Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Spor Dünyası > Diğer Sporlar

Diğer Sporlar Voleybol, yüzme, otomobil ve diğer spor dalları


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 23.01.2009, 23:15   #1
Çevrimdışı
ReaL
Deniz Sevengillerden

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Kırkpınar Güreşleri ve Tarihçesi

Kırkpınar Güreşlerinin Tarihçesi



Kırkpnar Güreşleri'nin düzenlendiği Edirne Sarayiçi'ndeki
Kurtdereli, Kel Aliço ve Koca Yusuf heykelleri


Güreş, geleneksel Türk sporları içinde ön sıralarda yer alan ve yaşlı güreçilerle gelenekselliğini sürdüren bir spor türüdür.

Kırkpınar güreşleri ile de bu geleneksellik devam etmekle ve devam ettirilmeye çalışılmaktadır.

Edirne 'nin 1361 yılında fethinden önce, Anadolu 'da bulunan Osmanlılar, Orhan Gazi devrinde oğlu Süleyman Paşa Komutasında 1356-1357 yıllarında Rumeli 'ye geçerler. Burada yaptıkları akınlar sırasında savaş yapmadıkları ve mola verdikleri günlerde zamanlarını aralarynda çeşitli sporlar yaparak değerlendirirlerdi. Bir keresinde güreşe tutulan 40 yiğit içinden ikisi tutuştukları güreşi gece yarısına dek sürdürdükleri halde sonuçlandıramazlar ve ikisi de güreştikleri yerde can verirler.

Arkadaşları bu iki yiğidi güreş yaptıkları yerde bulunan bir incir ağacının altına gömdükten sonra Edirne 'ye doğru akınlarına devam ederler. Edirne 'nin fethinden sonra Ahırköy Çayırlığına geldiklerinde, o incir ağacının civarında billur kaynaklı bir suyun Kırkpınar çayırlığına doğru aktığını görmüşler, bu nedenle de "Kırktı bunlar. Bu yakaya ilk ayak basanlardır bunlar" diyerek o yere Kırkpınar demişlerdir. I.Murat Edirne 'nin alınmasından sonra, Edirne 'de bir güreşçiler tekkesi kurmuş ve bundan böylede her sene güreş yapılması bir gelenek haline gelmiştir.

Kırkpınar Edirne 'yi Ortaköy 'e bağlayan 35 km.lik yolun üzerinde, Simavina (Samona) ile Sarı Hızır Köyleri arasında bulunan ve Balkan savaşından sonra (1913) Yunanistan 'a bırakılan Nazif Ağa tarlası denilen Çimenlik bir yerin adıdır. Bu yerin bir tarafı Topçu Ali Ağa 'nın tarlası, bir tarafı çayırlık, bir tarafı Tikio 'lu (Totio 'lu) Recep Ağanın tarlası, bir tarafı Çilingiroğlu 'nun sebze bahçesi ve bir tarafıda Kırklar çeşmesidir. Bu Yiğitleri anmak ve güreş geleneğini sürdürmek için de güreşler 1923-1924 tarihlerinden itibaren Edirne 'nin "Sarayiçi" denilen yöresinde yapılmaya başlanmıştır.




Yağlı Güreş Kaideleri

Kırkpınar güreşleri tarihi taşıyan ne önemli bir spor dalı ve yarışmasıdır.


Şu bir gerçektir ki, yağlı güreşlerin yapıldığı ilk yıllarda bir süre söz konusu değildi ve kıran kırana güreşler saatlerce sürerdi.

Bu günkü güreşlerde, ufak tefek ayrılıklar görülürse de eskisinden pek farkı bulunmamaktadır.Ve eskisinin yaşatılmasına itina gösterilmektedir.

Kırkpınar güreşlerine gün geçtikçe artan ilgi nedeniyle katılan güreşçi sayısının artması karşısında bazı kaidelerin değiştirilmesi ve süre kıstlaması konulması bir zorunluluk haline gelmiştir.

Güreş yarışmaları Baş, Başaltı, Büyük-Orta,Küçük-Orta, Deste(Ayak)ve teşvik boyu kategori üzerindenyapılmakta olup,bunlayrıca pehlivan sayısının çokluğuna göre de Boy’lara ayrılmaktadır.Baş, Başaltı, Büyük Orta, Küçük Orta-Büyük Boy,Küçük Orta-Küçük Boy,Deste Büyük Boy,Deste Orta Boy, Deste Küçük Boy ve Tozkoparan gibi.

15 Mayıs 1991 yılında yayınlanan ‘Yağlı Güreş Yönetmeliği’ uyarınca güreşçiler kur’a ile eşleşirler.Teşvik Boyundan Büyük Orta Boyuna kadar olan (Büyük Orta Hariç) sıkletteki güreşçilerin yarışma süreleri yarım saat, Büyük Orta, Başaltı ve baş Boyu güreşlerinde ise bir saat olarak sınıflandırılmış olup bu süre sonunda yenişemeyenlere,meydan baş hakemi 10 dakika puan güreşi yaptırır, kule hakemleri sonucun belirlenmesine yardımcı olurlar.

Bir saatlik güreş sırasında pasif ve faullü güreşi nedeniyle üç ihtar alan güreşçi yenik ilan edilir. Üç ihtardan daha az ihtarlar, puan güreşinde dikkate alınır.

Yağlanan pehlivanlar tek sıralı saha kenarına yakın olarak dizilir, rakipleri ile el ele tutuşurlar, güreş duasını dinlerler ve peşreve başlarlar.




Yağlı Güreşlerde Oyunlar
Evliya çelebi seyahatnamesinde de anlatıldığı gibi keseme, şirasi, kesebend, ters çekme, piş kabzu, yanbaşa, serkelle, cezayir sarması, boğma, karakuş gibi eski güreş oyunlarının yanında künde atmak, ters sarma, ters şak, ters kepçe, paça kasnaktan savurma, sarma, dış kazıkta gerdane, elense, tırpan, çift çaprazda, burun kakması, boyunduruk, karşılıklı paça kasnak, gibi yaklaşık 33 güreş oyunu vardır.





Yağlı Güreş Aralığı
Şimdilerde Ağa seçiminde geleneksel kurallar işlememektedir. Artık para söz konusu olmuştur. Önceleri ise; yörede sözü geçen saygınlığı olan, hali vakti yerinde olan kişiler belirleni, seçilen adaylar iyi niyete ve karşılıklı anlayışa dayalı olarak aralarında bir kişiyi seçerler.Güreşlerin bitim günü bir kuzu arttırma ile satışa çıkarılır adaylar kısa bir attırma yaparlar ve kuzu daha önce belirlenen aday önüne bırakılır ve Ağa seçilmiş olur.

Ağa atarafından güreşe davet edilenler, Ağa’ya yardım olarak ya para ya da tavuk, kuzu, düve gibi mal yardımında bulunurlar.Ağa pehlivanları güreşe davet eder, yarışmaları düzenler, konukları ağırlar ve ödüller verirdi.
Ağalık İle Maniler

Ağalık verme ile
Beylik kalma ile
Efendilik sülaleden gelir.

Ağa dediğin Ağcaz olmalı
Altına atacak döşeği,
Üstüne binecek eşeği
İki karısı, beş, on sarısı
İki karık bakla, beş, on arısı olmalı,
Kandilim ipi telden

Yağ elden, kafası kelden,
Avlusu çitten, itten köpekten
Ağa olmaz





Güreşlerin Başlaması
Kırkpınar güreşlerine ayrılan bir haftalık sürede ilk dört günde çeşitli Eğlenceler, Konserler, Halk Oyunları gösterileri düzenlenmekte,bu arada güreşlere katılacak güreşçilerin kayıtları yapılarak, güreşlerin başlangıcı olan haftanın son üç gününe hazırlık yapılmaktadır.Eskiden güreşlerin ilk günlerinde at koşuları, merkep ve çuval yarışmaları yapılmaktaydı.

Davetliler güreşlere, eski bir geleneğe uyularak kırmızı dipli mumla davet edilirler.(önceleri kırmızı dipli balmumu)Sahaya çeşitli eğlence yerleri ile birlikte satıcılar için dükkanlar ve teşhir yerleri yapılır.Kırkpınar Ağasının eskiden padişahların av sahasına Tavuk Ormanında vereceği yemeğin hazılıkları da sürdürülürdü.

Güreşlerin başlangıcının ilk günü olan Cuma günü, tüm güreşçiler pehlivanlar mezarlığını ziyaret ettikten sonra, Selimiye Camiinde okutulan Mevlütten sonra Sarayiçi’ne gidilerek küçük boylardan itibaren cazgırın duası ile güreşleri başlatırlar.

Ünlü cazgırlar arasında,Edirne Ayşekadın Camii imamı Sadık Hoca (Atılgan), Şirin Mustafa sayılabilir.




