Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Türk ve Dünya Tarihi > Dünya Tarihi


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 24.06.2015, 00:43   #11
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi Abartmatozu Mesajı göster
Emeğinize sağlık.
Sahura kadar okurum ben bu konuyu.
Mobil Sürüm ile Gönderildi




Sahura kadar bitmez konu , ekleyebildiğim kadar bu gece .
Devamı yarın akşama inşallah .
Bu arada gözlerinize sağlık .
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.06.2015, 00:52   #12
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Kurân-ı Kerîm'de şöyle bahsedilir;

بسم الله الرحمن الرحيم

وَاتَّخَذَ قَوْمُ مُوسَى مِنْ بَعْدِهِ مِنْ حُلِيِّهِمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌ أَلَمْ يَرَوْا وَاتَّخَذَ قَوْمُ مُوسَى مِنْ بَعْدِهِ مِنْ حُلِيِّهِمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌ أَلَمْ يَرَوْا أَنَّهُ لَا يُكَلِّمُهُمْ وَلَا يَهْدِيهِمْ سَبِيلًا اتَّخَذُوهُ وَكَانُوا ظَالِمِينَ ۞ وَلَمَّا سُقِطَ فِي أَيْدِيهِمْ وَرَأَوْا أَنَّهُمْ قَدْ ضَلُّوا قَالُوا لَئِنْ لَمْ يَرْحَمْنَا رَبُّنَا وَيَغْفِرْ لَنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ ۞ وَلَمَّا رَجَعَ مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُونِي مِنْ بَعْدِي أَعَجِلْتُمْ أَمْرَ رَبِّكُمْ وَأَلْقَى الْأَلْوَاحَ وَأَخَذَ بِرَأْسِ أَخِيهِ يَجُرُّهُ إِلَيْهِ قَالَ ابْنَ أُمَّ إِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُونِي وَكَادُ۞ [x6]



"(Tur'a giden) Musa'nın arkasından kavmi, zinet takımlarından, böğürebilen bir buzağı heykelini (tanrı) edindiler. Görmediler mi ki o, onlarla ne konuşuyor ne de onlara yol gösteriyor? Onu (tanrı olarak) benimsediler ve zalimler oldular. Pişman olup da kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını görünce dediler ki: Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka ziyana uğrayanlardan olacağız! Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine dönünce: "Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?" dedi. Tevrat levhalarını yere attı ve kardeşinin (Harun'un) başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi): "Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi. Sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu zalim kavimle beraber tutma!" dedi." (Kurân-ı Kerîm, Araf Sûresi, 148-150. Ayet)


וַיַּרְא הָעָם כִּֽי־בֹשֵׁשׁ מֹשֶׁ֖ה לָרֶדֶת מִן־הָהָ֑ר וַיִּקָּהֵ֨ל הָעָ֜ם עַֽל־אַהֲרֹ֗ן וַיֹּאמְר֤וּ אֵלָיו֙ קוּם׀ עֲשֵׂה־לָנוּ אֱלֹהִ֗ים אֲשֶׁ֤ר יֵֽלְכוּ֙ לְפָנֵינוּ כִּי־זֶה׀ מֹשֶׁה הָאִ֗ישׁ אֲשֶׁ֤ר׃ 1 הֶֽעֱלָ֙נוּ֙ מֵאֶרֶץ מִצְרַיִם לֹא יָדַ֖עְנוּ מֶה־הָיָה לֹֽו׃

2 וַיֹּ֤אמֶר אֲלֵהֶם֙ אַהֲרֹן פָּֽרְקוּ֙ נִזְמֵי הַזָּהָב אֲשֶׁר֙ בְּאָזְנֵי נְשֵׁיכֶם בְּנֵיכֶ֖ם וּבְנֹתֵיכֶ֑ם וְהָבִ֖יאוּ אֵלָֽי׃

3 וַיִּתְפָּֽרְקוּ֙ כָּל־הָעָם אֶת־נִזְמֵי הַזָּהָ֖ב אֲשֶׁר בְּאָזְנֵיהֶ֑ם וַיָּבִ֖יאוּ אֶֽל־אַהֲרֹֽן׃

4 וַיִּקַּח מִיָּדָ֗ם וַיָּ֤צַר אֹתֹו֙ בַּחֶרֶט וַֽיַּעֲשֵׂ֖הוּ עֵגֶל מַסֵּכָ֑ה וַיֹּאמְרוּ אֵ֤לֶּה אֱלֹהֶ֙יךָ֙ יִשְׂרָאֵל אֲשֶׁר הֶעֱל֖וּךָ מֵאֶרֶץ מִצְרָֽיִם׃

5 וַיַּרְא אַהֲרֹן וַיִּבֶן מִזְבֵּ֖חַ לְפָנָ֑יו וַיִּקְרָ֤א אַֽהֲרֹן֙ וַיֹּאמַר חַג לַיהוָ֖ה מָחָֽר׃

6 וַיַּשְׁכִּ֙ימוּ֙ מִֽמָּחֳרָת וַיַּעֲלוּ עֹלֹת וַיַּגִּ֖שׁוּ שְׁלָמִ֑ים וַיֵּ֤שֶׁב הָעָם֙ לֶֽאֱכֹל וְשָׁתֹו וַיָּקֻ֖מוּ לְצַחֵֽק׃

7 וַיְדַבֵּר יְהוָ֖ה אֶל־מֹשֶׁ֑ה לֶךְ־רֵ֕ד כִּ֚י שִׁחֵת עַמְּךָ אֲשֶׁר הֶעֱלֵ֖יתָ מֵאֶרֶץ מִצְרָֽיִם׃

8 סָרוּ מַהֵ֗ר מִן־הַדֶּ֙רֶךְ֙ אֲשֶׁר צִוִּיתִם עָשׂוּ לָהֶם עֵ֖גֶל מַסֵּכָ֑ה וַיִּשְׁתַּֽחֲווּ־לֹו֙ וַיִּזְבְּחוּ־לֹו וַיֹּאמְרוּ אֵ֤לֶּה אֱלֹהֶ֙יךָ֙ יִשְׂרָאֵל אֲשֶׁר הֶֽעֱל֖וּךָ מֵאֶרֶץ מִצְרָֽיִם׃

9 וַיֹּאמֶר יְהוָ֖ה אֶל־מֹשֶׁ֑ה רָאִ֙יתִי֙ אֶת־הָעָם הַזֶּה וְהִנֵּה עַם־קְשֵׁה־עֹ֖רֶף הֽוּא׃

10 וְעַתָּה֙ הַנִּיחָה לִּי וְיִֽחַר־אַפִּי בָהֶ֖ם וַאֲכַלֵּ֑ם וְאֶֽעֱשֶׂה אֹותְךָ֖ לְגֹוי גָּדֹֽול׃

11 וַיְחַל מֹשֶׁה אֶת־פְּנֵ֖י יְהוָה אֱלֹהָ֑יו וַיֹּ֗אמֶר לָמָ֤ה יְהוָה֙ יֶחֱרֶ֤ה אַפְּךָ֙ בְּעַמֶּךָ אֲשֶׁ֤ר הֹוצֵ֙אתָ֙ מֵאֶרֶץ מִצְרַיִם בְּכֹחַ גָּדֹ֖ול וּבְיָד חֲזָקָֽה׃

12 לָמָּה֩ יֹאמְר֨וּ מִצְרַ֜יִם לֵאמֹ֗ר בְּרָעָ֤ה הֹֽוצִיאָם֙ לַהֲרֹ֤ג אֹתָם֙ בֶּֽהָרִים וּ֨לְכַלֹּתָם מֵעַ֖ל פְּנֵי הָֽאֲדָמָ֑ה וּב מֵחֲרֹון אַפֶּךָ וְהִנָּחֵם עַל־הָרָעָ֖ה לְעַמֶּֽךָ׃

13 זְכֹ֡ר לְאַבְרָהָם֩ לְיִצְחָ֨ק וּלְיִשְׂרָאֵ֜ל עֲבָדֶ֗יךָ אֲשֶׁ֨ר נִשְׁבַּעְתָּ לָהֶם֮ בָּךְ֒ וַתְּדַבֵּר אֲלֵהֶם אַרְבֶּה֙ אֶֽת־זַרְעֲכֶם כְּכֹוכְבֵ֖י הַשָּׁמָ֑יִם וְכָל־הָאָ֨רֶץ הַזֹּ֜את אֲשֶׁר אָמַ֗רְתִּי אֶתֵּן֙ לְזַרְעֲכֶם וְנָחֲל֖וּ לְעֹלָֽם׃

14 וַיִּנָּ֖חֶם יְהוָ֑ה עַל־הָרָעָה אֲשֶׁר דִּבֶּ֖ר לַעֲשֹׂות לְעַמֹּֽו׃



Hikâyenin devamını Eski Ahit'ten (Tevrat'tan) dinleyelim;

Halk, Musa'nın dağdan inmediğini, geciktiğini görünce, Harun'un çevresine toplandı. Ona, "Kalk, bize öncülük edecek bir ilah yap" dediler, "Bizi Mısır'dan çıkaran adama, Musa'ya ne oldu bilmiyoruz!" Harun, "Karılarınızın, oğullarınızın, kızlarınızın kulağındaki altın küpeleri çıkarıp bana getirin" dedi. Herkes kulağındaki küpeyi çıkarıp Harun'a getirdi. Harun altınları topladı, oymacı aletiyle buzağı sizi Mısır'dan çıkaran Tanrınız budur! dedi. Harun bunu görünce, buzağının önünde bir sunak yaptı ve, "Yarın RAB'bin onuruna bayram olacak" diye ilan etti. Ertesi gün halk erkenden kalkıp yakmalık sunular sundu, esenlik sunuları getirdi. Sonra oturup yediler, içtiler, kalkıp alem yaptılar. RAB Musa'ya, "Aşağı in" dedi, "Mısır'dan çıkardığın halkın baştan çıktı. Buyurduğum yoldan hemen saptılar. Kendilerine dökme bir buzağı yaparak önünde tapındılar, kurban kestiler. 'Ey İsrailliler, sizi Mısır'dan çıkaran ilahınız budur!' dediler." RAB Musa'ya, "Bu halkın ne inatçı olduğunu biliyorum" dedi, "Şimdi bana engel olma, bırak öfkem alevlensin, onları yok edeyim. Sonra seni büyük bir ulus yapacağım." Musa Tanrısı RAB'be yalvardı: "Ya RAB, niçin kendi halkına karşı öfken alevlensin? Onları Mısır'dan büyük kudretinle, güçlü elinle çıkardın. Neden Mısırlılar, 'Tanrı kötü amaçla, dağlarda öldürmek, yeryüzünden silmek için onları Mısır'dan çıkardı' desinler? Öfkelenme, vazgeç halkına yapacağın kötülükten. Kulların İbrahim'i, İshak'ı, İsrail'i anımsa. Onlara kendi üzerine ant içtin, 'Soyunuzu gökteki yıldızlar kadar çoğaltacağım. Söz verdiğim bu ülkenin tümünü soyunuza vereceğim. Sonsuza dek onlara miras olacak' dedin." Böylece RAB halkına yapacağını söylediği kötülükten vazgeçti. (Tevrat, Mısırdan Çıkış, 32:1-14)

Ayetlerden anlaşıldığı gibi Musa, tanrısının çağırması üzerine Yeşu’yla birlikte Sina dağına çıkar. Üç ay kavminden uzak kalır. Kavminin eski putperest adetleri nükseder ve Harun’dan kendilerine put yapmasını isterler. Harun, altın takıları toplar ve bir buzağı heykeli yapar. Kur’an’a göre buzağı aynı zamanda dana gibi böğürmektedir. Yahudiler, buzağı heykeline tapınmaya başlar.

Apis Öküzleri, tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak görülürdü. Ancak, insanlar adına tanrı ile aracılık yapan diğer hayvanlardan farklıydı. Apis Öküzü Ptah mabedinin karşısına yapılmış bir mabette, itina ile rahipler tarafından bakılır ve beslenirdi. Ölünce Mısırlılar tarafından büyük bir matem, yenisinin ortaya çıkması ise büyük sevinç olurdu. Ölen öküzler mumyalanır, bir firavunun ölümü gibi ihtişamlı cenaze törenleri yapılır ve Saqqara’da bulunan yer altı galerilerindeki lahitlere konulurdu.

