Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
|
Batı Medyasının Çin ve Sincan Haberleri: Uydurma ve Manipülasyon
Batı Medyasının Çin ve Sincan Haberleri: Uydurma ve Manipülasyon
'Çin'de Sincan'da yaşanan soykırım' haberleri ABD hükümeti tarafından fonlanan uydurma raporlar ve Batı medyasının ısmarladığı haberlere dayanıyor. Bizde de alıcısı çok...
Sincan'da (Xinjiang) Çin'in "Soykırım uyguladığı" retoriği ABD ve İngiltere'nin Çin karşıtı radikal bir dış politika izlemeye başladığı Trump döneminden beri dünyanın gündeminde. Daha önce Irak İşgali öncesinde veya Suriye Savaşı sırasında üretilen sahte haber ve raporlarla aynı şekilde ortaya çıkan Batı retorikleri biraz incelendiğinde kendi kendisini yalanlayan uydurma belgelerin önüne geçemiyor.
Gerek ulusal gerek uluslararası medyanın, haberlerini teyit etmek yerine BBC ve diğer Batı menşeli kanalların servis ettiği haberleri doğrudan vermesi sadece büyük bir dezanformasyona yol açmıyor, aynı zamanda büyük komplo teorilerine dayanan ırkçı tezlerle saldırgan dış politikalara kapı aralıyor.
Batıda bir meslek: Sincan haberi uydurma uzmanlığı
Guardian, BBC, Economist ve Washington Post gibi anaakım Batı medyası Çin haberlerinde sıklıkla Adrian Zenz'e atıfta bulunarak haberler hazırlıyor. Alman vatandaşı olan Zenz tarikat bağlantılarıyla öne çıkan bir evanjelist ve ABD Kongresi tarafından kurulan "STK" Komünizm Kurbanlarını Anma Vakfı'nda Çin çalışmalarında üst düzey bir yetkili.
ABD hükümetine bağlı sözde "STK" Komünizm Kurbanlarını Anma Vakfı daha önce dünyada Covid-19'dan dolayı yaşamını yitiren herkesi "Komünizmin Kurbanı" ilan etmiş ve DSÖ'yü "Çinli Komünist Parti'nin propaganda aleti" olarak mahkum etmişti.1 ABD yarım milyondan fazla ölümle koronavirüsten dolayı ölümlerde dünya birincisi.
Söz konusu "Uygur Soykırımı" haberlerinin kaynağı olan Zenz, daha öncesinde Çin'le ilgili söz konusu içerikleri üretmesi için BBC tarafından fonlandığını ifade etmiş ancak BBC'nin teklifini ilk başta "kanıt olmadığı" için reddetmek zorunda kaldığını söylemişti. Zenz kendi sözleriyle durumu şöyle açıklıyor:
"Araştırmam için BBC beni görevlendirdi. İlk kez yapılıp yapılamayacağını sordular. 'Hayır' dedim, çok zordu, çok az kanıt vardı. Tekrar sordular. 'Ne bulabileceğime bir bakayım' dedim."2
Sincan haberlerinin bir diğer kaynağıysa Dünya Uygur Kongresi adlı kuruluşun başkanı Ömer Kanat. Dünya Uygur Kongresi ABD Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) tarafından fonlanan bir kurum, ABD Kongresi tarafından 1983'te kurulan ve amacı "Yurtdışında demokrasiyi yükseltmek" olan ABD istihbaratına bağlı başka bir kurum. ABD Hükümeti tarafından fonlanan NED 2009 yılında yaklaşık 135,5 milyon dolar yıllık gelire sahipti.3
Ömer Kanat aynı zamanda yine doğrudan ABD Hükümeti tarafından kurulan propaganda kanalı Özgür Asya Radyosu'nun bir çalışanıydı. Kanat Uygur'daki "toplama kampları"nda 1 milyon kişinin bulunduğu iddiasının esas kaynağı. Kanat kendisine iddialarının kaynağı sorulduğundaysa bunun "Batı medyası tahminleri" olduğu ve sayıyı kendilerinin de bilmedikleri cevabını veriyor, yani kendisini kaynak gösteren kanallarla bir totoloji oluşturuyor.4
"Toplama kamplarında 1 milyon kişi" iddiasında bir başka atıfsa CERD adlı bir STK'dan Gay Mcdougall'a ait, ancak o da herhangi bir destekleyen kanıt sunmamakta.