Cazgırların okudukları dua ve salavatlardan bazıları şunlardır:

Allah Allah İllallah

Erler çıktı meydana,
Biri birinden merdane,
Biri ak, biri kara
Mevlam her birine kuvvet vere.
Bu meydan er meydanıdır,
Nice koç Yiğitler bu meydandan geçti,
Acı tatlı suyun içip göçtü
Atlar gibi tepişin,
Aslanlar gibi kapışın
Ya Muhammed, Ya Ali

Pehlivanların piri Hazret-i Hamza Veli,
Dellal çıksın aradan,
Hepsine kuvvet versin yaradan,
Pehlivan, pehlivan

İşte meydan, işte pehlivan
Güreş edenlere yardım eder Hazret-i Yaradan
Hani Ali, Hani Veli

Pirimiz, üstadımız Hazret-i Hamzadır belli
Karşıdan gelir kır at,kanatları kat kat,
Gönderelim Hazret-i Muhammed’e Salavat.

Allah Allah İllallah,
Hepbirlikte pehlivanlarımıza
Alkışlar diyelim Maaşallah

Allah Allah İllallah,

Hayırlar gele inşallah,
Pirimiz Hamza pehlivan
Aslımız neslimiz pehlivan

İki yiğit çıkmış meydane,
Birbirinden merdane,
Biri here Biri kara,
İkisininde zoru para

Alta geldim diye erinme
Üste çıktım diye şişinme,
Alta gelirsen apış
Üste çıkarsan yapış

Vur sarmayı kündeden at,
Gönder Muhammed’e salavat,
Seyirttim gittim pınara,
Allah her ikinizin de işini unara.

Alta düştü diye üzülme,
Üste çıktım diye sevinme,
Alta düşersen apış,
Üste çıkarsan paça kazıktan yapış


Pehlivan pehlivan
İşte meydan işte pehlivan,
Analar çeker zahmeti
Babalar bilir kıymeti
Hepimiz Muhammed’in ümmedi
Guru duyup göğsümüzü kabartan
Türk gücünü kıt’alara tanıtan,
Marşımızı defalarca dinleten
O yiğitler nerde,nerde kaldı o güreş
Yaşar’lar, Celal’ler, Gazanfer, Ali,
Minderede yenemezdi kimse Türkleri,

Yılllarca alkışladı dünya bizleri
Neden unutuldu bilmem ki güreş
Şansa kur’aya bırakma işi
Hatır için vermezler, altın gümüş’ü
Hamit Kaplan, Dağıstanlı, Akbaş’ı
Hatırlayıp öyle yapın güreşi

Zengin babayı hayırsız evlat batırır,
Fakir kocayı süslü avrat batırır,
Haylaz çiftçiyi kuru inat batırır.
Pehlivan sende hazırlanmamışsan
Rakibin seni sırt aşağı yatırır.

Söğüt dalından odun olmaz
Her kızdan kadın olmaz
Her ananın doğurduğundan
Pehlivan olmaz.

Arabistan’dan getirdik aşı, hurmayı.
Mehterler çalar davulla zurnayı
Şahinde küçüktür ama
Gökten indirir turnayı.
Korkma pehlivan korkma meydan senindir.
Allah Allah İllallah alkışlarla diyelim
Pehlivanlara Maaşallah

İstanbul’dan gelir tatar
İnci alıp, cevahir satar,
Pehlivan dediğin, rakibini
Ahmet ağanın donbayı olsa atar.
Bazı sirkelerin dibine çökmüştür tortusu,
Varolsun dünya yüzünde kahraman Türk Ordusu.

İki yiğit çıktı meydane

Her ikiside birbirinden merdane.
Biri hare(here), biri kare,
Avrupa sarayı yıkıldı oldu harap
Kaptan kafa hükmetti parmaksız koca arap

Ona bile kalmadı bu meydan
Size de kalmaz bu meydan

Her zaman güreşler
Aynı mevsimde başlar,
Varolsun bu güreşleri
Seyreden Vatandaşlar

Ağustos ayında ekilen darıdan
Oğul vermeyen arıdan
Sabahları kocasından sonra
Kalkan karıdan hayır gelmez
Her yiğitten de pehlivan olmaz

Allah Allah İllallah
Sekiz Türk arslanı çıktı meydana,
Birbirinden merdane.

Alta düştüm diye yerinme,
Üste çıktım diye sevinme,
Çapraz gireyim deme,yan baş atar,
Sarma, künde yapayım deme kılçık yapar.
Pehlivan düşünme, yüce Allah’ına
Daima dua et milletine üstadına
Dünyaya geldik ayrı ayrı anadan,

Kimimiz Rumeliden, kimimiz Anadolu’dan
Pehlivanlar biliniz,

Hazret-i Hamzadır Üstadımız Pirimiz.
Pehlivan. Pehlivan

Allah’ına güvenerek gir meydana,
Çetin ol, metin ol güreş merdane.

Kırım’dan gelir tatar, tozu dumana katar,
Hasmın kaparsa kündeyi, manda olsan atar.
Söğüt dalından odun olmaz,
Her yiğitten pehlivan olmaz,
Karşıdaki dağdan aldım rengini,
Araya araya buldum hepinizin dengini.

At gibi yarışın, koç gibi tokuşun,
Koyun gibi meleşin, kardeş gibi güreşin.
Biri ak, biri kara, hazret-i hamza çıktı nura,
Ben çıkıyorum aradan,Allah sizleri kayıra.


Deste Güreşleri İçin Söylenen Dua:

Vatanımıza,milletimize, ordumuza,
Yurdumuza göz diken düşmanları taşlarız.
Halkın inayetiyle euzu beslemeleyle
Bu gün güreşlere başlarız.
Şarkı, türkü girerse besteye,
Gördüğünüz pehlivanlar
Güreş yapacaklar desteye.
Pehlivan, pehlivan

Hoş geldiniz safalar getirdiniz,
Pirler meydanına şeref getirdiniz,
Tarihi Kırkpınar güreş sahasına
Hani Ali, hani Veli, hani Kurtdereli?

Pirimiz, üstadımız Hazret-i Hamza
Peygamberimiz Muhammed Mustafa
Allah, Allah İllalah
Hep beraber alkışlarla diyelim maaşallah


Küçük Orta Pehlivanlar İçin Söylenen Mani:

Türk Milletinin saygısı vardır ATA’ya,
Gördüğün pehlivanlar
Güreş yapacaklar küçük ortaya,


Büyük Orta Pehlivanlar İçin Söylenen Mani:

Bazı insanlar güreşleri izlemek üzere
Kimisi araba ile kimisi yaya,
Gördüğünüz yiğit aslanlar
Güreş yapacaklar büyük ortada.



Başaltı Pehlivanlar İçin Söylenen Mani:

Milli piyangodan bir bilet al,
Güven talihine bahtına,
Geleceğin başpehlivanları
Güreş yapacaklar başaltına.


Baş Güreşleri İçin Söylenen Maniler:

Er meydanındaki güreşleri izlemek üzere
Buraya geldiniz koşakoşa,
Gördüğünüz koç yiğitler
Güreş yapacaklar Baş’a

Bir gün olur seninde yazılır.
İsmin mezar taşına,
Baş pehlivanlar euzu besmele ile
Soyunarak kazan başına.

Cenabı Hak kimseye
Vermesin İlleti,
Varol dünya yüzünde
Kahraman Türk Milleti.
Kaydet
  Alıntı ile Cevapla
12 Üyemiz ReaL'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.02.2009, 05:38   #2
Çevrimdışı
Kartal
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Geleneksel Bir Türk Sporu Olan Yağlı Güreş| Tarihi Ve Kuralları Genel Bilgi

Yağlı Güreşimiz
Türk'ler Rumeli'de
Kırkpınar güreşleri, Türk'lerin Rumeli'ye ayak basmalarıyla başladı. ŞehzadeSüleyman Paşa (1316-1359). Rumeli Fatihi olarak anılan Osmanlı Başkomutanı Rumeli yakasına ilk ayak basan ve oralarda elde ettiği fatihlerle şanlanan bir askerdi ki, Kırkpınar'm destanlara karışmış tarihinde Süleyman Paşa'dan sözetmemek imkansızdır.

Nilüfer Hatunla, Orhan Gazi'nin büyük oğulları olan Süleyman Paşa, 1. Murat'ın ağabeyiydi. Orhan Gazi, 1324 yılında tahta geçince Süleyman Paşa da veliaht oldu. Tam 35 yıl bu makamda kaldı. Orhan Gazi, bir süre sonra da oğlunu başkomutan yaptı, bu görevi ondan hiçbir zaman almadı.Şehzade Süleyman Paşa, ilk defa 1349'da Bizans'a yardım etmek üzere, 20.000 kişilik bir Türk ordusunun başında Rumeli'ye geçti. Yanında 22 savaş gemisi vardı. Sırplafın almak üzere oldukları Selanik'! bağlaşık Türk-Bizans ordusu kurtardı.

1352'de 10.000 kişilik bir Türk birliği geri Rumeli'ye geçti. Dimetoka'da Sırplarla Bulgarlar1! yendi. Bu bölgeyi Bizans'a verdi. Türk askeri Balkanlarda büyük hayranlık uyandırdı. Süleyman Paşa, durumun iyice olgunlaştığını görünce, 13541e büyük teşebbüsüne başladı. Az ama, pek seçkin bir kuvvetle Çanakkale Boğazı'nı geçip Gelibolu Yarımadası'nı çıktı. Türkler, ilk defa fatih sıfatıyla Avrupa topraklanna ayak basmış oldular.

