20.05.2016, 13:49 | #21 |
Çevrimiçi
|
Cevap: Cemal Süreya (1931 - 9 Ocak 1990)
İstanbul’da gözümün birini söndürdüm
Balıkların yarısı yok oldu gitti Hiç bir balığın kuyruğu yok kör oldum Ben bir zaman yelpazeli kadınlar görürdüm Evlerinde kocalarında uykularında Yarı yarıya saç, yarı yarıya dudak Nasıl sıcak olurlardı düşünürdüm
|
4 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti. |
05.08.2016, 18:31 | #22 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Cemal Süreya (1931 - 9 Ocak 1990)
Şarkısı Beyaz Ayıcılar geçti, affedilmemiş insanlar geçti Şehirler taş yürekliydi Şarkısı-beyaz İnsanların büyük rüyaları vardı İnsanlar bir ölümle öldüler ki Sevgiler arasında şaşırıp Bir unuttular ki, deme gitsin Ben olanca kuvvetimle Halatlara asılıyorum nafile Ben ayrı düşmüşüm bir kere Ayrı düşmüşüm insanlardan. Bu yıldız tutmaz mavilikte Ne deniz ne köpük kâr eder bana Arada b,r ağlamak için Onu kocaman ellerimle sevdim. Ölüm daha saçlarına gelmemişti Şarkısı-beyaz Saçlarını koynumda saklıyorum Arada bir ağlamak için Ve suların altında mavileyin Küstah bir çalparaydı ayağını uzatmış Mesut hatırasına balıkların Ve kocaman küfürleriyle sarhoş Yatardı yavaşlamış tüyleriyle Gemicilerin öldürdüğü kuş Siraküzaya uğrayamadık Torbadaki çaklıllara baktım Şarkısı-beyaz Benimkilerin üstünde üç tane hilâl Sirakuza açıklarında bahanesiz bir yaz Çalkalandık durduk Ayıcılar geçti, mağlup insanlar geçti Rüyalar darmadağındı Şarkısı-beyaz Sonra dalgalar geldi dile Sonra bir mavilik aldı heryerimizi; Nasıl hatırlıyorsan dünyayı Öyle. Cemal Süreya ( Üstü Kalsın- yapı Kredi Yayınları ) |
26.09.2016, 12:44 | #24 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Cemal Süreya (1931 - 9 Ocak 1990)
Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını Sahte bir gülüşten ibarettin oysa. Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu. Eylül’dü…… Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız Adımlarımızın kısalığı bundandı Bundandı gözlerimin durgunluğu. Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan, Ellerin kadar ıssız, Sen kadar zamansız molalar veriyordum Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz. Eylül’dü….. İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin, Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun. Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde. Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman En çok sesini aradım. Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ. Gözlerini sildi zaman.. Dedim ya… Eylül’dü. Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin. Cemal Süreya |
4 Üyemiz Tura'in Mesajına Teşekkür Etti. |
03.10.2016, 18:27 | #25 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Cemal Süreya (1931 - 9 Ocak 1990)
Daha bir dokunaklı gelir şarkı şarkıdan Daha bir duygulu olur, ağlarız Bulutlar geçmedeyken, beyazken gürültüsüz Olan umudumuzla kalakalırız ortalıkta Bizim bu insanca üzgünlüğümüz dillere destan Daha bir yumuşak uçar kuş kuştan Gecelerin yanısıra iyimser, yavaş Yaşamın mutluluğu sarar içimizi, serinleriz Kalıverdikmi bütün utancımızı, yoksulluğumuzu Başlar yeniden aramızda kadınlık, erkeklik, sevgililik Sevdalanırız yeni baştan. Daha bir sevgili gelir gün günden Daha bir yaşanacak buluruz yeryüzünü İçimizde bir titreme hep öyle kalan İnsanlığımızdan ötürü, güzelliğimizden, çirkinliğimizden Bize kavun karpuz veren Tanrıyı Sevmek gerektiğini biliriz Cemal Süreya ( Üstü Kalsın- Doğan Kardeş - 2008) |
4 Üyemiz Tura'in Mesajına Teşekkür Etti. |
30.11.2016, 19:01 | #26 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Cemal Süreya (1931 - 9 Ocak 1990)
Aşktın sen, kokundan bildim seni
Bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu Taşıttan indin, sonra da karşıya geçtin Elinde tuhaf bir çanta, saçında soku Akıl almaz işleri şu zambakgillerin Sokakta bir sövgü gibi akıp gittin Gözlerin sonsuz uzun, sonsuz çekikti Baksan uçtan uca Çin Seddi'ni görebilirdin Yanındaki adam mutlaka kardeşindir İstanbul öyle ağırbaşlı bir kent değildir Aşktın sen, gidişinden bildim seni Neye yarar sağduyuyu aşmazsa şiir Birbirinizi kucaklarken neye yarar Kucaklamıyorsak eski, yeni sevgilileri Diyorum çoğunca evli kadınlar Bu yüzden ölü yıkayıcısıdırlar Bilir misin acaba ne demiş tilki? Kişi bir anda nasıl çarpılıverir Kuliste yarasını saran bir soytarı gibi Giderek nasıl anlaşılmaz olur sözleri Ömer ki gölü balığı için değil Kamışı için vergilendirdi Ama değnek vurulurken