Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Spor Dünyası > Futbol | Diğer Futbol Kulüpleri > Fenerbahçe

Fenerbahçe Ne Mutlu Seni Sevene


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 26.01.2009, 07:53   #11
Çevrimdışı
uur
Tam Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 100 Yıllık Şanlı Tarihiyle Fenerbahçe

Fenerbahçenin ilk oyuncuları
Enler

1-Türkiye'de kurulmuş kulüplerin içinde, kuruluş amaçlarında, "vatanın korunması" maddesini ilke olarak kuruluş tüzüğüne almış olan tek spor kulübüdür. 1913 yılında Osmanlıca olarak yazılmış orijinalinde yapılan araştırmalarda, kulübün kuruluş amacının belirtildiği tüzüğün ikinci maddesinde, "Fenerbahçe Kulübü'nün kuruluş amacı; vatan gençlerini, vatanın korunmasına ve askeri seferberliklere hazırlamaktır" yazısı yer almaktadır.
2-Atatürk'ün, stadına büstünün konmasına izin verdiği tek kulübümüzdür.
3-13 Kasım 1918'de Türkiye'nin işgal yıllarında düşman takımlarıyla 50 maç yapan, bunların 41'inde galip gelip, 4'ünde berabere kalan ve Anadolu'da cephede savaşan askerlerimize ve Türk halkına moral olan tek takım Fenerbahçe.
4-Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda, işgalcilere karşı hem cephede hem de saha da mücadele veren ve 1923 yılında düzenlenen General Harrington Kupası maçında İngiliz karmasını yenerek kupayı alan ve İngilizleri İstanbul'dan eli boş yollayan tek Türk takımı Fenerbahçe.
5. Fenerbahçe tarihinde 84 kez resmi lig ve kupa şampiyonu olup en çok şampiyon olan takım olmuştur.
6. Fenerbahçe Resmi ve Resmi olmayan Kupalarla Türkiye'de en fazla Kupaya sahip olan takımdır. (Futbol: 127 kupa)
7. Fenerbahçe Türk Futbol Federasyonu'nun kuruluş tarihinden bu yana yapılan resmi şampiyonalarda en fazla şampiyon olan takımdır. (1923'den bu yana)
8. Fenerbahçe ayrıca tüm sporların toplam kupalarında da Türkiye'de en fazla kupaya sahip olan kulüptür.
9. Fenerbahçe İstanbul Şildi için düzenlenen turnuvalarda en çok şampiyon(4) olup şildin nihai sahibi olmaya hak kazanan tek takımdır.
10. Fenerbahçe Donanma Kupası'nı en çok kazanan takımdır.(4)
11. Fenerbahçe Milli Küme'de en çok şampiyon olan takımdır.(6)
12. Fenerbahçe Başbakanlık Kupası'nı en çok kazanan takımdır.(8)
13. Fenerbahçe Atatürk Kupası'nı en çok kazanan takımdır.(2)
14. Fenerbahçe Türkiye Futbol Birinciliği'nde en çok şampiyon olan takımdır.(3)
15. Fenerbahçe İstanbul Futbol Ligi'nde en çok şampiyon olan takımdır.(16)
16. Fenerbahçe İstanbul Futbol Ligi'nde bir maçta en çok gol atan takımdır.(1930-31 Fenerbahçe:16 - 0: Anadolu)
17. Fenerbahçe bir sezonda en çok kupa kazanan takımdır.1967-1968 yılında tam 5 kupa birden kazanarak ulaşılması güç bir rekor kırdı.(Lig Şampiyonluğu, Türkiye Kupası, Cumhurbaşkanlığı Kupası, Spor-Toto Kupası ve Balkan Kupası)
18. Bir kulüp başkanının döneminde futbolda en çok kupa kazanan takımdır. (Şükrü Saracoğlu : 21 kupa)
19. Fenerbahçe bir sezonda en az gol yiyerek şampiyon olan takımdır.1922-1923 sezonunda hiç gol yemeden şampiyon olup bir DÜNYA REKORU kırdı.
20. Fenerbahçe ayrıca 1969-1970 sezonunda 30 maçta kalesinde sadece 6 gol görerek, en az gol yiyen tek takım oldu. Maç başına 0.2 gol yiyen Rumen Datcu da muhteşem bir performans göstererek, Türk futbol tarihine ismini yazdırdı.
21. Fenerbahçe 1988-1989 Sezonunda Rakip Kalelere 36 maçta tam 103 gol göndererek Türk futbol tarihinde bir sezonda en fazla gol atan takım unvanına sahip oldu.
22. Fenerbahçe üst üste 4 kere gol kralı çıkaran tek takımdır
23. Fenerbahçe tüm zamanların en çok lidelik koltuğuna oturan takımı.
24. 1988-1989 sezonunda 36 maçta, elde ettiği 29 galibiyet, 6 beraberlik ve 1 mağlubiyet ile %88.8 başarı ortalaması yakala***** en iyi performansa sahip takım olmuştur.
25. Fenerbahçe 48 sezonun 15'inde ligin en az gol yiyen takımı oldu.(GS:12 BJK:12)
26. Fenerbahçe 48 sezonun 19'unda ligin en fazla gol atan takımı oldu.(GS:16 BJK:6)
27. Fenerbahçe 48 sezonun 22'sinde ligin en az yenilen takımı oldu.(GS:16 BJK:12)
28. 2005-2006 sezonunda Türkiye Liginde en iyi ilk yarı performansına sahip takımdır.(18 takımlı liglerde-14 galibiyet ve 3 beraberlikle başarı ortalaması: %91,2)
29. Fenerbahçe 1988-89 sezonda +75 averajıyla en iyi averaja sahip olan takımdır.
30. Fenerbahçe ligde bir sezonda en fazla puan topla***** şampiyon olan takımdır.(1988-1989 sezonunda 36 maçta 93 puana sahip olmuştur. Puan Ortalaması:2,58)
31. Fenerbahçe ligde en çok ilk ikiye girerek şampiyonluk mücadelesi veren takımdır.(FB:31,GS:25,BJK:23,TS:13)
32. Fenerbahçe dört büyükler içerisinde en az şampiyonluk hasreti çeken tek takımdır.(6 sezon)
33. Kazandığı toplam kupalarda kendinden sonra gelen Galatasaray'ı en çok yenen ve Galatasaray'a en çok gol atan takımdır.
34. Ligde bir maçta en çok penaltı atan takımdır. (1986-87 sezonunda Fenerbahçe-Eskişehirspor maçında Fenerbahçe 4 gol atmıştır.)
35. Ligde bir maçta en çok penaltı atan futbolcuya sahiptir. (1986-87 sezonunda Fenerbahçeli Zafer Tüzün, Eskişehirspor'a karşı 4 atışı da gole çevirdi.)
36. Futbolcusu bir maçta en çok gol atan takımdır. (Tanju Çolak, 6 gol, Fenerbahçe - Karşıyaka: 7-1, 1992-1993 sezonu, 14.hafta)
37. Fenerbahçeli Tuncay Şanlı Manchester United takımına bir maçta 3 gol atan tek oyuncu olmanın yanında, Şampiyonlar Ligi'nde 1 maçta en çok gol atan Türk oyuncu olarak tarihe geçmiştir.
38. Fenerbahçe milli takıma en çok kaptan veren takımdır.(166 kere)
39. Fenerbahçe en çok milli olan futbolcuya sahip takımdır. (Rüştü Reçber)
40. Fenerbahçeli Rüştü Reçber, UEFA’nın düzenlediği “2002 yılının en iyileri” anketinde, 2002 yılının en iyi kalecisi seçildi.
41. Aynı sezon A, B ve Genç Takımı yenilgisiz 3 İstanbul Şampiyonluğu birden kazanan tek kulübümüzdür. (1932-1933 Sezonu)
42. Bir futbolcusu, yabancı bir milli takımı çalıştıran tek kulübümüzdür. (Koço Negroponti, Yunanistan)
43. Atletizm'de uluslararası yarışmalar düzenleyen tek kulübümüzdür.
44. Atletizm'de takım halinde yurtdışına çıkan tek kulübümüzdür. (Atina, 1951)
45. Atletizm'de Avrupa Şampiyonu olan tek kulübümüzdür. (1993)
46. Atletizm'de en çok kupa kazanan takımdır. (67)
47. Atletizm'de üst üste en çok şampiyon olan takımdır. (10)
48. Olimpiyat Oyunları'nda madalya kazanan tüm Türk atletlerinin mensup olduğu kulüptür. 1948 Londra Olimpiyatlarında 3 adım atlamada Ruhi Sarıalp bronz madalya ve 2004 Atina Olimpiyatlarında çekiç atmada Eşref Apak bronz madalya kazanmıştır.
49. Olimpiyat Oyunları'nda ***sta final oynayan tek Türk atletinin mensup olduğu kulüptür. 2004 Atina Olimpiyatlarında 48kg.'da Atagün Yalçınkaya gümüş madalya kazanmıştır. 17 yaşında final oynayan sporcu, Muhammet Ali'den sonra olimpiyatlarda final oynayan en genç ***sör unvanını da aldı.
50. Basketbolda bir maçta en fazla sayı atan oyuncu Fenerbahçeli Erman Kunter'dir. (153 sayı Fenerbahçe formasıyla Hilalspor'a-1988)
51. Basketbolda bir devrede en fazla sayı atan oyuncu Fenerbahçeli Erman Kunter'dir. (81 sayı Fenerbahçe formasıyla Hilalspor'a-1988)
52. Basketbolda bayanlarda Türkiye Kupası'nı en çok alan takımdır. (6 kere)
53. Kürekte en çok şampiyon olan ve en çok kupa kazanan takımdır.
54. Kürekte üst üste en çok şampiyon olan takımdır.(6 kere)
55. Kurulduğundan bu yana adına en çok şarkı bestelenen takımdır. Ayrıca hakkında en çok kitap ve ansiklopedi yazılan kulüptür.
56. Kurulduğundan bu yana en çok plak, kaset ve cd'ye sahip olan kulüptür.
57. Türkiye'nin en zengin spor kulübüdür. (Stat, Tesisler, Fenerium, Taraftar Kart, Sponsorluk, Televizyon, Reklam gelirleri vs.)
58. Türkiye'de en çok vergi veren kulüp Fenerbahçe Spor Kulübü'dür
59-Fenerbahçe Türkiye Süper Ligi maçlarında kendi sahasında oynadığı 24 maçı üst üste kazanan tek takım oldu.



İlklerimiz

1- Cemiyetler kanununa göre kuruluşu resmen tescil olunan ilk Türk spor kulübüdür.
2-Fenerbahçe Türkiye Profesyonel 1. Futbol liginde ilk şampiyonluğu yaşayan takımdır.
3. Milli Küme'de ilk şampiyonluğu yaşayan takımdır.
4. Donanma Kupası'nı ilk kazanan takımdır.
5. İstanbul Şildi'nde ilk şampiyonluğa ulaşan takımdır.
6- Kupa Galipleri Kupası'na katılan galibiyet alan ve tur atlayan ilk Türk takımıdır.
7- UEFA Kupası'na katılan ve galibiyet alan ilk Türk takımıdır.
8- Balkan Kupası'na katılan galibiyet alan ve tur atlayan ilk Türk takımıdır.
9- Avrupa Kupalarında deplasman galibiyeti alan ilk Türk takımıdır. (ŞKK 1959-60 / Csepel SC 2-3 Fenerbahçe)
10- Avrupa Kupalarında maç yaparak tur atlayan ilk Türk takımıdır. (1959-60 Şampiyon Kulüpler Kupası)
11- Kupa Galipleri Kupası'nda Çeyrek Final oynayan ilk Türk takımıdır. (1963-64 Kupa Galipleri Kupası)
12- 1967 yılında Balkan Kupası'nı alarak Türk futbol tarihinde, uluslararası resmi bir organizasyonda şampiyon olan ilk Türk Spor Kulübü olmuştur. (1966-1967 Balkan Kupası Şampiyonu Fenerbahçe)
13- 15 Mart 1959 yılında Türkiye 1. Ligindeki ilk penaltıyı Fenerbahçeli Lefter Küçükandonyadis atmıştır. (Beykozspor 1 - 2 Fenerbahçe)
14- Türk Futbol Federasyonu'nun "Altın Şeref Madalyası"nı alan ilk futbolcu Fenerbahçeli Lefter Küçükandonyadis'dir.
15- Bir milli maçta en çok gol atan ilk futbolcu unvanını Fenerbahçeli Zeki Rıza Sporel elde etmiştir. (1924 yılında Fillandiya'yı 4-2 yendiğimiz maçın tüm gollerini atmıştır.)
16. Fenerbahçeli Can Bartu Türk milli takımı formasını hem basketbol hem de futbol dallarında giyen ilk ve tek sporcudur.
17. Türk futbol tarihinde Fenerbahçeli Mehmet Aurelio milli takımda forma giyen ilk ve tek Brezilya asıllı Türk futbolcudur.
18. İlk plonjonu yapan kalecinin mensup olduğu takımdır.
19. Bir futbolcusu için jübile düzenleyen ilk kulübümüzdür. (Lefter Küçükandonyadis - 1964)
20. Bir futbolcusu Dünya Karmasında oynayan ilk kulübümüzdür. (İsa Ertürk)
21. Bir spor dalında ülkemizi ilk kez takım halinde temsil eden kulübümüzdür. (1930 Balkan Tenis Şampiyonası)
22. Uluslararası yarışmalarda birinci gelen ilk Türk kürekçin mensup olduğu kulüptür. (Tonguç Türsan, 1954)
23. Basketbolda 1956 yılında yapılan Gençler Türkiye Şampiyonası'nda birinciliği ilk Fenerbahçe kazandı.
24. Basketbolda Türkiye Kupasını alan ilk takım Fenerbahçe'dir. (1966-67)
25. Basketbolda Avrupa Kupalarında bir sezonda hem erkek hem bayan takımı birden Final Four oynama başarısını gösteren ilk ve tek Avrupa kulübü Fenerbahçe'dir.
26. Basketbolda Avrupa Kupalarında maç yapan ilk kulüptür
27-Fenerbahçe 1996-1997 yıllarında ilk kez katıldığı şampiyonlar liginde, Kendi sahasında 40 Yıl (56 maç) hiç yenilmeyen İngiliz takımı Manchester United'i deplasmanda Boliç'in 78. Dakikada attığı golle yendi.
28- Süper Lig'de bir sezon boyunca kendi evindeki bütün maçları kazanan ilk takım olmuştur. (2000-2001 sezonu / 17 galibiyet)
29-. Fenerbahçe ebedi puan cetvelinde 1000 gol ve 2000 gol barajına ulaşan ilk takımdır.
30-Bir futbolcusu için jübile düzenleyen ilk kulübümüzdür. (Lefter Küçükandonyadis - 1964)
31-Bir futbolcusu Dünya Karmasında oynayan ilk kulübümüzdür. (İsa Ertürk)
32-Bir spor dalında ülkemizi ilk kez takım halinde temsil eden kulübümüzdür. (1930 Balkan Tenis Şampiyonası)
33-Uluslararası yarışmalarda birinci gelen ilk Türk kürekçisinin mensup olduğu kulüptür. (Tonguç Türsan, 1954)
34-. Türkiye'de kulüpler bazında, UEFA'nın 5 yıldızlı stadyumları arasında yer alan ilk ve tek stadyum Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu'dur.
35-. Türkiye'de ilk defa stadyumunda elektronik skorbord kullanan kulüptür.
36- Türkiye'de ilk defa stadyumunda elektronik reklam panosu kullanan kulüptür.
37- Türkiye'de atılan gollerden sonra golü atan futbolcunun isminin stadyumda anons edildiği ilk futbol takımıdır.
38-Tarihi Spor Müzesi olan ilk ve tek spor kulübüdür.(Bu müze mumyalarla sahnelenen bölümleriyle, diğer spor kulüplerinin müzelerine göre dünyada bir ilk olma özelliğine sahiptir.)
39-Türkiye'nin özel televizyonu FB TV olan ilk spor kulübüdür.
40- Türkiye'de gazete çıkaran ilk ve tek kulüptür. (Fenerbahçe Gazetesi)
41-Türkiye'nin internette Fenerbahçe ile ilgili sitesi bulunan ilk spor kulübüdür
42-Türkiye'de tüm ticari faaliyetlerini bir CEO'ya bağlı olarak düzenleyen ilk kulüptür.
43-Türkiye'nin taraftarının özel günü DÜNYA FENERBAHÇELİLER GÜNÜ olan tek kulübüdür. Her yılın Temmuz ayının 19. Günü 19.07
44-Stat mülkiyetine sahip ilk spor kulübü
45- Türkiye'de ilk defa çift taraflı formayı kuruluşunun 100. Yılında Fenerbahçe Spor Kulübü yapmıştır.
46- Dünyada ve Türkiye'de özel günü olan ilk ve tek kulüptür. (Dünya Fenerbahçeliler Günü)
47- Türkiye'nin ilk kadın otomobil yarışçısı Fenerbahçeli Samiye Burhan Cahit Morkaya olmuştur. (1932)
  Alıntı ile Cevapla
uur'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 07:54   #12
Çevrimdışı
uur
Tam Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 100 Yıllık Şanlı Tarihiyle Fenerbahçe

Müzemiz




Türkiye’nin Kupa Rekortmeni

Fenerbahçe Spor Kulübü, kupa konusunda, rakiplerine büyük üstünlük sağlamıştır. Halen faal olan spor dalları dışında, artık yapılmamakta olanlarda da bir çok şampiyonluklar ve kupalar kazanmıştır. Kurtuluş Savaşımız sırasında, işgal kuvvetlerinden oluşan ekiplerle de sık sık karşılaşan Futbol Takımımız, aldığı galibiyetlerle, Türk halkına moral vermiştir. Fenerbahçe Spor Kulübü futbol takımının, halen kırılamamış bir çok rekoru bulunmaktadır. Fenerbahçe Spor Kulübü’nün başarıları yalnızca futbolla sınırlı değildir. Olimpiyatlarda, güreş dışında alınan ilk altın madalya da, Fenerbahçeli bir atlet olan Ruhi Sarıalp’ten gelmiştir. Atletizm dalında takım halinde Avrupa Şampiyonu olan tek kulüp Fenerbahçe’dir.



FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ MÜZESİ

Önce tarihi olmak, sonra bu tarihe sahip çıkmak, ve nihayet bu tarihi kültüre dönüştürerek onu yarınlara aktarma çabası içinde bulunmak, her kuruluşa nasip olacak bir övgü değildir. İşte; Fenerbahçe Spor Kulübü, sayısız zaferlerle ve sayısız gururlarla dolu olan şanlı kulüplerinin tarihlerini, dünyanın sayılı spor müzelerinden birini kurabilme becerisi içinde yılların ötesine en yakışır bir biçimde taşınmalarını gerçekleştirmiş, yeni müzesini ise önce tarihe, sonra da değerli spor ve sanatseverlere kazandırmıştır.

Başlangıcımız olan 1899 yılından beri, ne mutlu bu şanlı kulüp için kanını canını, hizmetini terini vermiş tüm o şehitlere, sportmenlere, insanlara ki; böylesi bir kulübün müzesi şeklindeki geleceğe açılacak mabedinde ölümsüzleşeceklerdir. Ve de yine ne mutlu bu mabedi gezecek olan tüm insanlara ki; bir tarihin içinde böylesi gururlarla dolu bir kulübe sahip olmalarındaki haz ile şerefleneceklerdir...

Tarih; “Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi” sayesinde, bu kulübün geçmişi ve geleceği ile övünecek her Fenerbahçe’liye, bu gururlarını ilelebet yaşatma şansını veren Sayın Başkan Aziz Yıldırım ve Yönetim Kurulu Üyeleri’ni her dem şükranla anacaktır.



Müzenin Yeri ve Bölümleri;
Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu Maraton Tribünü alt tarafında bulunan Fenerium’un karşı salonunda, 980 m2lik bölümde yer alan Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi’nde, şu bölümler bulunmaktadır;
1.......Dünya’da futbolun doğuşu ile ilgili özet dokümanların sunulduğu bir bölüm,
2.......Fenerbahçe Spor Kulubü’nün, 1907 yılında Nurizade Ziya Bey başkanlığındaki üç kurucu üyemiz tarafından ilk kuruluş toplantısının gerçekleştirildiği ve mumyalarıyla canlandırıldığı odanın, döneminin eşyaları ile sunulduğu bölüm,
3..... Fenerbahçe Spor Kulübü’nün, 1899 tarihindeki “Black Stocking” ismi altında kuruluş teşebbüsü dahil, günümüze değin her dönemde kullandığı formalar, çoraplar, futbol ayakkabıları, vs. giysi çeşitleri ve meşin topların sergilendiği bölümler,
4..... Atamızın 3 Mayıs 1928 günü kulübümüzü ziyaretinin ve kulüp şeref defterini imzalama anının (mumyalı olarak) canlandırıldığı bölüm,
5…. İşgal dönemi sırasında Kurbalıdere’deki lokalimizden, cepheye silah kaçırılma anının mumyalarla canlandırdığı bölüm,
6….İşgal yıllarında, İşgal Kuvvetleri’ne karşı kazanılmış olan ve “Milliyetçi Karşı Çıkış Harekatı”nın ilk simgesi niteliğindeki “Harrington Kupası”nın, İşgal Orduları ile yapılan futbol müsabakalarının orijinal fotoğrafları eşliğinde sergilendiği özel bölüm,
7....Fenerbahçe Spor Kulubü’nün, yeni bulunmuş olan (1329/1913 ve 1339/1923 ) ilk iki nizamnamesinin asılları ile, Osmanlıca’dan günümüz Türkçesine çevirilerinin sergilendiği özel bölüm,
8... Kuruluştan itibaren kulübümüzün tüm branşlarındaki başarılarını simgeleyen kupaların, şiltlerin ve özel madalyaların sergilendiği bölümler,
10… Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kuruluşundan itibaren bulunmuş, belgelerin, beratların, eski üye kartlarının, eski lisansların ve eski müsabakalardan fotoğrafların tarihsel bir sıra içinde sergilendiği bölümler,
11… Fenerbahçe Spor Kulübü ile ilgili, gerek kulüp özel arşivinde yer almış ve gerekse de isimleri altlarında yazılı özel kişiler tarafından bağışlanmış eski maç biletleri, eski kulüp piyango biletleri, ve sair ephemeral materyallerin sunulduğu bölümler,
12.....Union Club Sahası’ndan Şükrü Saraçoğlu Stadyomu’na kadar, stadın evrelerinin fotoğraf ve maket ile sunulduğu bölüm,
13….Eski maç ve gösterilerden filmlerin devamlı olarak sunulduğu “Sinema Odası”
14..... Kulüp tarihi ile ilgili bilgileri içeren kitapların yer aldığı, “Arşiv ve Kütüphane Bölümü” (Bilgisayar ağı eşliğindeki istatistiki bilgilerin sunulabilmesi için çalışmalar devam etmektedir)




FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ MÜZESİ’NDEN ÇAĞRI:
Yıllar boyunca kazanılmış, terlerle, kanlarla, gözyaşlarıyla sulanmış bu gurur tablolarının yine yılların ötesine en yakışır biçimde taşımak bizlerin önce görevi sonra da onları kazandıranlara karşı da kutsal borcudur. İşte bu noktada, Fenerbahçe Spor Kulübü’ne gönül vermiş olan bizlerin, de yarınlara karşı olan görevi başlamakta, kendimizin veya tanıdığımız kişi ya da kuruluşların, ellerinde bulunan spor alanında kazanılmış kupa, şilt, madalya, plaket, rozet, fotoğraf, bilet basılı eser ve sair hatıra mahiyetinde her türlü dokümanları, kulübümüze kısa zamanda ulaştırmaları hususunda yardımları gerekmektedir. Müzemizde, belgelerin altında isimleri ile yer alacak olan bu arşiv sahipleri, yaptıkları bu hizmet ile tarihimize ışık tutacaklarının yanı sıra, başka kişilere de örnek olmaları bakımından yarınlarda hayırla anılacaklardır. Saygılarımızla…

Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu
Tarih, Arşiv ve Müze Kurulu Başkanı
(Müracaat : Fenerbahçe Müzesi 0216 /4495667’ 2028)





Futbol Şampiyonlukları

Futbolda, Türkiye’nin en çok kupa kazanan kulübü Fenerbahçe’dir. Takımımız, eski adıyla Türkiye Birinci Ligi, yeni adıyla Birinci Süper Lig’de 17 kez şampiyonluk sevincini yaşamıştır. Kupalarının arasında 16 İstanbul Ligi, 12 TSYD, 6 Milli Küme, 4 İstanbul Şildi, 1 İstanbul Kupası, 3 Türkiye Futbol Şampiyonası, 1 Spor-Toto, 4 Donanma, 8 Başbakanlık, 4 Türkiye, 2 Atatürk, 6 Cumhurbaşkanlığı Kupası bulunmaktadır.
  Alıntı ile Cevapla
uur'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 07:55   #13
Çevrimdışı
uur
Tam Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 100 Yıllık Şanlı Tarihiyle Fenerbahçe

Fenerbahçe'nin şampiyonluk yaşadığı teknik direktörler şöyle:

Ignace Molnar (Macar) (1959, 1967-68)

Laszlo Szekely (Macar) (1960-61)

Miroslav Kokotoviç (Yugoslav) (1963-64)

Oscar Hold (İngiliz) (1964-65)

Tarian Ionescu (Rumen) (1969-70)

Waldeira Parreira Didi (Brezilyalı) (1973-74, 1974-75)

Tomislav Kaleperoviç (Yugoslav) (1977-78)

Branko Stankoviç (Yugoslav) (1982-83)

Todor Veselinoviç (Yugoslav) (1984-85, 1988-89)

Carlos Alberto Parreira (Brezilyalı) (1995-96)

Mustafa Denizli (2000-2001)

Christoph Daum (Alman) (2003-2004,2004-2005)

Arthur Antunes Coimbra “Zico” (Brezilyalı) (2006-2007)
  Alıntı ile Cevapla
uur'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 07:56   #14
Çevrimdışı
uur
Tam Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 100 Yıllık Şanlı Tarihiyle Fenerbahçe

Tesisler


FENERBAHÇE ŞÜKRÜ SARACOĞLU STADYUMU
50.530 oturma kapasiteli stadyum, son inşa edilen Fenerium Tribünü ile 2006 yılının Nisan ayında tamamlanarak hizmete girdi. Teknolojinin tüm yeniliklerinin kullanıldığı stadyum, sadece Türkiye’de değil, Avrupa’daki bir çok stadyumdan modern donanıma sahip olarak dünya stadyumlarının yanında yerini aldı.
Telefon : 0216- 449 56 67





FARUK ILGAZ TESİSLERİ
Fenerbahçe Spor Kulübünün sosyal tesisleri olarak 15.05.1969’da açıldı. Daha sonra, Aziz Yıldırım’ın başkanlığı döneminde yeniden inşa edildi ve 21 Ocak 2004 yılında yeni ve çağdaş haliyle hizmete girdi.
Telefon : 0216- 550 1907





SAMANDIRA TESİSLERİ
1997 yılında başlayan inşaat, Aziz Yıldırım’ın başkanlık dönemi içerisinde, 2000 yılında tamamlanarak, modern görünümü ve çağdaş altyapısı ile hizmete girdi.
Telefon : 0216- 311 62 25






MERKEZ YÖNETİM BİNASI
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün yönetildiği Fenerbahçe Adası’ndaki Kulüp Merkez Binası, 24.04.1996’da açıldı. 05.06.2006 tarihine kadar kulübümüz buradan yönetildi. 05.06.2006 tarihinde tüm idari birimler Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumundaki yeni merkezine taşındı.
Telefon : 0216 542 1907





DEREAĞZI METİN AŞIK KAMP TESİSLERİ
1989 tarihinde hizmete girdi. 2003 yılında mevcut saha suni çim ile kaplandı ve tartan pist hizmete girdi.
Telefon : 0216 418 33 07





ALTYAPI TESİSLERİ
1999 yılında hizmete girdi. Özellikle Futbol Altyapısı ile ilgili kamp merkezi yemekhaneleri ve idari birimleri ile modern görüntüye kavuştu.
Telefon : 0216- 418 33 07





KAPALI SPOR SALONU
(Basketbol ve Voleybol)
Münir Nurettin Selçuk Caddesi Kızıltoprak adresinde 24.02.2001’de yeniden düzenleme yapılarak hizmete açıldı. İlk açılış yılı 1982.
Telefon : 0216- 347 84 38





FİKİRTEPE TESİSLERİ
Yumurtacı Abdi Bey Caddesi, Kadıköy adresinde faaliyet gösteren Fikirtepe Tesislerimiz Altyapı ve Futbol okullarına ağırlıklı olarak hizmet veriyor 01.07.1998’de açıldı.
Telefon : 0216- 0216 565 54 21 – 26




KAYIŞDAĞI TESİSLERİ VE FENERBAHÇE KOLEJİ
Fenerbahçe Eğitim Kurumları. Uslu Caddesi Yunus Sokak No.1 Kayışdağı adresinde 30.01.1995’te açıldı. Ana, İlköğretim okulu ve Lise eğitiminde kısa sürede kendisine iyi bir yer edinen kolejimizde ayrıca altyapı ve futbol okullarımız için çim saha bulunuyor.
Telefon : 0216 - 466 62 00





VEFA KÜÇÜK KAPALI YÜZME HAVUZU
Fenerbahçe Adasında 16.07.1999’da açıldı. Yüzme Şubesi tarafından kullanılan Kapalı Spor Salonumuzda sabah 06.00’dan itibaren çalışmalar başlıyor. Havuzun alt bölümünde büyük bir galeri bulunuyor.
Telefon : 0216 345 05 35
  Alıntı ile Cevapla
uur'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 07:56   #15
Çevrimdışı
uur
Tam Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 100 Yıllık Şanlı Tarihiyle Fenerbahçe



TAM OLİMPİK AÇIK YÜZME HAVUZU
Fenerbahçe Adasında 2004 yılında hizmete giren tam olimpik açık yüzme havuzumuz, son teknoloji ile üretilen yeni bir panel sistemi ile su içinde iki bölüme ayrılabiliyor.. Yüzme Şubesi ve yaz aylarında üyelerimiz tarafından kullanılması da düşünülen havuzun alt bölümünde şubemiz için bir kamp merkezi bulunuyor.
Telefon : 0216 345 05 35





FENERBAHÇE TODORİ TESİSLERİ
Fener Kalamış Cad. No: 46 Kalamış /Kadıköy adresinde faaliyet gösteren Todori tesislerimiz 2005 yılında hizmete girdi.
Kalamış Todori Tesisleri öğlen saat 12’de servise başlayıp gece yarısına kadar hizmet vermektedir.
Rezervasyon için Telefon : 0216 450 20 44 – 45
  Alıntı ile Cevapla
uur'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 07:57   #16
Çevrimdışı
uur
Tam Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 100 Yıllık Şanlı Tarihiyle Fenerbahçe


Kadıköy ve Fenerbahçesi;
İstanbul’un Kadıköy yakası; Allah’ın, yeryüzünü yaratırken kesinlikle ayrıcalıklı davrandığı bir eşsiz yöre... Tarihlerin henüz 1900 yılına ulaşmadığı İstanbul’da, Kalamış’ıyla




Fenerbahçe’siyle, Caddebostan’ı Suadiye’si Moda’sı ile adeta bir rüya beldesi... Göz alabildiğine bomboş arsalarla yemyeşil çayırlara sahip bu yörede, doğanın insanları spor yapmak için sanki teşvik ettiği yıllar...

Ve de, İstanbul’un silüeti deniz üzerinde uzaklardan perde perde yansıyıp dalgalanırken, Fenerbahçe Burnu’nda yanıp sönerek yol gösteren bir fener Türk sporuna önderlik edeceği bir kulübe sembol olmanın da gururu içinde, Adalar’a, Marmara’ya, daha da ötesi uzak yıllara doğru aynı şevkle ışık saçacağı günlerin özlemi ile çakıp durmaya başlamıştı sanki... Ve de Kadıköy, o dönemlerde en güzel semti olan Fenerbahçesi’nin bağrından çıkaracağı takımını önce yakınlara, sonra da yarınlara armağan edeceği günleri bekliyordu gayri...




