2012, 21:42   #1
Çevrimdışı
Heliosaga
Cehennem Yolcusu

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Exclamation Ülkemizin karanlık yüzü - Jitem...





Türkiyenin Karanlık Yüzü - JİTEM...


Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele ya da kısaca JİTEM, İçişleri Bakanlığı'nın onayı olmadan ve Genelkurmay Başkanlığı'ndan görüş alınmadan Jandarma Genel Komutanlığı'nın kendi inisiyatifiyle kurulan ve terörle mücadele kapsamında faaliyet yürüten bir oluşumdur.

JİTEM'in varlığı uzun süre devlet kurumları tarafından onaylanmadı fakat Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın JİTEM ile ilgili başlattığı soruşturmada devlet, JİTEM'i resmen kabul etti.Kurumun Güneydoğu'daki pek çok faili meçhul cinayetten sorumlu olduğu da iddialar arasındadır.

Sabah gazetesinin ortaya çıkardığı JİTEM'in tarihçesinin ve örgütlenme modelinin anlatıldığı iddia edilen belgeye göre teşkilat, 27 Ağustos 1987 tarihinde Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı'na bağlı olarak "Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Grup Komutanlığı (JİTEM)" adıyla kurulmuştur. Başlangıçta, Mardin, Silopi, Batman'da faaliyet alanı olarak belirlenmiştir ve toplam iki grup, on bir tim, bu kuruluş içerisinde faaliyetlerini göstermiştir.

Susurluk kazasının ardından TBMM'de kurulan Susurluk Komisyonu'na bilgi veren eski Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman, "Jandarma teşkilatı içinde JİTEM adında legal ya da illegal bir örgüt kurulmadığını" savunmuş ancak jandarma dışında bu ismi kullanıp kanunsuz işler yapan bir grubun olduğunu söylemiştir.

Binbaşı Ersever’in İtirafları kitabının yazarı araştırmacı Soner Yalçın’a göre JİTEM, 1987 yılında Binbaşı Arif Doğan tarafından Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığı bünyesinde kurulmuş; İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır, Samsun ve Erzurum’da örgütlenmiştir. Yalçın, JİTEM içerisinde muvazzaflar ve hapishaneden özel izinle çıkarılan PKK itirafçılarının da olduğunu öne sürmüştür.

Susurluk skandalından yaklaşık bir yıl sonra Başbakanlık teftiş kurulu başkanı Kutlu Savaş tarafından hazırlanan Susurluk Raporu da Soner Yalçın'ın bir çok iddiasını doğrulamıştır. Savaş'ın raporuna göre JİTEM özel timlerin idaresi amacıyla Hulusi Sayın’ın Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanlığı (1981-1985) döneminde kurulmuş ve bölgede etkili çalışmalar yapmıştır. Bünyesinde çok miktarda korucu ve itirafçı bulunması nedeniyle ferdi suç oranı yükselmiştir.

1995 Nisan ayında TBMM faili meçhul cinayetler komisyonunun hazırladığı raporda JİTEM'in faaliyetlerinin ne olduğu anlaşılamadığı, devlet organlarının kanunlarla sınırlı görev ve yetkileri aşılıp, yasal boşluklardan yararlanıp yeni kurumlaşmalara gidildiği belirtilmiştir. Raporda JİTEM; yetkisiz, görevsiz olduğu polis mıntıkasında polisten habersiz operasyon yaptığı ileri sürülmüş, yasal dayanağı olmayan ve kuruluş amacından saparak bazı yasadışı olaylarla birlikte anılan bu teşkilâtın faaliyetlerine son verilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Emniyet Müdürü Hanefi Avcı JİTEM davası için talimatla verdiği ifadesinde JİTEM'in varlığının resmi düzeyde kabul gördüğünü söyledi. Diyarbakır Asayiş Kolordu Komutanlığı ve Diyarbakır Alay Komutanlığı içerisinde tahsis edilen yerlerde JİTEM levhaları bulunduğunu ifade eden Avcı, Ersever ve ekibinin yapmış olabileceğini tahmin ettiği olayları, HADEP İl Başkanı Vedat Aydın’ın kaçırılıp öldürülmesi, baro başkanın arabasına bomba konulması, Yeni Ülke gazetesinin yakılması, bir derginin basılarak bir kişinin öldürülmesi olarak sıraladı.

Emekli tuğgeneral Veli Küçük sanık olarak yer aldığı Ergenekon davasında yaptığı savunmasında Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde hiçbir zaman böyle bir birimin olmadığını ve bu isim kullanılarak sanki gizemli, gayriyasal bir oluşum varmış izlenimi yaratılmaya çalışıldığını iddia etti.

İtirafçı Abdülkadir Aygan bir röportajında üzerinde "Görev yeri: JİTEM" yazan resmi maaş bordrosunu göstermiş ve görev yaptığı yerde JİTEM yazılı tabela bile bulunduğunu öne sürmüştür.Aygan, görev yaptığı dönemde Ergenekon adını hiç duymadığını ancak 2001 yılında Ankara’da JİTEM dışında yeni bir örgütlenmenin hissedildiğini belirtmiş ve Ergenekon Operasyonu başladıktan sonra JİTEM'in Ergenekon'un askerî kanadı olduğu kanaatine vardığını sözlerine eklemiştir.

Emekli albay Arif Doğan'ın, 14 Ağustos 2008'de Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınmasıyla beraber JİTEM ile ilgili yeni bilgiler edinildi. Operasyon kapsamında Doğan’ın depo olarak kullandığı İstanbul Beykoz’daki bir evde yapılan aramalarda ise çok sayıda "JİTEM belgesi", 2 kaleşnikof marka tüfek, bin adet mermi ve bin boş kovan ile 280 adet el bombası bulundu.Doğan'dan ele geçirilen 1989-1991 yılları arasına ait dokümanlarda "JİTEM" adının kullanıldığı görülmektedir.Doğan ifadesinde JİTEM'i kendisinin kurduğu ve daha sonra Veli Küçük'e devrettğini itiraf etmiştir.

Doğan'dan ele geçirilen bir belgede "örgütü geri bölgesindeki kamplarında vurabilmek maksadıyla PKK’nın ideolojisiyle ters düşen örgütlerle görüşme yapıldığı ve bu görüşmelerin bir örgütle üst seviyeye kadar ulaştığı" bilgisi yer almaktaydı. İddianamede adı açıklanmayan bu örgütün Hizbullah olduğu iddia edildi. Ergenekon iddianamesinde ayrıca JİTEM'in kuruluşunda emir-komuta zinciri içinde olmasına rağman özerk bir hale gelen yapının hukukdışı işlere bulaştığı yorumları yapıldı. Arif Doğan,emekli Albay, JİTEM’i kendisinin kurduğunu ve kendisinin dondurduğunu söyledi.

Habertürk’e konuşan Doğan, Ergenekon ile ilgisinin olmadığını belirterek “Benim ilgim alakam JİTEM’ledir” diye konuştu. JITEM'in kurucusuna göre, örgütde 10 000 kişi görev aldığını itiraf etti. Alman "Der Spiegel" dergisinde yayınlanan "Kürtlere karşı Türkiyenin kirli savaşı" haberine göre, "JITEM Türk jandarmanın özel bölümü" dür. JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan NTV’ye yaptığı açıklamada, JİTEM grubunun Türkiyenin 9'uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile görüştükten sonra siyasi iradenin verdiği destekle faili meçhul cinayetler işlediğini söyledi.