Benzer bir şekilde ABD Dışişleri Bakanlığı'nın ortaya attığı ve dünya çapında gerek medya gerek Facebook ve Twitter üzerinden yayılan ve kaynağı hiç bir zaman belirtilmeyen videolarla desteklenmeye çalışılan "soykırım" iddialarının fiili olarak bulunabilen tek kaynağıysa yine Adrian Zenz'in 2020'de hazırladığı bir "rapor".5
Doğum kontrolünden soykırım çıkarmak
Kendi dinsel görüşleri dolayısıyla radikal bir şekilde doğum kontrol yöntemlerine karşı olan Zenz, raporunda Çin'i Uygur'da doğum kontrol yöntemleri uygulamakla suçluyordu. Doğum kontrol yöntemlerinin "zorunlu" olduğunu iddia eden Zenz, Uygur nüfusunun bu şekilde kısırlaştırılmaya çalışıldığını öne sürerek daha öncesinde herhangi bir kanıt sunulamamış "soykırım" iddiaları için yeni bir kıstas ortaya çıkartıyordu.
"Sterilizasyonlar, RİA'lar ve zorunlu doğum kontrolü: ÇKP’nin Sincan'da Uygur doğumlarını düşürme kampanyası" başlıklı raporda tarikatçı Zenz, bir çok veri istismarı ve uydurma beyana imza atıyor.
Trump ve Biden yönetimlerinin, Çin'e yönelik "soykırım" suçlamalarında kaynak gösterdikleri belge aynı zamanda Associated Press, CNN ve BBC'nin haberlerinde verilen Sincan bölgesindeki uygulanan "demografik soykırım" iddialarının kaynağı.
Zenz’in makalesinin yayınlanmasından sadece günler sonra dönemin ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Çin’in sözde “zorla kısırlaştırma, zorla kürtaj ve zorla aile planlaması” politikasını kınayan ve doğrudan “Adrian Zenz’in şok edici ifşaatlarına" atıfta bulunan bir açıklama yayınladı.6
Ancak Hristiyan köktendinci Zenz'in hazırladığı rapor Çin hükümetinin yayınladığı verilerin radikal bir cinsiyet eşitliği karşıtı tarafından manipüle edilmesinden başka bir şey değil.
Zenz, aile planlaması politikasından soykırım çıkarttığı makalesinde Çin'e karşı "Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin BM Sözleşmesi'nde belirtilen soykırım kriterlerinden birini karşıladığına dair en güçlü kanıtı sağladığını" savunurken sözleşmenin 2 (d) Maddesine atıfta bulunarak şunu ifade ediyordu:
"Grup içinde doğumları önlemeye yönelik tedbirler almak."
Ancak Madde 2'de şu ifadeler de yer almakta:
"Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri, soykırım suçunu oluşturur."7
Yani tek başına bir doğum kontrol politikasının soykırım olabileceği, ya da bir kürtajın katliam manasına geleceğine dair BM'nin herhangi bir tanımı bulunmuyor.
Zenz, Uygurlara uygulanan nüfus kontrol önlemlerinin "soykırım" olarak nitelendirilebileceğini, çünkü nüfus artış oranlarının 2015 ile 2018 arasında en büyük iki Uygur vilayetinde yüzde 84 düştüğünü ve 2019'da birkaç bölgede daha düştüğünü savundu. Ancak Zenz'in raporunda alıntı yaptığı veriler vardığı sonuçlarla çelişmekte.
Zenz, Sincan'daki Uygur nüfusunun 2010'dan 2018'e 10,1 milyondan 11,8 milyona yükseldiğini gösterirken, kendisinin alıntı yaptığı kaynakların orjinalinde nüfusun 10,1'den 12,7 milyona yükseldiği (yüzde 25.04 artış) görülüyor.8
Aynı raporda Zenz, Han nüfusunun sekiz yıllık dönemde 8,5'ten 9,8 milyona yükseldiğini gösterirken, verilerin aslında Han nüfusunda 8,8 milyondan 9 milyona doğru bir artış görülüyor.8 Uygur nüfusundaki artışın Han nüfusuna göre çok daha yüksek olmasının nedeniyse Çin'de azınlıklara karşı uygulanmayan (yani Uygurların muaf olduğu) Tek Çocuk Politikası.
2015 yılında Çin hükümeti, Hanlar üzerinde tek çocuk sınırının gevşetildiğini duyurdu ve şehirli çiftlerin iki, kırsaldaki ailelerin üç çocuk sahibi olmasına izin verdi. Doğum oranlarının rutin olarak önceden belirlenmiş sınırları aştığı Sincan'da yerel yetkililer, aile planlaması politikasının Han ve Uygur çiftleri arasında eşit şekilde uygulanmasını istedi.
Aile sağlığı programları: Anne ve bebek ölümlerini yarıya indirdi ama soykırım!