Kuşdili Çayırında İlk Futbol Oyunu;
İlk futbol oyununun, bugünkü anlamıyla ilk kez 1823 yılında İngiltere’de oynanmaya başlamasının üzerinden neredeyse yıllar ve yıllar geçmişti. Nihayet tarihler 1890’lı yıllara ulaştığında, Moda’da oturan İngiliz’ler de bu keyifli spordan iyice etkilenmiş ve o yemyeşil arsaların bulunduğu Kadıköy’ün geniş alanlarında, futbolu oynamaya başlamışlardı. Seyri çok keyifli bu oyunun, çevredeki Türk gençlerinde de ilgi uyandıracağı ve de bu sporu onlara sevdireceği pek tabii idi ve hatta da kaçınılmazdı. Ama ne var ki, o sıralarda süren monarşi rejimi nedeniyle Müslüman Türkler için cemiyet kurmanın ve hatta mevcut cemiyetlere dahi üye olmanın yasak olmasından dolayı, Kadıköy Çayırlarında top koşturan İngiliz gençlere yine ancak Rum gençleri eşlik edebilmekteydi. Yine de, hemen her akşamüstü bilhassa Kuşdili Çayırında yapılan bu futbol maçları ya da antrenmanları, Kadıköy halkının büyük bir kesiminin ilgisini çekmekte, genellikle akşamüstleri zevk için de olsa oynanan bu futbol oyunu için, Kalamış’tan, Moda’dan, Kuyubaşı’ndan, ve hatta Haydarpaşa civarlarından gelecek öbek öbek halkı, gününe ve hava durumuna göre küçük ya da büyük kümeler halinde bu oyunu seyretmeye yöneltmekteydi. Kadıköy halkının ekserisi ikindi sularında ayaklanır, günlerden Cuma ve Pazar değilse yani Kurbağalıdere’nin kenarındaki salaş tiyatroda Komik Hasan’ın tuluat kumpanyası oynanmıyorsa Kuşdili Çayırı’na doğru yola koyulurlardı. Yok, eğer günlerden Cuma ya da Pazar ise de, Moda’ya doğru ya da şimdiki Fenerbahçe Stadyumu’nun bulunduğu Papazın Çayırı’na doğru yola koyulurlardı (*1). Omuzdaş kılıklı, burma bıyıklı tüylü tüysüz gençler, yanlarında boy boy çocuklarla hanım nineler ve de orta yaşlı hatunlar, Arap bacılar, ahretlikler, kahvede pineklemekten usanan efendi kişiler, burada çayırı çepeçevre kuşatır, kadınlar getirdikleri kilimleri yayarlar, erkeklerin kimi toprağa bağdaş kurar, kimi büyükçe bir taşa oturur, kimi ayakta dururdu. Sucusu, dondurmacısı, kağıt helvacısı, simitçisi, baloncusu, Eyüp oyuncakçısı velhasılı satıcıların her çeşidi burada arzı endam eyler, burayı adeta panayır yerinden farksız kılardı. Ortadaki saha olacak alanda ise, kapı gibi gövdeli, başları açık, renk renk gömleklerinin kolları sıvalı, göğüsleri fora, bacaklarından dizkapaklarına kadar şortlu bir alay adam soluk soluğa koşuşurlar, birbirlerine çarpıp çarpıp, alt alta üst üste mecelleşirler, güya da top oynarlardı. Oynanan bu futbollardan örnek alan bazı gençler, Kadıköy’ündeki arsalarda ya da geniş çayırlarda onlar gibi top oynamaya heveslenir, karman çorman bir biçimde, bir harradır bir gürradır gider, topa en çok vuranla onu en havalara yükselten erbab sayılırdı. Ne var ki bir süre sonra, bir başka deyişle 1900’lü yıllara iyice yaklaşılmasıyla birlikte, Moda’da oturan İngiliz gençlerinin artık modern futbolu oynamaya başlamaları ve dolayısıyla da oynadıkları futbolu daha seyredilir bir halde sunmaları, kendilerini hayran hayran seyreden Kadıköy’lü gençlerin yüreklerinde birtakım kıpırdanmalara sebep oluyor, onlar gibi organize bir takım kurma isteklerini ise, vazgeçilemez bir tutkuya dönüştürmeye başlıyordu.



Kadıköy Football Association ;
1890’lı yıllarda İstanbul Moda’da yaşayan İngiliz ailelerinden La Fontaine, Giraud, Whittall, Charnaud, Pears, Armitage aileleri Kadıköy ve Moda’nın çayırlarında kendi aralarında bu oyunu yeni yeni oynamaya başladıklarında, İzmir’de yaşayan İngiliz aileleri, Bornova çayırlarında bu oyunu çoktan oynamaya başlamışlardı bile (*2). Zira sosyal ve idari bakımdan payitaht İstanbul’a uzak ve rahat iki şehir olan Selanik ile İzmir, 1870’li yıllarda Osmanlı’nın futbol oyunu için ilk taraftar bulduğu toprakları oluyor, futbol oyunu o dönemlerde dini inançların da etkisi ile Müslüman Türkler arasında gelişemediğinden, böylece de Osmanlı toprakları üzerinde ilk defa gayrimüslim ve levanten (ülkede yerleşmiş bulunan yabancı uyruklu) vatandaşlar tarafından oynanıyordu.

Moda’da futbolla tanışan ilk ailelerin İstanbul’da İngiltere elçiliği personeli görevlileriyle aralarında yaptıkları maç rekabetini, 1894 yılında İzmir’de “Football Club Smyrne”nin kurulması ile birlikte İstanbul - İzmir rekabeti izlemeye başlıyordu (*3). İzmir’de futbolun öncülüğünü yapan James La Fontaine, 1889 yılında İstanbul’a yerleştiğinde, Kadıköy’de İngilizlerin futbol-rugby karışımı bir oyun oynadıklarını görmüş ve onlarla kısa zamanda dostluk kurarak, daha iyi bildiği futbol oyununu onlara kabul ettirmişti. Tarihler 1897 yılını gösterdiğinde, James La Fontaine ve arkadaşları Kadıköy yakasında ilk kez bir futbol takımı olarak Kadıköy Football Association adı altında toplanıyor, takımı oluşturan İngiliz, Rum, Ermeni gençleri, genelde İstanbul’a sefere gelen İngiliz gemicilerle oynadıkları oyunlarını Kadıköy’ün çayırlarında sürdürüyor, ve her akşamüstü (ilk bölümde geniş bir biçimde sunduğumuz) o kalabalık izleyici kitlesine de seyrettiriyorlardı. Bu müsabakalar halkın öylesine ilgisini çekmişti ki “Football Association” takımı, iki yıl içerisinde “İzmir Karması” ile karşılıklı olarak futbol maçları yapmaya yönelmişti.



“BLACK STOCKING FC” Kuruluyor ;
Ne var ki, Sultan 2. Abdülhamid’in padişahlığının sürdüğü o dönemde, mevcut monarşi rejiminin korunması amacıyla Türk gençlerinin dernek kurmaları yasaktı. Bu durum ise, yabancı ve azınlıkların top koşturdukları kendi topraklarında futbol oynamanın imkan ve zevkinden mahrum olan ve onların aralarına karışarak oynamak istedikleri bu cazip oyunu ancak gıpta ile seyretmekle yetinen Kadıköylü Müslüman Türk gençleri arasında, sadece üzüntü değil aynı zamanda tabii ki öfke ve hırs da uyandırıyordu. İşte her türlü tehlikeyi göze alan bu gençlerden, deniz öğrencisi Fuat Hüsnü (Kayacan), eski hariciyecilerden Reşat Danyal ve Mehmet Ali ile, Kuşdili’nde Papazın Çayırı adı verilen topraklarda meşin yuvarlağa vuruşlar yapan arkadaşları bu özlemin sona ermesini amaçlıyorlar, ve 1899 yılında da, devrin hafiye ve jurnalcilerinin dikkatlerinden kaçmak ve hışımlarından korunmak amacıyla bir İngiliz adı altında Black Stocking FC (Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü) ‘nü kuruyorlardı. Ancak siyah çorap ve kırmızı üst formaları ile Türk gençlerinin oluşturduğu bu ilk Türk spor ve futbol topluluğu daha ilk maçlarında hafiyelerin baskınına uğruyor ve hemen dağıtılıyordu.



1899; Fenerbahçe’nin Gerçek Kuruluş Yılı
Burada dikkati çeken en önemli nokta; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stocking FC ismi altında 1899 yılındaki bu ilk girişimindeki öncülük yapan gençler ile, ilerideki yıllarda kurulacak olan Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan gençlerin genelde aynı kişiler olacağıydı. Dolayısıyla FENERBAHÇE KULÜBÜ kuruluşunu gayri resmi olarak 1899 yılında gerçekleştirmiş, ne var ki iki kez kapatılmaları nedeni ile faaliyetlerine, ancak resmi kuruluş yılları olan 1907 yılında geçebilmişti. Görülen odur ki; Black Stocking F.C. Ya da Kadıköy Futbol Kulübü isimleri, amaç karşısında birer araçtırlar (*4). Ayrıca İstanbul’da kurulan futbol kulüplerinin listeleri incelendiğinde de; Moda Futbol Kulübü (1896), Cadi-Keuy Football Club (1899) ve Imogen (1900) takımlarının İngiliz uyruklular tarafından, Elpis (1900) takımının Rumlar tarafından, Black Stocking (1899), Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerinin ise Osmanlı uyruklular tarafından kurulmuş oldukları da zaten görülmektedir.(*5)



FUTBOL KULÜBÜ Kuruluşu
Ama yine de, aradan geçen birkaç yıl içinde aynı gençlerin bir bölümü, aralarına yeni katılanlarla beraber Kurbağalıdere Köprüsü’nün hemen yakınındaki (şimdiki stadyumun karsısında) Hurşit Ağa’nın kahvehanesinde muntazaman toplanıyor ve 1901 yılında da, bu kez isim de değiştirerek Kadıköy Futbol Kulübü ismindeki bir yeni takımı daha kurabilmenin çalışmalarını yapıyorlardı. Konu ile ilgili ayrıntılı bilgiye, yaşadığı yakın tarihi, yazılarında bütün ayrıntıları ile canlandıran üstad Sermet Muhtar Alus’un, 1951 senesinde Tarih Hazinesi Mecmuası’na yazdığı “Kadıköyü’nde İlk Futbol” isimli makalesinde rastlıyoruz ;

(Aslı gibidir) : “ Zamanın musiki üstadı Sine Kemani Nuri Bey’in anlatışına bakılırsa, futbola meraklı ilk Türk gençleri bir kulüp kurmağa, daha bir derli toplu birleşmeye karar vermişler. Çok geçmeden arzularını yerine getirmiş, elbiseyi de seçmişler; gömleğin göksü, yakası, kol kapakları beyaz, öbür tarafları kırmızı, pantolon keza beyaz. Kuşdili Papazın çayırlarında kendi aralarında maçlara girişmişler. Moda’daki İngilizlerden, Rumlardan mürekkep (oluşan) takımın derecesine erişmek, onları yenmek baş emelleri(en büyük arzuları). Eski cimnastikçi ve idmancılardan Sine Kemani Bay Nuri’nin rivayetine göre, ilk oynayanları sayalım: Kendisi(Nuri Bey), Emced Bey, Mehmet Ali ve kardeşi Neşet Beyler, Reşat Danyal Bey, Hafız Mustafa, Topçu zabiti Cevdet Bey, Eşref Bey, Hüsnü Paşa zade Bahriyeli Fuat Bey, Mekteb-i Sultani’li Daniş, Tahsin (Şair Tahsin Nahit) Bey, Sarı Şevki.

Haftalık Malumat Mecmuası sahibi Baba Tahir’in yevmi (günlük) Fransızca Servet Gazetesi, bu maçlara dair teşvik yollu bir yazı neşretmiş. Fırsatı kaçırmayan namlı hafiyyelerden (gizli görevli polis) biri, Sultan Hamid’e hemen jurnali(haberi) uçurmuş: “ Kadıköy gençleri, Veliahd- i Saltanat Reşat Efendi (Sultan Reşat)’nin himayesinde (korumasında) bir cemiyet teşkil eylemişlerdir (oluşturmuşlardır). Beray-i ubudiyet (kulunuz olarak), nazar-ı dikkat-i hümayunlarınızı celp ederim (padişahımın dikkatlerini çekerim). Ferman.”

Ve tabii ki, yine rejim ve futbolun haram sayılması nedeniyle dini baskılı, ancak daha sıkı hafiye baskısı sonucunda da zaptiye teşkilatının baskınıyla bu girişimler de yine engelleniyor ve Kadıköy’lü gençler bir kez daha dağıtılıyordu. Ne hazin bir kaderdir ki, Olimpiyatların Atina’daki açılış gününe rastlayan 6 Nisan 1896 tarihinde Tatavla (Kurtuluş)’da bir gurup Rum vatandaşımızın teşebbüsüyle “Tatavla - Heraklis Jimnastik Kulübü” şaşalı bir biçimde tabii ki de kurulurken(*6), ondan iki yıl sonra tamamen Türk gençlerinden oluşarak kurulmaya çalışılan “Kadıköy Futbol Kulübü” mevcut rejim nedeniyle hemen kapatılıyor, kurucuları ise sürgün edilmekten zor kurtuluyordu. Bu durum Türk sporunun kulüpler yolundaki gelişimini en az 5 yıl geciktirecek ve yurdumuzda futbol ağırlıklı sporun temeli de, yabancı egemenliği ve anlayışı ile atılacaktı (* 7).

İşte İstanbul’da, hem Pera yakasında hem de Kadıköy yakasında oturan ecnebi (levanten) ve gayrimüslim vatandaşlarımızın, törenlerle kurdukları ilk kulüplerinin yaşama hakkını elde etmelerine karşın, yine kalpleri spor aşkı ile çarpan Kadıköy’lü Türk gençlerimiz tarafından girişilen her iki cesurane teşebbüsün gerçekleşememesi, onların içindeki bu ateşi söndürmüyor, aksine, Kadıköy’de bir futbol kulübü kurmalarına hiçbir kuvvetin engel olamayacağı gerçeği ile, daha henüz ismi bile belli olmayan ve fakat ki Kadıköy’ün bağrından çıkacak ve gelecekte milyonlarca taraftara sahip olacak bir kulübü kurmaları için, sadece sayılı yılların kaldığını da sanki artık iyiden iyiye hissediyorlardı.




Kadıköy’de Kuruluşu Bekleyiş ; Güneş, 1900’lerle henüz tanışmış. İstanbul’un her semti aynı sıcaklıkta aynı cömertlikte aydınlanırken, Kadıköy yakasında gökyüzü hep puslu, sanki her dem kapalı gibi. Kuşdili Çayırı mahzun, Papazın Çayırı solgun gibi. Fenerbahçesi’nde bahçeler çiçeksiz, köşklerinde kanaryalar suskun, güllerle bülbülleri küs gibi... Zira, içleri spor aşkı ile yanan Türk gençlerinin Kadıköy’de kulüp kurma istekleri “saray”ca iki kez engellenmiş, levanten ve gayrimüslim vatandaşlarımızın aynı isteklerine aynı saraydan izin çıkarken, Kadıköylü gençlerimiz sarayın rejimine karşı iki kez yenilmiş gibi. İşte bu nedenledir ki, gayri tüm Kadıköy halkı suskun, biraz da yaralı, Kalamış’ta esen rüzgar bir mahzun, Fenerbahçesi’nde çakan “Beyaz Fener” bir mahzun gibi. İşte bu nedenledir ki ; galip, sanki bu yolda mağlup gibi...

Ve de deniz üzerinde İstanbul’un silüeti, karşı uzaklardan perde perde sahile akarken, “ışıksız FENER, çiçeksiz BAHÇE ” misali biçare yarımada, mahzun bir eda ile karşı sahilindeki sarayın ufuklarına doğru bakıp bakıp kuruluş izninin çıkması hayali içinde “ Bu memlekette bir gün sabah olursa Haluk. ” mısralarını yüreği yaralı fakat gönlü ümitle dolu bir şekilde sanki okur da, devlet kapusundan da medet bekler gibi...




İSTANBUL’DA İLK “FUTBOL LİGİ” GÜNLERİ
Evet, istibdat ; bir başka değişle o dönemki mevcut “ mutlak hakimiyet ” rejimi, yurdumuzda cemiyet kurmak ya da bu bünyede spor yapmak hakkını Türklere yasak etmekteydi. İşte sırf bu nedenle, Fuat Hüsnü (Kayacan) Bey ve tamamen Türk gençlerinden oluşan arkadaşlarının Fenerbahçe Spor Kulübü’müzü kurma teşebbüsleri, gerek 1899 yılında Türkçe isim vermeden bir İngiliz ismi altında kurmak istedikleri “Black Stocking F.C./Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü” olsun, ve gerekse de 1902 yılında bu kez isim değiştirerek kurmak istedikleri “Kadıköy Futbol Kulübü” olsun, sarayca engellemişti. Bu durum ise, ülkemizde kurulan ilk spor kulüplerinin yabancılar ile gayrimüslimler tarafından oluşmasına sebep olacak(*8), Türk sporunun kulüpler yolundaki gelişimini ise en az 5 yıl geciktirerek, yurdumuzda futbol ağırlıklı sporun temelinin “yabancı egemenliği ve anlayışı” ile atılması neticesini doğuracaktı (*9).