Aile mensublarını öldüren JITEM'e karşı "Cumartesi Anneleri" olarak bilinen kayıp yakınları Galatasaray Meydanı’nda 300'den fazla oturma eylemlerini yaptılar. Ama Türkiye bu eylemi yasakladı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, emekli albay Arif Doğan'ın kamuoyuna yansıyan bir takım açıklamaları nedeniyle JİTEM ile ilgili başlattığı soruşturmada, JİTEM adlı oluşumun, İçişleri Bakanlığının onayı olmadan ve Genelkurmay Başkanlığı'nın görüşü alınmadan, Jandarma Genel Komutanlığının kendi inisiyatifiyle kurulduğu tespit edildi.

Teşkilatın gözaltında tuttuğu kişilere Filistin askısı, falaka vb. yöntemlerle işkence uyguladığı ve yargısız infazlar yaptığı iddia edilir. Öldürdükleri kişilerin bazılarını gömerek gizledikleri bazılarını ise halkta korku yaratmak amacıyla bir yere attkları da iddialar arasındadır.Eski JİTEM elemanı Aygan'a göre de bölgede cinayetlerin %80'i JİTEM tarafından işlenmiştir.JİTEM adının ilk kez mahkeme tutanaklarına girdiği olay Yüksekova çetesi davasıdır. Silah ve uyuşturucu kaçakçılığı başta olmak üzere bir dizi suçtan yargılanan Yüksekova çetesi yapılanmasında Arif Doğan'ın da adı geçiyordu.
JİTEM ve faili meçhul cinayet tartışmalarında genellikle 17 bin faili meçhul rakamı telaffuz edilir. Ancak bu sayıyı abartılı bulanlar da vardır.Prof. Dr. Ümit Özdağ, 17 bin faili meçhul iddiasının PKK'nın psikolojik savaş sloganı olduğunu savunur.

Abdülkadir Aygan'a göre teşkilatın şeması şöyledir:
  • Jandarma Genel Komutanlığı
  • İstihbarat Başkanlığı-Gruplar Komutanlığı
  • Grup Komutanlıkları (yedi ayrı bölgede konumlanmış)
  • Tim Komutanlıkları-Birimler
Susurluk raporunda yer alan Şerif Avşar cinayetinde JİTEM'ci olduğu öne sürülen eski uzman çavuş Gültekin Sütçü, 2008 yılında Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 30 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

1990'lı yıllarda Diyarbakır ve çevresinde 8 kişi kaçırılarak öldürülmesi ile ilgili başlatılan soruşturmalarda, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, Abdülkadir Aygan ve albay Abdülkerim Kırca'nın aralarında bulunduğu 8 kişi olaylardan sorumlu tutuldu. 1992 açılan hazırlık soruşturmaları 2005'te sona erdi ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 8 dosyayı birleştirerek dava açtı. Görevsizlik kararları nedeniyle 2009'a kadar askerî ve sivil mahkemeler arasında gidip gelen 8 cinayetle ilgili davaya Diyarbakır'da bulunan mahkemelerin bakması kararına varıldı.

1967 yılında Suriye'de dünyaya gelen İbrahim Babat, 1984'te PKK'ya katıldı. Daha sonra örgüte güvenini yitirince kaçmaya karar verdi ve jandarmaya teslim oldu. Cem Ersever tarafından sorgulandıktan sonra Babat'a PKK'ya karşı mücadele etmesinin teklif edildiği ve "deşifre edilmemesi ve herhangi bir çatışmada ölü olarak gösterilmesi" isteği kabul edilince JİTEM adına çalışmaya başladığı iddia edilmektedir. Babat 1993'te İstanbul'a geçip tahsilat işleri ile uğraşmaya başladı. Ortağı Süleyman Ülger'i öldürmeye teşebbüsten arandığı sırada, ilişkisini hiç kesmediğini söylediği albay Arif Doğan'ın odasında yakalandı. 17 yıl hapse mahkûm oldu. Bu ceza nedeniyle kendini aldatılmış hisseden Babat bildiklerini Başbakanlık Teftiş Kurulu müfettişlerine ve İstanbul DGM Başsavcılığına anlatmaya karar verdi.

Babat, Kutlu Savaş'ın Susurluk raporuna giren ifadesinde şöyle demektedir: JİTEM birlikleri içinde teröre karşı başarılı çalışmalarımız olmakla birlikte açığa çıkmamış ve gizli kalmış ve bugün de devleti sıkıntıya sokan bazı keyfi, hukuk dışı, pis uygulamalar olmuştur. Teröre karşı mücadelede çok yararlı istihbari bilgiler getiren Hacı Ahmet Zeyrek ve Mehmet Bayar adındaki sivil vatandaşlar -ki bunlar ülkesini, devletini seven insanlardı- mantıklı hiçbir gerekçe öne sürülmeden faili meçhul bir şekilde katledildiler. Hacı Ahmet Zeyrek'i 1988'de Silopili olan Lokman Gündüz'e öldürttüler. Mehmet Bayar ise 1990 yılının başında çok kirli bir yöntemle imha edildi. Bayar'ın eline istihbarat gizli servislerinin kullandığı orijinal bombalı bir çanta verildi. İdil'li bir avukatla (Bu avukatın daha sonra Hasip Kaplan olduğu ortaya çıktı) randevu alındı. Mehmet Bayar'a 'Avukatın yanına bu çantayla gideceksin, görüşme esnasında çantanın kolundaki düğmeye basacaksın, ses kayıtlarını alıp bize getireceksin' dendi. Gerekli izahat yapıldıktan sonra Bayar'ı bir arabayla avukatın bürosunun yakınına bıraktık. Mehmet Bayar, arabadan indikten sonra daha büroya varmadan düğmeye basmış olacak ki, çanta infilak etti. Bunda esas amaç görüşmedeki bilgileri almak değil Mehmet Bayar'ı yem olarak kullanıp kendisiyle birlikte avukatı da imha etmekti. Babat'ın ifadeleri üzerine Dönemin İdil Cumhuriyet savcısı, 16 Eylül 1989'da öldürülen üç kişi ile ilgili dosyayı tekrar açtı. 12 Kasım 1998 tarihinde, Babat'ın ifadesini almak amacıyla Midyat Cezaevi'ne naklini talep etti. Ancak Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü talebi reddetti. Bunun üzerine savcı, Babat'ın ifadesini bizzat almak için izin istediyse yine red yanıtı aldı. İdil savcısı daha sonra Babat'a yanıtlaması üzere 60 soru gönderdi ve bunların cevabı geldi. 25 Şubat 1999'da savcını talebiyle albay Arif Doğan'ın da talebi alındı ancak 8 Ocak 1999'da soruşturma hakkında görevsizlik kararı verilerek dosya Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi savcılığına gönderildi. Dosyası Diyarbakır DGM'de de bazı engellerle karşılaştı ve soruşturmadan bir sonuç alınamadı.İbrahim Babat 2002'de kamuoyunda Rahşan affı olarak bilinen yasadan yararlanarak tahliye edildi.

