Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
|
Cevap: A'dan Z'ye Deyimlerimiz ve Anlamları
Ağız kalabalığı:
Birbirini tutmayan, gereksiz, konu dışı sözler."Asıl meseleyi ağız kalabalığı ile ört bas edip kaçamazsın!"
Ağız kalabalığına getirmek:
Birini gereksiz sözler söyleyip çok konuşmak yolu ile şaşırtmak, dikkatini dağıtıp aldatmak."Ağız kalabalığına getirip yok pahasına aldı malları."
Ağız kavafı:
Karşısındakini ikna etmek için diller döken, çok konuşan, gerekli gereksiz söz söyleyen kimse."İğreniyorum şunun gibi ağız kavafı heriflerden."
Ağız yapmak:
Birini aldatma, yanıltma, oyalama amacıyla duygularını, düşüncelerini olduğundan başka türlü gösterecek biçimde konuşmak."Ne ağız yapıp duruyorsun, gerçeği söylesene!"
Ağzı açık ayran delisi:
Yeni gördüğü her şeye alık alık bakan, anlamsız bir hayranlıkla seyredip şaşıran."Haydi yürü, ağzı açık ayran delisi gibi ne bakıp duruyorsun vitrine."
Ağzı (bir karış) açık kalmak:
Çok şaşırmak, şaşakalmak. "Onca seneden sonra sevdiği arkadaşını birden karşısından görünce ağzı açık kaldı."
Ağzı kalabalık:
Çok ve manasız, saçma sapan, tutarsız sözler söyleyen."Ağzı kalabalık insanlara tahammül etmek çok güç bir iş."
Ağzı kulaklarına varmak:
Çok sevinmek, sevindiği her hâlinden belli olmak. "Takdirname eline verilince sevincinden ağzı kulaklarına vardı."
Ağzı laf yapmak:
Güzel, inandırıcı söz söyleme yeteneği olmak."Politikacı mı olacaksın, ağzın laf da yapmalı."
Ağzına (veya ağzının içine) bakmak:
1. Ne diyeceğini beklemek. 2. Onun sözüne göre hareket etmek."İyi, yemek için de onun ağzına bak bari!"
Ağzına baktırmak:
Etkili, güzel konuşarak kendini zevk ile dinletmek, dinleyenleri kendisine hayran etmek."O, ağzına baktırmasını bilen ender hatiplerdendi."
Ağzına bir parmak bal çalmak:
Amacına ulaşmak için birini tatlı sözlerle bir süre oyalamak, kandırmak; umut verip ikna ederek işini yaptırmak."Öyle bir insan ki ağzına bir parmak bal çal, sonra her istediğini yaptır."
Ağzına girmek:
Dinlenirken konuşana doğru oldukça fazla yaklaşmak."Çocuklar, masal anlatan dedenin, neredeyse ağzına gireceklerdi."
Ağzına lâyık:
Bir yiyeceğin tadı anlatılırken kullanılır, çok lezzetli yiyecek anlamında."Haydi durma, uzan, tam ağzına lâyık bir tatlı!"
Ağzında bakla ıslanmamak:
Sır saklamayı becerememek, sırrı hemen açığa vurmak."Ağzında bakla ıslanmayan bu adama nasıl oluyor da açılıyorsun?"
Ağzında gevelemek:
Açık olarak söylememek, belirli konuşmamak."Lütfen lafı ağzında geveleme de ne söyleyeceksen söyle, çok işim var."
Ağzından bal akmak:
Çok tatlı, hoşa gider biçimde konuşmak."Konuş, konuş hele; ağzından bal akıyor."
Ağzından çıkanı kulağı işitmemek:
Sözlerini tartmadan, düşünmeden, öfke içinde, nere varacağını hesaplamadan konuşmak."İyice çıldırmış olmalısın. Çünkü ağzından çıkanı kulağın duymuyor."