Eski Mısır’ın şirk inançlarından biri olarak, hayvanları tanrı sayma yerine, bazı hayvanların tanrıların ruhlarını taşıdığına inanılırdı. Apis öküzleri, bu inancın en gelişmiş örneğidir. Alnında beyaz bir ay, dil altında bir domuzlan ve sırtında akbabalardaki gibi lekeler bulunan bu kara öküze Mısır dilinde Hapi denirdi ve onun, tanrı Ptah’la tanrı Osiris’in ruhlarını taşıdığına inanılırdı. Yaşarken güneş tanrısı Ptah’ın ruhunu taşıyan Apis öküzü, ölünce Osiris-Apis oluyordu. Mumyalanır ve serapeum denilen özel bir mezara gömülürdü. Ölünce, yerine bu renklerde yeni bir Apis bulununcaya kadar yas tutulurdu. Sağken bir tapınakta özenle beslenen Apis öküzüne, özellikle Menfis’te tapılmıştır. Başlangıçta Nil tanrısı Hapi biçiminde olan Apis, muhtemelen bereketle ilişkili bir tanrı kabul edilirdi. Eski İran’da Mazdeizmin çıkışı da öküz ve ineklere bağlanır. Göçebeler öküz ve ineklerin değerini bilmiyorlar, onları horluyorlardı. Öküzün ruhu, içine düştüğü kötü durumu gökyüzüne haykırmakta, bir koruyucu bulmak için yalvarmaktaydı. İşte Zerdüşt böyle bir ortamda bir tarım reformcusu olarak ortaya çıktı ve Mazdeizmi ekonomik ve toplumsal bir temele oturttu.

Apis Öküzü Osiris ile özdeşleştirilmiş olsa da, öküze tapılması Mısır'ın çok daha erken dönemlerine uzanmaktadır. Osiris, eski krallığın son dönemlerinde tapınılmaya başlanan tanrıdır, oysa ki Apis Öküzü'nden ilk hanedanlıktan bile daha erken dönemlerde bahsedilmiştir. Yine de Apis Öküzü'ne Osiris olduğu düşünülerek tapılmış ve Osiris'in ruhunun bir simgesi olarak görülmüştür.


Apis Öküzü Festivali

Apis şerefine büyük insan topluluklarını Memphis'te bir araya getiren, yedi gün süren festivaller düzenlenirdi. Rahipler ciddi ve görkemli bir merasim alayıyla, öküze önderlik ederek kalabalığın arasından geçirirlerdi. Öküzün nefesini koklayan çocukların, gelecekteki olaylar hakkında kehanette bulunma gücü ile ödüllendirileceğine inanılırdı.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.06.2015, 00:59   #13
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Anubis (Anpu, Yinepu, İnpu, Kutsal Mumyalayıcı)




Anubis, Eski Mısır mitolojisine göre Nephthys ve İsis'in oğlu olarak bilinir. Fakat, aslında [İsis'in değil;] Osiris'in oğludur. Efsaneye göre; Nephthys, Osiris'i sarhoş ederek baştan çıkarmış ve sonuçta Anubis dünyaya gelmiş. Bir başka rivayete göre ise, Nephthys, Osiris'i İsis kılığına girerek baştan çıkarır. Kimi kaynaklarda ise Nephthys ve Seth'in oğlu olarak geçer.

Anubis'in eşi, güneş ve savaş tanrıçalarından biri olarak da bilinen Bast'tır. Bast, mumyalama öncesinde vücudun temizlik ve hazırlığını yaparak, Anubis'le beraber çalışır.

Anubis, kralların ve tanrıların kutsal asasını taşıyan çakal başlı bir adam olarak; yalnızca siyah bir çakal olarak ya da İsis'e eşlik eden bir köpek olarak betimlenir. Gövdesi insan, başı çakal veya vahşi köpek şeklinde ve kuyruğu çalı biçiminde kutsal bir hayvan olarak tasvir edilir.




Anlamı bilinmemekle beraber, Anubis'in simgesi, bir sırıktan sarkan kanla lekelenmiş siyah-beyaz bir öküz postudur.




Çakalların mezarlar etrafında dolaşması nedeniyle çakal başlı Anubis, ölümle beraber anılır. Mısırlıların mezarlarına bu kadar özen göstermelerinin bir nedeni de, ölülerini çakallardan korunma isteğidir. Bu da ancak mumyalama tanrısının onlarla yakın bir bağı olması ile sağlanabilir. [Eski] Mısırlılar, Anubis'e tapınarak, aslında, ölülerinden uzak durması için "çakal"a yalvarmaktadır.





Anubis, Ölen Osiris'i mumyaladığı için "mumyalama tanrısı" olmuştur. Görevi, tüm ölüleri korumak ve yüceltmektir. Bu yüzden mumyalamayla görevli kişiler, Anubis maskesi takarlar. Ölen kişi, diğer dünyada yargılanırken; Anubis, ona yardım eder. Anubis, diğer dünyada ölülerin koruyucusu ve ölüler kentinin efendisidir. Anubis tanrılar arasında en korkutucu olanıdır Ölüleri tekrar hayata döndürme gibi bir özelliği de olduğu sanılmaktadır. Yüzünde bir çakal ısırığı vardır. "Kutsal mumyalayıcı" olarak da bilinir. Aynı zamanda Upuaut ("Opener of the Ways"- yolların açıcısı) olarak bilinir ve tavşan başı ile gösterilir. [Eski] Mısır dilinde [ise] adı Inpu (Yinepu)'dur. Sonraları İskenderiye'nin Serapis ve İsis mezhebinde Hermes'le birleştirilerek Hermanubis adını almıştır.

Eski Mısır'da Anpu diye adlandırılan Anubis, mitolojiye göre, ölülere öteki dünya'nın yolunu gösteren çakal başlı varlıktır. piramit metinlerinde , anubis Ra'nın oğlu olarak yer alır. Başka metinlerde ise Osiris ya da Seth ile ilişkilendirilir. Anubis, tanrılar arasında en korkutucu olanıdır.

Osiris ile ilgili efsanelerde -adı çok sık geçmese de- Anubis'in önemli bir yeri vardır. İlk olarak anubis daha önce de gördüğümüz gibi dünyanın fethine Osiris ile birlikte çıkmıştır. ancak bu fetih savaşla yapılan istila anlamına değil, insanların uygarlaştırılması anlamına gelmektedir. Aslında bu efsaneden yola çıkarak, Anubis, tanrıların insanları eğitmesinde önemli rol oynayan varlıklardan bir olarak karşımıza çıkar. İkinci olarak da Anubis, Osiris'in ölümünden sonra onun “vücudunun” korunması işini üstlenir. İlk olarak bu görevi olan anubis zamanla Osiris'in cenazesi ile olan ilgisinden dolayı ölü kültleri ile ilgili bir özellik kazanmış ve mumyalama ve ölünün yargılanması ile ilgili yol gösterme görevleri gibi görevler üstlenmiştir.

Anubis'in üç önemli görevi vardır: İlki, mumyalama işlemini denetlemek; ikincisi ise, mezardaki mumyaya ulaşıp "ağzın açılması" törenini gerçekleştirdikten sonra, rûhu "kutsal sunular alanı"na yöneltmek, en önemlisi de "doğruluk ölçüsü"nü göstererek ölüleri aldanış ve sonsuz ölümden korumaktır. Erken Mısır tarihinde; Anubis, ölüm tanrısıydı. Ancak Osiris, daha gözde duruma geldikçe onun bu rolünü ele geçirdi.

Anubis'in çakal başlı olma sebebi, mezarların etrafında çakallar dolaştığı için ve mezarlar da Anubis'i ilgilendirdiğinden çakal başlı olarak tasvir edilmiştir. Anubis'in izi, neredeyse tüm mezarlarda görülür.

Eski Mısır inancına göre Anubis'in mezarları koruma güçüne sahip olduğu bilinmektedir. Bu yüzden mezarların girişine Anubis mezarları korusun diye Anubis heykelleri konulmuştur. Anubis, Yukarı Mısır'daki 17. bölgenin tanrısıdır. Ölümden sonraki dünyanın yolunu Anubis açardı. Kıyamet günü için ölülere rehberlik eder ve ölüleri yeraltındaki ikinci ölümden korumak için gerçeğin derecelerini ("Scales of Truth") gözlerdi. Anubis diğer dünyada ölülerin koruyucusu ve ölüler kentinin efendisidir. O, ölülerin büyük tanrısı addediliyor ve en eski mastaba duvarlarında kendisine ibadet edilişi gösteren resimler yapılıyordu. Buna ait en önemli tapınak, Orta Mısır'da Greklerin "Kynopolis" ("kai me ton kuna", Köpekler Şehri) dediği kasabadadır. Bunların en güzeli ise Deyr_el_Bahri'de duvarları resimlerle süslenmiş, kapılarında kocaman siyah köpekler bulunan bir tapınaktı.



Blank Piramitleri



Kahire´de bulunan Keops piramitinin 12 ton agirliginda, ikibucuk milyon kat bloktan olustugunu,

Günde on blok yerlestirilmesi halinde yapiminin 664 yil sürecegini,

Piramitin üstünden gecen meridyenin karalari ve denizleri tam esit iki parcaya böldügünü ve piramitin dünyanin agirlik merkezinin tam ortasinda bulundugunu,

Yüksekliginin (164 m.) bir milyarla carpiminin, günesle dünyamiz arasindaki uzakligi verdigini,

Taban alaninin, yüksekliginin iki katina bölünmesinin pi sayisini verdigini,

Piramitlerin icerisinde ultrasound, radar, sonar gibi cihazlarin calismadigini

Kirletilmis suyun bir kac gün piramitin icinde birakildiginda aritilmis olarak bulundugunu,

Piramitin icerisinde sütün bir kac gün süreyle taze kaldigini ve sonunda bozulmadan yogurt haline geldigini,

Bitkilerin piramit icerisinde daha hizli büyüdüklerini,

Cöp bidonu icindeki yemek artiklarinin hic koku yaymadan mumyalastiklarini,

Kesik, yanik, siyrik ve yaralarin piramitin icinde daha cabuk iyilestigini,

Piramitin icinin yazin soguk, kisin sicak oldugunu,

Piramit kimin adina yapildiysa onun bulundugu odaya yilda 2 kez günes girdigini; bu günlerin dogdugu ve tahta çiktigi günler oldugunu,

Biliyor muydunuz?
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.06.2015, 01:08   #14
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Çocuk Kral Tutankamon (Tutankhamun, Tutankhaton)





Tutankhamun ya da Tutankamon, (Amun'un yaşayan resmi ve Amun şerefesi adına) Mısır'lı bir firavundur. M.Ö. 1333 - M.Ö. 1323 yılları arasında hüküm sürmüştür. Asıl adı, Tutankhaton'dur. Tektanrılı Aton dinini kuran, IV. Amenotep (Akhenaton)'in oğludur. Babası ölünce, başka bir anneden olan yarı kız kardeşi Ankhesenamen ile evlenerek tahta çıktı. Saltanatının ilk çağlarında, Mısır'ın eski çoktanrılı dinine dönüş yaşandı. Kendisi de Tutankhaton adı yerine Tutankhamun adını aldı. Böylece, IV. Amenetep'in kurduğu Aton dini söndü.Tutankhamun'un çağı barış içinde geçti. Çok genç yaşta ölen bu kraldan sonra, babasına vezirlik, kendisine de küçüklüğünde naiplik yapmış olan Ay, dul kraliçe ile evlenerek tahta çıktı.Firavun mezarlarından sadece biri istisna olarak hiç soyulmadan günümüze kadar gelebilmeyi başarmıştır.






Tutankamon'un Kolyesinin Esrarı
Mısır'ın efsanevi firavunlarından Tutankamon'un kolyesindeki taşların Dünya dışından kaynaklanan bir patlamayla yeryüzünde oluşmuş bir cam olduğu düşünülüyor.

Mısır'ın başkenti Kahire'deki Mısır Medeniyetleri Müzesi'nde 1996 yılında araştırma yapan İtalyan arkeolog Vincenzo de Michele, Tutankamon'un sarı-yeşil renkli bir kolyesini incelemeye aldı. De Michele, değerli bir taş olduğu var sayılan bu kolyenin aslında camdan olduğunu ve Mısır uygarlığından dahi çok daha önce yapıldığını ortaya çıkardı. Bu tespit Mısır arkeologları arasında şaşkınlık yarattı. Mısırlı jeolog Ali Bereket de söz konusu camın, doğada Sahra Çölü'nün gözden ırak bir bölgesinde kumun içine karışmış şekilde bulunduğunu ortaya çıkardı.

Tutankamon'un kolyesini süsleyen bu taşın nereden geldiği, kimler tarafından şekillendirildiği ise bir soru işareti olarak kaldı





Dünya Dışından Kaynaklı
Avusturyalı astronom Christian Koeberl, söz konusu camın ancak çok yüksek bir sıcaklıkta meydana gelebileceğini, bu sıcaklığa ise yeryüzünde ulaşmanın mümkün olmadığını öne sürdü. Koeberl, camın uzaydan Dünya'ya geldiğini iddia etti. Ancak, camın bulunduğu bölgede meteor düşmesine kanıt sağlayacak herhangi bir bulgu yoktu.