Nitekim, Kadıköy Futbol Kulübü’nün mevcut bu rejim nedeniyle hemen kapatılarak dağıtılmasının ardından, 1902 senesinde James Lafontaine ile Horace Armitage isimli kişiler hemen hemen tamamı İngiliz’lerden oluşan “Cadıkeuy Football Club“; (Kadıköy Futbol Kulübü) isimli futbol takımını kuruyor ve kuruluşunun iznini de alıyordu (*10). Bunu, 1903 senesinde Moda’da oturan İngiliz gençlerin “Moda Football Clup”, 1904 senesinde de Kadıköylü Rum vatandaşların “Elpis(Ümit)Futbol Takımı”nı kurmaları izliyordu. Aynı yıl İngiliz elçilik gemisi “İmogene” nin de aynı isimde bir futbol takımı kurması üzerine, Türkiye’deki ilk lig organizasyonunu gerçekleştiren James La Fontaine, 1904 senesi sonbaharında “Constantinople Football Liege” ( İstanbul Futbol Ligi ) adı ile İstanbul’daki ilk futbol ligini kuruyordu. (*11)

Cadıkeuy (Kadıköy), Moda, Elpis ve İmogene takımlarının oluşturduğu ligdeki organizasyon olan “Pazar Ligi” ismi altında yapılan bu maçlar, bugünkü Fenerbahçe Stadının bulunduğu Papazın Çayırı’nda sürüyor ve halk tarafından da büyük bir ilgi ile takip ediliyordu. 1904 tarihindeki ilk Pazar Ligi şampiyonluğunu İmogene Takımı, 1905 yılındaki ikinci Pazar ligi şampiyonluğunu ise Cadıkeuy (Kadıköy) Futbol Takımı kazanıyordu. Tarihler 1905 yılını gösterirken , Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) öğrencileri tarafından okulun çatısı altında kurulan Galatasaray Futbol Takımı, Kadıköy’deki Papazın Çayırı mevkiinde Kadıköy Frerler Mektebi (Saint Joseph) takımı ile maçlarına başlıyor ve 1906 yılından itibaren de İstanbul Futbol Ligine resmen katılıyordu.



1907, Resmi kuruluşa doğru
Gayri takvimlerin o en güzel yıl olan 1907 yılının ilk yapraklarını gösterdiği günler... Sultan 2. Abdülhamid Han, 33 yıllık saltanatının baskılı rejime dayalı son yılını yaşamakta olduğunun sanki farkında. Saltanatı ile uğraşanlarla boğuşmaktan futbol topu peşinde koşturanlarla uğraşmaya ayıracak pek fazla vakti ve de gönlü kalmadığından bu tür oluşumlara karşı uygulattığı baskıyı da, resmi de olmasa biraz gevşetmiş. Zaten gayri müslimler ile yabancılarca ortalama on yıldır oynanmakta olan futbol oyununa gözleri ve de gönülleri biraz da alışmış. Kadıköy yakasındaki Kördere Sahası ile Kuşdili Çayırı’nda, o ilk yıllarda göz açtırmayan top uçurtmayan saraylı hafiyelerden görünürde eser kalmamış, Türk gençleri, resmi formalı olmasa da buralarda sanki rahat rahat top koşturur bir halde. Gerçi, bir jimnastik kulübü olarak “Beşiktaş” ile, Fransız Mektebi Takımı hüviyetini arkasına almış bir futbol kulübü olarak “Galatasaray”, kuruluş faaliyetlerini İstanbul yakasında gerçekleştirebilmiş ama, karşı kıyı Kadıköy yakası o dönem için adeta bir başka belde, adeta İstanbul’a taşra...

Nihayet, artık bu yakada da beklenen günlerin yakınlığı hissedilmekte. Kadıköy yakasında da güneş bir başka parlak, bahçelerde çiçekler bir başka güzel açmakta. Fenerbahçesi’nde de kanaryalar bir başka ötüp, burundaki fener sanki bir başka parlak çakmakta. Zira, halkın içinden çıkacak ilk Türk kulübünün kuruluşu için kararın ve de onayının alınacağı çok önemli günlerin çoğu geçmiş, azı ise sanki artık gelmekte...
  Alıntı ile Cevapla
uur'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 07:57   #17
Çevrimdışı
uur
Tam Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 100 Yıllık Şanlı Tarihiyle Fenerbahçe



Mütarekenin karanlık yıllarında işgal kuvvetlerine mensup takımlarını her hafta birbiri peşi sıra futbol sahalarında yenerek milletin rencide olmuş gururunu okşayan Fenerbahçe tüm halkın sevgilisi haline geliyor, zamanla da milli mücadelenin ve milliyetçi karşı çıkışın adeta İstanbul şubesi halini alıyordu. Onlar, cephelere gönderdikleri futbolcuları misali Çanakkale’de yaptıkları müdafaanın(*24) bir örneğini de sanki Taksim’in Taşkışla sahasında gösteriyor, yaptıkları toplu hücumlarda ise sanki kısa bir süre sonra Kocatepe’den verecekleri milli taarruzdaki şahlanışımızın provasını veriyorlardı. Bu şevk ve iman içinde mütareke ve işgal İstanbul’unda Türk futbolu denince ilk akla gelen Kadıköy’ün Fenerbahçe’si oluyor, cepheden gelen her yeni zafer İstanbul’luların moralini yükseltirken, Fenerbahçe takımı da aldığı galibiyetlerle halkın başını dik tutmasını sağlıyordu. 1910’lu yıllarda en fazla iki bin kişinin izlediği Fenerbahçe, 1919 -1920 yıllarında 6-7 bin kişinin hınca hınç doldurduğu tribünlere oynuyor, bir zamanların ürkek mahcup yapılan tezahüratları, artık açık açık, yüksek sesle hep bir ağızdan dile getiriliyordu; “Ya ya ya ,şa şa şa, Fenerbahçe çok yaşa, ”.

Artık iş futbol oyunu halinden çıkmış, vatanın asıl sahipleri ile işgalcilerin hesaplaşması şekline dönüşmüştü. Fenerbahçe takımı artık “Kuvai Milliye” ruhunun halk içindeki sembolü olmuştu. Bunun birinci sebebi işgal takımları ile oynadıkları toplam 50 maçtan ikisi hariç hiç yenilmeyip 41 maçta galip gelmeleriydi ki Altınordu ve Galatasaray takımları ne yazık ki bu başarıyı gösterememişlerdi. İkinci sebebi ise, “Anadolu Harekatı”nın başında olan Mustafa Kemal’in “Fenerbahçeli” olarak bilinmesiydi.(*25)




Atatürk ve “Fenerbahçe”si;
Fenerbahçe’nin müttefiklerle mücadelesi sadece yeşil sahalarla da sınırlı kalmayacak, Cihan Harbi’nde vatana feda ettikleri diğer sporcuları gibi, futbolcularının büyük bir bölümünü yine işgal yıllarında İstanbul’dan Anadolu’ya silah aktarılmasında etkin bir rol oynatarak vatanının ihtiyaç duyduğu konuda hayatlarını budaktan esirgemeyeceklerdi. “ İttihad ve Terakki’nin bir kolu olduğu ” ithamı ile işgal kuvvetlerinin devamlı olarak bastırması sonucunda kulübün kapatılma çalışılmaları ortamına rağmen, yurdun düşmandan kurtulması yolunda üstlendiği tarihi misyonu en ulvi bir biçimde yerine getirerek, bir başka idealde de yarınlara örnek olacak olan Fenerbahçe Spor Kulübü, aydınların, işgal yıllarının acılı şehit ailelerinin, hulasa Türk ulusunun şeref ve cesaret duygularının yurda adeta armağanı oluyordu.


3. 5 . 1334 (1918). Ordu Kumandanı
(Yıldırım Orduları Gurup Kumandanı) : MK (İmza) ”


İşte bu nedenledir ki ulu önderimiz Mustafa Kemal Paşa, 1918 yılında ilk spor kulübü olarak Fenerbahçe Spor Kulübü’nü ziyaret ediyor ve de kulüp şeref defterinin nezdinde de, tarihin altın sayfalarına da şu mısraları geçiyordu; “ Fenerbahçe Kulübünün her tarafta mazhar-ı takdir olmuş (takdirle şereflendirilmiş) bulunan asar-ı mesaisini(yaptığı üstün çalışmaları) işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve erbab-ı himmetini (üstün hizmet veren kişileri) tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası (yerine getirilişi) ancak bugün müyesser (mümkün) olabilmiştir. Takdirat (takdirlerimi) ve tebrikatımı (tebriklerimi) buraya kayt ile (kaydetmekten dolayı) mübahiyim ( mutluyum).

Kulüp binası yangını ve yurdun Fenerbahçe sevgisi;
Türkiye’de ilk defa çeşitli spor şubeleri açan kulüp olma ünvanına sahip olan Fenerbahçe, 1913 yılında tanzim olunan ikinci nizamname ile atletizm, kürek, yüzme, atlama, yelken, patinaj, tenis, çayır hokeyi, ***s, kriket gibi spor dallarıyla da meşgul oluyor, yıllar içinde de futboldan başka, masa tenisi, eskrim, jimnastik, avcılık, su kayağı, atlama, bilardo, salon futbolu, otomobil, atıcılık, sutopu, bisiklet,halter, güreş, basketbol,izcilik,patenli hokey, voleybol, vs, gibi toplam 25 spor şubesi içeren 35 spor dalında sayısız başarılara imza atıyordu.




Büyük milletinin muazzam sevgisiyle nurlanan ve kucaklanan Fenerbahçe, muhtelif branşlarda devamlı hamlelerle bu artan sevgiye hak kazanırken, kuruluşunun 25. Yılında 5/6 Haziran 1932 gecesi vukuu bulan hain bir yangın, koca bir varlığın kupalarından üye kayıt ve maç defterlerini de içeren belgelerine kadar gelmiş geçmiş bütün maddi eser ve izlerini siliyordu. Fenerbahçe’nin uğradığı felaket bütün yurtta bomba etkisi yapıyor, Fenerbahçe Kulübü İdare Heyeti’nin, üzerinde henüz dumanları tüten kulübün enkazı karşısında, gazete ve radyolara aynen aşağıdaki sözler ile verdiği tebligat ise yürekleri dağlıyordu (*26) ;
“ Sevgili yuvamız, 25 senelik spor hayatımızda elde ettiğimiz şeref ve galibiyet, hatıraları ile birlikte yanmıştır. Bugün, maddi spor vesaitimizden de tamamen mahrum kalmış bulunuyoruz. Yek değerlerimize karşı sarsılmaz itimat, muhabbet (sevgi) ve tesanüt (dayanışma) havası içinde, yıllarca süren müşterek emeklerimizin muhassalasının (elde edilmiş sonucunun) enkazı karşısında derin bir teessür (üzüntü) duymamak kabil değildir. Mahvolan manevi kıymetlerin maattessüf (ne yazık ki) tamiri imkansızdır. Şu kadar ki, 25 senedir kazandığımız muvaffakiyetlerin hatıralarını kalbimizde daha büyük bir vecd (heyecan) içinde yaşatmak, bu hatıraları Fenerbahçe gençliğine kitap halinde hediye etmek gene mümkündür. Hatta ilk vazifelerimizden biridir. Kupalarımız, bayraklarımız yanmıştır. Fakat yüreğimizdeki hatıralar canlılığını kaybetmeyecektir. Başta Ulu Gazimiz olmak üzere; kulübümüzün mesaisini takdir eden kıymetli yazıları taşıyan hatıra defterimiz kül olmuştur(**). Fakat bizim emeklerimizi takdir etmiş olan büyük şeflerimiz, memleketini seven memleketin idealine candan bağlı, çalışkan, tesanüt (dayanışma) ve muhabbet(sevgi) çerçevesi içinde Türk gençliğini gene himaye edeceklerdir. Hayatın mütemadi bir mücadele olduğunu, mücadelesiz, ızdırapsız, elemsiz, hayatta gerek ferd ve gerek millet itibariyle muvaffak olmak imkanı olmayacağını Türk gençliğine hatırlatan Büyük Gazinin nasihatleri bu elemli günlerimizde, bizim için en büyük teselli ve kuvvet membaı olacaktır. Fenerbahçelileri, kulübümüzün maruz kaldığı felaket nispetinde büyük olan vazifeye davet ediyoruz. “






Felaketin hemen ertesi günü Türkiye’nin o zamanki en büyük gazetesi “Cumhuriyet” ve ardından da “Milliyet” gazetelerinin “Fenerbahçe’ye Yardım” ismi altında başlattıkları kampanyalara teberruda bulunmak üzere bütün memleket adeta yarışa giriyor, yeni kulüpbinası inşası ve beraberinde de kulüp sahasının satın alınmasına katkı amacıyla yapılan ilk bağışı ise, 19 Haziran 1932 tarihinde İş Bankası eliyle 500 TL. Göndermek suretiyle yine Atatürk yapıyordu(*27). Aynı amaçla tertiplenen 14 Temmuz 1933 keşideli Fenerbahçe Eşya Piyangosu’ndan elde edilen 17 bin TL. Hasılat da, yine bu ilk tahta stadımızın yapılmasında kullanılıyordu.



(**) Bu yangında kül olduğu zannedilen ve içinde kulüp ile ilgili 1914 senesinden itibaren tutulmuş şeref kayıtlarını içeren meşhur maroken kaplı hatıra defteri ise, 7 Nisan 1944 tarihinde, onu enkaz arasında bularak alan ve saklayan meçhul bir şahıs tarafından, kulübümüz üyesi (merhum) Gazeteci Kenan Onan Bey’in Vatan Matbaası’ndaki masasının üzerine, 12 yıl sonra tekrar Fenerbahçe Kulübü’ne iade edilmek üzere bırakılıyor (*28) ve böylece Atatürk’ün “kulübümüze o meşhur ithafının” da içinde bulunduğu bu büyük hazineye, önce tarihimiz ve sonra da kulüp müzemiz yıllar sonra tekrar kavuşuyordu.



Stat mülkiyetine sahip ilk spor kulübü; Fenerbahçe
1923 senesinde Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın kurulmasıyla Türk sporuna yeni bir yön veriliyor, bu tarihten sonra ise Fenerbahçe’de büyük bir kalkınma görülüyordu. O, teknik üstünlüğü sayesinde Orta Avrupa futbolunun Türkiye’deki temsilcisi haline geliyor, yıllar yılı hep milli takımın belkemiği olarak da Türkiye’nin en sevilen kulübü oluyordu.

İlk adı “Silahtar Ağa Sahası” iken, sonraları “Papazın Çayırı”, “Union Kulüp Sahası”, ”İttihat Spor Sahası” ve nihayet 25 Ekim 1929 tarihinde de(*29) “Fenerbahçe Stadı” ismini alan 36 dönümlük stat mahallimiz, 6 Temmuz 1932 tarihinde 500 TL’sinin Atamızın verdiği 9000 TL. Karşılığında (1000 Reşat Altını) satın alınıyor ve böylece yurtta stat mülkiyetine sahip ilk kulüp olmak şerefi de yine Fenerbahçe Spor Kulübü’ne ait oluyordu. Hem de öyle ki; Türk gençliğinin üzerinde spor yaptığı ilk stadı olmasının yanı sıra, Büyük Kurtarıcımızın bizzat kendileri tarafından büstleri ile şereflenmesine müsaade ettikleri yegane stat da olarak.



Son
Fenerbahçe Spor Kulübü’müz, bugün yalnız İstanbul’un değil, tüm yurtta milyonlarca taraftarı bulunan ve yüz yıla yakın bir süredir hemen tüm spor dallarında Türk sporuna öncülük ettiği için büyük sıfatını yerden göğe kadar kazanmış bir kulübümüzdür. O, zaman zaman şampiyonlukları elden kaçırsa da, zaman zaman mazisini aratır bir görüntüde kalsa da, yıllarca tarihe tırnaklarıyla kazıdığı büyüklüğünden hiç bir şey yitirmeyecektir.

Evet, taa en başta, 1900’lerdeki kuruluş yıllarını anlatırken söze nasıl mı başlamıştık? ; “... Ve de Kadıköy, o dönemlerde en güzel semti olan Fenerbahçe’sinin bağrından çıkaracağı takımını, önce yakınlara, sonra da yarınlara armağan edeceği günleri bekliyordu gayri...”