Ağzından düşürmemek:
Bir kimseden veya bir şeyden her zaman söz etmek."Ölünceye kadar torunu Esma`nın adını ağzından düşürmedi."
Ağzından girip burnundan çıkmak:
Çeşitli yollara başvurarak birini bir şeye razı etmek; veya kandırmak."Ağzından girip burnundan çıktı ve ondan para koparmayı başardı."
Ağzından kaçırmak:
Söylemek istemediği bir şeyi, boş bulunup söyleyivermek."Dikkatli ol, lafı ağzından kaçırıp da gideceğimiz yeri söyleme."
Ağzından laf almak (çekmek):
Bir kimseyi değişik yollarla ve ustalıkla konuşturup birtakım gizli şeyleri öğrenmek."Boşuna uğraşma, ağzımdan laf alamazsın."
Ağzından yel alsın:
Olumsuz, kötü şeylerden bahsedenlere karşı "ağzını hayra aç" anlamında söylenir."Bugün kötü şeyler mi bekliyorsun? Ağzından yel alsın, o ne biçim beklenti?"
Ağzını açıp gözünü yummak:
Kızgınlık ile sonunu düşünmeden ağzına gelen kötü sözleri söylemek, karşısındakine hakaret etmek."Eve geç gelen kızına ağzını açıp gözünü yumdu."
Ağzını aramak:
Karşısındakini kurnazca konuşturarak ağzından söz almak, istediğini öğrenmek."Şunun ağzını ara da bahçeyi satıp satmayacağını öğren."
Ağzını bıçak açmamak:
Kırgınlıktan, üzüntüden ya da herhangi bir sebepten ötürü söz söyleyecek durumda olmamak."Boşuna uğraşma, evin yanışına öyle üzülmüş ki ağzını bıçak açmıyor."
Ağzını havaya (poyraza) açmak:
Umduğunu elde edememek, fırsatı kaçırdıktan sonra boş yere beklemek."Evi o zaman alacaktın, artık geçti, bundan sonra ağzını havaya aç."
Ağzını kapamak:
1. Susmak. 2. Çıkarının elden gideceğini düşünerek birinin konuşmasını önlemek."Ağzını kapatamazsak konuşup bizi elâleme rezil edecek."
Ağzının içine bakmak:
Konuşan bir kimseyi seve seve ve dikkatlice dinlemek."Konuşması onları öyle sarmıştı ki ağzının içine bakıyorlardı."
Ağzının kokusunu çekmek:
Bir kimsenin dayanılmaz, çekilmez tutum ve davranışlarına katlanmak."Yeter artık, daha fazla senin ağız kokunu çekemem."
Ağzını öpeyim (seveyim):
Sevindirici bir söz söyleyene "ne güzel, hoş söyledin" anlamında kullanılır.
Ağzının payını vermek:
Sert söz ve davranışlarla karşılık vererek bir kimseyi yaptığına pişman etmek."Demek öyle, ben de senin ağzının payını vermezsem bana da Hasan demesinler!"
Ağzının suyu akmak:
Çok beğenip isteyecek duruma gelmek, imrenmek."Vitrindeki kızarmış tavuğu görünce ağzımın suyu aktı."
Ağzının tadı kaçmak:
Rahatı kaçmak, huzurunu kaybetmek, bir kimsenin kurulu dirliği, düzenliği bozulmak."Şu vızır vızır işleyen yol burdan geçince ağzımızın tadı kaçtı."
Ağzının tadını bilmek:
1. Güzel yemeklerden anlamak. 2. Bir şeyin güzelini, iyisini bilmek, anlamak."Şunlardaki güzelliğe bak, ağzının tadını da biliyorsun hani."
Ağzı sulanmak:
İmrenmek."Karpuzları ağzını şapırdatarak yemeye başlayınca benim de ağzım sulandı."
Ağzı süt kokmak:
Çok genç, toy ve tecrübesiz olmak."Şu ağzı süt kokan mı yarışacak benimle."
|