Mısırlı uzman Ali Bereket Tutankamon'un kolyesindeki taşın aslında Sahra Çölü'nde bulunan bir cam olduğunu ortaya çıkardı.

ABD'li jeofizikçi John Wasson ise camın solüsyonunun Sibirya menşeili olduğunu öne sürdü. Wasson, uzaydan gelen göktaşlarının daha önce gökyüzünde şiddetli patlamalara yol açtığını ve benzer bir patlamanın da Mısır çöllerinde gerçekleşmiş olabileceğini belirtiyor.
Atom Bombasından Daha Güçlü Olmalı
İlk atom bombası için 1945 yılında yapılan denemelerde yapılan patlamalardan sonra New Mexico Çölü kumlarında incecik bir can tabakası meydana gelmişti. Ancak Mısır Sahra Çölü'ndeki kumlardaki cam tabakasını atom bombası deneylerinin yarattığından çok daha kalın. Bilim insanları, çölde atom bombasının etkisinden daha kalın bir cam tabakası yaratacak patlamanın ne olduğunu sorguluyor. Tutankamon'un yüz,ü şimdiye dek bulunan heykeller ölçü alınarak bilgisayarda yeniden yaratılmıştı.
Böylesine bir patlama ilk kez 1994'te, Shoemaker-Levy kuyrukluyıldızı Jüpiter'le çarpıştığında meydana geldi. Hubble Teleskopu bu çarpışmada Jüpiter'in atmosferinde oluşan şimdiye dek bilinen en büyük ateş topunu gözlemledi.
Tarihte Örneği Var
John Wasson, Güneydoğu Asya'da 800.000 yıl önce gerçekleşmiş doğal bir patlamada Sahra Çölü'nde meydana geldiği düşünülen patlamadan çok daha büyük bir etki yarattığını ortaya attı. Bu patlamadan sonra da 750 kilometre kare'ye yayılan bir alan yüzeyinde cam tabaka bıraktı. Patlamada herhangi bir krater deliğinin olmaması göktaşı ihtimalini de devre dışı bırakıyor.
Wasson, bu patlama esnasında bölgedeki insanlar dahil tüm canlıların da öleceğini vurguluyor.
Watson'a göre, benzer bir olay Sibirya'nın Tunguska bölgesinde de gerçekleşti; hatta Hiroşima'ya atılan bombanın da benzer bir etkisi olmuştu.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.06.2015, 01:14   #15
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Patlamanın Kaynağı Soru İşareti

Sanda Ulusal Laboratuarı'nda görevli Mark Boslough, Jüpiter'i etkileyen söz konusu dev patlamayı süper bilgisayarda Dünya için bir simülasyonunu yaptı. Boslough, böylesi bir patlamanın yüzeyde 1.800 santigrat derece bir sıcaklık yaratacağını vurguluyor. Mark Boslough'a göre Tutankamon'un kolyesindeki camın oluşması için atom bombasının on binlerce katı büyüklüğünde bir patlamanın gerçekleşmiş olması gerek.

Simülasyonda böylesi bir patlamanın Sahra Çölü'nde bulunan ve Tutankamon'un kolyesini süsleyecek kalınlıkta bir camın da meydana gelebileceği ortaya çıktı. Simülasyonla ilgili olarak Boslough şunları söyledi; “Tutankamon'un kolyesindeki camın oluşması için atom bombasının tesirinin on binlerce katı bir patlamanın meydana gelmiş olması gerekiyor. Şimdi esas soru bu şiddete ulaşacak patlamanın yeryüzündeki kaynağı nedir?”







Ailesi

  • Baba: IV. Amenhotep (Akhenaton) oldu.
  • Anne: Prenses Kia
  • Kardeşleri: Smenkhkare
  • Eşi: Ankhesenpaaten
  • Oğulları: yok
  • Kızları: yok
Akhenaton'un ölümünün hemen ardından, bütün ülkeye bu haberi duyurmak için ulaklar çıkartılmıştır. Bu haber, tüm ülkede üzüntü ve endişe yaratırken toplumun değişik kesimlerinde farklı duygular uyandırmıştır. Buna en çok sevinen kesim ise rahipler ve askerler olmuştur. Akhenaton o zamana kadar yapılmış olan süslü mezarların aksine basit bir mezar yaptırmış, süslemelerinde ise karısı Neferriti'nin imgelerini kazıtmıştı. Yapılan araştırmalarda Tutankamon'un babasının Akhenaton olduğu anlaşılmaktadır. Buna rağmen birlikte hiç resimleri kazınmamıştır. Tutankamon birisi hariç hepsi kendisinden büyük olan , altı üvey kardeşi prensesle birlikte kraliyet çocuk evinde büyüdü. Burada resim yapmayı ve kumlu arazide araba sürmeyi öğreniyordu. Babası şehri terk etmediği için kendisi de avlanmaya gidemiyordu. Sarayda bazı olayların kendisinden sakladığını, gelen mektupların gizlendiğini fark etti. Bunların yazılarının kendi yazılarına benzemediğini anlaması geç olmadı. Bu tabletler o zamanın uluslararası dili olan Akad dili ile yazılmıştı. Akhenaton'un ölümü ile kraliyet ailesi son yetişkinlerini de kaybetmiş oldu. Tutanhamon kraliyet soyundan kalan tek erkek çocuk olmasına rağmen henüz on yaşında idi. Yaşının küçük olması sebebiyle sarayda görevli memurlar arasında makam ve mevki kapma savaşı başladı. Bunun en büyük etkeni ise rahiplerden oluşmaktadır. Bu dönemde vezir Ay rahiplerin arasında üstünlüğünü kabul ettirerek diğerlerinden öne çıkar.

Taç giyme töreni için Teb'e yola çıkıldığında Tutankamon ve Anhesenamon ilk defa Amarna dışına çıkmışlardır. Eski Mısır'a döndükleri için yirmi yıldır kullanılmayan saraylar yeniden tamir edilir ve hazır hale getirilir. Tutankamon taç giyme törenini Karnak Tapınağında avluyu dolduran din adamları ve halkın huzurunda yapar.Kısa bir süre sonra kral ve kraliçe Armarna'ya geri dönerler. Fakat babalarının ölümünden sonra şehir eski canlılığını kaybetmiştir , sadece bir yıl kalabilirler. İki yıl içinde kraliyet tekrar Teb'e taşınır. Bir müddet sonra Armarna tamamen boşalır ve kimse kalmaz. Bunun üzerine Armarna'ya işçiler gönderilerek oradaki taş bloklar sökülerek başka projeler için kullanılır.







Tutankamon'un Ölümü

Dünya tarihinin en büyük arkeolojik keşfinin, “Tutankamon'un mezarının ortaya çıkarılması” olduğu söylenegelir. Oysa ki Tutankamon, Mısır tarihinin çok önemli firavunlarından biri değildir. Ramses hiç değildir. Peki arkeolojik açıdan onu bu denli önemli kılan olay nedir? Genç yaşında hayata gözlerini yuman firavun olmasının etkisi vardır elbette. Onu diğer tüm firavunlardan ayıran esas özellik, mezarı hiç soyulmayan ve tüm hazinesi günümüze kadar ulaşan tek firavun olmasında gizlidir. Yani mezar hırsızlarının gözünden kaçırdığı bir ayrıntı olmasa, Mısır tarihi içinde onca önemli firavun varken bugün Tutankamon'un pek de esamisi okunmayacaktı (Mısır hükümeti, ülkenin tanıtımında Tutankamon'un yüz maskesini kullanıyor.)

Tutanhamun'un mezarını 1922'de İngiliz arkeologu Howard Carter buldu. Mezarında Mısır tarihini aydınlatan belgeler, çok değerli sanat eserleri vardı.
Bazı kaynaklar, bu firavunun rahip tarafından öldürüldüğünü yazar ancak mezardaki mumyanın bulguları ünlü firavunun genç yaşında ölmesi sebebinin bacağındaki kırıklar olduğunu belirtir. Tutanhamun'un zehirlendiği söylentisi de vardır. Mumyasını bulan ve ilgisi olanların da çok yaşamadığı boş rivayetler arasındadır. Gerçekten de bu firavunun çok genç yaşlarda çıktığı tahta yirmili yaşların başında veda ettiği bilinmektedir. bulunanlar arasında Tutankamon'un kolyesini incelemeye alan De Michele değerli bir taş olduğu var sayılan bu kolyenin aslında camdan olduğunu ve Mısır uygarlığından çok daha önce yapıldığını ortaya çıkardı. Söz konusu camın ancak çok yüksek bir sıcaklıkta meydana gelebileceğini, bu sıcaklığa ise yeryüzünde ulaşmanın mümkün olmadığı öne sürüldü. Uzaydan gelen gök taşlarının daha önce gökyüzünde şiddetli patlamalara yol açtığı ve benzer bir patlamanın da Mısır çöllerinde gerçekleşmiş olabileceği belirtiliyor. Ancak, camın bulunduğu bölgede meteora kanıt olabilecek herhangi bir bulgu yok.“Tutankamon'un kolyesindeki camın oluşması için atom bombasının tesirinin on binlerce katı bir patlamanın meydana gelmiş olması gerekiyor. Esas soru, bu şiddete ulaşacak patlamanın yeryüzündeki kaynağı nedir?”
Bilim adamları, Tutankamon'un birçok kişinin düşündüğü gibi öldürülmediğini, av sırasında savaş arabasından düşerek öldüğünü belirttiler. Tutankamon'un 1922′de arkeolog Howard Carter tarafından lahdinin bulunmasının ardından mumyasının 1968′te röntgen cihazından geçirilmesiyle birlikte kafatasında bir çöküntü fark edilmiş ve kafasına vurularak öldürüldüğü düşünülmüştü.
Ancak gelişen tıp cihazları sayesinde yeniden çekilen ayrıntılı röntgenlerde yapılan incelemeler sonucunda Tutankamon'un ölmeden hemen önce bacağının kırıldığı tespit edildi. Mumya üzerinde son yapılan incelemeler ise çocuk kralın atlı arabada ava çıktığında arabadan düşüp bacağını kırarak kan zehirlenmesinden öldüğünü ortaya koydu.









Bir Cinayet Şüphesi

Sonbaharın sonlarında on sekizinci yılını yaşamakta olan Tutankamon, tek başına uyumaya gider. Mısırlı köylüler eşleriyle beraber yatarken Mısır firavunları kraliçelerinden ve haremlerinden ayrı yaşarlardı. Tutankamon, basit eşyalarla döşenmiş bir odada uyumaktadır. Nöbetçilerden kurtularak gizlice odaya girmeyi başaran bir kişi pelerininin altında saklamış olduğu Mısır topuzu diye tabir edilen bir silahla kafasına vurarak yaralar ve geldiği gibi sessizce gider. Ertesi sabah hizmetçiler tarafından yaralı bir şekilde bulunur. Derhal vezir Ay ile karısı Anhesenamon'a haber verilir. Tapınaktan kafa yaralanmalarında uzman olan bir hekim çağırılır. Hekim firavunun kafasının tıraş edilmesi talimatını verir. Tıraştan sonra kafasındaki büyük bir yara görür. Kafasından darbe almış olduğu yerde kemik parçaları yoktu. Hekim aletlerini çıkararak yarayı temizler , fakat iyileşmesi ile ilgili yapabileceği fazla bir şey olmadığını , ölürse kendisinin suçlanacağını anlar ve tedavinin zaman alacağını ima eder. Kraliçe Anhesenamon üzüntü içinde büyücüleri çağırır. Büyücüler tarafından hazırlanan karışımla tedavi edilmeye çalışılır. Önce iyileşmiş gibi görünen firavun bir müddet sonra ağrıları artar ve ölür. Genç kral öldüğünde Krallar vadisinde bulunan ve yeni tamamlanmış olan bir mezara gömülür. Tutankamon'un bedeni mumyalanarak sonsuzluğa hazırlanmıştır.

Mumyalama işlemi fiziksel bir süreçtir. Her aşamasında dini törenler yapılır. En önemli aşaması ise vücudun çürümemesi için bedendeki nemin olduğunca çabuk bir şekilde kurutulması gerekmektedir. Mısırlılar ikinci bir hayata inandıkları için mumyalama işlemi yapmaktadırlar. Bu işlem sırasında yalnız kalbi vücutta kalır , işlevini bilmedikleri beyni atılarak geri kalan bütün organları tekrar dirildiği zaman tam olması için saklanırdı. Mumyalar sargılarla sarılarak süslenmiş tabutlara konur ve mezarında hayatta iken yapmış olduğu olaylar anlatılırdı. Ayinde hayvanlar kesilerek kurban edilirdi. Törenden sonra yemek verilir, kullanılan bütün malzemeler kırılarak bir çukura gömülür.