Süleyman Paşa'nın fetihlerinde kardeşi Murat Bey (I. Murat) da katılıyordu. 1357de Lüleburgaz'la Çorlu'yu Murat Bey aldı. Böylece Gelibolu Yarımadası gibi çok stratejik bir bölge tamamen alınmış, Çanakkale Boğazı'nın iki yakası da ele geçirilmiş oluyordu. Bizans, artık, güneyden, doğudan olduğu gibi batıdan da çevrilmişti.

Süleyman Paşa, taşlık bir bölgede avlanırken atının ayağı kayınca düştü, başını taşa çarparak öldü. Bolayır'a gömüldü ama, büyük bir askeri komutan olduğu kadar Türk güresine yaptığı hizmetleriyle de ölümsüz kahramanlar arasına karıştı.Rumeli'de ilk defa Süleyman Paşa'nın komutasındaki Türk askerleri güreştiler. Türk askeri ilk defa 1349 tarihinde Rumeli'ye ayak bastığına göre, Kırkpmarm bu yıl 637. si düzenlenecek demektir. Ne var ki, bu tarih, her nedende 625 olarak belirtilmektedir (1986).

1349'larda Sırpların işgaline son vermek üzere Selanik'e doğru yol alan Türk askerleri, bir Hıdırellez günü Edirne yakınlarındaki ahir Köy'de konaklar. Pehlivanlık, Türklerde hem bir gelenek, hem de savaş hazırlıkları olduğundan kırk yiğit, 1349 yılının Hıdıreltezi'nde güreşe başlar. Güneş batarken kapışmalara son verilince, bu kırk yiğit de bulundukları yere düşerek son nefeslerini vermişler. Şehit oldukları yere de gömülmüşler. Ertesi gün bir de bakmışlar ki her yiğidin can verdiği yerde bir pınar fışkırmış. Bunun üzerine oraya (Kırkpınar) adı verilmiş ve her yıl Hıdırellez'de burada toplanarak güreşmek adeti yerleşmiş.

Biz Türklerin yaşantılarında "Kırk-Yiğit", "Kırk-lncekız" ve "Kırklar önemli yer alır.

Türk hanlarının yanında, onun emirlerini uygulamak için "Kırk Yiğit", eşi hatunun yanında da hizmetini görmek için "Kırk-Ince-Kız" bulunurdu.

Bilindiği gibi "kırk" kelimesi, aynı zamanda Türkçemizde çokluk belirtisidir. Kırkpınar, Kırkağaç, Kırkküp, Kırkının da Kulpu Kınk Küp, Sarmısağı Gelin Etmişler Kırk Gün Kokusu Çıkmamış, Kırkharamiler, Kırkayak (çpkayak) ve Kırk Gün Kırk Gece gibi tabirler, dilimize yerleşmiş deyimlerdir. Kırkpınar kelimesinde bir çokluk belirtisi olduğunun sezilmesine rağmen, "Kırklar" aynı zamanda "Azizler" anlamına da gelmektedir. Unutulan eski tabirlerden "Kırklara kanşmak", Evliyalar arasına girmek manasınadır.

Kırkpınarda yapılan güreşlerin ulviliği, burada son nefeslerini verinceye kadar güreşenlerin şehit düşerek ölmezler arasında yer almaları, dolayısı ite "Kırklar Pınarı" veya o yörede çok sayıda suyun akmakta olduğunu vurgulamak için, aynı zamanda "Çeşme" anlamına gelen "Pınar" kelimesinin kullanılarak

"Kırkpmar" olarak adlandırılmış olduğunu düşünebiliriz. Her ne olursa olsun, Süleyman Paşa'nın komutasında Rumeli'ye ayak basan ilk Türkler arasında yer alan yiğitlerin, hiç bir şekilde anlaşmalı güreşe yanaşmadan, ölünceye kadar güçlerini denemeleri, birbirlerine denk bu yiğitlerin emsalsiz bir mücadeleden sonra son nefeslerini vermeleri, onların birer güreş şehidi olduklarının bir işaretidir.


Edirne ve Kırkpınar
1959 yılında Kırkpmar dolayısı ile ilk defa Edirne'ye vardığımızda "Yeşil Meriç Oteli"nin bahçesinde yatmış, sabaha kadar da sivrisinek vızıltısından uyuyamamıştık. Bugünkü Şehir Kulübû'nün karşısında bulunan "Yeşil Meriç Oteli" o yıllarda herhalde Edirne'deki tek doğru dürüst konaklama yeriydi? Mehmet Faruk Gûrtunca'nın çıkardığı gazetede çalışmakta olan Murat Turgu adlı meslekdaşımızın yadımlarıyla kendimize Yeşil Meriç'te, bahçede bile olsa bir yer bulabilmiş olmamız, büyük mutkjluktu. Bazı arkadaşlar, talebe yurtlannla, kimileri de eşdost divanına konuk oldular.

Yeşil Meriç Oteli'nin girişinde her saat başı kilise çanı gibi vuran kocaman bir saat, bu saatin altında da seksen-seksen beş yaşlarında bir ihtiyar katip olarak duruyordu. Kırkpmar dolayısı ile hemen hemen her ilden Edirne'ye akın eden meraklıları doyurabilmek, onların hepsine yatacak yer temin etmek büyük organizasyon işiydi. Yıllarca ihmal edilmiş olan Edirne, o yıllarda bu işin üstesinden gelememekteydi.

Sanıyoruz şehrin en namlı lokantası "Zararlılar" denilen yerdi. Güreşlerden sonra bu lokantanın önünde muazzam bir kuyruk oluşur, ahçıbaşı kalabalıktan olacak, çoğu zaman dolma biberleri tabaklara parmaklarıyla yerleştirirdi.

Zamanla günden güne gelişen Edirne'de bugün pek çok otel bulunmasına rağmen, yine de ihtiyaca kafi gelmemektedir. Güreşi çok seven, bu yüzden işi-gücü bırakıp Edirne'ye koşan güreşseverler, çoğu zaman Selimiye Camii'sinde gecelemektedirler. Belediye hoparlörle çeşitli anonslar yaptırarak, kalacak yer bulamayanların camiilerde geceleyebileceklerini duyurmakta, aynı zamanda bir panayır halinde devam eden eğlenceler sabaha kadar sürdüğünden geceyarısından sonra konaklamak için camütere doluşanlar, sabah ezanı ile yeniden ayaklanıp Sarayiçi'ne koşmaktadırlar.
Sarayiçi
Sarayiiçinde 1959'larda çok çok 10.000 seyircilik portatif tribünlere sıra sıra dizilmiş sandalyelerde oturarak müsabakaları seyretmek kabildi. Şehirden faytonla Sarayiçi'ne doğru inerken göğe toz bulutu tabakası yükselir, pehlivanlar kendilerine otel bulamadıkları gibi yıkanacak su da temin edemezlerdi. Müsabakaları tamamlanan pehlivanlar, Sarayiçi'nin çevresinden akan Tunca'nın kollarında suya girer, elbette yeşilimsi bu suda yıkandıklarını sanır, aslında daha da kirlenirlerdi. Çevre alabildiğine kalabalık olduğundan nehirde yıkanan pehlivanlar, soyunup giyinmede de büyük zorluk çekerlerdi. Bir yarımada görünüşünde olan bu bölgede "beş halka yirmi beş" diye bağırarak halka satanlar, sigaralara halkaların birini geçirerek bir paket sigara kazananlar, yılan oynatanlar, Cemalin üç dönüş, iki göbekten sora dönüp iskemlesine oturan dansöz kızları görülecek yerlerdi. Cemal'in pavyonu bugün de Kırkpınar güreşlerinden bir iki hafta önce Sarayiçi'ne kurulur.

Çevirmeciler, kuzudan ziyade oğlak pişirip, elleriyle parçalayıp ekmek içi yapar veya sıcak etleri tabaklara koyup servise geçerler. Çevirmecilerde bira, rakı gibi alkollü içkilerde satılır. Güreşlerin ağır gidişinden şikayetçi olanlar, bunalanlar, felekten bir gün çalmak isteyenler, karınları acıkanlar, çevirmecilere dolarlar. Burada güreşlerden sözedilir, içilir, yenilir, eğlenilir, biryandan da Başpehlivanlık kapışmalarının heyecanı bastırılır.

Sarayiçi'ne birgünde girip çıkanların sayılarının ortalama 100.000'i bulduğu sanılmaktadır. Kırkpınar güreşleri sırasında çoluk-çocuk Edirnelilerin yanında Edirne'nin civar köylerinde oturanlar, Babaeskili'ler, Çorlulular, Tekirdağlı'lar, bütün Trakyalılar, bu yarımadaya dolarlar.