Gayri, şimdi de sözün sonundayız; “ Ve de İstanbul, deniz üzerindeki siluetini uzaklardan perde perde koya yaklaştırırken, Fenerbahçe Burnu’nda yankılanan bir beyaz ince uzun fener, yıllar boyu Türk sporuna sembol olmanın gurur yorgunluğu içinde, Adalar’a, Marmara’ya, daha uzaklara, daha da öte uzak yıllara doğru, aynı inançla, aynı coşkuyla ışığını hep saçacaktır ”.

Yüz yıldan beri önce onun hakkında söylendi, önce onun hakkında yazıldı, önce ona sevdalanıldı. Daha da nice yüzlerce yıl söyleneceği, yazılacağı, sevdalanılacağı gibi....



Hazırlayan: Dr. R. Sertaç KAYSERİLİOĞLU
Fotoğraflar: R. Sertaç KAYSERİLİOĞLU arşivi
E-mail: rsertack@mynet.com
Web: www.collectionrsk.com
Telefon: 0216 3325215
*Tüm hakları saklıdır. Kaynakça gösterilmeden kullanılamaz.

(*Fenerbahçe Spor Kulübü aylık resmi yayın organı olan “Fenerbahçe Dergisi”nin 2003 senesi; 1., 2., 3., 4. Sayılarında yayınlanmıştır)


************************************************** *************

KAYNAKÇA :

1. ALUS, Sermet Muhtar.” Kadıköy’ünde ilk futbol”Tarih Hazinesi Dergisi. Syf:274, 1951/6
2. ATABEYOĞLU, Cem. “Futbol” İstanbul Ansk. Sayı :24 Syf:345, İst/1994
3. Tercüman Spor Ansk. “Türkiye’de Futbol”. Syf: 9-10 , İst/1980
4. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr. “Fenerbahçe S.K. Tarihi” . Syf: 6, İst/1987
5. FIŞEK, Kurthan.Prof. ” Spor Yönetimi” . Syf: 515, İst/1983
6. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr. “Fenerbahçe S.K. Tarihi” . Syf: 14, İst/1957
7. HİÇYILMAZ, Ergun. “Fenerbahçe” Syf. 29, İst/2001
8. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr. :“Fenerbahçe S.K. Tarihi” . Syf: 13, İst/1957
9. HİÇYILMAZ, Ergun.: “Fenerbahçe,Ömrüm Seni Sevmekle...” Syf. 29, İst/2001
10. Tercüman Spor Ansk. : “Türkiye’de Futbol”. Syf: 10 , İst/1980
11. ATABEYOĞLU, Cem :“Futbol” İstanbul Ansk. Sayı :24 Syf:345, İst/1994
12. 50.Yıl Kutlama Kitabı : “FB. Nasıl Kuruldu” Syf: 8 , İst/1957
13. Olimpiyat Spor Dergisi : Sayı: 10 , Syf: 3 , İst. /1931
14. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr.: “Fenerbahçe S.K. Tarihi” . Syf: 16, İst/1987
15. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr.: a.g.e. Syf: 17
16. A.g.e. Syf: 168
17. A.g.e. Syf: 6
18. ATABEYOĞLU, Cem :“Futbol” İstanbul Ansk. Sayı :24 Syf:346, İst/1994
19. SAKAOĞLU, Selçuk: “F.B. Spor Kulübü” İstanbul Ansk. Sayı :24 Syf:286 Nisan/1994
20. BACIOĞLU, Alp : “Spor Tarihinden Yapraklar” Sabah Gazetesi , 23Ocak2001
21. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr.: “Fenerbahçe S.K. Tarihi” . Syf: 18, İst/1987
22. ATABEYOĞLU, Cem : “Renk Aşkı” Yıllarboyu Tarih Mecmuası, Şubat / 1994
23. KAYSERİLİOĞLU, R. Sertaç Dr. : “Dersaadet’ten İstanbul’a ” . Syf:50 İst/1999
24. HİÇYILMAZ, Ergun: “Savaşan Fenerbahçe”. Sabah Gazetesi, 27 Mayıs 2001
25. DUMAN Selahattin : ”Fenerbahçenin Gizli Tarihi” Sabah Gazetesi, 2 Eylül 1996
26. 50.YIL KUTLAMA : “Kulüp Binamızdaki Yangın” Syf: 41 , İst/1957
27. A.g.e. : syf : 42
*28. F.B. HATIRA/ŞEREF DEFTERİ : ( F.B. Spor Kulübü Müzesi) . Syf:83 İst/1914 –1951
*29. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr. : “Fenerbahçe S.K. Tarihi” . Syf: 454, İst/1987
  Alıntı ile Cevapla
uur'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 07:58   #18
Çevrimdışı
uur
Tam Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 100 Yıllık Şanlı Tarihiyle Fenerbahçe

Atatürk ve Fenerbahçe

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de Fenerbahçeli’ydi. Atatürk, 10 Ağustos 1928 günü, 3-3 berabere biten Gazi Kupası maçından sonra üçü Galatasaraylı ve ikisi Fenerbahçeli olan beş kişinin önünde aynen şunları söyledi: "Burada üçe üçüz... Çünkü ben de Fenerbahçeliyim!"

5 Haziran 1932’de Kulübümüzün Kuşdili’ndeki binası yanınca, ilk bağış yine Büyük Önderimiz’den geldi.

Mustafa Kemal Atatürk’ün kulübümüzü ziyareti sırasında, hatıra defterimize yazdığı satırlar şöyledir;



"Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafa mazhar-i takdir olmuş bulunan asari mesaisini işitmis ve bu kulübü ziyaret ve erbab-ı himmeti tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası ancak bugün müyesser olabilmiştir. Takdirat ve tebrikatımı buraya kayd ile mübahiyim."

3.5.1918 - Ordu Kumandanı - Mustafa Kemal


9 AYRI OLAYLA DOĞRULANAN BİR GERÇEK:
Son dönemlerde yine spor çevrelerinde Atatürk’ün tuttuğu takımlar gündemde dolaşmaya başladı. Sanki dünyamızdan gidenlerden yeni haberler alınırmışcasına Türklerin Atasının zaman zaman taraf değiştirdiği izlenimleri bir çoğumuzu sadece güldürüyor.

Bazı basın yayın organlarında, örneğin değerli spor yazarı fanatik Beşiktaşlı Kazım Kanat’ın açıklamalarıyla büyük kurtarıcı Beşiktaşlı’ymış gibi gösteriliyor. Atamızın ölümünden 66 yıl sonra hangi takımı tuttuğu konusunda makaleler, hatta kitaplar yazılıyor. Adeta gaipten sesler geliyor. Ahiretin Sesi muhabirlerinin bildirdiği haberlere göre Büyük Atamız şimdi de BJK taraftarı. Jimnastik kulübümüzün bu konudaki son yoğun çalışması ise Vala Somalı tarafından Atatürk’ün mutlak Beşiktaşlı ilan edilmesi. Kesin bir gerçek ortada dururken Atatürk’ün hangi takıma sempati duyduğu, hangisine gönül verdiği konusu bilinçli olarak açılıyor, kafalar karıştırılmaya çalışılıyor. Bu kişiler ya da çevreler güneşi balçıkla sıvamaya kalkıyorlar. Bu tip insanlara "kafa karıştırmaloji uzmanları" demek yerinde olacak. Çünkü onların işi ortalığı bulandırmak. Gerçekten de ortaya attıkları iddiaların kafaları karıştırmaktan öte hiçbir değeri yok.

Galatasaraylı’lara gelince onların yakın zamana dek, bu konuda pek sesleri çıkmıyordu. Sadece geçmiş yıllarda birkaç yerde Atatürk’ü şu kulübün bu kulübün taraftarı değil kulüpler üstü saymak gerek gibi bir görüş ileri sürdükleri görülmüştü. Son zamanlarda Fenerbahçeliliği tartışılmayan Atatürk Beşiktaşlılarca Beşiktaşlı ilan edilince, o denli uzun boylu değil demek istercesine, onlarda bu konuya daha sık girer oldular. Örneğin Galatasaray Kulübü’nün aylık resmi dergisinde birkaç kez Atatürk’ü konu eden, onu kulüpler üstü gösterme çabalarında olan makaleler yayınla***** "Tarihi Bir Mektubu Gün Işığına Çıkarıyoruz" dediler...

"ATATÜRK’ÜN FUTBOL MERAKI" adı altında Galatasaray Müzesi Müdür Yardımcısı ve Araştırmacı Adnan Işık yine bu konuyu işliyor. "Türk basınında zaman zaman Atatürk’ün hangi takımı tuttuğu tartışmaları yapılır. Herkes onu kendi tarafına çektiği için de bir sonuca varılmaz. Bu yazıda bizim gayemiz, konuya tarafsız bir gözle ve belgelerin ışığında yaklaşmaktır."

Bunları yazdıktan sonra, Ali Sami Yen’in 1914 yılında binbaşı rütbesinde ki Mustafa Kemal’i Galatasaray’ın Rumenlerle yapacağı bir maça davet ettiğini bu davetin Atatürk’e geç ulaştığını ama yine de Mustafa Kemal’in kulüp müzesinde hala saklanan davete teşekkür niteliğindeki cevabı mektubunu da yayınlıyor. O mektupta Atatürk, "Davet mektubunuzu ancak dün sabah aldım. Fakat ben o gün doğrudan gidip maçı izledim." demektedir.




Galatasaray’a mektup yazdığı için "Atatürk Galatasaraylı" mı diyelim? Fenerbahçe, Karşıyaka ve Altay kulüplerini ziyaret ettiği hatıra defterlerine izlenimlerini yazıp imzaladığı için onu Fenerbahçeli, Karşıyakalı ya da Altaylı mı sayalım? Yahut Güneş Kulübü’nü iki kez ziyaret ettiği için Güneşli ya da mütarekede annesi Akaretler’de oturduğu için onu ziyaret ettiği günlerde pencereden Beşiktaşlı jimnastikçileri seyredip Beşiktaşlı mı olmuştur diyelim? Bize sorarsanız bu savların hiçbiri doğru değildir. Onun hangi kulübü tuttuğuna en güzel cevap soyadındadır. O nasıl Türklerin Atası ise, böyle bir soruya da cevabı kesin olarak şu olacaktır : "Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim."

Sözün özü: İşte bu nitelikler hangi spor kulübünde, hangi takımda hangi sporcu da ise, Atatürk o kulübün, o takımın, o sporcunun taraftarıdır. Buraya dek Galatasaraylı’ların Atatürk konusunda ki görüşlerini özetledik. Sayın Adnan Işık yıllardır Galatasaray müzesinde görev yapıyor. Yüzlerce belge, bilgi her an elinin altında. Biz yine de 1914 yılında, Atatürk henüz Çanakkale müdafii (savunucusu) olarak bile ün kazanmamış bir subay iken, Ali Sami Yen’in daha yüksek rütbeli Osmanlı subayları dururken sadece binbaşı rütbesinde ki onu neden maça davet ettiğini anlayabilmiş değiliz.

Özetle Adnan Işık, "Atatürk sadece Fenerbahçe kulübünün hatıra defterine izlenimlerini duygularını yazmamıştır. Galatasaray’a da maç davetinden ötürü teşekkür mektubu yazmıştır. Karşıyaka ve Altay Kulüpleri’nin hatıra defterlerine de duygularını yazmıştır. Güneş Kulübü’nün Taksim Sıraselviler’de ki lokalinde iki kez kulübün çay davetine katılmıştır. Annesini ziyarete gittiğinde Beşiktaşlı jimnastikçileri camdan izleyip ilgi göstermiştir gibi örnekler verdikten sonra, soyadından da belli o Türklerin Atasıdır. Ayrımcılık yapacak bir konumda ve karakter yapısında değildi. O nedenle tüm kulüplere aynı mesafede yaklaşmıştır." demeye getiriyor. Bundan öte Sayın Adnan Işık’ın yazısını bağlaması da ilginç. Atatürk her şeye karşın illa bir takıma sempati duydu ise, "Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim." dediğine göre bu nitelikler hangi kulüpte varsa Atatürk o takımın taraftarıdır demeye getirmiştir. "

Atatürk, Galatasaray Spor Kulübü’nü kaza ile ziyaret etmiş, kulübün hatıra defterine duygularını yazmış olsa, Galatasaraylılar, Ata’nın kulüpler üstü tutulması gerektiğini, bu denli hararetle savunacaklar mıydı!" Bu son cümleleri ile aslında bir bakıma sanki Atatürk’ün Fenerbahçeli olduğunu da saklamadan söylemiş oluyor ya neyse..! Atatürk, Galatasaray Spor Kulübü’nü kaza ile ziyaret etmiş, kulübün hatıra defterine duygularını yazmış olsa, Galatasaraylılar, Ata’nın kulüpler üstü tutulması gerektiğini, bu denli hararetle savunacaklar mıydı! Yoksa onun Galatasaraylı olduğunu Beşiktaşlılara taş çıkartacak çeşitli sav ve teorilerle kanıtlamaya çalışıp, savunmayacaklar mıydı..! Şimdi artık son noktayı koyma adına bu konuyu bir kez daha tüm tarihi gerçekleri ve kanıtlarıyla inceleyip, irdeleyeceğiz.


ATATÜRK’ÜN FENERBAHÇELİLİĞİ:
Biz Fenerbahçeli’lerin büyük gurur duyacağı bir ayrıcalık var. Fenerbahçe’mizi Atatürk de severdi ve her zaman büyük ilgi gösterirdi. İşte sizlere Atamız’ın Fenerbahçeli’liğini, onun camiamıza olan ilgisini gösteren, tartışmasız kanıtlayan tarihsel olayları, verileri zaman sırasıyla sunuyoruz.

1- ATATÜRK’ÜN FENERBAHÇE KULÜBÜNÜ ZİYARETİ
Yıl 1918, Birinci Dünya Savaşı bütün hızıyla sürüyor. Düşman donanması, Mustafa Kemal’in başında olduğu, savunduğu Çanakkale Boğazı’nı geçememiş ve tam bir yenilgiye uğramıştı. Artık Mustafa Kemal’i başka cephelerde başka savaşlar beklemektedir. Bu arada cepheden İstanbul’a kısa bir tatile gelmiştir. Bu eşsiz kahramanın İstanbul’da yapacağı bir sürü işi, bir sürü teması olacağını tahmin etmek her halde güç olmasa gerek. Buna karşın o denli işinin arasında Fenerbahçe Kulübü’nü ziyaret etmek istemiştir. Bu istek bizzat o yıllarda Anafartalar Kahramanı olarak anılan Mustafa Kemal’den mi gelmiştir, yoksa yakın arkadaşı Fenerbahçe Kulübü Başkanı Sabri Toprak mı onu yönlendirmiştir orası bilinmiyor. Ancak Sabri Bey’in onu yönlendirmiş olabileceği akla ve mantığa daha yakın.



ATATÜRK’ÜN FENERBAHÇE KULÜBÜ’NÜ ZİYARETİ (Devam)
Tarih 3 Mayıs 1918, İstanbul’da parlak bir ilkbahar güneşi olduğunu biliyoruz. Bu o gün kulüpte olanlardan öğrenilmiştir. Ayrıca yıllarca kulübümüzün en yaşlı üyelerinden olan 1907 doğumlu Kamil Dinçay ağabeyin kulübe çok yakın oturduğundan dolayı o günkü ziyareti 11 yaşındaki bir çocuk olarak baştan sona izlediğini bir çok yerde anlattığını biliyorum. Savaş, Osmanlı Devleti’nin başkentinde direkt olarak hissedilmese de sokaklarda gezen üniformalıların çokluğu bunu anımsatıyordu. Öğleden sonra Moda’dan Kuşdili’ne giden yolda iki kişi yürümekteydi. Bunlardan biri sivil kıyafetli sarı saçlı mavi gözlüydü. Bu, Anafartalar Kahramanı Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa’dan başkası değildi. Yanında İttihat ve Terakki Partisi Genel Sekreteri ve Büyük Atamız’ın en sevdiği arkadaşlarından biri hatta belki de birincisi Sabri Toprak vardı.