__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.06.2015, 01:25   #16
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Mezarı

Eski Mısır firavunlarından (krallarından) Tutankamon günümüze kadar bozulmadan ulaşabilmiş mezarıyla tanınır. Mısır'ın güneyin*de, Luksor yakınlarındaki Krallar Vadisi'nde yer alan bu mezar, 1922'de Lord Carnarvon'un yönetimindeki bir araştırma gezisine katılan İngiliz arkeolog Howard Carter tarafından ortaya çıkarıldı. Eski Mısır'da herkes gibi, ölen krallar da mumyalanır, ölümden sonraki yaşam için gerekli olduğuna inanılan çeşitli yiyecekler, içecekler ve değerli eşyalar*la birlikte gömülürlerdi. Bu yüzden kral mezarlarının bir çoğu sık sık hırsızlarca yağmalanmıştır. Tutanhamon'un mezarı, içindeki bütün değerli eşyalarla bir*likte el değmemiş olarak ortaya çıkarılan ender örneklerden biridir.

Howard Carter bu büyüleyici mezarın en iç bölümündeki odalara ulaştığında, kendi deyimiyle "olağanüstü şeylerle karşılaştı. Tutanhamon'un mumyası iç içe geçmiş üç tabutun içine yerleştirilmişti. Dıştaki iki tabut altın kakmalı tahtadan, en içteki tabut ise som altındandı. Tabutlar daha sonra taştan oyul*muş bir lahde konmuştu. Mumyanın başı kralın yüzüne benzeyen, değerli taşlarla be*zenmiş altın bir maskeyle örtülüydü. Mumya*nın üzerine ve sargıların arasına çeşitli değerli taşlar ve tılsımlar yerleştirilmişti. Eski Mısır' da mumyanın başına yerleştirilen maskenin ölen kişiyi onurlandırmak, ruhlar dünyasına ulaşmasını kolaylaştırmak, ölen kişiyi kötü ruhlara karşı korumak ya da ölen kişinin ruhlar dünyasıyla ilişki kurmasına yardımcı olmak gibi işlevleri olduğuna inanılırdı.

Mezarda, lahdin bulunduğu odadan başka üç oda daha vardı. Bu odalarda heykeller, yataklar, sandalyeler, sandıklar, kutular, bir savaş arabası, silahlar, elbiseler, mücevher*ler, tıpkı gerçek yaşamdaki gibi ölümden sonraki yaşamda da gerekli olacağına inanılan çeşitli eşyalar, gereçler, şarap ve yiyecekler bulundu. Altın ve değerli taşlarla bezenmiş mobilyaların en güzel parçalarından biri de aslan başlarıyla süslenmiş, altın kaplama ah*şap bir tahttı. Buluntular arasında en ilginç parçalardan biri de hâlâ çalınabilir durumda olan basit bir trompettir. Bu paha biçilmez hazine M.Ö. 14. yüzyılda Eski Mısır'da kralların ne kadar zengin ve görkemli bir yaşam sürdüğünü göstermektedir. Ne var ki, Eski Mısır'daki öteki kral mezarlarıyla karşılaştırıldığında Tutanhamon'un mezarının sıradan bir kral mezarı olduğu söylenebilir. Mezardan çıkan buluntuların çoğu Tutanhamon'un sağ*lığında kullandığı özel eşyalardır. Yapılan inceleme ve araştırmalar bize Eski Mısırlıların günlük yaşantıları, alışkanlıkları ve geleneklerine ilişkin önemli bilgiler sağlamıştır.

Kral Tutanhamon'un mezarından çıkan buluntular Kahire'deki Mısır Müzesi'ne kondu. Ama mumya ve lahit Luksor'da kaldı. Tutanhamon Eski Mısır'da yaklaşık 200 yıl hüküm süren 18. hanedandan (M.Ö. yaklaşık 1539-1320) geliyordu. Tahta çıktığında henüz dokuz yaşındaydı; bu yüzden ülke yönetimini firavun naibi ve baş rahip Ay ile başkomutan Horemheb üstlendi. 10 yaşlarındayken krallı*ğını yasallaştırmak amacıyla, yönetimi sırasın*da Güneş tanrısı Aton'a dayalı tek tanrılı bir din oluşturmaya çalışan Kral Akhenaton'un üçüncü kızıyla evlendi. Tutanhamon hükümdarlığının ilk üç yılında önce Akhenaton'un benimsediği dinsel görüşleri değiştirmek ve tanrı Amon'a dönülmesini sağla*mak amacıyla, doğduğunda kendisine verilen Tutankaton adını Tutanhamon olarak değiştirdi. Eski tapınakları açtırdı, Amon rahiplerine ayrıcalıklarını geri verdi. Başkenti bugün Kahire yakınlarında bir kent olan Menfis'e taşıdı. Tutanhamon'un 18 yaşındayken bek*lenmedik bir biçimde ölümü ülkede şaşkınlık yarattı. Cenaze hazırlıkları acele bir biçimde yapıldı. Bazı uzmanların ileri sürdüğüne göre Tutanhamon Ay'ın kendisi için yaptırdığı mezara kondu. Tutanhamon'un Eski Mısır'ın siyasal tarihinde önemli bir yeri yoktu. Hatta mezarının yeri bile unutulmuştu. 20. hanedan döneminde mezarın üzerine VI. Ramses'in mezarı yapılmıştı. Eğer mezarı bulunmasaydı birkaç uzman dışında adını kimse bilmeyecekti. Mezarının el değmemiş bir biçimde ortaya çıkarılmış olması Tutan*hamon'un günümüzde adından en çok söz et*tiren firavun olmasını sağladı.

Eskiden Tutanhamon'un mezarına giren kimsenin, kutsal olan bir şeye saygısızlık ettiği için ceza olarak beklenmedik bir biçimde öleceğine inanılırdı. Lord Carnarvon'un me*zarın bulunmasından yaklaşık beş ay sonra sivrisinek ısırması sonucu ölmesi bu boş inan*cın yeniden canlanmasına yol açtı.

Tutankamon'un mezarı krallar vadisi'nde yer almakta dır.Tutankhamun'un mumyası haricinde mezardan çıkarılanlar Kahire müzesinde sergilenmektedir. Mezar diğer mezarların görkemi yanında sönük kalır. Bugün bile bunun nedeni bilinmemektedir. Sanki Tutankamon aceleyle gömülmüştür. Araştırmacılara göre mezar bir soylu için hazırlanmaktaydı fakat o sırada Tutankamon ölünce aceleyle buraya gömdürüldü. Tutankamon'un mezarı iki odadan ve ilk odaya inen bir merdivenden oluşmaktadır. İlk odada bir at arabası, Tutankamon'un tahtı ve bunlar gibi Tutankamon'un hayattayken kullandığı paha biçilemez eserler bulunmuştur. Bu oda bulunduğunda, odanın Krallar Vadisi'nde yer almasından dolayı, bir mezar olması gerektiğini düşünen Howard Carter ve arkadaşları odanın duvarlarına vurarak duvarın arkasındaki boşlukları aradılar. Sonunda bir boşluk bulundu ve duvar kırıldı. Duvarın arkasındaki bir odada, yeni bir oda gibi görünen kocaman bir tahta kutu vardı. Kutu mühürlüydü. Howard Carter, mührü hayatında gördüğü ve göreceği en güzel şeyi görmüştü. Bir lahitin içindeki som altından tabut mum ışığında bile parlıyordu. Mükemmel Mısır işçiliği bu fazla bilinmeyen firavunun mezarında bile tüm gösterişiyle parlıyordu. Howard Carter bu keşfi ile kendisine iyi bir kariyer sağlasa bile fakirlik ve unutulmuşluk içinde ölürken cenazesine bir iki kişi dışında kimse katılmamıştır. Ayrıca mezara giren kişilerin ateşli bir hastalıktan teker teker ölmesi de firavunun laneti adında bir hurafe başlatmıştır.


Mezarındaki Meyveler

Mısır'da firavun Tutankamon'un mezarında 3 bin yılı aşkın ve göreli iyi korunmuş 8 sepet meyve bulundu.Mısır Eski Eserler Yüksek Konseyi'nin açıklamasında, arkeolojik keşfin, Konsey Başkanı Zahi Havas başkanlığında bir Mısırlı arkeolog ekibi tarafından, Krallar Vadisi'ndeki Tutankamon mezarının hazine odasında yapıldığı belirtildi. 50 cm boyundaki sepetlerde bulunan ve Eski Mısır'da ölülere sunulan bir tür hurma olan palmiye meyvesinin hala iyi durumda bulunduğunu belirten Mısırlı arkeologlar, buradaki kazılarda ayrıca 20 adet bir metre yüksekliğinde armut biçimli kaplara rastlandığını, bunların firavunun öteki dünyaya yolculuğu için erzakla doldurulmak üzere konulduğunu düşündüklerini kaydettiler.




Tutankamon'un Yüzü Bilgisayarda Yeniden Canlandırıldı

Eski Mısır firavunlarından Tutankamon'un mumyası tomografi ile taranarak yüzü bilgisayarda yeniden yapılandırıldı.

Tutankamon'un bilgisayarda yaratılan resmi, firavunun Eski Mısırlı ressamlar tarafından yapılan portrelerine şaşırtıcı bir benzerlik gösteriyor. Eski Mısır'da bebek yüzlü olarak resmedilen firavunun robot resmi de ergenlik çağında bir genci andırıyor. Tutankamon 18 yaşında nedeni belirlenemeyen bir şekilde ölmüştü.





Bebek Yüzlü Firavun

Bilgisayarda oluşturulan resim ile 1922 yılında İngiliz antropolog Howard Carter'in firavunun mezarında bulduğu altın heykel arasındaki ciddi benzerlik bilim insanlarını şaşırttı. Uzmanlar bunu Eski Mısır'da resim sanatının son derece ilerlemiş olmasına bağlıyor.

Bilgisayar resminde, Tutankamon sakalsız yüzü, yumuşak hatları, küçük çenesi ve çocuksu görüntüsüyle dikkat çekiyor. Tutankamon göz kalemiyle yüz hatlarını güçlendirmek makyaj yapıyordu. Tutankamon'un güçlü ve uzun üst dudağı, firavun hanedanının kalıtsal bir özelliği olarak kabul ediliyor.




1.700 Adet Resim Çıkarıldı

Fransız, Mısırlı ve ABD'li bilim insanlarının katıldığı çalışmada, 3300 yıl önce yaşamış olan firavunun tomografiden elde edilen bin 700 adet görüntüsü harmanlandı. Mısır Antik Tarih Konseyi Zahi Havas, elde edilen nihai fotoğrafın Tutankamon'un Güneş Tanrısı olarak resmedildiği rölyeflerdeki portrelerine benzediği belirtti. Firavun Tutankamon'un öldüğü sırada sağlıklı olduğu ve 1.68 metre boyunda olduğu belirtildi.




Ayağında Kangren Vardı

Firavunun mumyası 5 Ocak 2005'te mezarından çıkarılarak tomografisi çekilmişti. Tomografi çalışmaları bir yana, bilim insanları 9 yaşında tahta çıkan Eski Mısır'ın bu firavununun esrarengiz ölümünü aydınlatamıyor. Bilim ekibi Tutankamon'un başına sert bir cisimle vurularak öldürüldüğünü savunan teoriyi doğrulamaya yönelik bir kanıt bulamadı. Ancak genç firavunun ölümünü açıklayacak yeni bir bulguya ulaşıldı.

Tutankamon'un sol bacağını kırdığı ve kırığın deriyi yırtarak bir yara açtığı belirlendi. Bilim ekibi, firavunun bu yaradan enfeksiyon kapmış olabileceğini veya kırığın kangrene dönüşmüş olabileceğini vurguluyor.





Ölümü Sır Perdesi

Tutankamon'un bedeninin 1968'de röntgeni çekilmiş ve kafatasında bir çatlak tespit edilmişti. Bu bulgu firavunun başına vurularak öldürüldüğü şeklinde yorumlanmıştı. Tutankamon'un, kendisinden önceki firavunun lağvettiği çoktanrılılığı geri getirmeye çalıştığı için öldürüldüğü sanılıyor. Bir diğer açıklama da, genç firavunun kendinden sonra başa geçen başkumandanı Ay tarafından öldürüldüğünü ileri sürüyor.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.06.2015, 01:38   #17
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Ebers Papirüsü





Ebers Tıp Papirüsü, M.Ö. 1550 yıllarında yazıldığı sanılan ve Mısır'da bulunan bir yazmadır. George Maurice Ebers tarafından Teb kentinde bulunmuştur. Papirüs, adını; kendini 1873 [Kimi kaynaklarda 1862] yılında dünyaya duyuran Eski Mısır uzmanı George Maurice Ebers'ten almıştır.

