Tekil Mesaj gösterimi
Eski 07.12.2012, 19:06   #3
Çevrimdışı
Banemin
» » » Çapulcu « « «

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Cibali | Fatih



CİBALİ: Haliçe kıyısı olan bu semtin isminin kökeni hakkında 3 görüş bulunmaktadır:


1. İstanbul'un fethi esnasında, Haliç surlarından, ilk olarak; “Cebe Ali” adlı bir derviş şehre girdiğinden dolayı, surların bu noktasına onun adı verilmiştir. Dervişin adı, zamanla halk dilinde birbirine ulanarak günümüzdeki şekline dönüşmüştür.

2. Haliç'in en derin yeri bu semtin önünde olup, çukura; “Cübb-i Âlî (büyük çukur)” denilmekteydi.

3. Fetih için Bursa’dan gelen ve at çulundan bir cübbe giydiği için “Cübbe Ali” adıyla tanınan Zeynüddîn Hafî adındaki zat, orduda ekmekçibaşı olarak görev yapmıştır. Fetih esnasında da yanındaki 300 müridiyle birlikte sırtlarındaki postlarını denize döşeyip üzerine oturarak Haliç’i geçmişler ve sonradan bu zatın ismiyle anılacak olan Cibali Kapısı’ndan İstanbul’a girmişlerdir.

(Osmanlılar Devri’nde İstanbul’a gelen yabancı seyyahlar, yörenin ismini; “Jubalice ve “Tzubali” olarak yazmışlardır).

Akın KURTOĞLU / wowturkey



Gül cami


Bu bölgenin adı Ayakapıdır.Gül Camisi (Aya Theodosia) Doğu Roma dönemi yapısıdır.


10. ya da 11. yüzyıla aittir.O dönemdeki Büyük Saray'ın ana girişi Halki Kapısı üzerindeki
İsa İkonunun indirilmesine karşı çıktığı için öldürülen Theodosia adlı kadının kutsal emanetlerinin bu kiliseye konduğu ve kilisenin Aya Theodosia olduğuna inanılır.

Kilisenin altında oldukça büyük bir mahsen bulunur.Bir iddaya göre Aya Thedosia
ve Bizans İmparatorluğu hanedanının bazı ileri gelenlerinin mezarı olarak kullanılmış. Bir başka iddaaya göre de Hz İsa'nın havarilerinden ikisi burada gömülmüş.Mahsenin diğerözelliği, kapatılmış olan bir kaç dehliz ile sahildeki Aya Nikola Kilisesine ve bir kaç noktaya daha yeraltından bağlanmış olmasıdır.

O dönemlerde, Aya Thedosia'nın kutsal kalıntılarının bu mekanı şifalı yaptığına inanılmış.Böylece, o dönemde bir çok insan şifa bulmak için kiliseye akın etmiş, hatta Bizans İmparatoru'nun çaresiz denen hastalığına deva olduğu gibi söylentiler 14. yüzyılda kilisenin ününü daha da artırmış.

İstanbul 'un fethinden sonra , kilise bir süre levazım ambarı olarak kullanılmıştır. 1500 yıllarının başında II. Beyazıd döneminde kiliseye minare yaptırılarak cami olarak kullanılmaya başlanmıştır.

IV. Murad zamanında da bir tadilat gören yapı son olarak II. Mahmud döneminde ciddi
bir tamirat görmüş. Bu son tamirat sırasında camiye bir de “hünkar mahfili” ilave edilmiştir.
__________________
Ben hiç insan kaybetmedim...
Sadece zamanı geldiğinde, vazgeçmeyi bildim...

  Alıntı ile Cevapla
18 Üyemiz Banemin'in Mesajına Teşekkür Etti.