Eski Cizre Jandarma Alay Komutanı Cemal Temizöz 23 Mart 2009 günü Cizre'de görev yaptığı sırada yaşanan faili meçhul cinayetler nedeniyle gözaltına alındı. Bu olayın öncesinde Cizre'nin Kuştepe köyünde faili meçhul cinayet iddiaları hakkında yapılan kazı çalışmaları sonucu 20 kemik parçası bulunmuş ve soruşturma kapsamında eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atak ve oğlu tutuklanmıştı. Olay hakkında gözaltına alınan kişilerin ifadelerinde Temizöz'ün adı geçmekteydi. 2009 Temmuz ayında açıklanan 104 sayfalık iddianamede Cizre'deki 20 cinayetten sorumlu tutulan Temizöz'ün 9 kez ağırlaştırılmış müebbet hapsi istendi.

JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan'ın anlatımlarında JİTEM tarafından öldürüldüğü söylenen kişiler şunlardır: Musa Anter, Vedat Aydın, Musa Toprak, Mehmet Şen, Talat Akyıldız, Zahit Turan, Necati Aydın, Ramazan Keskin, Mehmet Ay, Murat Aslan, İdris Yıldırım, Servet Aslan, Sıddık Yetmez, Edip Aksoy, Ahmet Ceylan, Şahabettin Latifeci, Abdülkadir Çelikbilek, Mehmet Salih Dönen ve ismi öğrenilemeyen amcası, İhsan Haran, Fethi Yıldırım, Abdülkerim Zoğurlu, Zana Zoğurlu, Mele İzzettin Acet ve şoförü Mehmet Emin KAYNAR, Hakkı Kaya, Harbi Arman, Fikri Özgen ve Muhsin Göl.JİTEM varlığı ve faaliyetlerine ilişkin en detaylı bilgi bir dönem bu kurum da çalıştığını söyleyen Abdülkadir Aygan, 1980'li yılların başında PKK'ya katılmış ve 5 yıl sonra örgütten ayrılarak itirafçı olmuştur. Bir süre Diyarbakır Cezaevi'nin itirafçılar koğuşunda kalmış, cezasında indirime gidildiği için 1990 yılında serbest kalmıştır.

Tahliyesinin hemen ardından askere alınan Aygan'ın o dönem yüzbaşı olan Cem Ersever'in girişimleri ile yeni kurulan JİTEM'in ilk 7 kişilik kadrosunda yer aldığı iddia edilmektedir. 1990-2000 yılları arasında Aziz Turan kimliği ile JİTEM'de 10 yıl görev yapmıştır. Daha sonra Burdur İl Jandarma Alay Komutanlığı'na sivil memur olarak atanmış ve kısa bir süre bu görevini sürdürmüştür.Memuriyetinin ardından İsveç'e yerleşen Aygan yaptığı bir iç muhasebenin ardından, JİTEM'de yaşadıklarını anlatmaya karar vermiştir.

Aygan 2009 Ocak ayında Star gazetesine verdiği röportajda JİTEM'in eski Diyarbakır Grup Komutanı olduğu iddia edilen emekli Albay Abdülkerim Kırca'nın emriyle gerçekleştiğini söylediği pek çok cinayeti tek tek sıraladı. Bu röportajdan bir kaç gün sonra Abdülkerim Kırca intihar etti. Genelkurmay Başkanlığı Kırca'nın ölümü üzerine, basında yer alan haberlere sert tepki gösterdi. Yaptığı basın açıklmasında Aygan'ı "sözde itirafçı" olarak niteledi.

Aygan'ın anlatımlarında geçen 1969 doğumlu Açık Öğretim 2. sınıf öğrencisi olan Murat Aslan; 10 Haziran 1994 gününde Diyarbakır'a bağlı Yenişehir Semti, Ali Amiri 1. Sokak'ta arkadaşlarıyla birlikteyken polis kimliği gösteren kişilerce yaka paça bir arabaya bindirilmiş ve o günden itibaren kendisinden haber alınamamıştır. Abdülkadir Aygan'ın yıllar sonra Ülkede Özgür Gündem gazetesine verdiği röportajda Abdülkerim Kırca'nın emriyle,Murat Aslan'ın zorla sivil Toros arabaya bindirilerek Silopi JİTEM İstihbarat Tim Komutanlığı'na götürüldüğünü ve burada işkenceyle sorgulandıktan sonra Dicle Nehri'nin kenarında Körtük Köyü'nün karşısına düşen bir derede üzerine benzin dökülerek, yakıldığını iddia edilmiştir. Aygan'ın ifadeleri üzerine Murat Aslan'ın babası İnsan Hakları Derneği Şube Başkanı Selahattin Demirtaş ve Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu ile 19 Nisan 2004 günü Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurdular. Talep üzerine avukat heyeti ile askeri yetkililer ve bir doktorla olay yerine gidildi. Savcı Ayhan Önder'in açtırdığı mezardan, toprağın yaklaşık 15 cm altında yanık izleri belli olan kemikler çıktı. Yapılan DNA testinde kemiklerin Murat Aslan'a ait olduğu kesinleşti.

1995 yılında Şırnak’ın Silopi ilçesi'nde yaşayan Hasan Ergül, kaçırılmış ve kendisinden bir daha haber alınamamıştı. Yine yurtdışında yaşayan Aygan’ın ifadeleri üzerine, Elazığ kimsesizler mezarlığında bir mezar açıldı. Mezardan alınan kemik parçaları üzerinde yapılan DNA testi sonucu cesedin Hasan Ergül'e ait olduğu kesinleşti.

Aygan'ın ifadeleri üzerine yapılan Mart 2009 yılında BOTAŞ ve Silopi-Cizre karayolu üzerindeki Sinan Tesisleri'nde kazı yapıldı. Kazıda bulunan kemiklerin daha sonra hayvan kemiği olduğu anlaşıldı.

Yine Aygan'ın ifadelerinde yola çıkarak Nisan 2009'da Diyarbakır-Hani karayolunun Karaçalı ve Deveyolu mevkisinde kazı yapıldı. Kazıda bulunan 461 kemiğin hayvan kemiği olduğu tespit edildi.

1990'lı yıllarda Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis ve ekibinden olan pek çok komutan kuşkulu bir şekilde ölmüştür. Bu askerlerin ortak yanı ise halka yakın, yasadışı şiddet yöntemlerini tasvip etmeyen, bu tip yaklaşımların bölge halkını PKK'ya yaklaştırdığını savunanan kişiler olmalarıydı.

Bitlis'in ekibinden olan Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden'in, 12 Ağustos 1995'te PKK ile girdiği bir çatışmada alnından vurularak hayatını kaybettiği açıklanmış cenazesi eşinin talebine rağmen otopsi yapılmadan toprağa verilmişti.

Mardin'de görev yaptığı sırada PKK ve JİTEM'in uyuşturucu ticaretini ortaya çıkaran ve resmî aracına kurulan bir pusudan sağ olarak kurtulan albayın eşi Tomris Özden, 1995'ten bu yana, "eşinin ölümünü kuşkulu bulduğunu" ifade etmiştir. Tomris Özden, cenaze sırasında eşinin ölüsüne baktığında resmi ölüm raporundakinin aksine alnından vurulmamış olduğunu söylemektedir.