Eski Mısır'a ait, tıp bilgileri içeren en eski ve en önemli yazmadan biridir. Diğeri ise MÖ 1300'lü yıllara ait Brugsch Papirüsü'dür. İçerdiği yaklaşık 700 reçete ile eski çağ hekimliğine ışık tutan Ebers Papirüsü, Teb kentinde bir mumyanın kucağında bulunmuştur ve bugün Leipzig Müzesi'nde korunmaktadır.

Timsah ısırmasından, ayak tırnağı ağrısına kadar çeşitli tedavileri anlatan, sinek, fare, akrep gibi zararlılardan arındıran reçeteler ile pek çok büyü formülünü içerir.

Dolaşım sistemi, kan damarlarının tüm vücudu sardığı, kalbin kanı dağıtan bir merkez olduğu gibi bilgileri içermesi, o dönemde tıbbın ulaştığı seviye hakkında şaşırtıcı ipuçları vermektedir.

Papirüs, hastalıklarda cinleri uzaklaştırmak için yapılan büyülerle doludur. Cin tutmasının, Eski Mısırda Patolojinin temelini teşkil ettiği bilinmektedir. O zaman, ilacın kullanılmasındaki talimat “Hoş geldin ilaç, mideme dokunan şu kötülüğü çıkar”diye başlar ve “şu çok iyi gelir” diye biter. Ağız ve diş hastalıklarıyla ilgili birkaç reçete aşağıda verilmiştir:

Ebers papirüsündeki reçetelerde bahsedilen diş hastalıklarının tanınması güçtür. Bazı reçeteler çürük dişi doldurmaya yarayan, pek az dayanıklı geçici dolgu maddelerine benzer. Bunlardan nasıl bir fayda umulduğu da merak konusudur. “Çürük dişleri kapamak için gerekli reçetede Mimi unu, Nübya toprağı-1; bal-1; diş doldurulur. Çürük dişi kapamak için başka reçete: Terebentin reçinesi-1, Nübya toprağı-1, yeşil zamk, havanda dövülerek dişe konur. Diğer reçete: Su-1, saam (bitki)-1, aynı şekilde hazırlanır.

Lefebre, “dişlerde ülser” diye tercüme edilebilen “Benout” hastalığının diş çürüğünden ayrı bir hastalık olduğunu öne sürer. Bunlar aynı şeyler olabilir. Çünkü 745 no'lu reçete bir diş dolgusunu vermektedir. Bundan öncede bu hastalık anlatılmıştır. Ağrılı bir diş ülseri ve diş etlerini kapamak için reçete: inek sütü-1, taze hurma-1, kuru keçiboynuzu-1, avluya bırakmalı ve sonra dokuz gün çiğnemeli (Eb.no.746). Dişlerde ülserden dolayı görülen tahribatı kapamak için bir reçete daha: Cinnamome-1, zamk-1, yağ-1. Bununla sarmalı (Eb.no.563).Dişlerdeki ülseri iyileştirmek ve dişlerini doldurmak için: Rezene-1: Yalancı çınarın meyvesi (çizilmiş olacak)-1, anus-1, bal-1, terenbentin reçinesi-1, 1: su-1: Bu ilaç, gece soğuğa bırakılacak ve sonra çiğnenecek (Eb.no: 554).

“Dişlerin sağlamlaştırılması” dişlerin olduğu kadar periodontal lezyonların ilerlemesini durdurmağa yarıyordu. Çiğnenen preparat da muhtemelen bu rahatsızlık için kullanılıyordu. 749 no'lu reçetenin muhtevası araştırıcıları yanıltmaktadır. Dişeti kemirilmesinin tedavisi için reçete: Gebout bitkisi-1/32; Kolokent-1/64; zamk-1/16; yalancı çınarın meyvesi-1/8; anason-1/32. Bu posyon gece doluncaya bırakılacak ve sonra ağız dört gün çalkalanacak.

Ayrıca:

- Çürükleri doldurmak için, güherçile, sarı aşı boyası ve bal karıştırılır ve çürük diş doldurulur.

- Dişetinin iltihabı hastalığı için yalancı çınar ağacının meyvesi, fasulyesi, bal ve mabasit, öğütülür ve dişetine sürülür.

- Ağız kokusu için, günlük, çam fıstığı tanesi, kokulu meşe, tarçın kabuğu, tanin, Fenike kamışı. İnce döğülür, balda ezilir pişilerek pastil haline getirilir. Kadınlar tütsü yaparlar ve ağıza tutulan duman kokuyu giderir.

- Diş sürme, güçlükleri, çocuğa veya annesine pişmiş fare yedirilir. Farenin kemikleri de çocuğun ensesine yedi düğümlü kumaş parçasına sarılarak yerleştirilir.

Görüldüğü gibi bu papirüs Eski Mısır tababetinin sihirsel ve amprik yanını açıklamaktadır.


Ebers Papirüsü ve Eski Mısır'da Tıp İlmi
Mısır'da tip ilmini ortaya çıkaranlar gene rahiplerdir. Çünkü ilahlardan çare uman hastalar, mabetlerde rahiplerin tedavisine muhtaç olmuşlardır. Bunu meslek edinenler de olmuş ve bunlar sarayda önemli yer işgal etmişlerdir. Mısırlılar çok mükemmel doktorlar yetiştirmişlerdir. Doktorlar devlet memuru olduklarından hastaları ücretsiz muayene ederlerdi.

Doktor yetişmesi için okullar olduğu bilinmektedir. Sais ve Heliyopolis'te bulunan bu türden okullar bulunmuştur. Sais okulunun direktörüne ait belgeye 4. sülale zamanından itibaren rastlanır ve bu kişi “Doktorlarin En Büyüğü” unvanını taşımaktadır. Heliyopolis'teki Osiris okuluna bağlı olan bir sanatoryum direktörüne ise “Büyük Peygamber” denilmektedir. Bu meşhur doktorların mezarları arasında “Hwy” adlı doktorun unvanı, “En Büyük Peygamberlerden” olarak kaydedilmiştir. Ebers Papirüsü'nde ise, ayni doktorun göz hastalıkları için bir ilacın mucidi olduğu yazılmıştır.

Tip ilmini 3 temel üzerinde incelemek mümkündür:
  • İnsan vücudu ve fonksiyonları üzerinde bilinenler.
  • Hastalıkların çeşitleri ve tedavileri.
  • Hastalıklardan korunma çareleri.

Bu temelleri inceleyebilmek için elde 5 tip belgesi vardır ve hepsi de MÖ 2000. yıla aittir.

Ayrıca MÖ 28. yy 'da bir ölüm olayı dolayısıyla bulunan bir metinde doktorluğa ait yazılar bulunduğu gibi,bir başhekimin varlığı da haber verilmektedir. Olay şöyledir:
“Kral Neferkere, Thebes yapılmakta olan inşaatı gezmeye gitmiş, bu esnada baş mimar Veshptah birdenbire cansız olarak yere düşmüştür. Hükümdar derhal kütüphaneden tıbbi yazıları ve aynı zamanda başhekimleri getirtmiştir. Onlar, baş mimarin ölmüş olduğunu bildirmişlerdir.”

Bundan anlaşıldığına göre, M.Ö. 3000 başlarında tıbbi metinler, kütüphanelerde saklanmaktadır. Bunlardan hiçbiri günümüze kadar gelmemiştir.

Ada baş mimar Veshptah birdenbire cansız olarak yere düşmüştür. Hükümdar derhal kütüphaneden tıbbi yazıları ve aynı zamanda başhekimleri getirtmiştir. Onlar, baş mimarin ölmüş olduğunu bildirmişlerdir.”

Bundan anlaşıldığına göre, M.Ö. 3000 başlarında tıbbi metinler, kütüphanelerde saklanmaktadır. Bunlardan hiçbiri günümüze kadar gelmemiştir.


İnsan Vücudu ve fonksiyonları Üzerine Bilinenler

Mumyacılığın ilerlemiş olduğu bu devirde, insan vücudu hakkındaki bilgiler konusunda pek ileri gidilmediği anlaşılıyor. Çünkü mumyacılıkla uğraşanlar, doktorluktan ayrı olan bir sınıf oluşturuyorlardı. Kadavra ile doğrudan doğruya temas halinde olan bu insanların oluşturduğu sınıf aşağı sayılıyordu. Onun için insan vücudu içinde olan organlarla doktorlar pek az ilgilenmişlerdir. Diğer taraftan insan cesedi üzerinde incelemeler yapmak, din bakımından men edilmişti. Bu yüzden doktorlar anatomiden ziyade, yasayan insanları baz almışlardır. Kalp ve bağırsakları zekanın merkezleri farz ederlerdi. Buna mukabil iskeletteki kemiklerin başlıcalarını, hemen hemen aslına uygun tarzda tasvir etmişlerdir.

Ebers papirüsüne göre doktor, hangi organını tutarsa orada kalbin hareketini ve varlığını hissederdi. Kan damarları temiz hava ile şişerek düzenli çalıştığı kabul edilirdi. Bununla birlikte kirli hava, bu damarları katılaştırır, tıkar ve işitirdi. İşte böyle anlarda doktor ilaçlarla bu durumu yatıştırır, onlara canlılık ve elastikiyet verirdi.

Ölüm anında ise, bu hayat verici ruh, canla beraber çekilir, kan hava almaktan mahrum olunca pıhtılaşır ve damarlar böylece boşalarak nefesten kesilen canlı mahluk yok olurdu.


Hastalıkların çeşitleri; Yaralar ve Tedavileri
Eski Mısır halkının hastalıklarıyla, simdi Mısır'da yasayan insanların hastalıklarıyla hemen hemen benzemektedir.

Papirüslerdeki yazılara ve mumyaların incelenmesinden çıkan neticelere göre; göz hastalıkları, kemik veremi, çocuk felci, anemi, çiçek, romatizma, apandisit, mide, karin ve mesane hastalıkları, bacaklarda varis, ülser ve çıbanlar, Nil çıbanı ve sara nöbetleri, diş çürümeleri ve daha bir çok hastalıklara Eski Mısırlılar maruz kalıyorlardı.

Diş hastalıkları, en eski mumyalar üzerinde tespit edilmektedir. Ancak daha sonraki devirlere ait olanlarında tedavinin daha çok tatbik edildiği görülmektedir. Bu da tıbbın ilerlediğini gösterir.

Bütün bu saydığımız hastalıklar ve yaralar, tıbbi metinler olan papirüslerde yazılmıştır. Mesela Smith Papirüsü'nde bir hastalık için söyle bir metot kullanılmaktadır:

İlk önce, teşhise göre hastalığın genel adi ve bu hastalık için yapılacak isler. İkinci olarak, tıbbi inceleme. Burada daima aynı formülle başlanmaktadır:

"Eğer söyle bir hastalığı olan adamı tetkik edersen....”

Bu kısımda, hastalığın gösterdiği bütün arızalar sıralanmaktadır. Üçüncüde, teşhis hastalığın adı “Bir hasta ki şu çeşit hastalıktan rahatsızdır”. Dördüncü olarak, Pronostik. Burada doktor tarafından üç formül kullanılmaktadır: “Tedavi edebileceğim hastalık. Mücadele edebileceğim hastalık. İyi edilemeyecek hastalık”. Beşinci olarak, tedavi meselesine gelmekte ve bir takım açıklamalar ve tavsiyeler sıralanmaktadır.
Bu gibi durumlardan dolayı Mısır doktorları, pek çok ilaçlar veriyorlardı. Ebers Papirüsü, bir çok hastalık durumu için 700 ilaç tavsiye etmektedir. 11. sülaleden bir kraliçenin mezarında bir ilaç kutusu içinde küçük ilaç kasıkları, kurumuş ilaçlar ve çeşitli bitki kökleri bulunmuştur. Ramses'in Hattusil'e yazdığı mektupta, bir doktorla beraber şifalı otlar gönderdiğini bildirmektedir.