Çevirmecilerin kulübelerinin arka taraflarında Tunca'ya doğru ufak su dökerek ihtiyaçlarını giderenler, yıllarca tuvalet konusunda büyük sıkıntılar çektiler. Özellikle çoluk-çocuk, kadınlar buralarda adeta perişan oldular. Buna rağmen Sarayiçi'ne gelmekten kendilerini alamayıp, güreş günleri bu yarımadaya dolarak, piknik alışkanlıklarını sürdürdüler.

Edime Belediyesi, geçen yıllarla birlikte imkanları oranında Sarayiçi'ne yatırımda bulundu, tuvaletler çoğaltıldı, sporseverler için geniş tribünler inşa ettirildi, pehlivanlar için soyunup giyinme odaları ve sıcak sulu duşlar yaptırıldı.
Tavuk Ormanı
Sarayiçi yakınlarındaki Tavuk Ormanı" pehivanların yıllarca idman yaptıktan bir bölgeydi. Burası da portatif çayhaneler, köfteciler ve yiyeceklerini yanlarında getiren ailelerle dolup taşardı. Durum yine aynıdır. Kırkpınar Ağaları da geleneksel yemeklerini "Tavuk Ormanfnda verirler. Edime Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi, buraya bir Ağa kköşkü yaptırdı.

Davul - Zurna
Sarayiçi Meydada pehlivanlar kozlarını paylaşırlarken, tribünlerin dışında da hayat alabildiğine devam eder. iyne atılsa yere düşmeyecek tabirine tam uygun olarak ortalarda dolaşanlar, bir köşeye, bir çevirmeciye kapağı atıp bağdaş kuranlar, davul-zurnalı meclislerle kendilerinden adeta geçerler. Hiçkimse diğerinin havasına karışmaz, bir masada davul-zuma "Yüksek Tepeler"! vurur, iki masa ilersinde "Alişimin Kaşları Ka'are", bir iki masa sonrasında da "Atmaclini Debreli Hasan" melodileri ortalığı kaplar, kalkıp oynayanlar, çengi oynatanlar birbirlerinin havasına karışmaz, hem demlenir, hem eğlenirler. Yıllar önce Sarayiçi eğlencelerinde davul-zuma baş enstrüman arasında yer alırken zamanla klarnet ve keman da buralara yerleşmiş, eski şarkılar, türküler, pek bilinmez, söylenmez olmuştur. Bugünkü müzisyenlerin çalmakta zorluk çektikleri, hatta pek çoğunun bilmediği şarkılardan biri de "Naciyem'dir.

"Sana da Yaptırayım Naciyem Aman, Fildişi Saray, Fildişi Saray, Tara da Kahküllerini Naciyem Aman bir Yana Bırak. Senin de Sevdiceğin Naciyem Aman,

Buradan Irak Buradan Irak, Göğsü de Çatma Düğmeli Natiyem Aman, Sen Kime Yandın" sözlerinden ibaret olan ve nakaratlarla söylenen bu şarkıda yol gösteren olursa esmer müzisyenler, derhal melodiyi kaparlar. Bu konudaki ustalıkları da onlann asla tartışılmaz.

Biz, 1959'larda Sarayiçi'nde Arpacı Nimet, Yorgi Kaçamakoğlu'yla birlikte, modern Koca Yusuf, Tekirdağlı Hüseyin'in bir oturuşta bir kuzuyu yiyip bitirdiğini gördük.


Velhasıl, Kırkpınar güreşleri kadar Sarayiçi yarımadasında cereyan eden eğlenceler, yağmurlu havalar hariç, sabahlara kadar sürer, taksiler Edirne'nin merkezinden buralara vızır-vızır işleyip durur.

Er Meydanı'na Giriş
Sarayiçi'nde eğlenen halka biraz göz gezdirdikten sonra Er Meydanı'na girelim.

Eski pehlivanlar, elbette başpehlivanlar, pehlivanlar kapısından Er Meydanı'na parasız alınır, kendilerine ayrılan yere kurulurlar. O hengamede, hele günlerden cumartesi veya pazarsa Er Meydanı'na girebilmek için bilet bulmak mümkün değildir.

Yağlı güreş, Türk'ün öz güreşidir ve bu meydana girerken insanın kalbi gümbür-gümbür atar.

Geçmişle ilgili pekçok şeyi, genellikle kültüre dayanan alışkanlık ve temelleri Yunan'a dayama alışkanlığında olan Avrupalının tesirleri bizim yazarlarımızın bazılarına da geçmiş ve bu kapışmanın bize Yunan'dan miras kaldığı iddiaları bazı eserlere kaydedilmiştir.

Homer'in llyada ve Oduseus'ünden bellediğimize göre elbette o çağlardaki pekçok kavimlar gibi Yunanlılar da güreşiyorlardı. Ancak, Homer, gözleri görmediği halde maviyi en iyi şekilde tarif eden Anadolu doğumlu bu ozan, güreşçilerin kum üzerinde kozlannı paylaştıklarını yazar.

Yağlı öyle midir?

Hem bu güreş öylesine bizimdir ki, antik olimpiyat oyunlarında meydana çıkan güreşçiler, çırılçıplak mücadele ederlerken, bizde pehlivanların dizkapaklarmın üstünden göbeklerinin altına kadar olan bölüm kısbetle kapatılır. Cazgır, Allah Allah illallah" diye güreş açar, davul-zuma cenk havalarını vurur, pehlivanların helalleşmeleri, birbirlerine başarı dilemeleri, herşeyi ve herşeyi ile yağlı güreş, Türk'ün öz sporiarındandır.

Pehlivanlar ve sporseverlerden kalabalık bir grup, cuma sabahı Edime Belediyesi önünde toplanmış, bando eşliğinde Atatürk'ün kabrine çelenk konarak istiklal Marşı okunmuş, Pehlivanların Pirlerinden Şeyh Cemalettin'te, Adalı Halil ve Kara Emin'in kabirleri ziyaret edilmiş, ruhlarına birer fatiha gönderilmiş, öğle namazını takiben de Selimiye Camii'nde mevlit okutturulmuşlar. Biz, meydana girerken, pehlivanlar sıra sıra dizilmiş, geçit töreninin başlamasını beklemektedirler. Bir yıl öncesinin başpehlivanı, göndere

Türk Bayrağı'nı istiklal Marşı'nın eşliğinde çekecek, pehlivanlar Er Meydam'nda bir tur atacak ve en küçük boylardaki güreşçiler meydana salınacaklardır.


Hodri Meydan
Cazgır (salavatçı), geleneksel törenlerden sonra pehlivan sofrasını açacaktır. Kulak verip dinleyelim, hiç pişman olmayacağız:

Allah Allah illallah
Hayırlar gele inşallah
Pirimiz Hamza Pehivan
Aslımız neslimiz pehlivan
iki yiğit çıkmış meydana
Birbirinden merdane
Biri ak biri kara
ikisinin de zoru para
Alta geldim diye erinme
çıktım diye sevinme
Alta düşersen apış
Üste çıkarsan yapış
Vur sarmayı kündeden at
Gönder Muhammed'e salavat
Seyirttim gittim pınara
Allah, her ikinizin de işini onara....

Güreşleri takdim eden cazgır, duasını bitirdikten sonra eşlendirilmiş olan pehlivanlar peşreve başlarlar. Kırkpınar'da en küçük boy, (teşvik-tozkoparan)'dır.

Peşrev, güreşe başlamadan önce yapılan bir tür ısınma hareketleri olmakla beraber, son derece değerli anlamlar taşır. Pehlivanlar sıra halinde ağır adımlarla ileriye doğru süzülürken, hızlanıp, çırpınır, seyircileri selamlarlar. Bu selam, yere doğru yapılan temanna ile olur. Rakipler daha sonra yaklaşıp birbirlerinin topuklarını elleyip ellerini başlanna kadar getirirler. Bunun bizlere intikal eden manası "senin pehlivanlığın o kadar büyük ve başımın üstündedir ki ben senin ayağının türabı olamam" şeklindedir.

Yine bu peşrev hareketlerinde Allah'a hamdetmek, rakibi belinden sarıp hafifçe ayağını yerden keserek (tartarak) sırt sıvayıp basanlar dilemek gibi anlamlar taşıyanları da vardır.

Yağlı güreşin, mertçe kapışmaların ruhu peşrevdir. Bunu gözönûne alan hakem kurulu, her yıl en iyi peşrev yapan güreşçiyi ödüllendirir. Buna sebep, sporcuları peşreve özendirmektir.

Peşrev yaparken nara atılmaz. Güneş altında ışıl-ışıl parlayan pehlivanlar, bacaklanndaki kısbetle sanki derinden zırh giymiş gibi daha da heybetteşirter. Bu hareketler sırasında kendilerini kaybederek "Hayda bre maşallah" gibi bağıran seyircilere rastlanır. Artık, güreşten ve güreşçilere ait konuşmalardan başka her türlü sesler kesilir ve pehlivanlar, melekleriyle başbaşa kalarak kozlannı paylaşmağa çalışırlar.

