Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
|
Meyhane Kültürü ve Mezeler
Meyhane Kültürü ve Mezeler
Soğuğa teslim olmuş kış akşamları geldi çattı.
İnsanın iliklerine kadar işleyen rüzgar, mekanlardan dışarı taşan kahkaha sesleri, geldiği yön belli olmayan tabak çatal tıkırtıları ve solunan havaya hakim anason kokusu. Sakin yaşamımızın bir çok kesitinde var olan rakı. Ve en yakın arkadaşı "Meze", onlara ulaşabileceğiniz "Meyhaneler"
Kelime anlamına bakarsak kısaca içki içilirken yenilen hafif yiyeceklere meze denir. Aslında rakı gibi yazılı tarihe geçmiş yönü olmasa da, meze kültürü hepimizin yaşamında var olan bir özellik. Rakının tatlı yakıcılığına ve anason tadına farklı lezzetler katan mezeler, sofrada olabildiğince çeşitli ama, az miktarlarda olmalı.
Soğuk ve sıcak olarak ikiye ayrılan mezelerin hazırlanırken öncelikle taze mevsim ürünlerinden oluşmasına gayret edilmeli. Soğuk mezelerde zeytinyağı, sarımsak, maydanoz, dere otu, soğan, nane, kekik, fesleğen gibi tatlandırıcı otlar mutlaka kullanılmalı. Sofrada nelerin meze sayılabileceğine gelirsek; Buzlu badem, meyveler, salatalar, çiğ ve pişmiş sebzeler, et ürünleri, balık, su ürünleri, yoğurt ve doğaldır ki peynir. Yalnız mezelerin başını çeken peynirde beyaz ya da tulum peyniri rakı ile giden en iyi çeşitler. Krem peynirleri, dil peyniri, taze kaşar gibi kokulu ve kuvvetli peynirlerin çilingir sofrasına pek uygun düşmediğini de ilave edelim. Salam, sosis, jambon gibi şarküteri ürünleri ise rakıdan daha çok şarap veya biraya uygun düşen mezeler olduğunu da belirteyim.
Mezelerin püf noktası
İşte size bir iki püf noktası daha. Soğuk mezeler günlük ve taze olarak hazırlanmalı ve asla buzdolabına konmamalı. Buzdolabından çıkması gerekenler ise çıkarıldıktan 15- 20 dakika sonra mideye indirilmeli. Zeytinyağlı mezeler ise pişirildikten bir gün sonra yenilirse damak tadına daha uygun olurlar.
Gelelim meze kültüründen meyhane kültürüne. İstanbul'da yaşayan Rumlarla ortak özelliğimiz olan meyhaneler her ne kadar tavernalarla karıştırılsa da geleneklerimiz arasında yer alan önemli mekanlardı. Küçük seramik tabaklarda 25 hatta 30 çeşit, masaya serpiştirilen o leziz mezeler özellikle rakının en has arkadaşıydı. Önce göz zevkini, sonra da damak tadını tatmine yönelik bu küçük porsiyonlar ve seramik tabaklar, zamanla yerini melamin tabaklara, üst üste doldurulmuş yiyeceklere terk etti. Bırakın mide ve içki ile uyumunu, birbiriyle bile uyumsuz o yiyecekler sayesinde meyhane kültürü de kaybolmaya başladı. Çiğ köfte ile içilen viskiler ise uyumsuzluğu doruk noktalara ulaştırdı.
Erdal İPEKEŞEN
Rakı içmeninde adabı vardır.
Rakıyı güneş battıktan sonra, yavaş yavaş ve muhabbet eşliğinde içmelidir.
Masada yaşça en büyük kişi rakı kadehini tokuşturmak için kaldırmadan rakı kadehleri masadan kalkmaz.
Rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonra da (konmasa daha iyi olur ama) buz konur.
Rakı sofrasında kadeh yalnızca bir defa tokuşturulur.
Hadi bakalım hoş geldiniz vs. falan diye. Bundan sonra kadeh tokuşturulmaz sadece kaldırılır.
Masaya yeni birisi eklendiğinde ise tekrar kadeh tokuşturulabilir.
Rakı masasına avuç içiyle ya da yumrukla vurulmaz.
Bağıra çağıra, böğüre öğüre konuşulmaz...
Sakin olmak, efendi takılmak gerekir...
Rakı bardağı boş beklemez...
Evet, masadan kalkarken bile dibinde biraz bırakılır.
Usul, adap bilen en genç kişinin saki(*farsca; kadeh sunan) olması adettendir, büyüklere (ki büyüklük kavramı orada anlam bulur) sakilik yaptırılmaz... Ev sahibi olsa bile.
Şişede kalan son rakı damlasına kadar eşit paylaştırılır, daha da içmek isteniyorsa bu paylaştırma ritüeline girilmeden yenisi sipariş edilir.
Rakı yalnız başına içilen bir içki değil, meze ile birlikte yavaş (sindire sindire) içilen bir içkidir.
Mide ve beyne belirli bir etki yaptıktan sonra insan keyiflenir ve güzel sohbetlere yönelir. Yani hem anlatır hem dinler... Böylece rakı sofrası en az iki kişinin katıldığı toplu bir eylem, karşılıklı konuşmalara dayandığı için demokratik bir forum, evrensel ve kişisel sorunların ortaya getirildiği, fikir alıp verilen, insanın kendisi ile yüksek sesle düşünerek hesaplaştığı bir tür psikolojik grup terapisi olmaktadır.
Unutulmamalıdır ki rakı sofrası saygın bir cemiyettir.. . Yolluk asla istenmez meyhanecinin ikramıdır.
Buraya katılan hem bu meclise kabul edildiği için saygı gören bir kişiliğe sahip demektir, hem de diğerlerine karşı aynı saygıyı göstermek zorundadır.
Rakının en büyük mezesi muhabbettir. Muhabbet konusu 'Bi' kız vardı, 5 yıl sevdim, yüzüme bile bakmadı' gibi duygusal ağırlıklı olabileceği gibi, 'Bu güneş niye hep doğudan doğuyor, batıdan batıyor?' gibi yarı-felsefi konular da olabilir.
Meyhanede saygınlık paraya ve rütbeye değildir. Rakı adabını bilene düzgün girip düzgün içip düzgün çıkanadır.
Kaynak
|