İlaç yapılan maddeler şunlardır:
  • Her türlü bitkiler ve ağaçlar. Bunlar en basit otlardan en büyük ağaçlara kadar sayılabilmektedir.
  • Mâdenî cinsten olanlar, deniz tuzundan her türlü maden ve taslar. Mesela metinlerde Memfis taşının bazı özellikleri olduğu yazılmış ve vücutta hasta bir kısma konulduğu zaman ağrı hissettirmeden cerrahi bir ameliyatın kolaylıkla yapıldığı kaydedilmiştir.
  • Hayvanların bazı organları, çiğ et halinde veya taze kurutulmuş kanları da ilaç olarak kullanılmıştır. Mesela kertenkele kani, domuzun dişleri ve kulakları, kaplumbağa beyni, loğusa kadının sütü en ilginç olanlarıdır.



Hastalıklardan Korunma Çareleri

Mısırlılar çeşitli tedbirler almışlardır. Mesela kanalizasyon yapmışlardır, böylece halkı bir çok hastalıktan korumuşlardır. Halkın *** *** yıkanmalarını temin edecek surette tedbirler alınmıştır. Dini inanışlara göre Mısırlıların oturdukları yerin, yedikleri şeyin temiz olması şarttı. Temizliğe çok önem verenlerden biri de rahiplerdi. Saçlarını her üç günde bir kesen rahipler, iki defa gündüz ve iki defa da gece yıkanmaya mecbur tutulmuşlardır. Beyaz elbise giyen bu insanlar, temiz olmadığı sayılan domuz eti ve fasulyeyi yememeleri gerekiyordu. Suyu ise ya kaynatılmış ya da filtre edilmiş olarak içerlerdi.


Bazı yazarların (W.Durant 1937 s.236-237) verdiği bilgilere göre, sağlıklarını korumak için devamlı vücutlarını yıkarlar, oruç tutarlar veya her gün bazen de her 3-4 günde bir midelerini ve bağırsaklarını boşaltırlardı. Çünkü vücuda yaramayan fazla gıdaların hastalığa yol açacaklarına inanıyorlardı. Herodot'a göre Mısırlılar Lidyalılardan sonra en iyi sağlık kurallarına uyan insanlardır.


Tıbbi papirüslerde kadın hastalıkları ve doğumu ilgilendiren metinler de bulunmuştur. Fakat çoğu sihir formülleriyle doludur.


Mısır mitolojisinde sağlığı koruyan ilahlar da vardır. “Toth” bunların başında gelir. İlahe “Seshet”: kadın Hastalıklarını, “Seth”: Beyin Hastaliklarınının koruyucusudur. bunların başında “Imhotep” tıp ilminin başlıca temsilcisi sayılmaktadır.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.06.2015, 01:46   #18
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Edwin Smith Papirüsü

1862'de Edwin Smith tarafından Teb şehrinde bulunan cerrahi papirüs, bilinen tıbbî dokümanların en eskisidir. M.Ö.2000 yıllarına aittir. Papirüste baştan ayağa sıra ile 40 kadar cerrâhî hastalık tedavisi ile bazı anatomik bilgiler verilir. Travmatizmalar, bu papirüste çok güzel anlatılmıştır. Mesela dudak yaralanmaları, evvela taze et tatbikinden sonra sütürle tedavi edilmektedir. Alt çene lüksasyonunda redüksiyon tekniği ise çok mükemmel olarak târif edilmiştir. Zaten bu teknik o devirden beri hiç değişmemiştir:

Bir alt çene çıkığı ile ilgili tavsiyeler. Eğer ağzı açık kalmış ve kapatamayan bir şahsı tedavi etmen gerekiyorsa, başparmaklarınla alt çeneyi içeriden, diğer parmaklarınla da dışarıdan kavrarsın. Çeneyi aşağıya çekerek geriye doğru it. Böylece yerine oturmuş olur.

Metinde bulunan 48 vakanın 27'si, başla ilgilidir. 3 vaka çeneler, 2 vaka alt çene ve bir vaka ise üst dudakla ilgilidir. Her vakanın adı, muayenesi, tanısı, tedavisi (mümkün, muhtemel veya imkansız şeklinde) üçe ayrılmış ve tedavisi sırasıyla verilmiştir.

15. vaka: Üst çenesinde ve yanağında perforasyonu olan birisini tedavi edebilirim.

Tedavi: "Inru" ile sararım (Inru, bugün bilinmeyen bir mineraldir) sonra, yağ ve bal ile iyileşinceye kadar her gün pansuman yaparım.

25. vaka: Sarkık bir alt çene (burada günümüzde de uygulanan alt çene çıkığının tedavisi açıklanmaktadır).

"Alt çenesi sarkık bir kimseyi muayene edersen, ağzının açık olduğunu ve kapatamadığını görürsün." denir ve yukarıda verilen tedavi anlatılır.

Dil hastalıklarını gidermek için, ağız sütle çalkalanır ve tükürülür. Başka reçete de hasta dili iyileştirmek için sığıryağı, inek sütü ve taze ekmekle gargara tavsiye edilir.

Hasta dişleri tespit etmek için, ammi tozu, Nübiya toprağı ve bal karışımının dişeti arasına doldurulması tavsiye edilmektedir.

Edwin Smith papirüsü şüphesiz ki eski Nil vadisinde tıp konusundaki en önemli dokümanlardan biridir. Smith, metnin ne konuda olduğunu hemen anlamış ve daha sonra da detaylı olarak tercüme etmiştir. 1906 yılında ölümünden sonra, kızı papirüsü tamamıyla New York Tarih Cemiyetine bağışlamıştır. Papirüs halen New York Bilimler Akademisi koleksiyonundadır.

James Henry Breasted, 1930 yılında papirüsü tıpkıbasım, suret, İngilizce tercüme, yorumlama ve takdim şeklinde yayımlamıştır. Breasted'in tercümesi türü içinde bu güne kadar yapılmış tek tercümedir.

Papirüs, 187. paragrafa kadar, tıbbî rahatsızlıkları tedâvi edici reçeteleri listeleyen, nispeten standart bir form takip eder. 118-207 arası paragraflar, "mide kitabı"nı içerir.

208-241 arası paragraflarda kalp konusunda bilimsel incelemeler yer alır.
242-247 arası paragraflar, çeşitli tanrılar tarafından bizzat yapılmış ve uygulanmış olduğuna inanılan ilaçları içerir.
Takip eden bölüm, baş (beyin) hastalıkları ile devam eder ve 250. paragraf, migren tedavisiyle ilgili meşhur bir metinle devam eder.
251. paragrafta, bir hastalıktan ziyade bir ilaç üzerinde durulmaktadır.
261-283 arası paragraflar idrar akışı ile ilgilidir. Bunu, "kalbi besleyen" ilaçlar bölümü takip eder.
305-335 arası paragraflarda genew hastalığı ve çeşitli tip öksürükler için ilaçlar bulunmaktadır.
M.Ö. 2000 yıllarına ait papirüslerinde kalp, bütün organların merkezi olarak kabul ediliyordu. Mısırlılarca, sinir sisteminin yaşamsal önemi ve işlevi bilinmemekle birlikte, yazılı tarihsel kayıtlarda geçen en eski “Beyin” ifadesi M.Ö. 1300'lerdeki “Edwin Smith Papirüsü”nde geçer. Bu kayıtta beyin kelimesi sekiz kez geçer ve kafa kemiğinde kırık olan iki hastanın tanısı, klinik seyri, tedavisinden bahsedilir. M.Ö. 600'larda, bütün vücut kanalları ve damarlarının kalbe bağlı olduğuna inanılıyordu. Bu doğruydu; ancak, yanlış bir çıkarım olarak, kalbi bütün düşüncelerin merkezi olarak kabul etmişlerdi. Kişinin yapıp ettiklerinin kayıtlı olduğu kalp bu nedenle tüy ile karşılıklı teraziye konuyordu. Edwin Smith Papirüsü'nde şöyle yazar: “Eğer boyun incinmesi almış bir kişiyi muayene ederseniz... ve her iki kol ve ayağında hissin kaybolduğunu, bunları hareket ettiremediğini ve onun idrarını tutamadığını tespit ederseniz... Bu bir boyun omurgasının yer değiştirmesinin neden olduğu omurilik kesilmesinden dolayıdır. Bu tedavi edilemeyen bir durumdur...”







Eski Mısır, Beni İsrail, Kavm-i Etrak ve Apis Öküzü

Ba-ka-ra, yarmak, ayırmak, izah etmek ve araştırmak, anlamında Arapça bir fiildir. El-bakara ise, manda, sığır, inek, düve, öküz (tosun) anlamında Arapça bir isimdir. Sığır cinsine bakara denilmesinin hikmeti ise geçmişte ve halen (!) bu hayvanların tarım sektöründe çiftlik yaparken toprağı sürüp yarmasıdır.
Tasavvuf ilminde Bakara, çile çekme kabiliyeti kazanan ve süfli arzulardan kurtulmaya elverişli hale gelen nefis anlamındadır.

Tefsir ilminde ise Bakara, Kur'ân-ı Kerim'in ikinci ve en uzun sûresidir. Sûrenin biri senam (Zirve), diğeri zehra (parlak beyaz) anlamında iki de lakabı vardır. Medine'de inen Bakara Sûresinde iman esasları, insanın yaratılışı, kıblenin değişmesi, namaz, oruç, hac, sadaka, boşanma, neseb, nafaka, borçların kaydedilmesi (noterlik) gibi pek çok konu izah edilmiştir. Sûrede zulüm ve fitnenin sürüp gitmesinin savaştan daha büyük bir tehlike olduğu belirtilmiştir. Kur'ân’ın metin itibariyle en uzun ayeti (282) de Bakara sûresindedir. Tesbihatta okuduğumuz Ayetel Kürsi sûrenin 255’inci, Amenerrasûlü diye bildiğimiz mirac hediyeleri de sûrenin son iki ayetidir. Sûrenin "Elif... Lâm...Mîm rumuzuyla, sanki el - malum-ul - mechul, (bilinmeyen bilinen)'ün kısaltılmış şekliyle başlayıp, sen mevlamızsın (bizim dostumuz sensin) kafirlere karşı bize yardım et" dua ve cümlesiyle bitmesi çok ilginçtir. Bu ülkede yaklaşık 20.000 camide her gün yatsı namazından sonra okunan ve milyonlarca müslüman insanın bilerek veya bilmeyerek sonunda söyledikleri "Âmin" sadaları umarım Arş'a yükselmiştir. Değilse ülkenin destanını yazanların torunlarına Ebu Cehil bostanı (karpuzu) yedirecekler. Sûrenin fazileti hususunda peygamberimiz (SAV): "Aklı başında bir adam görmedim ki, Bakara Sûresinin sonundaki bu ayetleri okumadan uyusun. Her kim geceleyin Bakara Sûresinden bu iki ayeti okursa ona yeter. Kim evinde gece ve gündüz Bakara Sûresini okursa oraya şeytan üç gün üç gece giremez" buyurmuştur.

Sûreye Bakara isminin verilmesine sebep olan olaya gelince, olay Yahudilerin, Musa (AS) döneminde işlenmiş faili meçhul bir cinayeti aydınlatmak için kestikleri buzağının kemiği ile katilin yakalanma hadisesidir. Birçok faili meçhul cinayetleri aydınlatmada bize ışık tutacak Bakara Sûresinin 67-74. ncü ayetlerine birlikte göz atalım.

Ayet 67- Bir zaman da Musa (AS) kavmine: "Allah size herhalde bir (sığır) inek boğazlamanızı emrediyor" demişti. Onlar: "Bizi eğlence mi ediniyorsunuz? (Bizi alaya mı alıyorsunuz?)" demişti. Musa AS da: "Ben cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım." demişti.

Firavunların idaresi altında bulunan Mısırlılarca (Bu günde uzak (!) doğu ülkelerinin bazılarında olduğu gibi) sığır mukaddes bir hayvandı. Her yıl İspanya'da düzenlenen Arenalar da, yenilen taranaların da aslı buna dayanır. Ona taparlardı. Bu adet İsrail oğullarına Mısırlılardan geçmişti. Zamanla İsrail oğulları da küfürleri yüzünden (Hz. Musa'nın nübüvveti ve mucizelerini inkar ve Tevrat'ın ayetlerini reddettiklerinden) özlerine buzağı bir su gibi içirilmiş (buzağı sevgisi kalplerine sindirilmişti) ve iyice işlemişti. (Bakara 93) Musa (AS) kendisine gelen vahiyle Allah'tan başka hiçbir şeye tapınılmayacağı inancını kökleştirmek ve batıl akideyi gönüllerden söküp atmak ve bir de ölüyü dirilttikten sonra katilin adını ona söyletmek mucizesini göstermek için öyle emretmişti.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.06.2015, 01:53   #19
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Ayetin tefsirinde:

Beni İsrail; "Çok tuhaf, sen bizimle alay mı ediyorsun" demişlerdi. Acaba neden böyle demişlerdi. Deniliyor ki; Allah'ın bakara kesmeyi emretmesini akılları almadı. Buna bir sebep bulamadılar, bir ilişki kuramadılar. Böyle olması ise bu emrin onlara henüz Mısır'da iken ve Hz. Musa'nın peygamberliğinin ilk zamanlarında verilmiş olmasına işaret eder. Firavun kavmi olan putperest Mısırlıların APİS öküzüne taptıkları ve boğanın, bunların en yüksek mâbutlarını temsil ettiği, tarihî rivayetlerden olduğuna göre, sığır kurban etmek, o zaman İsrailoğulları üzerinde şiddetle hâkim olan firavun kavminin taptığı tanrıları boğazlamak demek olacağı için, İsrailoğulları açısından Mısır'da iken, bir ihtilal anlamına gelen böyle bir müthiş emir, elbette kolayca yerine getirilebilecek bir emir ve tasavvuru mümkün bir iş değildi.