Bayan Özden, eşinin Mardin'de görev yaptığı sırada Veli Küçük ve ekibi tarafından JİTEM'e girmesi yönünde baskı yapıldığını da öne sürmüştür.

Bunların yanı sıra, bir PKK itirafçısı Özden'in çatışmada ölmediğini iddia etmiş ve Özden'in emrinde çalışan askerlerden biri “Komutanımızı yanındaki asker öldürdü” açıklamasında bulunmuştur.

Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın 22 Ekim 1993 tarihinde Lice Asayiş Bölük Komutanlığı binası önünde vurularak öldürülmüş, suikastın PKK tarafından gerçekleştirildiği duyurulmuştu. Ancak, Yüksekova Çetesine yönelik soruşturma kapsamında sorgulanan bir çete üyesi verdiği ifadede Aydın'ın JİTEM adına çalışan itirafçılar tarafından öldürüldüğünü iddia etmiş,Ergenekon soruşturması için ifade veren "Deniz" kod adlı gizli tanık, Aydın'ın bir asker tarafından öldürüldüğünü, cinayeti işleyen askeri de başka bir askerin öldürdüğünü söylemiştir.
Genelkurmay ise JİTEM iddialarını reddetmekte, Özden ve Aydın'ın PKK tarafından öldürüldüğünü savunmaktadır.

Ocak 1996'da içerisinde 11 köylünün bulunduğu bir minibüs tabur Şırnak'ın Güçlükonak ilçesinde silahlı bir grup tarafından durdurulmuş ve kimliği belirlenemeyen bu kişilerce kurşun yağmuruna tutulup yakılarak katledilmiştir. Olayın hemen ardından Genelkurmay Başkanlığı, saldırının bir PKK eylemi olduğunu ilân ederken PKK ise bu olayı üstlenmemiş ve ilgilerinin olmadığını açıklamıştır. Katliamın devlet güçleri tarafından işlendiğine dair bir çok iddia atılırken, olaydan 13 yıl sonra dönemin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Adnan Ekmen, Yeni Aktüel dergisine verdiği bir röportajda; katliamı PKK'nın değil JİTEM'in gerçekleştirdiğini savunmuştur. Ekmen, vücutları elbiseleri ve üzerlerindeki tüm malzemeler yanarak kül olan 11 kişinin tümünün kimliklerinin sapasağlam ve askerin elinde çıktığını ve görüştüğü bir korucubaşının da katliamı PKK'nın gerçekleştirmediği iddiasını doğruladığını belirtmiştir. Ekmen, Güçlükonak Katliamının yaşanmasından bir gün sonra Avrupa Parlamentosu’nda Yeşiller Partisi ve sosyalistlerin verdiği ve PKK’nın ateşkesine Türkiye Devleti’nin ne cevap vereceğinin sorulacağı karar tasarısının görüşülecek olmasına dikkat çekmiştir. Türkiye; Avrupa Parlamentosu'na PKK'nın Güçlükonak Katliamı ile ateşkesin bozuluğunu öne sürmüştü. Adnan Ekmen, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara çağrıda bulunarak isterlese bildiklerini anlatacağını söylemiştir.

Ayrıca Güçlükonak Katliamı'nın gerçekleşmesinden yaklaşık altı ay sonra "Aydın ve sanatçıların oluşturduğu Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu" katliamın devlet güçlerince gerçekleştiği iddisıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş, AİHM'de görülen dava sonucunda Türkiye "etkili soruşturma yürütmediği" için mahkûm edilmişti.

Abdülkadir Aygan 20 Eylül 1992’de kimliği belirsiz kişilerce öldürülen Kürt yazar Musa Anter'in kendisinin içinde olduğu bir tim tarafından öldürüldüğünü söyledi

Yakın zamanda JİTEM adının Türkiye gündemine geldiği en önemli olay 2005'te Şemdinli'deki Umut kitabevinin bombalanmasıdır. 9 Kasım 2005 günü Seferi Yılmaz'a ait kitap evi JİTEM mensubu olduğu iddia edilen 3 kişi tarafından bombalanmış ve bir kişi ölmüştür. Olayın sorumluları astsubay başçavuş Ali Kaya, Özcan İldeniz ve Veysel Ateş halk tarafından yakalanarak polise teslim edilmiştir. Olayların ardından TBMM başkanı Bülent Arınç JİTEM'in varlığı konusunda açıklama yapılmasını istedi.

Şemdinli olayları hakkında Van Cumhuriyet Başsavcısı Ferhat Sarıkaya tarafından hazırlanan iddianamede olayın devlet görevlileri tarafından düzenlenen bir terör eylemi olduğu savunulmuş, bunun yanı sıra dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt hakkında da bir dizi iddia da bulunulmuştur. Sarıkaya, iddianamesinde Büyükanıt'ın sanık Ali Kaya için, 'Tanırım, iyi çocuktur' sözleriyle adli yargıyı etkilemeye teşebbüs ettiğini Diyarbakır'da 7. Kolordu'da görev yaptığı sırada suç işlemek amacıyla çete kurduğunu öne sürdü.Yaşar Büyükanıt hakkında soruşturmaya talebi Genelkurmay tarafından reddedilirken savcı Ferhat Sarıkaya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 20 Nisan 2006 günü almış olduğu kararla meslekten ihraç edilmiştir. Kurulun 5 hukukçu üyesi ihraç yönünde oy kullanırken tek karşı oy müsteşar Fahri Kasırga'dan geldi. Ancak mahkeme Sarıkaya'nın iddianamesinin iade edilmesini gerek görmemiş çalıştırılmasına lüzum görülmemiş ve sanıklar 39'ar yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Akabinde yargılamayı yürüten mahkeme üyeleri gene HSYK tarafından bu mahkemeden alınarak başka yerlere gönderilmiştir. Bu karar daha sonra Yargıtay'ın önüne gelmiş ve Yargıtay tarafından olayda askeri yargının görevli olduğu gerekçesiyle bozulmuştur. Üyeleri değiştirilen mahkeme tarafından da bu görevsizlik kararına uyularak dosya askeri ceza mahkemelerine gönderilmiştir. Sivil mahkemenin ağır cezalara çarptırdığı sanıklar, askeri mahkeme tarafından ilk celsede serbest bırakılmışlardır.Askeri mahkemede sanık Tanju Çavuş 8 yıl ceza almıştır.(Kaynakça - Wikipedia)


__________________
Never fade away...
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Heliosaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 11.08.2012, 21:52   #2
Çevrimdışı
Heliosaga
Cehennem Yolcusu

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ülkemizin karanlık yüzü - Jitem...

Cinayet, itiraf madalya...