Zaten Birinci Dünya Savaşı sıralarında her İstanbul’a gelişinde Sabri Bey’in Moda’daki evinde kalırdı. Sabri Bey o sıralar kulübün o zamanki tanımıyla umumi reisi (genel başkanı) idi. Atatürk bu kez de Yıldırım Orduları Grubu Komutanı olarak Filistin Cephesi’ne giderken birkaç günlüğüne İstanbul’a uğramıştı. Vakit öğleden sonra idi. Kuşdili Çayırı’nın yanında ki kulübümüzün Kuşdili Lokali’ne geldiler. Çanakkale’de düşmana geçit vermeyerek ünlenmiş artık herkes tarafından tanınan Yıldırım Orduları Komutanı Mustafa Kemal ile Kulübü ziyarete geleceklerini Sabri Bey önceden bildirdiği için Fenerbahçeliler onu bekliyorlardı. Önce yorgunluk kahvesi içildi. Ardından da Dr. Hamit Hüsnü ve Elkatipzade Mustafa Beyler ile birlikte lokalin ikinci katında kupaların olduğu bölüm gezildi. Daha sonra Elkatipzade Mustafa Bey kendisine kulüp hatıra defterini uzattı. Fenerbahçeli’lerin bu aziz konuğu Fenerbahçe hatıra defterine hepinizin bildiği o ünlü sevgi ve takdir duygularını yazmıştır.

Genç kuşaklarında daha iyi anlayabilmeleri için tarafımızdan biraz sadeleştirip, günümüzün Türkçe’sine çevrilmiştir.
"Fenerbahçe Kulübünün her tarafta beğenilip değer verilen, ortaya çıkmış eser ve çalışmalarını duymuş ve bu kulübü ziyaret edip bu işte emeği, yardımı olanları tebrik etmeği görev edinmiştim. Bu görev ancak bugün yerine getirilebilmiştir. Takdir ettiğimi ve kutladığımı buraya kaydetmekle övünüyorum. 3.5.1918 / Ordu Komutanı Mustafa Kemal "

Son olarak kulüpten ayrılmadan önce limonata içen Ulu Önder Atamız kulübümüzde aşağı yukarı iki saat kadar kalmıştır. Dönüş zamanı geldiğinde bu kez Fenerbahçe Kürek Şubesi’nin beyaz renkli iki çifte yarış teknesine (fıta) Kurbağalıdere kenarındaki kulübün iskelesinden binildi. Kürekte Elkatipzade Mustafa Bey vardı. Mustafa Kemal Paşa Fenerbahçeli’lere son söz olarak: "Fenerbahçe’ye sonsuz muvaffakiyetler (başarılar) dilerim, Allahaısmarladık" demişti.




2- ATATÜRK FENERBAHÇE'NİN MAÇINI İZLİYOR:

1925 yılının ekiminde Türkiye Şampiyonu Muhafızgücü'nün ünlü futbolcuları Milli Takım kalecisi Hamit, Talat, Sudi ve Nuri ile Bursa'nın seçme futbolcuları karma bir takım oluşturmuşlardı. Bu karma takımla maç yapması için Alay Komutanı Fenerbahçe'ye öneri ***ürmüştü.

Ancak kulübümüzün bir gün sonra İstanbul'da lig maçı olduğundan, yöneticiler Bursa'ya ancak A Takım'dan birkaç takviyeli üçüncü takımı yolladılar. Muhafızgücü Bursalı futbolcular karması ve Fenerbahçe üçüncü takımı (bugünkü B Genç Takımlar dengi) arasındaki bu maç 1-1 sonuçlandı. Atatürk o sırada Bursa'da idi. Maçı izlemiştir. Yazımızın başında da söz ettik. Galatasaray dergisinin 6. Sayısında (Aralık 2002) "Atatürk'ün Futbol Merakı" adı altında Atatürk'ün yaşamı boyunca gittiği maçlara değinen sayın Adnan Işık bu maçı yazık ki gözden kaçırmış. Yani onun savladığı gibi Atatürk üç maç değil bununla birlikte dört maç izlemiş oluyor.


3- ATATÜRK FENERBAHÇE'NİN YAZ BALOSUNA GELİYOR:

1960'lı yıllara değin Kalamış'ta ünlü Belvü Oteli ve Gazinosu vardı. Fenerbahçe burada sürekli olarak üye ve mensuplarına balolar düzenlerdi. İşte 1927 yılında bu gazinoda tertiplenen bir yaz balosunu o sıralar İstanbul'da olan Atatürk yine koyu Fenerbahçeli olan 3. Kolordu Komutanı Şükrü Naili Gökberk Paşa ile birlikte onurlandırmış, burada Fenerbahçeliler ile geç vakitlere kadar sohbet etmiştir. Fenerbahçelilerin bu yaz balosu 57 yıllık o kısacık ömründe Atatürk'ün gittiği tek spor kulübü balosudur.



4- ATATÜRK : "BUNLAR BİZE ÜSTÜN"

1928 yılı haziranında Dolmabahçe sarayında yine bir sohbet anında sekiz kişiydiler. Atatürk, Şükrü Saraçoğlu, Necmeddin Sadak , Ruşen Eşref Ünaydın, Mustafa Necati, Kazım Özalp ( Fenerbahçe'ye üye olmadan önce), Kılıç Ali ve gazeteci İsmail Müştak spor üzerine söyleşmekteydiler. Atatürk bir ara aniden Şükrü Saraçoğlu'na doğru dönüp, "Bak onlar altı kişi. Fenerbahçeli olarak burada bir sen bir de ben varız. Bunlar 6-2 bize üstünler. Aman ayağımızı denk tutalım." der. Bu yukarıda yazdığım anekdot sonraki yıllarda Fenerbahçe Kulübü'ne başkan olan Şükrü Saraçoğlu tarafından nakledilmiştir. Onunla yıllarca aynı yönetim kurullarında yakın ilişki içinde bulunan Rüştü Dağlaroğlu'na anlatılmıştır.


5- ATATÜRK: "BEN DE FENERBAHÇELİYİM."

1928 yılının ağustos ayında ezeli rakibimiz Galatasaray'la kazananın Atanın bir büstünü müzesine ***üreceği özel bir maç yapıyorduk (Gazi Büstü Kupası). Bu maç Taksim Stadı'nda 10 Ağustos 1928'de oynandı. Atatürk o sıralar İstanbul'da idi. Gündüz Büyükdere'de bir Milletvekili arkadaşının yazlığına konuk olan Atatürk, akşam üstü Dolmabahçe Sarayı'na geri dönmüştü. Henüz akşam sofrasına geçilmemiştir. O akşam Atatürk'ün sofrasının konuklarından beşi Gazi ile sohbet etmektedirler. Söz, o günkü maçtan açılır. Atatürk Akşam Gazetesi sahibi, Sivas Milletvekili aynı zamanda Galatasaray Kulübü Başkanı Necmettin Sadak'a döner ve sorar: "Bugünkü maç ne oldu?" Sadak'tan önce yine bir Galatasaraylı olan Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati yanıt vermek ister. Gazi ona "Sen dur, sana sormadım." der. Bunun üzerine Necmeddin Sadak "3 - 3 berabere bitti paşam" diye yanıt verir. Bu sonucu öğrenen Mustafa Kemal, Sabri Toprak ve Vasıf Çınar Beyler'den oluşan iki Fenerbahçeli konuğuna doğru yaklaşıp, "Ya öyle mi! Zaten burada da 3-3 berabereyiz." demiştir. Çünkü Necmettin Sadak, Mustafa Necati'den başka orada bulunan Ruşen Eşref Ünaydın da Galatasaraylıdır. Hemen arkasından da merakla kendisine bakan karşısındaki Galatasaraylılara anlamadınız mı! Der gibi bir yüz ifadesiyle şu cümleyi söylediği görülür:

"BEN DE FENERBAHÇELİYİM"


Ömrü boyunca camiasına gönülden bağlı kalmış bir Galatasaraylı tarafından anlatılan ilginç öykü:

1951 yılında Fenerbahçe atletizm takımı, ilk Türk kulübü olarak Atina'ya müsabakalar yapmaya gitmişti. 19 kişilik kafileyle Yunanistan'a gidildi ve çok başarılı olundu. Fenerbahçeli atletler yarışmalarda 7 birincilik kazandılar. O sıralar Atina Büyükelçimiz Atatürk'ün her zaman en yakınında bulunmuş olanlardan Ruşen Eşref Ünaydın'dı. 25 Nisan 1951'de mektepli (Liseden Galatasaraylı) ve de en önemlisi Galatasaray Spor Kulübü'nün 11 no'lu kurucu üyesi Büyükelçi Ruşen Eşref Ünaydın atletlerimizin kazandığı büyük başarılardan sonra kafilemize Türk Büyükelçiliğinde bir kokteyl verdi. Burada Fenerbahçelilere yaptığı konuşmada, "Atina'da bayrağımızın zafer kudretinin tam ve şerefli bir simgesi oldunuz... Biliniz ki, büyük Atamızın da ruhu şad olmuştur. (sevinmiştir)" dedikten sonra, atletler kendisi ve dört arkadaşı Atatürk ile sohbet ederlerken Atanın "Ben de Fenerbahçeliyim" dediği anıyı yani 10 Ağustos 1928 cuma akşamını orada bulunanların isimlerini de tek tek vererek anlatmıştır. Bu tarihsel anekdotun kulübünün ilk üyelerinden ve ömrü boyunca camiasına gönülden bağlı kalmış bir Galatasaraylı tarafından anlatılması ilginçtir. Böylece olay her türlü spekülasyona böyle dediği doğru mu... Yoksa... Acaba..! Gibi düşüncelere mahal bırakmayacak soyut, doğrulanamayan bir mecranın dışına çıkıyor. Daha da bir anlam kazanıyor. Ruşen Eşref bugün yaşamıyor... Kendisini saygıyla anıyoruz.

  Alıntı ile Cevapla
uur'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 07:58   #19
Çevrimdışı
uur
Tam Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 100 Yıllık Şanlı Tarihiyle Fenerbahçe

6- ATATÜRK KULÜBÜNE YARDIM EDİYOR

5 Haziran’ı 6 Haziran 1932’ye bağlayan gece Fenerbahçe’mizin Kuşdili’nde ki ahşap lokalinde yangın çıkmıştı. Kulüp binamız içindeki, tarihsel fotoğraflar, tüm branşlara ait malzemeler, kulübün tüm evrakları, kütüphane ve mobilyalar bina ile birlikte tamamen yandılar. Kısaca çok az eşya kurtarılabilmişti. Kulübümüz yuvasız kalmıştı. Gazeteler yardım kampanyaları açtılar. Örneğin Cumhuriyet Gazetesi her gün bağış yapanları adları ile yayınlıyordu. 20 Haziran 1932 pazartesi günü yapılan bağışlarla o güne kadarki bağış toplamının 791 Lira’yı bulduğunu Cumhuriyet Gazetesi’nden öğreniyoruz 21 Haziran 1932 Salı gününe ait 2917 no’lu Cumhuriyet Gazetesi’ni elinize aldığınızda ise 1. Sayfanın sağ üst köşesinde bir haber dikkati çekiyordu. "Gazi Hazretleri Fenerbahçe’ye 500 Lira teberru ettiler." Atamızın gönderdiği bu 500 liralık bağış miktarını lütfen küçümsemeyin ve şunu da göz önüne alın. Atatürk bu tür harcamalarını kesinlikle hep kendi maaşından, cebinden yapardı. Yani bu bir tür devlet kesesinden hovardalık değildi. Gazeteyi incelediğimizde 10-12 günde yapılan toplam bağış miktarının 791 Lira olduğu görülüyor. Atamız tek başına 500 Lira göndermiş ve miktar bir anda 1300 Lira’ya fırlamıştır. Acaba Atatürk kendini neden bağış yapma zorunluluğunda hissetti. Bu bağış Atatürk’ün Fenerbahçe Kulübü ile bir gönül bağı, bir gönül ilişkisi olduğunun en somut bir kanıtı bence... Yukarıda sizlere Atamızın gönül verdiği kulübüne yaptığı maddi yardımın miktarını açıkladık. Bu yardımın manevi değerinin hesaplanamaz ölçüde olduğunu söylememize gerek yok herhalde!..

7- "FENERBAHÇE SU TOPU TAKIMI GELSİN."

Atatürk’ün Fenerbahçeli oluşunun bir başka kanıtı da ilginçtir. 1987’de bir ziyaretimde rahmetli Rüştü Dağlaroğlu anlatmıştı. Onun ağzından sıcağı sıcağına tuttuğum notları biraz kısaltarak aktarıyorum. "Şahsi gayretlerimle Fenerbahçe su topu takımını kurdum. O zaman babam bana 5 lira haftalık veriyordu ki bu çok büyük bir meblağ sayılırdı. Ben kurduğum takım kulüpte üvey evlat muamelesi gördüğü için istisnasız bu paranın hepsini takıma harcıyordum. Zaten o zaman da kulübün gideri gelirinden fazla idi. Kulüpten bir lira yardım almadığım gibi örneğin Mahmutpaşa’dan aldığım bornozlar ve başlıklar ya çalınıyor ya kayboluyordu. İki hafta sonra yenisini almaya gittiğimde ise aynı renktekini bulamıyordum. Bu sıralarda Atatürk dinlenmek üzere Yalova’ya gelmişti. Onun onuruna Yalova’da çeşitli spor gösterileri düzenlemişler. Bir de Yalovalı gençler ile su topu karşılaşması öngörülmüştü, benim başlangıçta hiçbir şeyden haberim yoktu. Bir gün telefonum çaldı. Arayan Su Sporları Federasyonundan Rıza Sueri Bey’di. (O dönemlerde yüzme, sutopu, yelken sporları tek çatı altında örgütlenmişti.) Rıza Sueri bana pazar günü Termal Havuzunda Atanın huzurunda müsabaka yapmaya Fenerbahçe su topu takımının gideceğini ve hazırlanmamızı söyledi. Ben şaşırmıştım. Ancak o an bir şey soramadım. İki üç gün sonra Federasyona gittim, bütün isteğim takımı Yalova’ya ***ürmemekti. Çünkü o dönemdeki diğer su topu takımlarının hemen tümünün kıyafetleri bizden çok daha derli topluydu. Sueri’ye ısrarla Ata’nın huzuruna böyle çıkmanın saygısızlık olacağını ve başka bir takımı Yalova’ya göndermelerini söylediğimde; "Bu imkansız, gitmek zorundasınız" diyerek bana şiddetle karşı çıktı. Nedenini sorduğumda ise cevabı çok kısa oldu. "Elimizde değil, Gazi Paşa hazretleri öyle arzu ettiler".

8- "BÜSTÜMÜ KOYABİLİRSİNİZ."

Atatürk büstlerinin her tarafa konulması ve heykelerinin dikilmesi konusunda hassastı. Gösterişli törenlerle yurdun dört bir yanını büstler heykellerle donatmak belli ki o eşsiz kahramana ters geliyordu. Yaşamı boyunca bu tip davranışları özendirmemiş uygun bulmamıştı. İnsanlar onun fikirlerini özümsemeli devrimlerinin bekçisi olmalıydı. Ancak bu konuda istisnalardan bir tanesini Fenerbahçeliler yaşadı. Fenerbahçe Kulübü’nün 1 Haziran 1934 yıldönümü bayramında stadına ant içerek bir Atatürk büstü koymak için istediği izini bizzat yine Atatürk kabul etmiş ve olur vermişti. Böylelikle Fenerbahçe Stadı Türkiye’de Atatürk’ün büstünün konmasına izin verdiği tek stat olma özelliği ve onurunu hala taşımaktadır.

9- "FENERBAHÇE KULÜBÜ VE GENÇLİK BURADA DENİZ SPORLARI İLE UĞRAŞSIN"

Galatasaraylı Spor Tarihçisi Haluk San 1981 yılında kaleme aldığı "Belgeleri ile Türk spor tarihinde Atatürk" adlı çalışmasının 129. Sayfasında şöyle yazar: "ATATÜRK 1937’DE FENERBAHÇE KOYUNDA " Yıl 1937 - Atatürk bir yıl önce üç kez gittiği Moda koyunun Fenerbahçe yönündeki durumunu yerinde incelemeyi uygun buluyor ve 1937 yılı yaz aylarında yanındakilerle birlikte Kalamış ve Fenerbahçe’yi gezerek, ilgililere önemli direktifler veriyordu. Bu konu, "Türk amatör sporunun hizmetinde 20 yıl İstanbul - İstanbul Yelken Kulübü 1952 - 72 adlı broşürün ilk sayfalarında şöyle bildirilmektedir: "Büyük kurtarıcımız ATATÜRK 1937 yılı yazında Fenerbahçe’yi gezerek, yanında bulunan devlet adamlarına ve diğer ilgililere mendireğin ve diğer yarımadanın büyük bir ihmal içindeki durumunu göstererek: Mendireğin onarılmasını ve Fenerbahçe’nin, gençliğin deniz sporları ile uğraşabilmesi için merkez yapılmasını arzu ettiğini söylemişlerdir. İşte K. ATATÜRK’ün bu emirlerini gerçekleştiren kuruluş olarak haklı ve sonsuz bir övünç duymaktayız."