Kısbet
Türkiye'mizde en mükemmel kısbet ustası olarak Bigalı irfan Şahin tanınmaktadır, irfan Şahin, kısbet yapmayı ustası Memduhtan öğrenmiştir. Bizim çocukluğumuzda Çarşıkapılı Hidayet Usta, kısbetcjlerin en namlılarından olanıydı. Hidayet usta güreşi çok sever, her Kırkpmar'a gelir, zayıf, kara-kuru bir kişiydi. Gayet iyi ayakkabıcı ustası olmasına rağmen o kısbet diker, bunları da Çarşıkapfdaki hanın kapısına asardı. Hidayet Usta'nm dükkanı, Yahya Kemal Külliyesi'nin tam karşısında, geniş kapılı hanın içindeydi. 1959-1965 yılları arasında Tercüman Gazetesi adına kendisinden bir hayli kısbet alıp, Kırkpınar'da pehlivanlara dağıtmıştık, iyi pehlivan olacaklarını daha o yıllarda belli eden Bandırmalı Sabri Acar, Göneni! Kara Hüseyin'in oğlu Yaman inanç, Vizeli Şaban Filiz ve Adapazarlı Albay Kardeş, bizden kısbet kazanan sporcular arasındaydılar.

Yağlı güreş yapan sporcunun malzemesi, dana, malak veya manda derisinden yapılmış işte bu kısbettir. Kısbetin bel kısmı hemen hemen dört parmak genişliğinde ve kalın olur. iç bölümünü daha da kalınlaştıran pehlivanlara raslanır. Bunun içinden uçkur yerine kalıp ip geçirilir. Bu bölüme "kasnak" denir. Kısbetin diz kapağının altına gelen bölüme "paça" denir. Paça ile etin arasına "paçabend" tabir edilen keçe konur, deri keçenin üzerine çekilir. Bunun da üzeri sicimle bağlanır. Paçanın böylesine sıkı bağlanmasının sebebi bu kısımdan çok oyun çıkmasından dolayıdır.

Parmakların paçaya geçmemesi için paça bağlamak çok önemlidir. Yağlı güreşte paçayı kaptıran pehlivanlaıa boyunduruk vurma hakkının tanınması buradan gelir. Pehlivan, paçayı bırakınca usul gereği kollarını yana açarak paçayı bıraktığını ilan eder ve o zaman da boyunduruğun çözülmesi icabeder. Paçası bırakıldığı halde rakibine vurduğu boyunduruğu çözmeyen pehlivan iyi karşılanmaz. Aynı zamanda kule ve meydan hakemlerince müsabaka durdurulur, boyunduruk çözdürülür.

Kısbet, Kur'an-ı Kerimin hükümlerine göre, erkeklerin göbekle dizler arasında kalan kısımları mahrem olduğundan bu bölümleri örtecek şekilde yapılır. Kısbet, iki bölümdür. Mayonun altı gibi vücudu saran kısım ve paça olmak üzere ikiye ayrılan bu yağlı güreş malzemesinin üst tarafı üç kat deridendir. Arasına da ince kösele konur. Beli saran bölüme "kasnak" veya "paşkavz"denir. Burada beli sarması için kısbete "urgan", kalın ip takılmıştır. Urganla sıkılan kısbetin kasnağından oyun almak, pehlivanı zaptetmek güçtür. Paçalar, baldırlara kadar tek kat deriden yapılır. Baldırı saran "şiraze" kısmı, çift kat deridir ve burayı

bağlamak için "keçebencTler sarılır. Bir de mayo bölümü deriden, paçaları branda bezinden yapılmış bir tür kısbet vardır ki, buna "pırpıt" denir. Okkasız pehlivanlar hafif olduklarından keçi derisinden yapılma "pırpıtı" tercih ederler. Ancak, Kırkpınar'da pırpıt, branda bezi veya kottan yapılma kısbetle güreşmek yasak olmasına rağmen, son yıllarda buna da izin verildiği görülmektedir.

Geçmiş yıllarda bir pehlivanın kısbet giymesi önemi olay sayılır ve bunun için tören yapılırdı. Pehlivanlıkta pişmeyen güreşçilerin kısbet giymeğe hakları olamazdı. Bir genç pehlivanın ne zaman kısbet giyeceğini ustası tayin ederdi. Kısbet giyme töreni sırasında eski pehlivanlar, seyirciler, pehlivanın hısım-akrabası da bulunurdu. Genç pehlivan, ustasının ve diğer yaşlı sporcuların ellerini öper, bir akranlarıyla da gösteri güreşi yapardı. Bu tören sırasında misafirleri genç pehlivanın ailesi ağırlardı. Törelere göre kısbet ayağa geçirilmeden önce iki rekat namaz kılınırdı. Pehlivanlardan biri Hazreti Hamza'nın ruhuna "fatiha" okurdu. Kısbet giyilirken, besmele çekilir, kısbetin kasnak tarafı öpülür, alna konur, önce sağ, sonra sol paçadan kısbet ayağa geçirilirdi. Yine törelere göre kısbet giyme töreninde yağ kazanının veya ibriğinin içine bir miktar gülsuyu dökülürdü. ,

Eski pehlivanlar genellikle "manda derisinden" yapılma kısbet giyerlerdi. Koca Yusuf, Kurtdereli, Adalı Halil, Kara Ahmet gibi tanınmış pehlivanlardan önce ve bu kuşağa kadar kısbet için manda derisi daha makbuldü. Manda derisinden yapılmış bir kısbet yağı çekince oniki-onüç kilo kadar olurdu. 1963 yılından itibaren manda derisinden yapılma kısbet giyme alışkanlığı ortadan kalkmış, dana derisinden mamul ve vidala denilen deriden meydana getirilen kısbetler revaç bulur olmuştur. Bunun önemli sebeplerinden biri kiloları yüzyirmiyi aşan pehlivan neslinin azalmış,hatta tamamen ortadan kalkmış olmasıdır. Vidalardan yapılma bir başpehlivan kısbeti yağlandığında üç kilo kadar çekmektedir.

Böylece pehlivanlar müsabakalarını da daha rahat atmaktadırlar. Çünkü, karşılarında devasa kuvvete sahip bir rakip olmayacağına göre oniki-onüç kiloluk manda derisinden yapılma kısbet yaptırıp giymeğe gerek kalmamıştır. Bir kısbette tam elli beş mere el dikişi bulunur. Bir kısbet, otuzbeş kırk parçadan meydana gelir. Dikişi, "biz" denilen bir iyne ile yapılır. Kesim işine önce paçalardan başlanır. Ismarlanan beden numarasına göre kesilen parçalar, sonra "çirişle yapıştırılır. Bugün "çirişin yerine Japon yapıştırıcılarını tercih eden ustalar olabilir? Çirişle yapıştırılan parçalar kalıplanır.

Kalıp muamelesi iki-üç saat kadar sürer, daha sonra dikişe geçilir. Bazı pehlivanlar kısbetlerinin arkasına kendi adlarını yazdırırlar. Kısbetinin arkasına "ayna koyan ve "aynalı pehlivan" olarak anılan sporcular da görülmüştür. Yağlı güreşin en önemli malzemesi olan ktsbetin bir numaralı düşmanı "su"dur. Müsabakalardan sonra "zembiT'e yerleştirilecek olan kısbetlerin mutlaka temizlenerek yenidenr yağlanması gerekir.

Kısbet Muhafazası
Kısbet muhafazasına "zembil" denir. Zembil, sazdan örülü bir tür torbadır. Zembil elde bir yöreden diğerine giden bir pehlivan, bir güreş kovalamakta olduğunu veya bir güreşten geldiğini işaret etmiş olurdu. Sadece güreş kovalayan ve başka sanatı bulunmayan aynca çiftçilik de yapmadığı gibimüsabakalarda ödül temin edemeyecek kadar pehlivanlıkları bulunmayanları yermek için "Atın aptalı rahvan, insanın aptalı pehlivan" tabiri söylenir olmuştur.

Büyük pehlivanların zembillerini yanlarındaki çırakları taşırlardı. "Zembili duvara asmak" tabiri güreşe vedaya işaretti. Kendilerinde pehlivanlık izleri görülmeyen gençlere ustalan zembillerini taşıtmaz, yanlarına bile almazlardı. Bir çırak, ilerde ustasının ününü yaşatabilecek çapta olmalıydı. Şart buydu. Bir usta kendisine mahsus oyunların ancak çırak olarak seçtiği pehlivanlara belletirdi.Türk güreşinde usta-çırak sistemi asırlar boyu devam edegeten bir töreydi. Koca Yusuf u, Pomak Osman (Pamukçulu Osman veya Kel ismail), Kara Ahmet'i, Hergeleci ibrahim, Hergeleci ibrahim'i, Torlak Deli Hafız. Çolak Molla'yı, Suyolcu Mehmet Pehlivan, Suyolcu Mehmet Pehlivanı Yörük Ali, Kolaylı Hüseyin Yenerl, Hilyazlı OmerPehlivan, Kolaylı Sadık Esen'i, Kolaylı Hüseyin Yener Pehlivan, Adalı Halil'i, Kel Aliço, Kurtdereli'yi Adapazarlı Cinci Hoca ve en nihayet Yaşar Doğu'yu da Samsunlu Sami Aker yetiştirmişlerdir.