Bugün intihar eden JİTEM komutanlarından Abdülkerim Kırca hakkında yazmak istedim. Kırca, Cem Ersever’den sonra Diyarbakır’da JİTEM komutanlığı yaptı. 2004 yılında, Çankaya Köşkünde Cumhurbaşkanı tarafından 'üstün hizmet madalyası’ ile ödüllendirildi. Ve Abdülkerim Kırca, 2009 yılında intihar ederek yaşamına son verdi. Abdülkerim Kırca’nın “üstün hizmet madalyası” ile ödüllendirilen,‘üstün hizmetlerini’ itirafçı Abdulkadir Aygan şöyle anlatıyor:

"PKK’li olduğu söylenen İhsan Haran isimli bir genç vardı. Ailesi, boşaltılan Lice köylerinden Diyarbakır’a göçmüştü. Şehitlik semtinde oturuyordu. O genç, JİTEM’e alınıp sorgulandı. Sonrada Silvan tarafına götürüldü. Bir arazide kafasına kurşun sıkılıp bırakıldı. Fakat sonra komutan Abdülkerim Kırca’dan duydum, meğer o genç kafasına sıkılan kurşunla ölmemiş, sadece şok geçirmiş. Batman’a kadar yürüyüp Hastaneye gitmiş, yaşadığı olayı anlatmış. İşte bu olay Batman timine haber veriliyor. O da Diyarbakır JİTEM’e bildiriyor. Kırca’yı telefonla arıyorlar ve ‘komutanım böyle bir durum var’ diyorlar. O da ‘tamam, onu hemen sizin time alın, bekletin, biz geliyoruz’ diyor. Bunu, ‘Kırca, bana kendisi anlattı.’ İlk infazı yapanları beceriksizlikle suçladı. ‘Bizim beceriksizler öldürememişler, adam kalkmış hastaneye gitmiş’ , ‘tekrar gittik, aldık ve işini tamamladık’ dedi. Abdülkerim Kırca yanına personelini alarak hemen Batman’a gidiyor ve o genç tekrar araziye götürülüp infaz ediliyor. JİTEM’in eline düşen sağ bırakılmıyor.”


Abdulkadir Aygan
, anlatmaya devam ediyor Kırca’nın üstün hizmetlerini; “Birgün, Mehmet Salim Dönen isimli Silvan’lı bir genç ile amcası JİTEM’e alındı. Amcasının hiç alakası yoktu. Ama yarın birgün ifade verir diye onu da aldık getirdik. Amca-yeğen JİTEM’de boğularak öldürüldüler. Silvan yoluna atıldılar. Boğma işlemi, elektrik kablosuyla, bazen de sağlam bir televizyon kablosuyla gerçekleşiyordu. Duruma göre iki üç kişi boğuyordu. İşkence bir iki gece sürüyordu. Hemen öldürülmüyordu. Hatta ifadesi alınmadan ölmesin diye sadece bir dilim ekmek veriliyordu. Komutan işkenceli sorgu yapıldıktan sonra bazen işkence odasında kalıyordu. Bazen de kendi odasına gidip içkisini içiyordu. Bu cinayetler hep gece mesaisinde işleniyordu…”

Abdulkadir Aygan
devam ediyor; “Servet Aslan diye üniversiteli bir genç vardı. Fatma isimli bir de Mersin’li kız arkadaşı vardı. Kızın hakkında hiçbir suçlama yoktu. İtirafçı Serpil’in ifadesi üzerine bu iki üniversiteli genç Diyarbakır’ın merkezinde el ele gezerken alındılar. Üstelik çocuk dağa filan gitmemiş. Kaldı ki, yanında kız arkadaşı da var. Birbirlerine aşık olmuşlar. Normal bir hayat yaşıyorlar. PKK’li militan Diyarbakır’ın merkezinde kız arkadaşıyla el ele gezemez. Çocuk PKK’li olmadığını ağlaya ağlaya söylüyordu. Ancak Kırca emir verdi. Öldürüldüler. Gençleri Sivas yönüne götürüp, orada öldürüp yol kenarına atmışlar. Bu iki genç iki gün sorgulandılar. İşkence gördüler. Abdülkerim Kırca o kıza kendisi işkence yaptı..."

Abdulkadir Aygan daha birçok insanlık dışı olay anlatıyor. Bu insanlık dışı işkencelerin ve cinayetlerin hepsi o dönem Diyarbakır’da JİTEM’in başında bulunan Abdulkerim Kırca’nın emriyle gerçekleşmiş.

Ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ‘işlenen insanlık suçlarını’, verilen ‘Üstün hizmet madalyası’ ile aklamış.

Yapılanlara sahip çıkmış. Bu ‘insanlık dışı’ şiddet politikası, ‘benim politikamdır’ demiş.

Peki, şimdi de Çankaya Köşkünde Abdülkerim Kırca’ya Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından takılan ‘Üstün Hizmet Madalyası’na ilişkin kararnamedeki isimlere bir bakalım; en başta yer alan iki isim, Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül!.. (Eren Keskin, 7 Mayıs 2012)
__________________
Never fade away...
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Heliosaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 11.08.2012, 22:06   #3
Çevrimdışı
Heliosaga
Cehennem Yolcusu

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ülkemizin karanlık yüzü - Jitem...

Emekli Astsubay Hüseyin Oğuz'un Gazeteci Neşe Düzel tarafından JİTEM hakkında yapılmış bir röportaj..

Genelkurmay Başkanı geçen hafta malum konuşmalarından birini daha yaptı ve ergenekon davası sanıklarından Jitem’ci bir komutana açıkça ismini vererek sahip çıktı. Eğer jitem ve jitem’ciler, bu kadar sahip çıkılacak bir yapılanma idiyse, acaba niye ordu yıllarca Jitem’in varlığını reddetmişti?

Yine niye acaba Ergenekon davasında yargılanan askerlerin çoğunun yolu bir dönem doğu ve güneydoğu’dan geçmişti ve jitem’le buluşmuştu? Bölgedeki faili meçhul cinayetler, toplu mezar iddiaları niye hep jitem’le ilgiliydi? Bugün devam edip etmediğini bilmediğimiz bu son derece tehlikeli istihbarat ve operasyon yapılanması neler yaptı? Jitem’de çalışan itirafçıların birçok cinayeti açıklamalarına rağmen neden bu cinayetler hiç soruşturulmadı? neden bugün genelkurmay başkanı, Jitem cinayetlerinden yargılanan bir albaya sahip çıkmaya çalışıyor? Neden ordu, jitem’in varlığını sürekli reddetmeye uğraşıyor? Jitem’in işlediği cinayetleri ankara’daki karargâh biliyor muydu? Jitem, uyuşturucu kaçakçılığıyla ilgilendi mi? Silah ve insan kaçakçılığı yaptı mı? Haraç topladı mı? Jitem’in tetikçisi Yeşil yaşıyor mu?

Bütün bu soruları, Doğu ve Güneydoğu bölgesinde Jandarma İstihbarat Elemanı olarak görev yaptığı on bir yıl boyunca sadece Pkk’yla değil, Asker, Polis, Korucu ve ,İtirafçı gibi devletin kadrosundaki görevlilerin yasadışılıklarıyla da mücadele eden ve Ergenekon çetelerinin İlk habercisi olan Yüksekova çetesini ortaya çıkaran ve bu uğurda büyük bedeller ödeyen, yaşayabilmek için bir dönem izmir karaburun’da çobanlık yapan emekli astsubay Hüseyin Oğuz’a sorduk. çok net, çok cesur cevaplar aldık. Hüseyin oğuz’un ‘ömrüm’ adını verdiği kitabı lagin yayınları’ndan yeni çıktı.