Rivayete göre, Yahudilerden asilzade zengin bir zat, bir an evvel malvarlığına konmak için (Nesim Malki cinayeti gibi biricik oğlu) kardeşinin oğulları (yeğenleri) tarafından bir gece öldürülmüş ve cesedi başka birisinin kapısının önüne bırakılmıştı. Maktulün yakınları ve emniyet güçleri olayın sır perdesini aralayamamış ve katil bulunamamıştı. Bilâveled maktulün babasının mirasına konmak için işlenen fail-i meçhul cinayeti aydınlatmak için maktulün tarafları çözüm için Hz. Musa AS'a gelmişlerdi. Bu faili meçhul cinayeti işleyen şebekenin açığa çıkması için bir nevi Hz. Musa'dan mucize istemişlerdi. Musa (AS)’da bunun karşılığında kendilerinden kalplerinde gizli sevgi besledikleri putperestlikten vazgeçmelerini ve dünyayı temsil eden altına olan aşırı temayüllerini terk etmelerini istemiştir. Dilerseniz aralarında geçen konuşmalara ayetlerle devam edelim.

Ayet: "(Ey Musa !) .. Bizim için Rabbine dua et de onun (o ineğin) ne olduğunu (kaç yaşında olacağını) bize iyice açıklasın." dediler.

Musa (AS)'da: "(Ey kavmim !) Allah diyor ki o (inek) ne çok yaşlı, ne de pek genç değil, ikisi ortası (dinç) bir inektir. Artık (gidin) emrolunduğunuz şeyi (hemen) yapın" demişti.

Bunun üzerine yine emri yerine getirmeye yanaşmadılar.

Ayet: "(Ey Musa !) Bizim için Rabbine dua et de onun donu (rengi) nedir? Bize tam açıklasın." O da dedi ki: "(Ey kavmim) Rabbim diyor ki; o bakanlara ferahlık verecek sapsarı (simental) bir inektir"

Bu açıklamaya da kanaat getirmediler, üçüncü deneme sınavını da kaybettiler.

Ayet:" (Ey Musa) Rabbine bizim için dua et de o nedir? Apaçık anlatsın bize. Çünkü bizce birçok inekler birbirine benziyor. (Bu inek bize üstü kapalı karışık geldi onun hangi tip bir sığır olduğunu kestiremedik) ve inşaallah biz her halde yola geleceğiz, yahut kesmenin yolunu bulacağız." Musa (AS)’da buna da dedi ki; "(Ey kavmim !) Rabbim buyuruyorsa ki; o (inek) ne boyunduruğa koşulup arazi sürecek, ne ekin sulayacak bir inek değildir, salmadır. (Boyunduruk altında ezilmemiş, kusursuz, alacasız bir inektir.)

Onlar bunun üzerine: "Ey Musa (!) Hah... İşte şimdi bize gerçeği bildirdin. (hakikati tastamam getirdin) Bunun üzerine o ineği bulup boğazladılar ki az kalsın bunu yapmayacaklardı.

İsrail, Yakup (AS)'ın mahdumudur. Onun nesline olan ismine izafeten Benî İsrail (İsrailoğulları) denilmiştir. İsrailoğullarının on iki kolu vardır. Eski Mısırlıların kutsal ineği APİS'ine tapmayı bırakıp tevbe ettiklerinden bu kavme Yahudiler denilmiştir. İnsanlık tarihinin en şımarık, dönek ve şerli kavmi Yahudiler Yahya, Zekeriyya ve Kur'ân’da ismi zikredilmeyen Şa'ya AS, hunharca katletmişler. Musa (AS)'ın gösterdiği 9 türlü mucizeye rağmen inkarı tercih etmişlerdi. Mısır'daki kölelikten Allah'ın yardımıyla kurtuldular. Çölde susuz kaldıkları zaman suya, açlık tehlikesi karşısında bıldırcın eti (akınına) ve kudret helvasına kavuştular. Allah'ın bunca nimetle-rine karşılık hemen her defasında yine de kurtarıcılarına karşı gelmekten, peygamberlerini üzmekten ve hatta öldürmekten geri kalmadılar. Musa AS 1001 kelam için çıktığı Tur Dağın'da iken Tuva Vadisinde Samiri isminde bir sarrafın eritip döktüğü altın buzağı heykeline tapmaya başladılar. Musa AS'ın kardeşi ve veziri Harun AS'ı dinlemediler. Allah'a verdiği sözü tutmadılar. Allah'ın kurban edilmesini emrettiği buzağıyı kesmemek için çok direndi-ler. Her seferinde bir bahane ile geldiler, söz konusu sığırın daha başka hangi özellikleri bulunduğunu sordular. Nihayet onun hiç çifte koşulmamış, parlak altın sarısı, iyi gelişmiş ve görenleri imrendirecek güzellikte bir inek olduğu kesinleşti. Kendi cinsinin bütün üstün özelliklerini taşıyan bu hayvanın beden yapısı ile Kutsal APİS öküzünü andırıyor, altın sarısı rengiyle de Yahudilerin altına duyduğu sevgiyi temsil ediyordu. Bu iki sebepten dolayı mutlaka kesilmesi, kurban edilmesi gerekiyordu. Ancak böyle bir kurban sayesinde onlar esaretle geçen eski Mısır günlerinin üzerinde bıraktığı psikolojik eziklik ve aşağılanma etkisinden kurtulacaklardı. Sonuçta istemeye istemeye böyle bir kurbanı bulup kestiler. Hani neredeyse ondan vazgeçiyorlardı.

Hikaye olunduğuna göre yine aynı dönemlerde hiçbir alimin fakirlik üzerine vefat etmeyeceğine inanan dindar ve salih bir pir-i fani ihtiyarın tam bu vasıfları taşıyan bir ineği bir de çocuğu varmış. İhtiyar bu buzağıyı bir ormana götürmüş ve Allah'a emanet ederek bırakmış. "Ey Rabbim, bunu çocuğum büyüyünceye kadar sana emanet ediyorum." demiş... Vefat edeceği sırada kendisine "Bir gününü görmedik... Fakirlik boynumuzu büktü. İlmin ve kitaplarının bir faydasını görmedik. Hep başka kitaplarını okudun. Ben kitabını hiç okumadım" diye sitemde bulunan hanımına verecek bir cevabı olmayan âlim zat oğlunu ormana gönderir. Oradan da ineği pazara götürürken önüne Hızır (AS) geçer ve der ki; "Yavrum.. Biraz sonra bu ineğe müşteriler olacak. Sakın 4000 altından aşağı vermeyesin, onlar nasıl olsa bunu alacaklar. Sakın unutma..."

Bunun üzerine pazar yerine gelen inekler arasından araya araya o sığırı bulmuşlar ve derisi dolusu altın ve-rerek onu satın almışlar ve hayvanı keserek fukarayı sevindirmişler. Musa (AS)’da ineğin kemiğini maktulün üzerine (değdirerek) dokundurarak ölü dile gelerek kendisini öldüren katili ismen ve şahsen belirtmiştir. Böylelikle hem sır perdesi aralanmış, hem katil bulunmuş, hem âlim zatın dua ve temennisi yerine gelmiş, hem de kinayeli bir şekilde (taptıkları helvayı yiyen kureyş halkı gibi) Yahudiler de (toprakları) içlerinde sevgi besledikleri buzağıyı kendi elleriyle boğazlamış oluyorlardı. Zira fail-i meçhul cinayeti araştıran Yahudiler bu işin ancak kırk senede aydınlanacağını belirtenler bile olmuş ancak gözünde büyüttükleri olayın bir mucizeyle çözülmesi Hz. Musa ve ilâhî mesaja olan akideleri artmıştır. Düşünebilenler için bu Bakara Hadisesi (kıssasının) nin incelikleri ve acaiplikleri pek çok ibretlerle doludur. Hadise tümdengelim metoduyla tekrar başa dönülerek şöyle tamamlanır:

Ayet-72: Hani bir zamanlar siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmış ve onu üstünüzden atmıştınız; halbuki Allah, saklamış olduğunuzu açığa çıkaracaktır.

Ayet-73: "İşte bundan dolayı bir parçası ile ölüye vurun" dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size ayetlerini gösterir; belki aklınızı başınıza toplarsınız.

Ayet-74: Sonra bunun arkasından yine kalbleriniz katılaştı. Taş gibi, yahud daha katı. Çünkü taşın öylesi vardır; ondan ırmak kaynar, öylesi vardır ki çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor, öylesi vardır ki, Allah korkusundan yerlerde yuvarlanıyor. Allah ne yaparsanız hiç birinden gafil değildir.

Şimdi sadede gelelim. Kur'ân’da bulunan ayetler mensuh da olsa namazda kıraati sahihdir. Geçmiş ümmetlerin yaşantılarının biz Muhammed ümmetine vereceği bir hisse olmasaydı bu kıssaların Kur'ân’da ne işi vardı? Madem ki; Kur'ân kıyamet sabahına kadar değişmeyecek ve hükmü baki kalacak o halde değil milenyum, değil Cumhuriyet dönemi, her asırda ve ülkede işlenen fail-i meçhul cinayet dosyalarını inceleyip araştıranlar cesetler üzerinde DNA testi ve otopsi yapıp adli tıp raporu düzenleyenler Kur'ân’la tanışmak ve onu anlamak zorundadır. Hukukun dili "fail-i meçhul cinayet şebekesi" kelimelerini tahlil ederken Arapça kökenli olduklarını kabul ediyor da hukukun normları ve kuralları niçin aynı köke dayanan Kur'ân’dan istinbat eden ayetleri hukukun dışına iti-yor? Namazı emreden ayete itiraz yok da Kısas'a ait ayetlere itiraz neden? Hani Kur'ânın hükmü kıyamete kadar baki kalacaktı?

Şehidlik dini ve manevi bir mertebedir. 30.000 insanın şehadetine sebep olan APO'nun idamı için Diyanet'ten niçin bir fetva istenmez?

İç ve dış güvenliğimizi tehdit eden PKK lideri APO'nun idam edilmesi hususu MGK'nın kararları arasında yer almaz, brifingler verilmez, basın açıklaması yapılmaz.

Neden? 75 yıllık Cumhuriyet döneminde işlenen 17.000 küsür fail-i meçhul cinayet niçin aydınlatılmamıştı? Ey Musa nerdesin? Biz neyi kurban edelim. Verilen bunca kurban yetmez mi?

Tarihte 12 Ocak günü Genç Osman'ı Yedikule zindanlarında boğduran zinde güç, Hükümet ortaklarının verdiği kararla Apo'nun asılması ertelenmiş şehit analarının sevgi dolu kucaklarını ve ülkü ocaklarını yakmıştır. 36 şehid aileleri derneği adına yapılan şikayetnameyle bozulan Baba, 5 Şubat 2000'de yapılacak olan şehit ailelerinin düzenlediği Ankara'daki mitinge engel olmak için ve İspinoz kafesindeki aslanları yaban kedile-rine boğdurmak için Hizbullah örgütü bahane edilerek samimi müslüman ve dindar kişileri töhmet altında tutmak istemiştir. Sosyetenin Derin Devlete inat neden köpek beslediklerini yeni anlıyorum. Çünkü hayvanlar içinde acıkınca yavrusunu yiyen tek yaratık kedidir. Sonra kedi köpekten daha nankördür. Köpek kediye nazaran daha sempatik ve itaatkardır. Dünya üzerinde el'an kendi ülke insanıyla bu kadar kavgalı, kendi tarihi ve milli - manevi kültürüne hasım, ekonomi, siyaset ve insan haklarında dışa bağımlı, bağımsızlığını temin eden milletinin yanında yer alması gerekirken (taraf olması gerekirken) içeride bağımsız-demokrat ve cellat başka bir ülke ve coğrafya var mıdır? Bu vatan için Yemen'de şehit düşmüş bir dedenin torunu olarak tüm şehit aileleri derneği üyeleri adına şahsen benim Fail-i Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyon Başkanlığına bir tavsiyem var. Yaklaşan Kurban Bayramında kesilmek üzere deve güreşlerine katılan semiz bir cemel alıp Kızılay meydanında kurban etmelidirler. Eee... Deveye olacak yedi kişi için de Cumhurbaşkanı, Başbakan, Yılmaz, Bahçeli, Meclis Başkanı, Mit müşteşarını da ayarlamalıdır. Devenin etini %15 zam verdikleri memura versinler, kemiklerini de Hizbullah'a mal edilen mezar evlerinde çürüyen cesetlerin kemiklerine dokundursunlar. Belki kurbanlar ser verir. Ne dersiniz?