Atamız burada dikkat ederseniz Türk gençlerinin ya da Fenerbahçeli gençlerin demiyor. (yani burada Fenerbahçe semtinde oturan gençler kastedilmiyor. O yıllarda Fenerbahçe burnunda ya da bugünkü Fenerbahçe semtinde zaten fazla oturan yoktu. Adres net ve açıktır, "Fenerbahçe’nin, gençliğin deniz sporları ile uğraşması" ya da bunu şöyle de tanımlayabiliriz: Gençlik Fenerbahçe Kulübü’nde deniz sporları ile uğraşsın. Burada Fenerbahçeli gençler deniz sporları yapsın..! Bu söylemde doğrudan Fenerbahçe Kulübü’nün ve onun gençlerinin amaçlandığı çok açık bir şekilde görülüyor. Atamızın 1937 yılında ki "Fenerbahçe Kulübü burada (Fenerbahçe burnunda) gençliğin deniz sporları ile uğraşmasını sağlasın." direktifi onun ölümünden yıllar sonra gerçekleşti. Cem Atabeyoğlu’nun Hisarbank Kültür Yayınları’ndan çıkan "Atatürk ve Spor " 1981 adlı yapıtında da aynı konu işlenmektedir.


Cumhuriyetimizin kurucusu, Büyük Kurtarıcı ve Devrimci'nin Fenerbahçe Kulübü'ne gösterdiği bu özel ilgi ve sevgiyi kanıtlamak için dokuz ayrı konuda dokuz ayrı olayı, anekdotu naklettik. Bu anlatılanlar, yazılanlar ayrı zaman ve mekanlarda geçmelerine karşın odak noktaları - ana fikir - tektir. " FENERBAHÇE SEVGİSİ "

Bu yazdıklarımızın hepsi tanıklarıyla ya da belgeleriyle kanıtlanmış gerçeklerdir. Bir kısmı zamanının gazete, dergi v.b. Arşivleri tarandığında görülecektir. Bir kısmı da, o olayı bizzat yaşamış olanların daha sonra olayı üçüncü şahıslara nakletmeleri sonucu öğrenilmiştir. Fenerbahçeli olmayanlara sesleniyorum. Yokluktan yepyeni çağdaş bir ülke yaratan Atatürk hepimizindir. O eşsiz insanın Fenerbahçe'ye gösterdiği özel ilgi ve sevgiyi yani kulübümüzün taraftarı olmasını yadırgamayın, kıskanmayın. Sonuçta onunda herkes gibi duyguları, tutkuları, sevgileri olmasından doğal ne olabilir. O büyük insan kendini halkından soyutlamamış ve dört duvar arasına hapsetmemiş, hayatı boyunca halktan biri gibi davranmış ve yaşamış bir önderdi. O eşsiz insanla ilgili bir anekdotu bu konuyla doğrudan ilgili olduğu - örtüştüğü - için yazıyorum. Cumhuriyetin 12. Yıldönümü ile ilgili törenler, düzenlemeler nedeniyle hazırlanan ve Ankara'nın çeşitli yerlerine asılacak dövizlerin listesi Atatürk'e gösterilmiş. Bunlar arasında "Atatürk en büyük Türk'tür." "Asırlar boyunca gelen en büyük Türk" ve bunlara benzer dövizler, afişler v.b. Vardır. Atatürk listedeki bu tür ibarelerin bunlara gerek yok dercesine elindeki kalemle üstünü çizer (iptal eder) ve sadece şunu yazar:

"ATATÜRK BİZDEN BİRİDİR"

20. Yüzyılın eşsiz ve en büyük insanı ATATÜRK yaşamı boyunca bütün tercihlerini, doğru bildiklerini, inandığı gerçekleri, tutkularını, kamufle etmeden doğrudan halkıyla paylaşmıştır. Soruyorum : Kendi anlatımı ile bizden biri olan böyle bir insanın bir spor kulübünün taraftarı olmasında ne gibi bir olağanüstülük ya da tuhaflık olabilir. Yüce Atatürk'ün gönül verdiği, taraftarı olduğu kulübü deklare etmemesi, belli etmemesi düşünülebilir mi? Bu konuya nokta koyarken Büyük Fenerbahçeli Rüştü Dağlaroğlu'nun "Fenerbahçe Tarihi" adlı büyük eserinde yaptığı şu değerlendirmeye tamamen katıldığımızı da ifade ederek buraya aynen alıyoruz.

"Büyük Kurtarıcının Fenerbahçe Kulübü'ne gösterdiği bu özel ilgi, sevgi ve muhabbeti kesinlikle yadırgamamak ve çok da görmemek gerekir. Fenerbahçe gibi Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasına her aşama ve sahada hizmet veren, her türlü tehlikeyi göze alıp silah ve adam kaçıran, futbol takımından hepsi subay beş elemanını SAKARYA savaşlarına gönderen, o karanlık yıllarda en güçlü düşman takımlarını ard arda yenerek, ulusuna ümit ve iman aşılayan ve böylece genç cumhuriyetin temel mayasında PAY SAHİBİ olan bir kulübü Ulu Önder elbette ki özel bir sevgi ile sevecek ve hatta 10 Ağustos 1928 akşamı yaptığı gibi. "BEN DE FENERBAHÇELİYİM.." derken bunu övünerek söyleyecekti."

Atatürk tüm kulüplere aynı davranmıştı ya da Beşiktaşlı idi savını ortaya atanlara son olarak şunu yazmama izin veriniz: O Karşıyaka kulübünün defterine duygularını yazmıştı, Altay kulübünde de aynı şeyi yapmış, bir de maçını izlemiştir. Beşiktaşlıları evinin camından seyretmiş, onlarla bir kez konuşmuş, Galatasaray'ın maç davetine teşekkür mektubu yazmış, bir kez maçını izlemiş Güneş Kulübünün iki kez çayına gitmiştir. Tüm bunlar onun Türk gençliğini Türk sporcularını ve spor kulüplerimizi ayrı ayrı çok sevdiğini gösteriyor. Zaten Türkiye Cumhuriyeti'ni gençlere emanet edişinden de bu özel sevgi ve güven anlaşılabilir. Ancak aynı Atatürk'ün Fenerbahçe'ye olan sevgi ve muhabbeti bir üstünlük apayrı bir özellik taşımıştır. Çünkü Fenerbahçe Kulübü'nü ziyaret etmiş, hatıra defterine duygularını yazmış, maçına gitmiş yaz balosuna katılmış, yangından sonra kulübüne maddi yardımda bulunmuş, Yalova Termal'deki gösteri maçına Fenerbahçe su topu takımını davet ettirmiş, stadına büstünün konmasına izin vermiş, Fenerbahçe kulübü mensuplarının deniz sporları ile ilgilenmesi isteğini dile getirmiş bu konuda direktif vermiştir. Her şeyden önemlisi tüm bunları hiç hesaba katmamıza gerek bırakmayacak şekilde iki kez Fenerbahçeliliğini deklare etmiştir. Atatürk'ün hala Beşiktaşlı olduğunu savlayanlara ya da onun kulüpler üstü sayılması gerektiğini yazıp çizenlere bugün ne dememiz gerektiğini siz değerli okuyuculara bırakıyorum. Eskiden bu kişilere "Kulüpçü" denirdi. Bunların yaptıkları gerçekten de tam bir kulüpçülük...

Galatasaraylı Haluk San ile Fenerbahçeli Rüştü Dağlaroğlu spor tarihçileri olarak " Türk Futbol Tarihi" adlı kitabın hazırlanması sırasında Dağlaroğlu'nun Taksim'deki evinde yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalardan birinde Haluk San, Dağlaroğlu'na , " Atatürk'ün Fenerbahçeli olduğunu biliyor muydun? " diye sorduktan sonra Ruşen Eşref Ünaydın'dan duyduğu Atatürk'ün Ben de Fenerbahçeliyim dediği anektodu anlatmaya kalkınca, Dağlaroğlu "Bunu bize 1951'da Atina'da kendisi anlatmıştı. Benden başka salonda diğer atletler de vardı" demiştir. Bu olayı Rahmetli Rüştü Dağlaroğlu'nun oğlu Müjdat anlattı. Kendisine bu yazıda verdiği bilgiler için şükranlarımızı sunarız.


-SON –

"FENERBAHÇE" DERGİSİ 2003 MART SAYISINDAN ALINMIŞTIR.
  Alıntı ile Cevapla
uur'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 07:59   #20
Çevrimdışı
uur
Tam Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 100 Yıllık Şanlı Tarihiyle Fenerbahçe

Şükrü Saraçoğlu

Kulübümüze 17 yıl boyunca Başkan olarak hizmet veren eski başbakan ve bakanlarımızdan Şükrü Saracoğlu’nu, oğlu Yılmaz Saracoğlu tarafından derlenen ve hakkında basında çıkan yazılardan bazılarının yer aldığı "Şükrü Saracoğlu ve Dönemi" isimli kitap ve çeşitli kaynaklardan bir derleme hazırladık.

Bugünkü stadımıza 22 Temmuz 1998 yılında alınan Yönetim Kurulu kararı ile ismini veren, Kulübümüz’de en uzun süre başkanlık yapmış kişi olan rahmetli Şükrü Saracoğlu’nu, bir kez daha sevgi, saygı, şükran ve rahmetle anıyoruz.

MEHMET ŞÜKRÜ SARACOĞLU

Şükrü Saracoğlu

Mehmet Şükrü Saracoğlu, siyaset ve devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin beşinci Başbakanı. 1887 yılında Ödemiş’te doğdu. Mülkiye Mektebi’ni (1909) bitirdikten sonra İzmir liselerinde öğretmenlik yaptı. Birinci Dünya Savaşı yılarında Cenevre Siyasal Bilimler Fakültesi’ni bitirdi. İkinci dönem çalışmalarına başlayan T.B.M.M.’ye, İzmir milletvekili olarak katılan Mehmet Şükrü Bey, Fethi Okyar hükümetinde Milli Eğitim Bakanı (1924-1925) oldu.

1926’da da Türk ve Yunan halklarının değiştirilmesi amacıyla kurulan Muhtelit Mübadele Komisyonuna Türk delegasyonu olarak seçildi. Dördüncü ve Beşinci İnönü hükümetlerinde Maliye Bakanlığına (1927-1930) getirilen Şükrü Bey, henüz kalkınma programının oluşturulamadığı bu dönemde, Türk ekonomisinin ancak köyden başlatılacak reform çalışmalarıyla kalkınabileceğini ileri sürdü. Bunun yanı sıra memur sınıfının sorunlarına eğilerek personel ve emeklilik kanunlarını yürürlüğe koydu. İktisadi alanda yaptığı işlerden biri de, yabancı bankaların elinde iç ve dış ticaret mevsimlerine göre düşürülen, Türk parasının değerinin korunmasını sağlamasıydı. Bu amaçla Merkez Bankasını kurdu (1930). Aynı yıl sağlığı nedeniyle görevinden ayrılmak zorunda kalınca, Türkiye’nin iktisadi sorunları üstüne inceleme ve araştırma yapmak üzere A.B.D.’ye gönderildi (1931). Dönüşünde Türk Pamuk Sanayii’nin temellerini atan bir rapor hazırladı. 1932’de Osmanlı İmparatorluğu’nun borçlarıyla ilgili sorunları çözümlemek üzere Paris’te yapılan görüşmelerde Türkiye’yi temsil etti ve 1933 antlaşmasını imzaladı.

Adalet Bakanlığı (1933-1939) yıllarında, Yargıç ve Avukatlar Kanunu’nu, Suçüstü, İcra-İflas Kanunları’nı yürürlüğe koyması, iş esasına dayanan cezaevleri kuruluş yasalarını uygulamaya sokarak, bu amaca dayalı İmralı cezaevini kurması önemli girişimleri arasındaydı. Saraçoğlu’nun en önemli görevi, İkinci Bayar hükümetinde (1938-1939) ve Saydam Hükümetlerinde (1939-1942) Dışişleri Bakanlığı oldu. 1942’de hükümeti kurmakla görevlendirildikten sonra da (1942-1946) zaman zaman Dışişleri Bakanlığını üzerine almak zorunda kaldı.

1940’ta İngiliz ve Fransız’ların, Türkiye’yi İtalya’ya karşı savaşa sokma isteklerini reddetti. 1948’de T.B.M.M. Başkanlığına seçilen Saraçoğlu 1950’den sonra siyasi hayattan çekildi. 1953 yılında İstanbul’da öldü.


Hakkında Yazılanlar....

Tanju CILIZOĞLU Güneş, 1956

Fethi Okyar kabinesinde Maarif Vekili, İnönü’nün 3 ve 4. Hükümetlerinde Adliye Vekili, ve 12’nci Refik Saydam hükümetinde Hariciye Vekili olan Mehmet Şükrü Saracoğlu, 1942 yılında Refik Saydam’ın ölümü üzerine İnönü tarafından 9 Temmuz 1942 günü başkanlığa atanarak hükümeti kurmakla görevlendirildi.

Mehmet Şükrü Saracoğlu. 1887 yılında İzmir’in Ödemiş ilçesinde doğdu. İlk ve orta okulu Ödemiş’te okuduktan sonra İzmir idadisi’ne girdi. Son derece zeki, çalıskan bir öğrenciydi. İzmir idadisini birincilikle bitirerek, Ankara’daki Mekteb-i Mülkiye’ye geçti. 1909 yılında Mekteb-i Mülkiye’ yi bitirerek İzmir Valiliği Maiyet Memurluğu’na atandı. İzmir Sultanisi’nde matematik-öğretmenliği yapan Saracoğlu, 1911 yılında İttihat ve-Terakki Ticaret Mekteb-i Müdürlüğü görevine getirildi.




1914 yılının Ocak ayında bir devlet bursu kazanan Saracoğlu Belçika’ya öğrenime gitti. Kısa bir süre sonra Birinci Dünya.Savaşı patlayınca hemen İzmir’e döndü. 1915 Mayıs’ında tekrar Cenevre Siyasi İlimler Akademisi’nde okumak için İsviçre’ye giderek burada dört yıl kaldı ve bu fakülteyi çok iyi bir dereceyle bitirdi. Mondros Mütarekesi’nden sonra Cenevre’de Türk Talebe Cemiyeti’ni kurarak bu cemiyet adına Fransızca bir derginin yayınlanmasını üstlendi. Türk Talebe Cemiyeti’nin başkanı olarak Avrupa kamuoyunda Mondros şartlarının olumsuzluğuna tepki yaratmak için uğraşlar vererek Osmanlı Devleti’nin haklarını savundu.

0 günlerde İzmir işgal edilince Türkiye’ye gideceğini öğrendiği bir İtalyan gemisine kaçak binip yurda döndü. Ulusal Kurtuluş Hareketi’ne katıldı. Kuşadası, Nazilli ve Aydın yörelerinde kurulan Kuva-i Milliye hareketlerinin örgütlenmesinde çalıştı. Osmanlı Meclisi Mebusanı’na İzmir milletvekili olarak seçildiyse de, Saracoğlu bu göreve katılmadı.

Saracoğlu 1923’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne İzmir Mebusu olarak girdi. Fethi Okyar hükümetinde Milli Eğitim Bakanlığı yapan Saracoğlu 1926’da Yunanlılarla kurulan Mübadele Komisyonu’na başkanlık etti. Başbakanlığına kadar kurulan bütün hükümetlerde görev aldı. Bu hükümetlerde Maliye, Adliye ve Hariciye vekilliklerinde bulundu. Saracoğlu’nun 1932 yılında Paris’te Osmanlı borçlarının ödeme koşullarının saptanması görüşlerini Türkiye adına yürütürken görüyoruz. 1933’de bir antlaşma ile bu konuyu başarıyla ve batılı gözlemcilerin hayranlığı içinde bitirirken izliyoruz. Saracoğlu’nun devlet adamlığı vitrinini süsleyen en değerli ve liyakatinin zirvesine vardığı bu anlaşma ile genç Türkiye Cumhuriyeti’nin maliyesi soluk aldı.

Genç Cumhuriyet’ in devlet organlarının kurumlaşmasında da emeği geçen Saracoğlu, bakanlıkları sırasında avukatlık, hakimlik İcra İflas Kanunlarını hazırlamış ve çıkartmış iş esasına dayalı cezaevlerinin oluşmasını ve ilk örnek olarak İmralı’nın kuruluşunu sağlamıştır. Barem ve Emeklilik kanunları da Saracoğlu’nun zamanında oluşturulmuştur.