Güreşimizde usta-çırak geleneği önemini kaybedince büyük pehlivanlar yetişmez olmuştur. Karamürselli Aydın Demiri izmirli Göçmen Kara Ali, Denizlili Hüseyin Çokal'ı, Denizlili Hasan Güngör, Ordulu Mustafa Bük'ü de Adapazarlı Zülküf Karabulut (Aykus) yetiştirmişlerdir. Manisalı "Dünya güzeli" Kel Hüseyin, güreş yaptığı yimi yıl zarfında kırka yakın gence yağlı güreşi belleterek son yıllarda en çok çırak yetiştiren pehlivan olmuştur.Adapazarlı Zülküf Karabulut'u n çırağı Ordulu Mustafa Bük Kırkpınar"da üst-üste başpehlivanlığı elde ederek "altın kemer" kazanan pehlivanlar arasında yer almıştır. Ordulu, vefat edince de ustası onu, Adapazarı Akbalık Köyü'nde toprağa vererek büyük bir mezar yaptırmış, mezar taşına düşülen beyit de tarafımızdan hazırlanmıştır:

Ordulu'nun mermer mezar taşını Topkapı'da yaptırtmiştik. Şimdi hatırlamadığım ve kopyasını da almamış olduğum iki dörtlükten ibaret şiiri mezartaşçıya bırakmıştık. Şiir, taşa oyularak yazılacaktı. Sonradan Zülküf Usta'nın ortak olduğu otobüs yazıhanesinden taşçıya telefon açılmış, mezartaşçı pek fazla okuma yazma bilmediğinden mısralarını birbirine karıştırmıştı. Biz taşı teslim almağa geldiğimizde satır sonlarından bölünen hecelerin tamamen yanlış olduğunu üzülerek gördük ve fazla da vaktimiz olmadığından taşı düzelterek düz boya ile sadece iki satır yazmasını istedik.

Ordulu'dan sonra Aydın Demir de "altın kemer" sahibi oldu. Ordulu çırak yetiştiremedi. Aydın'ın çırağı Kadir Birlik ise halen meydanlarda kısmetini arayan, fazla okkalı olmamakla birlikte iyi bir pehlivandır.

Yağlıda Dua

Yağlı güreşin en önemli özelliklerinden biri kapışmaların müziK eşliğinde ve dua ile yapılmakta olmasıdır. Pehlivanları meydana salan, salavatçı veya cazgır denilen spiker, sporcuları doğum yerleri veya şöhret buldukları bölgelerin adlarını başta söyleyerek anarak takdim ettikten sonra mutlaka dua eder. Bu dua yörelere göre değişir.

Yakutça "çaskır" acı ses, feryat, çiğlik anlamına gelen cazgır'a, bazı bölgelerde "okuyucu"da derler. Cazgır, müsabakalardan önce pehlivanların menkıbelerini okur, oyunlarını söyler, dualarını yapar ve pehlivanları birer birer isimleriyle halka taktim eder.

Adapazarlı Şirin Mustafa, çırağı Şükrü Kayabaş Dûzceli "Manav" "Osman" son çeyrek asır zarfında Kırkpınar'da cazgırlık yapan kişilerdir.

Pehlivanlıkta olduğu gibi cazgırlıkta da usta-çırak geleneği vardır. Şirin, çırağını yetiştirmiş, Adapazarı'nda bir bakımevinde günlerini doldurmağa başlamıştı. Şimdi çırak yetiştirme sırası Şükrü Kayabaş'a gelmiş bulunmaktadır.


Eşleştirmede Usul

Pehlivanların eşlendirmesinde o yıl çeşitli bölgelerde yapılan kapışmalarda elde etmiş oldukları dereceler gözönünde bulundurulur. Bazıları güreşçilerin bir boy yukarda görüşmekten kaçınarak bir alt boya soyundukları görülür. Bazıları da "Boğulursan büyük suda boğul" tabirine uygun olarak "ille de baş" deyip tuttururlar. Bu durumlarda meydan hakemleri olaya el koyarlar. Er Meydanı'nı kontrol altına alan ve yenme-yenilme olaylarını kule hakemlerine bildiren, yasak oyunları uygulayanları ayrıca ikaz eden meydan hakemleri, Kırkpınar güreşlerini tertipleyen kurulca eski pehlivanlar arasından seçilir. Bunların bazıları kapışmalar sırasında kendi bölgelerini temsil eden pehlivanları belli etmeden kollamak hevesine kapılırlar, bu türlü hallerde de müsabakaları kuleden takip etmekte olan hakemler olaya müdahale ederler.

Kırkpınar'da bir yıl önce bir büyük boya soyunan bir pehlivan, şayet o yıl katıldığı boyda birincilik elde etmişse, ertesi yıl bir üst boyda güreşmek mecburiyetindedir. Boy birincisi, ne bir küçük boya, ne aynı boya katılır. Bu sporcular ancak bir büyük boyda kolbağlamak zorundadırlar. Ne var ki, her saniye Kırkpınar'da keyfi hareketler yapılmaktadır. Başa soyunan ve bir netice elde edemeyen bazı pehlivanlar, daha sonra kule hakemleri kararı ile başaltına alınmışlardır. Kırkpınafın törelerinde bu türlü kararlar asla yoktur.

Ayak, deste, orta, başaltı ve baş olmak üzere, kilo, yaş ve teknikleriyle bir yıl önceki ve o mevsim elde enikleri başarılara göre sıralanan sporcular, böylece eşlenmiş olurlar. Kırkpınar kule hakemleri, geleneksel eşlendirme yöntemi yerine, "kura ile" de eşlendirme yolunu seçmektedir. Bu karar ve vebal, onlarındır. Kırkpınar'da ayaktan başlayıp başa kadar güreşmiş pekçok pehlivan vardır. Bunların arasında Zülküf karabulut'la, daima temizpak gezen Manisalı Niyazi Güreşeni sayabiliriz.


Yağlanmada Usul
Er Meydanı Sarayiçi'ne biz girdiğimiz zaman panayır alabildiğine sürmekteydi. Çevirmeciler, davul, zurna ekipleri, çay, kahve, kaset, fındık, fıstık satanlar ve piknik yapanlar, Cemalin çadırında dansöz göbeği izleyenler, atom patlatan makinalarda kuvvetlerini deneyenler, bir paket sigara kazanabilmek için halka atanlar, yılan oynatanlar: "buz gibi gazoz" diye bağıranlar aynı şekilde vakit geçirmekteydiler. Fakat biz bu panayırı bırakıp Er Meydanı'na girdiğimiz için aslapişman olmayacağız. Biz meydana adım attığımızda eşleştirmeler yapılmış, cazgır duasını etmiş, pehlivanlar peşrevlerini tamamlamışlardır. Ancak, bütün bunlardan önce güreş için "yağlanmak" gerekiyordu ve kara kazanın çevresi dolup dolup boşalmıştı:

Şimdi Kırkpınar törelerine bir göz atarak "yağlanma'da usulü hatırlamağa çalışalım:

Er Meydanında güçlerini denemeğe karar vererek soyunup kısbet giyen pehlivanlar, içleri yağ ve su doldurulmuş kazanlarda yağlanırlar. Yağ dokunurken önce sağ elle sol omuza, göğüse, kol ve kısbete yağ sürülür. Sonra sol elle aynı şey yapılır. Pehlivanlar kazan başında birbirlerinin sırtını da yağlarlar. Kapışma sırasında yağlanmak ihtiyacını duyan sporcular, ellerinde ibrikle meydanda dolaşmakta olan "yağcılardan yağ isteyebilirler.

Ancak, yağa, beze gitmek için rakibin izin vermesi töreler gereğidir. Müsabaka kızışmışsa ve bir pehlivanın biri zaman çelmek, dinlenmek için yağı, suyu bahane ediyorsa, rakibi haklı olarak buna karşı çıkabilir ve kozunu paylaşmakta olduğu sporcuya izin vermez. Bu hakka sahiptir de.Kırkpınar'da yağ ibrikçisi, su ibrikçisi (sucu), davul ve zurnacı, pehlivanı, ağası, geçmiş günlerde giyim kuşamlarından bir bakışta anlaşılırdı. Zamanla giyim-kuşamda pekçok değişiklikler yapıldı. Meydan hakemleri birara sporcuların giydikleri eşofmanla sahaya çıkar oldular, tetikçilerle bezciler (bezici) de "izci" gibi giyindiler.

Kıran Kırana

Kırkpınar'da '"kıran-kırana" güreşler atıldı denildiğinde rakiplerini yenen pehlivanların hiç beklemeden yeniden tutuştukları anlatılmak istenirse tabir yerinde kullanılmış olur. Törelere göre güreşlerin "kıran-kırana" olması icabeder.. Fakat, bu da değiştirilmiştir. Geçmiş yıllarda, diyelim başa on pehlivan soyundu, rakibini ilk yenen, günün ikinci galibi ile karşılaşır ve eşlendirme bu tarzda olurdu. Kel Aliço'larm, Hergeleci ibrahim'lerin ve daha önceki asırlarda da aynı usul uygulanırdı, kıran-kırana güreşler, 1970 yılına kadar sürdü. Bunun da mahzurlu yanları vardı. Favori pehlivan rakibini hemen yenerse onunla karşılaşmak istemeyenler müsabakalarını gereksiz yere uzatırlardı. Bu yüzden her eşlendirme için yeni kuraya gidilmesi usulü uygulanmağa başladı.