Neşe Düzel: jitem nedir?


Hüseyin Oğuz: Jitem’in açılımı, Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele’dir. Jandarma Genel Komutanlığı’nın bünyesinde kurulmuş bir istihbarat timidir bu. ama şunu söylemek lazım. İçişleri Bakanlığı’nın bilgisi olmadan Jitem kurulamazdı. Çünkü istihbarat ödeneklerini İçişleri Bakanlığı veriyor. jitem, Genelkurmay Başkanlığı’nın ve İçişleri Bakanlığı’nın bilgisi dâhilinde Jandarma Genel Komutanlığı tarafından kuruldu.

Neden ordu, jitem’in varlığını sürekli reddetmeye uğraşıyor?

Jitem’de görev yapanlar silahlı kuvvetler’in personeliydi. bunların, doğu ve güneydoğu’da yaptıklarının faturası çok ağır olduğu için ordu jitem’i reddediyor. şöyle anlatayım. jitem, terörle mücadele edecek diye kuruldu, yaptığı ise tam tersi oldu. terörün alt yapısını oluşturdu, terörün devam etmesine ve artmasına, insanların dağa çıkmasına neden oldu. eğer gariban vatandaşı götürüp öldürürseniz ve cesetlerini de köpeğin önüne atarsanız, terörün bitmesini engellersiniz. terörün devam etmesini sağlarsınız. jitem’in yaptığı yanlışların faturasını ödemek gerçekten çok zor!

Ordu, jitem’i niye durdurmadı?


Jitem kontrolden çıkmış bir güçtü. devletin her türlü gücünü kullanan başına buyruk bir yapıydı. yasadışı faaliyetlerin içine girmişti. hakkâri, yüksekova, silopi, bingöl, van, elazığ, mardin, cizre gibi yerlerde jitem timleri vardı. bu timler diyarbakır grup komutanlığı’nın şemsiyesi altındaydı ve direkt jandarma genel komutanlığı’na bağlıydı. kimseye hesap vermiyorlardı. mesela diyarbakır’daki time oradaki bölge komutanı da karışamıyordu.

Time bölge komutanı nasıl karışamaz?

Karışamıyordu. yedinci kolordu komutanı’nın jitem’e sözü geçmiyordu. jitem’ciler kendi başlarına bir sistem kurmuşlardı. jandarma istihbarat elemanı olarak bizler de korkuyorduk jitem’den. benim hakkımda bile pkk adına faaliyet yürütüyor diyebilirlerdi. bizim için de çok korkutucuydu jitem.

Komutanlar da korkuyor muydu jitem yapılanmasından, jitem’cilerden?

Sorduğunuz soru az bile. generaller suikasta kurban gittiler. ortada öldürülmüş dört general var. Hulusi Sayın var, İsmail Selen var,
Eşref Bitlis var, Bahtiyar Aydın var. bu ölümler, kurum içindeki çarpık yapılanmadan ötürü olduğu için bu suikastların üzeri örtüldü.

Siz jitem’de çalıştınız mı?

Hayır çalışmadım. ben sadece il jandarma komutanlıklarının bünyesindeki istihbarat birimlerinde çalıştım. benim kadrom araştırma- sorgulamaydı. ben jandarma genel komutanlığı’ndan emekli oldum ve bu tür yasadışı unsurlarla ve faaliyetlerle hep mücadele ettim. zaten önemli olan, terörle lekesiz mücadele edebilmektir ve yasadışılığı affetmemektir. eğer mesai arkadaşınız uyuşturucu işine bulaşmışsa, onu affetmeyeceksiniz. ben, yüksekova çetesini de affetmedim ve bu yüzden başıma her türlü şey geldi. yüksekova çetesinde polisler, askerler, korucular, itirafçılar birlikte uyuşturucu, silah işi yapıyordu. ben o çeteyi ortaya çıkararak, dokuz faili meçhul cinayeti aydınlattım. zaten ben istesem de, beni jitem’e almazlardı.

Niye almazlardı?


Onlar, fikir yapısı bize uyar mı diye araştırıyorlardı. jitem’de ideolojik bir akım vardı. sadece ülkücü kökene dayanan kişiler istihbarat yapıyordu jitem’de. ben hiçbir partiye üye olmadım hayatımda ve hiçbir ideolojiyi de benimsemedim.

Jitem neler yaptı?

Jitem, bölge insanına çok eziyet etti. insanların dağa çıkmalarına sebep oldu. teröre yeni adam kazandırdı. jitem’ciler kürtlere düşmandı. vatandaşları, kürt olmaları nedeniyle öldürdüler. bölgede vatandaşları usulsüz olarak içeri aldılar ve öldürüp yol kenarına attılar. insanların paralarına, mallarını, koyunlarına el koydular.

Jitem, uyuşturucu kaçakçılığıyla da ilgilendi mi?


Bunlar, uyuşturucu ve silah işi yaptılar. kaçakçılarla birlikte çalıştılar. mesela birinde uyuşturucu varsa, o uyuşturucuya el koyup, kendileri sattılar. ayrıca jandarma istihbarat olarak bizim soruşturmalarımızı da engellediler. mesela uyuşturucu kaçakçılığını takip ediyoruz, bu işten nemalanan jitem’ciler bizi engelliyorlardı. silah kaçakçılarının peşine düşüyoruz, bir bakıyoruz ki jitem’ciler karşımıza çıkıyor. kaçakçıları biz takip ediyoruz diye yalan söyleyip bizim takibi durduruyorlardı.

Jitem’de çalışan itirafçılar yani eski pkk’lılar, daha sonra jitem’in birçok cinayetini kamuoyuna açıkladılar. bu cinayetlerden siz haberdar oldunuz mu?

Haberdar oldum tabii. ben o bölgede on bir yıl kaldım ve bazı cinayetlerin de bizzat soruşturmasını yaptım. malatya - elazığ arasında kömürhan köprüsü vardır. 1995’te silvanlı bir delikanlıyla fatma isimli bir genç kızın cesedi bulundu orada. mermiler makine kimya çıkışlıydı. iki gencin gözleri askerî nevresimden kesilmiş bezle bağlanmıştı.

Kimdi bu iki genç?

Bu iki genç yeni arkadaş olmuşlar. oğlan sivas’ta iki yıllık üniversiteyi yeni bitirmiş ve sağlık memuru olmuştu. bu pırıl pırıl iki genç parkta gezerlerken, diyarbakır jitem tarafından elde hiçbir bilgi ve dayanak olmadan keyfî olarak içeri alınıp sorgulanmışlardı. bu iki genç jitem’de bazı işkencelere tanık oldukları için de infaz edilmişlerdi. sonra cesetleri getirilip kömürhan koprüsü’nün altına atılmıştı.

Peki, neden bugün genelkurmay başkanı, jitem cinayetlerinden yargılanan bir albaya hâlâ sahip çıkmaya çalışıyor?