MHP meclise girerken tekbir getirerek kurban keserek, başörtüsü meselesini oracıkta halletmemiş miy di? Haa.. Az kalsın unutacaktım.

Ülkemizde mecazi anlamda siyaset yapan partilerin amblemlerinin bir çoğunun hayvan figürü olması bence tesadüf eseri değildir. Mesela, Fazilet'in tabanı hâlâ 1969 MNP'sinin uysal koyununu temsil etmektedirler. Gariplerin hasmını süsecek, karnını deşecek ne bir boynuzu ve ne keskin bir dişleri var. Mesela atın Çin Seddini niçin ve nasıl geçtiği bu figürün hangi kavme dayandığını, itin kurdun hangi ulusa yol gösterdiği, Süleyman'ın Karınca Vadisindeki ictimaya gelmeyen Hüd Hüd'ün (çavuş kuşunun) efsanesinin hangi kültüre dayandığını; Güvercinin Sevr Mağarasına niçin yumurtladığını, İpek böceğinin kozasını hangi dal yaprağından kime ve nasıl ördüğünü, Arı'ya vahyedilen gerçeğin ne olduğunu, Kartal'ın Kartaca'ya dayanıp dayanmadığını bilen varsa beri gelsin. Akrep, yengeç, balık v.b. burçlara inananlar dahil kavm-i etrak üzerinde hala terkedilmemiş Şamanizm'e ait kültür ve inanç felsefesinin derin izleri vardır. Kavm-i etrak da (Beni İsrail’in Apis öküzüne tapınma dürtüsü olduğu ve altına, gümüşe aşırı bir sevgisi olduğu gibi) çile çekme kabiliyeti kazanan nefisini Allah yolunda kurban, nefesini hak yolda tüketmedikçe kendisine daha çok tapınacak Apis öküzü musallat olacaktır.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.06.2015, 23:14   #20
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Osiris
Osiris doğanlar içinde en büyükleridir ve bu nedenle, Geb gökyüzüne çıktıktan sonra, Mısır toprakları üzerinde hüküm sürme hakkı ona aittir. Osiris’in üstünlüğü daha doğumunda belli olmuştur. Osiris doğduğu zaman gizemli bir ses “Evrenin Efendisi” nin geldiğini söylemiştir.

Osiris adı aslında Mısır dilinde Usir olan tanrının adının Yunanca’ya uydurulmuş şeklidir. Osiris Yunanlılar tarafından Dionysos ve Hades ile bir tutulmuştur. Osiris , güzel yüzlü , koyu tenli ve insanlardan daha uzun resmedilmiştir.

Osiris’in tahta geçme miti aynı zamanda meşru firavunun da tahta geçme miti ile ilintilidir. Güneş-tanrı’nın hükümdarlığını Osiris’e vermesi gibi , firavun da gücünü Güneş-tanrı’dan almaktadır. Ayrıca bu mit firavunun hükümdarlığına ait bazı usulleri de meşrulaştımaktadır.

Osiris’in tahta geçtikten sonra ilk yaptığı işlerden biri , ilkel bir hayat süren Mısır’lıları uygarlaştırmak olmuştur. Osiris onlara ilk tarım araçlarını yapmayı, toprağı işlemeyi , buğdayı ve üzümü yetiştirmeyi , ekmek , şarap ve bira yapmayı öğretmiştir. Ayrıca ilkel Mısır’lılara ilk defa tapınak inşa etmeyi ve tanrılara tapmayı öğreten ve dini törenleri düzenleyen de Osiris’tir. Hatta ikili flütü de ilk Osiris yapmıştır.

Osiris , şu an Louvre Müzesi’nde bulunan Amenmos Steli’ne göre , bolluk , bereket getiren bir doğa tanrısı özellikleri de taşımaktadır. Osiris , doğal kaynaklara hükmetmekte , onunla birlikte rüzgarlar esmekte , ekinler yeşermekte ve hayvanlar yetişmektedir.

Osiris Mısır’ın uygarlaştırılmasını tamamladıktan sonra , bütün dünyanın uygarlaştırılması işine girişir. Tahtı kardeşi ve aynı zamanda da karısı olan İsis’e bırakır ve yanında veziri Thot , Anubis ve Ofois ile birlikte sefere çıkar. Uzun süre dünyanın uygarlaşması için çalışır.

Burada Anubis için de bir parantez açmak gerekmektedir . Eski Mısır’da Anpu diye adlandırılan Anubis, mitolojiye göre, ölülere Öteki Dünya’nın yolunu gösteren çakal başlı varlıktır. Piramit metinlerinde , Anubis Ra’nın oğlu olarak yer alır. Başka metinlerde ise Osiris ya da Seth ile ilişkilendirilir. Osiris ile ilgili efsanelerde , adı çok sık geçmese de, Anubis’in önemli bir yeri vardır. İlk olarak Anubis daha önce de gördüğümüz gibi dünyanın fethine Osiris ile birlikte çıkmıştır. Ancak bu fetih savaşla yapılan istila anlamına değil, insanların uygarlaştırılması anlamına gelmektedir. Aslında bu efsaneden yola çıkarak , Anubis , tanrıların insanları eğitmesinde önemli rol oynayan varlıklardan bir olarak karşımıza çıkar. İkinci olarak da Anubis Osiris’in ölümünden sonra onun “vücudunun” korunması işini üstlenir. İlk olarak bu görevi olan Anubis zamanla Osiris’in cenazesi ile olan ilgisinden dolayı ölü kültleri ile ilgili bir özellik kazanmış ve mumyalama ve ölünün yargılanması ile ilgili yol gösterme görevleri gibi görevler üstlenmiştir.



Osiris döndüğünde ülkesini , İsis’in başarılı yönetimi sayesinde , çok iyi durumda bulur.

Ancak bu dönem uzun sürmez. Tahta geçmeyi arzulayan , fakat Osiris’in yokluğunda dahi hüküm süremeyen Seth , Osiris’i yok etmek için bir plan hazırlamıştır. Bu plana göre Seth , Osiris’in ölçülerine göre bir sandık hazırlatır ve sandığı en değerli taşlarla süsletir . Seth , bundan sonra kendisine yardım eden yetmiş iki kişiyle birlikte planını uygulamaya koyulur .

Seth büyük bir yemek verir ve Osiris’i de çağırır. Osiris hiç bir şeyden şüphelenmeyerek yemeğe gider. Yemek sonunda Seth , sandık kimin ölçülerine uyarsa , sandığın sahibinin o olduğunu söyler. Denemek için herkes sırayla sandığın içine yatar. Sıra Osiris’e gelmiştir. Osiris yatar yatmaz Seth sandığı çiviler , eritilmiş kurşunla lehimler ve Nil nehrine atar. Böylece Seth planını uygulamıştır. Bu olay “ Osiris’in krallığının yirmi sekizinci yılında , Athyr ayının on yedisinde olmuştur.

İsis bunu duyunca , üzüntüsünden saçlarını keser , elbiselerini parçalar ve Osiris’in kapatıldığı sandığı aramaya çıkar.

Osiris’in kapatıldığı sandık , Fenike’ye , Byblos kentine kadar sürüklenmiş ve burada karaya vurmuştur. Karaya çıktığı yerde ise süratle büyüyen bir ağaç sandığı gövdesinin içine almıştır.

Byblos Kralı Malkandros bu ağacı gördüğünde hayran kalır ve ağacı kestirerek sarayına sütun olarak diktirmeye karar verir. Ağaç kesildiğinde çok güzel bir koku çıkarmıştır.

Bu olay Isis’in kulağına kadar gelmiştir. İsis durumu anlar ve Malkandros’un sarayına gider. Burada önce Astarte’nin çocuğunun dadısı olur.

İsis bir gün çocuğu ölümsüz yapmak ister ve bu amaçla çocuğu ölümsüzlük ateşine batırır. Bunu gören kraliçe çığlıklar atarak İsis’i engeller. İsis artık kendini tanıtmak zorunda kalır. Daha sonra Kral Malkandros’dan izin alarak ağacın gövdesini açar ve içinden sandığı alır.

İsis sandığı vatanına geri getirdikten sonra , Buto şehrine , oğlu Horus’un ziyaretine giderken sandığı , güvenli zannettiği bir yere saklayarak bırakır. Gece dolunayda avlanan Seth sandığı bulur ve Osiris’in bedenini tanır. Bunun üzerine , Seth Osiris’in bedenini 14 parçaya ayırır ve bu parçaları Mısır toprakları üzerine dağıtır.

Bunu duyan İsis papirüs ağacından yapılma bir tekneye biner ve bütün Mısır’ı dolaşarak Osiris’in bedeninin parçalarını toplar ve parçaları her bulduğu yere bir tapınak diker. Bu yüzden Mısır’ın bir çok yerinde , içinde Osiris’in cesedinin bulunduğu söylenen bir çok tapınak vardır.

Efsanenin sonunda ise Osiris’in oğlu Horus Seth’i yener . Yeniden canlanan Osiris artık bu dünyada yaşamak istemez ve hükmetmek için ölüler ülkesine gitmeyi tercih eder. Burada yine Anubis ile birlikte olacaktır. Anubis ölüleri yargılanması için Osiris’e getirecektir.

Efsanenin klasik yorumuna göre Osiris aslında diğer bahar ve toprak kültleri ile ilgili efsanelerde olduğu gibi doğanın ölümünü ve ilkbaharda yeniden canlanmasını temsil etmektedir. Başka yorumlara göre Osiris’in yazın kuruyan Nil Nehri’ni temsil ettiği ya da günlerin uzayıp kısalmasını belirttiği söylenebilir.

Daha önce de edebiyat tarihinde örnekleri görüldüğü gibi Plutarkhos , diğer Yunan yazarları gibi, efsaneyi biraz tahrif etmiş olsa da varolan bir efsaneyi anlattığı kesindir. Zaten piramit metinlerinde ve Ölüler Kitabı’nda buna benzer motiflerin yer alması bunu kanıtlamaktadır.

Ancak her efsanede olduğu gibi bu efsanede de daha derin anlamlar olduğu kesindir.

Bu efsaneyi dikkatle incelersek başka bir yerden gelen bir kişinin yanında diğerleri ile birlikte insanları eğittiğini ve daha sonra da kardeşi ( ya da onunla birlikte gelen diyelim) tarafından öldürüldüğünü fakat vücudunun (belki de kurduklarının) bir başkası (Anubis) tarafından korunduğunu görüyoruz. Bir bilim-kurgu romanı gibi gözükse de bu efsanenin geçmişte olan ve gelecekte de olması olası bir olaya atıfta bulunduğu görülmektedir. Dışarıdan gelen eğiticilerin , Erich Von Daniken’e rağmen, uzaylılar olması da gerekmemektir. Daha ileri bir uygarlıktan gelip Mısır halkını eğitmiş başka toplulukların olması da olası bir durum olarak gözükmektedir.

Bu efsanede bir ilginç nokta da bir tanrının , Osiris’in o sandığa sahip olma isteği ve sandığın tam olarak ona tıpatıp uyduğunu düşündüğü an onun içinde hapis olmasıdır. Bu bizim de sık sık içine düşebileceğimiz bir durumdur. Her zaman karşımıza biz cazip gelebilecek “sandıklar” çıkabilir. Hatta biz bunların tam bize uygun olduklarını düşünebiliriz. İşte o andan itibaren de onun esiri olabiliriz. Sonunda bu sahte cennet bizim sonumuz olabilir.

Sonuçta bu efsane için bir çok yorum olabilmektedir. Belki sizin yorumunuz da farklı olabilecektir. Ancak şunu her zaman göz önünde bulundurmak gerekir. Efsaneler her zaman geçmişte olan ya da olduğu varsayılan olayları anlatmazlar. Bazen de gelecek hakkında fikir veriler.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
antik, eski, medeniyeti, mısır


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 14:18.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.