Kıran-kırana denilince bazıları, tabirin sert güreşi kasdetmek için kullanıldığını sanır. Yağa, beze gitmeden, ilk yenenle ikinci galibin yeni bir tur için kapışmasına "kıran-kırana" denir. Kırmak, eski Türkçede "yenmek" anlamındadır. "Moskof Ordusunu Azak Kalesi Önünde Kırdık" dendiğinde "yendik" demek istenir. Zamanla "kırmak" kelimesi yerine başka kelimeler kullanılmağa başlanmış, son yıllarda "galibiyefin yerine de "yengi" denir olmuştur.

Davul-Zurna
Davul ve zurna ekipleri er meydanındaki yağ ve su kazanlarının hemen hizasında ve biraz yanda çalışırlar. Kırkpınar'da davul ve zurnacılar, açık arttırma ile bu görevi alırlar. Dünyada yağlı güreş gibi müzikle yapılan spor yarışması yok denecek kadar azdır. Son yıllarda ritmik jimnastikle, buz pateni gibi gösteriler de müzik eşliğinde düzenlenmektedir; Özbekler de yine müzik eşliğinde güreşirler. Davul ve zurnacılar, atalarımızdan bizlere yadigar kalan pehlivanlık ve cenk havalan ite, hem seyircileri hem de pehlivanları coştururlar. Pehlivanlardan biri yenici bir oyuna girdiği zaman tempoyu hızlandırırlar ve böylece hem sporculara hız vermeğe çalışır, hem de seyircileri heyecana büründürürler. Bu hızlı tempoya "cangarbı" adı verilir, işte bundan sonra zurnacılar tiz bir sesle bunu ilan ederler. Ardından tempo yine yavaşlatılır. Mehter lisanı ile bir davul ve bir zurnadan meydana gele bu gruba "kat" denir. Kırkpınafda her yıl 15 "kat" davul ve zuma ekibi görev yapar.

Dünyada en güzel davul-zuma Kırkpınar güreşleri sırasında çalınır. Meşhur zurnacı Emin de Er Meydanı'nda kendisini tanıtmış bir müzisyendi. Zurnacı Emin, burnunun tek deliğiyle görevini yapardı. Çünkü, diğer deliğinde kocaman bir et parçası olduğu görülür, hatta bu et parçasından üst dudağına doğru sümüğü de sarkardı.

Zurnacı Emin'den sonra Kırkpınar'da zurna çalarak nam salan müzisyenlerin başında Osman Zurnayı sayabiliriz. Osman Zurna, ekip başı olarak çalışırdı. Oğlu Faris de şimdi babasının yolunda yürümektedir. Bu çalgıcılar kendilerine "esmer vatandaş" denilmesinden çok şikayetçidirler. Onlar kendilerini "dağlı" olarak kabul ederler. "Biz, dağlıyız" derler. Son derece konukseverdirler. Edirne'de Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapmış olan güreşsever Nurettin Güler ile sık sık Osman Zurna'nın mekanına giderdik. Bizi sabaha kadar bırakmak istemezler, ikramda bulunurlardı.

Davul ve zurnacılar, güreşi de çok iyi bilirler. Kırkpınar'ın tarihinde davul ve zurna çalarken er meydanındaki güreşçilerden birine "işaret" verdikleri öne sürülen ekipler vardır. Meşhur Kel Aliço, Plevneli olduğundan, Kırkpınar'da görevli müzisyenleri pek yakından tanır, onlar da kendisini çok severler, bu yüzden müsabaka sırasında Aliço'ya davul ve zurna ile karşılaşmakta olduğu rakibinin zayıf taraflarını anlatırlarmış. Aliço da davul-zurnanın dilinden iyi anlar ve rakiplerini mağlup ederken bu ekibin verdiği "kopya"dan da faydalanırmış.

Müzisyenler, boyaları kendilerine benzeyen pehlivanları sever ve tutarlar. Samsunlu ibrahim Karabacak, İzmirli Göçmen Kara Ali ve Karamürselli Aydın Demir'le Ordulu Mustafa Bük, Kırkpınar'da pehlivanlarla halkı coşturan müzisyenlerin sevdiği sporculardandı.

Türkler, Milattan önce 400 yıllarında da davul ve zurna çalmaktaydı. Islamiyetin kabulünden önce davulun adı lümrük", zurnanın adı ise "yırağ'dı Orhun Yazıtları ile Kaşgarlı Mahmut'un Arapça açıklamalı Türkçe Lügatlar Divanı" eserinde bu iddialar doğrulanmaktadır. Bunların yanında Fars ve Çin kaynakları ile Farabi ve Harezmi gibi bilginlerin musiki üzerine olan yazıları bizlere bu gerçeği anlatmaktadır.

Süleyman Peygamber zamanında da, günümüzden 5.000 yıl kadar önce Yahudiler, zurnayı bilip çalmaktaydılar. Yahudi tapınaklarında çalışan zurnanın adı "halil"di.



Yenme Yenilme


A
- Tarihi geleneksel yağlı güreşlerde yenme yenilme aşağıdaki şekildedir.


1-Göbek yıldız görünce göbeğin açılması

2-Sırt üstü düşerken tek dirseğin yere değmesi

3-İki elle oturur oturuma gömüldüğünde (payanda pozisyonu)

4-Tek elle dönerken diğer ele geçilmesi halinde

5-Ayak bağı olmadan kucaklanıp bulunan yerde bir daire içinde çevrilmesi veya kucakta üç adım taşınması halinde

6-Çivi yukarı denilen dikilme pozisyonunda

7-Sırt üstü (tuş) olmada

8-Tedavi ve bayılmalarda süre geçtiğinde

9-Hakem kararı ile kasti fauller dolayısıyla diskalifiyeler

10-Güreş sırasında kasıt olmadan kıspetin kalçadan sıyrılması veya yırtılması durumunda

Yağlı Güreşte Belli Başlı Teknikler


1-Yer oyunları : sarma-Tek sarma-çoban bağı-iç kazık-dışkazık-dış kazıkta gerdanlama - Paça kasnak-Ters kepçe-Sarmada kola yaslanma - Oturak kündesi- şark kündesi-Ters sarma- iç kazık ters paça

2-Yer savunma teknikleri : Sarmada yan kılçık-Sarmada dolu paça kasnak- Ters kepçeden kurtulmak-Şakta bilek kaparak kolbastı-Kemanede aşırmak suretiyle kalkmak-kemanede sırta sayvant

Kaynak : Ali Gümüş- Kırkpınar güreşleri
Murat Köse Kırkpınar ağası
İrfan Dergin Türk Güreşi
Kaydet
Kaydet
  Alıntı ile Cevapla
13 Üyemiz Kartal'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.02.2009, 05:40   #3
Çevrimdışı
Kartal
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Geleneksel Bir Türk Sporu Olan Yağlı Güreş| Tarihi Ve Kuralları Gene

Yağlı Güreş

Yağlı Güreşin Tarihçesi M.Ö 4. Yy’dan beri Türklerin güres yaptiklari bilinmektedir. Ilkbahar aylarinda doganin canlanisini kutlamak amaciyla yapilan kutlamalarda, evlenme merasimlerinde, zafer sölenlerinde hep güres müsabakalari yapilirdi. Osmanli Imparatorlu’nda karakucak ve yagli güresler yaygin olarak üstelik de devletin kontrol ve himayesinde yapilmakta idi. Pekçok bölgemizde güres tekkeleri bile kurulmus, bunlarin baslarinda da seyh denilen eski ve ünlü pehlivanlar görev almislardi. Günümüzde de bu sistemin bir uzantisi olarak, organize edilen güres müsabakalarinda aga denilen organizasyonlarin maddi külfetlerini karsilayan bir kisi bulunur. Bu kisiler genellikle yörenin taninmis ve varlikli kisileridir. 1997 yilinin Kirkpinar Agasi Hüseyin Sahin’dir.

Sultan 4. Murad ve Sultan Abdülaziz de bizzat güres yaparak bu spora gösterdikleri ehemmiyet ve ilgiyi ifsa etmislerdir. Yine Edirne Sarayiçi’nde 650 yillik geçmise sahip Kirkpinar Yagli Güresleri organizasyonu bu sporun öz kültürümüzle etle kemik misali ayrilmaz bir parça oldugunu gösterir. 1996 yilinda bu sporumuz da dahil geleneksel Türk sporlarinin kalkinma, tanitim ve idamesi için kurulan Geleneksel Spor Dallari Federasyonu da yagli güresin gelecegi açisindan umut saçan gelismelerdendir.