Temmuz 2017'de, Sincan Özerk Bölgesi hükümeti, Uygurlar için çocuk sınırlamasına ilişkin muafiyeti kaldırdı yani Uygur çiftlerinin son zamanlarda Han çiftlerine uygulanan aynı sınırlamalara, kentsel alanlarda iki çocuk ve kırsal bölgelerde üç çocuk, politikasına uymaları bekleniyordu. Zenz'in kaynak gösterdiği ancak manipüle ederek sunduğu resmi verilere göre Sincan'da 2017 yılında doğum oranındaki yüzde 5'lik düşüşün kaynağı da bu.
Zenz benzer bir şekilde hazırladığı raporda hükümetin ücretsiz doğum kontrol hapları ve yıllık ücretsiz bir milyar prezervatif dağıtımı gibi programlarını hedef alarak bunun "soykırım" olduğu sonucuna varıyor. Çin hükümetinin daha yaygın bir şekilde erişilebilir kıldığı doğum kontrol yöntemleriyle birlikte Çin’in genel doğum artışının ivmesinde düşüş söz konusu olurken Zenz sadece bunun Sincan'daki etkilerine odaklanıyor.
Benzer bir şekilde Zenz Sincan'da yapılan sağlık harcamalarını hedef göstererek bunun doğumları engellemek üzerine olduğunu savunuyor, ancak Sincan'daki anne ve bebek ölüm oranlarında aile sağlığı programlarının başlatılmasının ardından yaşanan yüzde 50'ye yakın düşüşten bahsetmiyor.9
Sosyal medyada her gördüğünüze inanmayın
Koronavirüsün ilk ortaya çıktığı dönem, özellikle Ocak ve Şubat aylarında üzerinde Çince yazılar yazılı olan videolar sosyal medya ve WhatsApp gruplarında "Yarasa yiyen Çinli" videosuyla beraber yayılmaya başlamıştı. Türkçe sosyal medyada da kendisine yer bulan videolarda sokaklarda bayılan insan görüntülerine, yolda zombi gibi yürüyen insanlara, korkutucu sesli mesajlara vs. bir çoğumuz denk gelmişizdir. Söz konusu görüntü ve ses kayıtlarının kaynağı sorgulanmadan yayılması büyük komplo teorilerini, ırkçı davranışları ve halk sağlığına tehdit oluşturan hurafeleri beraberinde getirirken ülkemizdeki bazı basın kuruluşları tarafından da bu hurafeler yayıldı ve ilgi çekme uğruna yüceltildi.
Ancak Türkiye nüfusunun büyük bir bölümü, virüsle tanışmasını takiben söz konusu videoların veya "Türk geni koronavirüsü engelliyor"10, tuzlu su virüsü öldürüyor ya da "Kelle Paça ve World Of Warcraft"ın11 virüsle ilişkisine yönelik saçmalıkların gerçek olmadığını anladı. Ancak yabancı bir diyarda bilinmeyen bir dilde çekilen videoların kaynakları hiç bir zaman sorgulanmadı.
Benzer bir süreç Uygur'lara yönelik yürütüldüğü iddia edilen kampanya konusunda yaşandı, yine kaynağı veya tarihi, çekildiği yer ya da videolardaki ve resimlerdekinin kim olduğuna dair bir bilgi verilmeden çeşitli görüntüler sosyal medya üzerinden Sincan'da çekilmiş gibi paylaşıldı.
Genelde "Eşlerini paylaşmak istemeyen Uygurlar" ya da "Çinli doktorlar tarafından organları hasat edilecek olan Doğu Türkistanlılar" gibi ibarelerle servis edilen videolar ancak herkesin evde yapabileceği teyit yöntemleriyle basitçe çürütülebiliyor.
'Organ hasadı' videosundan kocasını öldüren idam mahkumu çıktı
Aşırı sağcı ve Trumpçı bir tarikat olan Falun Gong tarafından ortaya atılan "Resmi kanallardan organ hasadı" iddialarını desteklemek için yine Falun Gong ilişkili hesaplar tarafından atılan videoların Twitter veya Facebook'ta paylaşılmasının ardından Türkiyeli sosyal medya kullanıcısının önüne düşmesi genelde bir veya iki gün sürüyor. Mesela aşağıdaki video "Çin'deki helal organ pazarını" ortaya çıkardığını öne süren bir "gazeteci" tarafından Falun Gong tarikatı üyelerinden bir gün sonra servis edilmişti. Muhtemelen kaynağı veya alındığı yer üzerinde herhangi bir araştırma yapılmadan paylaşılan video iddiayı desteklemek için farklı twitlere beraber paylaşılmıştı.
|