Refik Saydam’ın ölümü sonrasında Başbakan olan Saracoğlu, bu döneminde de Cumhuriyet döneminin bütünsellik taşıyan seçim yasasını iki dereceli olarak hazırladı ve çıkarttı.

Saracoğlu istifa ederek Başbakanlığı Recep Peker’e devrettikten sonra 1 Kasım1948 ve 22 Mayıs 1950 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yaptı.

1950 seçimlerinde parlamentoya giremeyen Saracoğlu siyaseti bıraktı.

Saracoğlu, 27 Aralık 1953’de İstanbul’da vefat etti.

Şükrü Saracoğlu / 2

FENERBAHÇE CUMHURİYETİ

Yalçın DOĞAN





Ebedi Şef, Milli Şef, Değişmez Gözde

Top korner noktasına dikildi Taksim Stadı’nda İstanbul’da. Maliye Vekili Şükrü Saracoğlu önündeki kağıtlara son kez bir daha göz attı Ankara’da ve kendi kendine "tamam BU iş" diye düşündü.

İstanbul Taksim Stadı’ nda kornere dikilen topa üç dört Fenerbahçeli birden koştu vuruşu yapmak için.

Ankara’da Maliye vekili Şükrü Saracoğlu koltuğunda söyle bir geriye doğru yaslandı Stadı önce "İttihat Spor" dan almak ve Milli Emlak idaresi’ ne vermek gerekiyordu ki, stad önce devletin eline geçsin. Ama, Milli Emlak idaresi’ne devretmek için de herhalde bir önkoşul bulmak zorundaydı.

Fenerbahçe-İstanbulspor maçının son dakikaları oynanıyordu Fenerbahçe korneri kazandığında. Topa koşan üç-dört Fenerbahçeli futbolcu arasından Büyük Fikret atıldı arkadaşlarına "bana bırakın" diye bağırdı. Taksim Stadı’nda korner noktasına gitti Topu Düzelti. Vurmak için gerildi.

"Tek maddelik bir yasa çıkartırım, olur biter" diyerek kendi kafasından geçen düşünceyi yeniden kağıda döktü Maliye Vekili Saracoğlu. Kabinede kısa bir sunuşla sorunu çözeceğine yüzde yüz inanıyordu. Sonra da Meclisten rahatlıkla geçirebilirdi tek maddelik yasayı, zaten, o tarihte ne muhalefet vardı, ne de alınan kararlara karsı çıkabilecek bir başka güç.

Fenerbahçe eğer bu son fırsattan yararlanamazsa, artık son dakikaları oynanmakta olan maç 1-1 berabere bitecek, şampiyonluk da elden kaçacaktı. Büyük Fikret geldi ve vurdu. Taksim Stadı’nda bir gürültü koptu. Kornerden gelen top doğrudan doğruya İstanbulspor ağlarına takılmış, Fenerbahçe Büyük Fikret’in vurusuyla 2-1 öne geçmişti. Hakem maçın bitiş düdüğünü çaldığında, Fenerbahçe’nin de şampiyonluğunu ilan ediyordu İstanbul’da.

Ankara’da Maliye Vekili Saracoğlu için tek maddelik yasayı meclisten geçirmek hiç de güç olmadı. Ilk bakışta çok masum görünen bir yasaydı zaten:
"Aynı semtte kurulmuş olan ve faaliyet gösteren spor kulüplerinin sayısı birden fazlaysa,o semtte üye sayısı daha fazla olan kulüp faaliyetlerine devam eder".

Tek bir madde ile Fenerbahçe yaklaşık on beş yıl sonra Altınordu’dan rövanşı acımasız biçimde alıyordu. Fenerbahçe, yıllar önce en güç günlerinde Altınordu’ ya kaptırdığı futbolcularının ve kaçan iki şampiyonluğun acısını hiçbir zaman unutmamıştı. Biriktirmişti. İşte, şimdi tam sırasıydı. Bu karar Fenerbahçeliliği ile ünlü Maliye Vekili Şükrü Saracoğlu’nun daha sonra aralıksız onaltı yıl başkanlığını sürdüreceği Fenerbahçe’ye önemli bir armağandı. Tek maddelik karar, sadece Fenerbahçe için yürürlüğe girmişti. Cumhuriyet kurulup ülkede yeni bir devletin temelleri atıldığında, İttihat ve Terakki Fırkası çoktan tarihe karışmıştı. Ama, İttihat ve Terakki’nin kulübü Altınordu’ nun izlerine hala rastlamak mümkündü. Raşit Aydınoğlu Bey Altınordu’yu 1921 yılında "İttihat Spor" adi altında yeniden kurmuş ve kulüp faaliyete geçmişti. Gerçi İttihat Spor’un artık pek gücü kalmamıştı. Ne var ki, önemli bir varlığa sahipti: Union Club Sahası... Yani, bugünkü Fenerbahçe Stadı...



Fenerbahçeliler ikide bir Raşit Bey’ e gidip, "Şu stadı Fenerbahçe’ye sat" önerisinde bulunuyor. Raşit Bey de eski yılların unutturamadığı rekabet içinde "Olmaz" diye direniyordu. Fenerbahçeliler ısrar ediyor, İttihat Spor geri çeviriyordu. Bir, iki, üç... Eeee, artık bu İttihat Spor da fazla olmaya başlamıştı...

Vekiller Heyetinde o tarihte Maliye Vekili olarak görev yapan Şükrü SaracogIu Fenerbahçeliliği ile ünlüydü. Belki o bu işe bir çare bulabilir, İttihat Spor’dan İttihat Spor Sahası’nı satın alabilirdi. Ancak, satın almak için karşı tarafın onayı gerekiyordu. Gelin görün ki, karşı taraf böyle bir onaya hiç de yatkın değildi. Sorunu kestirmek ve çözmekten başka çare kalmıyordu.

Maliye Vekili Saracoğlu formülü bulmuştu "Ayni semtte faaliyet gösteren" iki kulüp vardı Kadiköy’de. Biri İttihat Spor, diğeri Fenerbahçe. Açıktı ki, Fenerbahçe’nin üye sayısı İttihat Spor’a göre çok daha fazlaydı. Demek ki, faaliyetini sürdürecek olan Fenerbahçe idi. Demek ki, diğeri, yani İttihat Spor bu yasadan sonra artık -faaliyetini sürdüremezdi.

Nitekim, sürdüremedi. İttihat Spor Sahası önce Milli Emlak idaresi’nin yönetimine bağlandı. 1929 yılında Fenerbahçe Milli Emlak idaresi’nden sahayı önce kiraladı. Hemen birden olmaz, adım adım ilerlemek gerekiyordu. Kiraladıktan sonra da adım değiştirerek, İttihat Spor Sahası, Fenerbahçe Stadı oldu.

Bu arada Saracoğlu Maliye Vekilliğinden ayrılıp ekonomik konularda araştırma ve temaslarda bulunmak üzere Amerika’ya gönderilmişti. Türkiye’ye döndükten sonra, önce Osmanlı Borçlarının tasfiyesiyle ilgili taksit sorunlarını çözmek üzere kurulan bir komisyonun başkanlığına getirilmiş, kısa süre sonra da, bu kez Adliye Vekili olarak yeniden kabineye girmişti, Kendisi Adliye Vekili iken, Maliye Vekaletinden gelen 6 Temmuz 1932 tarih ve 1213 sayılı öneriyle Fenerbahçe Stadı’nın Milli Emlak idaresi’nden alınıp Fenerbahçe Kulübü’ne satılması bakanlar kurulu tarafından karara bağlandı. Satış işlemleri yaklaşık on ay sürdü.

1933 Mayıs’ında çok eskiden "Silahtar Ağa Sahası", sonraları bir ara "Papazın Çayırı" derken "Union Club Sahası" Cumhuriyetten önce "İttihat Spor Sahası", 1929’ da "Fenerbahçe Stadı" artık Fenerbahçe Kulübü’nün malı oldu.

Tam bir Türk Lirası’na... Evet, Fenerbahçe bugünkü stadın mülkiyetini elde ederken Saracoqlu-nun araya girmesiyle Milli Emlak İdaresi’ne, yani devlete sadece bir lira ödedi.

Adliye vekili olarak Fenerbahçe’nin bir maçını izlemek üzere Fenerbahçe Stadına geldiğinde Saracoğlu sade bir cümle söylemekle yetinecek ve Fenerbahçeliliği’ni vurgulayacaktı: "Bir haftalık yorgunluğumu Fenerbahçe’yi seyrederken unutuyorum."

Üç Ali ile Bir de Şükrü
Sol açık Halit orta sahadan kaptığı topla hızla Harbiye Ceza Sahası’na indi. Önüne gelen birkaç kişiyi çalımladı ve sert bir şutla Fenerbahçe’nin ilk golünü attı. Hayır, hayır, yan hakem bayrak kaldırıyor, golü ofsayt gerekçesiyle iptal ediyordu.

Ankara’da oynanan maçı izleyen Başbakan Şükrü Saracoğlu ertesi gün golü iptal eden yan hakemin lisansını iptal etti.

Galatasaray’a karsı oynanan maçın son dakikalarında Taka Naci kornerden gelen topa kafayı vurunca Fenerbahçe 2-1 öne geçti ve maç da biraz sonra bu skorla sona erdi. Saracoğlu ile birlikte maçı izleyen Hacı Bekir Ali Muhiddin doğru soyunma odasına yöneldi. Cebinden çıkardığı cüzdanı olduğu gibi, Fenerbahçe Kaptanı Cihat’a verdi. Tüm futbolcuların cüzdandaki parayı paylaşmalarını isteyerek. Cüzdandan çıkan para on bir futbolcu arasında pay edildi. Memur aylığının on sekiz liraya ancak ulaştığı bir dönemde, futbolcu başına o gün 25 lira "prim" düşmüştü.

Aslında gerek Saracoğlu’nun bu davranışı, gerekse ünlü tatlıcı Hacı Bekir’in futbolculara prim dağıtması, yaklaşık onaltı - onyedi yıl Fenerbahçe’nin yaşadığı sıradan olaylardandı. Devlette sırtını Başbakana dayayan Fenerbahçe, maddi sorunlarını da Hacı Bekir ile çözüyordu.

Taksim Stadı’nda oynanan Fenerbahçe-Galatasaray maçının ikinci yarısında Galatasaray beki Ayı Tevfik bir omuz darbesiyle Fenerbahçeli Leblebi Mehmet’i yere indirince kıyamet koptu. Saha bir anda arenaya döndü. Yumruklar, tekmeler birbirine giriyor, tribünler ayaklanıyor polis güçlükle daha büyük bir olayı önlemeye çabalıyordu. Fenerbahçe’den dokuz, Galatasaray’dan sekiz futbolcu ceza kuruluna verildi. Fenerbahçe ceza yağdıran kurul kararına itiraz etti. Hatta, bir açıklama yaparak "mahkemeye giderek, tashihi karara gideceğini" bildirdi Türk Spor Kurumu Başkanı Beyazıt Milletvekili Halit Bayraktar bu açıklamaya şiddetle tepki göstererek "Fenerbahçe Stadı’nı elinden alır, kulübü belli bir sure kapatarak onlara hadlerini bildiririz" deyince, Fenerbahçeliler önce bir durdu.

Sonra da soluğu Adliye Vekili Şükrü Saracoğlu’ nda aldı. Kamuoyunu yakından ilgilendiren gazetelerin her gün olayla ilgili haberleri birinci sayfaya çıkardığı bir sırada, Adliye Vekili Saracoğlu’nu ziyaret eden Con Kemal başkanlığındaki Fenerbahçe Heyeti Şükrü Bey’e "Fenerbahçe üyeliğini" önerdi. Fenerbahçeliliğini zaten stad sorununu çözerken kanıtlamış olan Saracoğlu’na "mutlaka aralarında görmek istediklerini" bildirdi Fenerbahçe yöneticileri.

İstanbul’da Fenerbahçe Kurucuları Kurulu toplandı, üç kişiden oluşan yönetim kurulu üye sayısı yediye çıkartılarak bir de "Reislik" makamı kuruldu. Tüzük değişikliği kurucular kurulundan benimsendiği anda, Fenerbahçe Başkanlığına da Adliye Vekili Şükrü Saracoğlu seçildi.

Saracoğlu hemen ilk demecini verdi: "Fenerbahçe gibi memleketin medarı iftiharı, övündüğümüz bir kulübü korumayı en büyük şeref sayarım."

1934 yılında başlayan Saracoğlu’ nun başkanlığı donemi aralıksız onaltı yıl sürdü. 1950 Ekim’inde Saracoğlu kısa bir süre için Ali Mubiddin Hacı Bekir’e bırakarak, sonra da "yeni donemin yeni kralları" başkanlığa soyunacaktı. Türkiye siyasal yaşamada "Tek Parti" dönemini Fenerbahçe, o dönemin en güçlü adamlarından Şükrü Saracoğlu’nun başkanlık dönemi ile geçirecekti.

Adliye Vekilliğinden sonra bir ara Dışişleri Vekilliğine atanan Saracoğlu 1942’de Başbakan oldu.1946’ya kadar süren başbakanlığını 1948’de Meclis Başkanlığı izledi. 1950’den sonra da politikayı bıraktı.

Yıllar yılı büyük bir dayanışma ile Fenerbahçe’yi birlikle yürüten Saracoğlu ile Ali Muhiddin Hacı Bekir arasında nezaket sınırları hiç bir zaman asılmadı. Hacı Bekir, bugün de hala ününü koruyan en önemli şekercilik firmalarının başında geliyordu. İstanbul’un çeşitli semtlerinde, Ankara’da, İzmir’ de ve hatta yurt dışında Kahire ve Londra’da sekerci dükkanları açan Hacı Bekir hem iş dünyasında titizliği ile tanınıyor, hem halk arasında "Hacı Bekir" denildiğinde akla nefis lokumlar, tatlılar, çifte kavrulmuşlar geliyordu. Dolayısıyla bir yandan "halkın içinden biri", öte yandan zengin bir Fenerbahçe tutkunu ve dönemin ince siyasetinden anlayan bir "partili" idi. Hacı Bekir aslında Fenerbahçe için kolay bulunmaz bir kişiliğe sahipli. Fenerbahçe ne zaman maddi sıkıntıya düşse, elini ilk uzatan Hacı Bekir’di. Futbolcular ne zaman para sıkıntısı çekse, Hacı Bekir onlan hiç üzmez, hemen yardımı esirgemezdi.

Fenerbahçe maçlarından sonra, eğer galibiyet gelmişse, Fenerbahçeli futbolcular bilirdi ki, biraz sonra kapı açılacak ve Hacı Bekir soyunma odasında görünecekti. Sadece galibiyetler değil, Fenerbahçe’nin antrenmanları da Hacı Bekir’ le renklenirdi futbolcular için. Futbolcular antrenmana çıkınca, Hacı Bekir soyunma odasına girer hepsinin cebine teker teker zarf içinde on beşer lira bırakırdı. Aydın Bakanoglu ile Lebip Elmas’ın zarflarından bir gün 17.5 lira çıktığında, her ikisi de anlamıştı ki, eskiyen bornozlarını bu ek iki buçuk lira ile yenileyecekler. Zamanla zarf içindeki onbeş liralar, yirmi, otuz liraya yükseldi. Ama, zarflar hiç bir zaman eksilmedi.

Hacı Bekir futbolculara ödediği para rekorunu 1941 yılında kırdı Fenerbahçe 1941’ de başbakanlık kupasını kazanınca, futbolcular şampiyon takımın fotoğraflarını çektirerek büyüttüler fotoğrafı. Fotoğrafın üst köşesine de Haci Bekir’in resmini monte ettiler. Kaplan Cihat’ın öncülüğünde ellerinde fotoğraf doğru Hacı Bekirin evine gittiler. On sekiz futbolcu adına Kaptan Cihat söz alarak "Efendim, şampiyon biz değiliz sizsiniz. Siz olmasaydınız, biz şampiyon olamazdık" deyince, Haci Bekir’in cebinden on sekiz tane yüz liralık çıktı Futbolcu basına yüz lira!.. Yıl 1941... Yani, o tarihte bir evin yaklaşık bir yıllık kirası...

  Alıntı ile Cevapla
uur'in Mesajına Teşekkür Etti
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
fenerbahçe, tarihiyle, yıllık, şanlı


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 01:12.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.