Hiçbir anlam veremiyorum... bu soruya cevap vermeyeyim ben. yalnız şu var. bu cinayetlerin artık faili meçhul tarafı kalmadı. gerçek şu ki, artık bu cinayetlerin ya ‘failleri belli’ oldu ya da ‘failleri firari’ hale geldi.

Jitem tarafından işlenen bu cinayetleri, ankara’daki karargâh biliyor muydu?

Bilmemesi mümkün değil. çünkü onlara vukuat raporları gider. yani meydana gelen olayların hepsi tutanakla tesbit edilir ve ilgili birimler kanalıyla içişleri bakanlığı’na, genelkurmay başkanlığı’na ve jandarma genel komutanlığı’na gider. mesela biz silvanlı çocukla fatma’nın bilgisini ankara’ya çekmiştik. jandarma genel komutanı’nın bu cinayetten haberi var.

Jitem’de çalışan subaylar ne oldu daha sonra?

Çoğu emekli oldular. durumları iyi. kimi emlakçilik yapıyor. kiminin yazlıkları var. biliyor musunuz, bunlar birbirlerini bulurlar.

Nasıl bulurlar?

Bunlar, ekiplerini gene kurmuşlardır. bunlar birbirlerinden kopmazlar. yasadışı olaylar onlara zevk veriyor. jitem’in pkk’yla mücadele için kurulduğu söylenir ama, hangi pkk’yla mücadele etmişler bunlar? bunların, pkk’yla mücadele ile alakaları yoktu. gidip köyden masum insanları alıp götürmek ve öldürmek, sonra cesetlerini derenin dibine atmak pkk’yla mücadele etmek mi? adamı öldürüyorsun, köpeklerin önüne atıyorsun? böyle terörle mücadele mi olur?

İnsanları köpeklerin önüne mi attılar?


Bunu jitem tetikçisi kahraman bilgiç söylüyor. cesedi yakıp köpeklerin önüne atmışlar. hem, doğu ve güneydoğu’daki vatandaşların hepsinin pkk’yla ne alakası var? jitem, kendi yasadışı işlerini pkk’yla mücadele çerçevesine oturtuyordu. mesela benim ortaya çıkarttığım yüksekova çetesinde de her türlü yasadışı iş, düzen vardı. adamın birini arazisinde yakalamışlar ve bin beş yüz dolarını almışlar. adamcağız, bari namaz kılayım da ondan sonra öldürün beni demiş. beklememişler bile. yüksekova çetesi ergenekon’un bir parçasıdır. her şey daha o dönemde ortaya çıktı da ne oldu?

Yüksekova çetesi yargılanmadı mı?

Dava zamanaşımına uğradı. onlar aklandılar. ben ise elazığ sekizinci kolordu’nun şikâyetiyle neredeyse pkk’lıyım diye tutuklanıyordum. neredeyse ben faili meçhul olacaktım, infaz edilecektim. o dönemde chp milletvekili olan esat canan yüksekova çetesini chp’nin gündemine getirerek benim canımı kurtardı. o sırada chp sivas milletvekili olan mahmut işık bana çok yardım etti. chp bu iki değerli ismi de parti dışında bıraktı. eğer yüksekova çetesinin altındaki derin oluşumlar o dönemde ortaya çıkarılıp üzerine gidilseydi...

Sonuç ne olurdu?

Belki bugün örgüte katılım azalırdı. çünkü terörle mücadele etmek demek, bu olayları aydınlatmaktır. terörle mücadele, eline silah alıp gidip dağdakini öldürmek değildir. terörle mücadele vatandaşla barışmaktır. ama sen terörle mücadele ediyorum diye vatandaşa hakaret ve eziyet ediyorsun. sonra da ona, “sen benim yanımda değilsin” diyorsun. ben de olsam yanında olmam. ben de olsam dağa çıkarım.

Peki, jitem insanlardan haraç topladı mı?

Onlar haraç demezler. onlar, topladıkları paralara ‘tahsilât’ derler. pkk ise buna ‘vergilendirme’ der. diyelim ki iyi para kazanan bir kürt işadamısınız. jitem geliyor, sizin başınıza çöküyor. “bize bu kadar vereceksin” diye sizi tehdit ediyor ve ‘tahsilâtı’ yapıyor.

Jitem’cilerin ordu içindeki konumları neydi? diğer subaylar onlara nasıl davranıyordu?


Sağduyulu ve askerî okul terbiyesi görmüş insanlar onlara yaklaşmak dahi istemiyorlardı. tsk’da çok değerli insanlar var.

Yeşil(Mahmut Yıldırım) yaşıyor mu?


Tabii yaşıyor. çok zengin olduğunu biliyorum. geçmişte beraber çalıştığı birkaç emekli jitem’ci var. onlar mecburen yeşil’i koruyorlar. yeşil’in ilişkiler ağı çok büyük. eğer devlet onu korumasaydı yeşil yakalanırdı. düşünün, susurluk kazası olduktan ve susurluk olayı ortaya çıktıktan sonra, hatta tarık ümit öldürüldükten sonra da yeşil’in hâlâ ankara’da cinnah caddesi’nde bir yazıhanesi vardı. yeşil söylenildiği gibi öyle ortadan falan kaldırılmadı.

Susurluk çetesinin en büyük cinayetlerinden biri tarık ümit cinayetiydi. mit’in elemanı olan Tarık Ümit’i, mit’e çalışan yeşil mi öldürdü?


Evet, Tarık Ümit’i yeşil öldürdü. ensesinden tek kurşunla öldürüldü. zaten yeşil’in stili buydu. enseden tek mermiyle işliyor o cinayetlerini. zaten ölüm nedeni iki mermiyse, kesinlikle fail o değildir. tarık ümit cinayeti çok büyük bir olaydır. o cinayet çözüldüğü zaman her şey ortaya çıkar.

Tarık Ümit niye öldürüldü?


Tarık Ümit’in üzerindeki mal varlığına, elindeki paraya göz koyuldu. duyduğum şu ki, öldürülmeden önce mal varlığına noter’den el koydular. tarık ümit’in soruşturma evrakları bana geldi. soruşturmayı başlatan ahmet demirtaş astsubay güzel bir yere kadar gelmişti ve soruşturma orada kesildi. sahte evraklarla cinayet örtbas edilmek istendi. demirtaş, tarık ümit’i hangi petrol istasyonundan kim, nasıl kaçırdı ve kime teslim etti biliyor. tarık ümit’i yeşil’in ciple alıp götürdüğünü biliyor. üstelik... tarık ümit’i yeşil’le birlikte bir kişi daha infaz etti. o ismi vermiyorum.

Niye vermiyorsunuz?

Bilerek vermiyorum. kendimi güvenceye alıyorum. çünkü yeşil gibi o da hâlâ sağ. tarık ümit cinayeti çok büyük bir olaydır. bu olayın arkasında çok büyük bir ağ var. eğer bu cinayet aydınlanırsa, adapazarı-sapanca- bolu şeytan üçgeninde öldürülenler ortaya çıkacak ve faili meçhuller aydınlanacak. behçet cantürk olayı da, savaş buldanlar da aydınlanacak. tarık ümit cinayeti çözüldüğü zaman sistem çözülecek ve çökecek. çünkü bu ve buna benzer olaylar, failler zinciri bütünüyle ortaya çıkacak. bu üçgendeki cinayetler çözüldüğü zaman ergenekon’daki faili meçhul olaylar da açığa çıkacak.