  • Yağlı Güreşin Kuralları
Boylar Yagli güres müsabakasina her boyda katilan pehlivan sayisinin çok oldugu 1. Sinif ve geleneksel organizasyonlar ile tarihi Kirkpinar müsabakalari byylari asagidaki sekilde düzenlenir.
1. Tesvik Boyu
2. Deste Küçük Boy
3. Deste Orta Boy
4. Deste Büyük Boy
5. Küçük Orta Küçük Boy
6. Küçük Orta Büyük Boy
7. Küçük Orta Boy
8. Bas Alti Boy
9. Bas Boyu (Güresçi sayisinin az oldugu mahalli yagli güres organizasyonlarinda boylar asagidaki sekilde düzenlenir. )


1. Tesvik Boyu

2. Deste Boyu
3. Küçük Orta Boy
4. Büyük Orta Boy
5. Bas Alti Boy
6. Bas Boyu

Kura Esleme Tesvik boyundan büyük orta boya kadar bir defa kura çekilir. Müsabaka sonuna kadar bu kuralarla gürestirilir. Bas ve basalti boylarinda her tur kura çekilir. Eslere de en yakin kura numaralari ( 1-2 ve 3-4 gibi ) birbirleriyle gürestirilir. Müsabaka Süresi, Yenme ve Yenilme Tesvik boyundan küçük-orta-büyük boya kadar müsabaka süresi 30 dakikadir. Yenisme olmadygy takdirde 10 dakikalik uzatma süresi uygulanir. Normal ve uzatma süreleri içerisisnde üç ihtar alan pehlivan maglup sayilir. Uzatma süresinde esitlik bozulmamasi halinde müsabaka süresiz uzatmaya gider. Ilk puani alan veya üç ihtar verdiren güresçi galip sayilir.

  • Önemli Pehlivanlar
  • GADAR Kel ALİÇO
  • Koca YUSUF
  • Adalı HALİL
  • Hergelecei İBRAHİM
  • Molla İZZET
  • Nakkaş EYÜP
  • Kızılcıklı MAHMUT
  • Kurtdereli MEHMET
  • Çolak Molla MÜMİN
  • Himmet PEHLİVAN
  • Arnavutlu Benli ABDULLAH
  • Geçkinli'li YUSUF
  • Kara EMİN
  • Manisalı RIFAT
  • Kayıkçıoğlu AHMET
  • Gostivarlı MÜLAYİM
  • Kara ALİ
  • Hüsayin ALKAYA
  • İbrahim ERDİ
  • Hayrabolulu SÜLEYMAN
  • Sındırgılılı ŞERİF
  • Çolak İSMAİL
  • Kuleli MUSTAFA
  • İrfan ATA
  • Tarzan MEHMET
  • İbrahim KARABACAK
  • Hasan ACAR
  • Adil ATA
  • Mehmet Ali YAĞCI
  • Sezai KANMAZ
  • Kara Ali ÇELİK
  • Mustafa BÜK
  • BABAESKİLİ Nazmi UZUN
  • Hasan ŞAHİN
  • Mustafa YILDIZ
  • Davut ASLAN
  • Aydın DEMİR
  • Sabri ACAR
  • Mehmet GÜÇLÜ
  • Hüseyin ÇOKAL
  • İbrahim GÜMÜŞ
  • Recep KILIÇ
  • Recep GÜRBÜZ
  • Saffet KAYALI
  • Ahmet TAŞÇI
  • Cengiz ELBEYE
  • Vedat ERGİN
  • Hasan TUNA
  • Kenan ŞİMŞEK
  • Recep KARA
  • Şaban YILMAZ
  • Osman AYNUR
  • Recep KARA
  Alıntı ile Cevapla
13 Üyemiz Kartal'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 06.02.2012, 20:30   #4
Çevrimdışı
Caren
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Kırkpınar Güreşleri ve Tarihçesi

Çok teşekürler
__________________
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Caren'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 28.02.2013, 21:33   #5
Çevrimdışı
Dilaver
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Kırkpınar Güreşleri ve Tarihçesi

Babaeskili (Minnetler Köy'ü) Nazmi Uzun'u görme şerefine eriştim. Bahtiyarım bu yüzden.. Allah rahmet eylesin..
__________________

Tanrılar, erkeklerin ''balıkta'' geçirdiği zamanı ömründen saymaz. (Babil Atasözü)
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz Dilaver'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 28.02.2013, 23:35   #6
Çevrimdışı
LaLe
Ne Mutlu Türküm Diyene

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Kırkpınar Güreşleri ve Tarihçesi


Pehlivan pehlivan
İşte meydan işte pehlivan,


Ne halter ne güreş, bir türlü anlam veremediğim spor türleri.


Teşekkürler ReaL ve Kartal.
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz LaLe'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 28.02.2013, 23:44   #7
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Kırkpınar Güreşleri ve Tarihçesi

Kuralları ile olsun tonlarca yağ ile yağlanmaları ve meydana çıkışları sonra da el ense çekmeleri ile yeşilliklerin içinde yuvarlanmaları ve en önemlisi de birbirlerinin omuzlarını yere değdirmek için yaptığı hareketlerden eli kıspetin içine sokarak rakiplerini havalandırmaları en ilginç yani.

Ama spor kültürümüzde var olan ve halen yaşatılmaya çalışılan sporlarımızdan.

Agalık ünvanı kolay elde edilmiyor değil mi?


  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 28.02.2013, 23:55   #8
Çevrimdışı
Banemin
» » » Çapulcu « « «

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Kırkpınar Güreşleri ve Tarihçesi

Başakça minder güreşinden ayrılan en önemli farklarından biri omuzlarla işleri olmaması. Bir güreşçinin yenilmesi için sadece göbeğinin gökyüzünü görmesi yeterli. Buna da "rakibi açık düşürmek" denir.

Son yıllarda güreşlerin fazla uzamaması için süre işini getirdiler ve o sürede birbirlerini açık düşüremeyen güreşçiler uzatmada puan usulü güreşmekteler. Bu uygulamayı sevemediğim için detaylarını da öğrenmedim... Aslına uygun süresiz yapılan güreşleri de bozdular.

Bir zamanlar babamın yağlı güreş hakemliği yapmasından mıdır nedir bilemiyorum ama çok meraklıydım bu güreşlere. Hatta Hürriyet gazetesi eskiden "Pehlivan Tefrikaları" yayınlardı ve hergün gazeteyi alınca ilk işim onu okumak olurdu.

Kurtdereli ise favorimdir. Hikayelerini çok sevmiştim.

Teşekkürler Real ve Kartal34...



__________________
Ben hiç insan kaybetmedim...
Sadece zamanı geldiğinde, vazgeçmeyi bildim...

  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Banemin'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 01.03.2013, 00:15   #9
Çevrimdışı
Sevda
Dönersen Islık Çal..

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Kırkpınar Güreşleri ve Tarihçesi

Ben çook küçükken rahmetli dedeciğim İstanbul'dan Edirne'ye gider Kırkpınar Güreşlerini izlerdi. "Büyüdüğün zaman seninle gideriz" derdi ama ömrü vefa etmedi.

Kırkpınar Güreşlerinin benim için yeri ayrıdır o yüzden. Hem ata sporumuz olmasından hem de dedeciğimi hatırlatmasından dolayı severim.

Teşekkürler ReaL, teşekürler Kartal34.
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Sevda'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 01.03.2013, 00:18   #10
Çevrimdışı
Banemin
» » » Çapulcu « « «

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Kırkpınar Güreşleri ve Tarihçesi

1356-1357 Kırkpınar güreşlerinin çıkış tarihi... Ama güreş tarihinin çok çok daha eskilere dayandığı da bir gerçek.

Eğer at sırtında dolaşıp, o sefer senin bu sefer benim savaşanların daha o zamanlar olmayan bilardo, tenis vb. sporlar yaptığını düşündüm de bana çok ilginç geldi...

Ayrıca tarifine bakarak ve sonrasında eklediğin spor branşlarından yola çıkarak yağlı güreşin ilkelliğine gönderme de yaptın sanırım.

Ozamanlarda güreş yerine Arena'larda düzenlenen ölümüne müsabakaların çok daha medeni olduğunu düşünmüyorum sevgili Muradyum...

Ayrıca güreş günümüzde minderde yapılan (beğenirsin-beğenmezsin) bir Olimpiyat sporudur. (şimdi çıkartmayı düşünüyorlar)... Kırkpınar ve yağlı güreşler ise sadece geleneklere dayandırılarak süre gelmekte olan geleneksel bir spor olayıdır. Keşke o zamanlar spor diye arenada aslanlara yem yapılanları veya zevk çığlıkları arasında birbirleriyle ölümüne dövüştürülen köleleride günümüze gelenek olarak taşıyabilseydiler. Hangisinin daha uygar olduğuna biz de canlı canlı şahitlik ederdik.

Ayrıca bilardo'da da rakip tanımam.


__________________
Ben hiç insan kaybetmedim...
Sadece zamanı geldiğinde, vazgeçmeyi bildim...

  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Banemin'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
başpehlivan, başpehlivanlar, edirne, güreş, güreşleri, kırkpınar, yağlı


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 04:21.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.