zavallı uğruya Yüzüne ve neresine değmesin derdi Selam size büyük durumlar, doruk anlar Dağ görgüsü kazanır Ağrı'yı bir kez görse de kişi Marmara'dan yirmi yılda çıkaramayacağı gerçeği Okyanusu beş dakika seyretmekle kavrar Belki de biraz geç rastladım sana Ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza 1929 buhranı bile geç gelmemiş miydi Eksikliğe mi alışmışız, mutsuzluğa mı yoksa Bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu Ağır uykusu aldatılımış olanın Ve aldatanın delik deşik uykusu Taşıttan indin, sonra da karşıya geçtin Divan, Nazım Hikmet, İkinci Yeni Kaç gündür adını düşünüyorum Ne demiş uçurumda açan çiçek Yurdumsun ey uçurum CEMAL SÜREYA |
4 Üyemiz Tura'in Mesajına Teşekkür Etti. |
01.12.2016, 00:10 | #28 |
Çevrimiçi
|
Cevap: Cemal Süreya (1931 - 9 Ocak 1990)
Tesekkürler Tura. Yine güzel bir paylaşım
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi |
04.12.2016, 22:08 | #29 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Cemal Süreya (1931 - 9 Ocak 1990)
Gül Gülün tam ortasında ağlıyorum Her akşam sokak ortasında öldükçe Önümü arkamı bilmiyorum Azaldığını duyup duyup karanlıkta Beni ayakta tutan gözlerinin Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum İstasyonda tiren oluyor biraz Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum Her nasılsa sokağa düşmüş Kolumu kanadımı kırıyorum Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene Cemal Süreya |
08.12.2016, 16:11 | #30 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Cemal Süreya (1931 - 9 Ocak 1990)
Yırtılan İpek Sesiyle Sen bir çocuksun, annen sinirden bir de sevinçten doğurdu seni yırtılan ipek sesiyle; Bir çocuksun sen, bedeviler gibi ezberindeki şiirlerle bulmak zorundasın çölde yitirdiğin yolu; yeryüzü şenliğinin azımsanamaz bir parçasıdır yaktığın ateş, kıvrıldığın dönemeç, açtığın şemsiye, kucakladığın yaşlı ağaç; iyi bir çocuksun; tuhaf çocuksun; ağzını burnunu tıkasalar gözlerinle soluk alırsın; gözlerini bağlamaya kalksalar el ve ayak tırnaklarınla; kalsiyum ve kalker destekler seni, yeraltı suları destekler seni yırtılan ipek sesiyle; Bütün evler boşaltılmış, herkes dışarı dökülmüş; taşıtlar adam almıyor, sinemalar tıklım tıklım, sokaklarda insan başlarından bir nehir; meydanlarda insani tabaka görülmemiş bir çiçeğin taçyaprakları gibi yırtılan ipek sesiyle; Sen ve seninkiler ovalarda değil, denizlerde değil, durgun ve çalkantısız ve bulanık ve ılık göllerin dibinde büyüdünüz, sıkış sıkış, en yalın, en ilkel, birbirinizi yiyerek. Arada sırada güvercin kanadı bir aydınlıkla taranıyordu bakışlarınız, o kadar. Bu yüzden seni başarı hanesine yazmıştır mavi oksijen; desteklemiştir seni yırtılan ipek sesiyle; şimdi hınçla ve karışık dülüncelerle üflenmiş camdan burkulmuş altın halini görüyorsun güneşin yırtılan ipek sesiyle; bir arkadaşın vardı ki neşeliydi el ilanları kadar ve gözlerinde küçük bir çayır sesi; biri de vardı ki on yıl kadar önce Yenikapı'dan kesilmiş odun yığınları arasından geçerken ne gelirse söylerdi ağzına her şeyi öperdi; hep alçak sesle konuşan biri de vardı ki kederini soylu kılmak için yüreğindeki kurşun yarasına aşktandır derdi yırtılan ipek sesiyle; Biri de vardı ki operetlerde harcadı seni Yeraltı suları bir sebzelikten geçer gibi tatla geçiyor cesetler arasından; alaca bir çabayla maden damarları arasından; boğazlanmış hazine şehirlerinden;akasyaların, başı-bağlı söğütlerin, telaşlı katırtırnakların, mis keçilerinin, ağırlıklı merinosların altından. Serinliğim duyurmayın anama. Hep "ateş,tutuş, yan" diye bildi bizi; karışmasın aklı fikri. "Diyordu peder" yırtılan ipek sesiyle; ve şehir. Ve Galata Kulesi (1514 yılında Bizanslılar zamanında şapkası uçmuştu, 1967'de Türkler tarafından sünnet edildi), binalarını çevresinde toplamış, yaklaşmakta olan bir fırtınaya rahatça göğüs germenin yollarını arıyor, görüşmeler yapıyor: kavminin başında, ve en önde, Cehennemin kapısını çalmaya hazırlanan Firavun gibi yırtılan ipek sesiyle; evet, işte tıpkı öyle, Zurayk destekler seni Evet sevgilim, vücutlarımızın arasında binbir titizlikle kurduğumuz berzah, coğrafya anlamından taşmakta ve mimari bir olanak halinde uzanmakta şimdi yarının çocuklarına, yırtılan ipek sesiyle Cemal Süreya |
Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz |
Etiketler |
1931, 1990, cemal, ocak, süreya |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|
Önemli Uyarı | |
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz. |