Peki... general Bahtiyar Aydın’ı kim öldürdü?


İsim vermeyeceğim. hangi albay diyarbakır’a suikast silahı olan biksi ve kanas’ı götürdüyse, o yaptı bu işi. 4 no’lu dgm’de albayın kendi ifadesinde var bu. o albay yanında kahraman bilgiç’le bir tetikçiyi daha götürdü. bahtiyar aydın’ı lice’de bir operasyona çektiler ve onu orada ensesinden bir kurşunla öldürdüler. bahtiyar aydın’ı öldüren suikast silahı zaten pkk’da yoktu.

Ohal valisinin bilgisi dâhilinde miydi jitem’in yaptıkları?

Onun bilgisi olmadan jitem bir şey yapamazdı ki. jitem’i il jandarma komutanı engelleyemezdi ama ohal valisi engelleyebilirdi. çünkü hepsinin tepesinde ohal valisi vardı. her gün sabah saat on birde ohal’de toplantı yapılıyordu. bu toplantıya jitem’i temsilen de biri katılıyordu. ohal valisi’nin izni olmadan bir şey yapılamazdı.

Bugün bir kesim ohal’i gene geri getirmek istiyor. ohal’le aslında nasıl bir düzen isteniyor?


Ohal’i geri getirmek tarihî bir hata olur. ohal döneminde vatandaş kan ağlıyordu, göçe zorlanıyordu. insanlar yanlış uygulamalardan, operasyonlardan ve terörden yılmışlardı. ohal, yaptığı baskılarla, vatandaşta daha çok devlete karşı nefret duyguları uyandırdı. akıllı olan bölgeden kaçtı. ohal döneminde insanlar kirlendi. çünkü namuslu yaşamak mümkün değildi. insanlar çarpık yapının içinde kire bulaştılar. yaşamak için yanındakileri pkk’lı olmadığı halde pkk’lı diye ihbar ettiler.

Nasıl ihbar ettiler?


O zamanlar, ölen terörist karşılığında ‘kelle vergisi’ diye bir para veriliyordu. bu yüzden terörist diye öldürülen çobanlar oldu ve karşılığında paralar alındı. ohal çok sakıncalı bir yapıydı. bölge halkı bütün bu yaşananları unutmadı. bakın bölgede tek sorun terör değil. asıl bölge halkı birbiriyle barışık değil. bu yüzden ilk iş olarak önce bölge halkını birbiriyle barıştırmak lazım.

Kürtlerle Kürtleri mi barıştırmak lazım?


Evet. bana neden konuştuğumu, neden bunları anlattığımı sormadınız.

Sorayım öyleyse... neden anlatıyorsunuz?


Olan, hep bu ülkenin gençlerine oluyor. 1980 öncesinde de gençlerimiz yok oldu gitti. artık çocuklar, gençler ağlamasın. bunun için de bu ülkenin çocuklarını, gençlerini sevenler bildiklerini anlatsınlar. bu rant, bu çatışma bitsin. yıllar önce ernk vardı. şimdi kck var. bu siyasi yapıyı yok edemezsiniz. üstelik şimdiki daha tehlikeli.

Niye daha tehlikeli?

Daha önceki dönemde, pkk’nın, ona sempati duyan bir kadrosu vardı. şimdi durum değişti. pkk’nın, şehirlerde direkt silahlı eyleme giren dirijen bir kadrosu var. bu kadro direkt dağa da gider. bu gelişmenin önünü kesmediğiniz takdirde bizi zor bir süreç bekliyor demektir.

Bu sürecin önü nasıl kesilir sizce?


KCK operasyonu doğru bir operasyon değil. şehirde bombayı kim atıyorsa, silahı kim kullanıyorsa, git onu bul. niye belediye başkanları dâhil herkesi toplayıp içeri atıyorsun ki... böyle adam kazanılmıyor. ülkesini seven insanlar çıksınlar konuşsunlar.

Neyi konuşsunlar?

Bu savaşta büyük rant var. savaş deyince akla pkk geliyor. pkk’yla savaştan çok daha büyük bir savaş var. o da bu savaşın gerisinde yatan büyük rantla savaşmak. işte bu rantla savaşmak çok zor! bu rantın içinde her türlü cinayet ve kirli iş var. ergenekon sürecinde bunların bazıları ortaya çıkmaya başladı. bu rantı paylaşan ve devletin içine iyice yerleşmiş olan bu derin yapılar henüz tasfiye edilmediler. terörden, uyuşturucudan, her türlü kaçakçılıktan, çatışmanın rantından beslenenler artık tasfiye olsunlar!

Neşe Düzel
__________________
Never fade away...
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Heliosaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 11.08.2012, 22:13   #4
Çevrimdışı
CadII
Hotantu Kabilesinden

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ülkemizin karanlık yüzü - Jitem...

Jitem var ise, bunu bir albay kurmuş olmaz. Ne yetkisi vardır, ne de gücü...
__________________
Bu güzel ülkede elbette özgürlük türküleri söylenecektir. Ve yine kardeşçe paylaşım olacaktır. Görsek de, görmesek de...

H.
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz CadII'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 11.08.2012, 22:36   #5
Çevrimdışı
Heliosaga
Cehennem Yolcusu

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ülkemizin karanlık yüzü - Jitem...

Alıntı:
"Gaffar Okkan'ın gelmesiyle asayiş şube müdürlüğü kendi prensibiyle çalışmaya başladı. bunlar, jitem elemanlarına göz açtırmıyordu. daha önce itirafçılar, korucular, jitem elemanları kent içinde başına buyruk hareket edebiliyordu. istedikleri kişileri yakalayıp 'emniyet'e götürüyoruz' diyebiliyordu. okkan döneminde faili meçhul cinayetler büyük oranda azaldı.''

jitem'ci abdülkadir aygan
Bana göre en üzücüsü zamanın Diyarbakır Emniyet müdürü Gaffar Okkan suikastidir.. bu suikast'in Jitem tarafından yapıldığını düşünüyorum ama ne acıdır ki Binlerce faili meçhul arasından Gaffar Okkan'ın ismi hiç geçmedi.. tuhaf bir durum..

CadII Jitem'in kurulması tamamen devletin izniyle oldu.. başlangıçta bu oluşum zamanla çürüdü ve Gladyo himayesine girdi sonrasını zaten herkes biliyor..
__________________
Never fade away...
  Alıntı ile Cevapla
Heliosaga'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 14.10.2012, 20:51   #6
Çevrimdışı
C.Cienfuegos
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ülkemizin karanlık yüzü - Jitem...

Sonradan çürüdüğünü sanmıyorum,başlangıçta kurulduğu amaca sonuna kadar hizmet ettiğini düşünüyorum.
__________________

"Tanrım, artık bir ateist olduğum için beni bağışla , ama Nietzsche'yi okudun mu?"

John Fante
  Alıntı ile Cevapla
C.Cienfuegos'in Mesajına Teşekkür Etti
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
jitem, türkiyenin


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 13:03.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.